Geri git   Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri > Hayatım Değişti Klubü > Serbest Kürsü > Öğretici Bilgiler

Uyarılar

OSMANLI MALIYESI

Serbest Kürsü ve Öğretici Bilgiler OSMANLI MALIYESI Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Gerçekten Fâtih zamaninda tedvin edilmis olan kanunnâmede Bu kanunnâme atam ve dedem kanunudur ve benim dahi kanunumdur ifadesi ile tarihî bilgilere göre ilk Osmanli hükümdarlarinin, bir araya getirilip tedvin edilmemis kanunnâme hükümleri ile âmil olduklari anlasilmaktadir. Fâtih kanunnâmesinde yer alan ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Öğretici Bilgiler telkin cd indir izle İstanbul Öğretici Bilgiler nerededir kimdir Öğretici Bilgiler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Öğretici Bilgiler hipnoz Öğretici Bilgiler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Öğretici Bilgiler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Öğretici Bilgiler kuantum düşünce kitap haberi

OSMANLI MALIYESI

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 29-12-2008, 01:19 PM   #1 (permalink)
Albay
 
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
bluemoon24 is an unknown quantity at this point
Standart OSMANLI MALIYESI

Gerçekten Fâtih zamaninda tedvin edilmis

olan kanunnâmede Bu kanunnâme atam ve dedem kanunudur ve benim dahi kanunumdur

ifadesi ile tarihî bilgilere göre ilk Osmanli hükümdarlarinin, bir araya

getirilip tedvin edilmemis kanunnâme hükümleri ile âmil olduklari

anlasilmaktadir. Fâtih kanunnâmesinde yer alan Ve yilda bir kerre rikâb-i

Hümâyunuma defterdarlarim irad ve masrafim okuyalar hil'at-i fahire giysinler.

ve Ve hazineme dahil ve hariç olan akça, defterdarlarim emri ile dahil-hariç

olsun ifadeleri, Osmanlilarin maliye teskilâtina ne denli önem verdiklerini, bu

anlayisa daha ilk zamanlardan beri nasil sahip çiktiklari görülmektedir. Aslinda

bu gerekli idi. Çünkü gelir ve gider hesaplari olmayan, neyin nereden ve ne

zaman gelecegi bilinmeyen ve bu konuda matematikî bir bilgiye sahip olmayan bir

devlet düsünülemez.

Görüldügü gibi Osmanli maliye teskilâtinin basinda

Defterdâr adi verilen bir görevli bulunmaktadir. Bu görevli, günümüzdeki

Maliye Bakanlarinin yerine getirmekle yükümlü olduklari görevleri yapiyordu.

Önceleri teskilatin basinda bir defterdarla, onun maiyeti vardi. Bütün malî

islerden bu Bas defterdar sorumlu idi. Ancak zamanla Osmanli ülkesinin

genislemesi üzerine defterdar sayisi ikiye çikarildi. Kanunnâmede de

belirtildigi gibi defterdar padisah malinin vekili idi.

Kurulus döneminde gelirler, daha fazla bir yekûn

tutuyordu. Buna karsilik masraflar pek o kadar fazla degildi. Zira bu dönemde

Osmanli askerinin büyük bir kismi timarli sipahi idi. Ayrica devlet erkânindan

çogunun has ve timarlarinin geliri kendilerine yetiyordu. Devletin masrafi ise

sadece Kapikulu askerlerine verilen para (maas) idi. Gelirlerin fazlasi ise

cami, medrese, köprü, han, hamam vs. gibi imar islerinde

kullaniliyordu.

Osmanli maliyesi, Miri hazine (veya dis hazine)

ile Enderûn (veya iç hazine) hazinesi olmak üzere iki kisimdi. Dis hazinenin

görev ve yetkisi, devletin genel gelirlerini toplamak ve gerekli masraflari

yerli yerinde kullanmak seklinde belirlenmisti. Iç hazine ise padisaha aitti.

Padisahlar, bu hazineyi istedikleri sekilde kullaniyorlardi. Sayet dis hazinenin

parasi yetismez ise iç hazineden borçlanmak suretiyle ödünç para alinirdi. Dis

hazine, vezirde bulunan hükümdar mührü ile açilip kapanirdi. Bu hazine,

defterdarin sorumlulugu ve vezirin denetimi altinda idi.

Bundan bir müddet öncesine kadar ilk Osmanli

sikkesinin Orhan Bey'e ait oldugu biliniyordu. Fakat Osman Bey'e ait sikkenin

bulunmasiyla eski bilgi, geçerliligini kayb etti. Buna göre ilk Osmanli

parasinin Osman Gazi döneminde tedavüle çiktigi anlasilmaktadir. Gümüsten mamul

Osmanli parasina akça deniyordu. Her padisah, hükümdarlik alameti olarak kendi

adina para bastirirdi. Osmanli hükümdarlari Fâtih Sultan Mehmed dönemine kadar

gümüs ve bakir para bastirdilar. Kurulus döneminde ve daha sonraki dönemlerde

paranin ayarina ve saf gümüs olmasina özen gösteriliyordu.VERGILER

Osmanli maliyesinin farkli gelir kaynaklari vardi.

Bunlarin basinda da halktan toplanan vergiler geliyordu. Tarihî bir vakia olan

vergi,amme hizmetlerinin muntazam bir sekilde devamliligini temin için bas

vurulan bir çaredir. Bu yüzden verginin, devletlerin ekonomik ve sosyal

hayatlarinda önemli bir yeri bulunmaktadir.

Siyasî bir çevre içinde ortaya çikan Islâm,

kendisinden önceki din ve toplumlarda mevcud olup tatbik edilen vergilerle

karsilasti. Vergi, amme menfaat ve islerinin tanzimi söz konusu oldugu

zamanlarda, fertlere yüklenen bir mükellefiyet olduguna göre Islâm, kendisinden

müstagni kalamazdi. Bununla beraber Islâm vergi sistemi, birdenbire ve topyekûn

vaz' edilip uygulama sahasina konmamistir. O, Islâm'in yayilisina ve

ihtiyaçlarin ortaya çikisina göre yirmi senelik tesriî bir tekâmül sonunda

müesseselesmistir.

Osmanli devlet rejiminin, kendinden öncekilerden

devr alip tatbik ve inkisaf ettirdigi vergi sistemi, amme idaresi ve devletin

iktisadî tarihi bakimindan önemli bir yer tutar. Bunun için, iktisadî tarihin

önemli bir bölümünü meydana getiren vergi sistemini iyi degerlendirmek

gerekir.

Kurulusundan itibaren Müslüman bir toplumu ifade

eden Osmanli Devleti, inkisâf ettirip kemâl mertebesine ulastirdigi müesseseleri

ile, tebeasindan tahsil ettigi verginin temeli, Islâm hukukunun kaynaklarina

dayaniyordu.

Siyasî bir birlik olarak tarih sahnesinde

görünmesinden itibaren birçok vergi kalemi tarh etmek zorunda kalan Osmanli

Devleti'nin bu uygulamasi, yüzlerce vergi ismi gösteren cetvellerle tasvir

edildigi kadar karmasik ve anlasilmaz degildir. Gerçekten mintika ve zamanlara

göre farkli isimlerle toplanan bunca vergi kalemi, saglam kaidelere dayanan bir

sistemin esas hatlarini çizmek suretiyle, bize lüzumlu bilgiyi verecek sekilde

basitlestirilebilir.

Bilindigi gibi Osmanli devlet sisteminin önemli

müesseselerinden biri olan mâliyenin, temel dayanagini teskil eden vergi, genel

mânâda iki ana bölüme ayrilir. Bunlardan biri tamamiyle seriata dayanan ve esas

itibari ile Kitab (Kur'an) ile Sünnet'ten kaynaklanan Ser'î Vergilerdir ki

buna Tekâlif-i Ser'iyye denmektedir. Ikincisi de bas gösteren malî sikintilar

yüzünden devlet tarafindan bir zorunluluk sonucunda konan Örfî Vergilerdir ki

buna da Tekâlif-i Örfiye denir.

Müslüman bir cemiyete istinad eden bünyesi ile

ser'î hukuku hem nazarî hem de amelî bir sekilde ve her sahada uygulamaya koyan

Osmanli Devleti, diger Müslüman devletlerin bu konudaki tatbikatlarini gözden

irak tutmuyordu. Bu bakimdan, Osmanli tarih ve teskilâtlarini basli basina ve

kendinden öncekilerden tamamen ayri düsünemeyiz. Çünkü Osmanlilar, kendilerinden

önce Anadolu'ya gelip yerlesmis bulunan Müslüman Türklerin yasayis tarzlarini,

ahlâk, iktisat, âdet, örf ve diger özelliklerini almaktan çekinmiyorlardi. Bunun

içindir ki, bir sehir veya kasaba Karamanlilardan, Selçuklulardan, Germiyandan

veya baska bir beylikten Osmanlilara geçmekle fazla bir degisiklige ugramiyordu.

Çünkü Osmanli Devleti teskilât ve müesseseleri ile Anadolu beylikleri teskilât

ve müesseseleri arasinda pek büyük farklar bulunmuyordu.

