Dayanamayıp yazmak istiyorum artık...
Burada herşey güllük gülistanlık filan takılıyor herkes... İnanılmaz bir kaçış var... Benim ve benim gibilerin kalabalıktan yalnızlığına kaçması gibi. Ama yönlerimiz çok ters, zıt... Bi gerçeği atlıyoruz burada, "acı gerçekler". Evet acı. Hayat her zaman hülalay hülolop olmaz, olamaz, olmamalı... Tamam sizi anlıyorum pozitif düşün pozitif şeyler yaşa mantığı ama bu insanı deli ediyor... Kendine ne kadar yalan söyleyebilirisin ki? İşte bu noktada iplerim kopuyor benim... Hayatta acı da olmalı, hatta bu olayı düşünce olarak korkunk bir şekilde abartmıştım. Ortaokuldan beri, uğraştığım müzik tarzını dinliyorum. Metal. Çok hoş bişey değil, sizlere göre. Bana göre de öyle. Ama aynı anlamda değil, onu çekici ve bağımlılık derecesinde kılan o "iyi olmaması" gerçekliği. Her zaman açan çiçeklerden, uçan böceklerden bahsetmez. Kapalı havalarda evine kapandıkları zaman, geceleri, sabaha karşı gökyüzünün o taze maviliğinde herkes yarı ölü modundayken biz mucizeye şahit oluruz, acılarımızı düşünürüz, aldığımız nefesi sonuna kadar yaşarız. Ama acıyla, gerçeklerle... Bu müziğin bağımlılık yapması da bu bahsettiğim ortamda hissettiklerini aştırıp, yeni şeyler gösterir ruhuna, hayata dair, insanlara dair.
F.W. Nietzsche nin öğretisindeki gibi, acıyla mutlu olabilmeyi öğrendik biz. Bunu yapmak, yaşayabilmek inanın çok daha zor. Ama hayata bakışınız tamamen değişiyor. Değiştirmek için değil, benimsendiği için bu böyle... Hani Fight Club'ta Taylor Durden'ın dediği gibi; "bizler tarihin ortanca çocuklarıyız" gerçekten öyle... Depresiflik, karamsarlık aslında hayatın renklerini daha iyi özümsememizi sağlıyor. Bizler anlatılan mutluluğu yaşayamayız, eksiklik mi? hayır. Diğerlerine karşı bir üstünlük, ayrıcalık mı? Kesinlikle hayır... Overdoze gibi olur bu...Umarım anlatabilmişimdir.
Düşünün; sürekli mutlu olan, neşeli takılan birisi, mutluluğun değerini nasıl bilebilir ki? Örneğin, bowling oynamayı çok seven birisi olsun. Bu adama çoğunlukla bowling oynat, sıkılır bi süre sonra. Ama ayda bir yada haftada bir oynasa o, onun zevki olur, keyfi olur... Bıkmaz, sıkılmaz... Mutlulukta böyle bişey, aslında "Tanrının insanların ağzına bıraktığı bi naneli şeker gibidir" mutluluk. Emersin, nane tadı sarar beynini, süperdir, tazelik verir filan.. Emdin bitti. Ya sonra? Yine kekremsi bi tat yapışır ağzına... Mutluluk her zaman, her anımızda yaşanacak bişeyd değil, olmamalı da... Hüzünü ne kadar derinden yaşarsan, mutluluğuda aynı orantıda yaşarsın. Hüznün, acının, depresifliğin diyalektiğidir mutluluk.
En sevdiğim yazarlardan biri olan Necati Sarıalioğlu şöyle der; "dışta yaşanan mutluluk, aslında içteki mutsuzluktandır, dıştaki mutsuzlukta içteki mutluluktandır." Ağlayan palyaço'yu hiç duydunuz mu? Maskesi hep güler ama, maskenin altında hep ağlayan biri vardır... Makyajın arkasında acı vardır. Akan her gözyaşı, gerçekleri gösterir sahibinin yüzüne, yüzündeki sahte mutluluğu silerken... Bu yazdıklarımdan şu anlaşılmasın, tipik salak ergen bunalım tripleri. Hayır kesinlikle bu değil. Renkte vardır bizim gibilerin hayatında. Anlatmak istediğim acı ve gerçekler üstüne kurulu, ama mutluluğuda kapsayan "dengeli" yaşanan bir hayat tarzı. Tutunduğunuz bişey olmalı ama bu mutluluk olmamalı. Mutluluğa endeksli dolaylı bişey olmalı bu. Sizi yaşatmalı, nefeslerinize anlam katmalı. Bana kanser teşhisi konulduğu yaz, bunalımın dibine vurdum. Çok defa ......r girişimleri, depresyon... Ama kurtuldum bi şekilde. Sadece mutluluğun üstünde durarak değil. Mutsuzluğumdaki mutluluğu yakalayarak. Bu durumdan kurtulmayı hiç düşünmedim de, uğraşmadımda, sonunu da düşünmemiştim. Mutluydum çünkü... Bende sıkılıyordum kampüsteki ortamdan. Ota b*ka gülmeler filan, bu kadar ucuz olmamalıydı, aslında sakin düşünsen komik olmayan şeylere gülüyorlardı hep, tikky takılan tayfa ayrı bi katillik sebebi hiç bahsetmiyorum bile... Ne için yaşadığının farkına varamayan, "farkındalıktan" yoksun konuşan canlılar. Bu şekilde görüyordum onları. Bi tek ben değildim bu şekilde düşünen. Dipte yaşamak, dip yapmak bitiştir, yeni bir başlangıcın kapısında olmaktır. Sıfır noktasında olmak, sonsuz imkanlara sahip olmaktır.
Yazacağım çok şey vardı, geç oldu, şarj azaldı... Devamı daha sonra olsun...
P.S: yazı kimseyi hedef almamıştır.
P.S - 2 :
http://tinyurl.com/pz2jhv
Bu linkte MurderKing topluluğunun "Sertap Erener - aşk" parçasının cover'ı (yeniden yorumlaması) var. Özellikle intro'ya dikkat edin, şarkıya giriş kısmı. NE hissediyorsunuz gerçekten merak ediyorum... Bunun gibi sizin yorumlarınızı merak ettiğim bi kaç parça var... Bakalım nasılmış? Fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.
Teşekkürler...