Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| EDWARD SAİD sizce ne demek, EDWARD SAİD size neyi çağrıştırıyor? *
edwar Said...
ismine bile yansımış olan 'yersiz yurtsuz'luğu...
dini inancın aslında aynı doğruları görmeyi engellemeyeceğini...
doğulu olmanın grurunu ve yaz ikindilerini düşündürüyor bana...
Ölümünden bir kac yil önce 'Out of Place' adli kitabinda Kudüs, Kahire, Lübnan ve daha sonra ABD deki ilk genclik ve okul yillarini cok samimi ve hüzünlü bir bicimde anlatmis.
Edward Saidi Anlamak?
Edward Saidin ölümünden sonra, necip Türk medyası, onun 1978den bu yana, özellikle ‘Oryantalizm konusunda yazdıklarının, sanki bu ülkenin entelektüel ve siyasi tarihi ile hiçbir ilgisi yokmuş, ya da bu toplumun insanı için herhangi bir anlam ifade etmiyormuş gibi davrandı. Meğer, ne kadar çok Edward Said uzmanı varmış Türkiyede de bizim haberimiz yokmuş!
Gazetelerin kitap ekleri, Saidin post–kolonyal düşünceye katkılarından söz eden yazılarla dolup taştı. Onun Albert Camus ya da Joseph Conrad üzerine söyledikleri, aktarmacı Türk entelijansiyası tarafından, her zamanki gibi mümkün olduğunca, aslına sadık kalınarak nakledildi. Kimileri de lütfedip, onun Oryantalizm hakkında söylediklerini özetlemeye gayret gösterdi ama heyhat, Saidin Oryantalizm üzerine söylediklerinin, Türkiyenin zihin ve siyaset tarihi bağlamında ne anlama geldiği üzerinde hiç durulmadı!
Daha önce de kimbilir kaç defa yazdım. Antiemperyalist bir kurtuluş savaşı vererek bağımsızlığını kazanmış olan bir ülkenin entelijansiyasının, rahmetli Cemil Meriç üstadımızın ifadesiyle ‘sömürgeciliğin keşif kolu olan Oryantalizm konusunda çok daha hassas olmaları gerekirdi – ama öyle olmadı! Anlışanlı entelijansiyamız, nedense bu konuda en ufak bir hassasiyet bile göstermedi. Halbuki, Batının bize bakışını temelli bir biçimde belirleyen, ‘Oryantalizm idi. Oryantalizm, Edward Saidin meseleyi ele alış tarzından çok önce, Fonksiyonalist Antropolojiyle entelektüel dolaşıma girmiş bir kavramdı. Tuhaftır, Edward Saidin temellendirdiği anlamda Oryantalizmin bir nevi tarihöncesi sayılabilecek olan Fonksiyonalist Antropoloji ile Emperyalizm ve Sömürgecilik (Kolonyalizm) arasındaki bağıntılara bizde ilk dikkati çeken, daha sonra Amerikaya yerleşip Türkiye ile ilgili her şeyi (Türkçe dahil!) unutmaya and içen Muzaffer Şerif Başoğlu olmuştur. Başoğlu, 1939 yılında, ‘İnsan Dergisine yazdığı ‘İptidai Zihniyet Problemi başlıklı makalesinde, kendilerini ‘yüksek gören istilacılarolarak tanımladığı Avrupalıların, ‘muhtelif sebeplerin tesiri altında teknik ve kültürel gelişmelerinde geri kalmış olan iptidailerin zihniyetini, ‘doğuştan alçak gördüklerini, bu suretle kendilerinde onlara (‘iptidai, yani ‘ilkel diye adlandırdıklarına H.Y.) sürekli bir surette hükmetme hakkı buldukları vehmine kapıldıklarını bildirir. Bu konuda Türkiyede, bilebildiğim kadarıyla, iki yazı daha yazılmıştır. Biri benim ‘Felsefe ve Ulusal Kültür adlı kitabımdaki ‘Bilim ve Emperyalizm başlıklı yazıdır öteki ise, rahmetli Cemil Meriçin ‘Kültürden İrfanasında yer alan ‘Sömürgecilik ve Klasik Antropoloji başlıklı yazı.. Fonksiyonalist Antropolojinin, Emperyalizmi ve Sömürgeciliği meşru gösterme konusundaki ideolojik tavrını sergilemek, teşhir etmek Oryantalizmin bilinçdışımıza nüfuz ederek, kendimizi Avrupalıların bizi gördüğü gibi ‘ilkel görmeye kışkırtan bir menhus hastalık olduğunu ortaya koymak, yukarda da belirttim, Emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı veren bu ülkenin entelijansiyasına düşerdi. Ama bu üç yazı dışında ne bir ses, ne nefes!
