Geri git   Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri > Hayatım Değişti Klubü > Serbest Kürsü > Öğretici Bilgiler

Uyarılar

TOPRAK IDARESI

Serbest Kürsü ve Öğretici Bilgiler TOPRAK IDARESI Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Bir toplumun, devlet olabilmesi için, bazi hususiyetleri tasimasi gerekir. Toprak (ülke) bu hususiyetlerin basinda gelmektedir. Çünkü her bagimsiz devletin, hak ve selahiyetlerini, mutlak surette kullanabildigi, belirli sinirlarla tesbit ve tayin edilmis bulunan cografî bir toprak parçasi diye tarif edilen ülke ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Öğretici Bilgiler telkin cd indir izle İstanbul Öğretici Bilgiler nerededir kimdir Öğretici Bilgiler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Öğretici Bilgiler hipnoz Öğretici Bilgiler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Öğretici Bilgiler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Öğretici Bilgiler kuantum düşünce kitap haberi

TOPRAK IDARESI

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 29-12-2008, 01:20 PM   #1 (permalink)
Albay
 
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
bluemoon24 is an unknown quantity at this point
Standart TOPRAK IDARESI

Bir toplumun, devlet olabilmesi için, bazi

hususiyetleri tasimasi gerekir. Toprak (ülke) bu hususiyetlerin basinda

gelmektedir. Çünkü her bagimsiz devletin, hak ve selahiyetlerini, mutlak surette

kullanabildigi, belirli sinirlarla tesbit ve tayin edilmis bulunan cografî bir

toprak parçasi diye tarif edilen ülke kavrami, ancak belli bir topraga sahip

olmakla mümkün olabilir.

Islâm öncesi Türklerinde toprak, biri fertlerin

digeri de cemaatin olmak üzere iki kisma ayriliyordu. Islâm öncesi Türk

devletlerinin, kismen yerlesik de olsa, göçebe hayat tarzi ve an'anelerine göre

bir mülkiyet telakkisine sahip olduklari bilinmektedir. Hayvanlarina otlak

vazifesi görmesinden dolayi göçebeler için topragin ehemmiyeti büyüktü. Eski

Türklerde otlaklar, fertlerin degil, kabile veya cemaatlerin mülkiyetinde

bulunuyorlardi. Yedisu havalisinde oturan Kazak-Kirgizlarin isledikleri

topraklarda, özel mülkiyet ve cemaat mülkiyeti olmak üzere iki tip mülkiyet

vardi. Özel mülkiyete dahil bulunan arazi, kabilenin müsterek mülkiyetinde

bulunan topraklarin paylasilmasi ve sahis ile kabileye ait olmayan bos yerlerin

benimsenmesi suretiyle meydana gelmisti. Hususi mülkiyette sahibi, tam anlamiyla

toragi temellük eder. Öldügü zaman arazi, ogullarina miras kalir. Ancak vâris

bulunmadigi zaman söz konusu olan toprak cemaata kalir. Cemaat içerisinde yeni

bir aile kurulunca, cemaat ona idaresindeki araziden bir hisse verir. Sayet

verilebilecek yeni bir arazi yoksa, cemaat tarafindan onun için, bir arazinin

tedarik edilmesine çalisilirdi. Cemaat mülkiyetine ait olan arazi, muayyen

parçalara ayrilarak bir kira karsiliginda geçici olarak fertlerin istifadesine

terk edilirdi. Bu arazinin kiracilar elinde birakilma müddeti, muhtelif yerlerde

toprak, su ve ekim sartlarina göre degisiyordu.

Türklerin Islâm'i kabul edip Islâm medeniyeti

içindeki yerlerini almalarindan sonra, dinî, iktisadî ve ictimaî hayatlarinda

degisiklikler meydana geldi. Bu sebeple Müslüman Türkler, her konuda oldugu gibi

toprak hukuku ve idaresi bakimindan da Islâmî prensiplere bagli kaldilar. Bunun

içindir ki, Islâm toprak hukuku ile ilgilenenler tarihî açidan bu sistemi dört

ana devreye ayirirlar. Bunlar:

a) Islâmiyetin baslangicindan Hz. Ömer'in halifeligi

dönemine kadar olan devre,

b) Hz. Ömer devri,

c) Abbasi ve Selçuklu devri,

d) Osmanli devre.

Islâm medeniyeti içerisinde basli basina bir devreye

konu olabilecek olan Osmanli toprak uygulamasi, gerçekten toprak hukuku

bakimindan büyük bir önem arz eder. Filhakika Osmanlilar, birçok müessesede

oldugu gibi toprak mevzuunda da kendisinden önceki müslüman devletlerin

tatbikatindan istifade etmislerdi. Zaten onlara bigâne kalmalari da mümkün

degildi. Bu sebepledir ki devlet, henüz bir beylik durumunda oldugu zaman bile,

Islâmî bir sistemin yerlesmesi için çalisiyordu. Bunun içindir ki bu Müslüman

unsurlar (göçlerle gelen ve uçlarda yasayan göçebe Müslüman Türkler) Osmanli

Beyligi'ni siyasî ve kültürel bakimlardan, klasik Islâm geleneklerinin ihyasini

hedef tutan bir devlet olmaya dogru gelistirdiler. Osman Gazi'nin halefleri,

tedricen sultanlar haline geldiler. Onlarin etrafinda karakterini dil ve

irktan ziyade din ve medeniyetin tayin ettigi bir Osmanlilar cemiyeti tesekkül

etti.

Islâm âleminde bir gelenek olarak, Osmanlilardan

önceki müslüman devletlerde ve özellikle Büyük Selçuklularda görülen ikta

sistemi, Büyük Selçuklulardan sonra gelen bütün Türk Islâm devletlerinde

uygulanmistir.

Selçuklularin, askerî mukataalar ihdas etmeleri,

hanedanin, kendi baslica dayanagi olan Türk unsuruna mensup kütleleri yabanci

sahalarda yerlestirmek, onlara hem toprak vermek hem de lüzumunda askerî bir

kuvvet olarak faydalanmak fikrinden dogmustur. Bu suretle yavas yavas topraga

baglanan göçebeler, hem bir karisiklik âmili olmaktan çikiyor, hem de devlete

kuvvetli bir askerî dayanak teskil ediyorlardi. Bu usulün ehemmiyet ve faydasi,

bilhassa Bizans'tan zapt edilen yeni sahalarda daha açik bir sekilde

görünüyordu. Kismen harplerde ve fetihlerde imha veya esir edilen ve kismen de

yerlerinde birakilan yerli ahaliden kalmis genis Anadolu topraklari,

Selçuklularin takib ettikleri ikta sistemi sayesinde yavas yavas

Türklesti.

Osmanlilarin, kendilerinden önceki Müslüman Türk

devletlerinden mâhirâne bir usul ile alip tatbik ettikleri timar sistemi, Osman

Gazi ile baslar. O, zapt ettigi bütün yerleri timar olarak silah arkadaslari ile

askerlerine veriyordu. Itaat eden yerli halki da yerinde birakiyordu. Hatta o,

arkadaslarindan bazilarinin uysal ve itaat eden ahaliyi herhangi bir sebeple

yerlerinden kaçirmalarina engel oluyordu. Âsikpasazâde'ye göre o: Her kime kim

bir timar virem âni sebepsiz elinden almayalar ve hem ol öldügü vakitte ogluna

ve eger küçücük dahi olsa vireler. Hizmetkârlari sefer vakti olicak sefere

varalar, tâ ol sefere yarayinca. Ve her kim kanun düzse Allah andan râzi olsun.

Ve eger neslimden bir kisi bu kanundan gayri bir kanun koyacak olursa edenden ve

ettirenlerden Allah Teâla râzi olmasin demistir. Selçuklu uygulamasi ile ayni

özellikleri tasiyan bu sözlerden su sonuçlar çikmaktadir:

1- Sebepsiz yere hiç kimsenin timari elinden

alinamaz.

2- Timar sahibinin ölümü halinde timari ogluna

intikal eder.

3- Ogul sefere gidemeyecek kadar küçükse, harbe

gidecek yasa gelinceye kadar onun yerine hizmetkârlari sefere

gideceklerdir.

Anadolu'da, Osman Gazi ile baslayan timar sistemi,

ondan sonra gelen torunlari tarafindan devam ettirildi. Gerçekten de Orhan

zamaninda timar tevcihlerine dair bir çok tarihî kayit bulunmaktadir. Ayrica

gazilerin yani timar erlerinin yeni zaptedilen uslara yerlestirildigi hakkindaki

rivayetler de timarlarin askerî özellik ve mahiyetlerini daha iyi anlamamiza

vesile olmaktadir. Hatta timarlarda bulunan yerli halk da zaman zaman

sipahilerle birlikte kendi din kardeslerine karsi harplere katiliyorlardi.

Rumeli fetihleri baslayinca timar sistemi oralarda da uygulanmaya basladi.

Gelibolu havalisinin Yakub Ece ile Gazi Fazil'a timar olarak verildigi ilk

tarihî kaynaklarda belirtilmektedir. Sultan I. Murad devrinde Rumeli fütuhati

ehemmiyet kazaninca Anadolu'dan pekçok halk ve bazi Türk asiretleri oradan

alinip Rumeli'ye iskan ettirildiler. Bu yeni gelenlerin geçimlerini saglamak

için onlara toprak tahsis edilmesi gerekiyordu. Bu durum sebebiyle, timar

sistemi daha da yayginlik kazanmaya basladi.

Baslangiçta Has ile Timar seklinde

ikiye ayrilmis olan birlikler, I. Murad döneminde yeni bir kategorinin

katilmasi ile üç kisma ayrildilar. Rumeli Beylerbeyi Lala Sahin Pasa ölünce,

onun yerine Kara Ali oglu Kara Timurtas Pasa beylerbeyi olmustu. Dirlikleri

yeniden düzenlemek isteyen Kara Timurtas Pasa, Has ile Timar arasinda

Zeâmet adi ile yeni bir derece ihdas etti. Tedricî bir tekâmül takib ettigi

muhakkak olan bu toprak sistemi, topragin mülkiyet haklari ile ilgili degildir.

Böylece rakabesi (possesio) devlet elinde alikonulmus topraklar rejimi, Osmanli

Devleti'nde en genis ölçüde ve en serbest bir sekilde tatbik edilebilmistir. Bu

rejimde, topragin menfaati kendisine birakilan sinif, topragi fiilen isleyen

reâyâdir.Burada sunu da hemen belirtelim ki,

Osmanli reâyasinin sahip bulundugu haklar, Avrupa'daki Serf'lerin sahip oldugu

haklar ile kiyas edilemeyecek kadar daha medenî, daha insanî ve daha

mütekâmildir. Konuyu daha netlestirmek ve bir fikir vermek üzere Osmanli

reâyasinin muasiri olan Avrupa'daki serflikten ve onlarin durumundan kisaca söz

etmek gerekir.

Avrupa'da topraga yerlestirilmis olan köle (serf,

çiftçi) bazi isleri hür insanlar gibi yapamaz. O, birçok haktan mahrumdur.

Derebeylik sisteminin getirdigi feodalizme göre serfler, hukukî bakimdan diger

insanlardan tamamen farkli bir hüviyete sahiptirler. Asagidaki maddeler, onlarin

nasil bir statüye sahip olduklarini ortaya koyacaktir:

a- Istedikleri ile evlenemezler, baska senyörlerin

serfleri veya hürlerle evlenemez.

b- Serflerin mirasi hür olan insanlarinki gibi

vârislerine intikal etmez, sahipleri istedikleri gibi mirasa müdahale

edebilirler.

c- Istedikleri meslegi seçme, çalisip çalismamada

serbestlikleri yoktur.

d- Efendilerinin angarya islerinde çalismak ve belli

zamanlarda onlara hediye takdim mecburiyetleri var.

e- Serfleri cezalandirmak efendilerine

aittir.

f- Serfler, ruhban sinifi ve manastirlara giremezler,

mahkemelerde hür bir insana karsi sahidlikleri kabul edilmez.

Serflerin içinde bulundugu bu duruma karsilik Osmanli

reâyâsi hür insanlardi. Onlar ,her türlü hukukî statüye sahiptirler. Serf veya

ortakçi kullarla bir ilgileri yoktur. Bu sebepledir ki, Avrupa feodal toplum

yapisinda görülen köylü isyan ve ihtilallerine, son derece karisik dinî ve

sosyal gruplari bünyesinde toplayan Osmanli Devleti'nde tarihin hiç bir

döneminde rastlanmaz. Sinif tesekkül ve kavgasina zemin hazirlamayan Osmanli

toplum yapisi, baska toplumlarla kiyasi mümkün olmayan sosyal bir özellik

arzeder. Bati insaninin yüzyillar boyu sürdürdügü sinif mücadelesini ve

kölelikten kurtulma savasinin izlerini Türk ictimaî hayatinda görmek mümkün

degildir.