Osmanli vergi sisteminin özelliklerinden biri de

tebeadan alinan verginin kendisini (tebea) ne malî, ne de hukukî yönden rencide

etmemis olmasidir. Hatta bu, sadece devletin bizzat kendisinin aldigi vergilerde

degil, onun adina timar sahibinin aldigi vergilerde de geçerli idi. Öyle ki,

dirlik sahibi, reâyadan cins ve miktarlari kanunlarla tayin edilmis olan bir

kisim vergiden fazlasini tahsile selahiyetli degildi. Yetkisini asip onu kötüye

kullanandan dirligi, bir daha geri verilmemek üzere alinirdi.

Ana hatlari ile Osmanli vergi sisteminden bahs

ettikten sonra artik vergi çesitlerini görebiliriz. Daha önce de temas edildigi

gibi Osmanli vergisi iki ana bölümde inceleniyordu. Bunlardan biri Ser'î

Vergiler, digeri de Örfî vergilerdir.SER'Î VERGILER (TEKÂLIFI

SER'IYYE)


Osmanli Devleti'nde Tekâlif-i Ser'iyyenin

temelini teskil eden vergilerin tarh, cibâyet vs. gibi hükümleri, fikih

kitaplarinda tafsilâtli bir sekilde anlatildiklari gibiydi. Bununla beraber

farkli din, dil ve milliyetlere mensup kimseleri sinirlari içinde barindirdigi

için, tekâlif-i ser'iyye bölümüne dahil vergilerin isim ve çesitleri de farkli

olagelmislerdir. Bu bakimdan Zekât, Ösür, Cizye ve Harac gibi temel vergilerden

baska bunlarin kisimlari olarak seksen kadar vergi kalemi

bulunmaktaydi.ZEKAT

Bilindigi gibi zekât, Islâm'in üzerine bina

kilindigi bes esas rükünden birini teskil etmektedir. Islâm hukukuna göre zekât,

bir ihsan veya basit bir sadaka degildir. O, devlet ve toplumun fert üzerindeki

hakkidir. Binaenaleyh devlet, zekât verip vermeme hususunda mükellefi serbest

birakmaz. Onu, âmilleri vâsitasiyla toplamak ve yerine sarf etmek zorundadir.

Nisaba mâlik bulunan ve belli sartlari tasiyan her müslümanin vermekle mükellef

oldugu zekât, Osmanli Devleti'nde diger Müslüman devletlerde oldugu gibi

uygulaniyordu. Bu sebeple biz, konunun detaylarina girmek

istemiyoruz.HARAC

Osmanlilarda daha ziyade gayr-i müslim tebeayi

ilgilendiren vergilerden biri, Harac adini tasimaktadir. Islâm vergi hukukunda

oldugu gibi Osmanlilarda da Harac iki kisma ayrilmaktadir. Bunlar Harac-i

Muvazzaf ve Harac-i Mukasem adini tasimaktadirlar. Harac'in bu iki kismi da

ser'î vergilerden oldugu için gerek ilk tarhi, gerekse ilk tahsili ile ilgili

bir baslangiç tesbit etmek mümkün degildir. Bununla beraber 11 Cemaziyelahir 860

(17 Mayis 1456) tarihli bir fermanda belirtildigine göre Fâtih Sultan Mehmed,

babasi II. Murad'in Kostandin'de derbent bekleyen yirmi kadar kefereyi haractan

muaf saydigi, kendisinin de buna aynen uydugu görülmektedir. Bu belge, harac

uygulamasinin kurulus döneminde mevcud oldugunu göstermektedir.

Harac-i Muvazzaf, arazi üzerine maktu bir sekilde

konmus bulunan akça olup zaman ve mintikalara göre farkli isimler aliyordu.