‘Şarkiyatçılık üzerine yazan, hatta bu konuda kitap yayınlayan bazı öğretim üyesi dostlarımız, Edward Saidin tezlerini, maalesef, tıpkı onun eleştirdiği neviden bir ‘sömürge entelektüeli gibi okumuşlardır. Oryantalizmin, zihinler üzerine inşa ettiği tahakküm mekanizmasının teorik dökümünü, Saidden yola çıkarak ve sadakatle aktarmışlar, ama, bu mekanizmanın Türk entelijansiyası üzerindeki kuşatıcı, baskıcı yıldırıcı hakimiyetini çözümleme ve sergilemede aciz kalmışlar bir yandan Saidin görüşlerini naklederken, öte yandan, romanlarında (hem de Saidin teorik dökümünü yaptığı anlamda!) Oryantalizmin dik alasını icra eden bir romancımızı göklere çıkarmakta asla beis görmemişlerdir. Hani tutarlılık, nerde ‘derin okuma? İsmet Paşanın dediği gibi: ‘Hadi canım sen de!
Türkiyedeki ‘sömürge entelektüellerinin bilmedikleri şudur: Saidi ezberlemek bir şeydir, anlamak başka şey! Hiçbiri Saidden yola çıkarak Türkiyeyi, Türkiyenin Modernleşme sonrası zihniyet tarihini, sözümona Türk entelijansiyasını analiz etmedi! Said, Necatigilin deyişiyle, ‘onları onlara gösteren aynaydı – o yüzden bakamadılar aynalara: Baksalar, kendilerini göreceklerdi çünkü...
HİLMİ YAVUZ
h.yavuz@zaman.com.tr
12.10.2003
Oryentalizmin yilmaz elestirmeni....
Edward Saidin ölümü üzerine bir ‘Teessür yazısı
Edward Said öldü. Ağır ve acımasız, amanvermez bir hastalıkla savaşıyordu. Sonunda, beklenen oldu: Said,68 yaşında yenik düştü kansere –ve ben, uzun yıllardan beri ilk defa, hiç tanışmadığım, görmediğim, elini sıkmadığım, kucaklaşmadığım, sesini bile duymadığım birinin ölümünden sonra, kendimi ağır bir hüznün, umarsız bir kederin akarında buldum.
Jose Ortega Y Gassetin, ‘The Dehumanisation of Artta, bir gerçekliğin, farklı bakışaçılarından, birbirinden farklı birçok gerçekliğe bölündüğünü kanıtlamak için yazdığı bir denemeyi anımsıyorum. Ölmek üzere olan önemli bir kişinin yatağı başında, hastanın eşi, doktor ve arkaplanda ise, bütünüyle profesyonel nedenlerle orada bulunan bir gazeteci ile bir ressam durmaktadır. Ressam, tesadüfen oradadır. Eş, doktor, gazeteci ve ressam aynı olayı, hastanın ölümünü izlemektedirler. Ama bu olayın, orada hazır bulunanlardan her birini çok farklı biçimde etkilediğini bildirir Ortega –şöyle der: ‘Bu sahnenin, olayı büyük bir acıyla yaşayan eş için ifade ettiği şeyle, orada kayıtsızca olupbitenleri seyreden ressam için ifade ettiği şey arasında hemen hemen hiçbir ilişki yoktur. Ortega, ölümün ne ifade ettiğinin ‘ölçülebilmesi için, bu olayla orada hazır bulunanlar arasındaki ‘teessüri mesafenin (‘emotional distance) bilinmesi gerektiğini söyler.
Şunu söylemek istiyorum: Said, ölürken onun yanı başında değildim. Orteganın tasvir ettiği bağlamda bir ‘yakınlık da olmadı onunla aramızda. Ama, o ‘teessüri mesafenin kısaldığını, iyice kısaldığını onun, bir okuryazar olarak benim yaşamımdaki entelektüel ağırlığının, duygusal (ya da ‘teessüri) bir ağırlığa dönüştüğünü farkettim birden. Ruhun diyalektiği, galiba böyle bir şey işte!
