Ynt: ARKASI YARIN (5) .... Aslında bir üçüncü kişilik olan bu bağ arabulucudur ve kendi varlığının belirsizliği söz konusuymuş gibi karşımızdaki insanla münasebette olan kişiliğimizin gerçeklerini içimizde heyecanı yaşayan kişiliğimize iletirken gerçekler arasındaki uçurumu küçültme gayretiyle çırpınıp bunları zamanla benzeştirip hayal kırıklığımızın bir heykeltıraş gibi davranıp bizi abes bir görüntüye bürümesini engelleyip bu acıyı dayanılır kılarak tercih edilir bir görüntüyle değiştirir. Bu arabulucu sayesinde han fendinin o durumda öngöremediğim bu tepkisine karşılık toparlanıp, daha az bencil bir duygu aktarımında bulunmaktaymışım gibi kazan kazan felsefesiyle heyecanımı maddileştirme eğilimine yöneldim. Aynı zamanda arabulucunun yeteneğinin karşısında, yıllar boyu doğru bildiğim ve benim çizgimde kayda değer etki sahibi bir yanlışı fark etmişim gibi algısal haz ve ruhsal minnettarlık söz konusuydu. Çünkü daha önceki ilişkilerimde bana en çok acı veren durumlardan biri, sevdiğim insanın benim içinde bulunmadığım bir anısını anlatırken duyduğu heyecanının benimle oluşturmuş olduğu anıların heyecanından çok daha büyük olduğunu hissettiğimde, kıskançlığımın vermiş olduğu nefret duygusuyla arkadaşımın heyecanı nispetinde zıt bir tutum sergileyerek durağanlaşırdım ve heyecanın etkili darbesini algılardım ki bu heyecana vermiş olduğum değeri o payede artırırdı. Bununla birlikte birileriyle ilgili bir fikrimi ifade etmem gerektiğinde olabildiğince yüz ifademe ve ses tonuma heyecan katardım. Ve ileriki dönemde bu, alışkanlık denen iyileştirilmesi zor hastalık haline dönüşmüştü. Ama şimdi üçüncü kişiliğim devreye girerek, milliyetçi bir diplomatın siyasetle çelişecek boyutta kesin ifadeleri tercih etmekte olduğu doğallığı gibi beni büyülemiş olan heyecanın etkinliği inancımı telaşın acizliğine uğratmadan basitleştirmesini yabancı bulmamıştım. Bu doğallığın sebebini çok sonraları yine bu şekilde yaşamış olduğumu bir başkasını gözlemlemekteymişim gibi canlandırırken anlayabildim. Çok fazla düşünsel çaba göstermediğimiz sürece en çok hoşumuza giden çiçeğin hangisi olduğuna karar verirken, bize anımsatıyor oldukları durumları değer tartısına vururuz ve bizim için biri o kadar özel olur ki diğerlerinin de çiçek olduğunu unutup tüm dünyanın bu çiçekten hoşlanması beklentisinin de ilerisine giderek benimsemiş olduğumuz çiçeğe burun bükmeseler dahi bir başkasının da onun kadar güzel olduğunu söylemeleri yeterlidir bizi şaşırtmalarına. Arabulucu bu abesliğin farkına varmış olmalı ki benim biraz öncesinde tüm insanların heyecandan etkilenecekleri düşüncesine inancımdan daha kuvvetle bana karşı koyup bu inancımı alaşağı edebildi ve bir sonraki cümleyi onun ifadesine bırakmamın daha isabetli olacağını düşündürttü. Yeni anlayabilmiştim söz konusu durumun özüme yakınlığını -kendimizce ayrıcalıklı olarak atfetmiş olduğumuz konulardaki itiraflarımızı genellikle yapmacık bir karaktere bürünerek yaparız ki aslında bu itirafların derinlerimizi ele vermesinden korkmamızdan kaynaklanır-. Böylelikle bu durumun dışındaki hâkim kişiliğimi gizlemeyi amaçladım. Ve arabulucu, komutanın bir görev için-önemsizde olsa bu görev- askerleri arasından birini seçtiğinde seçilen kişinin beyninde ve gözlerinde kombine oluşan fikir ‘hepsinden çok bana güveniyor’ olduğundan komutandan da üst rütbeliymişçesine komutana doğru, oradan da kişilikler arası bölgeden biraz önceki hâkim kişiliğimin bölgesine savaşsız fetih yapmış bir kral gibi kendinden emin bir şekilde ilerleyip, onu susturup kendisi bir üçüncü cümleyi;... |