Nefes çalışması
Evrensel enerjinin bedenimizde sağlıklı ve kesintisiz akabilmesi için ;
- Dik ve düz bir omurga duruşuna ihtiyaç vardır.
- Ayrıca gevşek omuz ve boyun kaslarına da ihtiyaç vardır ki bu kaslar stres ve toksin birikiminden dolayı daima kasılmış durumda olduğundan vücutta oksijenle taşınan prana beyne yeterince ulaşamaz bu da farkındalık düzeyini düşürür.
-Burun deliklerini kullanmanın yanı sıra tüm kapasite tümü kullanılan ve temiz olan akciğerlere ihtiyaç da ilk şarttır.
Bebek nefesi
Üç kısımdan oluşan akciğerlerimizin en alt bölümü yeterince ve doğru nefes almadığımızdan toksin biriktirir ve kapasitesi düşük prana devindirir.
Boşaltılmış ciğerlere ;
-Üst karın şişirilerek alt ciğerin ilk alınan nefesle doldurulması
-Ve sırası ile orta ciğerin kaburgaları yanlara iterek doldurulması
-Ve en son üst ciğer bölümünün omuzları yukarı iter şekilde doldurulması 4 sayısına denk düşecek şekilde alınması ile başlar.
-Verişte üst karın içeri çekilerek ilk alınan nefes salınır,
- Kaburgalar geriye çekilerek ikinci bölüm salındıktan sonra omuzların serbest bırakılıp gevşemesi ile son bulur.
Bu nefese diafram nefesi de denir.
Kaynak: CAN GÜRZAP "KONUŞAN İNSAN"
İki çeşit nefes vardır: Durağan nefes ve hareket halinde nefes.
Durağan nefes : Akciğerlerin nefesi alması, vermesi, bir süre durduktan sonra tekrar alması ve vermesidir. Bu, yaşamak için bedenin yinelediği bir hareketler zinciridir. Bu eylemler dizisi durduğu anda yaşam da durur.
Hareket halinde nefes, konuşurken, zorlu hareketler yaparken, koşarken aldığımız nefestir. Bu durumda beden, daha çok nefes gereksinimi duyar. Ancak, yukarıda saydığımız eylemleri daha rahat ve iyi bir biçimde gerçekleştirebilmemiz için nefes kapasitemizin fazla olması gerekir. Zorlu hareketler yaparken, koşarken ya da spor yaparken, nefes kapasitemiz yeterli değilse çabuk yoruluruz. Yani, "kondisyon" denilen beden direncinin nefes kapasitesiyle
yakından ilgisi vardır. Konuşmada da durağan nefesten daha çok nefese gereksinim vardır. Çünkü sesi oluşturan, tonun yoğunluğunu ve sürekliliğini sağlayan güç nefestir.
Nefes sorunu ülkemizde daha yeni yeni gündeme gelmekte. Oysa özellikle Doğu ve Uzakdoğu'ya bakacak olursanız nefesin binlerce yıldır gündemde olduğunu görürsünüz. Bu ülkeler, sağlık açısndan sık sık nefesin yardımına başvururlar ve tarih boyunca da başvurmuşlardır. Üzülerek söylüyorum, neredeyse yüzde doksanımız yanlış nefes alıyor. Yanlış nefes alınca da nefesini yanlış kullanıyor. O kadar ki, sanatını nefesle gerçekleştirmeleri gereken pek çok tiyatro ve opera sanatçısının nefesini yanlış alıp, yanlış
kullandıklarına tanık oldum. Yine üzülerek söylüyorum, ülkemizde, tiyatro ve opera sanatçısı yetiştiren kurumların bu konudaki eğitimi ya yetersiz ya eski yöntemlerle yapılmakta ya da hiç yapılmamaktadır.
Bunu söylemeye gerek yok sanırım, bir oyuncu ya da operacının en önemli donanımlarından biri sesi olmalıdır. İki sanatın da iyi, güzel ve etkileyici bir biçimde gerçekleşebilmesi için önde gelen ve ayrıcalıklı gereklilik sestir. Nefesiniz yeterli değilse bu yaşamsal gerekliliği nasıl elde edebilirsiniz ? Yeterli sesi olmayan ya da sesini iyi bir biçimde kullanamayan opera ya da tiyatro santçısı, istediği kadar yetenekli olsun, sanatında yarım kalmıştır.
