Paşa Site Kedisi
Üyelik tarihi: Mar 2007 Bulunduğu yer: catland
Mesajlar: 3,019
Tesekkür: 650
976 Mesajinıza toplam 3,858 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Şahmeran, Lokman Hekİm ve Adana Efsanelerİ Yrd. Doç. Dr. Refiye Şenesen
Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fak. TDE Bölümü.
Tarihin ilk dönemlerinden itibaren ortaya çıkan, inandırıcılık özelliği olan, kutsal, gerçek, ve olağanüstü unsurları barındıran kısa halk anlatılan şeklinde tanımlayabileceğimiz efsaneler, bağlı oldukları toplulukların en önemli kültürel varlıklarından birini oluştururlar.
İnsanlar varoldukları andan itibaren dış dünyayı ve doğayı tanımak, ondan faydalanmak çabası içinde olmuşlar, yaşamlarını devam ettirirken karşılaştıkları sorunları ise kendilerine göre geliştirdikleri bir düşünce sistemine göre yorumlamışlardır. Dışa karşı üstünlük sağlamak isteyen insan düşüncesi, kendisini etkileyen olaylar karşısında bir takım kavramlar geliştirmiş, bu kavramları belli biçimlerde harekete geçirerek, sözlü gelenekte yaşayan anlatım türlerini meydana getirmiştir.
Bu grup içerisinde sayabileceğimiz efsane türü, tarih ve inanç öğelerinin yanı sıra geleneksel motifleri de içinde barındırması açsından halk kültürü ürünleri arasında önemli bir yere sahiptir. Efsanelerin konulan, geçen zamanla birlikte toplumda görülen değişikliklere paralel olarak farklılaşmış, genişleyerek çeşitlilik kazanmıştır.
Genel olarak bütün toplumlarda ilkel efsaneler: tanrıların, evrenin, insanların yaradılış ve ortaya çıkışlarının yanı sıra, ilk günahı, ölümün kökenini, tufanı, tanrıların insanları nasıl cezalandırdıklarını, avcılığın ve hayvancılığın başlangıcını, yeryüzünün ilk çiftini, ilk ailesini, âdet, kurum, törenlerin, teknik bilgilerin kökenlerini konu edinmektedirler1.
Tarih öncesi dönemlerde ortaya çıkan efsaneler, insanın yaşaması için gerekli olan temel bilgilerin, değerlerin tanrılar ve kahramanlar tarafından insanlara verildiğini işler. Efsaneler âdet, kurum ve törenlerin ortaya çıkış nedenlerini konu edindikleri gibi bu âdet, kurum ve fitlerin kutsallığını, kutsal sayılan ilk zamanlara bağlayarak, gelenekseli destekleyip güçlendirirler2. Efsanelerdeki temel amaçlardan birisi de toplumsal değerlerin yaşatılmaya çalışılmasıdır. Bu değerler, daha çok örnek tipler aracılığıyla devam ettirilirler. Bu bakımdan toplum hayatına olumlu davranışları ile etkili olan hatta toplumlara yon veren tiplerin davranış ve hareketleri, efsanelere konu olabilir. Özellikle İslâmi içerikle şekillenen Türk efsanelerinde toplumsal değerleri öne çıkartan ve insanlara örnek olsun diye seçilen tiplere rastlamamız mümkündür.
ilkel efsaneler insanın yasaması için gerekli olan temel bilgilerin, teknik ve değerlerin tanrılar tarafından insanlara nasıl öğretildiği konusunu işlerlerken, bu konu zamanla toplumdaki inanç sistemlerini de içine alarak genişlemiş, toplum hayatına yön veren kişilerin davranışları, masal konuları, efsaneleri etkilemiş ve bu şekilde geniş bir yelpaze oluşmuştur.
