Administrators ♥Ozlem Şahin ♥
Üyelik tarihi: Feb 2007 Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,030
Tesekkür: 13,842
2,276 Mesajinıza toplam 13,392 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: TİCARETTE MANİPULASYON uygulardık ta 24 kasım biz de öğretmenler günü ama
batı dünyası tüketim çılgınlığına bir çare buldu: sag
24 kasım günü başta abd olmak üzere pek çok ülkede "satın almama günü" olarak kutlanıyor. bu günün ortaya çıkışıyla ilgili dr. veli sırım tarafından kaleme alınan "sade yaşa mutlu ol" isimli kitabından konuyla ilgili küçük bir bölümü paylaşmak istedik:
kanada’nın vancouver şehrinde yaşayan ted dave grafik sanatçısıydı ve bir reklam şirketinde çalışıyordu. işi reklam hazırlamaktı. reklamlarla çeşitli ürünleri insanların tüketmesini sağlamaktı. insanlara bir ürünü tükettirdiği oranda para kazanıyordu.
ted dave işinde çok başarılıydı. ama o, içten içe yaptığı işten rahatsızlık duymaya başlamıştı. çünkü günlük yaşantıdaki karşılaştığı her olaya reklamcı gözüyle baktığı için, kendisi de dahil bütün insanların başkaları tarafından yönlendirildiğini görüyordu. insanlar kendi istekleriyle değil, gazetelerden ve dergilerden okudukları, radyo ve televizyonlardan gördükleri reklamlar doğrultusunda birşeyler alıyorlardı. üstelik sürekli birşeyler satın alma işlemi alışkanlık sınırlarını da aşmış, bir bağımlılık haline gelmişti.
1992 yılı sonbaharında yaşadığı çalkantılı dönemi, “bu tablo zihnimi sürekli olarak meşgul ediyordu. bu gidişatı geri çevirecek bir yol bulunmalıydı” sözleriyle ifade ediyor ted dave. özellikle her kasım ayının son perşembe günü abd ve kanada’da şükran günü olarak kutlanıyordu ve bu iki ülke tam bir tüketim çılgınlığına sahne oluyordu. onun ardından noel ve yılbaşı günleri ile tüketim çılgınlığı insanların ruhlarına kadar işliyordu.
ted dave işte tam o sıralarda radikal bir karar aldı. insanları biraz olsun kendilerine getirmek ve tüketim çılgınlığından kurtarabilmek için bir kampanya planladı.
ted dave bu kampanya ile insanları sadece bir günlüğüne alışveriş yapmamaya çağırıyordu. kampanya için seçtiği ve “no shop day” (alışverişsiz gün) adını verdiği gün ise, bir yıl boyunca en fazla alışverişin yapıldığı şükran gününün hemen ertesi günü, yani kasım ayının son cuma günüydü.
yıllarca bir reklamcı olarak çalışan ted dave, bu kez hazırladığı afişler ve posterlerle insanları tüketmemeye, alışveriş yapmamaya çağırıyordu.
ted dave, vancouver halkından 24 saat boyunca hiçbir harcama yapmamayı istiyordu. ancak onun amacı, tüketimi sadece bir günlüğüne frenlemek değildi. temel hedefi, özellikle medya aracılığıyla topluma yerleşen tüketim kültürüne karşı bir set oluşturmaktı. çünkü tüketim kültürüyle insanlar daha rahat ve daha konforlu bir hayatın kendilerini mutluluğa ulaştıracağına inanmışlar, bunun için de sürekli tüketmeyi, sürekli birşeyler satın almayı zorunlu olarak görmeye başlamışlardı. insanlar böyle inanıp, bu doğrultuda harekete geçince de bir tür “tüketim tutsakları” haline gelmişlerdi. böylece, güç tamamen piyasaya ürün süren ve bu ürünü tükettirmek için her türlü aracı kullanan kesimin eline geçmişti. bu süreci tersine çevirmek gerekiyordu. işte bu yüzden, dave “bu kampanyadaki amacım, alışverişteki asıl gücün satıcılardan alıcılara geçmesini sağlamaktı” diyordu ve tüketim bağımlısı olan insanların zihinlerine bu bağımlılıktan kurtulabilecekleri düşüncesini yerleştirmeyi hedefliyordu. bunun için hazırladığı tanıtım afişlerinde şu soruyu yöneltmişti: “alışveriş yapmadan bir gün geçirebileceğinizi hiç düşündünüz mü?”
kendini tüketme sade yaşa mutlu ol!
dr. veli sırım
kitlesel üretim, batı kaynaklı bir gelişme. ama kitlesel tüketim tüm dünyayı ilgilendiriyor. çünkü insanlık, özellikle son yarım yüzyıl içinde “hedef kitle” olarak görüldü ihtiyacının çok çok üzerinde tüketime yönlendirildi.
medya organlarında boy gösteren renkli ve şatafatlı reklamlar, geniş kitlelere örnek gösterilen yapay şöhretler, tüm insanlığı aynı noktada, “tüketim” eksenli bir yaşam tarzında birleştirdi.
zaman içinde tüketim ortak bir kültür, bir anlayış, hattâ bir bağımlılık haline geldi. insanlar ihtiyaçları olsa da olmasa da, sürekli bir şeyler almayı, her fırsatta bir şeyler tüketmeyi bir zorunluluk olarak görmeye, hissetmeye başladılar. çünkü tüketim, “mutluluk!” kılıfına sarılarak sunulmuştu. ve tüm insanlık “gerçek mutluluğa ulaşma” adı altında kitlesel bir yarışa sokuldu.
bu yarışta tek kural vardı: “ne kadar tüketirsen, o kadar mutlu olursun!”
peşinde koştuğumuz mutluluk, ne gariptir ki bizden hep kaçıyor. tam “yakaladık!” derken, elimizden kaçıveriyor. bu kez dışarıdan bize “daha hızlı ve daha hırslı tüket!” komutu geliyor. biz farkında olmadan bu emre amade oluyoruz ama mutluluk yine bir hayalden ibaret oluyor…
elinizdeki bu kitap, kendimizi tüketmemeyi, hızlandırdığımız hayatımızı yavaşlatmayı, mutluluk adına elimize tutuşturulan tüm fazlalıklardan kurtulmayı ve peşinden ısrarla koşup ta yakalayamadığımız mutluluğu yakalamayı öneriyor.
gerçek mutluluk sadelikte… hayatı hızlı değil, hazlı; insanca ve insana yakışır bir tarzla yaşamakta…
__________________ ben mevlana değilim, insan ol öyle gel.. |