Yanlış nefes ya da nefesin yanlış alınması ne demektir ? Nefesin, yalnızca göğüs bölgesiyle alınması demektir. Bunun nedeni de, nefes alış sırasında, bel ve mide kaslarımızın görevlerini yapmamalarıdır. Bu görevlerin neler olduğunu bir süre sonra göreceğiz. Nefesimizi göğüsten aldığımız zaman, havayı akciğerlerimizin üst kısmına almış oluruz. Bu da almamız gerekenden daha az oksijenin akciğerlerimize girmesine neden olur. Çünkü, akciğerlerimiz üstü dar, altı geniş bir koniye benzer. Nefesi göğüsten aldığımız zaman akciğerlerinizin üçte birine ya da yarısına kadar dolmuş olur.
Nefesi doğru almak, konuşma açısından olduğu kadar sağlık açısından da çok önemlidir. Yanlış nefes, tansiyon, migren, astım ve psikolojik bunalım gibi pek çok sağlık sorununa neden olmaktadır.
Anımsamaya çalışın, en son ne zaman derin bir nefes aldınız ? Belki de anımsamıyorsunuz bile. Yeni yapılan bir araştırmada, bir kişinin lenf bölgelerine kameralar yerleştirilmiş, kişi doğru ve derin nefes aldığı zaman, sanki bir maddeyi sabunlu suyla yıkar gibi, bu
bölgelerin de yıkanıp temizlendiği gözlenmiş. Çok doğru, çünkü, alınan ve bedene dağılan madde oksijen. Bu nedenle de konunun uzmanları günde 2 litre su içmenin yanında, en az 6-7 kez derin nefes almanın gerekli olduğu görüşünde.
Nefesin yanlış alınıp, yanlış kullanılması konuşma açısından da çok önemli sorunlar doğurur. Nefesimizi doğru alıp, doğru bir biçimde kullanamıyorsak tonsuz bir ses çıkar ağzımızdan. Bu da cılız bir sestir. Hele bir de gergin bir bedene sahipsek, özellikle gırtlak, omuz ve boyun kaslarımızda gerginlik varsa, güzel ve rahat bir ton elde edemeyiz. Kasların gerilip gevşemesi organlarımızın hareket etmesine neden olduğu için, nefes sese dönüşmeden önce, sayısız yolla değişikliğe uğrar. Bu nedenle, ses ve nefesin dengeli bir biçimde kullanılabilmesi için, kasların gergin olması bu eşgüdümü engeller. Bu engelleme nefesin, dolayısıyla sesin bozulmasına neden olur.
Konuşurken nefes ne zaman alınır ? Nefes, cümle başında alınır. Eğer, cümle uzunsa, anlamı bölmeyecek bir virgülden sonra alınır. Nefes almanın bilincinden uzaksak, bize nefesi bilinçaltımız aldırır. Bilinçaltımızın da, nefes alma konusunda bize ne gibi sorunlar yaratacağı belli olmaz. Bu belirsizlik ve düzensizlik, nefesin yanlış kullanımı nedeniyle pek çok konuşma sorunu yaratır.
Sözgelimi, cümleye başladınız ve cümleyi bitirecek nefesiniz var, ama bilinçaltınız devreye girip size cümlenin ortasında nefes aldırabilir. Cümlenin ortasında alacağınız nefes anlamı ikiye bölecektir. Sizi dinleyen kişi, anlamı toparlayana kadar siz ikinci cümleye geçtiniz, kişi ikinci cümlenin anlamını toparlayana kadar siz üçüncü cümleye geçtiniz, belki de bilinçaltının gereksiz uyarısıyla üçüncü cümlenin de ortasında bir nefes aldınız. Böylece sizi dinleyen kişiyle sizin aranızda amansız bir yarış başlayacaktır. Dinleyen kişi, cümle anlamlarını derleyip toparlamakta güçlük çekeceğinden yorulacak ve sizi dinlemekten vazgeçecektir.
Ya da konuşma süreci içinde yeni bir cümleye başlayacaksınız ama, cümleyi bitirmek için yeterli nefesiniz yok. Cümle başında nefes almanız gerektiği halde, bilinçaltınız "Nefesin var, devam et" diyebilir. Nefes almadığınız için de cümlenin sonuna doğru nefesiniz tükenir ve sesiniz duyulmaz. Yani, cümlenin son bir ya da iki sözcüğünü söylememiş olursunuz. Oysa, Türkçe'de cümle sonları çok önemlidir çünkü yüklem, yani eylem cümlenin sonundadır. Oturdun mu ? Geldin mi ? Gittin mi ? Aldın mı ? Cümlenin sonunda nefesiniz tükendiğinde eylemi yok etmiş olursunuz, eylem yok olunca da anlamda önemli ölçüde zedelenme olur.
Bugüne kadar pek çoğumuz, nefesimizi nasıl aldığımızı ve özellikle konuşurken onu nasıl kullanmamız gerektiğini düşünmemişizdir. Bu da çok doğal çünkü, şimdiye kadar hiç kimse bize, "Nasıl nefes alıyorsun ?" gibi bir soru sormamıştır. Ama, sanıyorum, şu anda, yavaş yavaş, nefes alıp verme konusunda düşünmeye başladık.
Çeşitli çalışma ve araştırmalarla bedenimize doğru nefes almayı öğretip, nefes kapasitemizin genişlemesini sağlayabiliriz demiştim. Ancak, doğru nefes almayı bedenin işleyişi içine oturtmak az da olsa zaman alabilir. Doğru nefes sistemi, bedenin işleyişi içine oturduktan sonra kendi kendine çalışmaya başlar. Yani, kişi hiçbir zaman, "Acaba ben şimdi doğru nefes alıyor muyum ?" diye düşünüp, kendini sürekli bir denetim altında bulundurmamalıdır.
Kaynak: Nüzhet ŞENBAY "SÖZ VE DİKSİYON SANATI"
Solunum aletimizin ödevi iki yönlüdür: Bir yönü, soluk almadır, soluk alarak dışta bulunan hava akciğerlere çekilir ve besinlerin yanmasını sağlayan oksijenin kanla değinmesi elde edilir.
Diğer yönüyse, soluğu vermekle, bu yanmadan ortaya çıkan karbondioksidin dışarı atılmasıdır.
Soluk alma sırasında, hava, burun boşluğundan geçip gırtlak, soluk borusu ve iki kalın bronş aracılığıyla akciğerlere gider. Soluk verme sırasındaysa, tekrar aynı yolu izleyerek çıkar.
Solunum organlarının sistemi, bir ağaç gövdesinin bir çok dallara ayrılmasına benzetilebilir. Gövde soluk borusu, iki kalın bronşa, onlar da, kendi aralarında bronş keseciklerine ayrılırlar. Akciğerler oldukça büyük iki organdır. (Normal ağırlığı, erkeklerde 1300 gramdır.) Akciğer kesecikleri alanına havanın kanla değinmesi sırasında değişirler. Eğer kaba taslak bir benzetme yaparsak, diyebiliriz ki, akciğerler havayla dolduğu zaman genişleyip, havayı bıraktığı zaman daralan büyük bir süngere benzer. Akciğerler hacimlerini kendi kendine
büyültüp genişletemez.
Ancak bu genişletmeyi göğüs kafesi yönetir. Göğüs kafesi, vücutta omurganın, kaburgaların ve göğüs kemiğiyle bunları saran kasların oluşturduğu yürek ve akciğerleri koruyan boşluktur. Onun tabanı diyafram ile örtülmüştür. Diyafram alt yönü içbükey, üst yönü
dışbükey durumunda çok yumuşak bir kastan yapılmış olup göğüs boşluğu ile karın boşluğunu birbirinden ayırır. Kaburga kemiklerinin kıkırdakları ve göğüs kasları yardımıyla göğüs kafesi genişleyerek göğüs boşluğunun hacmi çoğalır. Bu sırada diyafram da aşağı doğru alçalarak bu boşluğu daha çok büyültür. Denilebilir ki, göğüs boşluğunun büyüyüp yükselmesi, kaburga kemiklerinin hareketiyle paralel biçimde, diyaframın hareketiyle de dikey biçimde olur.
Akciğerler "akciğer zarı" (plevra) ile örtülmüş olup onun üstü de kaburga kemikleriyle çevrilmiştir. Akciğer zarının her biri sağ ve sol olmak üzere iki yaprakçıktan meydana gelir. Bunlardan biri iç organlar zarıdır ve akciğeri sarar; öteki çeper zarıdır, göğüs boşluğu çeperini kaplar. Bu iki yaprakçık, akciğer zarı veya plevra kovuğunu sınırlar.
Sonuç olarak akciğerlerin hareketi bir pompanın hareketine benzer. Göğüs kaslarının açılmasıyla kaburgalar ayrılıp diyafram alçalır ve zarlar da bu hareketi izlerler. Böylece akciğerler genişleyerek havayı çekerler. İkinci bir hareketle, çekilen havayı, göğüs
kafesinin daralmasıyla dışarı verirler.
Yaşamımız sürüp giderken sürekli olarak soluk alıp veririz. Bu sırada soluk alırken solunum organlarımızın hareketini düşünmeyiz, bu iş kendiliğinden olur.
Halbuki topluluk karşısında söz söyleyenlerin alıştırmalarla solunumunu geliştirmesi kesinlikle gereklidir. Bunu herkes de yapabilir ve böylece onu isteminin kontroluna uyan bilinçli bir
hareket haline koyar.
Solunum için yapılan alıştırmalar göğsün de kuvvetlenmesine ve genişlemesine yardım eder. Bunun için vücudun gelişmesi bakımından da yararlıdır. "Göğüs jimnastiği" toplum karşısında söz söyleyenlere büyük yararlar sağlar. Vücudu fazla yormamak ve soluk soluğa gelmemek
şartıyla, koşmak ve merdiven çıkmak gibi, solunumun gelişmesine yardım eden çalışmalar yapılabilir.
Soluk alırken göz önünde tutulması gereken noktalar şunlardır:
Soluk: 1-derin, 2-sık, 3-çabuk, 4-düzenli, 5-sinirlenmeden, 6-gürültüsüz alınmalıdır.
Gürültülü soluk alma büyük bir kusurdur. Dinleyiciyi rahatsız eder ve bu halin önüne geçilemezse günün birinde konuşmacının başarısızlığına neden olur.
Doğal solunumda ağız hep kapalı tutulmalı ve burundan soluk almalıdır. Burundan soluk alınırsa alınan hava ısınır ve temizlenir. Çünkü burun içindeki kıvrımlarla küçük kıllar süzgeç görevini görürler.
Ağızdan soluk almanın büyük zararları vardır. Böyle soluk almaya alışmış olanlar, tehlikeli olmamakla beraber, günün birinde ameliyat olmak zorunda kalırlar. (Koriza, ahtapot gibi) Özellikle ahtapotların önce sesi, sonra bellek, işitme, dişlerin çıkması, boy atma
bakımından büyük zararları olduğu bilinir.
Bununla beraber, diksiyonda bazen ağızdan soluk almak da gerekir. Konuşmacı söz söylerken her zaman gereken yerde soluk almak için ağzını kapayacak zaman bulamaz; öyle bir zaman gelir ki, duraklama zamanının kısaltılması gerekir. Sözün hareketi arttıkça duraklama zamanı daha kısalır ve gitgide solunum fazlalaşır ve o zaman burundan
soluk almaya kalkışmak gülünç olur. Böyle hallerde ağızdan soluk almak gerekir.
İki türlü soluk alma vardır: 1- Diyaframa soluk alma. 2- Göğüse soluk alma.
Diyaframa soluk alma, diyaframın alçalıp yükselmesiyle olur. (Çoğunlukla erkeklerde böyledir) Bu biçimde derin soluk alma, her zaman öğüt verilen bir biçimdir. Yalnız diyaframı aşırı bir halde kasıp gevşetmemelidir. Çünkü karın boşluğundaki bağırsaklara ve diğer
örgenlere zarar verebilir. Bunun için yalnız diyaframa soluk almak da doğru değildir.
Göğüse soluk alma, kaburgaların alçalıp yükselmesiyle olur. (Çoğunlukla kadınlarda böyledir) Göğüse soluk almanın yukarı kesimiyle yapılanı hiç bir zaman öğütlenemez. Çünkü karnın içerisini sıkıştırır, çabucak yorgunluk ve soluk kesikliği verir. Göğüse soluk almanın aşağı kesimiyle yapılanı, diyaframın hafif büzülmesiyle olursa, en iyi olan biçimidir.
Bir hatip çoğunlukla, sözlerini ayakta söylediği için o durumda soluk alarak solunumunu ona göre ayarlar. Halbuki bir tiyatro oyuncusu bir çok değişen durumlarda soluk almak zorundadır. Solunumunu da ona göre düzenlemesi gerekir.
Sözün kısası, akciğerlerin alt kesimiyle soluk almaya alışmalıdır.
Soluk verme, solunumun ikinci zamanı olup soluk alma sırasında akciğerlere giren hava dışarı çıkar.
Soluk verirken onu tutumlu kullanmak, birden soluk vermemek gerekir. Bu çok önemli kurala uyulmadığı için konuşmacıların çoğu soluklarını boşuna harcadıklarından çabuk yorulurlar.
Soluğu verirken söze başlamalıdır. Soluk vermenin sonunda olduğu gibi, soluk almanın sonunda da söz söylemek zararlıdır. Söze, soluk vermenin başlangıcında başlamalıdır. Şaşkınlığı anlatan tümcelere, çoğunlukla gürültüsüz bir soluk verdikten sonra başlanır. Bu gülmek için de böyledir.
Hiçbir zaman soluğun sonuna kadar söz söylenmemelidir. Çünkü solukla beraber ses de kuvvetini kaybeder ve "Bitiriş = Finale" duyulmaz bir hal alır. Halbuki söyleyici için pek çok soluk alma fırsatı vardır.
Soluk verme, her zaman eşit ve sarsıntısız olmalıdır. Böyle olmadığı zaman ses kulağa hoş gelmeyen bir keçi sesi gibi titrer. Bu ses titremesi göğüs solunumunda daha çok meydana çıkar.
Soluk verme bir cümlenin başındaki kadar, sonunda da yeterli olmalıdır ve söyleyici tümce sonlarını iyi, belirli söylemeye çalışmalıdır.
Günlük yaşantımızda, yani tüm diksiyon alıştırmalarının dışında, yukarıda söylenen kurallara uygun bir biçimde soluk almaya alışmak yararlıdır.Organlarımız alışır ve söz söyleyen de soluk zorluğu ve ondan doğan yorgunluğu duymaz.
Solunumun sıklığı her kişinin gücüyle, anlatmak istediği duyguların şiddetine bağlı olduğundan belirli bir zamanda kaç kez soluk alıp vermek gerekeceğini tam olarak saptamak olanağı yoktur. Fakat halkın söz söylerken yeterli ölçüde soluk alıp vermediği bilinir.
Söz söylemeye başlamadan önce iyi bir soluk alıp verme tekniğine ulaşmamız gerekir. Sesi dinleyicilere ulaştıran soluktur. Eğer soluk zayıf olursa ses de zayıf olur. Eğer soluğun çıkışı çok bol olursa hem bir yarar sağlamaz, hem de söyleyiciyi çabuk yorar. Eğer soluk alıp verme düzensizse "sözakımı (le débid)" da eksik kesik, duraklamalarla anlamsız, sıkıcı olur. Solunum, söylenen bir parçanın durak yerlerini işaret eder ve söz söyleyenin yorulmasına engel olur.