Şunu da söylemeliyim: ‘Oryantalizme, ‘Beginningse, ‘Kış Ruhuna, ‘Entelektüele, ‘Kültür ve Emperyalizme... ilişkin okumalarımın, beni, sadece zihinsel düzlemde değil, ama, ‘insanca, pek insanca düzlemde bir okumaya hazırladığının da ayırdındaydım elbet. Said benim için gerçek bir yirminci yüzyıl aydınıydı: Yazıyor, ama İsrail tanklarını da taşlıyordu...
Bir ‘teessüri ölüm yazısında yeri da denebilir. Ama, Saidin, Oryantalizmin, "Şark" ile (çoğu zaman) "Garp" arasındaki ontolojik ve epistemolojik ayrıma dayanan bir düşünme biçemi [olduğu]na ilişkin belirlemesini dahası, bu biçemin (üslubun) , ‘Şarkla–Şark hakkında saptamalar yaparak, ona ilişkin görüşleri meşrulaştırarak, onu betimleyerek, öğreterek, oraya yerleşerek, onu yöneterek– uğraşan Oryantalizmin, ‘Şarka egemen olmakta, Şarkı yeniden yapılandırmakta, Şark üzerinde yetke kurmakta kullan[dığı] bir ‘Batı biçemi olduğuna ilişkin tanımlamasını da, burada zikretmeden geçemeyeceğimizi düşünüyorum. Said için ‘Garpla Şark arasındaki ilişki, bir iktidar, bir egemenlik ilişkisi[dir]. Bryan S.Turner, Asaf Hüseyin, Robert Olson ve Cemil Kureşinin ortaklaşa editörlüğünü yaptıkları Oryantaliztler ve İslamiyatçılar: Oryantalizt İdeolojinin Eleştirisi başlıklı derlemeye yazdığı, ‘Oryantalizm ve İslamda Sivil Toplum Meselesi adlı yazısında bu tanımı daha da açık seçik kılacak ve elbette daha kapsamlı, kuşatıcı bir dilegetirişe dönüştürür: ‘Oryantalizm, Batının tanımladığı ve kontrol ettiği kavramlar, tablolar ve kategorilerin içinde anlamlandırılabilecek garip, erotik, farklı, ama anlaşılabilir ve kavranabilir bir Doğu anlayışını ön plana çıkaran bir söylemdir. Bilmek, tahakküm etmektir. Bilgi ile iktidar (ya da, tahakküm) mekanizmaları arasındaki bağıntıları da Fuat Keyman, Mahmut Mutman ve Meyda Yeğenoğlu, birlikte yayına hazırladıkları ‘Oryantalizm, Hegemonya ve Kültürel Farkın ‘Giriş bölümünde şöyle ifade etmişlerdir: "Doğu" veya daha genel olarak dünyanın Batı Avrupa ve Kuzey Amerika "dışı" yerleri üzerine son iki ve üç yüzyılda geliştirilen tarihsel, coğrafi, antropolojik bilgiler ve düşünceler, edebi ve sanatsal söylemler ve temsiller, bu bilgileri ve söylemleri geliştiren Batılıların ekonomik ve siyasal güç konumlarından, bu güç konumuna bağlı ideolojik söylemlerden ve psişik–öznel kuruluştan, fantazilerden ve mitlerden bağımsız değildir.
Pekiyi de, bütün bunların bizim için, Bir Doğulu (‘Şarklı) bir toplum olarak Türk toplumu için ne anlamı var? Bana öyle geliyor ki, Türkiyenin Avrupa Birliği ile olan ilişkilerini kuşatıcı bir biçimde anlayabilmek için Saidin ‘Oryantalizm ini okumak gerekir. Acaba Sayın Erdoğan, Sayın Gül ve Dışişleri Bakanlığımızın, görevleri gereği bu meseleyle uğraşan bürokratları, Saidi okumuşlar mıdır? Okumuşlarsa, bizim AB umutlarımızın hiçbir kayıt ve koşulda gerçekleşme olanağı bulunmadığını öğrenmiş olmaları gerekir. Said, bize, ABye girme çabalarının bir Sisyphos mitosu olduğunu gösteriyor çünkü –ya da ateşten denizleri mumdan kayıklarla geçmeye kalkışmak, demek olduğunu!
