AHMED F YÜKSEL
Beyniniz Bilimle oyunlarını açıklıyor
Beynimizde oluşan ve düşünüyorum dediğimiz tüm kişi etiketleri, kim olursa olsun (en yakından en uzağa) hepsi de beynimizin oluşturduğu kişiliklerdir! .......................
Yazar Serdar Turgut ve İsmet Berkan son bilimsel gelişmelere kafayı takmışlardan sadece birikisi... Geçenlerde de her nasılsa Bugün Gazetesi’nde (
Bozon da Cern de beynimizin içinde - Esra UÇAR) Esra Uçar yazdı benzer konuyu, atomlardan oluşmuş alt yapımızla ilgili...
Artık ben de bir başka kesin gerçeğini, yazayım dedim BEYNİN!
Tüm insanlar gerçek dünyada yaşadıklarını sanarken, gerçekte Beyinlerinin oluşturduğu hayal dünyasında, İllüzyon dünyada yaşadıklarını nasıl oluyor da fark etmiyorlar!
Mutluluklarını veya tüm mutsuzluklarını, bütünüyle beyinlerinin otomatik bir şekilde; benliklerinin yani farkındalık alanlarının hiç bir katkısı olmadan, nasıl yaşamakta olduklarını fark etmiyorlar...
Gelin adım adım bu gerçeği fark etmeye çalışalım...
Önce madde vardır algısı...
Beyin, madde vardır algısına neye dayalı olarak hüküm veriyor?
Gözden veya dokunma noktalarından beyne ulaşan dalga boylarına göre! Peki, gözde veya dokunma noktasında farklı dalga boyu alanlarını beyne iletme kapasitesi olsaydı hala bugün var diye iddia ettiğimiz şeylerin varlığını iddia edebilecek miydik? Demek ki Madde denen şey ve madde dünya tasavvuru yalnızca beyne ulaşan belirli dalga boyları sonucu beyinde oluşan bir varsayımdır.
Gelelim işin, ikinci adımına... Beynimizin içinde görüp de dışarıyı veya dışarıda yaşıyoruz sanısını oluşturan sisteme...
Beyin, kendisine ulaşan dalga boylarına/dataya/bilgiye göre kendi içinde bir değerlendirme yapıp kendi içinde bir hayal oluşturuyor ki, biz de buna gördüklerim diyoruz.. Yani tüm gördüklerimiz, görüyorum dediğimiz her şey gerçekte beynimizin içinde oluşan bir hayalden başka birşey değildir! Tıpkı rüya gibi!. Beyin veri tabanındaki bilgileri dışarıdan kendine ulaşan bilgi olmamasına rağmen gözler kapalı iken değerlendirerek rüya adını verdiğimiz şekilde kendi içinde şekillendirmektedir. Yani gece rüyası neyse gündüz uyanıklık dediğimiz süreçteki gördüklerimiz de aynı şekilde gündüz rüyasıdır. Her an beynin oluşturduğu bir rüyadan diğer rüyaya geçerek yaşamaktayız!
Gelelim üçüncü adıma... Karşımızdakini tanıyor muyuz? Yoksa hayalimizin dünyasındaki falanca ya da filancaya mı muhatabız?
Beynimizde oluşan ve düşünüyorum dediğimiz tüm kişi etiketleri, kim olursa olsun (en yakından en uzağa) hepsi de beynimizin oluşturduğu kişiliklerdir! O kişilerdeki veya beyinlerdeki sonsuz özelliklerden yalnızca bize yansıyan okyanusta buz adacığı oranındaki bilgilere göre beynimizin oluşturduğu hayali kişiliklerle tüm ömrümüz geçmekte ve asla onları tanımadan bu dünyadan geçip gitmekteyiz.
Şimdi işin başka bir can alıcı noktasına gelelim. Beyin adıyla işaret edilen gerçekte bu et beyin midir?
Yazının başında madde algısı ve sanısının beyine ulaşan dalga boylarına/dataya/bilgiye göre oluştuğundan söz etmiş, eğer beyine farklı ulaştırıcı yollardan farklı bilgiler ulaşsaydı madde tanım ve kavramımızın tamamen bambaşka olacağından söz etmiştim. İrdeleyelim!
Beyne ulaşan bu bilgilere göre Beyni et parçası gibi görürken, Mega mikroskoplarla baktığımızda onun atomik bir kütle olduğunu bilimsel olarak kanıtlamış durumdayız. Ya ötesi... Dalga boylarını yani bilgiyi/datayı çözümleyip, veri tabanı dediğimiz dalga yumağı veya data merkezi olan ve her an veri tabanı olan datayı sentezleyerek yeni hayal/düşünce dünyası oluşturan beynin ölümsüz olarak sonsuz hayatı olduğunu; (eskilerin de bu yapıyı tanımlamak için) RUH adıyla anıldığını niye fark edemiyoruz dersiniz?
Elbette beynimize önceden girip yeni bilgilere kendisini kilitleyen beyin işlevi dolasıyla!
Bu konunun çok daha ileri aşamaları var yazılabilecek, ama şimdilik öncelikle fark edilmesi zorunlu olan bu kadarıyla yetinelim...
Düşünüp sorgulayan beyinler çıkarsa gerisini de yazarız.
Ahmed F. YÜKSEL
alıntıdır..