Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| İBNİ TEYMİYYE sizce ne demek, İBNİ TEYMİYYE size neyi çağrıştırıyor? *
Hayatının büyük bir bölümü zindanlarda geçen mücahid islam alimi
Kendine yapılan bütün baskı ve işkencelere rağmen Allah'tan başkasına boyun eğme zayıflığını göstermedi
Ömrünü hicri 728 yılında zindanda tamamlayan bu büyük dava adamını anlamaya kapasitemiz yetmez
Ziya cahiliye dönemi gibi bir anlayış hakim hala mezheplerin bizzat dinin kendisi olduğu gibi bağnaz bir fikir hakim
Tek bir eserini dahi okumamışların fahşa dillerden dökülmüş sözcükleri yakıştırmaları ve savundukları fikirlerin zalim sistemlerce kayda değer bulunmayışısı her şeyi açıklamaya yeter de artar
İbn teymiye hiç bir zaman tasavvufu inkar etmemiştir
Bilakis Tevhidi tasavvufa atıfta bulunup bu doğrultuda ders halkalarının oluşmasına ön ayak olup Bidat, Hurafe ve sahih olmayan hadislere karşı çıkmıştır
Hz Peygamber dönemindeki gibi Selefi bir düşünceyi savunmuştur ve doğrultuda çalışıp zalim sistemlerle mücadele etmiştir
İslam davasına hizmet ettiklerini iddia edipte hayatları boyunca tek bir sıkıntı ve eziyete tabi tutulmayanların Rasûl varisi diye dayatılması ne islam tarihine ne de akla mantıklı gelmektedir...
Önce alim idi. Hanbeli Mezhebindeydi. Ancak sonradan mezhepsiz olduğu, doğru yoldan ayrıldığı Ehli Sünnet alimlerinin pekçok kitabında ispatlarıyla bildirilmektedir.
Besim Tibuk'un alim versiyonu...
Sapık İbni Teymiye
Sual: Vehhabilerin [selefilerin] Şeyh-ül-İslam bilip yolundan gittikleri
İbni Teymiye kimdir, âlimlerimiz onun hakkında ne demiştir?
CEVAP
Hanbeli fıkıh ve hadis âlimi iken mezhepsiz oldu. Ehl-i sünnete uymayan
yazılarından dolayı Mısırda iki defa hapsedildi. 1263 senesinde Harranda
doğup, 1328 de Şamda kalede hapiste iken vefat etti.
İbni Teymiye, Ehl-i sünnet âlimlerinin büyüklüğünü anlamamış, tasavvufu
inkâr etmiş, Ehl-i sünnetten ayrılmıştır. Kitapları, kendilerine
Selefiyyeci diyen mezhepsizlere kaynak olmaktadır. Mezhepsizler, onu
övmekte, İslam müceddidlerinin piri demektedirler. İbni Teymiyenin şaki
ve dalalette olduğu Seyf-ül-Cebbar ve farisi Tâlim-üs-sübyanda da
yazılıdır.
Camiul-ezherdeki hanefi âlimlerinden Muhammed Bahitin (Tathir-ül-füad
min-denisil itikad) kitabı, (Et-tevessüli bin-Nebi ve bis-Salihin) ,
(Şevahid-ül-hak) , (Cevahir-ül-bihar) , (Seyf-ül-Cebbar) ve
(Tâlim-üs-sübyan) kitapları, İbni Teymiyenin dalalete düştüğünü
vesikalarla ispat etmektedir.
İbni Battuta, ibni Hacer-i Mekki, imam-ı Sübki, kendi oğlu Abdulvehhab,
izzeddin bin Cema'a, Ebu Hayyan Zahiri, Zahid-ül Kevseri, Yusuf-i Nebhani,
imam-ı Şarani, Ahmed bin Seyyid Zeyni Dahlan, Şeyh-ül-İslam Mustafa Sabri
Efendi gibi nice âlimler İbni Teymiyeye reddiyeler yazmışlar, dalalet ve
küfürlerini açıklamışlardır. Üstad Necip Fazıl da, (14. asrın irşad kutbu
seyyid Abdülhakim Arvasi, "İbni Teymiye dini içinden zedeleyen mülhiddir"
buyurdu) diyor. (Türkiyenin manzarası)
Dal ve mudil olduğu, Savi tefsiri 107. sayfasında da yazılıdır.
İslam âlimleri buyuruyor ki:
(Allahü teâlânın, sapıtmasına ilmini sebep ettiği kimsedir.) [İbni Hacer-i
Mekki - Fetava-yı hadisiyye]
(İbni Teymiye öyle bir kimsedir ki, bozuk sözlerine ve çürük vesikalarına,
büyük âlimler cevap vermişler ve düşüncelerinin çirkinliğini ortaya
koymuşlardır. [Şam, Mısır ve Kudüsde kadılık yapmış olan şafii fıkıh ve
hadis âlimlerinden Muhammed] İzzibni Cemaa, onun için, Allahü teâlânın
dalalete sürüklediği, azdırdığı ve zillet gömleği giydirdiği kimsedir.
İslam âlimlerine ve bilhassa Hulefa-i raşidine karşı ahmakça itirazlarda
bulunmuştur demiştir.) [İbni Hacer-i Mekki - El-cevher-ül-munzam]
(İbni Teymiyenin sözlerinin kıymeti yoktur. O, dalalettedir ve
Müslümanları dalalete sürüklemektedir. Müslümanların icmasından ayrılmış,
bidat yolunu tutmuştur. İslam âlimleri, onun dalalette [sapık] olduğunu,
sözbirliği ile bildirdi. Kutbüd-Berdiri, Şerhi Muhtasarda, bunu uzun
yazmaktadır.) [Tahir Muhammed Süleyman - Zahiretül-fıkhil-kübra]
(Kitab-ül Arş onun en çirkin kitaplarındandır. Ona Şeyh-ül-İslam diyenin
kâfir olacağını söyleyen âlimler vardır.) [İmam-ı Sübki] (Nebras
haşiyesinde bildiriliyor.)
(İbni Teymiyeye uyanın malı ve canı helaldir.) [Miratül-cenan, Nebras
haşiyesi]
İbni Teymiye, Kitab-ül Arş isimli eserinde, "Allah Arş'ın üzerinde oturur,
kendisi ile beraber oturması için Resulullaha da yer bırakır" diyor.
Essırat-ul-müstekim kitabında da, ibni Abbas gibi büyük sahabilere kâfir
demiştir. (Keşfüzzunun)
El-ubudiyyet kitabında ise, Allahü teâlânın ismini zikretmenin bidat ve
dalalet olduğunu bildirmekte ve tasavvuf âlimlerine çirkin iftiralar
yapmaktadır.
(Arş kadimdir) diyor. (Akaid-i Adudiyye şerhi)
(Şam camiinin minberinden inerken "Allah gökten yere, benim indiğim gibi
iner" dedi.) [İbni Battuta -Tuhfetünnüzzar tarihi]
Abduhun yetiştirdiklerinden olup, onun yolunda giden Abdürrazık paşa bile
diyor ki:
(Vehhabilik, bir bakımdan ibni Teymiyeye bağlı olduğu gibi, son asrın
müceddidi denilen Abduhdaki dinde reform fikirleri de, ibni Teymiyeye
bağlıdır.)
(Kaza namazı kılmak lazım değildir) derdi. Halbuki dört mezhepte de farzdır.
Cehennem azabı sonsuz olmadığını söylerdi. Kâfirlerin Cehennemde sonsuz
kalacaklarına dair bir çok âyet-i kerime vardır. (Bekara 81, Ahzab 65,
Fussilet 28, Zuhruf 74)
(Ömer çok yanılmıştır) diyerek, imam-ı Ahmedin bildirdiği (Allahü teâlâ,
doğru sözü, Ömerin dili üzerine koymuştur. [O hiç yanılmaz]) hadis-i
şerifine karşı gelmiştir. Eshab-ı kiramın çoğu, ictihad ile anlaşılacak
işlerde yanılmış olsa da, onların yanılmaları, ictihadi mesele idi.
İctihadda müctehidin yanıldığı bilinemez. Çünkü ictihad ictihad ile
nakzedilmez. Bunun için, müctehid olan o büyükler tenkit edilemez. Dört
mezhebin ictihadları farklı olduğu halde, benimki doğru diyerek biri
ötekini tenkit etmemiştir.
Sadreddin-i Konevi, İbni Arabi hazretleri gibi tasavvuf büyüklerine de
saldırmıştır. "Gazalinin kitapları uydurma hadis ile dolu" derdi.
(Hadika)
İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
(İbni Teymiye, tasavvufu inkâr eder, evliyaya, ariflere dil uzatırdı.
Kitaplarını okumaktan, yırtıcı hayvandan kaçar gibi kaçmalıdır.)