Bunlardan başka konulan masallarla ortak olan efsaneler de vardır. Bazı efsaneler ise artık inanış konusu olma niteliğini yitirme aşamasındadır. "Eskiden böyle inanırlarmış, güya böyle olmuş" gibi açıklamalar, bu çeşit söylentilerin eskiden inanma konusu olduğunu belirler3, inanılır olma özelliğini yitiren efsaneler, gittikçe masal türüne yaklaşırlar.
Efsane türü 19. yy'ın başlarından itibaren Avrupa'da ilgi görmeye başlamıştır. J. Ludvvig Grimin ve VVilhelm Grimm'in 1816-1818 yıllarında yayınladıkları iki ciltlik Deursche Sagen efsane konusunda yapılan ilk çalışmalardan biridir4. Türkiye'de cumhuriyetten sonra üzerinde durulmaya başlanan efsane konusunda birçok derleme çalışmasının yanı sıra bilimsel çalışmalar da yapılmıştır. Bunlardan birisi de tarafımızdan hazırlanan, 127 efsane metnini ve incelemesini içeren yüksek lisans tezidir5.
Adana, sahip olduğu coğrafi konum ve kültürel yapısıyla birçok halkbilimi malzemesini bünyesinde barındıran bir şehirdir. Efsane açısından da oldukça zengin bir altyapıya sahip olan Adana'da anlatılan efsaneler birçok başlık altında toplanabilir. "Dünyanın Yaradılışı ve Sonu ile İlgili Efsaneler", "Veliler, Türbeler ve Ziyaretlerle İlgili Efsaneler", "Taş Kesilmeyle İlgili Efsaneler", "Bitkiler ve Ağaçlarla ilgili Efsaneler", "Hayvanlarla ilgili Efsaneler", "Doğa Olaylarıyla İlgili Efsaneler", "Tarihi Yerler ve Hazinelerle İlgili Efsaneler", "Yer Adlarıyla İlgili Efsaneler", "Dağ, Göl, Mağara, Pınar, Çeşme ile İlgili Efsaneler", "Çeşitli İşaretler ile İlgili Efsaneler", "Hızır ile İlgili Efsaneler", "Lokman Hekim ile İlgili Efsaneler"6 şeklinde sıralanabilecek olan bu efsaneler, motif yapılan açısından birçok ulu- -sun efsaneleriyle ortak özellikler taşırlar.
Türklerin Anadolu'ya gelmeden önce bağlı bulundukları inanç sistemlerinin izleri Adana efsanelerinde bütün canlılığıyla yaşamaktadır. Ak-kara çatışması, kötü ruhlar, mitolojik hayvanlar, sihir ve büyü, yağmur duası, ağaç, ateş, su, taş-kaya, toprak, dağ-tepe,- kesikbaş kültü, at, av, geyik, ışık, kartal, kurt, mağara motifleri ile destan motifleri (savaş, kızların bahadır olması), şekil değiştirme, her türlü etkiye rağmen silinmemiş, bazen olduğu gibi kalmış, bazen de değişikliklere uğrayarak yaşamış ve günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir.
Eski Anadolu uygarlıkları da Adana efsanelerine kaynaklık yapmaktadır. Adana'nın adını alışı efsanesinde, mitolojik bir kahraman olan Adonis'in adıyla Adana arasında bir bağ kurulmuştur. İslâmiyet'in kabulünden sonra İslâmi motifler de efsanelere girmiş, özellikle "Veliler, Türbeler ve Ziyaret Yerleriyle İlgili Efsaneler" İslâmiyet kültürünün etkisiyle şekillenmiştir.
Adana'nın coğrafi yapısı ve iklim özellikleri de efsanelerin oluşmasında etkili olmuştur. Yılanlar ve akreplerin bol olduğu şehirde bu hayvanlarla ilgili efsaneler de yaygın olarak anlatılır. Özellikle yılanlar, yöre halkının inanç ve korkularında büyük yer kaplarlar. Eski bir halk masalı olan Şahmeran'ın özellikle Adana'da bu kadar yaygınlaşıp efsane haline gelmesi ve varyantlarıyla anlatılıyor olması, coğrafya ve iklimin getirdiği sonuçlardan birisidir.
Lokman Hekim'in kahramanı olduğu efsaneler de Adana'da yaygın olarak bilinerek anlatılmaktadır. Halk arasındaki söylentilere göre Lokman hikmet sahibi bir kişidir. İnsanlara bilgeliği öğreten bir önder, yol göstericidir. Onun tarihi bir kimse, vezir, büyük devlet adamı olduğunu anlatan masallar da vardır. Daha sonraki çağlarda İran ve Türk edebiyatlarına giren bu hikâyeler, biçim ve yapı değişikliğine uğramış, Lokman gerek Türk ve gerek İran edebiyatlarında halk hekimliğinin atası olarak tanınmıştır. Her derde deva, çaresizlere çare, şifasızlara şifa bulduğu inancı yayılmıştır7. Adana'da anlatılan bir efsanede Lokman Hekim ve Şahmeran birlikte anılırlar. Halk anlatılarında Lokman'ın Misis'e yerleşip yaşaması ve Şahmeran'ın yaşadığı yer olarak bilinen Yılankale'nin Misis'te bulunması, halkın iki efsane kahramanı arasında bağlantı kurmasına neden olmuştur. Böylece aynı coğrafyada yaşayan farklı efsane kahramanları, halkın hayal gücüyle bir araya gelmiş ve yeni bir efsane ortaya çıkmıştır.
Halkın çaresizliklerini, umutlarını, özlemlerini, dünya görüşünü, bütün öteki türlerden daha belirgin biçimde dile getiren efsaneler, Adana halk kültürünü oluşturan önemli ürünlerdendir. Bu efsaneler anlatıldıkları müddetçe içlerinde barındırdıkları unsurlarla kültür varlığımızın koruyucuları olacaklardır. Adana'da en çok anlatılan efsanelerden örnekler verelim.
ŞAHMERAN VE LOKMAN HEKİM EFSANESİ
Vaktiyle, binlerce yılanın yaşadığı bir mağaraya yanlışlıkla giren bir adam, yılanlar tarafından padişahları Şahmeran'a götürülür. Şahmeran adama canını bağışlayacağını ancak kendisini misafir etmek zorunda olduğunu söyler. Yerini bilen birini serbest bırakarak kendi hayatını tehlikeye atmak istememektedir. Şahmeran ona çok iyi davranır. Adam bir dediği iki edilmeden bütün ihtiyaçları sağlanarak yaşamakta, günlerinin büyük bölümünü Şahmeran'la sohbet ederek geçirmektedir.
Ne kadar rahat da olsa, gerçek dünyadan uzak bir mağarada süren bu hayattan sıkılan adam, bir gün yeryüzüne dönmek için Şahmeran'dan izin ister. Şahmeran adama güveninin tam olduğunu, yerini kimseye söylemeyeceğine inandığını belirterek gitmesine izin verir. Ancak kendisini gördüğü için vücudunun pul pul olacağını, bu yüzden vücudunu kimseye göstermemesi gerektiğini de tembih eder.
Yeryüzünde normal hayatına dönen adam, Şahmeran'ı gördüğünü hiç kimseye söylemez. Bu arada padişahın kızı hasta olmuş, tedavisi için bütün ülke seferber edilmiştir. Kızın iyileşmesini en çok isteyenlerden biri de vezirdir. Gerçek amacı kızla evlenip oğlu olmayan padişahın yerine ülke yönetimini ele geçirmek olan vezir, bütün büyücüleri toplayarak, bu hastalığa çare bulmalarını ister. Büyücülerden birisi, Şahmeran'ın bulunup öldürülmesi ve vücudundan alınacak bazı parçaların kaynatılıp içirilmesi durumunda kızın iyi olacağını söyler. Şahmeran'ı bulabilmek için de vücudu pullu kişilerin aranması gerektiğini ekler. Vezir ülkedeki herkesi zorunlu olarak hamama götürüp soydurarak, Şahmeran'ı gören kişiyi bulur. Adam, Şahmeran'ı öldüreceğini vaat ederek mağaraya gider.
