Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| yazarlardan denemeler * Yazarların uğraşıp emek verdikleri kendilerine ait denemelerdir.
MElankoli:
avuçlarımda yakılmış aşkların külleri ,söyle! hangi okyanus temizleyebilir ellerimdeki kiri
bir şizofrenin gözyaşından daha mı gerçektir, bir seri katilin cinayet nedeni.
* beyabanda tipi, inanmak bu kadar zor mu?
şimdi cennet alev alev tıpatıp tamu,
tanrı şimdi ağlıyor nafile alev sönmüyor,
tanrının yolu, şeytanın huzuru.
şeytan ise kör olmuş tanrının ahından,
ve tanrının son nefesi,
ama bu nefes ki yeni bir dünya, yeni bir cennet...
yeşere yeşere büyüyor, insanlar varoluyor,
sonsuz döngüyü başlatacak olan insanlar,
ileride tanrı olacaklar...
* bitti,
başlama ihtimali senin aramana kaldığı için kesinlikle bitti,
tam anlamıyla bitti,
azıcık kelimeyle bitti senin istediğin gibi,
konuşmadığımız için bitti benim istediğim gibi...
sevdi
bu deli seni sevdi
ne kendi istediği ne senin istediğin gibi,
gördü
bu gözler o gözlerin içindekileri
kocaman bir kendini kandırma uğraşı içinde, görmek istediği şekilde.
duydu
bu kulaklar o dudaklardan dökülen kelimeleri
yeri geldiğinde almayarak istemediklerini içine.
anladı
bu beyin o kelimeleri anlamak istediği şekilde.
baktı
bu gözler sana
tamamen sahibinden, benden, bağımsız bir şekilde.
kelimeler döktü bu dudaklar
kullandılar bana ait olanları benden izinsizce.
seviyorum dedi bu kalp
'peki'den başka diyecek bir şey bırakmadı bana
onu bile senden çalmış dilim meğer zamanında.
girdin hepsiyle arama,
çaldın bendeki beni
götürdün içimdeki neşeyi,
önce öyle alevlendirmiştin ki o neşenin ateşini
anlayan eller diye teslim ettim sana temelini,
ama ihanet ettin bana
bir gece
* alıp gittin de götürme bile diyemedim bana ihanet etmiş dilimle.
verdim hepsini sana, küstüm topuna,
al dilimi, kelimelerimi, gözlerimi, kalbimi, ellerimi,
benden daha fazla itaat ediyorlar sana.
ben yetiştiririm yenilerini
elbet bulurum bana itaat edecek gözler, bir kalp, eller,
al senin olsunlar ama tek bir ricam var,
onlar benim ilklerim
çok uzun süre ayrı kalmaya dayanamayabilirim,
ara sıra görmeliyim sana delice bakan o gözleri
hissetmeliyim ellerinden ayrılamayan o elleri
sana bağlanmış o kalbi
sana dökülen kelimeleri...
hayır hayır gerçekten hepsinin yanlarında taşıdığı sen değilsin istediğim,
ben ki seni zaten hiç istemedim,
ben bendeki seni sevdim
ki zaman geçtikçe ikinizin ne kadar ayrı kişilikler olduğunuzu keşfettim
bendeki sen beni seviyordu, ya sen?
bendeki sen bana değer veriyordu, ya sen?
bendeki sen dayanamazdı gözyaşlarıma, ya sen?
şaşırma sormama, göstermedin ki bana sen'i,
hiç tanıştırmadın ki,
o da ben de yanında olmamıza rağmen sen bir onla bir benle ilgilenip bizi tanıştırmadan bitirdin birlikteliğimizi.
kıskanmıştım onu belki seninle benden daha samimi diye,
belki de tanıştırmadığın için büyük bir açlıkla bilmeye...