[Tabakat-ül-kübra]
İmam-ı Süyuti hazretleri buyuruyor ki:
(İbni Teymiye kibirliydi. Kendini beğenirdi. Herkesten üstün görünmek,
karşısındakini küçümsemek, büyüklerle alay etmek âdeti idi.) [Kam-ul
Muarıd]
Muhammed Ali Bey Hitat-uş-Şam kitabında diyor ki:
(İbni Teymiyenin hedefi, Luther adındaki papazın hedefine benzer. Fakat,
Hıristiyanlığın reformcusu muvaffak oldu. İslamınki olamadı.)
İbni Hacer-i Askalani hazretleri buyuruyor ki:
(İbni Teymiye "Kabri Nebeviyi ziyaret için sefere çıkmak haramdır. [Hz.]
Ali iman ettiği zaman çocuk olduğu için Müslümanlığı sahih olmadı. [Hz.]
Osman malı çok severdi" diyerek eshab-ı kiramın büyüklerine dil uzattı.)
[Ed-Dürer-ül-Kamine]
İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
(İbni Teymiye, Peygamberlerin masumiyetini (günahtan korunmuş olduklarını)
reddetmiştir. Halbuki, masumiyet Peygamberlerin sıfatlarındandır.
Başta Peygamber efendimizin kabri şerifleri olmak üzere eshab-ı kiramın,
velilerin, âlimlerin ve salih Müslümanların kabirlerinin ziyaret
edilmesine karşı çıkmış, bunları şefaate vesile kılmayı da haram
saymıştır.) [Fetava-i Hadisiyye]
Aşağıdaki bölüm Üstadın 'Doğru Yolun Sapık Kolları' adlı eserinin ikinci faslından, ortaçağ/yeniçağdaki sapık kolların işlendiği bölümden alınmıştır...
'..ikinci devre, temas ettiğimiz gibi, hezeyan aklından sonra akıl hezeyanı çığrıdır ve İbn-i Teymiyye isimli kişiden başlar.
«Hezeyan aklı» tabirinde ağırlık hezeyanda, «akıl hezeyanı»nda ise akılda... Birinde asıl, akıl taslayan hezeyan, öbüründe de hezeyana varan akıl... A-B çizgisi veya B-A hattı... Aynı şey... Fakat küçük bir (nüans-incelik) farkiyle ikincisi çok mühim ve nazik... Zira bu devrenin kapı açanı, günümüze kadar gelen ve günümüzde yeniden uyandırılmak istenen, İslam'a materyalist bakışın son derece tahripçi ve ilerideki ihtilatlariyle gayet tehditçi ilk örneğidir.
Hicri 5. ve 6. Asırlarda Hasan Sabbah'a kadar gelen ve sonra bir müddet durdurulan hezeyan aklı,7. Asrın sonunda ve 8. Asrın başında İbn-i Teymiyye eliyle ve dış idrak perdesinde mantıki hissini verici bir şeytaniyet dehasiyle, arada devletini kurmuş ve günümüzün iman iddiasındaki sefil idraklerine kadar nüfuz etmiş olarak sürüp geldi.
Ne gariptir ki, bazı muteber İslam ansiklopedilerinde, kıymet hükmü eserlerinde ve çağımızın birtakım karabaş beyaz sarıklılarında ve fetva hokkabazlarında İbn-i Teymiyye, akıl ermez bir itibar merkezi ve ihtiram hedefidir. 7.Asırdan beridir de, büyük bir velinin «dini içinden yıkan kafir» diye andığı bu itikat akrebini ateşle halkalayıcı bir davranış yapılamamış daha doğrusu, onun ilerideki ihtilatlarına karşı bir panzehir tertiplenememiş, bu mevzu küçümsenmiştir.
Büyük bir alim olduğu, hele Hadis ilminde parmakla sayılacak İnsanlar içinde bulunduğu bir hakikattir. Fakat İmam-ı Gazali gibi bir hikmet dehasına saldıran ve onu hadis ilminde cahillikle suçlayan bu adam «kitap yüklü merkep» ölçüsünü yüzde yüz canlandırıcı haliyle cehaletin ta kendisidir.
«Makul ve menkul (akıl ve nakil yoliyle gelen) ilimler arasında uygunluk» isimli 6 ciltlik eseri etrafında yüzlerce eser sahibi... Kimi felsefeye, kimi bid'atlere, kimi Hıristiyanlık hayal ve masallarına, kelam ilmine, Rafizilere, Şiilere ve Kaderiyyecilere çatan bu eserlerin yalnız başlıklarını okuyanlar, içinde bomba saklı bir çukulata kutusu gibi onu, en tatlı manada bir Sünnet Ehli mütefekkiri sanabilirler... Fakat kutuyu açıhnca bomba patlar ve «Kitab-ül-İman» isimli eserin sahibi bu sapığın, akli metoda hezeyan kusturan ve maverai idraki katleden «suret-i hak» peçeli bir imansız olduğu meydana çıkar.
