halk otobüsüyle tibet e gitmek

[bluemoon24]

sabah sabah çok çalışan hayalgücümün bana hediyesi olan eylem... otobüs teyzeleri,kalabalık,olmazsa olmaz muavin-yolcu kapışmalarıyla çok maceralı olabilir...

sonra tibet'te cumayı kılıp lalemi alıp geri geldiğimde daha anlamlı olacaktır.

tuzla-otogar-davutpaşa otobüsleriyle bir nebze de olsun halk otobüslerinde uzun yol yapmayı tatmışımdır. insanoğlu her ortama ayak sağladığından kısa halk otobüsü seyahatlerinde yaşanan bir çok kızgınlık bağrışma çağrışma şimdi 2 saat bu adamın yüzüne bakıcam. ayıptır günahtır diyerek yapılmaz. burdaki 2 saat mübalağa değildir. yolculuk o kadar sürmektedir.

şoför yolcu toplama amacıyla 20 kmh gibi bir hızla seyredicektir.yolun tahimini olarak 8000 km olduğu düşünülürse 8000/20=400 saat. tabii bu rakam hiç durmadan giderse olacak süredir.yolun düz olmaması,yol üzerindeki yolları pek modernize edilmemiş ülkeleri hesaba katar,yol üzerindeki duraklarda duraklamasını da eklersek, yaklaşık 2 ayda tamamlayabilirsiniz bu yolculuğu.
gebze-harem arası çalışan minibüslerin varolduğu bir ülkede böyle bir ihtimal de vardır. ancak pakistan'lı minibüsçülerin kendi ülkelerinde taşımaya izin vermeğeceğini düşünürsek ancak aktarmalı yapılabilecek bir yolculuk olur.

halk otobüsü şoförü mahmut kanun kaçağıdır. her şeyini satıp bir otobüs almış, kimliğini gizleyerek bir anadolu kentinde halk otobüsü şoförlüğü yapmaya başlamıştır. otobüs kendisine ait olduğu için kazancı da fena değildir, yuvarlanıp gitmektedir. para biriktirip yurt dışına kaçmak istemektedir zira yakalanma korkusu gecesini gündüzünü zehir etmektedir. gerçi seçtiği konum çok göz önündedir ama ne demişler: bi şeyi gizlemek istiyorsan milletin gözüne sok. neyse işte...



diğer tarafta genç ve uçarı kızımız sevinç ve arkadaşları eğlenip gülmekte, zıpır şakalar yapa yapa yürümektedirler. bu sıcak mayıs gününde, ikindi vakti yeni girmiştir, minarelerden yükselen son la ilahe illallah sesleri de havada erimektedir. otobüs durağından sonra devam eden arkadaşlarına el sallayan sevinç ve fulya otobüs beklerken fısıldaşmakta ve arada sırada bütün dikkatleri -sömürürcesine- kendilerine çeken kahkahalar patlatmaktadırlar. evet, durağa yaklaşacak ilk otobüs, mahmutun otobüsü olacaktır. *ekran kararır*



*otobüsün içi*

boğucu sıcaklık ve otobüsün yoğun havası genç kızların neşesini kaçırmış, çevredeki züppelere bak! susmadılar durakta da iki dakka! ifadeli bakışların da etkisiyle suspus olmuşlardı. hoş fulya az önce otobüse binerken baktığı gözlerin etkisinde kalmış olduğu için bu durum işine gelmişti. bir otobüs şoförünün bu kadar güzel gözlere sahip olması asla tahmin edemeyeceği bir şeydi. o gözleri düşünüyor, sonra bu yaptığını saçma buluyor, aklından uzaklaştırmaya çalışıyor, ama düşündüğü her şey tekrar o gözlere dönüşüyordu. arkasında oturan gözlüklü çocuğun kulaklığından sızan sesler şebnem ferah'tan bu aşk fazla sana dinlediğini gösteriyordu. fulya, çocuktan kulaklığı istememek için kendini zor tutuyordu. ahmet aklına geldi boğazında bi şeyler düğüm düğüm oldu...



mahmut'un gözbebekleri iki katına büyümüş, dehşet hormonu damarlarına hücum etmişti. arkasındaki biri sivil görünümlü iki polis arabasını fark ettiği anla barikat kurmuş iki polis arabasını fark ettiği an birbiri ardına gelmişti. işte, o korktuğu an gelip çatmıştı... halbuki iki ay daha gelmeselerdi ihtiyacı olan parayı denkleştirecekti. şimdi ise yapılacak tek şey vardı: kaçmak...



otobüsün ani hareketlerinin yarattığı hoşnutsuzluk yolcular arasında homurdanmalara ve kaptan yavaş biraz şeklinde uyarılara sebep olmuştu. hemen ardından duyulan siren sesleri ve bir süre sonra otobüsün arkasına takılan üç-dört polis arabası yolcuların kafasında soru işaretleri oluşturmuş, seslerini de bir an için kesmişti. biraz sonra bir iki kahraman çıkıp şoföre doğru sertçe yürüyecek, ama en öndekinin suratına doğrultulan tabanca cesaretlerini kursaklarında bırakacaktı.



mahmut herkesin en arkaya geçmesini istedi. böylelikle otobüs içi kendisi için daha emniyetli olacaktı. panik yapmayın! uygun zamanı bulunca hepinizi indiricem. dedi. yolcular korkuyla dolmuştu.



polisler, 30-35km kovaladıkları otobüsü bırakıp döndüler. otobüsteki yolcuların hayatlarını tehlikeye atmak istemiyorlardı. ama mutlaka bir planları olmalıydı. yıllardır aranan kaçak yakalanmalıydı...

bir süre sonra fulya kendini tutamadı ve sevinç'i ikna ederek mahmuta doğru yürüdü. mahmut aynadan fulya'yı görmüş başka kimse gelmediği için tehdit etmemişti ama eli silahındaydı. bekledi fulya iyice yaklaşınca silahını çıkardı.

göğsüne bi anda silah dayanan fulya büyük bir şaşkınlık ve korku duydu. istemsiz bir şekilde lütfen... dedi ve sonra ekledi: sadece konuşmak istiyorum.

mahmut tam kovacakken karar değiştirdi. bu, kendini haklı gösterip otobüstekilerin zorluk çıkarmamasını sağlamak için bir fırsat olabilirdi. konuşmaya başladılar ve beklenen oldu, polislerin neden kovaladığı konusuna gelindi. mahmut, fulya'ya anlatıyor gibi görünüyordu ama aslında bütün yolculara anlatıyordu. hiçbir şeyi umursamayan, kulaklığında şimdi badem ağacı çalan çocuk haricindeki yolcular da zaten kulak kesilmiş, dinlediklerini fark ettirmemeye çalışarak hikayeye odaklanmışlardı. mahmut, kendini mağdur ve masum gösteren hikayesini bitirdikten sonra fulya'yı arkaya gönderdi.



*acarlar petrol*

yolun sağında bir benzin istasyonu göründü. mahmut yolcuları burada bırakarak ayak bağı olmalarından kurtulmayı, hem de deposunu doldurmayı düşünerek istasyona girdi. yolcuları kontrolü altında indirdi. görevliye depoyu doldurttu gözüne ilişen iki büyük bidonu da doldurtacaktı ama vazgeçti, zaman kıymetliydi.

fulya, aniden karar vererek mahmuta doğru yürümeye başladı. mahmut silahını ona doğrulttu:

- dur!

- seninle gelmek istiyorum.

mahmut düşündü. bir rehine fena olmayacaktı.

- neden!?

- beni de götür...

bu rehine zorluk da çıkarmayacaktı belli ki. bir yanda şüphesi de vardı ama kızı yanına almaya karar verdi. silahını indirdi. otobüse bindiler...



tekrar yola çıktılar. yol boştu. belli ki iki yönden de araç göndermiyorlardı. mahmut'un canı sıkıldı bu duruma. bir şeyler tezgahlamışlardı...

sessizliği fulya bozdu: tibete gidelim. hep hayal etmiştim. gülümsedi... mahmut da gülümsedi ama dalga geçen bir gülümseme olduğunu fulya fark edemedi.

çok zaman geçmedi ki tepelerinde bir helikopter belirdi. az sonra da arkalarında siren ışıkları... çok sayıda polis arabası takip halindeydi, yetiştiler. mahmut hızlandı ama arayı açamazdı tabii ki. polisler sadece takip ediyorlar, öne geçen olmuyordu. bir süre sonra karşılarında muazzam bir barikat belirdi. mahmut, çarparak barikatı aşamayacağını anlayınca iyice yaklaşıp durdu. barikatın arkasında çatışma pozisyonu almış polisler vardı. otobüsün arkasından gelenler de aynı pozisyonu aldılar. mahmut, fulya'nın kafasına silahını dayadı ve çıktılar. fulya'yı beraber kaçabileceklerine, rehin alınmış gibi davranması gerektiğine ikna etti.



komiser cemil adamlarına tetikte kalın işareti yaptıktan sonra silahını indirerek mahmuta yaklaştı. işin içine rehine de girmişti. onun hayatı korunmalıydı. mahmut araba istedi ve takip edilirse kızı da kendini de öldüreceğini söyledi. isteği kabul edildi ve bir araç verildi. mahmut kızı araca bindirirken hayatının hatasını yaptı ve silahını fulya'dan başka yöne doğrulttu. o anda iki kurşun bedenine saplandı. mahmut karşılık verdi ve bir polis memurunu omzundan yaraladı ve ardından mahmutun üzerine kurşun yağdı. seken bir kurşun fulya'yı karnından yaralamıştı. mahmut'un cesedi, fulya ve yaralı polis memuru ambulanslara alındı...



*hastane odası*

fulya'nın ameliyatı iyi geçmişti. iyileşene kadar hastanede gözetimde kalması gerekiyordu. bu üçüncü gündü ve fulya kendini iyi hissetmeye başlamıştı. artık macera istemeyecekti. eline aldığı gazeteyi okumaya başladı ama üçüncü sayfanın alt kısmındaki haberi göremeyecekti:

mahmut esen kimliğiyle 3 yıldır otobüs şoförlüğü yapan ekrem çağlar aylardan beri izini süren polis tarafından bulundu. kaçmaya çalışan ve polislerle silahlı çatışmaya giren zanlı öldürüldü. zanlı tarafından rehin alınan ve operasyon sırasında yaralanan fulya alkan'ın durumunun iyi olduğu açıklandı.





kıssadan hisse: halk otobüsüyle tibete mibete gidilmez.



uygulandığında oldukça etkili olabilecek bir iskence türü.belki de trafik olmadan tibet'e gitmek tuzla-esenler arasını katetmekten daha keyifli olabilir,orası ayrı konu.

halk otobüsleri köprü geçişli hatlarda bile çift bilet aldıklarına göre tibete kadar 76543217654 bilet parası ödeyip yapılacak eylemdir.

benimde ölmeden yapmayı istediğim hoş eylem. ama aylık akbil geçmiyormuş.
yolda goa'ya uğramamazlık edilmemelidir.

hararet için bir adet su deposu, trafik ihlalleri için bolca para, yokuşu çıkmak için otobüsü ittirecek çalışkan kişiler, şoförün yoldakilerle kavga çıkarmasını engellemek için ayı gibi bir badigard, bolca yemek, kalın kıyafet, pili bitmeyen mp3 player ve sabır gerektiren durum. ha tabi bir de şoförümüz için seccade, kıble gösteren aygıtlar vs.



önemli not: giri istanbul büyükşehir belediyesi özel halk otobüslerini ilgilendirmektedir. saygılar.

yaklaşık 5 sene önce tarafımdan lost hikayesinin durugörü versiyonu düşünüldüğünde, ki ilham perim kendisini ilham dünyasının robin hoodu bellemiştir, benden çalıp ona buna dağıtır, güzergahı farklı olarak düşünülen eylemdir.

zira bir gün dönüş yolunda yağmur yağmakta camlar buharlı, otobüs nedendir bilinmez loş ama tıklım tıklım, tam da etrafı çalı ve ağaçlarla örülmüş bir alt geçitten geçerken aklıma bir düşünce belirdi. o an için anamm anamm dedirten, kan donduran, o an etraftaki amcaların,yanımda oturan göbekli teyzenin, hemen yanıcığımızda ayaktaki şişecamı gözlüklü çocuğun, çırtlak sesli cakkıdı cakkıdı sakız çiğneyen sarışının, hatta otobüsteki iki tane yakışıklı çocuğun suratlarının türk filmlerindeki fenalaşma sahnelerindeki gitme gelme ve çok yakından görünme eylemine tanık oldurtan bir düşünceyle yada ilhamla yada ne derseniz onla karşılaştım.



ya bir otobüs dolusu insan yolda giderken kaybolsa, nereye gittiklerini kendileri de bilmese, hiç tanımadıkları insanlarla neresi olduğunu bilmediğin o yerde yaşamak zorunda kalsalar şeklindeki düşüncenin ve o anda kendimi bu gruba emirler yağdırırken ateş yakın, çadır kurun...sen sallanma şeklinde bağırıp çağırırken görüyordum kiii, buda gelen ilhamın yanında getirdiği imgelerdi tabiki,

beş milyonn üstüüüğğaaahh diye bağıran muavinin sesiyle kendime geldim. bir sonraki durakta indim.

ve işte iki üç yıl sonrada lostu izlerken adamlar neler düşünmüş vay vay diyordum.

düşündüğüm acaba ilham perim losttaki o kara şey mi? valla olabilir, korktum şimdi.

aktarma yaparak çin'e geçilebilir.

-abi şurdan bi öğrenci alır mısın?

-kimliği görelim.

-buyur.

-ne lan bu?

-tibet uşimu manastırı öğrenci kimliği.

-geçmez bu.

-bak kaptan yakın dövüş dersini a ile geçip öz kontrolü alttan alan bir keşiş adayı ile konuşuyorsun.

Kaynak: İtüSözlük