Osho Osho ile ilgili paylaşımlar | OSHO' nun kitaplarından seçmeler...Alternatif Kişisel Gelişim ve Osho OSHO' nun kitaplarından seçmeler... Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Sürekli olarak egoyu bırakmaktan söz ediyorsunuz fakat neyin ego ve - neyin benim hakiki doğam olduğunu ayırt edemezken bunu nasıl yapabilirim?
Ego bırakılamaz. O tıpkı karanlık gibidir: Karanlıktan vazgeçemezsin, sadece içeriye ışık getirebilirsin. Işık olduğu an karanlık yoktur. Karanlıktan vazgeçmenin ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Osho telkin cd indir izle İstanbul Osho nerededir kimdir Osho çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Osho hipnoz Osho olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Osho hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Osho kuantum düşünce kitap haberi | |
|
20-12-2008, 01:58 PM
|
#41 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Mar 2008 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,435
Tesekkür: 3,766
1,176 Mesajinıza toplam 8,428 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Sürekli olarak egoyu bırakmaktan söz ediyorsunuz fakat neyin ego ve- neyin benim hakiki doğam olduğunu ayırt edemezken bunu nasıl yapabilirim?
Ego bırakılamaz. O tıpkı karanlık gibidir: Karanlıktan vazgeçemezsin, sadece içeriye ışık getirebilirsin. Işık olduğu an karanlık yoktur. Karanlıktan vazgeçmenin yolunun bu olduğunu söyleyebilirsin ama onu sözcük anlamı olarak alma. Karanlık var olmaz bile; o ışığın yoklu- ğudur. Bu yüzden ona doğrudan bir şey yapamazsın. Sadece ışığa bir şey yapabilirsin; ya ışığı içeri getirirsin ya da dışarı çıkarırsın. Karanlık istersen ışığı kapat; karanlık istemezsen ışığı aç. Ego bırakılamaz.
Meditasyon öğrenilebilir. Meditasyon bir ışık gibi iş görür, meditasyon ışıktır.
Işık ol ve hiçbir yerde egoyu bulamayacaksın.
Şayet onu bırakmak istersen başın derde girecektir çünkü onu bırakmak isteyen kişi kimdir? O egonun kendisidir: Soruyu kim soruyor? O seni aptal yerine koyan egonun kendisidir. Ve egonun nasıl bırakılabileceğini sorduğunda doğal olarak sen “Bu ego olamaz, ego nasıl olur da kendi rını isteyebilir?” diye düşünürsün. Ego seni kandırmaya böyle devam eder.
Senin kendi doğanın soruları yoktur, onun cevaplara ihtiyacı yoktur. Senin kendi doğan mutlak ışıktır, ışıkla doludur. O karanlık nedir bilmez, o asla hiç karanlıkla buluşmamıştır.
Egoyu bırakmaya ihtiyacın yok. Sadece içeri bak, nerede olduğunu araştır; ilk önce onu bul. Kendi doğan hakkında şimdilik endişelenme. Sadece içeri gir, egoyu ara ve onu bulamaya- caksın; onun yerine kendi ışıltılı, nilüfer gibi hoş kokulu doğanı bulacaksın. Kişi asla başka bir yerde böylesi bir güzellikle karşılaşamaz. O hayattaki en güzel deneyimdir. Ve bir kez sen kendi ışığının nilüferinin açtığını görürsen ego sonsuza dek bitmiştir. O zaman öyle anlamsız sorular sormayacaksın.
“Neyin ego ve neyin kendi hakiki doğam olduğunu nasıl ayırt etmeli?” diye soruyorsun.
Ya ego oradadır, o zaman hakiki doğa bilinmiyordur; ya hakiki doğa biliniyordur o zaman ego kalmamıştır. İkisine birden sahip olamazsın bu yüzden bir ayrım yapamazsın; onları ayırt edemezsin, aynı anda ikisi mevcut olamaz. Sadece bir tanesi mevcuttur.
Şu an sen ne olursan ol egodur, o yüzden ayırt etmek konusunda endişelenme. Eğer ego olmasaydı bu soru ortaya bile çıkmazdı. Kendi doğan hiçbir soru bilmez, kendi doğan saf mutluluktur, bir sorun değildir.
OSHO-Ego Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.
__________________ Bugün, öfkelenme ve endişelenme.
Bugün,şükran dolu ol ve alçakgönüllü davran.
Bugün, işini özenle yap.
Bugün,var olan her şeye karşı nazik ve sevecen ol.
Sabah ve akşam ellerin dua pozisyonundayken yukarıdaki kelimeleri tekrar et ve Reikinin senin ruhuna ve bedenine şifa getirmesi için dua et.
-- Dr.Mikao Usui -- | Offline
| |
20-12-2008, 07:48 PM
|
#42 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Mar 2008 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,435
Tesekkür: 3,766
1,176 Mesajinıza toplam 8,428 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Sevgi çok nadirdir. Bir insanın gönlüne ulaşmak büyük bir devrim yaşamaktır.
Çünkü eğer bir insanın gönlüne ulaşmak istiyorsan, o kişiye de senin gönlüne ulaşma olanağını sunman gerekir. O zaman savunmasız olursun, tamamen açılır ve korunmasız kalırsın.
Bu risklidir. Bir başkasının, gönlüne ulaşmasına izin vermen riskli ve tehlikelidir, çünkü o kişinin sana ne yapacağını bilemezsin. Bütün sırlarını öğrendikten, bütün gizlediklerin açığa çıktıktan, kendini tamamen açığa çıkarttıktan sonra diğer insanın ne yapacağını asla bilemezsin. Böyle bir korku vardır. Zaten o yüzden açılmayız.
Sadece tanışıklık olan bir şeyi sevginin oluşması gibi yorumlarız. Çeperler buluşur ve biz tanıştığımızı zannederiz. Sen çeper değilsin. Aslında çeper senin bittiğin sınırdır, sadece etraında oluşmuş olan çittir. O sen değilsin. Çeper senin bittiğin ve dünyanın başladığı noktadır.
Yıllarca birlikte yaşamış olan karı kocalar bile sadece tanışıklık yaşamış olabilir. Belki birbirlerini gerçekten tanımamışlardır. Biriyle ne kadar uzun süre birlikte yaşarsan, onun gönlüyle hiç tanışmamış olduğunu o kadar çok unutursun.
O yüzden anlaşılması gereken ilk şey, tanışıklığı sevgi olarak görmemektir. Birinin senin gönlüne girmesine ancak korkmadığın zaman, korku yaşamadığın zaman izin verirsin.
İki tür yaşam vardır: korku yönelimli ve sevgi yönelimli. Korku yönelimli yaşam seni asla derin bir ilişkiye götürmez. Korkmaya devam eder ve diğerine asla izin veremezsin. Onun, senin özüne ulaşmasına asla izin veremezsin. Ona bir ölçüye kadar izin verirsin ve sonra duvar oluşur ve her şey durur.
Sevgi yönelimli insan gelecekten korkmayan insandır. Sonuçlardan ve olası bedellerden korkmaz; o yerde, o anı yaşar. Sonuçları kafana takma; bu, korku yönelimli zihinlere ait bir şeydir. Sonunda neler olacağını düşünme. Burada ol ve tüm benliğinle davran. Hesapçı olma. Korku yönelimli insan sürekli hesap yapar, planlar, düzenler ve koruma duvarları oluşturur. Bu şekilde tüm hayatını heba eder.
Yaşlı bir Zen rahibi hakkında bir hikâye duydum:
Ölüm döşeğindeymiş. Son günü gelmiş ve o akşam artık öleceğini ilan etmiş. O yüzden müritleri, havarileri ve arkadaşları gelmeye başlamış. Onu seven çok insan varmış ve hepsi gelmek istiyormuş. Çok uzaklarda olanlar bile hemen gelmiş.
En eski müritlerinden biri ustasının ölmek üzere olduğunu duyunca hemen pazara koşmuş. Biri sormuş: “Usta kulübesinde ölüyor, sen neden pazara gidiyorsun?” Eski mürit yanıtlamış: “Ustamın bir tür pastayı çok sevdiğini biliyorum. Gidip ona o pastadan alacağım.”
Pastayı bulmak hiç kolay olmamış ama akşamüstü bir şekilde bulmuş ve elinde pastayla kulübeye koşmuş.
Kulübede herkes endişeliymiş. Sanki Usta birini bekliyor gibiymiş. Gözlerini açıp etrafı taradıktan sonra tekrar kapatıyormuş. Mürit, kulübeye gelince hemen sormuş: “Tamam, sonunda geldin. Pasta nerede?” Mürit pastayı çıkartmış. Usta pastayı sorduğu için de çok mutlu olmuş.
Ölmek üzere olan Usta pastayı eline almış ... ancak, eli titremiyormuş; çok yaşlı olmasına rağmen elleri titremiyormuş. O yüzden biri sormuş: “Bu kadar yaşlısın ve ölmek üzeresin. Yakında son nefesini vereceksin ama ellerin bile titremiyor.”
Usta yanıtlamış: “Ben asla titremem, çünkü korkum yok. Bedenim yaşlanmış olabilir ama ben hâlâ gencim ve bedenim geride kaldıktan sonra bile genç olarak kalacağım.”
Sonra pastadan bir lokma alıp çiğnemeye başlamış. O sırada biri sormuş: “Son sözün ne olacak, Usta? Yakında aramızdan ayrılacaksın. Neyi hatırlamamızı istersin?”
Usta gülümsemiş: “Ah, bu pasta çok lezzetli.”
Şu anda, burada yaşayan adam budur: Bu pasta çok lezzetli. Ölüm bile önemsiz. Bir sonraki dakika bile anlamsız; bu anda, bu pasta çok lezzetli. Eğer bu anın içinde olabiliyorsan, şimdiyi bu an içinde her şeyiyle yaşayabiliyorsan, ancak o zaman sevebilirsin.
Sevgi nadiren açan bir çiçektir. Sadece bazen yaşanabilir. Milyonlarca insan sevgili oldukları kanısına kapılmıştır. Onlar sevdiklerine inanıyor, ancak bu sadece onların inancı.
Sevgi nadiren açan bir çiçektir. Bazen yaşanır. Nadirdir, çünkü ancak korkunun olmadığı bir yerde filizlenebilir, başka yerde değil. Yani sevgi ancak ruhu çok derin, dindar birinin başına gelebilir. Tanışıklık herkes için mümkündür. Ama sevgi değil.
Korkmadığın zaman saklayacak bir şeyin yoktur; ancak o zaman bütün sınırları kaldırıp açık bir insan olabilirsin. Ancak o zaman bir başka insanı kendi gönlüne davet edebilirsin.
Ve unutma; eğer birinin gönlüne girmesine izin verirsen, o biri de senin onun gönlüne girmene izin verecektir. Çünkü birini kendi özüne kabul ettiğin zaman güven duygusu yaratılır. Sen korkmadığın zaman diğeri de korkusuz olur.
Senin sevginde her zaman korku vardır. Koca karısından korkar, kadın kocasından korkar. Sevgililer sürekli korkar ve o zaman yaşanan bir sevgi olmaz. Yaşananlar sadece birbirine dayanan iki korku dolu insanın arasında yapılmış olan bir düzenlemedir. Kavga, sömürü, manipülasyon, kontrol, hükmetmek, sahiplenmek vardır ama bu, sevgi değildir.
Eğer sevginin oluşmasına izin verirsen duaya ihtiyaç kalmaz, meditasyona ihtiyaç kalmaz; herhangi bir kilise ya da tapınağa ihtiyaç kalmaz. Çünkü sevgi sayesinde her şeyi yaşamış olacaksın. Meditasyonu, duayı, Tanrıyı, her şeyi yaşamış olacaksın.
Ancak, sevgi zordur. Korkunun geride bırakılması gerekir. İşin garip tarafı da bu; kaybedecek hiçbir şeyin olmamasına rağmen bu kadar korkuyor olman.
Kabir isimli mistik bir yerde şöyle söylemiştir: “İnsanlara bakıyorum. Çok korkuyorlar, nedenini anlamıyorum; çünkü kaybedecek hiçbir şeyleri yok. Bunlar tıpkı çıplak olmalarına rağmen elbiselerini nerede kurutacağını bilemediği için nehirde yıkanmaktan korkan insanlara benziyor.” Senin de durumun bu. Çıplaksın, hiç elbisen yok ama sürekli elbiseler için endişeleniyorsun.
Kaybedecek neyin var? Hiçbir şey. Ölüm bu bedenini elinden alacak; ölüm onu almadan önce, onu sevgiye ver. Her şeyin elinden alınacak; alınmadan önce neden onları paylaşmıyorsun? Ona sahip olmanın tek yolu bu. Eğer paylaşıp verebiliyorsan, sahip sensin. Zaten elinden alınacak. Hiçbir şeye sonsuza dek sahip olamazsın. Ölüm her şeyi yok edecektir.
Eğer beni doğru anladıysan mücadelenin ölümle sevgi arasında olduğunu anlarsın. Eğer verebiliyorsan bir ölüm olmayacak. Senden bir şey alınmadan önce sen onu çoktan vermiş, onu hediye etmiş olursun. O zaman ölüm olamaz.
Seven için ölüm söz konusu değildir. Sevmeyen biri için her an ölüm demektir, çünkü sürekli ondan bir şeyler kopartılmaktadır. Bedeni kayboluyor, her anı kaybediyor. Ve sonra bir de ölüm gelecek ve her şey yok olacak.
O zaman bu korku ne? Neden bu kadar korkuyorsun? Hakkındaki her şey biliniyor olsa bile, açık bir kitap olsan bile neden korkuyorsun? Sana nasıl zarar verebilirler? Bunlar sahte kavramlardır, toplumun neden olduğu şartlandırmalardır. Toplum her şeyi gizlemen gerektiğini, kendini korumak zorunda olduğunu, sürekli mücadele içinde olman gerektiğini, herkesin düşmanın olduğunu ve herkesin sana karşı olduğunu söyleyip durur.
Hiç kimse sana karşı değil! Birinin sana karşı olduğunu hissetsen bile, o bile sana karşı değildir. Çünkü herkes kendisiyle ilgilenmektedir, seninle değil. Korkacak bir şey yok. Gerçek bir ilişkinin oluşması için önce bunun hayata geçirilmesi gerekiyor. Korkacak hiçbir şey yok.
Bu konu üzerinde meditasyon yap. Sonra başkalarının sana girmesine izin ver, onları davet et. Hiçbir yerde bir engel yaratma. Bir koridor ol; her zaman açık, kilitsiz ve kapısız ol. Üzerinde kapalı bir kapı olmasın. O zaman sevgi mümkün olabilir.
Sevgi, iki merkez buluştuğu zaman ortaya çıkar. Ve sevgi simyasal bir olgudur. Tıpkı hidrojen ve oksijen bir araya geldiği zaman su gibi yeni bir şeyin yaratıldığı gibi. Hidrojenin olabilir, oksijenin olabilir ama eğer susamışsan bunlar hiçbir işine yaramayacak. İstediğin kadar oksijene, istediğin kadar hidrojene sahip olabilirsin ama susuzluğunu gideremezsin.
İki merkez bir araya geldiği zaman yeni bir şey yaratılır. Bu yeni şey sevgidir. Ve tıpkı su gibi, birçok hayatın susuzluğunu giderir. Birden doygun olursun. Bu, sevginin görünür işaretidir; sanki her istediğini elde etmiş gibi doygun olursun. Artık ulaşılacak bir hedef kalmamıştır; amacına ulaşmışsındır. Başka bir hedef yok, yazgını gerçekleştirdin. Tohum bir çiçeğe dönüştü, mutlak olgunluğuna erişti.
Sevginin görünür işareti derin bir doygunluktur. Bir insan sevdiği zaman derin bir doygunluk haline girer. Sevginin görünür tek işareti doygunluk, derin bir tatmin duygusudur. Her nefesinde, her hareketinde tüm varlığı doygunluğa ulaşmıştır.
Sevginin insanı arzusuz yaptığını söylersem şaşırabilirsin ama arzu zaten tatminsizlikten ortaya çıkar. Sahip olmadığın için arzularsın. Arzu edersin, çünkü eğer o şeye sahip olursan seni tatmin edeceğini düşünürsün. Arzu, tatminsizlikten ortaya çıkar.
Sevgi olduğu zaman; iki merkez buluşup, kaynaşıp, bütünleştiği zaman yeni bir simyasal nitelik doğar ve doygunluk ortaya çıkar. Sanki tüm varoluş durmuş, atalete bürünmüş gibi. O zaman yaşanan an, varolan tek an olur. İşte o zaman “Bu pasta çok lezzetli,” dersin. Sevgiyi yaşayan bir insan için ölüm bile herhangi bir şey ifade etmez.
OSHO-Cesaret
__________________ Bugün, öfkelenme ve endişelenme.
Bugün,şükran dolu ol ve alçakgönüllü davran.
Bugün, işini özenle yap.
Bugün,var olan her şeye karşı nazik ve sevecen ol.
Sabah ve akşam ellerin dua pozisyonundayken yukarıdaki kelimeleri tekrar et ve Reikinin senin ruhuna ve bedenine şifa getirmesi için dua et.
-- Dr.Mikao Usui -- | Offline
| |
20-12-2008, 07:49 PM
|
#43 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Mar 2008 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,435
Tesekkür: 3,766
1,176 Mesajinıza toplam 8,428 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
|
__________________ Bugün, öfkelenme ve endişelenme.
Bugün,şükran dolu ol ve alçakgönüllü davran.
Bugün, işini özenle yap.
Bugün,var olan her şeye karşı nazik ve sevecen ol.
Sabah ve akşam ellerin dua pozisyonundayken yukarıdaki kelimeleri tekrar et ve Reikinin senin ruhuna ve bedenine şifa getirmesi için dua et.
-- Dr.Mikao Usui -- | Offline
| |
26-12-2008, 09:47 PM
|
#44 (permalink)
| Yüzbaşı
Üyelik tarihi: Apr 2008
Mesajlar: 531
Tesekkür: 1,467
431 Mesajinıza toplam 2,881 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Coşku kendi varlığının içine girmektir. Başlangıçta zordur, çetindir.
Başlangıçta acıyla yüzleşmek zorunda kalacaksın; bu yol çok çetrefillidir.
Ancak, onun içine ne kadar girersen, ödülü de o kadar büyüktür.
ANLAMAK ANAHTARDIR
Bir şeyi anlamak zorundasın: Aydınlanmak acıdan kaçmak değil, acıyı anlamaktır, ıstırabını anlamaktır, mutsuzluğunu anlamaktır; üstünü örtmek, bir şeyin yerini tutmak değildir ama, “Niçin mutsuzum, niçin çok fazla kaygı var, niçin çok fazla ıstırap var, içimde bunları yaratan nedenler nedir?” diye sorduğun derin bir kavrayıştır. Ve bu nedenleri net bir şekilde görebilmek, onlardan özgürleşmek demektir.
Istırabına ilişkin bir kavrayış, acıdan özgürleşmeyi getirir. Ve geride kalan şey aydınlan- madır. Aydınlanma sana gelen bir şey değildir. O, acının ve mutsuzluğun ve ıstırabın ve kaygının mükemmelen anlaşıldığı ve buharlaştığı zamandır, çünkü artık sende var olmalarına gerek yoktur; bu hal aydınlanmadır. O, ilk kez sana gerçek doyumu, gerçek saadeti, hakiki coşkunluğu getirecektir. Ve ancak o zaman karşılaştırabilirsin.
Önceden “doyum” olarak adlandırdığın şey doyum değildi. Önceden “mutluluk” olarak adlan- dırdığın şey mutluluk değildi. Fakat tam şu an onu karşılaştırabileceğin hiçbir şey yok.
Bir kez aydınlanma sana gerçek olanı tattırdığında, tüm zevklerinin, tüm mutluluklarının, en basitinden, hayallerin yapıldığı şeyden yapıldığını; onların gerçek olmadığını göreceksin. Ve şimdi gelmiş olan şey sonsuza kadar gelmiştir.
Gerçeğin tanımı budur: Sana gelen ve asla seni bir daha terk etmeyen hoşnutluktur gerçek hoşnutluk. Sana gelen ve tekrardan giden bir hoşnutluk ise hoşnutluk değildir, o sadece iki mutsuzluk arasındaki boşluktur. Tıpkı bizim iki savaş arasındaki boşluğa “barış zamanı” dememiz gibi; o, barış dolu bir zaman değildir, o sadece yeni bir savaş için hazırlıktır. Şayet savaş pozitif bir savaşsa, iki savaş arasındaki zaman bir negatif savaştır, bir soğuk savaştır. Alttan altta devam eder; sıcak bir savaşa hazırlanıyorsun.
Gelen ya da giden şey bir rüyadır. Bırak bu bir tanım olsun. Gelen ve asla gitmeyen bir şey ise gerçekliktir.
Istırabını anlamaya çalış. Onu yaşa, onun en derinine in, nedeni bul, niçin orada? Bırak anlayış senin meditasyonun olsun.
Ve hoşnutluklarını da, mutluluklarını da anlamaya çalış ve onların yüzeyselliklerini göre- ceksin. Bir kez mutluluğunun yüzeysel ve ıstırabınınsa çok derin olduğunu anladığında — ve bu senin elindedir — tüm bilinçliliğinin tarzını değiştirebilirsin. Hoşnutluğun senin tüm varlığın haline dönüşebilir; hoşnutsuzluk için küçücük bir boşluk dahi kalmaz.
Sevgin hayatının kendisi haline gelir. Ve kalır. Zaman geçer ama edinmiş olduğun şey derin- leşmeye devam eder. Daha çok ve daha çok çiçek ve daha çok ve daha çok şarkı doğar ondan. Bizim “aydınlanma” dediğimiz şey budur. Sözcük Doğuludur ama deneyimin Doğu ya da Batı’yla hiç alakası yoktur. | Offline
| |
26-01-2009, 08:51 PM
|
#45 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Mar 2008 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,435
Tesekkür: 3,766
1,176 Mesajinıza toplam 8,428 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Lütfen kişinin kendisini sağlıklı bir şekilde sevmesi ile egoist gurur arasındaki fark hakkında konuşabilir misiniz? Her ne kadar ikisi çok benzer gibi görünse de ikisi arasında çok büyük bir fark vardır. Kişinin kendisini sağlıklı bir biçimde sevmesinin çok büyük bir dini değeri vardır. Kendisini sevmeyen kişi asla başka birisini sevemeyecektir. İlk sevgi halkası kalbinde ortaya çıkmalıdır. Şayet o senin için ortaya çıkmamışsa başka kimse için çıkamaz çünkü herkes senden çok daha uzaktadır.
Bu durgun bir göle taş atmak gibidir; ilk halka taşın etrafında oluşur ve sonra uzak kıyılara doğru yayılmaya devam edecektir. İlk sevgi halkası senin etrafında olmalıdır. Kişi kendi bedenini sevmelidir, kişi kendi ruhunu sevmelidir, kişi kendi bütünlüğünü sevmelidir.
Ve bu doğaldır; aksi takdirde hayatta bile kalamazdın. Ve bu güzeldir çünkü o seni güzelleş- tirir. Kendisini seven kişi zarif, alımlı olur. Kendisini seven kişinin, kendisini sevmeyen kişiden daha sessiz olması, daha meditasyon halinde, daha dua ile dolu olması kaçınılmazdır.
Eğer evini sevmezsen onu temizlemeyeceksin; eğer evi sevmezsen onu boyamayacaksın; eğer sevmezsen onu, nilüfer havuzu olan güzel bir bahçe ile çevrelemeyeceksin. Eğer kendini seversen kendinin etrafında bir bahçe yaratacaksın. Kendi potansiyelini geliştirmeye çalışacaksın, içindeki her şeyi ifade etmek için ortaya çıkarmaya çalışacaksın. Eğer seversen kendi üzerine yağdıracaksın, kendini beslemeye devam edeceksin.
Ve eğer kendini seversen şaşıracaksın: Diğerleri seni sevecektir. Hiç kimse kendisini sevmeyen kişiyi sevmez. Sen bile kendini sevemezsen başka kim bu derdi üstlenecek. Ve kendisini sevmeyen kişi tarafsız kalamaz. Unutma hayatta tarafsızlık yoktur.
Kendini sevmeyen insan kendinden nefret eder, nefret etmek zorunda kalacaktır; hayat tarafsızlık tanımaz. Hayat her zaman bir seçimdir. Eğer sevmezsen bu, sadece sevmeme halinin içinde kalabileceğin anlamına gelmez. Hayır, nefret edeceksin. Ve kendinden nefret eden kişi tahripkâr hale gelir. Kendinden nefret eden kişi diğer herkesten nefret edecektir; o son derece öfkeli ve saldırgan ve sürekli olarak hiddet içerisinde olacaktır. Kendinden nefret eden kişi nasıl diğerlerinin onu seveceğini umut edebilir. Onun tüm yaşamı mahvolacaktır. Kişinin kendisini sevmesi çok büyük bir dini değerdir. (EGO-OSHO)
__________________ Bugün, öfkelenme ve endişelenme.
Bugün,şükran dolu ol ve alçakgönüllü davran.
Bugün, işini özenle yap.
Bugün,var olan her şeye karşı nazik ve sevecen ol.
Sabah ve akşam ellerin dua pozisyonundayken yukarıdaki kelimeleri tekrar et ve Reikinin senin ruhuna ve bedenine şifa getirmesi için dua et.
-- Dr.Mikao Usui -- | Offline
| |
26-01-2009, 08:56 PM
|
#46 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Mar 2008 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,435
Tesekkür: 3,766
1,176 Mesajinıza toplam 8,428 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| (1) İnsan hakkında anlaşılması gereken en önemli şeylerden birisi onun uykuda olduğudur. O kendisinin uyanık olduğunu düşünse bile öyle değildir. Onun uyanıklığı çok kırılgandır; onun uyanıklığı o kadar zayıftır ki, önemsenmeye bile değmez. Onun uyanıklığı sadece güzel bir isimdir ama tamamen bomboştur.
Doğumdan ölüme dek uyku alışkanlığını değiştirir durursun; geceleyin uyursun, gündüzleri uyursun ama sahiden hiç uyanmazsın. Sadece gözlerini açıp da uyanıkmışsın gibi kendini kandırma. Kim olduğunu, kendini görmeden uyanık olduğunu düşünme. Bu insanın yaşadığı en büyük yanılsamadır. Ve bir kez zaten uyanık olduğunu kabul edersen, o zaman uyanmak için bir çabaya girmek söz konusu olmaz.
Kalbinin derinliklerinde hissetmen gereken ilk şey uykuda olduğundur, tamamen uykuda. Gece demeden, gündüz demeden rüya görüyorsun. Bazen açık gözlerle ve bazen de kapalı gözlerle rüya görüyorsun ama rüya görüyorsun; sen bir rüyasın. Henüz bir hakikat değilsin.
Elbette rüyada ne yaparsan yap anlamsızdır. Ne düşünürsen düşün bir şey ifade etmez, ne tasarlarsan tasarla hayallerinin bir parçası olur ve senin var olanı görmene hiçbir zaman izin vermez.
Evet şoka uğramazsan, temellerine kadar sarsılmazsan uyanmayacaksın. Uyku o kadar uzun süredir var ki, varlığının merkezinin ta içine kadar ulaşmış durumda; içine batmış durumdasın. Bedeninin her hücresi ve zihninin her köşesi uykuyla dolmuş durumda. Bu küçümsenecek bir olay değil. Dolayısıyla uyanık olmak, dikkatli olmak, tanık olmak için görkemli bir çaba gerekmekte.
İnsan olduğu haliyle uykudadır ve olması gerektiği şey ise uyanık olmaktır. Uyanık olmak hedeftir ve onların tüm öğretilerinin özü uyanık olmaktır. Farklı dillerde, farklı mecazlarla ama şarkıları aynı. Tıpkı denizin tuzlu olması gibi — ister kuzeyden, ister doğudan ya da batıdan tadına bakılsın deniz hep tuzludur
Ancak zaten uyanık olduğunu düşünmeye devam edersen hiç çaba sarf etmeyeceksin. O zaman bir çaba sarf etmenin bir gereği kalmaz; niye zahmet edesin ki?
Sessizlik kişinin uyandığı yerdir ve gürültülü zihin ise kişinin uyuya kaldığı yerdir. Eğer zihnin gevezelik etmeye devam ederse uyuyorsun. Sessizce otururken zihin kaybolursa ve sen kuşların gevezeliklerini duyabilirsen ve içeride zihinsizsen, bir sessizlik... Kuşun bu ıslığı, ötüşü ve zihinsizlik kafanda işliyor, tam sessizlik... O zaman farkındalık içinde yükselir. O dışarıdan gelmez, içinden yükselir, içinde gelişir. Aksi halde unutma: Uyuyorsun.
__________________ Bugün, öfkelenme ve endişelenme.
Bugün,şükran dolu ol ve alçakgönüllü davran.
Bugün, işini özenle yap.
Bugün,var olan her şeye karşı nazik ve sevecen ol.
Sabah ve akşam ellerin dua pozisyonundayken yukarıdaki kelimeleri tekrar et ve Reikinin senin ruhuna ve bedenine şifa getirmesi için dua et.
-- Dr.Mikao Usui -- | Offline
| |
26-01-2009, 08:58 PM
|
#47 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Mar 2008 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,435
Tesekkür: 3,766
1,176 Mesajinıza toplam 8,428 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| (2) Uyuya kalmış bir adam hiçbir şeyde bütün olamaz.
Yiyorsun, tamamen orada değilsin; bin bir tane şey düşünüyorsun, bin bir tane rüya görü- yorsun, yalnızca mekanik bir şekilde kendini tıkıyorsun. Ya da belki pazarı düşünüyorsun ya da satın almayı düşündüğün şeylerin fiyatlarını ya da bir arabayı ya da bir evi ya da bin bir tane şeyi..
Eylemlerinde bütün ol — ve eğer bütünsen farkında olmak zorundasın; hiç kimse farkında olmadan bütün olamaz. Bir şey yiyorsan, sadece yiyorsun; tam olarak şimdi buradasın. Yemek her şey; yalnızca kendini tıkamıyorsun, keyif alıyorsun. Ruh, beden ve zihin sen yiyorken uyumlu ve ahenk içerisinde, varlığının bu üç katmanında derin bir ritim var. Küçük şeyler dönüştürülür; onlar ışıltılı eylemler haline gelir.
...
Heraklit insanın en derin sorununa parmak basar; bu da, uyanıkken bile derin uykuda olduğudur.
Uyurken uyursun ama uyanıkken de uyursun. Bunun anlamı nedir? Uyanık gibi görünüyorsun ama bu sadece görüntüdür; içinin derinliklerinde uyku devam etmekte.
Şu an dahi içinde rüya görmektesin. Bin bir tane düşünce akıp gitmekte ve sen ne olduğunun bilincinde bile değilsin, ne yaptığının farkında değilsin, kim olduğunun farkında değilsin. İnsanların uykusunda yaptığı şekilde davranıyorsun. Uykusunda dolanıp, şunu-bunu yapıp tekrar uykusuna dönen birilerini duymuş olmalısın. Uyurgezerlik denilen hastalık vardır. Bazı insanlar gece yataklarından kalkarlar; gözleri açıktır, hareket edebilirler. Dolaşabilirler, kapıyı bulabilirler. Mutfağa gidip bir şey yiyecekler; geri dönüp yatağa girecekler. Ve sabah onlara sorarsan gece hakkında hiçbir şey bilmezler. En fazla hatırlamaya çalıştıklarında, o gece uyanıp mutfağa gittiklerini rüyada gördüklerini söyleyeceklerdir. Ama her şeyden önce o bir rüyaydı; onu bile hatırlamak çok zordur.
