İşte o iki dizi ve onların ilginç konuları...
Pushing Daisies
Warner Bros'un hazırladığı fantastik-dram tarzındaki Pushing Daisies, Amerika'da geçtiğimiz ekim ayından bu yana gösteriliyor. Pushing Daisies'in ilk bölümünü Birleşik Devletler'de 13 milyon kişi seyretti. Dizi, TIME dergisinin televizyon eleştirmeni James Poniewozik'e göre 2007'nin en iyi 10 yeni dizisinden biri. TV Guide yazarı Michael Ausiello'ya göre Pushing Daisies, yeni bir Lost vakası olacak!
Entertainment Weekly'nin eleştirmenleri ise, dizinin görselliğini Tim Burton filmleriyle karşılaştırdılar. Zaten dizinin görsel yönetmeni Michael Weaver da, Variety dergisine verdiği bir Henüz dokuz yaşındayken kimsede olmayan çok özel bir yeteneğini keşfeden Ned'in dedektifliğe uzanan fantastik ve eğlenceli hikâyesini konu edinen Pushing Daisies'de kahramanımız, bir trafik kazasında ölen köpeği Digbby'e dokunduğu anda diğer çocuklar gibi olmadığını anlıyor. Digbby'nin yeniden hayata dönmesiyle genç Ned, ölü şeylere dokunup onları yeniden hayata döndürebilme yeteneği olduğunu keşfediyor. Yaşam dokunuşu Ned'e kimden geldiği belli olmayan bir hediyedir. Bu yeteneğin bir kutusu, kullanım klavuzu ve garantisi yoktur. Ancak Ned bu dokunuşun bazı şartları olduğunu ilk aşkı Chuck ile tanıştığı dönemde anlar. Eğer yaşama döndürdüğü kişi bir dakikadan fazla hayatta kalıyorsa, başka biri ölmek zorundadır... Evrenin düzenine göre Ned, annesinin hayatını Chuck'ın babası ile takas etmiştir. Ancak bilmediği bir şey vardır: İlk dokunuş yaşam, ikincisi ise ölüm anlamına gelir. Bunu da annesini kaybederek çok acı bir şekilde söyleşide "Pushing Daisies'in görsel üslubunun Amelie'yle Tim Burton filmleri arasında bir yerde olmasına karar verdik; büyük, parlak, iddialı bir görsellik istedik," demişti.
Chuck
Büyük bir elektronik mağazasında çalışan sıradan bir genç olan Chuck, doğum gününde, eski üniversite arkadaşından aldığı bir e-mail ile hükümetin ve CIA'in paylaşamadığı bir ajana dönüşür. Dünyanın kaderi artık bu sıradan gencin ellerindedir... Hayatını bilgisayar virüsleriyle savaşarak geçiren Chuck, artık onun yerine katiller ve uluslararası teröristlerle yüz yüze gelecektir. The O.C.'nin yaratıcısı Josh Schwartz'ın imzası bulunan Chuck'ta 1980 doğumlu Zachary Levi başrolde. Dizinin Türkiye'de ilk gösterimi 26 Şubat akşamı CNBC-e'de yapılacak. Dizinin ilk bölümünde Chuck, bilinçaltına yüklenen şifrelerin ne anlama geldiğini çözmeye çalışırken, kendini Milli Güvenlik Departmanı'ndan John Casey ve CIA ajanı Sarah Walker'ın hedefi olarak buluyor. Üzerine doğrultulan silahın gölgesinde, beynine yüklenen bilgi kırıntılarını birleştirmeye çalışmaktadır. Bulundukları otelde NATO Komutanı'na bombalı saldırı yapılacağı bilgisini ajanlarla paylaştığında ise, Casey ve Walker, tüm dünyanın kaderini değiştirecek bilgilere ulaşmak için genç adamı korumaktan başka çareleri olmadığını kabul eder. NBC için hazırlanan dizi, Amerikan prömiyerini eylül ayında yapmıştı. Yapımcılar saldırgan bir pazarlama stratejisiyle dizinin ilk bölümünü Facebook gibi popüler web sitelerine de koydular. İsteyenler ilk bölümü ücretsiz olarak Yahoo! üzerinden de seyredebiliyorlardı. Bu strateji başarılı oldu ve Chuck dizisi istenen seyirci sayısına ulaştı. Schwartz'a Chuck dizisinin fikrini, üniversiteden arkadaşı olan Chris Fedak isimli eski bir dostu vermiş: "Çok akıllıca bir fikirdi, bu fikirden aynı zamanda hem gerilim hem de komedi unsurlarını içeren çok iyi bir dizi çıkabilir diye düşündüm..." Variety dergisinin eleştirmeni Brian Lowey, Chuck'ı Alfred Hitchcock'un The 39 Steps filmiyle karşılaştırıyor: "Dizinin konsepti Hitchcock'un filmi kadar eski bir buluş üzerine kurulu... Sıradan bir adam bir gün kendini olağanüstü bir kumpas dünyasının içinde buluyor."