Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26-07-2011, 09:50 AM   #2 (permalink)
cadi_bm
Yüzbaşı
 
cadi_bm - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Apr 2009
Mesajlar: 700
Tesekkür: 10,795
784 Mesajinıza toplam 4,533 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
cadi_bm is a splendid one to beholdcadi_bm is a splendid one to beholdcadi_bm is a splendid one to beholdcadi_bm is a splendid one to beholdcadi_bm is a splendid one to beholdcadi_bm is a splendid one to beholdcadi_bm is a splendid one to behold
Standart Cevap: BARIŞÇIL İLETİŞİM İLKELERİ

İHTİYAÇLARI YA DA İSTEKLERİ TANIMLAMA
Katıksız bir gözlem yapıp uygun bir şekilde duyguları tanımladıktan sonra atılması gereken üçüncü adım, bu durumdaki ihtiyaçlarınızın tanımlanmasıdır. Bu da biraz ikircikli bir konudur.

İhtiyaç, her zaman kişinin kendisiyle ilgilidir, başkalarıyla ilgili değildir. Aynı zamanda burada tanımlanan ihtiyaç her zaman için koruma gibi, özerklik, saygı, beslenme ya da oyun gibi temel bir insan niteliğidir.
Çocuğun odası örneğinde olduğu gibi, ebeveynin ihtiyacı saygı görmek ya da temizlik ihtiyacı olabilir (mikroplardan korunma). „Odanı hemen temizle“ demek ihtiyaca işaret etmez. Bu bir rica ya da taleptir.
Çocuklar ihtiyaçlarını dile getirmede oldukça iyidir. Ya ağlarlar ya da çığlıklar atarlar. Ancak büyürken bir aşamada bizlere ihtiyaçlarımızı dile getirmenin uygun olmadığı öğretilmiştir. Bağlantılar kurabilmek için benliğimizin ve insanlığımızın bu yönünü hatırlamak çok büyük önem taşır.
Dr. Rosenberg’e göre birçok insan ihtiyaçlarıyla temas kurduğunda iyileşmek için üç aşamadan geçer. Birinci aşamada kişi kendisini bir köle gibi hisseder; kendi ihtiyaçlarını ifade etmede zorlanır ve başkalarının ihtiyaçlarının sorumluluğunu kendi omuzlarında hisseder.
Örneğin, bu aşamada kişi şunu söylemeyi alışkanlık haline getirmiş olabilir: “Gitmem gerekiyor çünkü çocuklarım/arkadaşlarım/anne babam beni bekliyor.”
İkinci aşamada kişi asileşir ve sevimsiz davranışlar sergileyebilir. Şöyle sözler sarf edebilir: “Ben kendi işime bakarım, sen de kendininkine bak.”
Üçüncü aşama ise olgunluğa ve özgürlüğe erişilen aşamadır. Kişi kendi duygu ve ihtiyaçlarının sorumluluğunu üstlenirken, başkalarınınkini üstlenmez. Bu sağlıklı sınırların çizilmiş olduğunun göstergesidir. Kişi, şefkatle tepkilerini göstermeyi seçer ama asla suçluluk, korku ya da utanç duyarak bunu yapmaz. İnsan kendi ihtiyaçlarını açık seçik ortaya koyabilir ve eğer isterse başkalarının ihtiyaçları konusunda da kaygı duyabilir. “Oraya değil şuraya gitmeyi tercih ediyorum çünkü öyle istiyorum.”
BİR RİCADA BULUNMA
Dördüncü ve son adım da kişinin kendi gözlemlerini, duygularını ve ihtiyaçlarını temel alarak bir ricada bulunmasıdır. Bunu yapan bir ebeveyn olabilir: “Şu anda öfkeli hissediyorum çünkü mikropların yol açtığı hastalıklara karşı seni korumam gerekiyor. Bu nedenle şimdi lütfen odanı temizler misin?”