Davası, şu maddelerin çerçevesi içinde hulasa edilebilir: «Kur'an ayniyle, noktası noktasına zahirine göre anlaşılmalı ve ele alınmalıdır. Allah, Kur'anında Arş üstünde istiva ettiğini, zatiyle mekan ifade ettiğini mi bildiriyor, aynen böyledir ve onu şekil ve mekandan tenzih edici hiçbir mecazi idrake sebep yoktur. Allah (benim elim her elin üstündedir!) buyururken bu ifade mecazi değil, aynen vakidir. Bahis mevzuu el de bildiğimiz insan elidir.»
Ve işin en korkunç tarafı şu hükümde:
«Allah, ayniyle insan şekil ve suretindedir.»
Nitekim bir gün Şam'da zehrini ürettiği demlerde minberden bir iki basamak iner ve şöyle der:
- «İşte Allah, benim bu minberden indiğim gibi yere iner! »
Serapa küfür belirten bu görüşten sonra talak (boşanma) ve zekat bahsinde şeriate tam zıt nice iddialar... Din ölçülerinin üçüncü temeli «icma-ümmetin toplu hükmü» usulüne aykırılık ve bu aykırılığın caiz olduğu hükmü... Hazret-i Ömer ve Ali'ye hücumlar ve onların güya yanıldıkları noktaları sayıya vurmalar... İmam-ı Gazali ve Muhiddin Arabi'yi küfürle itham etmeye kadar gitmeler.
Ve en hassas tehlike noktası ve nasipsizlik ifadesi olarak, tasavvufu, batın temelini, topyekun evliyayı, ruhu, ruhaniyeti inkar etmesi ve onlara yönelmeyi küfür sayması, türbe ve mezarları ziyarete şirk göziyle bakması, hatta Allah Resulünün Kabe'den üstün bilinen mukaddes Ravzasına kadar ruhaniyet yollarını tıkamaya kalkması...
Bu adam, apaçıktır ki, dış dünyayı dışların dışından beş hasseden başka hiçbir anlayış ve seziş melekesine sahip değildir ve İlahi idrakten yana kör ve topaldır.
İbn-i Teymiyye, aklı çıkmaz sokaklara sürücü ve güya mantık zırhı içinde yürütücü ve topyekün insan ve kainatı kaybettirici nazariyelerinin, kendisinden 4 asır sonra da batı materyalizmasına akraba bir mahiyet kazanmasına ve arınmasını bekleyen İslamı temelinden çürütme istidadının doğmasına vesile olmasaydı ele alınmaya değmezdi. Fakat belirttiğimiz hususiyetleri bakımından, İslamı arınma davasının en büyük düşmanları arasında yer alıyor ve kozasında ölen bir böcek gibi eserlerinin ölü muhafazası içinde bırakılmaya gelmez bir mahiyet arzediyor.
Bugünkü Vehhabiliğin, başıboş içtihad davranışlarının, her türlü reformcuların, her türlü ruh ve mana zedeleyicilerinin, doğrudan doğruya, yahut dolayısiyle babası İbn-i Teymiyyedir ve onu «İslam materyalisti» diye yaftalamak yerinde bir teşhistir. Zira o'nun sistemi Allah ve Resulüne inanmanın değil, inanmamanın ve ancak böyle olursa tersinden mantıkı bir tertibe girmesi kaabil bir görüş belirtmektedir ve güneşi kabul edip ışığını kabul etmemek gibi bir akıl hezeyanı içine düştüğü tezat kuyusunu sadece herşeyi inkar etmek suretiyle kapatabilir ve tezadsız bir küfür olarak kalır. Oysa, en büyük tezad içinde küfür... Allaha, yani gaibe inanan, böylece gaibler ve sırlar alemine bel bağlayan bir anlayış nasıl olur da ruhu, ruhaniyeti reddeder, Kur'andan başlayarak herşeyi beş hasse planına bağlar ve Yaratıcıya insanı vasıflar verir? ...
Bütün bu verdiğimiz bilgiler gerçeğe öylesine uygundur ki. Batı kaynaklı ve Cumhuriyet mamülü bir eser olmasına rağmen sanki Sünnet Ehli diliyle konuşuyormuşçasına, Maarif Vekaletinin yayınladığı «İslam Ansiklopedisi»nde bile kayıtlıdır.