(Said üzerine yazmaya devam edeceğim.)
28.09.2003/Zaman/Hilmi Yavuz
Edward Said
1935 yılında Kudüste doğan Edward Said,2003te ABDde öldü. O Kudüsün çocuğuydu ve "tarihi Kudüsün Müslüman kimliği"nin tipik temsilcilerinden biriydi. Kudüs Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar için kutsal bir şehirdir. Dinlerin ve peygamberlerin en büyük hatıraları bu şehrin mekanlarına sinmiş durumda. Her dinden insan Kudüste kendinden bir şey bulur. Bu açıdan Edward Said için Kudüs hem aidiyetinin mekanı hem ana yurdunun merkeziydi.
Kudüs tarihi çoğulcu kimliğini İslamiyete borçludur. Çünkü ancak Müslümanların hakimiyeti dönemlerinde üç din bir arada ve barış içinde yaşama imkanlarını bulabilmiştir. Bunu en iyi bilen ve tasdik edenlerden biri de Edward Saiddi.
Edward Said, iki özelliğiyle her zaman hatırlanacaktır: Bunlardan biri "Oryantalizm" adlı şaheser çalışmasıyla, diğeri Filistin mücadelesine verdiği destekle. Edward Said, tarihi Müslüman ulemanın ve 19. yüzyıl Batı aydınlarının bir bölümünün yaptıklarının bir benzerini yaptı hayatı boyunca. Muhalif entelektüel kimliğiyle boy gösterdi.
O, sadece dört duvar arasında bilimsel çalışma yapan, yazı yazan ve bununla yetinen biri değildi. Her fırsatta davası uğruna aktif çalışmalar yaptı, gösterilere katıldı, protestolara imza attı, Filistinli çocukların yanında İsrail tanklarına taş attı ve böylelikle kamusal alana çıkan bir entelektüel ve bilim adamı profili çizdi.
Edward Said, Hıristiyan bir ailede doğmuş ve hep Hıristiyan kalmış biri olmakla beraber, İslam diniyle ve Müslümanlarla ilişkisini daima sıcak tutmuş, onlarla birlikte mücadele etmişti. Hiçbir şekilde kendi davasını onların davasından ayrı görmüyordu. Haberlerin Ağında İslam adlı kitabını, Batıda iletişim kurumları ve medyanın İslama ilişkin utanç verici manipülasyonlarını teşhir etti.
Birçok çalışmasında Batının niçin bir "Müslüman öteki" yaratma ihtiyacını ortaya koymaya çalıştı ve kendini hep Müslümanların yanında tutum almak zorunda hissetti. Bunun en büyük ispatı bir Filistinli olarak Filistin mücadelesine verdiği destek değildir sadece, doğrudan "Oryantalizm" kitabıdır. Kendi alanında bir dönüm noktası sayılan kitabında Said, Batının Müslüman Doğuya bakışının tarihî, kültürel, politik ve edebî köklerine iniyor, oryantalizmin Batılı zihnin bir inşaı olduğunu göstermeye çalışıyordu.
Edward Said bu kitabında herkese şunu gösterdi: Batı için Doğu sadece coğrafi bir evren değil, aynı zamanda dinî bir vakıadır ve bu dinî vakıayı domine eden diğer dinlerden (Yahudilik, Hıristiyanlık vd.) çok Müslümanlıktır. Çünkü dün olduğu gibi bugün de Doğu ile İslam iç içe geçmiş bulunmaktadır ve bu karşılıklı kurbiyet Batının bilinçaltında yerleşik bir unsur olarak yerini almış bulunmaktadır. Batının gözünde Doğu Hıristiyanlığı makbul değilse, bunun bir sebebi İslamiyetle olan tarihî beraberliğidir.
Batının tahrifatlarına örnek verirken Edward Saidin başvurduğu argümanların büyük bir bölümü İslamiyet ve İslam kültürüyle ilgilidir. Bu açıdan Batının oryantalizm üzerinden Doğuya yönelttiği zihinsel saldırılara kendisinin de maruz kaldığını düşünüyordu. Oryantalizm kitabıyla yaptığı şey bir tür kendini savunmadır. Çünkü Edward Saidi yakından izleyenler bilir ki, bu büyük Filistinli yazar, İslamiyetle beraber veya başka bir ifadeyle İslamiyet üzerinden Doğu Hıristiyanlığını da savunmuştur.
Edward Said yüksek kariyer sahibi bir insandı. Adam gibi adamdı. Batının kalbinde en yüksek perdeden bildiği doğruları savundu ruhunu ve bilgisini satmadı haksızlıklara, iki yüzlü politikalara ve hukuk ihlallerine karşı tepkilerini ortaya koydu. Onuruyla yaşadı, onuruyla öldü. Geriye zengin bir miras bıraktı. Bu mirasa Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Filistinliler ortaktır.
27.09.2003 /Ali Bulaç/Zaman
Edward Saidden özür diliyoruz
Abdulbari Atwan /Zaman
Dr. Edward Saidi ilk kez Herald Tribune gazetesinde 1974te yazdığı Arap ve Müslümanlara yönelik Batı ırkçılığını eleştiren makalesini okuduğumda tanımıştım. Said, makalesinde Amerikalılardan ezici bir çoğunluğun, Arap topraklarını kurak çöller, her Arapı şehvet düşkünü ve kendisi devesi üzerinde, arkasında ise örtülü dört kadınıyla birlikte çöllerde gezinen biri olduğuna inandıklarını ifade ediyordu.
O makaleden beridir onun siyasi ve kültürel ürünlerini yoğun bir şekilde takip ediyorum. Filistin Ulusal Konseyi bizleri bir araya getirdiği zaman mutluluğum had safhadaydı. Onun Ebu Ammarın (Yaser Arafat) ve Filistin yönetiminin Batı dünyasında yaşananlar ve ABDdeki siyasî çalışma araçları hususundaki cehaletlerine getirdiği keskin yorumlarını dinlemek için yanına oturmuştum. Bu yüzden konseyin 1991 yılında Cezayirde gerçekleştirilen dönem toplantısında istifasını sunmasına ve Oslo anlaşmalarına katı muhalif bir tutum sergilemesine hiç şaşırmamıştım. Son gelişmeler görüşlerinin doğruluğunu ortaya koymuştu çünkü.
Duruş sahibi bir insandı ve gerçek bağımsız Arap aydınını temsil ediyordu. Kendini soyutlamayı kararlaştırdığında ilkelerine ve kendi sorunlarına bağlandı. Arap medeniyetini kötülemeye veya İslam hakkında yanıltıcı bir tablo sunmaya çalışanlarla çok çetince savaştı.
Edward Said, asla Irak rejiminin yanında olmadı. Irak rejimine, lideri Saddam Hüseyine ve diktatörlüğüne yönelik eleştirilerinde oldukça sertti ancak Amerikan kibrine de hep karşı çıktı. Onun Amerikan yönetiminin Kuveyti kurtarmak gibi insanî hedeflere gizlenmiş emperyalist niyetlerinin farkında olması, Kenan Mekki ve Fuad Acemi gibi Amerikan emperyalist hedeflere hizmet yolunda çalışan bazı Iraklıların ve Arapların saldırılarının hedefi haline getirdi.
Edward Saidin periyodik olarak yazdığı Körfez ülkeleri gazetelerinden bir tanesi, ABDye karşı kışkırtıcı görüşlere yer verildiği için Saidin yazısını yayınlamama yolunu seçmişti. Said çok kızmış, kraldan çok kralcı olunmasını garipsemiş ve adı geçen gazeteyle ilişiğini koparma kararı almıştı. Makalelerini ücretsiz olarak gazetemize göndermeye başladı ve yayınlanması karşılığı ödemede bulunulmasını reddetti.
Edward Said, sadece Filistinliler ve Araplar için değil, tüm insanlık için ilmî ve akademik bir övünç vesilesiydi. Hayatını, deneyimlerini ve engin bilgisini kültürel emperyalizmin bütün şekil ve renkleriyle mücadelede kullandı. Asla grupçu veya ırkçı olmadı. İslamı ve İslam medeniyetini hiçbir Müslümanın savunamayacağı şekilde savundu. Amerikada yaşadığı halde Amerikaya karşı koydu. Coca Cola ve Mc Donalds kültürüyle Amerikanlaşmış, kendi Müslüman ve Arap köklerini hor gören Arap ve Müslümanlarla asla uzlaşmadı.
Edward Said, nerede olursa olsun Arap kaygılarını taşıyan, nezaket, kültürel derinlik, siyasî ve akademik deneyim, başkalarını ikna etmede ve akıllarından önce kalplerini kazanmadaki seçkin üslubu bir arada toplayan eşsiz bir şahsiyete sahip olduğu gibi farklı yeteneklere de sahip dünyanın dört bir yanında sorunlarımızın elçisi ve işaretlerimizden bir işaretti.
Araplar olarak bizlerin gerçek serveti, petrol kuyuları değil, Edward Said, Faruk El–Baz, Ahmed Zuveyl, Necip Mahfuz, Mahmud Derviş, Adonis, El–Cevahiri ve Abdurrahman Munif gibi önemli akıllarımızdır. Petrol aidatları bizleri parçaladı ve içimizdeki bazı beyinsizlerin yüzünden lanete dönüştü. Bu durum Edward Said gibi ümmetin rehberlerini bu beyinsizler ve özellikle de içlerinden yönetimde bulunanlar sebebiyle Arap görüntüsünde oluşan bozuklukları iyileştirme mücadelesi vermek zorunda bırakmıştır.
Geriye Edward Saidden açıkça özür dilemem gerektiğini itiraf etmem kaldı. Filistin yönetimi ile birlikte Ramallaha gitmeleri ve görev almaları sebebiyle eleştirdiği bazı Filistinli aydınların zafer günlerinde onu eleştirmiştim. Yönelttiğim eleştiri çekingen ve özür dileme mahiyetinde oldukça yumuşaktı ancak eleştiri konusunda oldukça hassas olduğu için çok üzülmüş ve beni azarlamıştı. Çok pişmanlık duymuş, üzülmesiyle üzülmüş ve suçluluk duygusu hissetmiştim. Bir kez daha özür dileğimi tekrarlıyorum.
Evet Edward Saidi kaybettik. Kaybımız çok büyük gerçekten. Belki de onun yerini doldurmak için çok yıllara veya asırlara ihtiyaç duyacağız. Allahtan rahmet diliyoruz.
(Londrada yayımlanan El–Kudüs gazetesi,26 Eylül 2003) Gazetenin yazı işleri müdürü
27.09.2003
Edward W. Saidin hatırasına
Zaineb Istrabadi /29.09.2003/Zaman
Edward Said ile 14 yıldan fazla ‘birlikte çalışma onuruna sahibim. Kendisi, ‘Sen bir takımın üyesisin. diyerek, ‘için kelimesi yerine ‘birlikte kelimesi kullanmamda ısrar ederdi. Gerçekten de öyleydi. Onun yaşamının parçası olan herkes, takımının bir üyesi gibi hissederdi. Bu olağanüstü insan, büyüleyici bir öğretmen, konuşmacı, yazar, edebiyat, müzik ve kültür eleştirmeni, klasik piyanist, insan hakları savunucusu ve ezilmiş Filistin halkının başta gelen sözcüsüydü. Aynı zamanda, bir eş, baba, meslektaş ve arkadaştı.
Kendisi belki de en iyi, Batıda Ortadoğu ve İslami araştırmaların yönünü değiştiren Oryantalizm kitabı ile tanınıyor. Ancak, aynı zamanda Arap–İsrail ihtilafı üzerine çeşitli kitaplar yazdı. Bu eserlerinde, Amerikalı okurlarına bıkmadan ve öncelikle, Filistinlilerin İsrail yönetiminin 1948den günümüze dek uyguladığı ve onları evlerinden çıkaran, yaşamlarını ve toplumlarını paramparça eden sistematik bir politikanın ‘kurbanları olduğunu açıkladı. Bununla birlikte, Yahudilerin Avrupadaki tarihlerini göz önüne alarak İsraillilerin çoğunun korkularını anlıyordu ancak tarihsel olarak kendilerine hiçbir kötülük yapmayan Filistinlileri işgal altına almalarını hiçbir şeyin meşru kılmayacağını da biliyordu.
Bütün bunları, Amerikanın genellikle Arap ve Müslümanlara düşman iklimi içinde cesurca yaptı.
Kendisi Filistin halkının Amerikadaki en etkili sözcüsü haline geldi ve Filistin yönetimiyle yakın ilişkisi bulunan sürgündeki Filistin Parlamentosunun üyesi oldu.1993te Oslo Anlaşmaları ile dehşete kapılan Profesör Said, Arapça ve İngilizce yazdığı seri makalelerle bu anlaşmalara ve şartlarını gizlice müzakere eden Filistin liderliğine ağır eleştirilerde bulundu. Bu anlaşmaların, Filistinlilerin yaşamlarını daha zorlaştıracağını ve İsraillilere Filistinlilerin yaşamlarını daha fazla çekilmez hale getirecekleri ve nihayetinde Güney Afrikadaki ayrımcılığa benzer bir devlete doğru gidileceğini doğru bir şekilde tahmin etti. İsrailin Filistin kent ve kasabalarını yeniden işgal edeceğini dahi tahmin etti. Dedikleri oldu. Bugün, bir yandan İsrailliler ile Filistinlileri birbirinden ayıran bir duvar örülürken bir yandan da Filistinlilerin evleri yıkılıyor ve toprakları müsadere ediliyor. Kendisi, Filistinlilerin direnişinin artacağını ve Filistinlilere artarak uygulanan zulmün daha fazla şiddete yol açacağını da tahmin etmişti. Bunlar doğal olarak onu, Amerikan yönetimi, Yaser Arafat, Ehud Barak ve Ariel Şaron hakkında ağır eleştiriler yapmaya yöneltti.
Edward Said, aynı zamanda Arap ve İslam dünyası konusunda bıkmadan usanmadan çalıştı. Hıristiyan bir ailede dünyaya gelmesine karşın kendisini daha çok Arap–İslam medeniyetinin bir parçası olarak hissediyordu. Medyada, Araplar, Müslümanlar ve İslamın kendisi konusunda yapılan olumsuz tasvirlerden müteessir oluyordu. Bu nedenle, bu konuda yanlış yönlendirme yapan gazete, dergi ve filmler konusunda çok sayıda eleştirel makale yazdı. ‘Haberlerin Ağında İslam adlı kitabını,1979daki İran rehine krizinin Amerikan medyasındaki yansıtılışının bir sonucu olarak kaleme aldı. İslam, medenileşmemiş barbarların, fanatiklerin ve katillerin dini olarak sunuldu ve bu yaklaşım filmlere ve diğer televizyon programlarına yansıtılageldi. O, sadece bu yansıtma biçimini eleştirmedi, aynı zamanda bu yanlış betimlemelerin neden yapıldığını ve Amerikan dış ve iç siyasetini desteklemenin bir yönü şeklinde sürdürüldüğünü ortaya koydu. Doğru bilgileri elde etme imkanı bulunmasına rağmen bugün İslama, Müslümanlara ve Araplara olan düşmanlık hiç bu kadar yüksek bir noktaya çıkmadı. Kendisi bazan kafasını sallayarak ‘işlerin yıllar geçtikçe daha çok kötüye gittiğini söylerdi.
Profesör Said, belki de en çok siyasi çalışmalarıyla tanınır ancak asıl katkılarını edebi ve kültürel eleştiri alanlarında yapmıştır. Müzik eleştirisi alanında da muazzam katkıları olmuştur. İsrailli yakın arkadaşı orkestra şefi Daniel Barenboim ile bir dizi projede birlikte çalışmıştır. Bana göre bunlardan en önemlisi, İsrailli, Arap ve Filistinli genç müzisyenleri aynı orkestrada bir araya getiren Doğu–Batı Divanıdır. Profesör Said ve Barenboim, New Yorktaki iki ayrı programda halkın karşısına çıktı. Buradaki tartışmalar ve diğer özel görüşmeler geçtiğimiz yıl ‘Paradokslar ve Paralellikler: Müzik ve Toplumda Gezintiler. adlı kitabın ortaya çıkmasını sağladı.
Geride kalan yıllarda 20nin üzerinde kitap ve düzinelerce makale yazan bu olağanüstü insan, her zaman dostlarına da zaman ayırmıştır. Kendisi için önem arz eden konularda, cana yakın, etkili, eğlenceli ve hararetli olmuştur. Ofisinin önünde her zaman onunla görüşmek için bekleyen öğrencileri ve diğer insanlar ol
Müslüman ortadoguda, müslüman toplumlarin haklarini onlardan daha saglam takip eden hristiyan yazar...
metis elöz, sen daha iyi bilirsin böle seyleri...
Kaynak:Antropoloji Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |