Başarmak üretmektir. Üretmiyorsanız başarılı olamazsınız. Her başarının içinde, var olmanın ayrı bir hikayesi yer alır. Tüm başarıların ortak bir özelliği, içlerinde güçlü arzu barındırmalarıdır. Başarı büyükse, ona yol açan arzu da büyüktür. Ne kadar başarılıysanız o kadar arzulusunuz. Küçük arzuyla bir mektup, büyük arzuyla bir kitap yazarsınız. Bugününüz geçmişinizin eseridir, geleceğinizi de bugünkü arzularınız belirleyecek. İradenize bırakılan kaderi, başka hiçbir şey değil, arzularınız yani dualarınız belirler. Yaptıklarınız, yapmadıklarınız; yapacaklarınız ve yapmayacaklarınız yani her şeyiniz, yani tüm kendiniz arzularınıza bağlı. Üreteceğiniz her şey ne istediğinize, nasıl ve ne kadar istediğinize veya istemediğinize bağlıdır.
Herkeste var olan sıradan arzulardan söz etmiyorum. İstemekten, dilemekten, basitçe ümit etmekten söz etmiyorum. Üzgünüm “Sözünü
ettiğim arzuyu ifade edecek başka bir kelimede bulamıyorum. Burada herkesin bildiği arzudan değil, çok az insanın bildiği arzudan bahsediyorum.
Televizyon seyretmek gibi, roman okumak gibi olan arzu değil konumuz. Basit hayallerden söz etmiyoruz. “Keşke talih kuşu benim başıma konsa, başbakan olsam” der gibi bir arzu değil bu. “Milyarder olabilsem, Sabancının yerinde ben olsaydım” gibi arzulardan bahsetmiyoruz. Dağları delebilen arzuyu bilirmisiniz? Orduları tek başına mağlup eder arzuyu Bir damla suyun çelik gibi taşı kırabildiği, donan suyun demir boruyu parçaladığı arzuyu biliyor musunuz?
Kainattaki tüm güç ilişkileri arzu kanununa dayanır. Arzu, manevi gücün doğduğu kaynaktır. Yalnızca arzularınız ruhunuzdan doğar. Ne kadar çok arzuya sahip olursanız o kadar güçlü olursunuz. Çünkü ruh güçtür. Ruhtan saçılanda elbette güçlü olacaktır. Arzu ne kadar kuvvetli ise sonuç da o kadar güçlüdür. Bir Batı düşünürü şöyle der: “Duygularınızın şiddetini bilseydim gelecekte atacağınız adımların büyüklüğünü söyleyebilirdim.” Arzu duygudur ve tüm duygular arzu duygusunda birleşirler. Arzu, yerine göre sevgi olur, yerine göre nefret olur. Tüm duygular arzulamakla arzulamamak arasındaki çizgi üzerine dizilirler. Duygularınıza rağmen yaptığınız ne var hayatınızda? Ya sevdiğiniz için, ya nefretleriniz yüzünden ya da korkularınızdan dolayı yapıyorsunuz. Doğru değimli?
Kolomb çok istemeseydi aylar süren yolculuğuna dayanabilir miydi? Gemisinde defalarca isyan çıktı. Tayflarının çoğu öldü. Yıldırıcı okyanus dalgalarıyla boğuştu. Çok arzulamasaydı, o zorluklara dayanmaya devam edebilir miydi? O insanların arzuları çok güçlüydü. Ne kadar güçlü olacağınızı ne kadar şiddetli istediğiniz belirler.
Zor sandığımız başarı aslında ummadığımız derecede kolaydır. Başaranlarla başaramayanlar arasında harcadıkları çabalar açısından neredeyse hiç fark yoktur. Oysa onların dağlar ile taşlar kadar birbirinden farkı olduklarını sanırız. Bir cümleyi yazmakla, yazmamak arasındaki fark çok küçüktür. Bir sigarayı içmekle içmemek arasındaki fark çok küçüktür. Ama bu küçük eylemin sonuçları arasında korkunç farklar olduğunu görüyoruz. Cümleyi yazarsanız kitap yazarsınız, Sigarayı içerseniz ömrünüzü kısaltırsınız. Bu fark bize büyük bir fırsat veriyor biz de tüm başarılı insanlar gibi başarı yakalayabiliriz. Baş döndürücü bir başarıya imza atabilmek için baş döndürücü işler yapmak zorunda değiliz. Büyük iş yapmak çok iş yapmaktan ziyade farklı iş yapmaktır.
Bizi şurası yanıltıyor; İş yapmanın iki boyutu vardır. Biri miktar, diğeri içerik. Hiçbir milyarder iş adamı fakir köylü dede kadar yorucu çalışmaz. Çok çalıştığı halde fakir, az çalıştığı halde zengin olan insanların sırrını, ne kadar yaptıklarında değil ne yaptıklarında arayın. Başarı çok çalışmayı gerektirir belki, ama farklı çalışmayı, az da olsa aynı yönde ısrarlı çalışmayı gerektirir.
Okyanusun yapısını bir damla suyun yapısından farklı görüyoruz. Oysa okyanus su damlalarının birikmesinin sonucudur. Bir damla suyu çok küçümsüyoruz. Oysa yumuşacık su ısrarla damladığında taşları deliyor; biriktiğinde gemileri yüzdürüyor; sel olduğunda şehirleri yerle bir ediyor. Mağaralardaki heyecan verici salkıt ve dikitler damlayan su zerreciklerinin birikiminin sonucudur. Tüm büyükler küçüklerin birleşmesiyle oluşmuştur.
Bütün çabalarınızı arzu ile ateşlersiniz. Arzu damlaları bittikçe arzu okyanusu oluşturur. Sistem şöyle işler. Ne kadar arzularsanız o kadar enerjiyi, o kadar gücü, o kadar emeği amacınız uğrunda feda etmeye hazır olursunuz. Hatta en üst düzeyde, her şeyinizi en çok istediğiniz hedefe feda edersiniz. Hedefinizi öylesine arzularsınız ki ona adanırsınız. Şiddetli istek, basit bir ümit, basit bir dilek değildir. O kadar büyür ki yerine hiçbir şey geçemez. Onu öylesine arzularsınız ki onu elde etmeye çalışırken açlık hissetmezsiniz, aklınıza eğlence gelmez, uykularınız kaçar. Rüyalarınızda onu görürsünüz.
Endülüs Medeniyetinin ilk kahramanı Tarık Bin Ziyad, ordularıyla İspanya topraklarına ayak basmıştı. Karaya ayak bastıktan sonra okyanustaki tüm gemileri yaktı. Askerler tepelerden geriye baktıklarında yükselen dumanları gördüler. Ya mağlup olup öleceklerdi ya da galip geleceklerdi. Kendileriniz geri götürecek gemileri yoktu artık; başka bir alternatif yoktu. Sonunda kazanan onlar oldular. Başarmak isteyen tüm gemilerini yakmalı ve girdiği yolu geriye dönüşü imkansız hale getirmelidir. O zaman alev alev yanan bir arzu doğar. Yakıcı arzularınız yoksa diğer gemileri yok edemezsiniz.
Zorluk çekenler çekmeyenlere göre bir adım öndedirler. Önde olmak için birikmiş acılarınız yoksa arzularınızı kendiniz üreteceksiniz.
Napoleon’un dediği gibi : “Bizim koyduklarımız hariç, hiçbir sınırımız yoktur.”