Osmanli Devleti kuruldugu ve daha sonra feth ettigi

memleketlerde, bir çesit toprak köleliginin mevcud oldugu düzensiz bir

derebeylik nizami ile karsilasmistir. Bu nizamin, toprak münasebetlerinde sebep

olacagi düzensizlikleri önlemek için mevcud toprak düzenine sür'atle müdahale

etmis, topraga dayanan asalete son vermek suretiyle, topragi isleyenleri serf

olmaktan çikarmis, derebeylik yerine timar sistemini, serf yerine timar sahibi

olan sipahî ile aralarinda sadece akdî bir münasebet bulunan, bir çesit aynî hak

sahibi kiraciya benzer toprak mutasarriflarini ikame etmistir. Böyle bir toprak

düzeni ise topragin mülkiyetinin devlette olmasiyla mümkündür. Iste bunun

içindir ki Osmanli hükümdarlari, Islâm fetihlerinin baslangicinda oldugu gibi,

fethedilen topraklarin bir kisminin mülkiyetini halka birakirken, bir kisminin

rakabesini hazine için alikoymus ve sadece tasarruf hakkini halka tefviz

etmistir.

Baslangiçta, arazinin mülk ve mirî olarak ikiye

ayrildigi Osmanli Devleti'nde, bilahare arazinin tamamina yakin bir kismi mirî

rejime tabi tutulmustur. Üsküp ve Selânik kanununun basina koydugu

mukaddimesinde Ebu Suud Efendi (898-982/1490-1574), arazinin mirî olus

sebeplerine temas ederken ayni zamanda, Islâm hukukuna göre arazinin

mahiyetinden de söz eder. Ona göre:

Bilâd-i Islâmiyede olan arazi, muktezay-i seriat-i

serife üzre üç kisimdir:

Bir kismi arz-i ösriyyedir ki hin-i fetihte (fetih

esnasinda) ehl-i Islâm'a temlik olunmustur. Sahih mülkleridir (gerçek

mülkleridir). Sâir mallari gibi nice dilerlerse tasarruf ederler. Ehl-i Islâm

üzerine ibtidâen harac vaz'i, na mesrû olmagin (mesru olmadigi için) ösür vaz'

olunmustur. Ekerler, biçerler, hâsil olan gallenin ösründen gayri asla bir habbe

alinmaz. Âni dahi kendiler fukara ve mesâkine virürler. Sipahdan ve gayridan

asla bir ferde helâl degüldür. Arz-i Hicaz ve arz-i Basra

böyledir.

Bir kismi dahi arz-i haraciyedir ki, hin-i fetihte

keferenin ellerinde mukarrer kilinup kendilerine temlik olunub üzerlerine

hasillarindan ösür yahut sümün yahud subu', yahud südüs, nisfa degin (1/10, 1/8,

1/7, 1/6, 1/2) arzin tahammülüne göre harac-i mukaseme vaz' olunup yilda bir

miktar akça dahi harac-i muvazzaf vaz' olunmustur. Bu kisim dahi sahiplerinin

mülk-i sahihleridir. Bey'a ve siraya (satma, satin alma) vesair enva-i

tasarrufata kadirdirler. Istira edenler dahi vech-i mezbur üzerine ekerler

biçerler, harac-i mukasemin ve harac-i muvazzafin verirler. Ehl-i Islâm istira

etseler dahi kefereden alinagelen haraclari sâkit olmaz (haraçlari düsmez). Bi

kusur edâ ederler. Egerçi ehl-i Islâm'a ibtidâen harac vaz' olunmak mesru

degildir. Amma bekaen alinmak mesrudur. Mutasarrif olanlar eger ehl-i zimmettir

eger ehl-i islâmdir madem ki ellerinde olan yerleri ziraat ve hiraset edüp

ta'dil eylemeyeler asla dahl ve taarruz olunmaz nice dilerler ise tasarruf

ederler. Fevt oldukta sair emvâl ve emlakleri gibi vereselerine intikal eder.

Sevad-i Irak arazisi böyledir. Kütüb-i ser'iyyede mestûr ve meshur olan arazi bu

iki kisimdir.

Bir kisim dahi vardir ki, ne ösriyyedir ne de vech-i

mezbûr üzerine haraciyyedir. Âna arz-i memleket derler. Asli haraciyedir. Lakin

sahiplerine temlik olundugu takdirde fevt olup verese-i kesire mabeynlerinde

taksim olunup her birine bir cüz'î kit'a degüp her birinin hissesine

mabeynlerinde taksim olunup her birine bir cüz'î kit'a degiip her birinin

hissesine göre haraclari tevzi ve tayin olunmakta kemal-i suûbet ve iskâl olup

belki âdeten muhal olmagin rakabe-i arazi, beytü'l-mal-i müslimîn içün

alikonulup reâyaya ariyet tarikiyla virülüp ziraat ve hiraset idüp, bag, bahça

ve bostan idüp hâsil olandan harac-i mukasemin ve harac-i muvazzafin vermek emr

olunmustur. Sevad-i Irak'in arazisi eimme-i din mezheblerinde bu

kabildendir.

Bu diyar-i bereket siarin arazisi dahi bu uslûb

üzerine arz-i memlekettir ki, arz-i mîrî demekle mâruftur. Reâyânin mülkleri

degüldür. Ariyet tarikiyla tasarruf idüp ziraat ve hiraset idüp ösür adina

harac-i mukasemesin ve çift akçasi adina harac-i muvazzafin virüp madem ki,

ta'til itmeyüp vücuh-i merkume üzerine tamir idüp hukukun eda ederler kimesne

dahl ve taarruz eylemeyüp fevt oluncaya degin nice dilerler ise tasarruf

ederler. Fevt oldukta ogullari kendilerin makamlarina kayimlar tafsil-i mezbur

üzerine tasarruf ederler. Ogullan kalmaz ise hariçten tamire kadir kimesnelere

ücret-i muaccele alinip tapuya verilip anlar dahi tafsil-i sâbik üzere tasarruf

ederler.

Görüldügü gibi devlet, reâyânin elindeki topragin

miras yolu ile parçalanmasi, serbest alisveris usûlü ile gelisigüzel sahip

degistirmesi ve borç için hacz edilmesi gibi sebeplerie müstakil küçük köylü

isletmelerinin mevcudiyetini tehlikeye düsüren muameleleri önleyici hükümler

koymustu. Bu yüzden kanunnâmelerde yer beyliktir, yerde bey'u sira ve hibe ve

miras vesair tasarrufat ser'an ve örfen memnudur denilmektedir.

Müslüman Devletlerde arazinin mîrî olus sekillerini

söyle siralayabiliriz:

a) Fethedilen arazi, gâliplere (fâtihlere) tevzi,

veya mahallî halk elinde birakilmayarak devlete (beytü'l-mal) mal edilmek

suretiyle. Islâm hukukuna göre devlet baskani bu arazi ile ilgili olarak

istedigi gibi tasarrufta bulunabilir.

b) Fetih esnasinda nasil muamele gördügü belli

olmayan arazi.

c) Mülk araziden olan topragin, mâlikinin mirasçi

birakmadan ölmesi ve vasiyette bulunmamasi halinde arazinin hazineye intikal

etmesi ile.

d) Topragin, mururu zaman (zaman asimi) ile sahibi

bilinememek yüzünden hazineye intikali suretiyle.

e) Rakabesi devlete ait olmak üzere ihya edilen ölü

(mevat) toprak.

Osmanli toprak sisteminde emîriyye denilen arazi de

iki kisma ayrilmaktadir. Bunlar:

1- Arazi-i emirîye-i sirfa (beytü'l-male

ait)

2- Arazi-i emirîye-i mevkufa (vakfa

ait)

Tafsilatina girmeden,sadece kaç kisim olduguna isaret

ettigimiz arazi-i emirîye, 1274/1858 tarihli arazi kanunnâmesinin 3. maddesinde

söyle tarif edilmektedir:

Arazi-i emirîyye, beytü'l-male ait olarak ihale ve

tefvizi, taraf-i Devlet-i Aliyye'den icra olunagelen tarla ve çayir ve yaylak ve

kislak ve korular ve emsali yerlerdir ki, mukaddema ferag ve mahlulat vukuunda

sahib-i arz itibar olunan timar ve zeamet ashabinin ve bir aralik mültezim ve

muhassillarin izin ve tefviziyle tasarruf olunur iken, muahharan bunlarin ilgasi

hasebiyle el-haletu hazihi taraf-i Devlet-i Aliyye'den bu hususa memur olan

zatin izin ve tefviziyle tasarruf olunup mutasarriflari yedlerine bâlâsi tugrali

tapu senetleri verilir.

1858 tarihli arazi kanununa göre Osmanlilarda

arazi:

a- Arazi-i Memlûke, b- Arazi-i Emîrîye, c- Arazi-i

Mevkufa, d- Arazi-i Metrûke, e- Arâzi-i Mevât olmak üzere bes gruba

ayrilmaktadir:

a- Arazi-i Memlûke: Mülkiyet yolu ile tasarruf edilen

topraklar olup dört kisimdan ibarettir:

1- Kasaba ve köylerdeki arsalar olup yarim dönümlük

yerlerdir.

2- Emîrîye topraklardan mülkiyete dönüstürülen

yerlerdir.

3- Ösrî topraklardir.

4- Haracî topraklardir.

Arazi-i Memlûkeye mâlik olanlar, mallarini

diledikleri gibi kullanir, isler, satar, hibe veya vakf edebilir. Bütün bu

muamelat için fikhî hükümler tatbik edilir.

b- Arazi-i Emirîye: Devlete ait olup fertlere, tarla,

otlak, yaylak, kislak vs. olarak tahsis edilen yerlerdir. Eskiden timar ve

zeamet sahipleri tarafindan kullanilan bu topraklar, arazi kanunnâmesi

hükümlerine göre tapu ile tasarruf edilir hale getirilmistir.

c- Arazi-i Mevkufa: Toplumun menfaati göz önünde

bulundurularak vakf edilmis olan topraklardir. Vakfi yapan (vâkif) tarafindan

tesbit edilen sartlara göre kullanilir.

d- Arazi-i Metrûke: Toplumun menfaati için yapilan

yollar, köprüler ile köy ve kasaba halkinin birlikte istifade edebilmesi için

birakilan mera, koru vs. gibi yerlerdir.

e- Arazi-i Mevât: Köy, kasaba ve fertlere tahsis

edilmemis bulunan ve imar bölgeleri disinda birakilmis olan

topraklardir.TIMAR (DIRLIK)

Bu sistem, devlete ait mîrî arazinin, savaslarda

yararliligi görülen, kale yapim ve tamirinde bulunan, devlete hizmet eden

mücahidlere, askerlere ve diger bazi hizmet erbabina dagitilarak, bu kimselerin,

kendilerine verilen araziye ait örfî ve ser'î vergileri toplamasi seklinde

belirlenebilir. Topragin rakabe denilen çiplak mülkiyeti devlete, kullanma ve

yararlanma hakki timar sahibine aittir. Daha önce de temas edildigi gibi toprak

üzerindeki bu hak, babadan ogula intikal etmekte, ancak timar sahibinin topragi

satmasi, hibe etmesi, bagislamasi, rehine koymasi veya miras olarak intikal

ettirmesi mümkün degildir.

Osmanli Devleti'nde, mirî arazi rejiminin sonucu

olarak timar (dirlik) adi verilen bir sistem ortaya çikti. Bu, daha önceki

Müslüman devletlerdeki Ikta sistemi ile ayni olmakla birlikte ona göre biraz

daha gelismisti. Osman Gazi'nin fetihleri ile ortaya çiktigini daha önce

gördügümüz bu uygulama, I. Murad döneminde teskilâtli ve sistemli bir kurum

haline geldi. Önceleri timar ve has diye ikiye ayrilan dirliklere bu devirde

Kara Timurtas Pasa yardimiyla zeâmet diye malî yönde ikinci derecede bulunan

bir kisim daha ilave edildi.

Devlette, büyük bir fonksiyonu bulunan timar sistemi,

Osmanli toprak rejiminin temelini teskil ediyordu. Zira bu toplumda iktisadî,

ictimaî, askerî ve idarî teskilâtlarin tamami büyük ölçüde toprak ekonomisine

dayanmaktaydi. Toplum hayatinda en küçük vazife sahibinden, devletin en üst

kademesinde bulunan hükümdara varincaya kadar hemen hemen bütün sosyal gruplar,

geçimlerini toprak ürünleri ile sagliyorlardi.

Toprak taksimatinin en küçük bölümü olan timar,

geliri 3 bin ila 20 bin akça arasinda degisen askerî dirliklere verilen bir

isimdir. Devrin imkânlari göz önünde bulundurularak bir kisim asker ve memurlara

geçimlerini temin hususunda böyle bir kaynak saglanmistir. Nitekim bu mânâda

zeâmet ve timar ki defi a'da için tâyin olunan mal-i mukateledir ve asker dahi

bunlari tasarruf edenlerdir denilmektedir. Keza, Islâm Ansiklopedisindeki genis

makalesinde Barkan da bu mevzuda sunlari söylemektedir:

Osmanli Imparatorlugunda geçimlerini veya

hizmetlerine ait masraflari karsilamak üzere bir kisim asker ve memurlara,

muayyen bölgelerden kendi nâm ve hesaplarina tahsil selâhiyeti ile birlikte

tahsis edilmis olan vergi kaynaklarina ve bu arada bilhassa defter yazilarindaki

senelik geliri 20 bin akçaya kadar olan askerî dirliklere verilen isimdir.

Kendisine böyle bir imkân taninan kisi (timar sahibi, sipahî), buna karsilik

bâzi vazifelerle mükellef tutulmaktadir. O, batidaki toprak sahiplerinin,

serflerine karsi takindiklari tavir gibi bir pozisyonda bulunamaz. Keza, timari

içinde meydana gelen olaylara, toprak sahibi sifatiyle müdahalede bulunamaz.

Zira Osmanli Imparatorlugunun adlî düzeni icabi, herhangi bir cezanin tatbiki

için bütün suçlarin kadi mahkemeleri önünde usûlü vechiyle tesbit edilerek hükme

baglanmis bulunmasi lâzimdir. Ne kadar kudretli kisiler olurlarsa olsunlar,

timar sahipleri reâyanin hukuk ve ceza dâvalarina bakmak ve onlara ceza tâyin

etmek yetkisine sahip degildi. Hatta diger askerî sinif mensuplari gibi, timar

sahiplerinin de kendi reâyasi ile beraber ayni mahkemeler önünde, ayni kanunlara

göre muhakeme edilerek hüküm giymeleri icabediyordu. Mahkeme karari olmaksizin,

kimsenin hapsedilmesi, zincire vurulmasi, iskenceye tâbi tutulmasi veya para

cezasi ödemesi câiz degildi. Osmanlilarda topragin rakabesi devlete aittir.

Bununla beraber, çiftçinin vermekle mükellef tutuldugu vergiyi dogrudan dogruya

devlet degil ve fakat onun adina bir maas karsiligi olarak herhangi bir memur

alir ki, böyle bir memuriyeti bulunana sipahî, bu tatbikata da, timar sistemi

adi verilmektedir. Sipahî, timari içinde çalisanlara haksiz bir ceza

veremiyecegi gibi, onlara angarya da yükleyemez. Zira Osmanlilarda, timari

içinde, sipahinin bir kisim topraklari kendi nâm ve hesabina isleten ve bu

maksatla idaresi altinda bulunan reâyânin isgücünü angarya mükellefiyetleri ile

kullanmak mecburiyetinde olan büyük bir çiftlik sâhibi durumunda olmadigi

anlasilmaktadir. Ayni sekilde, mîrî arazi tasarruf eden bir reâyâ ile sipahî

arasinda, büyük ölçüde ekonomik bir farklilasma görülmez. Birisi, idarîaskerî

vazifeler karsiligi toprak gelirinden istifade ederken, digeri sadece emek

karsiligi bu ürünlerden faydalanmaktadir. Osmanli cemiyetindeki bu iki sinif

insanin emeklerini toprak geliri ile karsilamasi, maddî farklilasmayi ortadan

kaldiran önemli bir âmil olmustur.

Sipahî, reâyâdan miktar ve cinsleri kanunlarla tesbit

ve tâyin edilmis olan bir kisim vergiden fazlasini tahsile selâhiyetli degildi.

Selâhiyetini tecavüz edenden de dirligi, bir daha geri verilmemek sartiyle

alinirdi. Nitekim, 14 Muharrem 973 (12 Agustos 1565) de Sivas Beylerbeyi, Sivas

ve Arapkir kadilarina yazilan bir hükümde, Divrigi Beyi Kasim'in seriat ve

kanuna aykiri olarak reâyâya haksizlik ettiginin mahkeme tarafindan tesbit

edilmis olmasi cihetiyle, sancaginin tebdiline karar verildigi bildirilmektedir.

Ayni seneye 973 (1565) ait baska bir belgeye göre Avlonya Kadisina yazilan bir

hükümde de mezkûr kazaya bagli Aspurokilise adindaki köyde timar tasarruf eden

Burhan oglu Ahmed Sipahî, ehl-i senaattan olmak, çesitli kötülük ve

haksizliklari bulunmakla hapsedilmesi ve timarinin elinden alinmasina dair

tafsilâtli bilgi verilmektedir. Ekonomik ve sosyal durumlari ile dinî inançlari

tamamen farkli, çesitli kavimlere mensup kimseleri sinirlan içinde barindirarak

onlari tebea edinen Osmanli Devleti, böylece timar sahibinin yapabilecegi

herhangi bir haksizligin önünü almis oluyordu.

Sipahî, mîrî arazinin halka tefvizinde, devletin bir

temsilcisi olarak vazife görmektedir. O, arazinin gerçek sahibi degildir. Bunun

içindir ki devlet, timarlarin kapali bir sistem halinde çalismasini engellemek,

onlari devamli kontrol etmek ve gerektiginde müdahalede bulunmak için devamli

surette buralara çesitli memurlarini gönderir. Timar sahiplerinin kendilerine

tahsis edilmis olan arazi ve reâyâya ait ser'î veya örfî bir takim hak ve

resimleri (vergi) kendi nâm ve hesaplarina toplayip onlarin gelirleri ile

birtakim vazifelerin ifâsini temin ettiklerini biliyoruz. Bununla beraber,

sipahî timarlarini, malî bakimdan hârice karsi tamamiyle kapali ve müstakil bir

bütün, bir müafiyet (imnunite) sahasi olarak kabul etmek de mümkün degildir.

Çünkü vergilerin toplanma sekli ile aidiyyeti hususlari, siki bir sekilde

merkeziyetçi bir devlet teskilâti tarafindan mürakebe edilmekte ve sipahî

timarina, muhtelif hak ve vazifeler dolayisiyle birçok devlet memuru girip

çikmaktadir.TIMAR SISTEMININ TEKÂMÜLÜ

Osmanlilarda, Osman Gazi ile baslayan timar sistemi,

Yildirim Bâyezid zamaninda Timur'la yapilan savastan dolayi bir duraklama

devresine girmisti. Bu hâl, Fâtih devrine kadar tesirini göstermistir. Fâtih

Sultan Mehmed, devletin artan ihtiyaçlarina uygun olarak, devlet teskilâtini

tanzim etmek ve bu arada timar sistemini gelistirmek için yeni kanunlar

çikarmistir. Nitekim o, timar sisteminin düzenlenmesi, timar topraklarinin

arttirilmasi ve aksakliklarin giderilmesi konusunda önemli yeniliklerde

bulunmustu. Onun, aslinda devlete ait olup çesitli yollarla devletin elinden

çikarak mülk veya vakif haline gelmis olan topraklan tekrar mîrî haline

getirmesi operasyonu meshurdur. Bu dönemde bütün vakif ve mülkler gözden

geçirilerek 20.000'den fazla köy ve mezra vakif veya mülk olmaktan çikarilip

sipahilere dagitilmistir.

II. Bâyezid (1481-1512) zamaninda timar teskilâtinda

pek büyük bir degisiklik yapilmadi. Yavuz Sultan Selim (1512-1520) devrinde

timar sistemi mükemmel bir sekilde islenmis, sipahî ve cebelûlerin miktari

1514 yilinda 140 bin kisiyi bulmustu.

Timar teskilâti, Kanunî Sultan Süleyman devrinde

tekâmülünün zirvesine ulasmistir. Kanunî'nin timarlarla ilgili fermanlari bu

hususta çok açik birer delil teskil etmektedirler. Keza bu dönemdeki timar

sayisindan ve cebelû miktarindan da haberdar bulunmaktayiz. Nitekim, Kanunî

zamaninda irili ufakli 37521 timar vardi. Bunlardan 6620 Rumeli, 2614 Anadolu,

419 Haleb ve Sam vilâyetlerinde bulunuyordu. Bunlardan 9653'ü kale muhafiz

timari, geriye kalan 27868'i ise tamamiyle eskinci timari idi. Bahis mevzu 27868

eskinci timari sahiplerinin, harbe beraber götürmek mecburiyetinde olduklari

cebelû (veya cebelî) denilen silâhli ve zirhli askerlerle 70-80 bin kisilik

atli bir timarli sipahî ordusu teskil ettikleri tahmin edilmektedir. Padisahin

hassa ordusu demek olan Istanbul'daki KapiKulu Ocaklarinin bu devirdeki mevcudu

ise henüz 27 bin civarinda idi. Kanunî zamaninda bütün müesseseler gibi dirlik

(timar) sistemi de tekâmülünün zirvesine ulasmistir. Bu dönemdeki timarli asker

sayisinin yukanda verilenden daha fazla oldugu ve bunun 200 bin civarinda

bulundugu da söylenmektedir.

Osmanli toprak düzeninde dirlikler, üç kisma

ayriliyordu. Bunlar:

a) Has: Padisah, vezir ve ileri gelen devlet

adamlarina tahsis edilip, senelik hâsilati 100 bin akçadan fazla olan yerlere

(dirliklere) denirdi. Her has sahibi, gelirinin her bes bin akçasi için bütün

masraflari kendisine ait olmak üzere bir cebelû yetistirmek ve beraberinde

harbe götürmek mecburiyetindeydi. Haslar irsî degildir.

b) Zeâmet: Senelik hâsilati 20-100 bin akça arasinda

degisen dirliklerdir. Bu gelirin 20 bin akçasi kiliç hakki oldugundan, zeâmet

sahibi bunun disinda kalan her bes bin akça için bir cebelîyi yetistirmek ve

harbe götürmek zorundaydi. Zeâmetler, devlet merkezinde bulunan hazine ve timar

defterdarlarina, zeâmet kethüdalarina, sancaklardaki alay-beyine kale

dizdarlarina, kapicibasilara, hâcegan-i divan-i hümâyuna ve müteferrikalara

tevcih olunurdu. Bunlarin büyük bir suçu görülmedikçe zeâmetleri ellerinden

alinmazdi.

c) Timar: En küçük kategoriyi teskil eden ve senelik

geliri 3.000-20.000 akça arasinda olan dirliklerdir. Bu dirlikte, cinslerine

göre kiliç hakki degismektedir. Nitekim, Rumeli'de bulunan Budin, Bosna,

Timasvar beylerbeyliklerindeki 6000'lik tezkireli timarlarin kiliçlari 3'er

bindir. Anadolu, Karaman, Maras, Rum, Diyarbekir, Erzurum, Haleb, Sam, Bagdad ve

Kibris eyâletlerindeki tezkireli timarlarin kiliçlan ise 2 bindir. Kiliç

hakkinin disinda kalan her üç bin akça için timar sâhibi bir cebelî

yetistirmek zorundadir.

Osmanli toprak rejiminde her dirligin çekirdegini

teskil eden ve kiliç adi verilen bir kisim vardir. Timarlar, kiliç tâbir

edilen ve hiç degismeyen bir çekirdek kismi ile bu kisma zamanla ilâve edilmis

olan hisselerden tesekkül eder. Timarlarin bulundugu yer ve durumuna göre

farklilik arz eden her kiliça bir timar sahibinin tayin edilmis olmasi

lâzimdir. Bir kiliç yerine iki kisi tayin edilemez. Bu, her sancaktaki zeâmet ve

timarlarin büyüklü-küçüklü dagilis seklinin ve kadro mevcutlarinin ayni

kalmasini temin için bas vurulmus bir çaredir.TIMAR ÇESITLERI

Osmanli toprak düzeninde, timarlari siniflandirmak

güç ve ince bir is olmakla birlikte onlari tiplerine göre birkaç kisma

ayirabiliriz. Bunlar:

1. Timar arazisinin mülk olarak verilip verilmemesine

göre:

aa) Mülk timarlar: Anadolu'nun bazi vilâyetlerinde

mevcud olan bu tip timar sâhipleri, sefer aninda yerlerine cebelûlerini

gönderebiliyor, kendileri ise sefere istirak etmeyebiliyorlardi. Bu

mükellefiyetini yerine getirmeyen timar sahibinin bir yillik geliri hazine

tarafindan alinirdi. Fakat timar baskasina verilmezdi. Ölümü halinde ogluna,

yoksa diger mirasçilarina kalirdi.

bb) Mülk olmayan timarlar: Bunlar, hizmet mukabili

vâridatinin bir kisminin tahsisi suretiyle verilen timarlardir ki, Osmanli

timarlarinin çogu bu nevi'dendir.

2. Timar sahiplerinin gördügü islere

göre:

aa) Eskinci timarlari: Bunlarin sahipleri alay

beyinin sancagi altinda sefere eserler (giderler). Cebelîleri ile birlikte

sefere gitmek zorunda olan bu tip timarlarin mutasarriflari, sefere esmedikleri

zaman timarlan ellerinden alinirdi. Osmanli toprak sisteminde bu nevi'den olan

timarlar çogunlukta idi.

bb) Mustahfiz timarlari: Bu timarlarin sahipleri,

mensubu bulunduklari kale muhafazasinda bulunurlardi.

cc) Hizmet timarlari: Bâzi serhadlerde bulunan

câmilerin imâmet ve hitâbetinde bulunanlar ile saraya hizmet edenlere verilen

timarlardir.

3. Verilis sekillerine göre:

Timarlarin, beylerbeyi tarafindan veya Istanbul'dan

verilmesine göre siniflandirilmasi ile ilgilidir. Buna göre timarlar ikiye

ayrilmaktadir:

aa) Tezkireli: Beylerbeyilerin, bir tezkire ile

devlet merkezine teklif ettikleri timarlara bu isim verilirdi.

bb) Tezkiresiz: Beylerbeyilerin, kendi beratlari ile

verdikleri timarlara da tezkiresiz adi verilir.

Küçük timarlarin dagitilmasinda beylerbeyilerin

selâhiyetleri büyüktü. Muhtelif eyâletlerde degisik baremlerde olmak üzere

defter yazilari belirli bir rakamin altinda olan timarlarin sahiplerini

beylerbeyiler kendi tugralarini tasiyan beratlarla dogrudan dogruya tâyin

edebiliyorlardi. Daha büyük bir gelir saglayan timarlarda ise beylerbeyi, o

timara hak kazanmis olan sipahinin eline bir tezkire vererek tâyinini devlet

merkezine teklif eder. Bu sipahinin berati, devlet merkezinden verilirdi.

Beylerbeyinden böyle bir tezkire alan sipahî, Istanbul'a giderek 6 ay içinde

beratini almak zorunda idi. Aksi takdirde timarinin gelirinden

faydalanamazdi.

Dogrudan dogruya beylerbeyi tarafindan verilen

tezkiresiz timarlarin defter geliri düsüktür. Bunlarin en büyügü Rumeli'deki

eyâletlerle (Budin, Bosna, Timasvar vs.) Sam, Haleb, Diyarbekir, Erzurum ve

Bagdad bölgelerinde 6000, Anadolu ve Kibris eyâletlerinde 5000, Karaman,

Zülkadiriye ve Rum eyâletlerinde de 3000 akçalik geliri olan

timarlardir.

Osmanli timar sisteminde dikkat edilen hususlardan

biri de tezkireli timarlarin bozulup tezkiresiz hâle

getirilemeyisidir.

4. Malî durumlarina göre:

aa) Serbest timarlar: Timar sahibinin resm-i arûs,

resm-i tapu, kislak, yaylak, cürüm, cinayet vs. gibi vergileri, alma

hakkina sahip bulundugu timarlardir, (dirliklerdir). Bunlar, vezir, beylerbeyi,

sancakbeyi, nisanci, defterdar, divan kâtipleri, çavuslar çeribasilari,

sübasilar ve dizdarlar gibi yüksek rütbeli idare âmirleri ile memur ve

askerlerin has ve zeâmetleridir. Bunlar, bazi imtiyazlara

sahiptirler.

bb) Serbest olmayan timarlar: Böyle bir timari

tasarruf eden sipahînin, serbest timar tasarruf eden gibi bir yetkisi yoktur.

Onun için yukarida adi geçen vergileri kendi nâm ve hesabina

alamaz.

Çesitli yönleri ile tedkik ettigimiz timar sisteminin

geçirmis oldugu merhaleler ile farkli sebeblere bagli olarak aldiklari degisik

isimleri gördük. Beldiceanu, kendine göre ve özellikle timar tasarruf eden

kimselere göre ayri bir siniflandirma yapmaktadir.TIMAR SISTEMININ BOZULMASI VE ORTADAN

KALKMASI


Kanunî Sultan Süleyman devrinde, tekâmülünün

zirvesine erisen timar sistemi, bu pâdisahin ölümünden sonra bozulma temâyülü

göstermeye baslamis olacaktir. Koçi Bey (? 1640), 992 (1584) tarihine kadar

timarlarin kiliç ehli elinde ve ocakzâdelerde bulundugunu, bu sinifa yabanci ve

kötü kisilerin girmedigini keza timarlarin büyükler ile âyânin sepetine de

girmedigini belirterek o ana kadar bir bozulma belirtisi görülmedigine isaret

eder. Fakat XVI. asrin sonlarina dogru timarlarin iltizam usûlü ile verilmesi,

bunun neticesinde mültezimlerin fazla kâr saglayabilmeleri için reâyâya

haksizliklarda bulunmalari, bozulmanin baslangici sayilmaktadir. III. Murad

(1574-1595) devrinde bozulma emâreleri, daha belirgin bir sekil almisti. Zira bu

devrede eski kanunlara riayet edilmeyerek çesitli yollardan timar sahibi olan

kimseler türedi. Bununla ilgili olarak Koçi Bey, bosalan timar ve zeâmetler de

eski kanunlara aykiri olarak Istanbul tarafindan verilmeye baslandi. Ileri

gelenler ve vükelâ, bosalan yerleri adamlarina ve akrabalarina verip, Islâm

memleketinde olan timar ve zeâmetin seçmelerini ser'-i serife ve yüksek kanuna

aykiri olarak kimini mülk olarak, kimini vakif olarak, kimini vücudu sihhatta

olan kimselere emeklilik olarak verip bütün zeâmet ve timar, ileri gelenlerin

yemligi oldu. Bu bozukluklar, devletin en secaatli, güçlü, san ve sevkete sebep

olan askerinin harap olmasina sebep oldu. Halbuki parali asker, asagi tabaka

halkindan devsirilirse hiç bir yararligi olmaz. Aksine bunlar, baris günlerinde

azginlik ve isyana sebep olup ser aleti olduklarindan epeyce zamandan beri

taskinligin ardi arkasi kesilmemektedir. Bu beylerbeyliklerinde ve

sancakbeyliklerinde, vezirlerin agalarin, müteferrika, çavus ve kâtipler

zümresinde, dilsiz, cüce taifesinde, padisah nedimlerinde bölük halkinin ileri

gelenlerinde bir çok timar ve zeametler olup, kimi hizmetkârlari üzerine, kimi

azadsiz kullan üzerine berat çikarmislardir. Nâm adamlarinin olup, mahsûlü

kendileri yerler. Içlerinde öyleleri vardir ki, yirmiotuz belki, kirkelli kadar

zeâmet ve timari bu yoldan alip, ürününü kendileri yeyip, sefer-i hümâyun

olunca, cebe ve cevsen yerine aba ve kebe giydirip birer semerli beygir ile

sefere gönderirler. Kendileri evlerinde zevk ve safâ, seyir ve sohbette olurlar

diyerek bozulmanin sebep ve sekillerini göstermeye çalismistir.

Iltizam usûlünün dogmasi, timarlarin akraba ile

yakinlara dagitilmasi ve rüsvetin ortaya çikmasi sonucu, timar sahiplerinin

askere gitmemesi üzerine bas gösteren bozulmanin sebeplerini söyle

siralayabiliriz:

a) Merkezî devlet bürolarinda timar kayitlarinin son

derece karisik bir hâle düsmesi. Timar sahiplerinin seferlerde yapilmasi gerekli

yoklamalarinin türlü tesirler altinda iyi bir sekilde yapilamamasi ve bu

yoklamalarin daha sonraki timar dagitimi için iyice muhafaza

edilmemesi.

b) Bos kalan timarlarin, istihkak sahiplerine

verilmesi yerine bir kenara ayrilarak (sepete konarak) çesitli hileli yollarla

bazi nüfûzlu kisilerin adamlarina verilmesi.

c) Is adami vasfindaki yeni timar sahipleri, sefer

zahmetinden, baç ve can korkusundan halas olup safâ ve huzur içinde kâr ve

kazançlari ile mesgul olabilmek için, harp zamanlarinda timarlarini bir takim

aracilara, seferden dönüste bu timarlardan eski sahipleri lehine feragat etmek

sartiyle, devir ve tahvil ettirmenin yolunu bulmakta idiler.

Görüldügü gibi timar sisteminde, reâyâ, sipahi ve

devlet olmak üzere üç temel taraf bulunmaktadir. Bunlarin, birbirlerine karsi

nasil davranmalari gerektigi, kanunnâme, adaletnâme ve zaman zaman isdar edilen

fermanlarla tesbit edilmisti. Bununla beraber bu üçlünün bazan birbirlerine

karsi olan yanlis davranislari, Osmanli sosyoekonomik tarihinin en önemli konusu

olmustur. Bilindigi gibi dirlik sisteminde devlet, arazinin rakabesine yani

çiplak mülkiyetine sahiptir. Sâhib-i arz veya timar sahibi adiyla da anilan

sipahi ise devlete ait araziyi isleten, devletin reâyâdan alacagi vergileri

toplayan kimsedir. Sipahi, topladigi bu paralarin bir kismini kendine ayirmakta,

kalan kismi ile asker besleyip bu askerlerle birlikte seferlere istirak

etmektedir. Bu durumu ile sipahi, mîrî topragi isleyen bir devlet memurudur. Bu

bakimdan, reâyâ üzerinde herhangi bir tasarruf yetkisi bulunmamaktadir. O,

sorumlulugu altinda bulunan topraklarda devletin otoritesini temsil

etmektedir.

Reâyâ ise üzerinde yasadigi topraklan isleyip

bunlarin vergisini devlet adina sipahiye vermek zorundadir. O asirlarda halkin

elinde nakit para pek fazla bulunmadigindan vergileri aynî (mahsûl) olarak

öderlerdi. Reâyâ bu mahsulü teslim etmek üzere kendisine en yakin pazara

götürmek zorunda idi. Sipahi, reâyânin bunu daha uzaktaki pazara götürmesini

isteyemezdi. Bundan baska reâyâya eziyet edilmesine, maddî ve manevî külfet

yüklenmesine (angarya) izin verilmezdi. Devlet, sipahi, reâyâ üçlüsünün

statüleri ve karsilikli mükellefiyetleri Tahrir Defterlerinin basinda yer alan

sancak kanunnâmelerinde genis ve etrafli bir sekilde belirlenmistir. Ayrica

siyasetnâme nevinden olan eserlerde devletin bekasinin reâyâ ile mümkün oldugu

ifade edilmektedir. Nitekim Kâtib Çelebi (Düsturu'l-Amel li Islahi'l-Halel,

Istanbul 1280, s. 124) söyle demektedir: Evvela reâyâ ve berâyâ selâtin ve

ümerâya vediat-i ilâhiye oldugundan gayri La mülke illâ bi'rricâl, velâ ricâle

illâ bi's-seyf velâ seyfe illâ bi'l-mal, velâ mâle illâ bi'rraiyye, velâ raiyye

illâ bi'l-adl.

Farkli sebeplere bagli olarak bozulmaya yüz tutan

timar sisteminin islahi için, çesitli tedbirlere bas vurulmus olmakla beraber,

bu gidisin önü bir türlü alinamamistir.

Kurulusundan beri, Osmanli Devleti'nin ekonomik,

sosyal ve askerî tarihinde büyük bir rol oynayarak önemli bir hizmet ifa etmis

olan timar rejimi, birkaç asirdan beri buhranlar içinde geçen hayatinin son

safhasinda sessiz sedasiz bir sekilde ve herhangi bir sarsintiya sebep olmadan

ortadan kalkti. Tarihe mal olmasi çesitli safhalar geçiren bu sistemin ilk

tatbikati,

1703 senesinde Girit adasinda basladi. Ülkenin diger

mintikalarindaki timarlar ise 1812 yilindan itibaren mahlul oldukça (bosaldikça)

baskasina verilmemeye baslandi. Bu uygulama ile timar sahiplerinin sayisi

gittikçe azalmaya yüz tuttu. Nihayet, Yeniçeri Ocagi'nin lagv edilmesi ile

muntazam ve disiplinli bir askerî sinif vücuda getirildikten sonra,

intizamlarini büsbütün kaybetmis olan timar sahiplerinin de eskiden oldugu gibi

kendi hallerine birakilmasi uygun görülmedi. Bu sebeple H. 1263 (M. 1848)

senesinde bütün timar sahipleri kaydi hayat sartiyla ve yarim timar bedeli ile

emekliye sevk edilerek timar sistemine son verildi.

Kaynak: Osmanli tarihi

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

bluemoon24 isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


TOPRAK IDARESI

Serbest Kürsü ve Öğretici Bilgiler TOPRAK IDARESI Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Bir toplumun, devlet olabilmesi için, bazi hususiyetleri tasimasi gerekir. Toprak (ülke) bu hususiyetlerin basinda gelmektedir. Çünkü her bagimsiz devletin, hak ve selahiyetlerini, mutlak surette kullanabildigi, belirli sinirlarla tesbit ve tayin edilmis bulunan cografî bir toprak parçasi diye tarif edilen ülke ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Öğretici Bilgiler telkin cd indir izle İstanbul Öğretici Bilgiler nerededir kimdir Öğretici Bilgiler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Öğretici Bilgiler hipnoz Öğretici Bilgiler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Öğretici Bilgiler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Öğretici Bilgiler kuantum düşünce kitap haberi


WEZ Format +3. Şuan Saat: 07:18 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.