Ynt: ARKASI YARIN (3) : Üstümü örten bu meltemsel sıcaklık ve içime işleyip ruhumu hafifleten bu bakış, hayalimdeki tasvir ve şimdi ise tasvirimdeki eksiklikleri bire bir varlılığıyla bununda ötesinde, bir an öncesine uzak geçmişteki bir anmış hissi verdirerek çok önceden tanışmış olduğumuzu düşündürterek nüfuz edebilmem adına etkinliğinden habersiz olduğundan tepkiden yoksunluğuyla aktive edip, tasvirimi adeta bir kostümmüş gibi üzerine bürünüp buna en uygun aksesuarı ve makyajı ilave edip hazırlığını tamamlıyor, hep doldurmaya çalıştığım duvarımda asılı olan boş çerçevemde bana gülümsemek amacıyla. Benim için ne kadar değerli bir konumu kendisine amaç edindiğinin farkında değildi kesinlikle ama bu, amacının ve gerçeğimin değerini eksiltmiyordu asla ve asla nüfuz etmeye devam ettiğim süre boyunca özümsememi engellemiyordu. Bu özümseyiş ise, bir bebeğin büyürken annesini sorgulamadan, müdahale gücünden yoksun bir şekilde kabullenmesi gibi ya da uyurken görüyor olduğumuz kâbus süresince kurtulmak istediğimiz durum için ortaya koymuş olduğumuz çabaların nafile olması gibi bende müdahale gücümü yitirmiş bir durumda öylece özümsedim. Müdahalesiz kalmış olmam zamanın işlemediği, kimsenin dokunamadığı, masumiyetim olarak sığındığım özüme işlemesine izin verdi. Ve içimde bir yerde bir damarın patlayarak sıcakkanını içime boşalttığını, bununla birlikte tansiyonumuzun ani değişimleriyle bizi çarpması gibi bir an algımın uyuştuğunu ve dengemi devam ettirmek için verdiğim komutların etkisizleştiğini hissettim. Ameliyat öncesi narkozun etkisi arttıkça çırpınışımızın bizi daha çok yorarak korumasızlığa sürüklediğini fark ettiğimizde, savunmamızı hareketsiz sürdürmeyi düşünürüz ve bir an sonrasını da hatırlamayız; bende o an oraya yığılmak istedim. Bu gerçek bir kabullenişti, özgürlüğümü feda etmek, masum yanımı ona sunmak ve sadakatimle onu taçlandırmaktı. Buna karşılık isteğimse, belki duyulmayacak kadar sessiz ama göklerin savaşı kadar etkili, ölümüne olmasıyla samimi, kavranılmış olmasıyla çaresiz bir tek cümleyi mırıldanabildim, yüreğim acıyla feryat figan ederken. ’Yalvarırım, kıyma bana!’ Bu yeterliydi, şahsımda birleşmiş olan tüm aciziyetler, güçsüzlüğün simgesi durumundaki mahlûkun acıma duyusunu pekiştirmesi adına -acınılmak nefsimize aykırı olan ender gösterilerden olsa da- sahnede yerlerini almaya başladılar ve değerlerimin, güçlü yanlarımın beynimde çağrışımları olmayan umutsuz simalarındaki savaşma isteği... |