* ah o martılara simit atmak..
minnetarım onlara, düşünmek için vakit yaratmamı sağlıyorlar. onlar hayatta kalma derdiyle havada süzülen simit parçalarına dalarken ben de en az karşısında oturduğum deniz kadar derin olan iç dünyama dalıyorum.
denizi ne zaman karşıma alsam, içinde yaşadığım çürük şehir de bir o kadar arkamda kalıyor.
en azından bir ruhu var diyorum o denizin. hatta bırakın engin denizleri, bilmem kaç kilometrekarelik bir göl parçası bile bana sonsuzluk sınırsızlık hissi veriyor. fakat devasa metropollerde benim "özgürlük" diye tanımladığım şey sadece yatar yatmaz görmeye başladığım rüyalardan ibaret.
bir ak sakallı dede istiyorum. beni burada bıraksın ama ruhumu çeksin götürsün. herhangi bir yere, bir adaya, bir ormana, bir ağaç evine, ya da henüz bilemediğim mekanlara.
orayı kirletmek için değil, kendimi temizlemek için gideyim.
* *
* sadece biraz daha iyi hissetmek istemiştim kendimi, elime aldığım aynaya baktığımda.
problem büyük diildi. sadece daha hoş görünmek istemiştim. hani cilt tedavisi, temizliği v.sairesi...nerden bilebilirdim ki daha iyi olabilir düşünceme karşın bu halimle beni sevebileceğini?
her zaman yaptığım gibi günaydınlar diyerek girmiştim odaya. sen ve öğrencilerin alışkın diilmiş bu tavıra ama hoşunuza gitmiş sonra bahsetmiştik.karşına oturmuş sana bakmak aklıma bile gelmemişti.sanırım öğrencilerinin sorduğu sorular da bunda etkiliydi.
sonra kan testi dendi.kolay gelsin diyerek çıkan bir bendi arkadamdan bakan sen.
kan testi yaptırdım hiç sevmem bunu ama yaptırdım işte...
öğle sonrası elimde test sonuçları karşındaydım.
bu kez sadece ikimiz vardık.ben sana bakabilmiştim bu defa.tuhaf ama konuşmalar yarım saati aşmıştı.birbirimize bilinçsizce
e hangi okulu bitirdin?
ben de burdan mezunum.
burda mı yaşıyorsun?
gibi bir çok soru...
konu nasıl geldi, sen nasıl getirdin daha doğrusu, anlamadan bana telefonunu verdin.ama bu çok komikti çünkü reddettim. sonra bir tesadüfe kurban kabul.
bir sandviç ve çaydı birlikte ilk paylaştığımız, günler sonra.
fikirlerimiz, hayat görüşümüz, isteklerimiz öyle bir tutmuştu ki...
sonra bir gün herhangi biri oldun tüm hayaller bittikten sonra.
şimdi yazıyorsam satırlarca seni buraya,
hep umudum oldun diye...yalandan da olsa...
* miniciktim bir zamanlar... inanamıyorum resimlerde işte kızım bu sendin diyenlere ama o bendim.
iki katlı bir ev, bahçeli cennet bana göre. dedem durmadan civciv transfer ediyo bize bisürü bakıyoruz.tüm gün gülebiliyorum, eğleniyorum ciddi ciddi.
kısa pantalon, rahatlık, dert yok tasa yok, bir ufaklık olmanın sevimliliği ve çevrenin bana gösterdiği ilgi şahane.
şimdiyle kıyaslarsam ben çocukluğumu yaşadım, şimdiki çocukların lüks kafesleri gibi diil.
sokaklarda, düşe kalka, erkek kız bağıra çağıra...
bazen bebekleri toplayıp evcilik oynardık.annelerin en mesut hissettikleri anlardı o anlar. neden? çünkü düşünecekleri bişiy kalmazdı. bir halı üzerine çay, kahve, yemek yapıp sarı saçlı barbilere yemek yediren, giysi diken şirinler.
ama bazen düşe kalka futbol oynardık, meşe, 7 taş, yakartop, ip atlardık deli gibi, sokaklar arası maraton yapardık... eve kan ter içinde, bitkin, perişan gidince
- ay bu kız beni öldürcek valla!
- kızım sen otursana biraz poponun üzerine derlerdi.
biraz daha ilerlediğimde resimlerde.. yaşıtlarına göre uzun, güzel, sempatik hareketlerle poz vermiş bir ben.
