MERKEZDE OLMANIN TEKNİĞİ - TANIK OLMA
Bu sadece bir teknik değildir; tanık olma süreci bütün tekniklerin vazgeçilmez bir parçasıdır. Tanık olmaktan saf teknik olarak da söz etmek mümkündür. Örneğin J. Krishnamurti: O, tanık olmaktan saf bir teknik olarak söz ediyor. Ancak, böyle konuşmak beden olmadan yalnızca ruhtan bahsetmek gibidir. Onu hissedemez, onu göremezsin. Her yerde ruh bedenle cisimleşmiştir; ruhu beden aracılığıyla hissedersin.
Elbette ruh beden değildir ama onu beden aracılığıyla hissedebilirsin. Her teknik bir bedendir ve tanık olmaksa ruhtur. Tüm bedenlerden, tüm maddeden bağımsız olarak tanık olmaktan bahsedebilirsin; o zaman o soyutlaşır, tamamen soyutlaşır. Krishnamurti yarım yüzyıldır sürekli konuşmaktadır ama ne söylerse söylesin, söyledikleri o kadar saftır, cisimsizdir ki, kişi anladığını zanneder ama bu anlayış sadece bir kavram olarak kalır. Bu dünyada hiçbir şey saf ruh olarak var olmaz. Her şey bedenleşmiş olarak var olur.
Tanık olmak tüm ruhsal çalışmaların ruhudur ve tüm teknikler bedendirler, değişik bedenler. Öyleyse ilk olarak tanık olmanın ne olduğunu anlamak zorundayız ve o zaman tanık olmayı bazı bedenler, bazı teknikler aracılığıyla anlayabiliriz. Düşünmenin ne olduğunu biliyoruz ve kişi tanık olmayı anlayabilmek için önce ‘düşünme’den başlamalıdır çünkü insan bildiği şeyden başlamalıdır. Düşünmenin ne olduğunu biliyoruz, düşünmek yargılamak demektir; bir şey görürsün ve yargılarsın.
Bir çiçek görürsün ve onun güzel olduğunu ya da güzel olmadığını söylersin. Bir şarkı duyarsın ve onu ya beğenirsin ya da beğenmezsin. Bir şeyi ya beğenirsin ya da bir şeyi lanetlersin. Düşünmek yargılamaktır; düşünmeye başladığın anda yargıya başlamışsındır. Düşünmek değerlendirmektir. Değerlendirmeden düşünemezsin.
Bir çiçeği değerlendirmek- sizin, nasıl onun hakkında düşünebilirsin? Düşünmeye başladığın anda onun güzel olduğunu ya da olmadığını söyleyeceksin. Bir kategori kullanmak zorunda kalacaksın çünkü düşünmek sınıflamaktır. Bir şeyi sınıfladığın anda — onu etiketlediğinde, isimlendirdiğinde — onun hak- kında düşünmüşsündür. Yargılamayacaksan düşünmek mümkün değildir.
Eğer yargılamayacaksan, o zaman farkında kalabilirsin ama düşünemezsin. Burada bir çiçek var ve ben sana diyorum ki, “Ona bak ama düşünme. Çiçeği gör ama düşünme.” Bu durumda ne yapabilirsin? Düşünmeye izin verilmediyse ne yapabilirsin ki? Yalnızca tanık olabilirsin; sadece farkında olabilirsin. Sadece çiçeğin farkında olabilirsin. Sadece çiçeğin bilincinde olabilirsin. Gerçekle yüzleşebilirsin; çiçek orada.
Artık onunla karşılaşabilirsin. Düşünmeye izin verilmezse, “O güzel,” veya “O güzel değil; onu biliyorum,” ya da “O çak garip; daha önce hiç görmemiştim,” diyemeyeceksin. Hiçbir şey söyleye- mezsin. Sözcükler kullanılamaz çünkü her sözcüğün içinde bir değerlendirme vardır. Her sözcük bir yargıdır. Dil yargıların ağırlığını taşır; dil hiçbir zaman tarafsız olamaz. Bir sözcük kullandığın anda yargılamışsındır.
Bu durumda dili kullanamazsın, sözcüklerle ifade edemezsin. Sana, “Bu bir çiçek, ona bak ama düşünme,” dediğimde, sözlerle ifade etmeye izin yok demektir. O halde ne yapa- bilirsin? Sadece bir tanık olabilirsin. Şayet düşünmeden orada durup bir şeyle yüzleşirsen o, tanık olmaktır. O halde tanık olma pasif bir farkındalık demektir. Unutma, pasif. Düşünmek aktiftir, bir şey yapıyorsun. Bir şeye bakarken onunla bir şey yapıyorsundur. Pasif değilsin, bir ayna gibi değilsin; bir şey yapıyorsun. Ve bir şey yaptığın anda bir şeyi değiştirmiş oldun. Bir çiçek görüyorum ve, “O güzel!” diyorum; onu değiştirdim. Şimdi çiçeğe bir şey dayattım.
Artık çiçek her neyse, benim için o bir çiçek artı onun güzel olma duygusudur. Artık çiçek çok uzaklarda; çiçek ve benim aramda benim yargılayıcı hislerim, onun güzel olduğu değer- lendirmem var. Artık çiçek benim için aynı değil, nitelik değişti. Onun içine girdim, artık benim yargım gerçeğin içine nüfuz etti. Artık o daha çok kurgu ve daha az gerçek. Çiçeğin güzel olduğu duygusu çiçeğe ait değildir, bana aittir. Ben gerçeğe girdim. Artık gerçek bakire değil, onu bozdum.
Artık benim zihnim onun bir parçası haline geldi. Aslında, benim zihnim onun bir parçası oldu demek, benim geçmişim onun parçası oldu anlamına gelir. Çünkü ben, “Bu çiçek güzel,” dediğimde bu, ben onu geçmiş bilgilerim aracılığıyla yar- gıladım anlamına gelir. Bu çiçeğin güzel olduğunu nasıl söyleyebiliyorsun? Geçmişinin dene- yimleri, geçmişinin kavramları böyle bir şey güzeldir der; sen onu geçmişine göre yargıladın demektir. Zihin senin geçmişin, anıların demektir.
Geçmiş, şimdinin üzerine yığıldı. Bakire bir gerçeği yok ettin, artık o çarpıtıldı. Artık çiçek yok; kendi içindeki bir gerçeklik olarak çiçek artık orada değil. Senin tarafından bozuldu, yok edildi; senin geçmişin araya girdi. Yorumladın; düşünmek budur. Düşünmek geçmişi şu anın gerçekliğine getirmektir. Bu nedenle düşünmek seni asla hakikate ulaştırmaz çünkü hakikat bakiredir ve onunla tüm bakireliğiyle yüzleşmek zorunludur. Geçmişini getirdiğin anda onu yok ediyorsun. O zaman o bir yorumdur, gerçekliğin görülmesi değil.
Onu bozdun, saflık kayboldu. Düşünmek geçmişini şimdiki ana getirmektir. Tanık olmak, geçmiş yok demektir; sadece şu an, geçmişin araya girmemesidir. Tanık olmak pasiftir. Sen bir şey yapmıyorsun; sen varsın! Sadece oradasın. Sadece orada mevcutsun. Çiçek orada mevcut, sen orada mevcutsun; o zaman orada bir tanık olma iliş- kisi vardır. Çiçek mevcut olduğunda ve sen değil, senin tüm geçmişin mevcut olduğunda, o zaman o bir düşünme ilişkisidir. Düşünmekten başlarsın. Düşünmek nedir? O, zihni şimdiye getirmektir.
O zaman şimdiki anı kaçırdın demektir; tamamen kaçırdın! Geçmiş şu ana nüfuz ettiği an, onu kaçırdın. “Bu çiçek güzel,” dediğinde o, gerçekten geçmiş olur. “Bu çiçek güzel,” dediğinde o, geçmiş bir dene- yimdir. Tanıdın ve yargıladın. Çiçek ve sen orada olduğunuzda, bu çiçek güzel demek dahi mümkün değildir. Şimdiki anda hiçbir yargı beyan edemezsin. Her yargı, her beyan geçmişe aittir. “Seni seviyorum,” der- sem geçmiş bir şey haline geldi. “Bu çiçek güzel,” dersem hissettim, yargıladım; o, geçmiş oldu. Tanık olmak hep şimdidir, hiçbir zaman geçmiş değil.
Düşünmek her zaman geçmiştir. Dü- şünmek ölüdür, tanık olmaksa canlıdır. Öyleyse bir sonraki ayrım… İlk olarak, düşünmek bir şey yapmaktır. Tanık olmak pasiftir, yapmamaktır, saf oluştur. Düşünmek her zaman geç- miştir, ölüdür, artık yoktur, göçüp gitmiştir. Tanık olmak her zaman şimdiki andır, olandır. Bu durumda eğer düşünmeye devam edersen tanık olmanın ne olduğunu asla bilemezsin.
Düşünceyi durdurmak, sonlandırmak tanık olmayı başlatır. Düşüncenin durması tanık olmak- tır. O zaman ne yapmalı? Çünkü düşünmek bizimle birlikte olan çok eski bir alışkanlıktır. Tıpkı bir robot gibi, mekanik bir şey haline geldi. Sen düşünmüyorsun; artık senin kararın değil, mekanik bir alışkanlık; başka bir şey yapamazsın. Çiçeğin geldiği an düşünme başlamıştır. Sözsüz deneyimlerin yok; yalnızca küçük çocukların var. Sözsüz deneyim gerçek deneyim- dir. Söze dökmek deneyimden kaçmaktır. “Çiçek güzel,” dediğimde çiçeği kaybettim. Artık benim ilgilendiğim çiçek değil, zihnim. Artık zihnimdeki, çiçeğin kendisi değil, görüntüsüdür.