Pek çok suç işlemiş insan; pek çok katil mahkeme esnasında böyle bir şeyi yaptıklarını hatırlamadıklarını ve hatta neden bahsedildiğini dahi bilmediklerini söyler. Mahkemeyi kandırmaya çalışmamaktalar, hayır. Artık psikanalistler onların kandırmaya çalışmadıklarını bulguladılar, onlar yalan söylemiyor, tamamen doğru söylüyorlar. Cinayeti işlediler — çok derin uykudayken işlediler — rüyadaymış gibi. Bu uyku normal olandan daha derindir. Bu uyku sarhoşluk gibidir: Biraz hareket edebilirsin, biraz bir şeyler yapabilirsin, birazcık farkında da olabilirsin ama körkütük sarhoşsun. Gerçekten ne olduğunu bilmiyorsun.
Geçmişinde neler yaptın? Aynı şekilde yeniden anımsayabilir misin onu, neden yaptığını, ne yaptığını? Sana ne oldu? O olurken uyanık mıydın? Neden olduğunu bilmeden âşık oluyorsun; neden olduğunu bilmeden kızıyorsun. Bahaneler buluyorsun elbette; yaptığın her şeyi mantıklı hale sokuyorsun ama mantıklı olmak farkındalık değildir.
Farkındalık, anda olan her şeyin tam bir bilinçlilikle gerçekleşiyor olması anlamına gelir; sen orada mevcutsun. Kızgınlık gerçekleşirken sen orada mevcut olursan kızgınlık oluşamaz. O sadece sen derin uykudayken gerçekleşebilir. Sen orada olursan varlığında hemen bir dönüşüm olmaya başlar çünkü sen oradaysan, farkındaysan pek çok şey mümkün değildir. Günah denilen tüm şeyler sen farkındaysan mümkün değildir. Dolayısıyla gerçekte sadece tek bir günah vardır o da farkında olmamaktır.
İngilizce’si “sin” olan günah sözcüğünün orijinali kaçırmak anlamına gelir. Yanlış bir şey yapmak anlamına gelmez; kaçırmak, orada olmamak anlamına gelir. “Sin” sözcüğünün İbranice’deki kökü “miss” (kaçırmak) anlamına gelir. Bu bazı İngilizce sözcüklerde geçer: “misconduct, (zina, ahlaksızlık, görevi kötüye kullanmak) misbehavior (terbiyesizlik, kötü davranış)” Kaçırmak, orada olmamak demektir, bir şeyi kendini tam vermeden yapmaktır; tek günah budur.
__________________ Bugün, öfkelenme ve endişelenme.
Bugün,şükran dolu ol ve alçakgönüllü davran.
Bugün, işini özenle yap.
Bugün,var olan her şeye karşı nazik ve sevecen ol.
Sabah ve akşam ellerin dua pozisyonundayken yukarıdaki kelimeleri tekrar et ve Reikinin senin ruhuna ve bedenine şifa getirmesi için dua et.
-- Dr.Mikao Usui -- | Offline
| |
26-01-2009, 09:00 PM
|
#48 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Mar 2008 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,435
Tesekkür: 3,766
1,176 Mesajinıza toplam 8,428 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| (3) Hiçbir şeyi değiştirmeye ihtiyacın yok ve değiştirmeye çalışsan da zaten yapamazsın. Kendinde pek çok şeyi değiştirmeye çalışıp duruyorsun. Başarılı oldun mu? Kaç sefer tekrar kızgın olmamaya karar verdin? Kararına ne oldu? Zamanı geldiğinde tekrar aynı tuzaktasın: Kızarsın ve kızgınlık gittiğinde tekrar pişmanlık duyarsın. Bu bir kısırdöngüye dönüştü: Kızıyorsun ve sonra pişman oluyorsun ve sonra da tekrar aynı şeyi yapmaya hazırsın.
Unutma, pişmanlık duyarken dahi orada değilsin, pişmanlık da günahın parçası. Bu nedenle hiçbir şey olmaz. Denemeye ve denemeye devam eder durursun, pek çok kararlar alırsın ve yeminler edersin ama hiçbir şey olmaz; sen aynı kalırsın. Doğduğun zamankiyle tamamen aynısın, küçücük bir değişiklik dahi gerçekleşmedi sende. Denemedin değil, yeterince denemedin değil; denedin ve denedin ve denedin. Başaramazsın çünkü bunun gayret etmekle bir alakası yok. Daha çok çaba yardımcı olmaz. Çabayla değil, dikkatli olmakla ilgisi var.
Dikkatli olursan pek çok şey senin onları bırakmana gerek kalmadan gider. Farkındalıkta belli şeyler mümkün olmaz. Ve bu benim tanımlamamdır, başka bir kriter de yoktur. Eğer farkındaysan aşka düşemezsin; bu durumda aşka düşmek bir günahtır. Aşık olursun ama bu düşüş gibi olmaz, yükselmek gibi olur. Neden aşka düşmek terimini kullanırız? O düşmektir; yükselmezsin, düşersin. Farkında olursan düşmek mümkün olmaz, âşıkken bile. İmkânsızdır; yalnızca imkânsız. Ve aşkta yükselmek aşka düşmekten tamamıyla farklı bir olgudur. Aşka düşmek bir rüya halidir. Bu nedenle âşık insanlar diğerlerine nazaran daha fazla uykudadır, sarhoştur, rüya alemindedir; bunu gözlerinden anlayabilirsin. Bunu gözlerinden anlayabilirsin çünkü gözleri uykuludur.
Aşkta yükselen insanlar tamamen farklıdır. Onların artık rüyada olmadıklarını görebilirsin, onlar hakikatle yüzleşirler ve onun aracılığıyla gelişirler.
Aşka düşerek bir çocuk olarak kalırsın; aşkta yükselerek olgunlaşırsın. Ve yavaş yavaş aşk bir ilişki olmaktansa varlığının bir parçası haline gelir. O zaman onu sevmek ve bunu sevmemek yoktur, hayır; sevgisin sadece. Yakınına gelenler kim olursa olsun onlarla paylaşırsın. Ne olursa olsun sevgini verirsin ona. Bir taşa dokunursun ve ona sanki sevdiğinin bedenini okşar gibi dokunursun. Ağaca bakarsın ve sanki sevgilinin yüzüne bakıyormuşsun gibi bakarsın. Bu bir varoluş şekli haline gelir. Sevmiyorsun; artık sen sevgisin. Bu yükselmektir, düşmek değil.
Onun aracılığıyla yükselirsen aşk güzeldir ve aşk onun aracılığıyla düşersen kirli ve çirkin hale gelir. Ve er ya da geç onun zehirli olduğunun kanıtlarını göreceksin. Kölelik haline gelir. Ona yakalanmış durumdasın, özgürlüğün ezilmiş durumda. Kanatların kesilmiştir; artık özgür değilsindir. Aşka düşerek bir mülkiyete dönüşürüsün; sahip olursun ve birisinin de sana sahip olmasına izin verirsin. Bir nesneye dönüşürsün ve aşka düştüğün diğer kişiyi de bir nesneye dönüştürmeye çalışırsın. Bir karı-kocaya bak: Her ikisi de birer nesneye benzemişlerdir, artık birer kişi değillerdir. Her ikisi de birbirine sahip olmaya çalışıyorlar. Sadece nesnelere sahip olunabilir, kişilere asla! Bir kimseye nasıl sahip olabilirsin? Nasıl bir insanı baskılarsın? Nasıl bir kimseyi bir mülkiyete dönüştürebilirsin? İmkânsız! Ama koca karısına sahip olmaya çalışıyor; karısı da aynı şey için uğraşıyor. O zaman çarpışma vardır, birbirlerine düşman oluverirler. O zaman birbirleri için ölümcül hale gelirler.
Nasreddin Hoca mezarlığın müdürlüğüne gitti ve müdüre şikâyette bulundu: “Çok iyi biliyorum ki eşimin mezarı bu mezarlıkta ama bir türlü bulamıyorum.”
Müdür kayıtları açtı ve, “Eşinizin ismi neydi?” diye sordu.
Nasreddin Hoca da: “Bayan Nasreddin Hoca,” dedi.
Müdür kayıtlarına baktı ve, “Bayan Nasreddin Hoca yok ama bir Nasreddin Hoca var. Özür dileriz galiba kayıtlarda bir karışıklık olmuş.” dedi.
Nasreddin Hoca: “Yanlışlık falan yok. Nasreddin Hoca’nın mezarı nerede? Çünkü her şey benim adıma yapılmıştır.”
Karısının mezarı bile!
Sahiplenmek... Herkes sevdiğine, sevgilisine sahip olmaya çalışıyor. Artık bu aşk değildir. Aslında birisine sahip olduğunda ondan nefret edersin, onu yok edersin, onu öldürürsün: Aşk özgürlük vermelidir; aşk özgürlüktür. Aşk sevileni çok, daha çok özgürleştirecektir, aşk kanatlar takacaktır ve aşk sonsuz gökyüzünü açacaktır. O bir hapishane, hücre haline gelemez. Ama bu aşkı sen bilmiyorsun çünkü sadece sen farkındaysan gerçekleşir; aşkın bu niteliği sadece sen farkında olduğunda gelir.
__________________ Bugün, öfkelenme ve endişelenme.
Bugün,şükran dolu ol ve alçakgönüllü davran.
Bugün, işini özenle yap.
Bugün,var olan her şeye karşı nazik ve sevecen ol.
Sabah ve akşam ellerin dua pozisyonundayken yukarıdaki kelimeleri tekrar et ve Reikinin senin ruhuna ve bedenine şifa getirmesi için dua et.
-- Dr.Mikao Usui -- | Offline
| |
26-01-2009, 09:02 PM
|
#49 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Mar 2008 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,435
Tesekkür: 3,766
1,176 Mesajinıza toplam 8,428 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| (4) Etrafımızda olup bitenlere kesin bir dikkatsizlik gösterir halde yaşayıp gidiyoruz. Evet, bir şeyleri yapma konusunda oldukça yetkinleştik. Yapmakta olduğumuz şeyleri yapmakta o kadar yetkinleştik ki, onu yapmak için hiçbir farkındalığa ihtiyaç kalmadı. Mekanik, otomatik hale geldi. Robotlar gibi işliyoruz. Henüz insan olmadık; makineyiz.
George Gurdjieff’in tekrar tekrar söylediği de buydu: Var olduğu haliyle insan bir makinedir. O pek çok insanı rahatsız etti çünkü kimse bir makine olarak anılmak istemez. Makineler tanrılar olarak adlandırılmak isterler; o zaman çok mutlu hissederler, şişinirler. Gurdjieff insanları makineler olarak adlandırmıştı ve haklıydı da. Kendini izleyecek olursan ne kadar mekanik olarak davrandığını bileceksin.
Rus fizyolog Pavlov ve Amerikalı psikolog Skinner insanlar hakkında yüzde doksan dokuz nokta dokuz oranında haklılar: Onlar insanın güzel bir makine olduğuna inanıyorlar, hepsi bu. Onun içinde ruh yok. Onlar yüzde doksan dokuz nokta dokuz haklı diyorum; küçük bir marjla tutturamıyorlar sadece. Bu küçük marj , uyanmış olanlardır. Ama onlar mazur görülebilir çünkü Pavlov hiçbir zaman bir uyanmış insan ile karşılaşmadı; o senin gibi milyonlarca insana rastladı.
Skinner insanlar ve fareler üzerinde çalışmıştır ve bir fark bulamamıştır. Fareler basit varlıklardır hepsi bu; insan biraz daha karmaşıktır. İnsan oldukça karmaşık bir makinedir, farelerse basit makinelerdir. Fareler üzerinde çalışmak daha kolaydır; o nedenle psikologlar sürekli fareler üzerinde çalışır. Fareler üzerinde çalışıp insan hakkında sonuçlara varırlar ve onların vardıkları sonuçlar neredeyse doğrudur. “Neredeyse” diyorum, dikkatini çekerim çünkü bu yüzde birin onda biri gerçekleşmiş olan en önemli olaydır. Bir Buda, bir İsa, bir Muhammed; bu az sayıdaki uyanmış insanlar gerçek insanlardır.
B. F. Skinner bir uyanmış insanı nereden bulsun? Hatta bulsa bile onun önceden belirlenmiş önyargıları, düşünceleri görmesini engelleyecekti. O farelerini görmeyi sürdürecekti. Farelerin Ve o insanı bir farenin büyütülmüş hali olarak tahayyül ediyor. Ve ben yine de onun insanlığın çok büyük bir kısmı hakkında haklı olduğunu söylüyorum; onun çıkarımları yanlış değil..Normal insanlık tamamen uykuda. Hayvanlar bile o kadar uykuda değil.
Hiç, bir geyiği ormanda gördüğün oldu mu; öylesine tetikte görünür ki, öylesine dikkatli yürür ki? Hiç bir kuşu ağaçta otururken gördün mü; etrafında olup bitenleri öylesine zekice gözlemeye devam eder ki? Kuşa doğru yürürsün; izin verdiği belli bir alan vardır. Onun ötesine bir adım daha at ve uçup gider. Onun kendi alanıyla ilgili belli bir farkındalığı vardır. Şayet birisi bu alana girecek olursa tehlikelidir.
Etrafına bakacak olursan şaşıracaksın: İnsan yeryüzündeki en derin uykudaki hayvandır.
Eğer bir ormancı ağacı kesme maksadıyla elinde baltasıyla gelecek olursa onun geldiğini gören tüm ağaçlar korkudan titrerler. Artık buna ilişkin bilimsel kanıtlar var; şiirsel bir şeyden bahsetmiyorum, bilimden söz ediyorum bunu söylerken. Artık ağacın mutlu mu, mutsuz mu; korkmuş mu, korkmamış mı; üzgün mü, sevinç içinde mi olduğunu ölçecek aygıtlar var. Ormancı geldiğinde onu gören tüm ağaçlar korkudan titremeye başlarlar. Ölümün yakınlarında olduğunun farkına varırlar. Ve henüz ormancı hiçbir ağacı kesmedi bile; sadece geliyor...
Ve çok, çok daha garip başka bir şey daha var; eğer bir ormancı bir ağaç kesme maksadı olmadan sadece oradan geçiyorsa hiçbir ağaç korkmaz. Aynı ormancı, aynı baltayı taşıyor. Görünen o ki adamın ağaçları kesme niyeti ağaçları etkilemekte. Bunun anlamı adamın niyetinin anlaşıldığıdır; titreşimlerin ağaçlar tarafından çözülebildiği anlamına geliyor bu.
Ve bir başka önemli olgu daha bilimsel olarak gözlemlenmiştir; ormana gidip bir hayvanı öldürürsen sadece hayvanlar alemi sarsılmaz, ağaçlar da sarsılır. Bir geyiği öldürürsen etraftaki tüm diğer geyikler katliamın titreşimlerini hisseder, üzülür; büyük bir korkuyla titremeye başlarlar. Aniden belirli bir neden bile olmadan korkarlar. Geyiğin öldürüldüğünü görmemiş olabilirler ama bir şekilde, kolay anlaşılamayan bir yoldan; içgüdüsel olarak, sezgisel olarak etkilenirler. Fakat tek etkilenen geyikler değildir; ağaçlar etkilenir, papağanlar etkilenir, kaplanlar etkilenir, kartallar etkilenir, yeşilliklerin yaprakları etkilenir. Katliam olmuştur, yok etme gerçekleşmiştir, ölüm gerçekleşmiştir; etraftaki her şey etkilenir. Anlaşılan o ki, en fazla uykuya dalmış olan insandır...
Sadece farkında olduğun oranda canlısın. Yaşamla ölüm arasındaki ayrım farkındalıktır. Sadece nefes aldığın için canlı sayılmazsın, sadece kalbin attığı için canlı sayılmazsın. Hiç bilincin olmadan, fizyolojik olarak hastanede canlı tutulabilirsin. Kalbin atmaya devam edecek ve nefes alabileceksin. Mekanik ayarlamalarla nefes alma ve kalbin atması ve kanın dolaşımı anlamında yıllarca canlı tutulman mümkün olabilir. Artık dünyanın çeşitli yerlerindeki gelişmiş ülkelerde bitkisel olarak hayatına hastanelerde devam eden pek çok insan vardır çünkü gelişmiş teknoloji ölümünü sonsuza dek erteleyebilecek olanaklar yarattı; yıllar boyunca hayatta tutulabilirsin. Şayet bu yaşamaksa hayatta tutulabilirsin. Ama bu yaşamak falan değil. Bitkisel olarak yaşamak hayat değildir.
__________________ Bugün, öfkelenme ve endişelenme.
Bugün,şükran dolu ol ve alçakgönüllü davran.
Bugün, işini özenle yap.
Bugün,var olan her şeye karşı nazik ve sevecen ol.
Sabah ve akşam ellerin dua pozisyonundayken yukarıdaki kelimeleri tekrar et ve Reikinin senin ruhuna ve bedenine şifa getirmesi için dua et.
-- Dr.Mikao Usui -- | Offline
| |
26-01-2009, 09:04 PM
|
#50 (permalink)
| Binbaşı
Üyelik tarihi: Mar 2008 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,435
Tesekkür: 3,766
1,176 Mesajinıza toplam 8,428 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| (5) Bir kişi iki şekilde yaşayabilir; çeperinde yaşayabilir veya merkezinde yaşayabilir.
Çeper egoya aittir ve merkez ise varlığa aittir. Egondan yaşıyorsan her zaman diğeriyle ilişkili olarak yaşıyorsun. Çeper diğeriyle ilgilidir.
Her ne yaşıyorsan yaşa hiçbirisi bir eylem değildir, her zaman bir tepkidir; sana yapılmış olan bir şeye karşılık yapıyorsun. Çeperden hiçbir eylem yoktur, hepsi bir tepkidir; merke- zinden hiçbir şey gelmez. Bir anlamda sen koşulların kölesisin. Sen hiçbir şey yapmıyorsun; daha çok, bunu yapmak zorunda bırakılıyorsun.
Merkezden bu durum tamamen değişir. Merkezden eyleme geçmeye başlarsın; ilk kez bir bağımlı olarak değil, kendi doğrularınla var olmaya başlarsın.
Sana merkezine dokunulduğundan değil, bir merkezin olmadığı için dokunuluyor. Sen sade- ce bir çepersin, çeperle özdeşleşmişsin. Çeper her şey tarafından, gerçekleşen her şey tarafından dokunulmaya mahkûmdur. O senin sınırındır, dolayısıyla ne olursa olsun ona dokunacaktır ve senin bir merkezin yok. Bir merkezin olduğu anda, o zaman kendinle aranda bir mesafe vardır; çeperinden bir mesafen vardır. Birisi çeperini taciz edebilir ama seni değil. Sen ayrı durabilir, dışında kalabilirsin; kendin ve sen arasında bir mesafe kalır. Çeperin olarak seninle ve merkezin olarak seninle ... bir mesafe vardır. Ve bu mesafe başka birisi tarafından yok edilemez, çünkü hiç kimse senin merkezine sızamaz. Dış dünya sadece senin çeperine dokunabilir.
Eylem ve tepki arasındaki farkı net bir şekilde anlamalısın. Birisini, seni sevdiği için sevi- yorsun. Eylem senden kaynaklanır ve tepkiyse sana dayatılır. Merkezinde olmak, artık eylemde bulunmaya başladın demektir.
Hatırlanması gereken bir başka şey de, eylemde bulunduğun zaman, eylemin her zaman tam olduğudur. Tepki verdiğinde hiçbir zaman tam olamazsın. O her zaman kısmidir, parçalıdır, çünkü çeperimden hareket ettiğimde — yani tepki verdiğimde — bütün olamam çünkü ben gerçekten ona katılmam. Yalnızca benim çeperim katılır, dolayısıyla o bütün olamaz. Bu demektir ki, eğer çeperinden seversen sevgin hiçbir zaman tam olamaz; her zaman kısmi olur. Ve bu çok şey ifade eder çünkü sevgi tam değilse, o zaman boş kalan kısım nefretle dolacaktır. Şefkatin kısmiyse kalan kısım gaddarlıkla dolacaktır. İyilikseverliğin kısmiyse, o zaman boş kalan kısmı kim dolduracak? Şayet Tanrın tam değilse, o zaman kalan boşluğu doldurmak için bir şeytana ihtiyacın olacak.
Bu, kısmi bir eylemin çelişkili, kendisiyle çatışma halinde kalmasının kaçınılmaz olduğu anla- mına geliyor. Modern psikoloji aynı anda hem sevdiğini hem de nefret ettiğini söylüyor. Zihnin bir amfibidir, çelişkili; aynı objeyle hem sevgi hem nefret ilişkisi kuruyorsun. Ve eğer sevgi ve nefretin ikisi de oradaysa, o zaman kafa karışıklığı olacaktır, hem de zehirli bir kafa karışıklığı. Şefkatin ve gaddarlığın karışmış durumda ve senin yardımseverliğin hırsızlıktır, ibadetinse bir çeşit şiddete dönüşmüştür. Çeperde bir aziz olmaya çalışsan da, azizliğin günahla çınlamaya mahkûmdur. Çeperdeki her şey kendisiyle çatışma halinde olacaktır.
Sadece merkezinden hareket ettiğinde eylemin tamdır. Ve eylemin tam olduğunda kendisine has bir güzelliği vardır. Eylem tam olduğunda anlıktır. Eylemin tam olduğunda anısını taşı- mazsın, buna gerek duymazsın! Eylemin tam değilse o, havada asılı kalmış bir şeydir.
Bir şey yiyorsun; yemen tam değilse, gerçekten yemen bittiği zaman bile zihninde yemeye devam edersin. O sürüncemede kalır. Yalnızca tam bir şeyin bir başlangıcı ve bir sonu vardır. Kısmi bir şey ise başı-sonu belli olmayan devamlı bir dizidir. Evindesin ve dükkânını ve çarşıyı yanında taşıdın. Dükkânındasın ve evini ve ev işlerini yanında getirdin. Tek bir an bile tam olarak içinde olmadın — ve olamayacaksın — çok fazla şey devamlı taşınmakta. Zihinde ve kalpteki ağırlık, yoğun ağırlık budur.
Bütün bir eylemin bir başlangıcı ve sonu vardır. O atomiktir; bir dizi değildir. Şimdi orada ve sonra orada değil. Bilinmeyenin içine girebilmek için ondan tamamıyla özgürsün. Aksi takdir- de kişi, bir yivin içinde döner durur; zihin takılıp kalmıştır. Sürekli aynı dairesel harekete, fasit bir dairede devam eder durursun. Çünkü geçmiş hiç bitirilmemiştir, şimdiki ana gelir. Devam eder ve geleceğin içine girer.
Dolayısıyla kısmi bir zihin, çeperdeki bir zihin kendi geçmişini taşır ve geçmiş büyük bir şeydir! Elli yılın güzel-çirkin deneyimi ama bitmemiş; hiçbir şey bitmemiş, yani elli yıl uzunluğunda ölü bir geçmişi devamlı taşımaktasın. Bu ölü geçmiş şimdiki tek bir anın üzerine çullanacak, onu öldürmesi kaçınılmaz!
Bu durumda yaşayamazsın, imkânsız. Üzerindeki bu geçmişle yaşayamazsın; her an o kadar taze ve narindir ki tüm bu ölü yük onu öldürecek. Öldürüyor! Geçmişin sürekli şu anını öldürüyor ve şu anın öldüğünde sırtındaki ağırlığın bir parçası olur. Canlıyken senin bir parçan değildir; öldüğünde, geçmişin tarafından öldürüldüğünde senin olur, o zaman senin bir parçandır. Durum bundan ibaret.
Merkezinden eyleme geçtiğin an, her eylem bütündür, atomiktir. Oradadır ve sonra da değildir. Ondan tamamen özgürsün. O zaman sırtında yük olmadan, ağırlıksız hareket edebilirsin. Ve ancak o zaman, taptaze bir şekilde ona gelerek her zaman orada olan yeni anın içinde yaşayabilirsin. Ancak, ona sadece geçmişin ağırlığını taşımıyorsan taze bir şekilde gelebilirsin.
Ve eğer geçmiş bitirilmediyse geçmişi taşımak zorunda kalacaksın, çünkü zihin her şeyi bitirme eğilimindedir. Bitirilmediyse, o halde taşınmak zorunda. Bir şey gün içinde tamam- lanmadıysa, geceleyin rüyasını göreceksin, çünkü zihin her şeyi bitirme eğilimine sahiptir. Bittiği an zihin onun ağırlığından kurtulur. Bitirilmediği sürece zihin tekrar ve tekrar ona dönmeye mahkûmdur.
Ne olursa olsun, yaptığın her şey — sevgin,arkadaşlığın — bitmemiştir. Ve çeperde kalarak onu bütün yapamazsın. Peki, nasıl kendi merkezimizde olabiliriz? Nasıl merkezde olmayı başarıp çeperde olmayacaksın? Bunun tekniği tanık olmadır.
Burada bir çiçek var ve ben sana diyorum ki, “Ona bak ama düşünme. Çiçeği gör ama düşünme.” Bu durumda ne yapabilirsin? Düşünmeye izin verilmediyse ne yapabilirsin ki? Yalnızca tanık olabilirsin; sadece farkında olabilirsin. Sadece çiçeğin farkında olabilirsin. Sadece çiçeğin bilincinde olabilirsin. Gerçekle yüzleşebilirsin; çiçek orada. Artık onunla karşılaşabilirsin. Düşünmeye izin verilmezse, “O güzel,” veya “O güzel değil; onu biliyorum,” ya da “O çak garip; daha önce hiç görmemiştim,” diyemeyeceksin. Hiçbir şey söyleyemezsin. Sözcükler kullanılamaz çünkü her sözcüğün içinde bir değerlendirme vardır. Her sözcük bir yargıdır. Dil yargıların ağırlığını taşır; dil hiçbir zaman tarafsız olamaz. Bir sözcük kullandığın anda yargılamışsındır.
Bu durumda dili kullanamazsın, sözcüklerle ifade edemezsin. Sana, “Bu bir çiçek, ona bak ama düşünme,” dediğimde, sözlerle ifade etmeye izin yok demektir. O halde ne yapabilirsin? Sadece bir tanık olabilirsin. Şayet düşünmeden orada durup bir şeyle yüzleşirsen o, tanık olmaktır. O halde tanık olma pasif bir farkındalık demektir. Unutma, pasif. Düşünmek aktiftir, bir şey yapıyorsun. Bir şeye bakarken onunla bir şey yapıyorsundur. Pasif değilsin, bir ayna gibi değilsin; bir şey yapıyorsun. Ve bir şey yaptığın anda bir şeyi değiştirmiş oldun.
Bir çiçek görüyorum ve, “O güzel!” diyorum; onu değiştirdim. Şimdi çiçeğe bir şey dayattım. Artık çiçek her neyse, benim için o bir çiçek artı onun güzel olma duygusudur. Artık çiçek çok uzaklarda; çiçek ve benim aramda benim yargılayıcı hislerim, onun güzel olduğu değer- lendirmem var. Artık çiçek benim için aynı değil, nitelik değişti. Onun içine girdim, artık benim yargım gerçeğin içine nüfuz etti. Artık o daha çok kurgu ve daha az gerçek.
Çiçeğin güzel olduğu duygusu çiçeğe ait değildir, bana aittir. Ben gerçeğe girdim. Artık benim zihnim onun bir parçası haline geldi. Aslında, benim zihnim onun bir parçası oldu demek, benim geçmişim onun parçası oldu anlamına gelir. Çünkü ben, “Bu çiçek güzel,” dediğimde bu, ben onu geçmiş bilgilerim aracılığıyla yargıladım anlamına gelir. Bu çiçeğin güzel olduğunu nasıl söyleyebiliyorsun? Geçmişinin deneyimleri, geçmişinin kavramları böyle bir şey güzeldir der; sen onu geçmişine göre yargıladın demektir.
Zihin senin geçmişin, anıların demektir. Geçmiş, şimdinin üzerine yığıldı. Saf bir gerçeği yok ettin, artık o çarpıtıldı. Artık çiçek yok; kendi içindeki bir gerçeklik olarak çiçek artık orada değil. Senin tarafından bozuldu, yok edildi; senin geçmişin araya girdi. Yorumladın; düşünmek budur. Düşünmek geçmişi şu anın gerçekliğine getirmektir.
Bu nedenle düşünmek seni asla hakikate ulaştırmaz çünkü hakikat saftır ve onunla tüm saflığıyla yüzleşmek zorunludur. Geçmişini getirdiğin anda onu yok ediyorsun. O zaman o bir yorumdur, gerçekliğin görülmesi değil. Onu bozdun, saflık kayboldu.
Düşünmek geçmişini şimdiki ana getirmektir. Tanık olmak, geçmiş yok demektir; sadece şu an, geçmişin araya girmemesidir.
Tanık olmak pasiftir. Sen bir şey yapmıyorsun; sen varsın! Sadece oradasın. Sadece orada mevcutsun. Çiçek orada mevcut, sen orada mevcutsun; o zaman orada bir tanık olma iliş- kisi vardır. Çiçek mevcut olduğunda ve sen değil, senin tüm geçmişin mevcut olduğunda, o zaman o bir düşünme ilişkisidir.
Bir deney yapsak: Bütün geçmişini kes, kendinden uzaklaştır; hiç anı yok. Anne babanın kim olduğunu bilmiyorsun, kime, hangi ülkeye, hangi dine, hangi ırka ait olduğunu bilmiyorsun. Nerede eğitildiğini, eğitilip eğitilmediğini bilmiyorsun. Sadece tüm geçmişi kes ve kim olduğunu anımsa.
Kim olduğunu hatırlayamazsın! Açıktır ki sen varsın. Sen varsın ama sen kimsin? Tam bu anda bir ‘ben’ duygusu gelemez.
Ego sadece biriktirilmiş geçmiştir. Ego senin sıkıştırılmış, kristalize edilmiş düşüncendir.
Tanık olmada bir ‘ben’ duygusu yoktur; düşünmedeyse vardır. Sözde düşünürlerin, çok derinden egolarında kökleşmişlerse bu bir rastlantı değildir. Sanatçılar, düşünürler, felsefeciler, edebiyatçılar; şayet onlar çok egoistlerse bu sadece bir rastlantı değildir. Ne kadar çok düşünceye sahipsen, o kadar büyük bir egon vardır.
__________________ Bugün, öfkelenme ve endişelenme.
Bugün,şükran dolu ol ve alçakgönüllü davran.
Bugün, işini özenle yap.
Bugün,var olan her şeye karşı nazik ve sevecen ol.
Sabah ve akşam ellerin dua pozisyonundayken yukarıdaki kelimeleri tekrar et ve Reikinin senin ruhuna ve bedenine şifa getirmesi için dua et.
-- Dr.Mikao Usui -- | Offline
| | | |
Yetkileriniz
| Konu Acma Yetkiniz Yok Cevap Yazma Yetkiniz Yok Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok HTML-Kodu Kapalı | | | OSHO' nun kitaplarından seçmeler...Alternatif Kişisel Gelişim ve Osho OSHO' nun kitaplarından seçmeler... Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Sürekli olarak egoyu bırakmaktan söz ediyorsunuz fakat neyin ego ve - neyin benim hakiki doğam olduğunu ayırt edemezken bunu nasıl yapabilirim?
Ego bırakılamaz. O tıpkı karanlık gibidir: Karanlıktan vazgeçemezsin, sadece içeriye ışık getirebilirsin. Işık olduğu an karanlık yoktur. Karanlıktan vazgeçmenin ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Osho telkin cd indir izle İstanbul Osho nerededir kimdir Osho çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Osho hipnoz Osho olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Osho hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Osho kuantum düşünce kitap haberi WEZ Format +3. Şuan Saat: 05:26 AM.
|