14-05-2009, 04:06 PM
|
#2 (permalink)
|
Site Yaşam Koçu Mert Ölçer
Üyelik tarihi: Aug 2006 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 660
Tesekkür: 1,067
471 Mesajinıza toplam 3,964 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: OLASILIKLAR SARAYI - 2 "Sabit düşüncelerim benim gerçeğim olur." "Sabit düşüncelerim benim gerçeğim olur." Bu yeni bir şey değil. Bu muhtemelen tüm psikoterapi'nin en temel kuralıdır. Bunu daha iyi vurgulamak için aşağıda birtakım alıntıları listeliyorum. Bayanlar bu alıntılarda erkek cinsinin kullanıldığını göreceklerdir (ve umarım bunu hoş görürler). Bunun sebebi bunların zamanında daha iyisini bilemeyen erkekler tarafından gelmesidir. * İncil'den: "Adam kalbinde nasıl düşünüyorsa öyledir" * Ralph Waldo Emerson'dan: "Adam nasıl düşünüyorsa, ona dönüşür" * Mucizeler Kursundan: "Gördüğünüz dünya sizin ona verdiklerinizdir, daha fazlası değil. Ama bundan fazlası olmamasına rağmen daha azı da değildir. Bu yüzden sizin için önemlidir. Zihninizin durumunun tanığı, içsel bir durumun dışsal bir tanığıdır. Adam nasıl düşünüyorsa öyle algılar." Her ne kadar bu şekilde ifade edildiğini duymuyorsakta, psikoterapinin temel hedefi müşterilerinin yaşam kalitelerini (kendi gerçekleri) daha iyiye götürebilmeleri için sabit düşüncelerini değiştirmelerini sağlamaktır. Temel hedefi her zaman müşterilerinin meselelerini "belli bir bakış açısından" görmelerini sağlayarak hayatlarını daha pozitif geçirmeleri için travmaları, korkuları, suçlulukları, yasları v.s konusunda farklı düşünebilmelerini sağlamaktır. Sabit düşünceleri değiştiğinde artık bu onların yeni gerçeği haline gelir. Birçok kişi yaşadıkları Olasılıklar Sarayından habersizdir çünkü geçmiş tacizleri, savaş anıları, suçluluk hisleri ve benzeri düşüncelerinin arasında kendi kişisel zindanlarında hayatlarını sürdürmeye devam ederler. Sabit düşünceleri kendi gerçekleri olmuştur ve sizin ofisinize girdiklerinde zindanlarını da beraberlerinde getirirler. Duvarlarındaki yazılar kişisel suçluluk duygusu, utanç v.s konusunda grafiksel bir kanıttır onlar için ve BÜYÜK HARFLERLE YAZILMIŞ VE ONLARA BAĞIRMAKTADIR. Tabiî ki daha olumlu tabiatta farklı yazılar da vardır ama bu büyük harflerle yazılanlar tarafından baskılanmışlardır. Bu büyük harfler onların düşüncelerinin odağı, varlıklarının can alıcı noktası haline gelir. Onlar ömür boyu "sınırlar"'a dönüşür ve silinip yerine başka bir şey yazılmadıkça böyle kalmaya devam eder. Bu bana benimle aynı deniz kenarında yaşayan "Ned" adındaki bir beyefendiyi hatırlatıyor. Ned aşırı derecede karamsar bir ve bundan gurur duyuyor. Konuşmaları devamlı olarak hayatındaki, dünyadaki v.s. problemlere geliyor ve bekleyeceğiniz üzere birçok problemi kendi gerçeğinin içerisinde ortaya koymayı başarmış durumda. Onun aksine ben oldukça iyimserim. Bazılarının (özellikle Ned) bakış açısına göre Pollyanna'ya rakip olabilirim. Ben sürekli bir fırsat arayışındayım ve çok ilginçtir ki onu bulurum. Ned ise kendi aradıklarını (problem) buluyor. O fırsatları çok nadir bulabiliyor. İkimizde aynı dünyaya bakıyoruz ama farklı şeyler görüyoruz. Yıllar önce "Rocky" adlı sinema filmi üzerinde konuşuyorduk. Ben bu filmin çok coşkulu olduğunu düşünmüştüm. Benim için bu film geçmişte iyi olan bir kişinin kendini sıfırdan yaratıp dünya ağır sıklet şampiyonu ile nasıl mücadele ettiği hakkındaydı. Heyecanlıydı. İnsan ruhunun gücüne dair harika bir örnekti. Ne var ki ben Ned'e bu film hakkındaki fikrini sorduğumda o bana "İki kişinin birbirini sürekli dövmesi hakkındaydı" dedi. Bu film ikimiz içinde aynı olmasına rağmen- tamamen aynı kelimeler, resimler, müzikler v.s üzerimizde tamamen farklı etkileri vardı. Bu nasıl olur? Tabiî ki tek fark bizim bu filme kattıklarımızdı. Bu, olayları algıladığımız filtrelerimiz (Sabit düşünceler) ve ona verdiğimiz anlamdı (gerçeğimiz). Bu film, hayat gibi içsel durumumuzun dışsal yansımasıydı. Biz onu kesinlikle bir "içsel iş" olarak deneyimledik. Biz hayatı zihin kurgumuzun bir yansıması olarak görürüz. Sabit düşüncelerimiz gerçeğimiz olur. Arkadaşım Jim Newman'ın (PACE seminerleri), dediği gibi: "Dünün düşünceleri bugünü yarattı. Bugünün düşünceleri ise geleceğini yaratıyor. " Bu "sabit düşüncelerim benim gerçeğim olur."demenin başka bir yolu. "Mutlu bir yüz şans eseri gelmez, mutlu düşüncelerle gelir"'de öyle. Hep neler düşündüğünüzü değerlendirin, hep neler elde ettiğinizi bulursunuz. Geçen yazıda belirttiğim üzere sürekli duvarlarımızdaki yazılara danışıyoruz. Bunu gün boyu yapıyoruz ve duvarlarımızdaki en göze çarpan kelimeler bizim sabit düşüncelerimiz (ve gerçeğimiz) haline dönüşüyor. Hepimiz daha iyi bir gerçeğimiz olmasını isteriz. Kendi kişisel olasılıklar sarayımızın daha geniş eklerinde yaşayabilmek için duygusal özgürlüğümüz olmasını tercih ederiz-spritüel olarak daha fazla gelişmiş olmak. Buda, daha iyi bir gerçeğe ulaşmanın yolunun sabit fikirlerimiz değiştirmekle otomatik olarak gerçeğimizi değiştirebileceğimiz için sabit fikirlerimizi değiştirmekten geçer. Bunun kavramsal ve böyle olmakla eski (ama çok etkili) bir yaklaşım olduğunun farkındayım. Duvarlarımızdaki kısıtlayıcı kelimeleri sildiğimiz anda onların yerine ne istiyorsak koyabiliriz. Sil ve yenisini koy. Buradaki amacımız limitsizliğe ulaşmak. **Gary Graig' in Pallace of Possibilities yazı dizisinden çevirilmiştir. |
Offline
| |