Şahmeran'a bütün gerçekleri anlattıktan sonra, ne yapması gerektiğini sorar. Şahmeran: "Ölümümün senin elinden olacağını zaten biliyordum" diyerek kendisini öldürmesini, ancak bunun gizli tutulmasını ister. Çünkü öldüğü duyulursa, dünyadaki bütün yılanlar, insanlardan öç almaya kalkacaklardır. Daha sonra: "Kuyruğumun suyunu kaynat ve vezire içir ki kısa zamanda ölsün. Gövdemin suyunu kaynat ve kıza içir ki iyileşsin. Kafamın suyunu kaynat ve iç ki Lokman Hekim olasın" diye ekler. Adam biraz da buruk bir şekilde bunları dinler. Şahmeran yılanlara, adamın misafiri olarak gideceğini, çok uzun yıllar dönmeyeceğini, kendisini merak etmemelerini söyler ve yeryüzüne çıkarlar. Adam Şahmeran'ın dediklerini yapar. Vezir ölür. kız iyileşir, kendisi de Lokman Hekim olur (Ki).
ŞAHMERAN VE BİR İNANIŞIN EFSANESİ
Çukurova bölgesinde halk arasında Şahmeran Efsanesine bağlı olarak söylenen: "Misis yılandan, Ceyhan yelden. Adana selden gidecek" şeklinde bir söz vardır. Bu sözün temelinde şu inanış yatmaktadır:
Adana, Seyhan Nehri'nin yanı başında bir düzlükte kurulmuştur. Eskiden nehir sık sık taşar, evleri, köyleri yıkar, tarlaları su altında bırakırmış. Adana'da sık sık sel olduğu için bir gün şehrin bu yüzden yok olacağına inanılır. Ceyhan'da ise evler çok eskiden topraktan ve kamıştan yapılırmış. Her yanı açık olduğu için, kuvvetli bir rüzgarda birçok ev yıkılıp gidermiş.
Misis'in yılandan gitmesine gelince, bu da yine yörede çok bilinen Şahmeran efsanesi ile birlikte anlatılır. Efsaneye göre Misis yakınında küçük bir dağın tepesine kurulmuş, Yılankale denilen bir kale vardır. Bu kalede sütle beslenen birçok yılan varmış. Bu yılanlar, bir gün sütsüz kalıp kaleden çıkacaklar ve Misis'e inerek orada yaşayanları sokacaklarmış (K2).
GÜLEK BOĞAZI'NDAKİ EJDERHA İLE KRAL KIZININ EFSANESİ
Toros Dağları'nda bulunan Gülek Geçidi'nde, bir kızla ejderhaya benzetilen şekillerle ilgili olarak şu efsane anlatılır:
Çok eski çağlarda Toros Dağları'nın tepesinde bir kral kızı yaşarmış. Dağların çevresi çok sık bir ormanla çevrili olduğu için buralarda dolaşmak tehlikeliymiş. Çünkü ormanda büyük bir ejderhanın yaşadığı söylenirmiş. Kral da kızına sık sık çevreyi tek başına dolaşmamasını söyletmiş.
Günlerden bir gün, kızın canı çok sıkılmış ve ormanda dolaşmaya karar vermiş. Bir süre gezdikten sonra dik ve sarp bir kayalığın üzerine oturarak Gülek Boğazı'nı seyretmeye başlamış. Birden büyük bir gürültü duymuş. Aşağı baktığında kayalıklardan ejderhanın geldiğini görmüş. Ne yapacağını şaşırmış. Kurtulamayacağını anlayınca: "Allah'ım, beni ejderhaya yem yapacağına burada taş yap daha iyi." diyerek Tanrıya dua etmiş. Kızın duasını kabul eden Tanrı hem kızı hem ejderhayı orada taşa çevirmiş (K3).
ANAVARZA TAŞININ EFSANESİ
Bundan çok eski yıllarda Kozan ve Anavarza civarında uzun ömürlü insanlar yaşarlarmış. İnanışa göre bu insanlar o kadar uzun ömürlülermiş ki, ölüm nedir bilmezlermiş.
Tarihi Anavarza Kalesi yapılırken, kalenin temel taşlarını, çevre halkı Kozan Kalesi'nden sırtında geti-rirmiş. Naş adlı kişi, Kozan'dan yüklediği taşı Anavarza'ya götürmek için yola koyulmuş. Kayhanburnu Köyü'nü biraz geçtikten sonra, karşısına bir kalabalık çıkmış. İçlerinden tanıdık birine, ellerinin üstünde götürdükleri şeyin ne olduğunu sormuş. Adam oğlunun öldüğünü söyleyince, Naş sırtındaki taşı yere bırakarak şu tekerlemeyi söylemiş:
Adım Naş
Yaşadım bin beş yüz yaş
Oğlum beş yüz yaş
Yüzü ham traş
Bilseydim dünyada ölüm var
Koymazdım taş üstünde tas (K4).
TAŞKÖPRÜ'NÜN KURULUŞ EFSANESİ
Adana'da, Seyhan Nehri üzerinde bulunan tarihi Taşköprü'nün kurulması ile ilgili olarak birçok söylenti vardır. Bunlardan bir tanesi de şöyledir:
Adana'da bir padişah yaşarmış. Padişahın kızı bir yılanın ölümüne sebep olmuş. Bu yılanın eşi, kızı öldürmek için peşine düşmüş. Padişah bunun farkına varmış. Kızını tanıdığı birisinin evine saklamış. Evden çıkması yasak olan kız, bir gün dayanamayarak bahçeye çıkmış ve elma toplamaya başlamış. Bunu gören yılan, kızı sokarak öldürmüş. Padişah da kızının anısına Taşköprü'yü yaptırmış. Halk bugün bile padişahın, yıkıldığında yeniden yaptırılabilsin diye köprünün altına para ve altın koyduğuna inanır (K5).
ULUCAMİ EFSANESİ
Adana'nın tarihi camilerinden Ulucami, Ramazanoğulları tarafından yaptırılmıştır. Caminin yapımı ile ilgili olarak şöyle bir efsane anlatılır:
Ramazanoğlu'na bir gece düşünde, cami yaptırmasını söylerler. O da bu günkü Ulucami'yi yaptırmaya karar verir. Caminin temeli atılır. Bir gece yine düş görür. Kendisinden çocuğunun kanını caminin temeline akıtması istenir. Ramazanoğlu'nun bir tek erkek çocuğu vardır ama, "Allah bir tane daha verir." Diyerek O'nu kurban etmeye karar verir. Temeli atan ustalara: "Çocuğumun kanını temele akıtın ama ben görmeyeyim. Kanlı gömleğini getirin yeter" der. Ustalar "Bey'in bir tane çocuğu var o da kesilmez" diyerek, yoldan geçen garip, bir çocuğu keserler. Kanlı gömleğini Bey'e götürürler.
Aradan zaman geçer. Bey, çocuğunun ölmediğini anlar. Temel atan ustaları çağırır ve hangi çocuğun kanını akıttıklarını sorar. Oradan geçen garip bir çocuğun kesildiğini öğrenince ustalara kızar.
"Vay Adana'm, gariplerin şehri olacak" der.
Cami, yapılıp bitirilir ve ibadete açılır. Adana da gerçekten gariplerin şehri olur. İnsanların her yerden akın akın Adana'ya göç etmeleri bu efsaneye bağlanır (K6).
LOKMAN HEKİM EFSANESİ
Adana ve çevresinde yüzyıllardır yaygın olarak Lokman Hekim efsaneleri anlatılmaktadır. Bunlardan bir tanesi şöyledir:
Lokman Hekim, inanışa göre bütün hekimlerin piri, üstadıdır. Her çiçeğin, her otun özelliklerini tanıyan Lokman, ilaç yapar, derilere deva bulunmuş. Bütün dünyayı dolaşmış. Çukurova'ya gelince ovanın bereket ve güzelliğine hayran olarak Misis'e yerleşmiş. Çevredeki bütün hastaları iyileştirmiş. Anık hastalığın ne olduğunu unutan Çukurovalılar, ölümsüz hayatın peşine düşmüşler. Kendileri için ölümsüzlük ilacını yapmasını istemişler.
Lokman Hekim Çukurova'yı adım adım dolaşmış, bütün bitkileri incelemiş. Bir gece dolaşmaktan yorgun düşmüş ve ulu bir çınarın altında uyuyakalmış. Bir ara bir ses duymuş:
"Ey Lokman, anık araman bitsin, ben ölümsüz hayatın devasıyım. Bundan böyle insanlara ve hayvanlara ölüm yok".
Lokman Hekim, sesin geldiği bitkiye doğru yürüyüp koparmış. Bu arada Tanrı Cebrail'e: "Yetiş Cebrail, Lokman ölümsüzlüğe çare bulursa bu insanların hali ne olur?" demiş.
Bunun üzerine Cebrail, pir-i fani kılığında Misis Havraniye tarafına bir gelmiş. Misis Köprüsü'nün üstünde Lokman Hekimle karşılaşmış. Cebrail: "Selamü-naleyküm" dedikten sonra. Lokman'ın elindeki kitaba bakmak istemiş. Kitabı alıp coşkuyla akan Ceyhan Nehri'ne atmış. Kitabın ardından Lokman da suya atlamış ama bulamamış. Yaz gelip sular çekilince, ırmak boyunda aramaya devam etmiş. Sonunda kitabın sadece bir yaprağını, arpa tarlasında bulmuş. Bugünkü tıp biliminin, o günkü yapraktan geliştiğine inanılır. Yörede hâlâ, efsanenin izlerine rastlanılmaktadır. Kitabın bulunduğu arpa tarlasının toprağı kutsal sayılır. Çocukların karınları ağrıdığında bu toprağı ısıtıp beze sararak çocuğun karnına koyarlar (K7, K8, K9, K10).
LOKMAN HEKİM EFSANESİ II
Lokman Hekimle ilgili olarak anlatılan efsanelerden bir tanesi de şöyledir:
Lokman Hekim doktor ve eczacıymış. Dükkânında her türlü hastalığın devası olan ilaçlar varmış. Hastalar içeri girdiklerinde, hastalıklarına iyi gelecek olan ilaç şişesi sallanırmış. Bir gün içeri birisi girmiş. Ancak hiçbir şişe sallanmamış. Lokman Hekim bunun üzerine:
"Senin hastalığının çaresi yok, öleceksin" demiş.
Adam ölümden kurtuluşun olmadığını öğrenince çok üzülmüş. Her şeyini satmış. Yanına bir at tüfek ve av köpeği alarak dağlara çıkmış. Vurduğu hayvanları yiyip, yörüklerden yoğurt, süt alarak yaşıyormuş. Bu arada hastalığı da iyice artmış.
Bir ağacın altına gelmiş. Atını bağlayıp köskelmiş. O sırada bir yürük kadını, bir tas sütü saylığa koymuş. Yılanların sütü sevdikleri bilinir. Tasa yaklaşan bir yılan sütü içmiş, sonra da zehrini süte kusmuş. Tas yemyeşil olmuş.
Ağrıları iyice anan adam:
"Gidip şu zehri içeyim de ölüp kurtulayım" diyerek zehirli sütü içmiş. Bir süre sonra ishal olmuş ve kusmaya başlamış. Ancak oldukça hafiflediğini hissediyormuş. Ölmek için içtiği zehirden sonra daha iyi olduğunu görmüş. Gün geçtikçe iyileşmiş ve hastalığı tamamen geçmiş. Lokman Hekim'e gidip: "Sen bana öleceğimi söylemiştin. Ama ölmedim" demiş.
Bunun üzerine Lokman: "Ben sana ala ineğin sütünü nereden bulayım, sütü yılana içirip, nasıl tasa kusturayım. Hastalığının çaresi vardı ama bu ilacı temin etmek zor olduğu için öyle dedim" diye cevap vermiş.
O gün bu gündür tas ve yılanın eczacılık ve tıp biliminin simgesi olması, halk tarafından Lokman Hekim'e dayandırılır.
ŞAHMARAN Şahmaran Fransızca bir kelime ve yılanların şahı anlamındaki Şah-ı Maran’dan geliyor. Şahmaran figürü bir yılan, bir ejderhadır. Baş kısmı insan olan, yılanla insanın birleşmesinden meydana gelmiş doğa üstü bir yaratıktır. Yılan figürleri genelde kötülük ya da uğursuzlukla ilişkilendirilirse de insan başlı Şahmaran, doğurganlık, bereket ve bilgeliği sembolize etmiştir. Anadolu’da uğur getirmesi için Şahmaran’ın resimleri kadınlar tarafından odaların duvarlarına asılmıştır. Pek çok farklı versiyonda Şahmaran hikayesi bulunmaktadır ama bunlar genelde birbirlerinin benzeri olup, yer ve kişiler değişikliğe uğramaktadır.
Tarsus Şahmaran’ı ise iki farklı şekilde anlatıla gelmiş. İnsanların inanışına göre, yılanların şahı Şahmaran, Tarsus’un 15 km. kuzey doğusundaki bir ortaçağ kalesinde yaşarmış. Hikayeye göre bütün yılanlar bu kalede kalırmış. Hükümdarları Şahmaran ise,gözleri kilometrelerce uzağı görebilen,üstün niteliklere sahip bir yaratıkmış.Bir gün,Tarsus Beyinin dünyalar güzeli kızını hamamda yıkanırken görmüş ve görür görmezde aşık olmuş.Beyden kızını istemiş ancak bey hem korktuğu hem de çirkin bulduğu için kızını Şahmaran’a vermek istememiş.Bunun üzerine Şahmaran, Beyin kızını kaçırmaya karar vermiş. Hazırlıklarını yapıp dünyalar güzeli kızın hamamda olduğu bir gün buraya gelmiş.Ancak Beyin adamları durumu fark edip Şahmaran’ı oracıkta öldürmüşler.
Hükümdarlarının öldüğünü duyan kaledeki yılanlarda şehri basıp bütün halkı sokarak zehirlemiş ve şahlarının intikamını almışlar. Bu hikayenin diğer versiyonuna göre ise, Tarsus beyi dermansız bir hastalığa yakalanmıştır. Derdinin ne olduğunu anlamak için gelen hekimler çaresizlik içinde kalıyorlar, ellerinden hiçbir şey gelmiyormuş. Beyi tedavi etmek için gelen hekimlerden biri, bu hastalığın devasının Misis Kalesindeki Şahmeran’ın gözlerini yemek olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine beyin adamları bütün şehri dolaşarak Şahmaran’ı bulmaya çalışmışlar. Uzun süren aramaları bir sonuç vermemiş. Bey her geçen gün daha da kötüleşiyormuş, bir gün, daha önce hayatını kurtardığı biri, Şahmaran’a ihanet ederek onun hamamda saklandığını söylemiş. Şahmaran’ın yerini öğrenen beyin adamları, yılanların şahını hamamda yakalayıp hemen orada öldürmüş ve gözlerini de beye yedirmişler. Bey Şahmaran’ın gözünü yer yemez iyileşmiş. Ancak kaledeki yılanlar şehri basmış ve bütün halkı sokarak öldürmüşler. İşte bu hamamın adı da o zamandan beri Şahmaran Hamamı olarak kalmış, Tarsus’un Şahmaranı böyle hüzünlü bir efsaneye konu olmuş maalesef.
__________________ alıntıdır Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.
__________________ asi,hırçın,hür,asabi,küstah |