Yeme Bozukluklarının Diğer Nedenleri
Kalıtsal faktörler, yetiştirilme özellikleri, kültürel özellikler (toplumun kiloya bakış açısı), biyolojik özellikler (beyin biyokimyasına ait özellikler) kişinin yeme bozukluğu geliştirmesine önemli katkılarda bulunur. Son çalışmalarda A grubu beta hemolitik streptokoklarla oluşan bademcik ve üst solunum yolu enfeksiyonları ve Ebstein Barr virüsüne bağlı gelişen enfeksiyöz mononükleoz ile yeme bozuklukları arasında bir ilişkiden bahsedilmektedir
Çeşitli Yeme Bozuklukları
Obezite
Obezite, genetik ve çevresel etkileşimleri olan, irade yetersizliği ile açıklanamayacak kadar ciddi, karmaşık ve kronik bir hastalıktır.Vücutta fazla miktarda yağ dokusunun olması sebebiyle gelişir, çok sayıda faktöre bağlıdır ve tıbbi tedavi gerektirir. Obeziteden, besinlerle aşırı miktarda alınan yağlar ve fiziksel aktivite eksikliği sorumludur. Obezitenin en önemli risk faktörlerini fiziksel aktivitede azalma, beslenme alışkanlıkları, yaş, cinsiyet (kadın), ırksal faktörler, eğitim düzeyi, evlilik, doğum sayısı, genetik oluşturmaktadır. Obezite % 25-40 oranında kalıtsal olarak geçer.Özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde tıpkı bulaşıcı bir hastalık gibi hızla yayılmaktadır. Ülkemizde toplumun %25’i obezdir (erkeklerin % 7.9’u, kadınların %23.4’ü). Obezite son 15 yıldır hızla artmaktadır. Aynı oranda artmaya devam ettiği takdirde Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’de 2030 yılında nüfusun %100’ü obez olacaktır.
Normal olarak yağ, vücut ağırlığının erkeklerde %20'sini, kadınlarda %25'inioluşturur. Yağ dokusu, vücuttaki en büyük ve en verimli enerji deposudur. Yağdan metabolize edilen enerji miktarı, karbonhidratlar ve proteinlerin yaklaşık iki katıdır (1 g Yağ = 9 kcal ;1 g Karbonhidrat = 4 kcal ; 1 g Protein = 4 kcal). Vücuttaki bu yağ miktarının artması sonucunda obezite oluşuyor. Obeziteyi “Vücut Kitle İndeksi (VKI)= Vücut ağırlığı(kg) / Vücut yüzeyi (m2)” ile belirleriz. VKI’lerine göre insanları şöyle gruplandırabiliriz:
Zayıf <18.5
Normal 18.5-24.9
Fazla kilolu 25-29.9
Obez 30-39.9
Ölümcül obez >40
Toplumdaki insanların vücut kitle indexine göre %25’i normal, %25’i normal kilolu olmakla beraber obeziteye genetik olarak eğilimli, %25’i fazla kilolu, %15’i obez ve %10’u ölümcül obezdir.
Obezite, beraberinde bir çok ciddi hastalıklara sebep olur ve yüksek sağlık harcamalarına yol açar. Obezlerde oluşma riski yüsek olan en önemli hastalıklar şunlardır: Koroner kalp hastalığı (kalp krizi gibi), yüksek tansiyon, kan yağlarının yükselmesi, damar sertliği, şeker hastalığı, inme, gut hastalığı, eklemlerde kireçlenme, topuk dikeni, bazı kanserler (meme, rahim, safra kesesi, kalın barsak, prostat kanserleri), yemek borusu iltihabı, mide fıtığı, safra kesesi taşları, karaciğerde yağlanma, cilt yırtılmaları, ciltte aşırı kıllanma (özellikle kadınlarda), uykuda nefes alamama, psikososyal durumda kötüleşme (özgüvende azalma, sosyal yaşamdan uzaklaşma, sıkıntı, anksiyete ve depresyon, sigara ve alkol alışkanlığı, fiziksel aktivitede azalma, işsizlik), erken ölümler (1990 Yılında ABD’de ölüm nedenlerinin başında sigara, ikinci sırada ise obezite gelmektedir). Obezlerde kalp ve damar hastalıklarından ölüm oranı, obez olmayanlara göre 4 kat daha fazladır. Obezlerde hipertansiyon, obez olmayanlara göre 3 kat daha sık görülür. Görüldüğü gibi obezite sadece kültürel, ticari ya da kozmetik/estetik bir sorun değildir.
Obezite mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Bu tedavinin ilkelerini eğitim, diyet, egzersiz, bozulmuş yeme alışkanlığının düzeltilmesi, ilaç kullanımı ve cerrahi müdahaleler oluşturmaktadır.
Hastalığın ve tedavinin temel taşları olan psikiyatri uzmanı, iç hastalıkları uzmanı, diyetisyenin uyum içinde ve sabırla çalışması gerekir. VKI %30’dan büyük olan tüm hastalar tedaviye başlanmalıdır. Şeker hastalığı ve kalp-damar hastalığı olanların tedaviye alınma şartı ise VKI’nin %27’den büyük olmasıdır. Obezite tedavisinin en önemli amaçlarını kilo verilmesinin sağlanması, risk faktörlerinin iyileştirmesi, uygun süre içinde kilo verilmesi, tekrar kilo alımının uzun dönemde engellenmesi, aktif bir hayat düzeninin sağlanması, hayat kalitesinin artırılması oluşturmaktadır.
Anorexia Nervosa
Anorekside kişi yaşı ve boy uzunluğu için olağan sayılan en az kiloda olmaya çalışır, ancak ne kadar kilo verirse versin normal kiloda olduğunu kabul etmez. Anoreksi hastalığında kişi gıda alımını o kadar uzun bir süre durdurur ki, vücut ağırlığının %20-50 kadarını kaybedebilir. Örnek olarak 60 kilogram olan bir kişi kısa bir sürede 30(!) kiloya düşebilir. Anoreksik olan kişi beklenenin altında bir vücut ağırlığında olmasına karşın şişmanlamaktan aşırı korkar ve kendi vücut biçimini ve ağırlığını algılamada bozukluk vardır. Kilosunun normal veya düşük olduğunu inkar eder. Kendini kendi gözünde değerlendirirken vücut ağırlığı gerekenden çok daha önemli bir yer tutar.
Bulimia Nervosa
Anoreksiden daha sık görülen bulimi adı verilen yeme bozukluğunda "tıkınırcasına" ve "boğulurcasına" yemek yeme nöbetleri vardır. Bu nöbetlerde kişi belli bir insanın yiyebileceği miktarın çok daha fazlasını çok daha kısa zamanda yer. Kişi yemek yeme ihtiyacını ve doygunluğunu hissetmez ve denetleyemez.
Bulimik kişi bu kadar yemeği istemsiz bir şekilde yedikten sonra kilo alma kaygısına kapılır ve bundan sakınmak için parmaklarını gırtlağına yerleştirerek kusma refleksini başlatır ve midesindekileri boşaltır. Ya da laksatif (dışkıyı yumuşatan ilaçlar), diüretik (sıvı kaybını sağlayan) ya da lavman (barsak boşaltıcı) ilaçlarıyla bu gıdaları vücudundan uzaklaştırmaya çalışır. Bazı kişiler de yemek yeme nöbetleri sonrasında uzun bir süre hiç yemek yememe ya da çok ağır egzersizler yapma gibi yollara başvururlar.
Bulimi özellikle kadınlarda ergenlik döneminin başlarında ortaya çıkar. Güzel görünmek için diyet uygulayan genç kız bunu başaramadığında sıkıntıdan kurtulmak için kontrolsüz bir şekilde yemek yer. Daha sonra da yukarıda anlatılan yollardan birine başvurarak bu kalorilerden kurtulmaya çabalar. Buliminin en önemli özelliği bu kontrolsüz yemek yeme ve çıkarma nöbetlerinin tekrarlayıcı ve kronik bir hal almış olmasıdır.