çevremde hep güzel insanlar * yanımda bazen dedem bazen babanem.
sonra ilerliyorum, sadece dedem. ya babanem? kaybettim. o bir melek oldu, yanımda aslında ama görünemiyor sadece bu.
dedem hayatıma renk,hayatıma disiplin, hayatıma ders...
çok sevdim onu, o da çok ama çok beni.
ileriki resimlerde bir genç kız var. hoş olmuşum ya! oysa o dönemlerde kuruntu yapasım varmış demek güzellikte.*
sonra resimlerde bir ben, bir de çekirdek ailem.
dedem yok o da gitti, tutamadım. beni bıraktı ardında savaşayım diye.o ne derdi?
- dürüst ol kızım.
- çalış, başarılı ol.
- muhtaç olma. hep kendin ol.
ve daha birçok hatıra ondan...
şimdi bakıyorum resme değişiyo muyum ki biraz ne?
hayat yine farklı güzel, eskisinden farklı...yoğun, hızlı...
günler devam mı ediyo? ilerideki fotolar bana neler demek isteyecek bilinmiyo.
alıyorum elime fotograf makinasını, gülümsüyorum..
herşeye inat, herşeye ragmen...
yaşıyorum.
* Çocuk ilk kez bir şehrin tamamını terk ediyordu. Hem de orayı çok sevdiği halde! Ama daha azı, onun zarar görmüş ruhunun tamamen yok olmasına sebep olurdu. Çünkü şehir, öyle çok anıyla doluyduki, çocuk eğer orada kalırsa adım atacak boşluk bulamayacaktı.
Özlemin ne olduğunu anlamaya başladı uzaklaştıkça. Bu his dört bir yandan etrafını kuşatırken, içinde olduğu otobüs camlarını zorluyordu. Çocuk meydan okurcasına yüzünü dışarıya çevirdi. Fakat iki şehir arasındaki, eviyle kalan her yer arasındaki yolu, hızla tüketen, ilerledikçe çocuğun gözünde canavarlaşan otobüsün camının dışında, kendi yansımasından başka hiç bir şey göremedi ki kendisi o an görmek istediği son insandı.
Sonra özlem, otobüsün camlarını patlattı.
* şahin, elindeki bisküviyi yol boyunca onu takip eden sokak köpeğine verip vermemekte kararsızdı. köpek, ufacık bir bisküvi parçası için şahin'in etrafında dönüyor, şahin ise çocukluğunun vermiş olduğu paylaşamama iç güdüsü ile kararsız kalıyordu. ve sonra, vermeye karar verdi, her ne kadar kendisi için zor olsa da, sevmişti bu köpeği. 12 yaşındaki bir çocuğun çocuksu şevkati ile birbirinden lezzetli o bisküvilerden vazgeçip, köpeğin önüne bırakmıştı. köpek, bu eşsiz bisküvileri afiyetle yedikten sonra şahin'in paçasına sürtünerek teşekkür eder gibiydi. ve bu tablo, şahin'in aklından hiç bir zaman çıkmayacaktı..
* bazen güzel baslangiçlar olur hayatimda gelecege dair... genel olarak şanssiz sayarim
kendimi ama dedim ya bazen ...
bazi seylerin cevabini veremiyor hayat. hem cevabini hem de hesabini veremiyor. ben
soruyorum hayat devam ediyor sessiz rutinligine.
ne ekersen onu biçersin derler ama hiç inanmam buna. ben bu sansizligim için
hiçbisey ekmedim yada ne gibi bisey yaptim da dogdu bu sanssizlik. bu bir nevi şifremi?
ama hiç sanmiyorum yan etkisi sanssizlik olan bir surup içtigimi .
ben ne yaptimda yalniz kaldim ve ya nasil bir tohum ektimde annem babam ayrildi.
bu ayriligin dezavantajlarini ben yasiyorum ben bilirim... küçük çocuklar gibiyim hala ...
elinden çikolatasi alinmis bir çocuk gibiyim mizmizlaniyorum. elimden ailem alındiginda
mizmizlanmaya hakkim yok biliyorum .
güzeldi benim okul yillarim nede güzel dislarlardi. ezik derlerdi gülerdim. ben
içimde yasadigim ezikligi bilmiyomusum gibi 'ezik' derlerdi. gülerdim...
gülemedigim tek sey anneannemin bana kullandigi kelimelerdi. gülemezdim yüzsüzlük
olurdu. gülerim ben aglanacak halime derdim.
umarim hayat bana simdi baslar. geçmisi sadece ergenlik tripleri olarak hatirlarim hernekadar öyle olmasada. çünkü benim ergen çagimda trip atacak kimse yoktu. nazimi çekmekle ugrasacak kimsede yoktu. ayda bir gördüğüm babama da trip yapamazdım. babam gitti sağ elimi kullanamadim yazı yazamadim. solak oldum. elimden giden herseyin yerini doldurmaya ugrastim bir elektro aldirdim bir köpek. solak bir gitarla , bos kalmis sag yanimi doldurmaya çalistim yillarca. babam gibi olmadi.
dedim ya umarim hayat simdi baslar ve bende hayatin sevecen yüzünü görürüm.
bundan sonrasi için elimden geleni yapicam ve bundan öncesinde kaybettiğim bütün
degerlerin ardina bir bardak soguk su içeceğim. geçmis olsun....
hayata yeniden bağlanma denemesi. böyle şeyler yazarak yazıp okuyarak hayata bağlanmaya çalışıyorum hayata. deniyorum en azından.
* Hadi deneyelim bir kez daha
Ben puntomu incelterek başladım işe
Eksilterek rengimi bir nebze
Hadi kısalt sen de kelimelerini
Yarım bırak cümlelerini
Gözyaşlarımdan devam ediyorum ben vermeye
Onlarsız giriyorum bu sessizliğe
Hadi bırak sen de düşüncelerini, bırak dertlerini
Bacaklarımı da kilitledim, koşmuyorum artık söz
Hadi sen de bırak ve gitmeyelim buradan hiçbir yere,
Kollarımı kilitledim göğsüne,
Kilitleme sırası sende belimde,
Sıra geldi tam anlamıyla sessizliğe
Başarabiliriz artık bunu ikimiz de.
Bedenimden vazgeçiyorum
Senden de böyle bir vazgeçiş bekliyorum,
Gördüğüm anda bu vazgeçişi, bu bekleyen zihni de bir köşeye bırakıyor ve bir tek gözlerimle kalıyorum
Sen de bırakma onları, ne seninkileri ne benimkileri
Onlar öylece kalsınlar, tatsınlar birbirlerini
Yaşasınlar bizim yaşayamadığımız birlikteliği
Hissetsinler hissedemediğimiz kadar içlerindekileri
Hapsetsinler içlerinde birbirlerini.
* ruyamdaki aptal adam
Kimsin sen, kim olarak tanıttın bana kendini hangi yanlarınla geldin hayatıma da neleri bıraktın ardında diyor ki sezen seyirlik degil omurluk olsun, dilerim bu defa bu son olsun biz başaramadık sen ömürlük gelmemiştin ki, getirmemiştin yanında her şeyini, yetmezdi getirdiklerin yanımda yaşatmaya seni. Alabilirdik yenilerini, kurabilirdik sana yeni bir kimliği ama bu ne senin istediğindi ne kalbimin beklediği.
aksam gozlu esmer diyor sezen peki ama senin gözlerin neden aydınlık o kadar, bana bütün çıplaklığımı, bütün yaralarımı, bütün sakladığımı hemen gösterdiler! Neden baktın gözlerime öyle! benimkiler seninkilere vuruldular, karşısında eridiler, amansız bir sevdaya düştüler, şimdi her daim r girişimindeler boğmaya çalışıyorlar kendilerini sularda, her geç kalışım bir parçalarını götürüyor fırtınalarda eksiliyorlar, köreliyor körleşiyorlar
gitme diyor ahu saglam, uyuyamam geceleri gecelerim senindi tam da yazında dediğin gibi, bir kez senliliği hissettikten sonra sensizliğe alışamayacakları hem senin hem benim bildiğimdi, onları bu deneyişe sokmak benim düşüncesizliğim, böyle insafsız bir başlangıç senin düşüncesizliğindi..
* bir daha aglatma beni!
bu kadar seven oldu mu seni benim gibi yalancı!
hani neredeler peki.. koş onlara, madem karşılık yok senden bu yana..
sevmem bende seni!
haydi git yürü o çok istediğin yollarda.
sevecektin oysa dilediğim kadar, hani vardı aşkın dünyalar kadar.
kollarını açsaydın gel gir koynuma diye, kalbini de açsaydın birleşseydi ikisi de!
bir daha ağlatırsan bakmam yüzüne de.
kim sevdi ki benim gibi?
kim örttü üşümeyesin diye üzerini.
ağlama diye okşadı saçlarını.
bir daha aglatma beni!
dermem sana güllerimi, vermem hediyelerimi..
cennet misali kondurmam seni oturduğum o süslü koltuklara.
yedirmem meyveleri.
yalancı..neden saklıyorsun beni deliler gibi sevdiğini.
haykırmıyorsun birbirimiz için yaratıldığımızı, sevdiğimizi.
kimleri kandırıyorsun aşkı sevmem diyerek.
kimleri güldürüyorsun bize?
zavallıları mı?
yalancı!
benden iyisini bulacaksan bak şurada açılmayı bekliyor kapı!
bir daha aglatma beni!
yaktırma bana çerçevedeki resimlerimizi.
ne kalacak peki bize hatıra, herkes anılarını hatırlarken
biz sadece adımızı mı bileceğiz.
yoksa onu da mı unuturuz bitince.
yalancı, bitmez bizim aşkımız.
hiç gelmez aklıma, bir gün kopacağımız.
bir daha aglatma beni.
ben sana deli divane olurken nasıl ağlatırsın küçük yürekleri
bir daha ağlatma beni.
attırma tepemi, küstürme beni sana, bak gönlümü alana dek,
konuşmam senle bir daha.
* Küçük bir kız, neşeli, şen, mutlu, keyifli öyle ki neşesini ifade etmek için aynı anlamda bir çok kelimeyi yinelemem gerekti. Küçük bir kız, ilerde hayatın kapısından girecekti, ama öncesinde avluda bir süre oyalanmayı seçti.
***
Küçük kız, hayata giriş vakti geldi, gel bak oyuncaklar var burada, sevimli arkadaşlar var.
Bak bu sevda nasıl da güzel değil mi, gel yakından bak korkma, senin için hazırladı sen gelmeden bütün masallarını, sunumunu bu kapıdan girenlere defalarca yaptı ama senin için olanı gerçekten çok farklı
* . inan bana, seveceksin anlatacaklarını, özel olduğunu hissedeceksin onun kucağında, üşürsen ısıtır seni serinlemek istersen serinletir bedenini. Gel canım benim, gel güzelim, gel miniğim, gözleri gülenim gel sevda tanıtsın kendini sana.
Bu dostluk tanıdık geliyor değil mi, benzetiyorsun birilerine ama çıkaramıyorsun o ufacık zihninde. Küçük kardeşini avluya yollamıştı karşılasın seni diye, yalnız kalma orada korkma karanlıktan diye. 'Arkadaş' kardeşinin adı, hı hı tam da şu an bu ismin sana hatırlattığı onun sana anlatacaklarının başlangıç noktası. O da bir zamanlar 'arkadaş' gibiydi, sonra büyüdü serpildi iyice güzelleşti. O eski şirinliğini güzellikle değişti, bonkör davrandı hayat şirinliğinin bir kısmını da ona yeniden bahşetti. Biliyor musun seni beklerken o içlerinde en heveslisiydi, en sevinçlisi. Kimseyle paylaşamazmış seni, bu cümleyi hiç dilinden düşürmedi. Önceleri bencil bir istek sandık, çattık ona ama anladık ki farklıymış kastettiği. Bu dostluk zaten kelimelerine hep anladığımızdan çok daha fazla anlam yükledi. Paylaşamaması sana kıyamamasındanmış, dayanamaması acımana tabi biliyor kanayacağını, biliyor yanacağını, kavrulacağını biliyor bunları yaşamanı engellemek için hiçbir şey yapamayacağını, tek avuntusu bu sırada yanında olmak ve sarmakmış yaralarını.
