Yüzbaşı
Üyelik tarihi: Oct 2007
Mesajlar: 742
Tesekkür: 29
190 Mesajinıza toplam 493 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| MUTLULUĞUN SIRLARI Günün birinde bir tüccar oğlunu, mutluluğun sırlarını öğrenmesi için, o zamanın en bilge alimine gönderir. Tam kırk günlük bir yürüyüşten sonra, çölleri aşarak, bir tepenin başında duran yaşlı alimin Sarayına varır.Genç adam bir tapınakla karşılaşacağını sanmıştır ama o vardığı yer kalabalıkların girip çıktığı , küçük bir orkestranın melodiler çaldığı, yörenin en zengin sofralarıyla donatılmış masalar vardır.Alim herkesle teker teker ilgilenip konuşmaktadır, iki saatlik bir bekleyişten sonra sıra genç adama gelir.Alim, gencin anlattıklarını dikkatlice dinledikten sonra mutluluğun sırrını açıklamasına zamanının olmadığını söyler ve bu esnada sarayı gezmesini ve iki saat sonra tekrar gelmesini söyler.Ama der: -"Senden bir ricam var , lütfen sana vereceğim bu kaşıktaki yağı da dökmeden etrafı gezmeni istiyorum" der. Genç adam tüm sarayı merdivenlerden inerek ve çıkarak dolaşır ve iki saat sonra tekrar Alimin yanına gelir. Alim: "Nasıl yemek odasındaki İran halısını, on sene zarfında yapılmış mükemmel Parkı, kütüphanemdeki muhteşem perdeleri gördün mü " der. Genç adam utanarak, göremediğini, bütün dikkatini kaşığa ve yağı dökmemeye verdiğini söyler. Yaşlı Alim, ondan tekrar sarayını gezmesini ve bütün güzelliklere dikkatlice bakmasını söyler.Genç tekrar elinde kaşıkla , bu defa etrafa daha iyi bakarak sarayı gezer.Alimin yanına geldiğinde , bütün gördüklerini bir bir anlatır. Alim :"Kaşıkdaki yağa ne oldu" der. Genç adam kaşığa baktığında, bütün yağın döküldüğünü görür. Alim:"Sana bir nasihat vermem gerekirse". Alim: "Mutluluğun sırrı, Dünyanın bütün güzelliklerine bakarken o kaşıktaki yağı hiç unutmamakta ve dökmemekte gizlidir." der...
MUTLULUK ÖĞRENİLİR Mİ?
Mutluluğun izlerine kimi zaman bir bebeğin gülüşünde rastlarsınız, kimi zaman zorlu bir sınavın sonunda yaptığınız kısacık ama huzur dolu bir yürüyüşte. Bazen dünyayı verseler yüzünüz gülmez, altınlar saçsalar beş para etmez. Mutluluk zamanın, mekânın, şartların, günün sınırlarına uymayan bir nitelik taşır. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki mutluluk psikolojik, sosyolojik ve fizyolojik bileşenlere sahip. Bunları tanımak ve kontrol altına almak, mutlu olmayı öğrenebileceğimiz anlamına geliyor. Mutluluğun bu çok boyutlu yapısı, mutluluğun tanımını biraz daha karmaşıklaştırıyor belki. Ama bu yapıyı çözümlemeyi başarabildiğimizde biz de mutlu olma becerisini kazanacağız. İnsanoğlu dünyaya gelirken mutluluk eğilimini kendisiyle birlikte dünyaya getirir. Yapılan bir araştırmaya göre anne sütüyle beslenen bebeklerde mutluluk veren östrojen hormonunun d,aha fazla salgılandığı görülmüştür. Bu hormonu sıklıkla salgılanan bebeklerin daha huzurlu ve sakin oldukları gözlenmiştir. Bebekken öğrenilen ve yaşanan bu huzur daha sonra bireyin tüm yaşamı süresince de varlığını göstermiştir. Mesela daha sağlam ikili ilişkiler kurabilmiş, daha mutlu evlilikler yaşamışlardır. L. A. Feuerbach "Mutluluk eğilimi, insan yapısının doğal bir eğilimidir." der. Bu mutluluk eğiliminin ahlakiliği de bu nedenledir. Yine bu nedenledir ki her ahlakın temelinde, mutluluk eğilimi vardır. Elbette bu mutluluk eğilimi yalnız bırakılamaz. Mutluluk eğilimini düzenleyen ve onu sınırlandıran iki doğal sonuç vardır: Biricisi; eğilimlerimizin kendimiz üzerindeki sonuçlarıdır. Örneğin kötü alışkanlıklar edindiğimizi düşünecek olursak, -uyuşturucu, alkol gibi- belki de onarılması zor ve derin hasarlara yol açmış oluruz kendimizde. Mutluluk eğilimimizi boş bırakıp kendimize zarar verecek boyutlara taşımış olur ve kendi eğilimlerimizden dolayı yine kendimizi kısıtlamış oluruz. İkincisi; eğilimlerimizin toplumdaki sonuçlarıdır. Mutluluk eğilimimizi sahipsiz bırakırsak ister istemez başkalarının mutluluk eğilimlerinin sınırlarının içine dâhil oluruz. Bu durumda başkaları da kendi mutluluk eğilimlerini koruma güdüsüyle bizim mutluluk eğilimimizi bozarlar. Sonuç olarak kendi mutluluk eğilimimizi yine kendimiz sınırlandırmış oluruz. Çevremizle birlikte mutluluk eğilimimizi düzenleriz, aşırılıklara engel olur, bir denetim mekanizması kurarız. Bu iki sürümün dışında mutluluk eğilimimizin hiçbir engeli yoktur, rahatlıkla ilerleyebilir. Buradan çıkaracağımız ana fikir kısaca; mutluluğumuzu, yine kendi mutluluğumuz düzenlemektedir. Kendi mutluluğumuzu bozmadıktan sonra mutluluk eğilimimizin yöneldiği her yol mubahtır. Toplumsal sonuçlar, mutluluğumuzu engellediğinden dolayı sınırlandırıcıdır. Bunun ayırtına varmak ve kendimizi ona göre konumlandırmak gerekir. İnsanoğlunun arzu ve istekleri, varlığının ilk gününden beri hiç bitmemiştir. Birçok insan, mutluluğu aramaya çıkar. Bir sonraki sahip olacağı şeyin peşinden koşar. İşte o zaman mutlu olduklarını sanırlar. Oysa yanılırlar, bu bir seraptır ve bu serabın farkına varılmazsa tüm yaşam belki de bir yalandan başka bir şey değildir kişi için.
MUTLU OLMA BECERİSİNİ KAZANMAK
Descartes, "Sevgi duygusu sağlıklı olma~ için fayda taşır; öfke ise zararlıdır." der. Evet doğrudur, insanlar bir işi öfkeyle değil de sevgi ile yapmaya çalışmış olsalardı çok daha olumlu neticeler alırlardı. Yakın tarihimizde greve giden ya da gittikçe yoksullaşan işçilerin isyan ederek üretim araçlarını ve makineleri parçaladığını biliyoruz. Vandalizm olarak karşımıza çıkan bu durum işçilerin yaptığı işe karşı ne kadar öfke duyduklarını gösteriyordu. Oysa işçileri bu tip hayat şartlarına mahkûm eden ve mutsuzluklarına sebep olan ne makineler ne de makineleri yapanlardır. Diğer açıdan makineleri yapanların bile bu işçiler olduğunu düşünürsek hayli çelişkili bir durum olarak karşımıza çıkan bu yaklaşımın anlamını kavramak güçleşir. Oysa olay son derece basittir. Çalışanlar muhatabını bilmedikleri gibi bundan daha vahim olarak kendilerine yabancılaştırılmışlardır. Hissederek yaşamanın önündeki en büyük engel işte bu tip yabancılaştırılmadır. "İnsan düşünen bir hayvandır." sözü büyük bir yavanlık taşır. İnsan yalnızca düşünen hayvan değil ve belki de daha da önemlisi üretim yapan bir hayvandır. O yaşayan diğer canlılar gibi hayatta kalmak için doğanın ona sunduklarını olduğu gibi tüketmekle yetinmez; yeniden üretim yaptığı gibi var olanı işleyerek kullanılabilir hale getirir. Bunu yaparken de ihtiyaçlarını belirleyerek hareket eder. Üretme süreci bir bütün olarak kavranabilir durumdadır. Fakat modern dünyanın insanı, sadece yaptığı işin neticesiyle ilgilenrnek durumundadır. Sıradan bir çalışan için önemli olan şey, ürettiği şeyin niteliğinden ve işe yararlılığından önce bu faaliyetin neticesinde ne kadar maddi gelir elde edeceğidir. Aslında bu çok vahim bir durumdur. Bunun anlamı her zaman için insanın yapmak istemediği bir işte çalışmak zorunda olması demektir. Makineleşmenin ve teknolojinin henüz gelişmediği dönemlerde bir sandalyeyi üretmek bir insanın günlerini alabiliyordu. Ama bu durumda insan yaptığı işin yabancısı haline gelmiyordu. O sandalyenin yapılış aşamasının ve her bir parçasının bir anlamı vardı. Gerçek bir ihtiyaca yönelik olduğu gibi insan bizzat bir iş yapmanın mutluluğunu duymaktaydı. Bu yüzden yüzyıllar önce yapılan el işi eşyaların içindeki işçiliğe hala hayran olup dururuz. Oysa bütün yaptığımız işler ve faaliyetler daha iyi yaşamak içindir. Böylesi bir durumda nasıl oluyor da günde yüz sandalye üreten bir insan daha mutsuz olabiliyor, bunu düşünmek gerekiyor. Modern insan yalnızca işin neticesiyle ilgilenerek ve işe yabancılaşmış olarak çalışmak durumunda kalmıştır. Elbette ki gelişen teknoloji büyüyen üretim mutluluğun önünde bir engel değildir. Sorun, insanın üretim sürecinden dışlanması, tüketici konumuna düşürülmesi ve sayısallaştırılmasıdır. Yani topyekûn olarak insan üretim sistemi içinde rakamsal ve istatistiksel değerler taşımaktadır artık. Üretim ilk etapta insanın ihtiyacına yönelmişken son yüzyılda insana ihtiyaç duydurur. Zira böylesi sistemleşmiş bir üretim taleplerin bitmesi ve tıkanmak durumuyla karşı karşıya gelecek demektir. Bir makinenin içindeki bir çarkın durması, aşınması ya da bozulması diğer bütün parçaların da işlevsizleşmesi demektir. Yani modern hayatta insan yalnızca bir makine dişlisi gibidir. Elbette ki bu vahim durum mutluluğun sonu değildir. Hastalığı teşhis, tedavinin yarısı demektir. Önemli olan insanın konumunu ve kimliğini kavramasıdır. Böylesi bir analiz sıradan insan için kavranması biraz uğraş isteyen bir durumdur. Fakat mutluluğa giden yolun başlangıcı, kişinin asgari olarak yaşadığı yeri ve kendini keşfetmesidir. Sözgelimi özgür olmadığını kavrayan bir köle özgürlüğe adım atmış demektir. Mutsuzluğunun nedenlerini kavramış bir insan için da sonrasında yapılacak şeyler berraklaşır ve mutlu olmak yolunda atılacak adımlar netleşir.
MUTLULUĞUN SAKLANDIĞI ÜLKE:KALBİNİZ
İnsanoğlu her zaman daha fazlasına ve daha iyisini istemeye ayarlanmıştır sanki. İstek nedir? İstek gerçekleşene kadar, belli bir süre zarfında heyecan veren bir duygudur. Mesela; lüks bir araba istersin, iyi bir kariyer, bir villa, yat, yakışıklı veya güzel bir eş! Her birini sırasıyla elde ettiğinizi düşünelim. Tüm bunları elde ettikten sonra anlamını yitirmezler mi! Neden? Çünkü beynin, aklın onları dışlar. Araba garajdadır, artık ona sahipsindir ve istek uyandırmamaktadır. Heyecan, onu elde ettiğinde sönüp gitmiştir. Eşinin sürekli yanında (özlemeye dahi fırsatın olmuyor), para cebindeyse, onlara erişmek için katlandığın yoğun istek birdenbire yok oluverir. Yine boşluğa düşer, yeni bir istek yaratmak zorunda kalırsın. İstek doyumsuzluk uyandırır ve giderek dilenci olursun. Bir istekten diğerine koşturursun, bu böyle devam eder. Amacına ulaşır ulaşmaz bir yenisini aramaya başlarsın. İsteklerin ve hırsın sonu gelmez. Asıl ihtiyacın olan şey nettir aslında: Mutluluk. İsteğin bu yönünü kavradığında hayatının dönüm noktasındasın demektir. Sürekli yolculuk hali iyi sonuç vermez. O halde mutluluk nerede ve nelerde, onunla nasıl buluşabileceğiz? Tüm bunları irdelersek belki birkaç ipucu yakalayabiliriz. İnsanın kendisine ihtiyaç duyulan tek mevkide, yani insanın kalbinde aramak gerekir mutluluğu. İnsanın içinde bir yerde oluşmalı ve bu mutluluk bütün nesnelerin varlığını, mutluluğun nedenlerini ve onu oluşturan tüm öğeleri içinde barındırmalıdır. Bu umudu duyumsamak gerekir, üstelik bu umut sayesinde aklımız ve bedenimizin bütün damar ve sinir sistemi bu arayışın lokomotifi görevini oluşturacaktır. Açıkçası mutluluk içimizdedir. Onu bulup dışarıya çıkarmak, haykırmasına izin vermek, bütün hayatımız boyunca bize hizmet etmesini, doğumumuzdan ölümümüze kadar bize eşlik etmesini sağlamak bizim elimizdedir. Umudumuzdur. Mutluluğun beynimizden ve kalbimizden gün ışığına çıkmasını sağlamak da yalnızca ve yalnızca bizim yapabileceğimiz bir şeydir. Üstelik de içimizdeki bu mutluluk yalnız ve yalnız bizim mülkümüzdedir, hiçbir dış etkene bağlı da değildir, hiçbir güç onu bizden alamaz, hiçbir kötü ruh onu bozamaz. Ve bizler bu mutluluğu kendimizle birlikte dünyanın her kıtasına taşırız. Bir başkası veya başkaları mutluluğu bize sunmaz. İnsanın ilk olarak kendisini tanıması ve de sorgulaması gerekir. Ben ne istiyorum, gerçekten neye ihtiyacım var, beni çıkarsız olarak ne huzurlu ve mutlu kılar. Tüm bu ve buna benzer soruları kendimize sormalı ve samimi cevaplar vermeliyiz. İnsanın kendini tanıması ve ilk olarak kendisine dürüst davranması çok önemlidir. Kendini tanıyan insan neye ihtiyacı olduğunu da bilir ve kendisine yalan söylemez. Mutluluğun kapısındaki en büyük engellerden biri de insanın içindeki yalandır. Çünkü yalanlar doğruyu ve gerçeği yakalamayı engeller. İlk olarak yalandan arındırmalıyız kendimizi.
MUTLULUK EMEK İSTER
Mutluluk köşe bucak aranmakla bulunacak bir şey değildir. Onu inşa etmek gerekir. İnsanın kendi kendine yalanlar söyleyerek mutluymuş gibi yapmasındansa, mutsuzluk içinde kalması daha onurlu bir davranıştır. En başta kendi kendisine karşı dürüst olmalıdır insan. Ve de çevresindeki tüm insanlara karşı da bu yürekliliği göstermelidir. Sonrasında "Ne istiyorum?"dur gelen soru. Bunun cevabı ev, araba, para, kariyer gibi şeyler ise ta yazının en başlarına dönmenizi önereceğim. Çünkü maddi değerlerin gerçek mutluluğu sağlamadığına sanırım yeterince değinmiştik. Israr ediyorsanız şunu diyebilirim; reel yaşam içinde insanoğlunun hayatını kolaylaştıracak maddi materyaller tabi ki gereklidir ama bunlar salt kendi başlarına mutluluğu yakalamanın yegâne sebepleri olamazlar. Çünkü tüm bunlara sahip olanların gözlerindeki bulanıklığı, kalplerindeki soğukluğu da anlatmaya çalışmıştık. Sadece bu tarz şeyler hayatımızı kolaylaştırmaktan öteye gitmez. O halde ne istiyorum; iç huzur, maneviyat, karşılıksız ve menfaatsiz iyilik yapabilme erdemi. İnsanoğlu aslına bakarsanız birilerine iyilik yapmayı, gerçek anlamdaki erdemliliği unutmuşa benziyor zannımca. Bu maddi iyilikleri yaparken ya bunu reklam malzemesi yapmaya çalışıyor, kendisine prim yapmak, prestijini arttırmak için toplum nazarında ya da Allah katında bunun görülüp yine kendisi için prim yapmasını bekliyor. Oysa kabul görüleni, bunu insanın içinden, isteyerek ve hiç kimseye hissettirmeden, tamamen gerçek anlamda insan olmanın gereği olarak yapılmasıdır diye düşünüyorum. İnsanlara veya insanlığa maddi anlamda yardım etmenin dışında, manevi anlamda yardım etmek her şeyi paylaşmakla mümkün olur, hatta sahip olduğumuz bilgiyi bile başkalarıyla paylaşmaktır. Oysa zamanımızda ihtiyacından dolayı birilerine verilen bir telefon numarası dahi komisyon kesilecek malzeme olmuştur. Daha zeki, daha akıllı belki de daha şanslı olabiliriz. Ama insanlara tepeden bakmamak, alçakgönüllü olmak, ihtiyacı olanlara sevgi kapımızı açmak gerekir. Böyle davranmaya başlarsanız göreceksiniz ki, mutlu olmaya başlamışsınız bile. Çünkü sevgi paylaştıkça artar ve sevgi duymak da mutluluğun anahtarıdır. Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.
__________________ bilge insan güneşi gösterir..anlayan güneşe..anlamayan bilgenin parmağına bakar.. |