Rica ya da talepleri dile getirirken şu ipuçlarından yararlanabilirsiniz:
1. Ricaları olumlu bir şekilde dile getirmek en iyisidir. "Lütfen odanı şimdi temizleyebilir misin?” demek, “Lütfen her yeri dağıtmayı keser misin?” demekten çok daha iyidir.
2. Mümkün olduğunca net ricalarda bulunun. “Lütfen kıyafetlerini dolabına asar ve yastığını da yerden alır mısın?” da olduğu gibi.
3. Her zaman kibarca ama kesin ve açık bir dille konuşun; gereksiz yere duyguları karıştırmayın. Örneğin “Dağınıklığından o kadar usandım ki, haydi hemen kalk ve ortalığı toparla” demek pek de yardımcı olmaz.
Ricalar ve Talepler. Rica, talepten çok farklıdır ama bu ikisi çoğu zaman karıştırılır. Aralarındaki fark şudur: Rica, gönüllülüğe dayanır, tehdit içermez.
Talepler karşısında kişi ya bunu yerine getirmek zorunda kalır ya da isyan eder; bu da iletişimi sonlandırır. İnceden inceye dile getirilen bir talepte, talebin yerine getirilmemesi durumunda kişi diğerini suçlar, yargılar ya da kendisini suçlu hissettirir. Örneğin, “Odanı hemen şimdi temizlesen çok iyi olur” demek, aslında örtülü bir şekilde tehdit etmektir; bu bir yandan da etkili bir taleptir çünkü eğer buna uygun davranılmazsa yaşanacak olumsuz şeylerin imasını da içinde barındırır.
Eğer soran kişi evet ya da hayır cevabını aynı şekilde kabul ediyorsa bu sadece bir ricadır. Odasını temizlemesi istendiğinde çocuk “hayır” derse ve annesi de “Hiç bir zaman sana söylediklerimi yapmıyorsun” derse, o zaman bu bir taleptir. Ama anne şu şekilde karşılık verip “Şu anda ortalığı toplamak yerine oyun oynamayı tercih ettiğini görüyorum. Bu beni hayalkırıklığına uğrattı çünkü senin bana yardımcı olacağını ummuştum. Oyun oynadıktan sonra yapmaya ne dersin peki?” deseydi, o zaman bu bir rica olarak nitelenebilirdi. Buradaki asıl hedef yalnızca söylenenlerin yerine getirilmesi değil, dürüst ve empatiye dayanan bir ilişki tesis etmek.
Hafiften talep içeren sözler. Yapmalısın, etmelisin, mecbursun, zorunlusun gibi kelimeler genellikle talepkardır. Örneğin bir anne şöyle diyebilir: “Odanın hemen temizlenmesi gerekiyor!” Bu bir ricadan çok bir talep niteliği taşır.
Düşünmeye sevk eden ricalar. Ricaya mükemmel bir örnek olarak insanı düşünmeye sevk eden ricaları verebiliriz. Bu, özellikle de kişi sözlerinin duyulduğundan ya da anlaşıldığından emin olmadığı durumlarda çok yardımcı olur. Örneğin, şöyle denilebilir: “Benim şimdi söylediklerimi tekrarlar mısın?” Bu empati kurmaya yönelik bir istektir ve yalnızca netlik kazandırmayı amaçlar. Hiçbir şekilde alaycılıkla karıştırılmamalıdır; tıpkı diğerine “Hey, beni duydun mu?” diye bağırışta olduğu gibi.
Benim Buradaki Asıl Derdim. Taleplerde bulunmak yerine sürekli rica etmenin sıkıntısı şu olabilir: kimi zaman gerçekten harekete geçmek gerekir. Böyle durumlarda anladığımız anlamda bir talepte bulunmakta fayda olacaktır. Bu kulağa şöyle gelebilir: “O vızır vızır arabaların geçtiği caddenin ortasında dikilip durma yoksa ezilip yere yapışacaksın” Marshall Rosenberg bu tür durumlarla ilgili çalışmalar yapmıyor ve bana soracak olursanız bu da onun sisteminin zayıf noktasını oluşturuyor. Ama yine de onun sağlamak istediği şeyin iletişimi açık tutmak olduğunu ve bunun da yalnızca gönüllü katılımla gerçekleştirilebileceğini biliyorum. Kullandığı yöntem çoğu zaman işe yarıyor ama acil bir durumda yavaş kalması pekala mümkün.
Bir de başka bazı durumlarda, örneğin Filistinlilerle İsrailliler söz konusu olduğunda bu hiç bir işe yaramayabilir. Taraflardan biri hiç bir şekilde iletişimin kurulmasından yana değilse, sadece eylemden yanaysa, bu durumda herhangi bir iletişim becerisinin işe yarayacağını sanmıyorum. Dr. Rosenberg bizi kurtarmak için insanlığımıza güveniyor – yani gerçekten sesimizi duyurmak istediğimize ve duygularımızı derinden hissetmek istediğimize inanıyor. Umarım bu doğrudur ama yine de herkes için geçerlilik taşıdığı konusunda şüphelerim var.
EMPATİ
Psikolog Carl Rogers şöyle diyor: “Birisi sizinle ilgili herhangi bir yargıya varmadan size kulak verdiğinde, sizin adınıza sorumluluk almadığında ya da sizi kalıplara sokmaya çalışmadığında, kendinizi gerçekten de harika hissedersiniz.” Başkalarını dinlemek aslında ‘çok şey söylemektir’.
Empati, Barışçıl İletişim’in merkezinde yer alır. Marshall Rosenberg’e göre empatinin ana muhteviyatı mevcudiyettir. Bu o anda ve o bedende mevcut olmak anlamına gelir. Yargılamaya yer olmayan bu durumda kişi kendisini gözlemlemenin yanı sıra diğer kişilerin de neleri gözlemlediğinin, hissettiğinin, ne tür ihtiyaçlar içinde olduğunun ve neler talep ettiğinin farkına varır. Bu her zaman o kadar da kolay gerçekleşmez! Başkasına empatiyle yaklaşabilmek için kişinin de empatiye ihtiyacı vardır. Bu ya kişinin içinden gelecektir ya da empati duymayı bilen insanlarla yaşayarak öğrenilecektir; ama bunu kendi kendine öğrenmek o kadar da kolay bir iş değildir.
Empati, birçok insanın bilmediği bir şeydir. Empatiyle sempati de aynı şeyler değildir; sempati diğerinin hissettiklerini hissetmektir. Empati başka bir şeydir. Şimdi empatinin ne OLMADIĞINA bakalım isterseniz:
Empati Ne Değildir. Birisi sadece empati kurmak yerine konuştuğunda, o kişi tavsiyede bulunabilir, eğitici olabilir, teselli edebilir, hikayeler anlatabilir, hislerini anlamaya çalışabilir, sorgulayabilir, açıklayabilir, düzeltebilir, ikna edebilir ya da kendi konumuna ya da duygusuna açıklık getirebilir.
Birisi bir şey söyledikten hemen sonra söze atlamak, büyük olasılıkla bir şekilde durumu “düzelterek” karşıdaki kişinin kendisini iyi hissetmesi için yapılan içgüdüsel bir harekettir. Bu çok yaygın görülen bir tepkidir ancak empati bu değildir!

EMPATİ KURMA UYGULAMALARI
Empati sırayla şunların yapılmasını zorunlu kılar:
1. Öncelikle orada mevcut olun. Bu, hiçbir şey söylemeyin ve dikkatli bir şekilde ve tam anlamıyla kulak verin, dinleyin, herhangi bir yanıt vermeyin anlamına gelir.
2. Sonra karşınızdakine yanıt vermenizin ya da öneride bulunmanızın uygun olup olmadığını sorun. Özet yapıp üstünden geçmek iyi bir uygulama olabilir: “Yani bana söylediğin şu şu..” Karşınızdakinin gözlemlediği, hissettiği, ihtiyaç duyduğu ve talep ettiği şeyi nasıl anlıyorsanız onu kendi sözlerinizle ifade edin.
3. Daha fazla bilgiye ihtiyaç duyuyorsanız, öncelikle kendi ihtiyaçlarınızı ve duygularınızı ifade edin. Örneğin “Söylediğin sözler kafamı karıştırdı. Olup bitenlerle ilgili biraz daha ayrıntı verebilir misin?”
4. Duygusal olarak yüklü mesajlar vermek özellikle etki yaratır. Bu sayede öfkeyi dağıtabilir, kolaylıkla işin içinden çıkabilirsiniz. Fazla zaman alıcı gibi görünse de pratikte hem zaman hem de enerji tasarrufu sağlar, yanlış anlamaları engelleyerek sabır ve nezaketin ortaya konulmasına, sizin tam olarak kendinizi vererek dinlediğinizi ve durumu anladığınızı ifade etmenize yardımcı olur.
Gerilim dağılana dek empati kurmayı sürdürün ya da karşınızdaki kişinin sözlerinin bitmesini bekleyin. Dr. Rosenberg şöyle diyor: “Öfkeli bir kişinin suratına “ama”nızı çarpmayın. Sadece empati kurun. Bu “hayır” diyen ya da sessizliği tercih eden (hiç cevap vermeyen) kişiye karşı da aynı şekilde olmalıdır.
Dr. Rosenberg’in atölye çalışmasına katılan bir kadın ertesi gün bir sığınma evinde nöbetçiymiş. O gün için yatak isteyen bir adam çıkagelmiş. Kadın hiç boş yerlerinin olmadığını söylediğinde ise adam bıçağını çekip kadının boğazına dayamış. İşte o anda kadın Barşıçıl İletişim’i hayata geçirmenin tam zamanı diye düşünmüş. Adamın o anda hissettiklerini, yani korktuğunu, sinirlendiğini, hayalkırıklığına uğramış hissettiğini ve öfkelendiğini anladığını söylemiş ona. Bunu bir kaç kez tekrar ettiğinde, adam her seferinde biraz daha yumuşamış. En sonunda da tamamen sakinleşmiş, kadın da onu başka bir sığınma evine yönlendirmiş.

SONUÇ
Marshall Rosenberg’in kitabında ve videolarında öfkenin ifade edilmesine, empati kurulmasına, takdirin dile getirilmesine, gücün ve cezanın uygun şekilde kullanımına yönelik çok daha fazla ayrıntı bulabilirsiniz. Barışçıl İletişim’de kişinin diğerleriyle gerçek anlamda bağlantılar kurma niyeti taşıması çok önem taşır. Zaten aksi takdirde en iyi seçilmiş kelimeler ve deyişler bile anlamsız kalacaktır. Dikkat ve pratik de büyük önem taşımaktadır; özellikle de eski alışkanlıklar bir kenara bırakılana dek.
Şefkatli iletişimin mükemmel bir spiritüel uygulama olduğuna inanıyorum; her bir uyanış anında çok büyük faydalar sağlamaktadır; yalnız olduğum anlarda bile, “Şunu yapmam lazım” gibi eskiye ait o insanı yaşamdan uzaklaştıran cümleler zaman aklıma üşüştüğünde bile… Her zaman o dört adımı hatırlayın:
1) yargılamaksızın ya da değerlendirmeksizin duruma dair gözlemler yapın
2) duygularınızı tanımlayın
3) ihtiyacınızı keşfedin ve de
4) bir ricada bulunun.


Zest Coaching için çeviri: Seray Okan

_alıntı_
cadi_bm isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla