Akşam başımı yastığa koyarken birden gitme isteği uyandı içimde. Nereye ne zaman olduğu önemli değildi. Önemli olan gitmekti. Uzak yada yakın olması da fark etmezdi ama ne olursa olsun gitmeliydim. Belki kendimi arıyordum, belki de bir arayış değildi bu kaçıştı.
Sigara üstüne sigara, simsiyah bir fonda hüzünlü bir film müziği geliyordu kulağıma yakında sayılmazdı uzakta. Düşünceler düşünceler bazıları karamsar bazıları küçük bir umut daha var diyordu. Dışarı atsam kendimi rahatlayacağım sandım ve balkona atıverdim kendimi. Önce gökyüzüne baktım bir sigara daha yaktım, sonra çoğu karanlık yalnızca bir kaç tanesi açık dağınık sokak ve ev lambalarına takıldı gözlerim. Hava serin olmalıydı ki üşüdüm içim titredi yine yalnızlığımla dolu odama kapattım kendimi. Duvarlara baktım biraz tavana diktim gözlerimi zihnimden geçmişten mi gelecekten mi olduğunu bilemediğim kareler geçti. Kararımı verdim ve evet git dedim hadi git... Sabahı zor ettim. Sırt çantama bir kaç kitap ve lüzumsuz şeylerle alelacele hazırladım...
Sokağa çıktığımda saat 7.20' idi. Hızlı adımlarla doğru tren istasyonuna ilerlemeye başladım. Sokak kedileri vardı ara sıra dolmuş taksiler işine yetişmek için evinden çıkmış birkaç insandan başka birşey yoktu etrafta... Tren garına geldiğimde çantalarıyla yolculuk saatini bekleyenler sağda solda bankların üstünde kimisi uykulu ve yorgun kimisi heyecanlı insanların arasında gişeye geldim. İlk tren nereye gidiyor diye sordum. Görevli Sivas treni dedi 20 dakika sonra. Sivas’a bir öğrenci bileti dedim, paramı ödedim biletimi aldım. Gar’ ın dışına çıkıp bir sigara yaktım. Öyle heyecanlıydım ki , neden heyecanlanıyorum diye düşündüm.
Ortadaki vagonlardan birinden bindim geriye doğru ilerleme başladım. Bazıları çantalarını, bavullarını yerleştirmeye çalışıyorlardı. Benim gibi yalnız olanlar da vardı. Cam kenarında oturabileceğim bir yer aradım ve sonlara yakın bir vagonda boş bir kamaraya daldım. Kısa sürdü yerleşmem. Dışarıda acele acele trene yetişmeye yer bulmaya çalışan insanlar ilişti gözüme onları pek de umursamadım ve kendime döndüm yine. Suyumu çıkardım bir yudum alıp kapattım. Ne yapsam diye düşünürken sevdiğim bir müzikle başlasam fena olmazdı. Bende öyle yaptım. Çağdaş ozanımız Kayahan’ ın “Olsaydım, olsaydım ben rüzgar olsaydım” şarkısını dinleyerek hareket saatimizi beklemeye başladım. Üç, iki, bir…
Bütün yolcuların gideceği bir yer vardı, kavuşacağı birileri, gelmesini yada dönmesini bekleyeni benimse…
Hikaye burada bitmiyor ama… belki Devam Edecek…
Lier22 10.05.2008