TOBIAS MATERYALLERİ
Kuantum Sıçraması Dizisi:
ŞAUD 2: “Sen, Sen, Sen” – Kuthumi lal Singh’in katılımıyla
Kanallık, Geoffrey Hoppe
Namaste! (izleyiciler alkışlar) Namaste! (izleyiciler yanıtlar “Namaste!”) (gülerek) Ah sevgili Şambra, bu yükselmiş büyük üstat Kuthumi la-la-la-lal Singh (kahkahalar) bugün sizinle olmaktan büyük mutluluk duyuyor.
Yeni Enerjiye, bu Kuantum Sıçramasına, düzenli bir Şaud yapan ilk varlık olmak ne büyük bir onur. Ama aslında ben üçüncü seçenektim. (kahkahalar) Tobias bu haftasonu topraklanmakla meşgul. Tobias’ın Sam’i bugünlerde sınıfta bazı zorluklar yaşıyor. Tarih dersleri alıyor, ve şimdilerde okulda Orta Doğu tarihini inceliyorlar, (kahkahalar) ve uzun süre en kutsal bölge olan bu yerde meydana gelen şeylerin gerçekliği hakkında Tobias ile öğretmen aynı bakış açısını paylaşmıyorlar. (yoğun kahkahalar) Sizin deyiminizle Hıristiyanlığa eğilimli öğretmen ile, birçok farklı eğilimlere sahip olan Tobias, hemfikir değiller. Böylece, Sam’in tarih öğretmeni, her ikisi de profesör olan ana-babayı çağırdı, ve onlar, Sam’in sınıftaki isyanından biraz utanç duydular ve o yüzden tarih dersini doğru öğrenene kadar – Tobias olarak da bilinen – Sam’in topraklanmasına çalışıyorlar. (kahkahalar)
Böylece, sevgili Sam’in yaşadığı eziyeti, zorluğu hayal edebilirsiniz. Ve Tobias’ın enerjisi bu haftasonu onun çok, çok yakınında, çünkü Sam odasında somurtmuş otururken, içinin derinliklerinde gerçek öykünün ne olduğunu biliyor, ama bir şekilde de, geçmişte hepinizin çok iyi becerdiği gibi, sezgilerinden ödün vermesi gerektiğine mi, yoksa kendi gerçeğini... kendi gerçeğini konuşması gerektiğine mi karar vermeye çalışıyor.
Sonra bir de Saint Germain var. Aylardan Ekim, ve Paris, ve havada aşk kokusu var. (yoğun kahkahalar) Lider olmaya göz dikmiş, ama her zaman da kraliyet ailesine ait olacak bir sevgili varlıkla iyi birkaç şişe şarabın tadını çıkartıyor – belki onun şu anda kiminle olduğunu seziyorsunuz. (güler) Hmm, anladınız! Evet ya, biraz düşünün bakalım, işte Kuthumi’den size bir bilmece. Neyse, o da, yılın bu zamanlarında hep olduğu gibi, Paris’in güzelliğiyle ve sevgisiyle ve aşk macerasıyla meşgul. Yani bugün sizinle çalışmak onuru bana ait.
Deneyimi Yaşa
Benim... burada söylev vermeyeceğim, sadece kendi aramızda keyifli bir sohbet yapacağız. En sevdiğim söylemlerimden birini paylaşarak başlayacağım, ben bunlara la-la-lar diyorum: (Bir şeyden) kuşku duyduğunda, deneyimini yaşa.
Hmm. Hmm. Hmm. “Bununla ne demek istiyor şimdi?” diyorsunuz. Aslında oldukça basit. Yaşamınızda her gün bazı durumlarla karşı karşıya kalıyorsunuz – “Bunu yapmalı mıyım? Yoksa yapmamalı mıyım?” (Kuthumi güler) İşin içine korku girmeye başlıyor. Olası sonuçları hayal ediyor ya da düşünüyorsunuz, ve genellikle, bildiğiniz gibi, en korkulu, en dramatik ve olası en kötü sonuçlara eğilimli oluyor, dolayısıyla hiç bir şey yapmıyorsunuz. Sonuçtan emin olmadığınız için de kendinizi geri tutuyorsunuz. Uzun zaman önce, yapabileceğiniz en önemli şeyin, o deneyimi yaşamak olduğunu öğrendim. Kaybedecek neyiniz var ki – hayatınız mı? Onu kaybedersiniz. Ay, bu şakaydı! (bazı gülüşmeler)
Herşeyi Kaybetmek
Hazır bundan söz ediyorken, öbür tarafta şimdilerde ortalıkta dolanan, birbirimize anlattığımız ve en sevdiğimiz şakalardan biri olan spiritüel bir şaka duymak ister misiniz? (Linda sorar, “Komik mi?” izleyiciler güler) Bir dakikaya kadar onların nasıl güldüklerine kulak verin! İşte başlıyoruz – “Yükseliş yolunda komik bir şey oldu...” .... durun daha gelmedim... (kahkahalar) “Herşeyi kaybettim.” (izleyicilerden hiç tepki gelmez) Gördünüz mü? Onlar gülüyor! (Kuthumi gökyüzüne doğru işaret eder) Siz ona fazla yakınsınız. Fazla yakınsınız, sorun bu. Meleksel mizahı anlamıyorsunuz çünkü ona fazla yakınsınız. Ama aslında bu, yükseliş yolunda meydana gelen çok komik bir şeydir. Herşeyi kaybedersiniz.
Kuthumi olduğum zamanlarda alçakgönüllü bir varlığa sahip olan bir aileden geliyordum. İyi bir üniversiteye gittim, iyi elbiseler giydim, iyi bir aklım vardı. Sözde herşey doğru idi. Ancak gerçekte hiç bir şey doğru değildi. Herşey yanlıştı. Şeylerin gerçek yüzünün tersiydi. Herşey için çalıştım, ya da çalışmam gerektiğini düşündüm. Herhangi bir kazanca sahip olmak için çabalamanın gerekliliğine inanmıştım. Şeyler üzerinde aklımla çalışmam gerektiğine, çok çalışmam gerektiğine ve felsefe denen o şeyi – ki onun üzerinde önceki yaşamlarımda da çalışmıştım - öğrenmem gerektiğine inanmıştım, taa ki, herşeyi kaybettiğim o noktaya gelinceye kadar. Ailemden kopmuştum, çünkü onlar benim – nasıl diyorsunuz – edindiğim daha batı tarzı şeyleri kabul etmiyorlardı. Parasal olarak hiç bir şeyim yoktu. Başkalarına güvenmek durumundaydım – ya da öyle olduğunu sanıyordum. Ya da öyle olduğunu sanıyordum.
Aklımı kaybettim, ki çoğunuz da kaybetti. Bunun nasıl bir şey olduğunu biraz biliyorsunuz. En güçlü niteliğim olduğunu düşündüğüm şeyi kaybettim – keskin zekâ yetimi. Mantıklı olma becerimi, analiz etme becerimi – bunu kaybettim, tam anlamıyla. Bir gün uyandım ve artık hiçbir analitik, mantıksal beceriye sahip değildim, ve dünyam yıkıldı. Herşeyi kaybettim. Ya da öyle olduğunu sandım.
Aslında herşeyi kaybetmek, odağının, zihninin merkezi dediğiniz şeyi kaybetmek, ilişki gibi şeyleri kaybetmek, kimliğini kaybetmek, bunlar gerçekten bir kayıp mı? Yoksa aslında kazanç mı? Ve işte bu nedenle, meleksi alemlerde bu inanılmaz komik şakayı söylediğimiz zaman – “Yükseliş yolunda komik bir şey oldu; ben herşeyi kaybettim” – onlar öbür tarafta gülmekten kırılıyorlar. Siz Şambra, çok yakında (bize) yetişeceksiniz. Herşeyi kaybetmenin komik olduğunu düşünmüyorsunuz, (gülüşmeler) oysa gerçekten öyledir. Gerçekten öyledir. (Kuthumi güler) Bazen gülüyoruz... bunu size söylememeliydim...
Ama sevgili Şambra, siz herşeyi kaybetmektesiniz. Analiz dediğiniz şeye olan odağı kaybediyorsunuz ki, sezginizi açabilesiniz. İlişkileri kaybediyordunuz, çünkü onlar çoğu kez, anlamaya başladığınız üzere, sizi güçlendiren, muktedir kılan ilişkiler değildi. Onlar bağlarla ve hatta belki de başkalarından beslenme enerjisiyle ilgili ilişkilerdi. Onlar sizin... ve Şambra, bu sizin en değerli niteliğiniz, ama aynı zamanda en büyük yükümlülüğünüz... yani herkesin sorumluluğunu yüklenme arzunuz. Herkesinkini. Bunu aşın – siz olun! Siz olun. Bu o kadar önemli ki.
Sen
Eksik olan ne? Eksik olan ne Şambra? (izleyiciler “Biz” der). Eksik olan ne Şambra? (izleyiciler “Ben” der). Hiçbir şey. Hiçbir şey. Hayır! Siz buradasınız! Siz buradasınız. Siz tam olarak buradasınız, öyleyse hiçbir şey eksik değil. Siz, buraya gelip de bu sandalyelerde oturmak ya da evinizdeki monitörlerden izlemek için kendinize izin verdiniz. Siz bugün sizin burada olmasına izin verdiniz. Eksik olan hiçbir şey yok. Bugün ne sizde, ne de bende.
Ancak dünyadaki birçok insanda eksik olan bir şey var. Onlar gerçekten yaşamlarının içinde değiller. Yaşamlarının yaratanları değiller. Doğrusu kukla olmalarına izin veriyorlar. Kukla. Peki ama kimin? Kimsenin. Bakın, şu kuklayıcıyı, tüm o ipleri çekeni hayal ediyor, yaratıyorlar. Ama aslında orada kimse yok. Onlar bu kuklacının, ana-babaları ya da patronları ya da hükümet ya da başka biri olduğuna inanmaktan hoşlanıyorlar. Kendi yaşamlarının içinde yer almıyorlar. Yaşamlarını başka bir şey için erteliyorlar ve bunun ne olduğunu bile bilmiyorlar.
Ama siz, en önemli şeyin siz olduğunu öğreniyorsunuz. Hiçbir şey eksik değil. Sabahları uyandığınızda ve o ilk duşunuzu aldığınızda, ister yağmurlu ister güneşli bir gün olsun, ve şimdi anında yaşamınızdaki mevcudiyetinizi kabul ettiğinizde ya da onayladığınızda, o zaman herşey olmaya başlayacaktır. Siz, sizi, tanrısallığınızı kabul edip onayladığınızda, herşey olmaya başlar.
Siz’i onaylamadığınız zaman, ki insanların çoğu onaylamıyor, hiçbir şey olamayacaktır – tabi o belli günde karmaşa, yazgı, başkalarının seçimi, alın yazısı, kötü karma ya da yalnızca boktan şans gibi (kahkahalar) görünen şeyler hariç. Ama tam olarak mevcut olduğunuzda, varlığınızın tümü, her bir parçanız – geçmişiniz, şimdiniz, potansiyelleriniz – hepsi hemen burada olduğunda, o zaman herşey, herşey hallolur. Bu çok basit bir prensiptir.
Spiritüellik... ona abartılı bir önem yükleniyor. Yani dün öyleydi. Dün öyleydi. (kahkahalar) Bunu ben de biliyorum, siz de. Birbirimizden saklamamız gerekmiyor. Spiritüellik, bir zihinsel aktivite demetidir. Araştırmak ve aramaktır. Yanıtları başka yerlerde aramaktır. Sizin adınıza çözümlesin diye Tanrı’yı aramaktır. Aman Tanrım! – insanların ettiği o dualar. Aman aman aman! (kahkahalar) İşte bu, meleksel alemlerde komik bir şakadır! Melekler duayı icat etmediler. İnsanlar icat etti ki, kendileri yapmaktan kurtulsunlar, anlıyor musunuz. Dua etmek, sizin yerinize bir başkasının yapmasını istemenin yoludur ve sonuçta kimse kimse için bir şey yapamaz. Bizim taraftaki meleksi varlıklar bile sizin adınıza bir şey yapamaz. Siz yapabilirsiniz. Bu öylesine önemli bir nokta ki.
Benim filmimi yapacağımız zaman, bazı gerçek deneyler yapacağız. Şambra ile çalışacağız, ve sonra da, pek Şambra olmayan başka insanlarla çalışacağız. Yaşam yollarına bakacağız. Bununla bağlantılı olan bazı sosyolojilere bakacağız. Ve biz, herşeye boyun eğen birine karşı – bilinmeyen bir Tanrı’ya boyun eğen, bunlardan bazısına dua eden – birine karşı, tam olarak mevcut olduğunuzda, deyim yerindeyse, yuvada olduğunuzda – yuva derken, şimdi ânınızı kastediyoruz – neler olduğuna bakacağız... Cauldre burada senaryoma müdahale ediyor! (kahkahalar, Kuthumi kıkırdar) Biz bir göz atacağız, bir karşılaştırma yapacağız; mevcut olduğunuz zaman neler oluyor?
Ruhun Fiziği
Şimdi, bununla ilintili olan bir fizik var ve Saint Germain benim videomda bununla ilgili çok şey söyleyecek – ama önce benim adım çıkacak! (kahkahalar) Ama ilintili olan bir fizik var. Sahip olduğunuz bir şey var ve biz öbür tarafta buna.... neyse, siz buna ruh derdiniz. Ama biliyor musunuz, bu kelime öylesine aşırı kullanıldı, öylesine yanlış anlaşıldı ki. O kadar yanlış anlaşıldı ki, ayaklarınızın altındaki yer bile ona verildi. (kahkahalar, Kuthumi de güler) (İngilizcede, ayak tabanına “sole” denir, ve ses olarak “soul - ruh” kelimesi ile aynıdır) Böylece bizim, burada, bizim tarafta kullandığımız bir kelime var. Bu, farklı bir kelime, ama belki daha kapsamlı bir kelime. Özünüz – sizin her bir parçanız, her bir yanınız, veçheniz, her bir geçmiş yaşamınız, her bir... tümünüz anlamına gelir. Tümünüz, hiç tezahür etmemiş potansiyelleriniz de dahil, anlıyor musunuz. Bu (yani hiç tezahür etmemiş potansiyelleriniz), sizin çok önemli parçalarınızdan biridir.
Gerçekten de, yaşamınızda birçok seçim yaptınız. Birçok durumla karşılaştınız, ve “sizi”, yalnızca yaptığınız ve deneyimlediğiniz seçimler olarak düşünmek eğilimindesiniz. Ama özünüz, aslında Dünya üzerinde tezahür ettirmediğiniz tüm seçimleri de içeriyor. Ama bu seçimler başka yerlerde tezahür etti ya da oynandı. Bu yüzden, ne kadar büyük, ne kadar muhteşem olduğunuzu görüyor musunuz. Sahip olmuş olduğunuz o belirli lineer deneyimlerden çok daha fazlasısınız. Çok daha fazlası.
Şimdi, biz bu tarafta bu enerjiye pran, ya da bazen prantay diyoruz, sizin prana olarak bildiğiniz kelimeye çok benziyor. Böylece sizin özünüz, sizin siz’iniz, şu pran ya da prantay, aslında bir fiziğe sahip. Diyelim ki bizim prantay dediğimiz özünüz, siz’dir. Sonra siz, prana denen bir tür öz enerjisi yayarsınız. Bu zaten bildiğiniz bir şey. Prana, enerjiye ve bu gerçekliğe akan bilinç akışıdır. Şu anda bu salonun her yanında prana akıyor. Prana, tek tek her birinizden yayılıyor ve ölçülebilirdir. Ve bu, yakında oluşturacağımız videomda yapacağımız şeylerden biri.
Biz, prantay ya da pran’dan yayılan enerjinin, kendini tezahür ettirirken ya da çevresindeki herşeye ışırken, yayılırken, ne denli derin, herşeyden çok daha derin bir etkiyi nasıl yarattığına bakacağız. Biz bu pran enerjisinin, 3B gerçekliğinizde bir enerji kaynağı olarak kullanılmak üzere nasıl transfer edilebileceğine ya da zaptedilebileceğine de bakacağız. Tek tek her birinizden ve hepinizden yayılan prana – çünkü siz, siz buradasınız, bu gerçekliğe seçiminiz doğrultusunda aktif olarak katılıyorsunuz, hemen şimdi bu salonda – prana enerjisi, sizin deyiminizle çok güçlü.
Ama biz onu kuvvet gibi bir etkenle bağdaştırmak istemiyoruz. Onun güçlü ya da zayıf olduğunu söylemekten hoşlanmıyoruz. Şu anda yaratmakta olduğunuz bu prana enerjisini belki de daha bütünsel, büyüklük olarak düşünebilirsiniz. Siz kendi prana enerjinizi, Dünya’nın kendisinden gelen, onun pranasına katıyorsunuz; ve şu anda bu salonu tam anlamıyla çember içine alan ve çok, çok sayıda olan meleksi varlıklardan gelen enerjiye katıyorsunuz. Ve bu gerçekliğe topraklanmış halde olduğunuz için de, kendinizle birlikte yuvada olan yine sizsiniz, ve bu çok sağlam bir enerji türü yaratıyor – ama sizin eski ölçüm yöntemlerinizle hiç ölçülemeyecek bir enerji.
Siz, elektrik gibi belli dualitik dinamiklere sahip olan ve bu nedenle kolayca ölçülebilen, kolayca çalışacak duruma getirilebilen ve benzer enerjisel çıkışı olan kaynaklara uygulanabilen enerjilere alışıksınız. Ama şimdi Şambra, tam anlamıyla katılmaya başladığınız Yeni Enerjide, başka enerjiler de yayıyor ve aktive ediyorsunuz. Ama yuvada olmadığınızda, bedeninize ve her gün yaşamınıza katılmadığınızda, bunu gerçekleştiremezsiniz. Mevcut değilseniz, kendi gerçekliğinizden çıkıp bir tür psikotik tatile girdiyseniz... (bazı gülüşmeler ve Kuthumi kıkırdar) Şu ilaçları alıyorsanız, o zaman yuvada değilsinizdir. Hayır, hayır, hayır. Kapıda bir not var: “Cehennemde balığa gittim.” (Linda “Çok komik” der, bazı gülüşmeler)
Ama, şu anda burada olmasına çok izin verilen prantay’ınızla, özünüzle meydana gelen bir etki, gerçek bir etki söz konusu. Bakın, onu ittirmek ya da zorlamak zorunda değilsiniz. O öylece burada. Siz onca zaman sonra, nihayet, insan olmak konusunda rahatlıyor, huzur buluyorsunuz. Bu şaşırtıcı değil mi? Ve sonra, (bu) sizin son yaşamınız! (izleyiciler ve Kuthumi güler) Ama bilirsiniz, bu işler böyle yürür! Andra buna teslimiyet derdi. Kendine teslimiyet.
Ahhh, görüyor musunuz. Saint Germain’in diyeceği gibi, güvene teslim olmak. Gerçekte kim olduğuna teslim olmak. Başkasının sizi ele geçireceğine artık kaygılanmamak. Bu öylesine büyük bir korku türü ki, meleksel alemlerden geçerek dünyasal alemlere gelen her birinizin, birisinin sizi ele geçireceğine dair korkusu var. Bakın, melekler, insanların yaptığı gibi birbirlerini silahla öldüremezler. Ama öbür tarafta, “Ele Geçirme” denen, “Ben seni emip içime çekeceğim. Seni görevinden edeceğim. Enerjini alacağım. Bilincini yok edeceğim” denen o eski oyun var.
Anlıyor musunuz, siz Dünya’ya bu korkuyla geliyor ve sonra da onu yaşıyorsunuz, ve birisinin “sizin hayatınızı alabilmesi”, bir kaza geçirip ölebileceğiniz gerçeği de bunu kuvvetlendiriyor. Böylece sürekli bu korku var, ve bu öylesine sürekli bir korku ki, sonunda sizin içinizde bir enerji çarpışması yaratıyor ve artık burada olmak istemiyorsunuz. Böylece bedeniniz – Sam’inkine biraz benzer biçimde – çıkıp dolanıyor ama, aslında içinde kimse yok, gerçekten mevcut değil, artık seçimler yapmıyor, güvenmiyor.
Sonuçta, civardaki meleksel alemlerin kötü bölgelerinde bir melek, bir başka meleği ele geçirdiğinde, bu fazla sürmüyor. Süremez. Her meleksi varlık, her insan varlık, aynı zamanda doğuştan sahip olduğu hakla, mutlak/egemen tanrısal bir varlıktır. Bu, kazanmanız gereken bir şey değildir. Binlerce yıllık yaşamlardan sonra layık olduğunuz bir nişan değildir. Siz bununla yola çıktınız. Siz, tanrısal, egemen/mutlak bir benlikle yola çıktınız. Yalnızca sanki ondan uzaklaştınız, hepimizin yaptığı gibi. Sanki deneyimi yaşamak istediniz – mutlakiyetten, egemenlikten uzaklaşmak, nasıl bir şeydi? Tekil ve siz olmaktan uzaklaşıp da, çok, çok katmanlı, birçok farklı açıdan çok, çok dağınık olmak, nasıl bir şeydi?
Ama bu sizin hep sahip olduğunuz tanrısal hakkınızdır. İşte bu nedenle, melek tarihine geri gidecek olursak, bir varlık bir diğerini ele geçirse bile, er ya da geç, er ya da geç her ikisi de ayrılmak zorunda kalacaktır. Ele geçirilmiş olan sonunda kendi bilincine geri gelecektir. Ha, bu biraz zaman alabilir ama sonunda gelecektir. Ve şunu da eklemek ilginç olabilir... bir an için, bir meleksi varlığın bir diğerini yok etmeye çalıştığını, enerjisini çalmaya kalktığını, onu köleleştirmeye çalıştığını, yalayıp yutmaya çalıştığını düşünün. Yani bir meleksi varlık, diğerinden çalmaya kalkıyor. Bu, sonuçta iş görmez. Göremez. Sizin fizik (kuralları) dediğiniz şey, bunun iş görmesine izin vermez, böylece ele geçirilmiş olan varlık sonunda kendi bilincine geri dönmek zorunda kalır. Ve kendi bilinçlerine geri geldikleri nokta, onunla savaşmaktan vazgeçtikleri noktadır, anlıyor musunuz. Direnmeye son verdiklerinde. Ona karşı eziyet çekmekten vazgeçtiklerinde. Onu anlamaya çalışmaktan vazgeçtiklerinde. Salıverdiklerinde.
Şimdi bu biraz korkutucudur, melekler için bile, ama özellikle insanlar için, çünkü tüm bu dışsal enerjilere olan direncinizin sizi bütün tuttuğunu düşünüyorsunuz. Ama bu sizi aslında bir deliğe tıktı. Deliğe tıktı. Şu anda binadan geçip gelen gizli hükümetin radyo dalgalarına gösterdiğiniz direnç...zzzzt! (kahkahalar).... ana-babanızın derslerine gösterdiğiniz direnç; ofisinizdeki değişime gösterdiğiniz direnç; hatta Yeni Enerjiye geçmeye gösterdiğiniz direnç – işte sizi aslında çok sınırlı, çok küçük, gerçekten genişleme becerisinden yoksun bırakan şeyler bunlardır.
Teslimiyet
Şimdi, bugün bir şey yapacağız. Eğleneceğiz! Teslim olacağız. Teslim olacağız. Ah bu kelime, bu kelime belki de tebeşire bulaşmış tırnak gibidir. Size şu öğretildi, “Asla teslim olma, hakların için hep savaş.” Aslında ne için savaşıyordunuz? Gerçekte tutunduğunuz şey nedir? Eski insan benliğiniz mi? Onu geri mi istiyorsunuz? Benim bazen çok üzüntülü ve bunalımlı dediğim günlük bir yaşam mı? Yeterince yiyeceğiniz olmayacak korkusuyla ya da tahsildarlar kapınıza dayanacak korkusuyla o azıcık maaşınıza mı tutunmaya çalışıyorsunuz? Hemen şu anda bunların hepsine şimdi teslim olalım ve neler olduğunu izleyin.
Tamam peki, beni aldatmak yok. Bunu ya yapın ya da yapmayın. Yapmaya çalışacağınızı söylemeyin, çünkü bu işe yaramaz. Bir kez daha direniyor olursunuz, o nedenle ya oyunun dışında kalın... biz biraz enerjiyle oynayacağız. Biz, pran’ınızın, özünüzün etkileriyle oynayacağız.
O nedenle, bana katılmaya gönüllüyseniz... ben şimdiden teslim oldum. Kaybedecek hiçbir şeyim yok, anlıyor musunuz, (kahkahalar) ve herşeyi kazandım.... pekâla gönüllüyseniz ancak. Şimdi, kendini geri tutmak yok. Kendinizi tutacaksanız eğer, enerjisel olarak gidin mutfakta ya da tuvalette durun, (bazı gülüşmeler) çünkü biz şimdi burada bazı enerjilerle oynayacağız. Bunu yapmaya zorlanmıyorsunuz. Bu kesinlikle bilinçli – çok bilinçli – bir seçim doğrultusunda olur.
Şimdi biz Andra’nın (Norma) bir dakika için buraya gelmesini isteyeceğiz, ve o ve ben birlikte şunu yapacağız, o nefes alırken ben konuşacağım. Hadi Andra, gel. Sen teslim olmada harikasın, gerçi benim senden de birkaç şeyi çekip çıkarmam gerekti ve sen de bunu biliyorsun. (bazı gülüşmeler) Peki. Şimdi, Andra, nefesle başlayalım.
ANDRA: Ve böylece, şu anda, sizi... burnunuzdan nefes almaya davet ediyorum. Alın. Sadece alın.
Alın. Çünkü almak, salıvermeye teslim olmayı gerektirir.
Salıverin, ve daha büyük bir alan açın.
Nefes alın.
Derin derin nefes alın. Onun şimdi sizinle paylaştığı bu armağanı, soluyun.
Derin derin nefes alın, içinizin derinliklerine. İçinizin derinliklerine.
Evet.
KUTHUMİ: Ve siz Andra ile birlikte nefes alırken, ben de sizi herşeyi bırakmaya, salıvermeye davet ediyorum. Ve diyorsunuz ki, “Ne için? Neyin hesabına?” Ah, hiçbir şeye. Hiçbir şeye. Sizin açınızdan öylesine güvenle dolu bir hiçlik ki, hiçliğe salıvermenizi mümkün kılıyor.
Diyorsunuz ki, “Ama kendime mi teslim oluyorum?” Bu bile değil. Hiçliğe teslim olmak. Salın, bırakın.
Şimdi biraz daha nefes.
ANDRA: Daha derin, ve daha derin nefes alın, hiçliği keşfedin. Cesurca, cesurca. Evet, evet!
Böylesine tam olarak bırakmaya cesaret edin. Evet.
KUTHUMİ: Teslim olmak sorunları ortaya çıkartır. Koruma köpeklerine, çitlere, duvarlara benzer sorunları, siz olduğunu düşündüğünüz sizi korumak adına çevrenize yerleştirdiğiniz tüm bu şeyleri. Ama şimdi, Andra ile aldığımız nefeslerde, teslim olmanıza izin verin.
Hatta zihni de teslim edin. Zihin burada tıklayıp duruyor, her bir kelimeyi analiz ediyor, o beyninizden geçen her bir görüntüyü analiz ediyor. Zihin şu anda salonu analiz ediyor, “Bu salon güvenli mi?” Sizi analiz ediyor, “Çılgın aklını mı kaçırdın sen?”
Buna bile teslim olun. Bırakın gitsin ve Andra ile birlikte bir nefes daha alın.
ANDRA: Soluyun, bu tatlı anda soluyun. Derinlere, derinlere, zihninizin, özünüze dans etmesine izin verin. Özünüze. Evet.
KUTHUMİ: Ve o küçük zihin diyor ki, “Ama ben nasıl teslim olunacağını bilmiyorum. Teslim olup olamayacağımı bilmiyorum. Bunu doğru mu yapıyorum? Belki de beklemeliyim. Bunu neden yapıyorum ki? Şu anda neredeyim?” Ve bu pekâladır. Bunu duyun, hissedin, ama yine de, Andra ile nefes alırken, teslim olmanıza izin verin.
Neye tutunuyordunuz? Neleri depolayıp biriktiriyordunuz? Beraberinizde neler sürükleyip duruyordunuz? Bunları biraz nefesle bırakıvermenin şimdi tam zamanı.
ANDRA: Nefes alın... farkedin.... nefes alın... yumuşaklığı .... nefes alın... çok daha kolay, çok tatlı.
Nefes alın ve salıverin. Evet.
Her seferinde bir nefes... daha derin ve daha derin. Evet.
KUTHUMİ: Hep şu cehennem/uçurum korkusu var. Uzun zamandır o çizgide yürüyorsunuz – gerçeklik olduğunu sandığınız, denge olduğunu sandığınız o çizgide - cehennemin/uçurumun sınırlarında yürüdünüz. Ah bu... bu bir anlamda çok dramatikti ve cazipti, çok korkutucuydu, ki bu da aslında bir dram türüdür. Uçurumun kenarında denge ve cehennem arasındaki, adınızı seslenen o karanlık cehennem arasındaki ince çizginin üzerinde yürüyordunuz.
Bir an durun. Bir ses mi geldi? Bu bir iblis miydi? Uçurumun dibinden gelen başka bir dünyanın sesi miydi? Bir an için dinleyin. Yoksa yalnızca Yo-ham’miydi, yani siz, seslenip de salıvermek zamanı mı olduğunu; eski oyunu bırakmak zamanı mı olduğunu; kendinize teslim olmak zamanı mı olduğunu söylüyordu.
Bir an durun ve bu sonraki nefeslerde, korktuğunuz o uçurum ya da cehennemden gelen sese kulak verin. Onun sizi çektiğini, sizinle alay ettiğini hissettiniz. Ama ben sizin onu bir kez daha dinlemenizi istiyorum... biraz nefesle birlikte.
ANDRA: Dinleyin. Nefes alırken sessizliği dinleyin. Daha derine inin ve daha derine. Kendi sessizliğinizin derinliklerine inin.
İnin, inin. Bir yandan da salıverin.
Salıverin. Eriyin.
Eriyin. Nefes alın, nefes alın.
Derin derin, sizin şu ânınızın derinliklerine. Evet.
KUTHUMİ: (çok yumuşak konuşur) Cehennem yok. Sizi sonsuza kadar yok edebilecek ve esir edecek varlıklar yok. Bunların hiçbiri yok. Sadece siz varsınız. Yo-ham. Siz.
Olan tek şey budur, böylece teslimiyet içindeyken, bu tatlı teslimiyetin içindeyken, umutsuzca tutunduğunuz – ve aynı zamanda sövüp saydığınız – bu şeyleri sadece bırakıverin. Uçurum, asla bir uçurum değildi. Değildi. Hiç olmadı. Başka birinin uçurumu değildi. Bir tür cehennem değildi. Kaybolmuş değildi. Size, kendi Yo-ham’imden sizinkine, şunu söyleyebilirim ki, bir ruh, bir varlık, bir öz, sonuçta asla kaybolamaz. Her zaman, derinlere gömülmüş olsa da, Siz’in bir parçanız, sizi Siz’e geri çağırır, anlıyor musunuz.
Bir yaşamın yollarında giderken, yarattığınız bir veçhede ya da kimlikte kaybolmuş olabileceğinize ilişkin bir algınız var. Ve belki de o yaratılarınızdan birinde öylesine kaybolacaksınız ki bir daha hiç geri gelemeyeceksiniz korkusu var. Ama sonuçta, sonuçta ruhu olan bir varlık kaybolamaz. O ses her zaman vardır. Sizi Siz’e geri çağıracak o işaretler hep vardır.
Şimdi soru şu, onu dinleyecek misiniz? Deneyimi yaşayacak mısınız? Siz’in kollarına atılmak için o tatlı teslimiyete girecek misiniz?
Teşekkür ederiz Andra. Candan teşekkürler.
Şimdi Ne olacak?
Öyle çok kaygınız vardı ki, “Bırakırsam ne olur? İttirmezsem ve zorlamazsam ve manipüle edip şeyler üzerinde çalışmazsam ve stres yapmazsam ne olur? Bunu yapmaktan vazgeçersem ne olur? Varolmamı sona mı erdiririm?” Eski biçimde, evet. Varolmanızı sona erdirirsiniz. Yeni biçimde... ben buna “doğum” bile demek istemiyorum. Yeni biçimde, siz size geri gelirsiniz.
Yükseliş yolunda komik bir şey oldu. Ben herşeyimi kaybettim. (bazı gülüşmeler) Gördünüz mü, şimdi gülüyorsunuz! (Kuthumi güler) Biz buna hep gülüp duruyoruz. İnsanlar herşeyi fazla ciddiye alıyor. İşinizi kaybediyorsunuz – dünyanın sonu geldi sanıyorsunuz. Oysa bu belki bir dönemin sonuydu. Kısa ama bazen tatlı, bazen sefil bir zamanın sonuydu.
Eşinizi kaybettiniz, sizi bırakıp gitti ya da siz onları bırakıp gittiniz. Ee ne olmuş yani! Onları yeniden göreceksiniz, er ya da geç. Meleksi alemlerde, belki de dünyasal alemlerde, ama yepyeni bir biçimde.
Evinizi kaybettiniz, ama aslında gerçekten onun içinde yaşıyor muydunuz? Soruyorum size. Evinizi kaybettiniz, dairenizi. Taşınmak zorunda kaldınız. Onu başkaları sahiplendi – ya da her ne olduysa. Bize dua ettiniz, ve biz güldük... (bazı gülüşmeler). Size değil... eh biraz da size. (kahkahalar) Doğrusu, tümüyle size... (yoğun kahkahalar)..... çünkü anlamıyordunuz. Orada bile değildiniz. Eviniz, bu arada, belki de en basit simgelerden biri – sizin bir simgeniz, sizin sizinle olan ilişkinizin bir simgesi. Evinizin içinde nasıl yaşıyorsunuz? Gerçekliğinizin, Dünya’daki yaratılarınızın içinde nasıl yaşıyorsunuz?
Çoğunuzun fark ettiği gibi, Kuantum Sıçramasında bir şey kaybettiniz. Bir düşünme tarzını kaybettiniz. Bir inancı kaybettiniz. Eski bir kimliğinizle olan bağınızı kaybettiniz. Yolculuğunuz sırasında, tam anlamıyla kaybolmuş olabilirdiniz. Ve birçoğunuz, Kuantum Sıçraması’ndan bu yana biraz kaybolmuş hissetti – zamanın, mekanın ya da kendinin pek farkında olmamak gibi – çünkü siz şu ara bir şeyler kaybediyorsunuz. Yumuşak bir biçimde... çoğu zaman. Zarif bir biçimde... bazen.
Ama siz, aslında bırakmak için kendinize izin verdiğiniz şeyleri kaybediyorsunuz, ve ben size neler olacağını söylemek istemiyorum çünkü siz zaten biliyorsunuz. Kendinizi kaybettiğinizde, o eski şeyleri kaybettiğinizde, şimdiden biliyorsunuz... de belki kelimelere dökmüyorsunuz, ama ne olacağını biliyorsunuz, Yo-ham. Siz Siz’i geri kazanacaksınız, üzerinde çalışmanızı bile gerektirmeyecek biçimde gerçekliğinizi yumuşak ve zarif yollardan yaratan o ilahi Tanrı parçanızla olan ilişkiyi kazanacaksınız. Onu dövmek zorunda değilsiniz. Onu zorlamak zorunda değilsiniz.
Yeni Enerjide Yaşamak
Şimdi bu noktada bir dakika kadar o güzel pran enerjisinden, sizden, özünüzden söz edelim. O bir maddeselliğe sahiptir ama ille de bir 3B bakış açısıyla değil. Bir dinamiğe sahiptir, ama dualite değil. Bir kapasiteye, yeteneğe sahiptir, ama zihnin manipüle ya da kontrol edebileceği türden değil.
O... prantay’ınızdan yayılan bu güzel enerji, nihayet ve gerçekten kendinizi ve enerji üzerindeki etkinizi, ve onu uygun ve verimli olarak nasıl kullanacağınızı anlamanızı sağlayan yeteneğe sahiptir. Ölçülebilirdir, ve dediğim gibi, yaşamınıza katıldığınızda, tümüyle mevcut olduğunuzda en iyi ölçülebilir. Geçmişte kullanmaya alışık olduğunuzdan çok farklı bir dinamiğe sahiptir, bu nedenle de biraz anlaşılması/yakalanması zor görünür.
Ama... ama sadece eski insan tarzlarınızı bırakıverirseniz... ah, bunun bir şarkı olmasını isterdim! (Kuthumi şarkı söylemeye başlar) “Sadece eski insan tarzlarınızı bırakıverseniz.” Onun küçük bir ses dersine ihtiyacı var, (Cauldre’dan söz eder) ama... (kahkahalar) onun nasıl iş gördüğünü, nasıl kolayca iş gördüğünü göreceksiniz. Bu teslimiyete girdiğinizde, aslında herşeyin ne denli kolay olduğunu keşfedeceksiniz. Ve sonra bize geri gelecek ve çıldırmış bir halde diyeceksiniz ki, “Neden bunu bize daha önce söylemediniz? Nasıl olur da buna daha birinci derste başlamayız?” Ve biz de sizi geri dönmeye ve okumaya davet edeceğiz ve bunun daha birinci derste olduğunu göreceksiniz.
Ama, sadece olmanıza izin vermekle, olmanıza izin vermekle, şeylerin nasıl kolayca hallolduğuna şaşacaksınız, ve bu, Kuantum Sıçramasından bekleyebileceğiniz bir şeydir. Şimdi içinde bulunduğunuz enerjide, şeylerin çok daha açık, berrak olmasını bekleyebilirsiniz. Şeylerin daha kolay olmasını bekleyebilirsiniz – ancak sizin yerinize bizim ya da Tanrı’nın ya da başka bir insanın ya da herhangi birinin yapmasını beklerseniz, öyle olmayacaktır.
Bunu gerçekleştirenin siz olduğunu, dışarı yayılıp da tüm bu şeyleri olduranın sizin prananız olduğunu anlayın ve sorumluluğu alın. Yaşantınızda yaratıların yepyeni bir düzeyden meydana gelmesine izin veren, sizin arzunuz, sizin seçimlerinizdir. Bunu, eski insan yaratılarınızla ölçmeyin, çünkü onlar hantaldı, yavaştı, çok yüklüydüler. Bu nedenle, bu kuantum enerjisinde – Yeni Enerjide – yaşamayı, Eski’yle kıyaslamaya ya da ölçmeye kalkışmayın.
EĞER, mevcutsanız, siz sizseniz ve teslim olmuşsanız, Yeni Enerjide herşey çok basit, çok hızlı ve çok zarif yürür. Siz o eski insan odaklarınıza çok alışıksınız, çok... aslında eğitimlisiniz, ve bu da sadece temel ihtiyaçlarınız, insani ihtiyaçlarınız için. Zihnin gereksinimleri, bedenin gereksinimleri. İçinde bulunduğumuz Yeni Enerjide, bunlar için kaygılanmanız artık gerekmiyor. Onların çaresine sizin tarafınızdan bakılacaktır. Siz’in.
Şu parayla ilgili şeyler, şimdi bu öyle bir konu ki, üzerinde saatlerce konuşabilirdik. Birçoğunuz için hep bir çaba oldu, oysa öyle olması gerekmiyor. Öyle kolay ki. Ve siz şimdi zihninizde diyorsunuz ki, “Eh peki Kuthumi, bunu nasıl yapacağımı bana söyler misin? Bunun bir planı programı var mı? Bir üçkağıdı var mı?” Bunlardan hiç biri yok. Artık bu konuda kaygılanmazsınız, çünkü odak, küçük geresinimlerde değildir. Bu Yeni Enerjide olduğunuz zaman, teslim olmuşsunuzdur ve size güveniyorsunuzdur, o da kendi başının çaresine bakar. Gerçekten bakar.
Birçoğunuz bunu hâlâ kabul edemiyor. Öylece oluvermesini kabul edemiyorsunuz. Hâlâ bir entrika çevirmeniz gerektiğine, onu planlamanız, onun için mücadele etmeniz ve ona tutunmanız gerektiğini düşünüyorsunuz. Ve bir dereceye kadar ıstırabın olması gerektiğine ve bir dereceye kadar sınırlamaların olması gerektiğini düşünüyorsunuz. Oysa hiç de olması gerekmiyor. Ben bunu teslim etmenizi istiyorum. Bu akışı engelliyor.
Prana heryerdedir. Ruhu olan varlıklardan yayılır. Nokta. Uzaklarda bir yerlerde olan Tanrı’dan gelmiyor. Prana, ruhu olan varlıklardan yayılır, ve evrensel bütünlük denen o engin şeye akar. Hergünün her ânında her insandan yayılır. Prana, enerjiye ya da sizin hareket ya da tezahür dediğiniz şeye dönüştürülebilen potansiyellik akışıdır.
Ama şu anda, çevrede süzülüp duran, insanlardan yayılan tüm prananın büyük, çok büyük bir bölümü kullanılmamaktadır. Onun potansiyelleriyle hiç bağlantı kurulmadı. O, hiç gerçekleşmesine izin verilmeyen bir hayaldir. Sizden geliyor, diğer insanlardan geliyor. Çoğu kez de enerjinin bu engin havuzuna karışıyor. Sık sık Dünya’nın kendisi tarafından ve Dünya’yla ilgilenilmeye yardımcı olan varlıklar tarafından kullanılıyor. Ama o, sizin tarafınızdan kullanılabilir. Zaten ilk elden size ait. Siz bu prana enerjisini şu anda yayıyorsunuz. Onu dışardaki başka enerjilerle kıyaslamayın, özellikle de şimdi. Yeni Enerji bu yeni prananın içine örülmüş halde. Çok etkili – ama güçlü değil, anlıyor musunuz. Güçlü olmak zorunda değil. O sadece var. Çok, çok hızlı iş görür.
Sizin bu Yeni Enerjideki yaşamınız böyle olmalı. Bu kadar basit olmalı. Kendi benliğinizin evinde ya da tapınağında kendinizi onaylayacak ve sevecek kadar basit olmalı.
Sizden size tam bir onay, sevgi ve teslimiyet olduğunda, herşey hallolmak zorunda. Günlük odağınızı para kazanmaya ya da bir ilişkiyi tamir etmeye ya da fiziksel bedeninizle çalışmaya, onu tamir etmeye yerleştirmek zorunda değilsiniz. Kendinizi oynanan o zihin oyunlarıyla – zihninizde oynanan o oyunlarla, kendi savaş alanlarınızla - meşgul etmek zorunda değilsiniz. Birçoğunuz, kendinizi analiz etmeye çalışırken muazzam miktarlarda enerji harcıyorsunuz. Şu küçük dualitik çatışmalar zihninizde sürüp gidiyor. Ve bunlar sizi bazen terapiye ve ilaçlara kadar götürüyor – muazzam bir enerji harcaması. Bu, sizinle ilgilidir.
Spiritüellik, din, psikoloji, felsefe, bu şeylerin tümü öylesine dünde kaldı ki. Bugün, sizinle ilgilidir. Anlıyor musunuz? Anlıyor musunuz? (izleyiciler “evet” diye yanıt verir) İsterseniz yalan söyleyebilirsiniz! (kahkahalar) Bu, sizinle ilgilidir. Siz, yeni dinsiniz, sanırım böyle de denebilir. Siz, yeni psikolojisiniz. Siz, Yeni Enerjisiniz.
Şimdi, bu kulağa epey bencilce geliyor değil mi. Günün sonunda lokantaya gidip de garsona “Hayat tümüyle benimle ilgili!” diyecek olursanız (kahkahalar) Hmmm. Diyecek ki, “Umarım bu deli iyi bahşiş veriyordur!” (kahkahalar) Ve gerçekten de öylesiniz, çünkü enerji için kaygılanmıyorsunuz. Bahşişin yüzde yedi ya da on ya da siz Avrupalılar için yüzde eksi beş (kahkahalar) olması sizi kaygılandırmıyor. Kaygılanmıyorsunuz... masadaki paranın birazını geri alıyorsunuz! (yoğun kahkahalar, Kuthumi de kıkırdar)
SEN
Yeni Enerji “sen” enerjisidir. Sizce bu iyi bir stiker/çıkartma sloganı olur muydu? Yeni Enerji, “sen” enerjisidir, hem neden olmasın ki? Çünkü siz tanrısal olduğunuzda ve buna uygun hareket ettiğinizde, buna uygun yarattığınızda, bu, dünyayı değiştirecektir. Kendinizle bu kadar bütünleştiğinizde ve kendinize aşık olduğunuzda, tümüyle aşık olduğunuzda, enerjiniz, prananız, pran’ınız değişir. Öyle bir fizik meydana gelir ki, buna aç olan, yeni yanıtlara aç olan bir dünya için yepyeni bir potansiyel yaratır.
Şu anda dünyada mevcut sorunların en büyüklerinden biri, yüzyıllardır yeni yanıtların olmayışıdır. Yeni teknoloji oldu. Tıpta yeni ilerlemeler kaydedildi. Ama onbinlerce yıldır bu Dünya gezegeni üzerinde yeni bir düşünce olmadı.
Atlantis’te bir dönem boyunca yeni düşünce olmuştu ama sonra yok oldu. Ve insanlığın şimdiki çağında geri geldi, ama o noktada sadece partiye gitmek üzere şıklaşmış eski düşünceydi, gerçekten eskiydi. Bu Dünya gezegeninde şu âna kadar binlerce yıldır yeni düşünce olmadı. Ve bu yeni düşünce “sen” düşüncesidir. Siz herhalde bunu sürekli kafanıza kakmamızdan biraz yorgun düşeceksiniz. Bunu tekrarlayıp duracağız, ama bunun sizinle ilgili olduğunu anlamanızı istiyoruz. Ve üstelik zamanı çoktan geldi.
Şu ara sahip olduğunuz en büyük engellerden biri, hâlâ başkaları için sorumluluk duymanızdır. Tobias’ın diyeceği gibi, sizler çok iyi sosyal işçilersiniz. Başka insanlar adına hâlâ öylesine çok sorumluluk üstleniyorsunuz ki, yolunuzu engelliyor. Kızınızın ya da oğlunuzun ya da o tembel eşinizin ya da arkadaşlarınızın yanında olmanız gerektiğini düşünüyorsunuz. Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. (kahkahalar) Bu kötü bir oyun. Kötü bir çağrı. Siz oyundan çıktınız.
Başkaları adına sorumluluk üstlenmek aslında bir kaçınma aracı, anlıyor musunuz. Hepsi bu. Şimdi kendinize diyorsunuz ki, ve şu anda da bunu söylüyorsunuz ama ben zihninizi delip düşüncelerinizi okuyabiliyorum, diyorsunuz ki, “Ama onların bana ihtiyacı var.” Hayır, yok. Hayır, gerçekten yok. Onların kendilerine ihtiyaçları var. Tüm ihtiyaçları budur. Kendilerine ihtiyaçları var. Size ihtiyaçları yok. İş yerinde bir patrona ihtiyaçları yok. Ağlamak için bir başkasının omuzuna ihtiyaçları yok. Kendilerine ihtiyaçları var, ve yuvada yaşamaya başlamalarına ihtiyaç var. Onların yaşamında eksik olan, kendileridir.
Size bunu yüklüyorlar – ya da aslında siz “ama bana ihtiyaçları var” dediğinizde, bunu kendinize çekiyorsunuz. Hayatınızda önemli kararlar almadınız çünkü onları suçluyorsunuz. “Nefret ettiğim işimi bırakamam çünkü........” Boşluğu siz doldurun. La, la, la. Ve siz aslında tam olarak kendi içinizde olmamakla onlara iyilik yapmıyorsunuz, anlıyor musunuz.
Sen’in tam sevgisi için kendinize izin verdiğiniz zaman, öylesine bütün, bütünleşmiş, tanrısal, insan, seçkin, Bayrak varlıklar olacaksınız ki, bu onların üzerinde muazzam bir etkiye neden olacak. Bu onlar için devasa bir ayna gibi olacak. Bu, eğer seçimleri bu yönde olursa – ki bunun altını çizmem gerekiyor – onlara yaşamlarındaki şeyleri değiştirme motivasyonunu ve potansiyelini sunacaktır.
Ve Tobias’ın, Saint Germain’in ve benim ve Kuan Yin’in dünyada neler olup bittiği hakkında size konuşmamızın nedeni, bir açlığın, bir arzunun olmasındandır. İnsanlardan böyle bir çağrı gelmeseydi, biz de böyle konuşmayacaktık. Ama muazzam bir açlık var. “Biri bize yolu göstersin” diye çağrıda bulunuyorlar. Onlara yol göstersin, onları yönlendirsin diye Yeni Enerji Musa’sını arıyorlar (Kuthumi güler). Ama sizin çölde kaybolmanız gerekmiyor. Amaçsızca etrafta dolanıp durmanız gerekmiyor. Onlar şu anda yeni yanıtları arıyorlar, ve yanıt.... (Kuthumi duraklar, izleyicilerden biri “ben” der; bazısı “sen” der) Eh, bu pek cılızdı.
Onlar şu anda yanıt arıyorlar. Onlar şu anda yeni yanıtları arıyor. Onların aradıkları... (Kuthumi yeniden duraklar, izleyiciler “sen” der) Sen. Sen. Sen. Bu hâlâ pek çoşkulu değildi. (kahkahalar)
Dünya şu anda aç. (Kuthumi’nin kendini tekrarlaması gülüşmelere yol açar) Onların büyük bir tabak.... (izleyiciler coşkulu bir şekilde bağırır “Sen!”) Ahh! Gerçekten. Gerçekten. Buna ihtiyaçları var.
Onlar gerçekten yanıtları arıyorlar. Etrafta dolanıp duruyorlar. Kaybolmuş haldeler. Yeni bir şey arıyorlar. Yeni, sizsiniz! Yeni, sizsiniz, çünkü siz teslim olmak için, tam olarak kim olduğunuzu olmak için, başkalarının ne düşüneceğine kaygılanmamak için, başkalarının sizden beslenmemesi için, tümüyle bütünleşmiş, kendini-şifalandıran, kendini-dengeleyen, kendini-yaratan bir varlık olmak için kendinize izin verdiniz. Ve onlar bunu gördükleri zaman, buna mucize diyecekler. Buna yeni diyecekler. Onlar da bundan biraz isteyecekler ve siz de onlara “Hayır!” diyeceksiniz. (kahkahalar) “Bana sahip olamazsın, ama sahip olabileceğin .... (kısa bir duraklama ve izleyiciler bağırır “Sen!”) Sen! Gerçekten! Gerçekten, gerçekten.
Yükseliş yolunda komik bir şey oldu. (izleyicilerden ve Kuthumi’den kahkahalar yükselir) Herşeyi kaybettim. (herkes daha da çok güler) Görüyor musunuz, melekler, gülüyorlar. Ben bu şakayı her yaptığımda onlar güler de güler, ve şimdi üstelik insanlar da gülüyor.
Kuantum Sıçraması – şu anda içinde bulunduğumuz enerji – uğraşmaktan vazgeçin. Uğraşmaktan vazgeçin. Ah! Uğraşırken zamanınızı boşa harcıyorsunuz. Gerçekten. Gergin oluyor, planlar yapıyorsunuz ve ne yazık ki, ne yapacağınızı bilemez halde bu kadar dibe vurduğunuz zaman da başkalarından enerji çalıyorsunuz. Salıverin. Dışsal bir varlığa salmayın, ama kendinize salıverin. Hemen şimdi.
Bu, spiritüel bir fiziği değiştirecektir. Boyutsal bir fiziği değiştirecektir. Yaşamınızdaki yaratma biçimini değiştirecektir. Burada konuştuklarımız hakkında düşünmeniz gerekmiyor. Bu konuda kitaplar okumanız gerekmiyor. Yalnızca salıvermeniz gerekiyor.
Şimdi, bazılarınız hâlâ .... ben bu sözleri söylerken enerjinizi de hissedebiliyorum... siz dışsal, daha yüksek bir otoriteye salıvermeyi düşünüyorsunuz. Hayır! Böyle bir otorite yok. Yok. İnanmak isteyeceğiniz türden bir Tanrı yok. Tümüyle-Mevcut Sevgi var ve o sizsiniz. Bunu kabul etmede zorlanıyorsunuz, değil mi? Kaynağın siz olabileceğine, uzun zamandır aradığınız o yanıtın siz olabileceğine. Ve o sizdir. Salıverin, ve bu Yeni Enerjinin ne kadar kolayca iş gördüğünü izleyin. Kolayca, kolayca, kolayca, kolayca. Söyleyebileceğim tek şey bu. Eğer kolay olmuyorsa, o zaman onu doğru yapmıyorsunuzdur!... (bazı gülüşmeler) Tabi meydan okumalar istemiyorsanız, ki bazılarınız bunu istiyor. Bazılarınız zorluklardan hoşlanıyor, ama bunun bilinçli bir seçim olduğunu anlayın.
Şu anda içinde bulunduğumuz bu Yeni Enerjide, şimdiye kadar asla, asla görmediğiniz ya da deneyimlemediğiniz bir dinamik var, sizin dinamiğiniz. Hiç bir yaşamda, üstlendiğiniz hiç bir meleksi kimlikte (bunu görmediniz ya da deneyimlediniz). Ve o burada. O şimdi burada. Ve sizin için çalışmaya hazır. Önceleri mucize dediğiniz şeylerin olmasını bekleyin, diyecek kadar ileriye gideceğim, çünkü bu enerji çok kolay iş görür. Çok, çok kolay.
Eğer kolay olmuyorsa, bir an için durun. Sorun kendinize... sorun kendinize, “Bunu neden zorlaştırıyorsun? Neden zor yolu seçiyorsun?” Eğer başka insanları suçluyorsanız, bir an durun – peki o zaman neden bu insanlarla birliktesiniz? Onlar neden yaşamınızda? Yeni Enerji çok, çok çabuk ve kolayca meydana gelen kendine has zarif bir akışa sahiptir.
Sizden ev ödevinizin bir parçası olarak şunu isteyeceğim – çünkü Tobias ve Saint Germain’in hep ev ödevi verdiğini duyuyorum, onun için ben de vereceğim – bırakın kolay, yumuşak olsun. O insanca gereksinimlerinize hiç odaklanmayın. Salıverin gitsinler. Sağlığınız, zenginliğiniz, mutluluğunuz – bunların hepsini. Mutluluk – insan ihtiyacı. Yükselmiş büyük üstatların, bizim mutlu olmak gibi bir ihtiyacımız yok, anlıyor musunuz. Hatta bu söz dağarcığımızda bile yok. Hatta mutluluk, üzerinde hiç düşünmediğimiz bir şey. “Bugün mutlu muyuz ya da mutlu hissediyor muyuz” diye düşünmemiz gerekmiyor. Kendi içimizde öylesine bütün ve tamamız ki, ve siz de öyle olabilirsiniz.
Neden Buradayız
Ben şimdi, 18 Eylül’deki Kuantum Sıçraması’ndan bu yana Şambra’da çok, çok sık ortaya çıkan önemli bir soruyu yanıtlamak istiyorum. “Ben neden burada, Dünya’dayım?” Neden Dünya’dayım?” İki nedeni var. İki yanıt. Çok basit, çok kolay.
Birincisi: Çünkü başka insanlardan gelen ve “Bize yeni bir yol gösterin” diyen çağrıyı duydunuz. Ve siz, bu işlemden/süreçten geçip de bunu başkalarına geçirecek ilk grup olmaya gönüllü oluyorsunuz. Bu yenidir ve deneyimlenmesi gerekir. Daha önce de söylediğim gibi, kuşku duyduğunuzda, deneyimi yaşayın. Benim ‘Dünya üzerinde çok yetenekli’ diyeceğim bir yaşamı deneyimleyin. Dünya’da yetenekli bir yaşam. Tüm enerjiler size hizmet etmek, sizinle çalışmak, sizi geliştirmek için orada olacaktır, çünkü Adamus’un dediği gibi, siz Üstatlar’sınız. Siz yaratansınız. İşi kolaylaştırın.
Siz bir düzeydeki seçiminizle, yanıtları arayanlara, o yanıtlara zaten sahip olduklarını gösterecek kişiler olmak için buradasınız. Ama sizin bu deneyimden geçmeniz gerekiyor; sizin et ve kemikten olmanız gerekiyor; sizin gösterebilir halde olmanız gerekiyor ki, onlar da bunun yalnızca sözlerden oluşmadığını – yalnızca başka bir din ya da kült ya da başka bir kitap olmadığını – gerçek olduğunu görebilsinler. Gözlerinizin içine bakabilsinler. Size dokunabilsinler. Gerçekten siz olduğunuzu görebilsinler.
Kuantum Sıçraması’nın hemen ardından bizim tarafa geri gelmek yerinde Dünya’da olmanızın ikinci nedeni: Eh, biz buradaki odanızı kiraya verdik. (kahkahalar) Pardon! (Kuthumi kıkırdar) Bir süreliğine orada kalmanız gerekiyor. Şu anda Dünya’da olmanızın nedeni, bizim Üstatlık Parçası dediğimiz şeyi yaratıyor olmanızdan. (ç.n. Kuthumi bir kelime oyunu yapıyor. İngilizcede master piece, bir sanatçının yaptığı en mükemmel, muhteşem işe denir. Master’s piece demekle, Kuthumi hem en mükemmel, en muhteşem işi, hem de bir üstat olarak yapılan en mükemmel işi kastediyor.) Kendi Üstatlık Parçanızı.
Kendi Üstatlık Parçanız
Hiç çocukken kampa gittiniz mi? Ve kampın son günü size ucuz plastikten bazı iplikler ve birkaç ucuz taşlar verip bunları birlikte kullanarak bir şey yapmanızı istediler mi? Kampın son günüydü. Sizden bu özel şeyi eve götürmenizi ve anne ve babanıza göstermenizi istediler, böylece paralarının iyi yere harcandığını göreceklerdi ve siz de şimdi bir sanatçı, bir zanaatkâr olmuştunuz. Ama aslında olan şuydu, bu sizin içindi.
Bazılarınız bunu sakladı, ve ona her baktığınızda... belki bir dolabın çekmesinde, belki bir kitap rafında ya da bir kutunun içinde saklı duruyor, ve siz ona rast geliyorsunuz. Onu gördüğünüz zaman ne oluyor? Tüm anıları geri getiriyor, yalnızca bu plastik orijinal şeyi yaptığınız o birkaç dakikayı değil, ama kampa gitmenin tüm deneyimini de geri getiriyor. O göl, oyunlar, geceleri ayılardan ve canavarlardan korkmalar, dışarda yakılan ateşler ve şekerlemeler. Ve arkadaşlarınızla, önceleri, gençliğinizde tanıdığınız arkadaşların deneyimini de geri getirdi. Ve çok geçmeden kendinizi o uzun anılar zincirinde, çoğunlukla da güzel anılardan oluşan yolda bulursunuz, ve bunların hepsi de yaptığınız bu küçük güzel şey sayesinde tetiklenir.
Şu anda, Dünya üzerindeki zamanlarınızın son deneyimlerindesiniz ve Üstatlık Parçanızı yaratıyorsunuz. Şimdi bu, Dünya alemlerinin ötesine geçtiğinizde sizin için çok değerli olacak bir şeydir. Ve bu ille de fiziksel bir nesne olmayacaktır. Şu anda Dünya’dayken cebinize koyabileceğiniz bir şey olmayacaktır. Ama siz çok güzel bir kozmik mücevher – diyelim buna – çok güzel bir yaratı, semavi bir resim, ya da herneyse dokumaktasınız. Ama bu, Dünya denen bu yerden ayrılırken sahip olacağınız en değerli parça olacak.
Üçüncü Çemberde onu gururla taşıyacaksınız ve size hep Dünya’daki deneyimlerinizi anımsatacak, ve yaşamanın sevinçlerini anımsatacak. İnsan alemlerinde olmanın zorluklarını anımsatacak. Aşkları ve kayıpları anımsatacak. Size kendi dönüşümünüzü anımsatacak, meleksi bir varlıktan insana ve şimdi de kendi varlığınıza.
Sahip olduğunuz şu günlerde, bunu bilinçli olarak bilin (ya da bilmeyin), kendi Üstatlık parçanızı yaratıyorsunuz. Ve şu geçtiğimiz haftalarda gece bunun rüyasını gördünüz. Size, ve yalnızca size ait olan bazı ilginç yerlere gidip bu heykel üstünde çalıştınız. Kendi insan durumunuzun bilinciyle yaptığınız bu heykel üstünde, böylece ona hep sahip olacak ve Dünya üzerinde geçirdiğiniz o güzel, güzel günleri hep anımsayacaksınız.
Yaşamın Tadını Çıkarmak
Hepinizi ve tek tek her birinizi, şu anda sahip olduğunuz her ânın, her günün, her yaşam deneyiminin kesinlikle zevkine varmanız için cesaretlendiriyorum. Burada olmak sizin seçiminiz. Ve (bu yaşamın) basit, güzel, ödüllendirici olması da seçiminiz olabilir. Artık çabalamanızı gerektiren şeyler yok. Bilincinizin makyajlı bir parçası olarak buna ihtiyacınız yok. Varlığınızın ruhu olan bir parçası olarak buna ihtiyacınız yok. İnsan olduğunuzu göstermek için buna ihtiyacınız yok. Bu öylesine kolay olabilir ki.
Ama diyorsunuz ki, “Peki ama, beni zora koşan onca insana ne dersin?” Sizi zora koşmuyorlar. Gerçekten koşmuyorlar. Onların enerjisi, onların pranaları, sizinkine ışık tutmuyor.
Kolektif olarak, şu anda Dünya’daki tüm Şambra-olmayan insanlar biraraya toplansa, enerjilerini size odaklayıp sizi aşağılamaya ya da ele geçirmeye kalksa, yakınınıza bile gelemezlerdi.
Anlayın ki, yaydığınız – kendi özünüz ve kendi Yeni Enerjinizin bir birleşimi – öylesine... (duraklama) bunu ifade edebilecek insanca bir kelime yok. Çünkü “güçlü” demek uygun olmayacak. “Dinamik” kelimesi kuvvet içerir, ve biz kuvvetin ötesine geçtik artık. Siz şu anda kuvvetin/gücün ötesine geçtiniz. Dünya üzerindeki tüm insanlar biraraya gelip size psişik bir saldırıda bulunmaya kalksalar bile, direnç olmadığı için, teslim olduğunuz için ve olduğunuz herşeyi olmak adına herşeyi kaybettiğiniz için, hiç bir etkisi olmayacaktır.
Şimdi sizi değiştirebilecek, sizden (bir şeyler) götürebilecek tek bir insan, bir grup insan ya da bir grup melek bile yok. Yaratıcılık yolunuz sonuna kadar açık. İstediğinizi seçin.
Namaste!
Kırmızı Meclis’in varlıklarından Tobias, Golden, Colorado’da yaşamakta olan Geoffrey Hoppe tarafından sunulmaktadır. Tobit’in mukaddes kitabında bulunan Tobias’ın öyküsü, Crimson Circle sitesinde bulunmaktadır.
www.crimsoncircle.com. Tobias materyelleri, bedelsiz olarak dünyanın her tarafında bulunan ışık işçileri ve Shaumbra’ya, Ağustos 1999 tarihinden beri sunulmaktadır. Bu tarih Tobias’ın, insanlığın yıkım potansiyelini aşıp, Yeni Enerjiye girdiğini söylediği tarihtir.
Kırmızı Çember, Yeni Enerjiye geçiş yapacak ilk insan (kılığındaki) meleklerden oluşan küresel bir ağdır. Bu kişiler, yükseliş halinin sevinç ve zorluklarını deneyimlerken, diğer insanların da yolculuğuna, paylaşım, ilgi ve yol göstererek yardımcı olmaktadır. Crimson Circle’in sitesine her ay 50.000’in üzerinde ziyaretçi, son materyelleri okumak ve kendi deneyimlerini tartışmak amacıyla girmektedir.
Kırmızı Çember her ay Denver, Colorado’da, Tobias’ın, Geoffrey Hoppe kanalıyla son bilgileri sunduğu yerde biraraya gelmektedir. Tobias, kendisinin ve Crimson Council’ın (Kırmızı Meclisin) diğer semavi varlıklarının, aslında insanoğlunun kanallığını yapmakta olduğunu bildirmektedir. Tobias’a göre, onlar bizim enerjilerimizi okumakta ve biz içimizde deneyimlerken, dışardan da bakabilmemiz için, kendi bilgilerimizi bize geri tercüme etmektedirler. Kırmızı Çember toplantıları herkese açıktır, ama LCV takdir edilir. Katılımı gerektiren hiç bir şey ve ödenmesi gereken bir aidat yoktur. Kırmızı Çember bolluğunu, dünya çapındaki Shaumbra’nın açık sevgisi ve bağışlarıyla sürdürür.
Kırmızı Çemberin en yüksek amacı, insan melekler ve öğretmenler olarak, içsel spiritüel uyanış yolunu yürümekte olan kişilere hizmet etmektir. Bu hıristiyanlıkla ilgili bir misyon değildir. Tersine, içsel ışık, merhamet ve ilgi bulabilmeleri amacıyla, insanları senin kapına getirecektir. Kılıçlar Köprüsü’ndeki yolculuğuna başlayan bu kendine has ve değerli insan sana geldiğinde, o anda ne yapman ve öğretmen gerektiğini bileceksin.
Eğer bunu okumaktaysan ve gerçek olduğunu ve bir bağın olduğunu hissediyorsan, sen gerçekten Shaumbra’sın. Sen insan (kılığında) bir öğretmen ve bir rehbersin. İçindeki tanrısallık tohumunun bu anda ve gelecek tüm zamanlar için çiçek açmasına izin ver. Hiç bir zaman yalnız değilsin, çünkü tüm dünyada bir ailen ve çevrendeki semavi boyutlarda melekler vardır.
Bu metni lütfen ticari amaç olmaksızın ve bedelsiz olarak dağıtın.
Lütfen bu bilgiyi, dipnotlar dahil bütünüyle kullanın. Tüm diğer kullanımlar, Geoffrey Hoppe, Golden Colorado’dan alınacak yazılı onayı gerektirir. Telif hakkı 2001, Geoffrey Hoppe, P.O.Box 7328, Golden, CO 80403.e-posta:
tobias@crimsoncircle.com. Tüm haklar mahfuzdur.