İbn-i Teymiyye devri Osmanlı Devletinin kuruluş zamanlarına tesadüf eder. Merkezini kurduğu yer, Mısır... Mısır Sultanının huzurunda bazı din adamlarıyla tartışmalara girişir ve neticede Kahire kalesinde hapse atılır. Bir müddet sonra kurtulur. Mısır'dan çıkar ve aynı yolda devam ettiği için Şam zindanına atılır.
İslam alimleri İbn-i Teymiyye mevzuunda değişik fikirlere yer vermiş ve bir kısmı onu rafizilik ve küfürle suçlandırırken bir kısmı da ilmine hayran ve iddialarına taraftarımsı veya sükuti bir tavır takınmışlardır. İbn-i Batuta ve İbn-i Hacer gibi büyükler o'nun sapıklığına inananlar arasındadır. Buna mukabil, birkaç asır sonra gelecek ve en tehlikeli yolu açacak olan Mısırlı Şeyh M. Abduh tarafından kurulan «Mısır Islahat Fırkası» onun eserlerine kucak açmış ve yerinde görüleceği gibi, İslamı asliyetinden inhiraf ettirmekten başka manaya çekilemez reformculuk cereyanının ilk destekçisi saymıştır.
Kur'an ve Hadisin zahirine göre itikat ve amel etmek ve bu iki emir kutbunun hakikatine erme yolunda ne «İcma», ne de «Kıyas» gibi hiçbir vasıta tanımamak, maverai her anlayış ve görüşü dibinden kazımak ve böylece başta Kur'an ve Hadis bulunmak üzere topyekün kainatı elden çıkarmak ve ebedi helake yol açmak metodundaki bu adam, birkaç cilt içinde serptiği zehirli tohumların, nihayet bir devlet ve maddecilik dünyasına uygun bir zihniyet ağacı haline gelmesinden başlıca sorumludur.
«Arınma Çağında İslam»ın da, içten başlıca bozguncusu olarak tam bir teşrih ve tahlile tabi tutulması gereken habaset merkezi...
İBN-İ TEYMİYYE
Şimdi bütün bu yolu kaybedişlerin, çamura saplanışların, her şeyi beş hasseden ibaret kuru akıl çerçevesine döküşlerin ona da nasıl inandıkları ayrı bir mesele teşkil etmek üzere 'Nas-Kur'ân hükmü' dışında hiç bir şey kabul etmeyişlerin ve Kur'ân'ı kuru akla göründüğü gibi ele alışların baş temsilcisi İbn-i Teymiyye'ye sıra geliyor.
Sekizinci Hicrî Asrın bu kuru kafası, kendisinden birkaç asır ilerideki Vehhabîliğe, ondan 1 asır sonra da Mısırlı Muhammed Abduh ve Efganlı Cemaleddin'e (Cemaleddin-i Efganî) uzaktan ve yakından ana zemini kurmuş ve İslâmı yıkılmak üzüre bir bina farzedip onu dışından payandalamak isteyen daha sonraki (reform) culara doğrudan doğruya veya dolayısiyle dayanak olmuştur.
Bir âlim, evet... Fakat... Kuru, hedefini şaşkın, sır âleminin vecde düşürücü müşahedesini kaybetmiş ve derinliğine hikmet ufuklarını karanlığa boğmuş bir ilim, hiçbir şey bilmemekten daha kötüdür. îbn-i Teymiyye bu ikinci sınıfın baş örneğidir ve mesleği, kısaca, şeriati dış çehresiyle ele almak, onu uzunluğuna ve genişliğine ele alırken derinliğinden mahrum ederek hacimden uzaklaştırmak ve satıh haline getirmek ve bu yolda İslama bir nevi maddecilik ve kuru akılcılık getirmeye kalkışmış olmaktır. Yâni İbn-i Teymiyye, şeriati doğrulayıcı akla, onun gördüğünden-ötesini kabul etmemekle, farkında olmaksızın bir nevi selâhiyet ve hâkimiyet tanımış oluyor ki, akla böyle bir selâhiyet ve hakimiyet tanımak, hem aklı, hem imanı anlamamak ve dalâletin en dipsizine düşmek oluyor. Eğer insan 'ben Kur'an-ı aklımla tefsir ederim' dese de tefsiri Beyzavî Tefsirinin aynı olsa yine küfürdedir. Aynı akılla Allah'ı inkâr edenler, ters tarafından İbn-i Teymiyye ile aynı daire içinde mahpusturlar. Bu bahis gayet girift ve uzundur ve İbn-i Teymiyye mektebinin bazı ihtilâtları, hattâ son zamanlarda yurdumuzda talebe kaydetmeye kadar giden sirayetleri ve kolayca yerleşme avantajı bakımından ne kadar üzerinde durulsa yeridir. Akla bahşedilen öyle bir kolaylık ve ucuzluk ki, yarım akıllara İlâhî esrara karşı bir nevi horozlanma sevdasını veriyor, İlâhî esrarı çözülmüş şifre kâğıtları halinde sepete attırdığının farkında olmuyor ve işte bu haliyle günümüzde İslâm Enstitülerine kadar sızmış ve bazı gruplar arasında modalaşmış bulunuyor.
Tasavvufu inkâr etmek, Resuller Resulünün ruhâniyet ve bâtınını tanımamaya varır ki, hem de sözde şeriatten yana görünmenin maskesi altında topyekûn ve en hain şekilde küfre ulaşır. Bu gibilerin (diyalektik) tekerlemeleri ise, (Sokrates) in buluşiyle, flüt çalana inanıp da flüte inanmamak derecesinde hayalî bir abes ve hamakat teşkil eder. Anlaşılmaza inanıyor da onun tecellilerindeki sırrîlik ve gizliliğe inanmıyor! ! !
Koca İmam-ı Gazalî... Aklı akılla tükettikten sonra şöyle der:
'- Aklın hudut noktasına vardım ve gördüm ki, onunla erişmek boş hayâl... Peygamberin ruh feyzine yapışmaktan ibaret her şey... Öyle yaptım ve kurtuldum. Peygamberlik tavrı aklın ötesidir.'
Bunlarsa aklı tüketip ötesine geçenler değil, en iptidaî aklın tükettikleri...
'- İbn-i Teymiyeye, dini içinden zedeleyen kâfir...'
Bu sözü, ben söylemiyorum 'Altun Silsile'nin 33'üncü halkası, 14'üncü Hicrî ve 20'nci Milâdî Asrın « irşad kutbu » söylüyor.
Kocakarıların hayâl aynasındaki mevhum çizgilerle, Allah'ın esrar perdesindeki sonsuzluk nakışları ve tasavvufun sahtesiyle gerçeği arasında ayırd edici meleke, işte İbn-i Teymiyyede mevcut olmayan selim akıl ve mümîn kalbleri ışıldatıcı ilâhî nurdur. Nur yoksunu, o...
(Necip Fazıl,Türkiye'nin Manzarası)
İbni Teymiyye lehine yazı yazan arkadaşlarımızın onun ve yandaşlarının yazılarından nasıl etkilendiklerinin, sinsice zehirlendiklerinin farkında olmadıklarını görünce üzülüyorum. Kardeşlik,barış,sevgi gibi ifadelerle Abduh'un teşkilata girdiğini yazıyorsunuz ama dikkatli okursanız resminin altında 'İnsanlığa barış-sevgi vermiştir vs....' gibi ifadeler değil 'İslamı içeriden yıkmak için çok hizmet etmiş iyi bir masondur' yazıyor. Bu durumda 'Mason teşkilatının gerçek yüzünü içeride tespit etmiş' sözünü insafınıza bırakıyorum. Donuk İslam düşüncesi diyorsunuz, bir kere HAŞA İslam düşüncesi, İslam Nazariyesi gibi kavramlar dinimizde yoktur. İslamiyyet bir düşünce akımı, bir nazariye değildir. İçinde beyin fırtınası yapılacak, herkesin kendi kısıtlı AKLINA göre tabi olacağı bir felsefe değildir. İslam felsefesi diye birşey yoktur. Bunlar Teymiyye ve çömezlerinin kasıtlı olarak Müslümanların içine sokmaya çalıştıkları saçmalıklardır. Piyasada Allahı tanımakla ilgili ve Allahın varlığını ispat etmeye kalkışan kimisi tercüme birçok kitap vardır. Genelde bu kitaplar, akli ve felsefi görüşlerle doludur. Kaynakça olarak gösterilen kitapların çoğu da asrımızdaki sapık yazarların eserleridir.
İmam-ı Rabbani, imam-ı Gazali, Seyyid Abdülkadir-i Geylani gibi büyük İslam âlimlerinin kitaplarından nakil yoktur. Milyonlarca hadis-i şerif, âlimlerin ictihadları ve hikmetli sözleri varken, bunlardan nakil yapılmayıp, şahsi görüşe, şahsi yoruma yer verilmiş.
Anlaşılan bu tip yazarlar, küfre düşürücü sözleri bilmiyorlar. Zaten Allahın varlığını ispat ile uğraşanlar, genelde küfre düşürücü ifadeler kullanıyorlar. İslam âlimleri, (Allahın yaratmak, var olmak gibi sıfatlarını insana vermek veya insanın, akıl, şuur, hafıza ve düşünce gibi yaratılmış olan sıfatlarını Allaha vermek küfürdür) buyuruyorlar.
Mesela bir kimse, (Allah akılsızdır) dese, bu bir hakaret olacağı için küfre düşer. (Allah akıllıdır) dese, bu sefer de, onu yaratık kabul ettiği için küfre düşer. (Allah iyi düşünür) dese yine kâfir olur. Çünkü akıl, şuur, hafıza, düşünme işi, görüş mahluktur, yani yaratıktır. Allahın böyle sıfatları yoktur. Bu Yazarlar ise bunun gibi büyük hatalara düşmüştür. (Yaratılmış olanın özelliklerine bakarak, yaratanın özelliklerini bulmaya çalışacağız) diyorlar. İslam âlimleri, (Bilinenle bilinmeyen mukayese edilmez) buyuruyor. Yani yaratıcı ile Onun yarattıkları mukayese edilemez.
Bu yazarlar işe yanlış başladığından yanlış sonuçlar çıkarıyorlar. İnsan vasfı sayar gibi, Allahın vasfını sayıyorlar. (Allah çok akıllıdır, hafızası çok geniştir, çok hızlı düşünür, çok çalışkandır) diyorlar. Senâüllah Pâni-püti hazretleri (Allahü teâlânın varlığı, sıfatları, razı olduğu şeyler, ancak Peygamberlerin bildirmesi ile anlaşılır. Akıl ile anlaşılamaz) buyuruyor.
(Allah özenerek yaratır) da diyorlar. Bu da Allahı aciz sanmaktan ileri gelir. Bir âyet-i kerime meali: (Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona sadece ol deriz, o da, hemen oluverir.) [Nahl 40]
Bu yazarlar kaderi de iyi bilmiyorlar, (İnsan, kendi kaderine tesir eder) diyor. Kader, değişmeyen son şekildir. Kaderi Allah da değiştirmez. Allahın vasıflarını bildirirken, âlimlerin kitaplarından alarak, sıfat-ı zatiyye ile sıfat-ı sübütiyyeyi yazsalar, büyük hizmet etmiş olurlar. Kendi görüşlerini, kendi akıllarını din gibi ortaya atıyorlar. Hadis-i şerifte, (Dini aklı ile ölçen kadar zararlı kimse yoktur) buyuruldu. (Taberani)
Düşünce, bir iş için düşünülen çare veya kıyaslanan neticedir. Görüş de düşünce demektir. Nazariye de, akli, zihni esaslara dayanan görüş, teori demektir. Allahü teâlânın bildirdiği hükümlere ilahi düşünce, ilahi görüş, ilahi nazariye, ilahi şuur denmez. Kur'an-ı kerimdeki hükümlere bile 'Kur'ani görüş' diyorlar. Yeni ifadeler kullanmayı marifet sanıyorlar. Bunları kullanmak küfürdür. Böyle küfür dolu yazılara itibar etmemelidir.
İman ne kadar kıymetli ise, zıddı olan küfür de o kadar kötüdür. İmanı kurtarmak için haramlardan kaçarak ibadetleri yapmak ve özellikle küfre düşürücü söz ve hareketlerden sakınmak gerekir. Sakınmayanın imanı gider de haberi olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı gider de haberi olmaz. Ondan, gömleğin çıktığı gibi, iman çıkmış olur.) [Deylemi]
İslam'ın nasıl donuk olduğunuda size sormak lazım? Siz hiç, İmamı Rabbani, Abdulgani Nablusi, Abdulhakı Dehlevi, Beyheki, Birgivi, Burhanüş Şeria, Tahtavi, Ziyaüddin Gümüşhanevi, Yusuf Nebhani, Seyfeddin Faruki, Süleyman Bin Ceza, Muhyiddin Arabi, Kadızade, Kerhi, Kutbuttin İzniki, İbni Abidin, İbrahim Halebi...vs. ve İbni Teymiyyeye reddiye yazan 150 den fazla kitabın müellifi Ebu Haseni Sübki Hazretlerinin (Rahmetullahi Teala Aleyhim ecmain) kitaplarını okudunmu? Eminimki bu isimlerden sadece bir kaçını duymuşsundur. Nedenmi? Çünkü sizlere hep İslam Alimi diye Teymiyye ve onun yandaşlarını öğrettiler. Bunlar Alimdir diye kitaplarını terceme ettirip önünüze sürdüler. İnsaf kıymetli kardeşlerim, insaf. Ceddinizi, aslınızı araştırın.
Bir hükmün doğru veya yanlış olduğu Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olup olmamakla anlaşılır. Çünkü Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan her mana, her buluş kıymetsizdir, yanlıştır. Çünkü her sapık, Kur'an ve sünnete uyduğunu sanır, sapıklığının doğru olduğunu iddia eder. Yarım aklı, kısa görüşü ile, bu kaynaklardan yanlış manalar çıkarır. Doğru yoldan kayar, felakete gider. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayan yanlıştır.) [1/ 286]
Demek ki doğru olmanın ölçüsü, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına uymasıdır.
Yine Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, İslamiyeti doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğine söz verdi. Allah sözünden dönmez. Bunun için, Ya Rabbi, sana inanıyorum, seni ve Peygamberlerini seviyorum. İslam bilgilerini doğru olarak öğrenmek istiyorum. Bunu bana nasip et ve beni, yanlış yollara gitmekten koru diye dua etmeli, istihare yapmalı! Cenab-ı Hak ona doğru yolu gösterir.
Allahü teâlânın sözüne güvenmeli, Ona sığınmalıdır. Kuran-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Doğru yolu arayanları, saadete ulaştıran yollara kavuştururuz.) [Ankebut 69]
(Allah, kendisine yöneleni doğru yola iletir.) [Şûra 13]
(Allah asla verdiği sözden dönmez.) [Zümer 20]
Şu anda çeşitli gruplardaki insanların da, böyle dua etmekten çekinmemeleri gerekir. Hâşâ Allahü teâlâ yanlış bir iş yapmaz. Belki yanlış yolda olabilirim diye düşünerek, Ya Rabbi hangi grup doğru yolda ise, senin rızan hangi grupta ise, bana onu nasip eyle diye dua etmelidir. Eğer grubu doğru ise, duanın bir zararı olmaz. Grubu yanlış ise doğruya kavuşmuş, kurtulmuş olur. Dua etmekten çekinmemeli, Ya Rabbi, doğru olan hangi grup ise bize onu nasip eyle demelidir.
Muhammet Abduh'un bir dönem Mason teşkilatının içerisinde olduğu ilgilenen herkes tarafından bilinir ki şahsın kendiside zaten bunu inkar etmez. Ancak o dönemde mason locaları bu denli aşikarane amaçlarını beyan etmeyip daha ziyade kardeşlik, sevgi, barış gibi insani değer ve sloganları ön planda tutuyor dolayısıyla bu sloganlara inanan bir çok kimse bu teşkilatlara katılıyordu. Nitekim kendiside bu teşkilatın gerçek yüzünü içinde tesbit edebilmiş ender değerlerden birisidir. Aşağıda sayılan isimlerin bir çoğunun İbni Teymiyenin ekolünden geldikleride yine bilinen bir şeydir. Ancak şuda bir gerçek ki bu ekolden gelen insanlar donuk İslam düşüncesini yeniden canlandırmış ve dünya çapında bir İslami hareketler furyası başlatmışlardır. Eğer İslam dünyasında fikri bir canlanma varsa bunun müsebbipleri o saydığınız isimlerdir...
İbni Teymiyye için Kuranı Kerime ve sahih hadislere göre fetva vermiştir diyor bir arkadaşımız. Sevgili Kardeşim kardeşim birkere ona fetva denmez, İCTİHAT denir, İçtihadıda müctehid yapar. Ve şu zamanda MÜCTEHİD yoktur! ! ! Sen kesin Muhammed ABDUH'u da savunuyorsundur, nede olsa aynı kafadalar. Ama Abduh hakkında Fransız LES FRANÇO MAÇONS mecmuasındaki resminin altında 'İSLAM MEMLEKETLERİNDE İSLAMIN İÇERİDEN YIKILMASI İÇİN ÇOK HİZMET ETMİŞ BİR MASONDOR' yazdığını biliyormusun? Abduh mu kim? Seyyid Kutubun üstadı. Bunlar hep aynı tayfadır. Cemalettin Efgani, Seyyid Kutup, Mevdudi, Hasan El Benna, Reşid Rıza, Musa Kazım. Sayın ABDULLAHOĞLU kardeşim, tenkid İLMİ olur, TENKİD bir yanlışa verilen vesikalı cevaptır.
Kaynak:Antropoloji Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |