bir psikolog bundan yıllar önce şansı araştırmaya başlamış. Neden bazı insanların hep doğru zamanda doğru yerde olduğunu, diğerlerinin ise sürekli olarak şanssızlıklarla boğuştuğunu merak ediyormuş. Ulusal gazetelere ilan vererek kendilerini her zaman şanslı ya da şanssız hisseden insanların kendisiyle temasa geçmelerini istemiş. Yüzlerce sıradışı erkek ve kadın, araştırma için gönüllü olmuşlar. Yıllar boyunca, onlarla söyleşiler yapmış, yaşamlarını gözlemlemiş ve deneylere katılmalarını sağlamış. Sonuçlar göstermiş ki insanlar, neden şanslı ya da şanssız olduklarını tam olarak bilemeseler de, düşünceleri ve davranışları, bu durumu büyük ölçüde açıklıyor.
Bir şans ya da bir fırsat gibi görünen durumları düşünelim. Şanslı insanların bu tür fırsatlarla sürekli karşIlaşmalarına karşılık, şanssız insanlar bunlarla hiç karşılaşmazlar. Bu durumun, insanların söz konusu fırsatları fark etme yetenekleri arasındaki farklılıklardan mı kaynaklandığını bulmak için basit bir deney yapılmış. Hem şanslı, hem de şanssız insanlara bir gazete verilmiş ve onlardan gazeteyi iyice inceleyip içinde ne kadar fotoğraf olduğunu söylemeleri istenmiş. Gazetenin ortalarında bir yere de, üzerinde şu not yazılı olan büyük bir mesaj yerleştirilmiş; "Deney görevlisine bunu gördüğünüzü söyleyin, 250 dolar kazanın." Bu mesaj, sayfanın yarısını kaplıyormuş ve yüksekliği 5 cm'in üzerinde olan bir fontla yazılmış. Herkesin yüzü ve bakışları o anda uzmanlar tarafından izleniyormuş.
Şanssız insanlar, bunu fark edemezlerken, şanslı insanlar hemen fark etmişler. Şanssız insanlar, genel olarak şanslı insanlardan daha gerginmişler. Bu endişeli ruh hali, beklenmeyeni fark etme yeteneklerine zarar veriyor ve sonuç olarak, fırsatları kaçırıyorlar çünkü başka bir şeyi aramaya aşırı odaklanıyorlar. Örneğin davetlere, konuya, komşuya mükemmel eşlerini bulma düşüncesiyle gidiyorlar ama bu yüzden iyi arkadaşlar edinme fırsatlarını kaçırıyorlar. Belli iş ilanlarını bulmaya kararlı bir biçimde gazeteleri inceliyorlar ama diğer iş olanaklarını kaçırıyorlar. Şanslı insanlar ise, daha rahat ve açıklar. Dolayısıyla, yalnızca aradıklarını değil, orada ne olduğunu da görüyorlar. Araştırma, sonuç olarak şunu gösteriyor. Şanslı insanlar, dört ilke sayesinde şanslarını yaratıyorlar. Şans fırsatlarını yaratma ve fark etme konusunda becerikliler. Sezgilerini dinleyerek şanslı kararlar verebiliyorlar. Olumlu beklentiler sayesinde doğru çıkan tahminlerde bulunuyorlar, şanssızlığı şansa dönüştüren esnek bir yaklaşım benimsiyorlar. Çalışmanın sonuna doğru, bu ilkelerin, şansı yaratmada kullanılıp kullanılamayacağını merak edilmiş.
Bir grup gönüllüden, bir ay boyunca, şanslı bir insan gibi düşünerek, böyle davranmaya yardımcı olacak egzersizler yapmaları istenmiş. Bu egzersizler, şans fırsatlarını fark etmeleri, sezgilerini dinlemeleri, şanslı olmayı ummaları ve şanssızlığa karşı daha esnek olmalarında onlara yardımcı olmuş. Gönüllüler, bir ay sonra dönmüşler ve neler olduğunu anlatmışlar. Bu insanların % 80'i, artık daha mutluymuş, yaşamlarında daha çok tatmin oluyorlar ve belki de en önemlisi, daha şanslıymışlar. Sonuç olarak, asla akla gelmeyecek "şans faktörü"nü bulunmuş... Araştırmayı yapan Hertfordshire Üniversitesisi'den Profesör Richard Wiseman'ın şanslı olmak için önerdiği dört temel ipucu şöyle:
1. İçsel sezgilerinizi dinleyin, normalde doğru çıkarlar.
2. Yeni deneyimlere ve normal rutininizi bozmaya açık olun.
3. Her gün, birkaç dakikanızı iyi giden şeyleri hatırlayarak geçirin.
4. Önemli bir toplantı ya da telefon görüşmesi öncesinde kendinizi şanslı olarak hayal edin.
5. Unutmayın, şans, çoğu zaman, doğru çıkan bir tahmindir.
bu yazıyı uzun zaman önce arşivime kaydetmiştim...
senin sorunla tekrar hatırladım...
mükemmelliyetçi yaklaşım ya da herhangi bir konuda fazlasıyla beklenti içine girmek bakış açını daraltabilliyor...
çünkü hep endişeli bir duygudurum içinde olmana neden oluyor...
bak Hayal hanım ne güzel özetlemiş herzamanki gibi...
hayatı çok irdelemeden, kazanacağına inanarak ve kendine hata yapma hakkı tanıyarak yaşamak...
bence de işin sırrı bu işte..
önce kendini herhalinle ve gerçekten sevmeyi...kendini olduğun gibi kabul etmeyi öğrenmek gerek diye düşünüyorum ... sevgiyle...