Bunlarin bir kismi adeta topragin ücreti olarak alinmaktaydi. Bu gruba

girenlerden bir kismim söyle isimlendirmek mümkün olacaktir: Resm-i Çift, Resm-i

Zemin, Resm-i Asiyâb, Resm-i Tapu, Bir kismi da bir çesit sahsî vergilere

girmekteydi ki bunlar da: Resm-i Arûs, Resm-i Mücerred, Ispenç ve Dühan gibi

isimler aliyordu. Biraz asagida görülecegi gibi Harac-i Mukasem, Osmanlilar

döneminde ösür kelimesi ile ifade ediliyordu. Bu bakimdan biz de ösür bahsinde

ona temas edecegiz.ÖSÜR

Bilindigi gibi Islâm vergi hukukuna göre, ziraî

mahsullerden belli nisbetler sartlar dahilinde Müslüman tebeadan alinan vergiye

Ösür denir. Osmanli Devleti'nin kurulus yillarinda diger Müslüman devletlerde

oldugu gibi, mülk olan arazi-i ösriyyeden sadece ösür alinmaktaydi. Bu dönemde

Osmanlilarda arazi biri Ösriyye digeri de Haraciyye olmak üzere ikiye

ayriliyordu. Fakat XIV. asrin son çeyreginden itibaren bazi sebeplerden dolayi

birtakim degisiklikler yapilarak, arazinin bir kismi Emiriyye olarak kabul

edildi. Bu durum, daha sonralari Hicaz mintikasi hariç kalmak üzere

Osmanlilarda arazi sultaniyyedir seklinde ifadesini bulacak olan bir vaziyete

getirilmis oldu. Binaenaleyh, Osmanli Devleti'nde ösür denince biri kurulus

dönemindeki mülk arazi mahsulatindan alinan vergi ve sonralari sadece Hicaz

bölgesinde alinan ösür ile, digeri de arazi-i emiriyyeye mahsus olmak üzere

alinan ve amme-i nâs tarafindan galat-i fâhis olarak kendisine ösür denen

harac-i mukasem anlasilmaktadir. Zira Osmanlilarda haracin mukasem kismina

ösür adi verilmekteydi.

Osmanli Devleti'nde, Ösür kelimesi yerine baska

tabirler de kullaniliyordu ki bunlar, son dönemlerde ortaya çikmisti. Dimus,

Ikta ve Sâlariye bu neviden kelimelerdi. Dimus, Suriye'ye ait defterlerde, Ikta,

Irak mintikasina ait defterlerde Sâlariye ise Anadolu ve Rumeli defterlerinde

zikr edilmekteydi. Osmanli Devleti'nde ösür, su asagidaki maddalerden de

alinmaktaydi: Bag, sira, bahçe, bostan, fevakih, kovan, harir, pamuk, giyah,

odun ve ag (balik).CIZYE

Islâm hukukuna göre cizye, devletin, müslüman

olmayan vatandasini (tebeasini) yakindan ilgilendiren bir vergidir. Bir mânâda

buna, devletin müslüman tebeadan aldigi zekât karsiligidir denebilir. Zira

müslüman olmayan tebeayi cizyeye baglamakla, devlette bir denge saglanmis

bulunuyordu. Islâm nazarinda müslümanlarla zimmîler (devletin müslüman olmayan

tebeasi = ehl-i zimmet) devletin vatandaslaridir. Ayni haklardan faydalanmakta

ve ayni ölçülerde devletin imkanlarindan yararlanmaktadirlar. Bu sebeple,

Müslümanlarin ödedigi zekâta karsilik, ehl-i zimmette cizye vermekteydi.

Gerçekten Islâm Devleti, bu vergiyi koyarken yukarida belirtilen dengeyi

saglamaktan baska bir sey düsünmüyordu. Nitekim ilk Islâm fetihleri ve bu

fetihlerin sonucunda Islâm devletinin idaresine giren Gayr-i müslimlerin

durumundan bahs edilirken zimmîler bazan eski idarecilerinin topladiklari

vergiden daha az bir vergi yükü ile mükellef tutuluyorlardi. Bu hal, Islâm'in

onlari hakkiyle himaye ettigini göstermesi bakimindan Islâm devleti için bir

serefti denilmektedir.

Osmanli vergi hukukunun Tekâlif-i Ser'iyye

bölümüne dahil olan cizye, maliyenin en önemli gelir kaynaklarindan birini

teskil ediyordu. Müslüman bir devlet olmasi hasebiyle bu devlete, cizye

uygulamasinin ilk kurulus yillarindan itibaren basladigi

söylenebilir.

Devletin, idaresinde bulunan gayr-i müslimlerin

haklarim korumak, onlara gelebilecek zararlari ortadan kaldirmak ve askerlik

hizmeti karsiliginda aldigi bu vergi, önemsiz denebilecek kadar az bir seydir. O

kadar ki bunu, müslüman vatandas ile müslüman olmayan vatandas arasinda mühim ve

farkli bir muamele olarak görmek mümkün degildir. Gerçekten devlet, tebeasi olan

zimmîlerin bütün haklarini korudugu gibi onlara gelebilecek zararlari da ortadan

kaldirmaya çalisiyordu. Hatta, onlara yapilan bir haksizlik veya onlara karsi

islenen bir suç, aninda en agir bir sekilde cezalandirilirdi. Nitekim 24

Cemaziyelevvel 975 (26 Kasim 1567) tarihli ve Alacahisar Beyi'ne gönderilen bir

hükümde, dagda üç nefer zimmîyi katl eden dört sipahinin suçlarinin sabit

görülmesi üzerine idam edilmeleri gerektigi bildirilmektedir. Bu belge, suç

isleyenlerin din, irk ve milliyetlerine bakilmaksizin, suçlarinin gerektirdigi

cezalarin verildigini göstermektedir. Günümüzde çok normal görünen bu olay, o

asirlarin dünyasinda bu kadar rahatlikla uygulanamazdi.

Osmanlilarda, padisahlarin cizye ile ilgili bütün

resmî tahrirleri seriatin cizyeye ait kararlarina dayaniyordu. Nitekim daha

Sultan I. Murad Han zamaninda bu verginin Islâm hukukuna uygun olarak iki

sekilde cibayet edildigi (toplandigi) görülmektedir. Bu sekillerden biri,

Köstendil Tekfuru Konstantin ile anlasilarak alinan Maktu Cizey, digeri de

Bosna ve Hersek ile sair tebeadan alinan Ale'r-Ruûs Cizyedir.

Osmanli Devleti'nde bu vergiyi vermekle yükümlü

tutulan kimseler, sadece ergenlik (bulûg) çagina gelmis akil ve vücutça saglam

olan erkeklerdir. Binaenaleyh sadaka ile geçinen rahipler, çalisamayacak

derecede bir rahatsizligi olup fakir düsenler, 14-75 yaslarindan küçük veya

büyük olanlar ile kadinlar cizyeden muaf idiler. Bundan da anlasilacagi üzere

Osmanlilarda cizye, tamamen Islâm hukukunun esaslarina göre

uygulaniyordu.

Baslangiçta, devletin bütün bölgelerinde ayni

miktarda cizye alinmiyordu. Zira bu dönemde, tedavülde bulunan paranin kiymet ve

degeri de ayni degildi. Bu sebeple cizye miktari, verilen fetvalara ve bölgelere

göre azalip çogalabiliyordu. Bu konuda dikkatimizi çeken en önemli fetva

Seyhülislâm Ebû Suûd Efendi (1545-1574)'nin fetvasidir. Bu fetvaya göre biz, o

dönemin fakirlik ve zenginlik ölçüleri gibi toplumun sosyal yapisi hakkinda da

bilgi sahibi oluyoruz. Nitekim o, amele kadir olan kâfir ki, ikiyüz dirhem-i

ser'iyeye kadir olmaya, ol makule ednâdir, on iki dirhem-i ser'î alinir. Ikiyüz

dirhem-i ser'iyyeye kadir olup amele kadir olan evsat makulesidir, yirmi

dirhem-i ser'î alinir. On bin dirhem-i ser'iyyeye malik olan 'a'la makulesidir,

onlarin cizye-i ser'iyeleri kirk dirhem-i ser'idir demektedir.

Kismen toplumun sosyoekonomik durumundan

kaynaklansa bile büyük ölçüde devlet müsamahasinin bir neticesi olarak cizye

mükellefinin tabi bulundugu siniflamada en az cizye verenler (ednâ sinifi), her

zaman öbür siniflardan daha fazla olmuslardir. Örnek olmasi bakimindan 1103

(1691) senesinin Brud (Brod) kazasi ve tevabiinde cizye verenlerin siniflarina

göre sayisina baktigimiz zaman karsimiza asagidaki tablo çikmaktadir:

A'la: 27 Evsat: 147 Ednâ: 166.

Daha önce de belirtildigi gibi, Müslüman

devletlerde cizye mükellefi, bütün insanî hak ve vecibelerden rahatlikla

istifade edebilmekteydi. C.H. Becker'in Islâm Ansiklopedisi'ndeki Cizye

maddesinde belirttigi gibi cizye ödeyen mükellefler, Islâm devleti ile yalniz

iman ve âyinlerine müsamaha degil, hatta himaye isteme hakkini da kendilerine

bahs eden bir mukavele akd etmis olurlar ki, benzer örnekleri Osmanli

Devleti'nde çokça görmek mümkündür. Nitekim Edirne'de meydana gelen bir

yanginda, dükkânlari yanan Yahudilere, devlet tarafindan verilen atiyye ile

yardimin taksim seklini gösteren bir belgeye sahip bulunuyoruz.

Osmanli Devleti'nde hazine için tahsil edilen

cizye, her senenin Muharrem ayinda degisik müesseselerce toplaniyordu. Birligi

ortadan kaldiran bu uygulama, bazen devlet hazinesini büyük sikintilara

sokuyordu. Bu durumu düzeltmek için 1101 (1689) senesinde Sadrazam Köprülüzâde

Fâzil Mustafa Pasa, devrin ilgilileri ile yaptigi istisareden sonra, cizyenin

toplanmasini belli kaide ve sistemlere baglayarak toplama isinin tek elden

yapilmasini sagladi. Bundan sonra her üç sinif zimmî için ayri birer mühür

kazdirdi. Bunlara a'la, evsat ve edna fakir gibi kayitlar koydurttu. Her

sene için tarihleri degisen bu mühürlerin ve dolayisiyle cizye mükelleflerinin,

birbirinden açik ve kesin çizgilerle ayrilabilmesi için bunlarin gerek

sekillerinde ve gerekse yazi karakterlerinde farkli uygulamalara gidildi. Bu

uygulama o kadar yayginlasti ki, asagida fotokopilerini göreceginiz mühürler

1269 (1852) senesine aittir. Demek oluyor ki cizyenin kaldirilisina kadar bu

uygulama devam etmistir.

Bu uygulamada cizye mühürleri ile birlikte cizye

kagitlarinin renkleri de degisiyordu. Kagitlarin üzerinde de cizyenin hangi

seneye ait oldugu, sinifi, cizye muhasebesi, bas hazinedar ve cizye umum

mülteziminin isimleri vardi.

Osmanlilarda cizye uygulamasi, 1272 (1855)

senesinde cizyenin, Bedel-i askeriyeye tebdili zamanina kadar devam

etti.ÖRFÎ VERGILER (TEKALIFI

ÖRFIYYE)


Osmanlilarda ser'î vergilerin yaninda, temeli

ihtiyaçlardan dogan ve örfe dayanan bir verginin daha bulunduguna temas

edilmisti. Bu, örfî vergiler veya tekâlif-i örfiyye denilen ayri bir kategoride

mütalaa edilir. Osmanli Devleti, kendisinden önceki diger devletlerde oldugu

gibi, örfî vergileri belirleyip koymak zorunda idi. Zira devrin özelligi

diyebilecegimiz harpler, durmaksizin devam ediyor ve ser'î vergiler de bu

durumun yükledigi masraflari karsilamaktan uzak bulunuyordu. Külliyetli miktarda

askerin beslenmesi, donatilmasi ve harbe hazir bir duruma getirilebilmesi ile

donanmanin hazir halde bulundurulmasi gibi mecburiyetler, devleti böyle bir

vergiyi koyma zorunda birakiyordu. Iste bunun için devlet, II. Bâyezid

(1481-1512)'in son senelerine tesadüf eden günlerde Imdadiye-i seferiye adi

ile bir örfî vergi koymak suretiyle bu sikintiyi ortadan kaldirip gidermeye

çalisiyordu.

Görüldügü gibi, devlet için ser'î vergilerden ayri

olarak örfî vergi tarh etmek, bir zaruret halini almisti. Bu mecburiyet,

devleti, vaz' ettigi (koydugu) bu örfî vergileri devam ettirmek ve miktarinin

azalmamasi için gerekli tedbirlere bas vurmak zorunda birakiyordu. Yine bu

zaruretin bir sonucu olarak örfî vergilerin sayi ve kalemleri, belirten

ihtiyaçlara göre çogaltiliyordu. Böyle bir uygulamaya müsaade edildigine daha

önce de temas edilmisti. Zaten Osmanli sultanlarinin bu hususta ser'î hukuka

göre hareket ettikleri, emir ve fermanlari ile, eski uygulamalari bir araya

toplayan kanunnâme mecmualarinin basinda bulunan ser'-i serife muvafakati

mukarrer olup hâlen muteber kavanîn ve mesâli-i ser'iyyedir ifadesinden de

açikça anlasilmaktadir.

Normal olarak geçici olmasi gereken ve fakat bir

biri ardi sira gelen muharebe ve ekonomik sikintilar neticesinde devamlilik

kazanan örfî vergileri de iki kisma ayirmak mümkündür:

1- Tekâlifiâdiye

2- Tekâlif-i sakka

1- Tekâlif-i Âdiye: Ser'î hukuka göre malî bir

terim olarak ca'l adi da verilen bu vergi türü, araliksiz devam eden harp ve

malî krizlerin bir sonucu olarak ortaya çikmisti. Böyle bir zaruretin, örfî

vergilerin konmasina cevaz ve imkân sagladigi daha önce anlatilmisti.

Binaenaleyh, Islâm hukukunun müsaade ettigi bu nevi vergilerin Osmanli

Devleti'nde bulunmasinda bir sakinca yok demektir. Bu yüzden tekâlif-i örfiyye

diye zikr edilen vergilere ser'an ruhsatin verildigini

söyleyebiliriz.

2- Tekâlif-i Sakka: Bu, harp, malî kriz ve tabii

âfet gibi bir zarurete bagli olmadan tekâlif kaideleri disina çikilarak konmus

bulunan vergilerdir. Belli bir kaide ve sistemi olmadigindan bu tip vergilerde

hak ve adâlete pek riayet edilmeyeceginden, böyle vergilere ser'an müsaade

edilmemistir. Nitekim Kanunî Sultan Süleyman (1520-1566) devrinin sadrazami

Lütfi Pasa (H. 942-947) bu konuya temasla söyle der: Cenk içinde askere hilaf-i

kanun vergi vermemek gerektir.

Osmanlilarda, Tanzimat'a kadar devam eden örfî

vergilerin bu ikinci kismi olan sakkanin olmadigini, tebea üzerine böyle bir

verginin tarh edilmedigi, ancak bazi vergilerin buna benzemelerinden dolayi

sakka zannedildikleri belirtilmektedir. Bununla beraber, bilhassa XVII.

asirdan itibaren bu tip vergilerin zaman zaman ortaya çiktigi bilinmektedir.

Fakat padisahlar, bununla mücadele ediyor ve böyle bir yola bas vurulmamasi için

adâletnâmeler gönderiyorlardi.

Örfî vergilerin tahsili, ser'î vergilerin

tahsilinden farkli idi. Ser'î tekâlif, umumiyetle ziraî mahsul sahibi reâyâya,

daha dogru bir ifade ile köylüye hasr edilmis görünmektedir. Gerçi zekât ve

cizye gibi ser'î vergiler, bu kaidenin disinda bulunmaktadir. Fakat ziraî mahsûl

ile daha çok hasir nesir olan köylü, ösür ve harac gibi ziraî vergilerin

mükellefi bulunmaktadir. Buna karsilik örfî vergiler, daha çok sehirliyi

bilhassa ticaret erbabini ve pazarlarla alakali kimseleri kapsamaktaydi.

Sehirlerde tatbik olunan örfî tekâlif sekli, bilhassa ticaret ve sanayi

faaliyetine dayanmakta oldugundan birçok vergi bu kisma dahil bulunuyordu. Keza

büyük bir kisminin devlet adina sipahîler tarafindan alindigini bildigimiz ser'î

vergilerin aksine bu, her sene vali, mütesellim ve voyvodalar tarafindan,

mintika ileri gelenleri ve kadi marifetiyle memleketin nüfusu veya evi (hâne)

üzerine tarh olunuyordu. Rûz-i Hizir ve Rûz-i Kasim hesabina göre senede iki

taksitle alinmak üzere tevzi defterleri tanzim ediliyordu. Tanzim edilen bu

defterler, ser'iye mahkemelerinin siciline kayd edilirdi. Bu defterlere bir

memleket halkindan, toplanmasi kararlastirilmis ne kadar örfî vergi varsa tamami

yazilirdi. Yazilan bu miktar, esit sekilde fertlere taksim edilerek alinirdi. Bu

defterlerin tasdikli bir sureti, tahsil için kethüda, emin veya özel memurlara

verilirdi. Vergi mükellefleri de bu defterlerin kapsadigi sekil ve miktarda

vergilerini vererek, kendilerine düsen vatandaslik görevlerini yerine getirmis

olurlardi.

Zaman ve mintikalara göre isimleri ile birlikte

çesitleri de degisen örfî vergiler, hazinenin vaz geçemiyecegi bir malî yardim

halini almisti. Bu vergilerin basinda îmdadiye diye isimlendirilen vergi

gelmektedir. îmdadiye-i seferiye ve îmdadiye-i hazariye olmak üzere iki

kisma ayrilan bu vergi, isminden de anlasilacagi üzere sefer ve harplere bagli

olarak tarh ve cibâyet edilen bir vergi kalemidir. Muharebe masraflarini

karsilamak üzere vatandaslardan alinan bir vergidir. Bu vergi, Osmanli

Devleti'nin, durmak bilmeyen harplerle karsilasmasi yüzünden hazinenin, malî

külfeti kaldiramamasi sebebiyle konulmustu.

Muharebeler esnasinda, bosalan devlet hazinesinin

(beytü'l-mal) ihtiyaci olan parayi tedarik etmek ve askerin donatilmasini

saglamak için konulan imdadiye vergisi, bazan hazineye gönderilir, bazan da

dogrudan dogruya orduya memur olan serdarlara verilirdi. Miktari, durum ve

ihtiyaca bagli olarak fermanlarla artip eksilen bu vergi kalemi, tevzi

defterlerine yazilip toplanirdi. Bu vergi, sadece esnaf, tüccar vs. gibi halk

tabakalarindan alinmiyordu. Duruma göre devlet adamlari da bu vergiye istirak

ediyorlardi.

Osmanli Devleti'nde, örfî vergiler kismina giren

vergi kalemlerinden biri de Avânz adini tasiyan vergidir. Bu vergi, olaganüstü

hallerde, tebeaya yüklenen bedenî, malî ve aynî bir vergidir. Avâriz-i divâniye

adi ile de anilan bu vergi, devlet masraflarinin memleket nüfusuna tevzi ve

taksimi sonucu ortaya çikmistir. Çok eski bir vergi olmakla beraber, ne zaman

ihdas olundugu kesin olarak bilinememektedir. Bununla beraber bu verginin

Osmanlilardan önce Anadolu beyliklerindeki mevcudiyetinden bazi vesikalar

sayesinde haberdar olmaktayiz. Vergi muafiyetini ilgilendiren bu belgeleri nesr

eden Uzunçarsili, benzerinin Osmanlilarda da aynen uygulandigini bildirerek

söyle der: Anadolu beyliklerindeki vergi ve rüsûmdan yani avâriz-i divaniye

ve rüsûm-i örfiyyeden muafiyet muameleleri, birbirlerinin aynidir. Bu hususa

dair asagida vesikalar kisminda Karamanogullarina ait kayitlarla Osmanli tahrir

kayitlan karsilastirilacak olursa görüsümüz kesinlik kazanir.

Bu verginin 4-5 yilda bir defa alindigini belirten

Lütfi Pasa, bunun Yavuz Sultan Selim (1512-1520) döneminde sadece bir defa

alindigini kaydeder.

Devlet, fevkalade bir vaziyetin icab ettirdigi

masraflar ile muayyen vasiflan haiz yiyecek maddelerini, harp levazim ve

masraflarini, belirü vergi kaynaklarindan karsilayamayacagini anladigi zaman,

özel bazi tedbirler ile memleketin bütün imkânlarini seferber etmeye karar

verirdi. Bu karar geregince vaziyetin icabina göre, kendisine lazim olan para,

hizmet, esya ve mahsûl miktari tesbit edilerek muhtelif bölge ve mahallere tevzi

edilirdi.

Halk arasinda salgun diye de adlandirilan bu

vergi XIX. asirda tamamen paraya çevrildi. Tanzimat fermani ile de ortadan

kaldirildi.

Avâriz vergisi, degisik isimlerle zikr

ediliyordu. Menzil mali, bedel-i nüzûl, zahire baha, han, resm-i sürsat, kürekçi

bedeli, kömür ve kereste bedeli, beldaran, hâne, çayir kirasi gibi isimler

bunlardan birkaçidir.

Diger bütün vergilerde oldugu gibi, bazi sinif ve

zümreler avârizdan muaf tutulmuslardir. Askerî sinifa mensub olanlarla ilmî ve

dinî bazi mansiblarin sahipleri, derbentçi, tuzcu, çeltikçi, ortakçi, katranci

ve dogancilar ile bazi vakiflarin reâyasi ve bazi hizmet erbabini burada

zikredebiliriz.

Osmanli örfî vergilerinden bir kalem de Harçlar

adi altinda zikredilmektedir. Bu vergi, daha ziyade resmî dairelere isi

düsenlerden alinmaktaydi. Degisik isimlerle alinan bu harçlar, mahkemelerde

hakim, kadi ve naiblerin verdikleri hüccetlerden, sicillere geçirilen

hükümlerden, mesihat makamindan yazili olarak çikan fetvalardan, ölen bir

kimsenin mirasçilari arasinda yapilan miras taksiminden, nikah vs. gibi

muamelelerin karsiligi olarak alinmaktaydi.

Kaynak: Osmanli tarihi

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

bluemoon24 isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


OSMANLI MALIYESI

Serbest Kürsü ve Öğretici Bilgiler OSMANLI MALIYESI Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Gerçekten Fâtih zamaninda tedvin edilmis olan kanunnâmede Bu kanunnâme atam ve dedem kanunudur ve benim dahi kanunumdur ifadesi ile tarihî bilgilere göre ilk Osmanli hükümdarlarinin, bir araya getirilip tedvin edilmemis kanunnâme hükümleri ile âmil olduklari anlasilmaktadir. Fâtih kanunnâmesinde yer alan ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Öğretici Bilgiler telkin cd indir izle İstanbul Öğretici Bilgiler nerededir kimdir Öğretici Bilgiler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Öğretici Bilgiler hipnoz Öğretici Bilgiler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Öğretici Bilgiler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Öğretici Bilgiler kuantum düşünce kitap haberi


WEZ Format +3. Şuan Saat: 05:54 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.