Bunlar da hayatın diğer gerçekleri işte iyisiyle kötüsüyle tanıtmayacağım onları şimdilik sana, biliyorum ki hayatın bütün yüzünü bir anda görmek şok etkisi yaratır senin gibi narin bünyelerde. Yavaş yavaş tanıyacaksın hepsini, sırası geldikçe göreceksin her birinin yüzlerini.
Küçüğüm hoş geldin hayata!
* yaratmaya gayret etmediğimiz sürece yok oluyoruz. yaratmayı bilmediğimiz sürece de sadece yok ediyoruz farkında olmadan.
tüm yaşadıklarımız lusid rüyalara benziyor. hayatımıza etki edebiliyor fakat onu değiştiremiyoruz. başkalarının ellerinde şekilleniyoruz verdiğimiz tepkiler, yaşattığımız acılar, şahit olduğumuz ölümler bizim hayat temellerimiz oluyor.
ve pasif olamıyoruz olanlar karşısında, aksine çırpınmayan dibe batıyor hırsla çırpınan da diğer çırpınanları dibe batırıyor.
aslında uzun çubuğu çekmeye bakıyor hayat. tanrı bize ellerini uzatıyor, milyarlarca olasılık sunuyor bize. eğer şanslı biriyseniz uzun çubuğu buluyorsunuz ama şanssız iseniz ondan nefret etmeye başlıyorsunuz tarifi imkansız bir kin ve öfke seli..
ve o an araf'ta buluyorsunuz kendinizi.. ölüm ile yaşam arasında. ne yaşıyorsunuz ne de ölüsünüz yaşayamıyor ya da ölemiyorsunuz.
hapsolduğunuz yerde tıkılı kalıyorsunuz gün geliyor bedeniniz ölüyor. ama siz bunun ağırlığı altında olası her evrende ezilmeye devam ediyorsunuz hayatın bu dünyadan ibaret olmadığını anlıyorsunuz. sonsuza kadar yaptıklarınızla yaşayacaksınız.
* bir diyar varmış herkesin içinde
geç farkettim varlığını da büyüklüğünü de
ben uğraşırken dışımdakiyle
sarsıyormuşum içimdekini şiddetle.
hani her şeyin küçüğü şirindir, güzeldir ya
içimdeki de bir bakıma minyatürü dışımdakinin
ben anlayamazken dışımdakileri, çözemezken meseleleri
ararken kaçacak yerler, sığınacak kalpler
gözüme ilişti, keşfettim içimdeki ülkeyi
ya da o sundu kendini ,bana da iyi geldi 'ben buldum' demek
keşf-i alem ettim demek.
bu diyarda gezinir tek tek incelerken her detayını
görüyorum ki ben onu yeni keşfetsem de
içindeki bütün figürlerin, karakterlerin özü benim.
hepsi benden oluşuyor.
biriyle tanıştım mesela
küçükmüş ben burayı keşfetmeden önce
ve büyüme dönemi benim arayış dönemime denk gelmiş
bulduğumdaysa tamamlamış büyümesini
ağlamıyormuş artık eskisi kadar
ama sanki gülmüyomuş da eski şiddetiyle
öyle dediler diğerleri
diğerleri mi?
tabi bahsetmeli onlardan da
ama başroldekinin ilk tanıştığım-eskinin çocuğu şimdinin büyüğü- olduğu asla göz ardı edilmemeli.
adı mı?
önemli mi ki,
siz verin ona istediğiniz ismi
yerleştirin kalıbına istediğiniz cismi
o geçmiş bunlardan artık
anlamış bunların gereksizliğini.
diğerleri
birinci kişi bu diyarın yöneticisi olma yarışındaki iki rakipten biri
eskiden çok güçlüymüş
ezermiş rakibini
ama işte onun da yaşam çizgisindeki en şiddetli eğim
benim arayış zamanıma denk gelmiş.
güçten düşmüş önce
geçicidir demiş, mevsimdendir demiş
gün geçtikçe farketmiş ki
ciddi yaralar oluşmakta bünyesinde
önce saklamış bunları gözlerden ırak yerlerde, siyah siyah örtülerle
sonra farketmiş ki örtmek iyice zarar veriyor berelerine
görün işte demiş yoruldum, yaşlandım demiş
be hey ezeli rakibim
kürsü sana kaldı demiş
ben tanıdığınız, güvendiğiniz mantik
bu yarışta düştüm demiş.
burda devreye ikinci kişi girmiş
ezeli rakip,
eskinin güçsüzü, yeninin güçlenmekte olanı
bildiğiniz, tanıdığınız kalp
devralmış bütün yetkileri
mantığa da yardım ederek, onu güçlendirerek, kendine getirerek
yaraları iyileştikçe kalbin, dikleşmiş oturuşu
yeni evindeki pencereden gün geçtikçe daha fazla şey görebilmeyi başarmış
ki sevmiş de gördüklerini,
takdir etmiş kalbi.
kalp de unutmamış onun meziyetlerini ve kimi alanlardaki sınırsız yetkisini kaldırmamış.
ikisinin de her daim olmuş yandaşları, destekçileri
gerek güçsüz zamanlarında gerekse en güçlü
onların da hayatlarında arayışım dönüm noktası olmuş
eskiden birbirini gördüğünde başını çeviren askla sorgu mesela
artık birbirleri olmadan eksik olduklarını anlamışlar.
ben onlarla tanıştığımda yanyanaydılar ve birbirlerine hayranlıkla bakıyorlardı
ben de onlara.
sevdim ben bu ülkeyi, benimsedim içindekileri sahiplendim hepsini
ve her zaman ziyaret etmeye söz verdim onları,
her gece, belki her saat belki de her dakika
bir ziyaret
'bir ulkeden bir ic ulkeye'.
* Gece iner şehre
Hüzün biner yüreklere
Ağırdır hüzün, taşıyamaz öyle her bünye,
Taşıyabilene mükemmeldir
Yorar önce ama imkan verir hafifliğin anlamını öğrenebilmesi için kişiye,
Malum bilinmez elde olan elden bir kez düşmedikçe.
Gece iner şehre
Özgürlük sızar şehrin sessizliğine
Sokakların her metrekaresine,
Denizin her köpürüşüne,
Evinde oturan bir genç kızın zihnine,
Sonrasında da mükemmel bir yayılma hızıyla bütün benliğine.
Gece iner şehre
Bir aşık yolcudur o saatlerde
Sevdiğinin yanından çok uzak iklimlere,
Yaşlar yeminli dökülmemeye ama
işlemiyor bu yemin içerilerde,
Akamaz belki dışarı ama
En coşkulu haliyle akar da içerde, yıkar bütün bilinenleri,
Önünde bırakmaz hiçbir şeyi, hiç kimseyi
Sade ve sade sevgiliyi, yari, kalbin eşini, oluşumunun tek nedenini.
Gece iner şehre
Bir anne yolcular yavrusunu rüya aleminin en derinliklerine
Devlerin canavarların içine.
Ama kocaman bir zırhı vardır küçüğün
Yüzüne yatmadan önce yerleştirilmiş sıcacık bir buse.
Gece iner şehre
Birileri sarılır kaleme,
'işte bu sefer anlatabileceğim seni' diye
'işte bu sefer dökebileceğim hislerimi deftere'.
Gece güler haline,
Sever böylelerini, samimidir bütün istekleri,
Sever de ondan izin vermez yapabilmesine
Her yeni gün yeni bir yanını gösterir de hissettirir eksikliğini şaire
Şair tekrar sarılır kaleme
Yeni bir aşkla yeni bir şevkle
Onlar da öyle iki sevgilidir işte
Mutludurlar birbirleriyle delice
Bütün gün birbirlerini beklerler her saniye artan eşsiz bir hevesle.
* Siyah yazıyorum, ve eğik bahsedeceklerimin koyuluğundan siyahı ve acısından eğikliği...
Akşam yazıyorum ne gece, ne gündüz, ki bilirsin sevmem akşamları, en anlamsız zamanlarıdır günün. Ama anlatırken ne tahammülüm var günün neşesine ne de gecenin sessizliğine, hüznüne...
Yatağımda yazıyorum ne balkonumda, ne masamda. Ne masanın ciddiyeti var yazımda, ne balkonun özgürlüğü, keyfiyeti...
Yüzüm donuk ne gülüşün izi var dudaklarımda ne de gözyaşı yanaklarımda. Vücudum bütün duygularını yazının devamı için saklamakta...
Kulağımda bir müzik ne slow ne hareketli, ne sevinçli ne kederli sözlerindeki kederle melodisindeki sevinç sinir bozucu derecede dengelemekte birbirini, ve bu denge bozmakta dengemi...
* bir adam
gözlerinde masumiyetten ibaret çocuk.
bir adam
varoluşa şahit olan.
bir adam
saçının akında gamlı, kederli hayat.
bir adam
kırışıklıklarda kırksekiz yılı saklayan..
bir adam
tanrıyla beni tanıştıran..
bir adam
adam
babam..
*
* bir adım
gelir misin gözlerine bakınca?
bir adam
yerle yeksan olan.
bir odam
içi her daim sensiz boş olan.
bir kadın
hiç gülmeksizin ağlayan.
bir adım, bir adam, bir odam, bir kadın
her daim yalnız olan.
* ne dizginden anladın ne de laftan.
sana senin gibi biri bicilmez kaftan.
anlayamadım senin yüzünden şu hayattan.
tedbirimi alamadım, takdiri allah dan.
seni ona havale ettim, en iyisini bilir yaradan.
yazıklar olsun dudaklarına onlar değil miydi beni kandıran?
yalansın yalan! tıpkı bir kedi kadar nankör,
iyilik meleği gibi görünen bir şeytan.
mutluydum yastigima sarilmaktan.
basitliği seçtin. gözümdeki ferini bitirdin.
dizlerime koyardın başını oysa hiç haketmedin.
benim sanarken, benim değilmişsin.
kop benden, git şimdi.
artık yıllar boyunca unutmaya çalışırım şu gelişini.
rengarenk dünyam varken karanlığa sürükleyen sen!
tüm çıkmazları, hepsini sende gördüm.
tükenmişken ve bununla mutluyken, az önce özlediğimi anlarken,
tutup kolundan gitme diye haykırmaya çalışırken,
eski günleri yeniden yaşatırken,
kokunu içimde biriktirirken,
güneş girmeyen evimde perdeleri açarken,
sense etrafa hüznü saçarken, yine gidiyorsun.
git! deyişimle gidiyorsun?
oysa yıllar önce yalvarmıştım gitme demiştim.
hep tersimi olacak yaptıkların.
bu sefer gurur ağır basıyor, boşver git!
yine yaslanacağım dostum duvara.
git!
ardına bakmadan, el sallamadan,
çıkarken ses çıkarmadan.senin gibi biriyle olmaz ne işim, ne tadım.
bundan boyle girme bir daha ruyalarima tatlim..
* eğreti durdu kostüm üzerinde kızın
beli boldu, hissettirmiyordu sarılmanın sıcaklığını,
eteği uzundu, ayağına dolanıyordu her adımında
omzu genişti, kız o kadar büyümemişti ki daha.
eğreti durdu kostüm üzerinde erkeğin
kolu kısaydı, alamıyordu kızın üşüyen ellerini içine,
yakası dardı, bunalttı erkeği her hareketinde,
cepleri fazlaydı, var mıydı ki erkeğin o kadar 'benim' dediği!
eğreti durdu kız erkeğin erkek kızın yanında
eğreti durdular bu aşk sahnesinde, hayat oyununda. Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |