Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Albert Einstein İyi döşenmiş geniş salonun öbür ucundan bir kahkaha yükseldi. Baba ile
oğul, birlikte, büyük piyano başındaki anneye döndüler. - Ah
Hermancığım, bilmiyor musun, o oyunda Albert'le başa çıkamayacağını? Doğrusunu
istersen, ne demek istediğini anlayamıyorum. diye kekeledi kocası. Eski
bir Macar halk şarkısını çalmayı sürdüren bayan Einstein, - Haydi,
haydi, bilmezlikten gelme. Bilmiyor muyum sanki, Albert'i soru sormaktan
vazgeçirmek için sorusuna soruyla yanıt vermek taktiğini! Ama görüyorsun ya,
yürümüyor! dedi. Albert seğirterek annesinin yanına gitti; tuşlar
üzerinde kayan usta parmaklar ona bir anda ne sorduğunu unutturmuştu. Piyano
şarkı söylüyordu, adeta! İki tuşa sert bir vuruşla çalmasını noktalayan anne,
taburesinde döndü, oğlunu kolları arasına aldı. Albert'in koyu gür, dalgalı
saçlarının üstünden kocasına gülümsedi: - Görüyorsun ya, Albert'i soru
sormaktan alıkoymanın bir yolu vardır: benim müziğim! Baba da
gülümsedi; bir şey demeğe kalmadan, oğlan annesinin kucağında dönerek, -
Soru sormak kötü bir şey mi? diye sordu. Bu kez gülme sırası babasındaydı:
- İşte sana! Boşuna övünme, senin müziğinin de onu durduracağı yok.
Anne kocasını duymazlıktan gelerek, oğluna döndü: - Soru
sormanın hiçbir kötü yanı yok, tatlım. Yeter ki, soruların karşındakini küçük
düşürmeye ya da kırmaya yönelik olmasın! - Ama ben öyle bir şey
yapmıyorum, anneciğim. Bilmediğim o kadar çok şey var ki, sorarak öğrenmek
istiyorum; her şeyi öğrenmek istiyorum. Anne gururla gülümsedi; baba
ise biraz duraksamalı, - Peki, dediğin gibi gerçekten her şeyi öğrenmek
istiyorsan yavrum, okula neden gitmen gerektiğini nasıl sorabilirsin? Okul
soruların yanıtlandığı yer değil midir? diye araya girdi. - Değildir,
babacığım! dedi çocuk. Yanıtlamak şöyle dursun, soru bile sordurmuyorlar,
insana. Okuldan hoşlanmıyorum. Hapishanedeymişim gibi sanki. Öğretmenler
gardiyanlardan farksız; sıralar arasında gidip gelen gardiyanlar! Karı
koca birbirlerine tedirgin gözlerle bakıştılar. Albert'in bu suçlamalarına ne
diyebilirlerdi ki... İşte her şeyi sorgulayan bu çocuk, ilerde büyük
bilimsel atılımların yanı sıra özentisiz, erdemli bilge kişiliğiyle de tüm
dünyanın ilgi odağı olacaktı. Albert Einstein, Güney Almanya'nın Ulm
kentinde dünyaya geldi. Küçük bir elektrokimya fabrikasının sahibi olan babası
başarılı bir iş adamı değildi. Annesinin dünyası müzikti; özellikle Beethoven'in
piyano parçalarını çalmak en büyük tutkusuydu. Aile Musevî kökenliydi, ama
dinsel bağnazlıktan uzak, açık görüşlü, kültürel etkinliklerle zengin bir yaşam
içindeydi. Ne var ki, çocuğun ilk yıllardaki gelişmesi kaygı vericiydi.
Özellikle konuşmadaki gecikmesi aileyi telaşa düşürmüştü.Albert, içine
kapanıktı; çocukların arasına katılmaktan, oyun oynamaktan hoşlanmıyordu. Okulu
sıkıcı buluyor, ezbere dayanan eğitim disiplinine katlanamıyordu. Gimnazyumda
geçen orta öğrenimi mutsuz ve başarısızdı. Mühendis amcasının özel ilgisi
olmasaydı, belki de öğrenimden tümüyle kopacaktı. Amca, yeğene cebir ve
geometriyi sevdirdi. Geometri özellikle Albert'i bir tür
büyülemişti.Einstein, yıllar sonra amcasına borcunu şöyle dile getirir:
Çocukluğumda yaşadığım iki önemli olayı unutamam. Biri, beş yaşımda iken
amcamın armağanı pusulada bulduğum gizem; diğeri on iki yaşımda iken tanıştığım
Öklit geometrisi. Gençliğinde bu geometrinin büyüsüne girmeyen bir kimsenin
ilerdi kuramsal bilimde parlak bir atılım yapabileceği hiç beklenmemelidir!
Einstein, yüksek öğrenimini güç koşullara göğüs gererek Zürih Teknik
Üniversitesi'nde yapar. Mezun olduğunda iş bulmak sorunuyla karşılaşır.
Üniversitede asistanlık bir yana orta okul öğretmenliği bile bulamaz. Sonunda
bir okul arkadaşının yardımıyla Bern Patent Ofisi'nde sıradan bir işe yerleşir;
ama asıl dünyası olan bilimden kopmaz; çok geçmeden büyüsü bugün de süren
devrimsel atılımlarıyla yaratıcı dehasını kanıtlar. 1905'te Annalen der Physik
dergisinde yayımlanan üç çalışmasının her biri, fizik tarihinde bir dönüm
noktası sayılabilecek nitelikteydi. Bunlardan biri, şimdi fotoelektrik
etki dediğimiz bir olaya ilişkindi. Newton, ışığı tanecikler akımı, kimi bilim
adamları ise dalga devinimi diye nitelemişti. Aslında ışığın davranışını
açıklamada iki kuramın birbirine bir üstünlüğü yoktu; ancak, Newton'un adı
parçacık kuramına bir tür ağırlık sağlamaktaydı.Ne var ki, 19. yüzyılın
başlarında Young'la başlayan, Fresnel ve daha sonra Faraday ve Maxwell'in
çalışmalarıyla pekişen deneyler dalga kuramına belirgin bir üstünlük sağlamıştı.
Einstein'ın fotoelektrik çalışması bu gelişmeyi bir bakıma tersine çevirmekle
kalmaz, Planck'ın 1900'de ortaya sürdüğü kuantum teorisini de çarpıcı bir
biçimde doğrular. Daha az bilinen ikinci çalışma Brown devinimi denen
bir olayı açıklıyordu. 1850'lerde İngiliz botanikçisi Robert Brown, mikroskopla
polenleri incelerken, taneciklerin su içinde gelişigüzel sıçramalarla devinim
içinde olduğunu gözlemlemişti. Ancak bu gözlem 1905'e dek açıklamasız
kalır.Einstein'ın bugün de geçerliliğini koruyan açıklaması oldukça
basittir: Son derece hafif olan polenlerin ani kımıltıları, su moleküllerinin
çarpmalarıyla oluşuyordu. Gerçi molekül kavramı yeni değildi; ancak en güçlü
mikroskop altında bile görülemeyecek kadar küçük olan moleküllerin varlığı ilk
kez bu açıklamayla kanıtlanmış oluyordu.Yüzyılımızın başında Ernst Mach
gibi kimi seçkin fizikçilerin bile gözlemsel kanıt yokluğu gerekçesiyle atom
teorisine uzak durdukları bilinmektedir. Öyle ki, bu olumsuz tutum, gazların
kinetik teorisinin kurucusu Boltzman'ı ra sürükleyecek kadar ileri
gitmişti. Einstein'ın açıklaması, bu tutuma son vermekle fiziğin içine düştüğü
bir tıkanıklığı giderir. 1905'in bilim dünyasına yeni bir ufuk açan
üçüncü ve en önemli çalışması, Özel Görecelik (Special Relativity) kuramıdır. Bu
kuram, Einstein'ın genç yaşında kendini gösteren bir merakına dayanır. Daha on
dört yaşında iken Einstein, Bir ışık ışınına binmiş olsaydım, dünya bana nasıl
görünürdü, acaba? diye sormuştu.19. yüzyılın sonlarında ışığın hızına
ilişkin Michelson-Morley deneyi, bu merakı derinleştiren bir sorun ortaya
koymuştu: Ses ve başka dalga olaylarının, tersine ışık hızının referans
sistemine görecel olmayışı! Saatte 100 km hızla ilerleyen bir lokomotifin, iki
istasyon arasında düdük çaldığını düşünelim. Sesin ön ve arka istasyonlara
değişik hızlarla ulaşacağını biliyoruz: Öndeki istasyona normal ses hızından
saatte 100 km daha fazla, arkada kalan istasyona ise saatte 100 km daha yavaş
bir hızla ulaşır. Oysa trendeki insanlar için sesin hızında bir değişiklik
yoktur; ön ve arka uçlara normal hızıyla aynı anda ulaşır. Sesin hızı
gözlemcinin hızına göreceldir.Işığa gelince Michelson Morley deneyleri,
ışığın öyle davranmadığını göstermekteydi. Işık kaynağı ile gözlemcinin
birbirine görecel hareketlerine ne olursa olsun ışık hızında bir değişiklik
gözlemlenmemekteydi. Bu beklenmeyen bir sonuçtu; çünkü, sesin hava aracılığıyla
yayıldığı gibi, ışığın da esir denen gizemli bir ortam aracılığıyla yayıldığı
ve gözlemcinin hareketine bağlı olduğu sanılıyordu. Esir gözlemlenebilir bir
nesne değildi; ama öyle bir kavram olmaksızın optik olgular nasıl
açıklanabilirdi? Kaldı ki, Maxwell'in elektromanyetik teorisi de esir türünden
bir ortam varsayımına dayanıyordu. Einstein'ın getirdiği çözüm, deney
sonuçlarını yansıtan şu iki temel ilkeyi içermektedir. 1) Doğa yasaları
ivmesiz hareket eden tüm sistemler için aynıdır; 2) Işığın hızı,
kaynağına göre hareket halinde olsun veya olmasın, her gözlemci için aynıdır.
Özel Görecelik Kuramı'nın öncüllerini oluşturan bu iki temel ilke,
yeterince anlaşılmadıkça, Einstein devrimini kavramaya olanak yoktur. Kuramın
içerdiği tüm önermeler, bu öncüllerin mantıksal sonuçlarıdır. Aslında deneysel
nitelikte olan bu iki ilkenin yol açtığı kuramsal devrim, ilk bakışta şaşırtıcı
görünebilir. Ama sonuçlarına bakıldığında şaşkınlık, yerini büyük bir hayranlığa
bırakmaktadır. Sonuçlardan biri, bir gözlemciye bağıl olarak nesnelerin
hareketleri yönünde uzunluklarının kısaldığı, kütlelerinin arttığı öndeyişidir.
Örneğin, bir topu ışık hızına yakın (yakın, çünkü kurama göre ışık hızını
yakalamaya ve aşmaya olanak yoktur) bir hızla uzaya fırlattığımızı varsayalım:
Hareket dışındaki bir gözlemci için top bir tepsi gibi yassılaşırken, kütlesi
büyük ölçüde artar. Hızı kesildiğinde top, önceki biçim ve kütlesine
döner.Kurama göre hızı ışık hızına erişen bir nesnenin oylumu sıfır,
kütlesi sonsuz olur. Ancak öyle birşey düşünülemeyeceğinden, hiçbir nesnenin
ışık hızıyla hareketi beklenemez. Başka bir deyişle, kütle eyleme direnç demek
olduğundan, kütlenin sonsuzlaşması hareketin yok olması demektir. Daha
az şaşırtıcı olmayan bir sonuç da, zamanın görecelliği. Örneğin, birbirine tam
ayarlı iki saatten birini çok hızlı bir roketle uzaya yolladığımızı düşünelim.
Bu saatin yerdeki saate göre daha yavaş çalıştığı görülecektir. Roket saniyede
yaklaşık 260,000 km hızla yol alıyorsa, yerdeki saatin yelkovanı iki tam dönüş
yaptığında roketteki saatin yelkovanı ancak bir tam dönüş yapacaktır. Oysa
rokette bulunan gözlemci için öyle bir yavaşlama söz konusu değildir; saat
normal hızıyla çalışmaktadır. Ne var ki, bu kişi dünyaya döndüğünde kendisini
karşılayan ikiz kardeşini daha yaşlanmış bulacaktır. Kuramdan
matematiksel olarak çıkan bu sonuçlar daha sonra deneysel olarak doğrulanmıştır.
Kuramın belki de en önemli (atom bombası nedeniyle en çok bilinen) bir
sonucu da madde ve enerji eşdeğerliliğine ilişkin denklemdir: (Denklemde E enerji, m kütle, c ışık hızı
olarak kullanılmıştır).Başlangıçta bu ilişkinin önemi yeterince
kavranmamıştı. Einstein'ın denklemi içeren yazısını yayımlamakta güçlükle
karşılaştığını biliyoruz. Oysa küçük bir kütlenin büyük bir enerji demek
olduğunu ortaya koyan bu denklem yıldızların (bu arada Güneş'in) ışığı nasıl
ürettiğini de açıklamaktaydı. Kuramın evren anlayışımız yönünden de kimi
sonuçları olmuştur. Bunlar arasında en önemlisi, hiç kuşkusuz uzay ve zaman
kavramlarını birleştiren dört boyutlu uzay zaman kavramıdır. Özel
Görecelik kuramı düzgün doğrusal (ivmesiz) hareket eden sistemlerle sınırlıydı.
Einstein'ın 1915'te ortaya koyduğu Genel Görecelik kuramı ise birbirine göre
hızlanan veya yavaşlayan (yani ivmeli hareket eden) sistemleri de kapsıyordu.
Öyle ki, birinci kuramı, kapsamı daha geniş ikinci kuramın özel bir hali
sayabiliriz.Özel Görecelik, Newton'un mekanik yasalarını değiştirmişti.
Genel Görecelik daha ileri giderek gravitasyon kavramına yeni ve değişik bir
içerik getirmekteydi. Klasik mekanikte gravitasyon, kütlesel nesneler arasında
çekim gücü olarak algılanmıştı. Buna göre, örneğin bir gezegeni yörüngesinde
tutan şey, kütlesi daha büyük Güneş'in çekim gücüydü.Oysa, Genel
Görecelik kuramına göre, gezegenleri yörüngelerinde tutan şey Güneş'in çekim
gücü değil, yörüngelerin yer aldığı uzay kesiminin Güneş'in kütlesel etkisinde
oluşan kavisli yapısıdır. Öyle bir uzay yapısında, nesnelerin başka türlü
hareketine fiziksel olanak yoktur. Genel kuram, ayrıca gravitasyon ile
eylemsizlik ilkesini gravitasyon alanı adı altında tek kavramda
birleştiriyordu.Bu noktada Einstein'ın, Maxwell'in elektromanyetik
alan kavramından esinlendiği söylenebilir. Nitekim tanınmış bilim tarihçisi
I.B. Cohen'in bir anısı bunu doğrulamaktadır: Ölümünden iki hafta önce
Einstein'ı ziyarete gitmiştim. Sekreter beni çalışma odasına aldı. İki duvar
döşemeden tavana kitaplıktı. Bir duvar geniş penceresiyle bahçeye bakıyordu;
diğerinde iki tablo asılıydı: Elektromanyetik teorinin kurucuları Faraday ile
Maxwell'in portreleri! Genel Görecelik kuramının tüm mantıksal
yetkinliğine karşın, hemen benimsenmesi bir yana anlaşılması bile kolay
olmamıştır. Eddington'a, kuramı yalnızca üç kişinin anlayabildiği söyleniyor,
doğru mu? diye sorulduğunda, ünlü astrofizikçi bir an duraklar, sonra üçüncü
kişinin kim olduğunu düşünüyordum. der. Bir kez, Özel kuramın tersine
Genel kuram, fizikte çözümü istenen herhangi bir soruna yönelik bir arayışın
ürünü değildi. Sonra, kuramı doğrulayan gözlemsel bir kanıt henüz ortada yoktu;
üstelik, 1915'in teknolojik olanakları kuramın deneysel yoklanması için yeterli
değildi. Kuramın öndeyilerinden yalnızca biri yoklanmaya elveriyordu; ancak
içinde bulunulan savaş koşulları bunu da güçleştirmekteydi.Einstein,
kuramından öylesine emindi ki, deneysel yoklamada ortaya çıkacak olumsuz
herhangi bir sonucu kuramın yanlışlığı için yeterli sayacağını bildirmekten
kaçınmıyordu. Olgusal yoklanmaya elveren öndeyi şuydu: kuram doğruysa,
Güneş'in gravitasyon alanından geçen bir ışık ışınının, eğrilmesi gerekirdi. Bu
etkiyi gündüz aydınlığında belirlemeğe olanak olmadığı için, Güneş'in
tutulmasını beklemekten başka çare yoktu.Astronomlar Güneş'in 1919
Mayıs'ında tutulacağını, gözlem bakımından en uygun yerin Afrika'nın batısında
Prens Adası olabileceğini bildirmişlerdi. Eddington'un önderliğinde bir grup
bilim adamının gerçekleştirdiği gözlem ve ölçmeler öndeyiyi doğrulamaktaydı.
Sonuç İngiliz Kraliyet Bilim Akademisi tarafından açıklanır açıklanmaz bilim
dünyası bir tür büyülenir; Einstein, Newton düzeyinde bir yücelik simgesine
dönüşür. Kuram daha sonra başka gözlemlerle de doğrulanmıştır. Bunlardan
biri açıklanmasında klasik mekaniğin yetersiz kaldığı bir olaya (Merkür
gezegeninin perihelisinin kaymasına), bir diğeri, Güneş (ve diğer yıldız)
atomlarının saçtığı ışığın frekans düşüklüğü nedeniyle spektral çizgilerin
spektrumun kırmızı ucuna doğru kayması olayına ilişkindir. Özel
Görecelik kuramı gibi Genel Görecelik kuramının da ilk bakışta çelişik görünen
ilginç sonuçları vardır. Örneğin, kurama göre, evren büyüklük bakımından sonlu
ama sınırsızdır. Gene kuram evrenin giderek ya büyümekte ya da küçülmekte
olduğunu içermektedir (Nitekim yıldız kümeleri üzerindeki gözlemler evrenin
büyümekte olduğunu göstermiştir). Einstein, bu kuramıyla da yetinmez;
yaşamının son otuz yılını daha da kapsamlı bir kuram oluşturma çabasıyla
geçirdi. Evrende olup bitenleri bir tek ilke altında açıklamak, insanoğlunun,
kökü klasik çağa inen değişmez bir arayışıdır. Thales tüm varlığı suya,
Pythogoras sayıya indirgeyerek açıklamaya çalışmıştı.Modern çağda
Oersted, Faraday ve Maxwell'in elektrik ve manyetik güçleri özdeşleştirme yoluna
gittiklerini görüyoruz. Einstein'ın da ömür boyu süren düşü buna yönelikti:
Doğanın tüm güçlerini (gravitasyon, elektrik, manyetizma, vb.) birleşik
alanlar dediği temel bir ilkeye bağlamak. Bu düşün gerçekleştiği söylenemez
belki; ama Einstein, çağdaş fiziğin egemen akımı dışında kalma pahasına,
umudundan hiçbir zaman vazgeçmez. Evrenin nedensel düzenliliği onda bir tür
dinsel inançtı. Seçeneğim kalmasa, doğa yasalarına bağlı olmayan bir evren
düşünebilirim belki; ama doğa yasalarının istatistiksel olduğu görüşüne asla
katılamam. Tanrı, zar atarak iş görmez! diyordu. Kuantum mekaniğini
yetersiz ve geçici sayan çağımızın (belki de tüm çağların) en büyük bilim
dehası, kendi yolunda yalnız bir yolcuydu; çocukluğa özgü saf ve yalın merakı,
evren karşısında derin hayret ve tükenmez coşkusuyla ilerleyen bir yolcu!
Siyaset, Bilim Ve Tarih Bilinci (Doğan Özlem )The Benefits Of TreesEnerji TasarrufuAlternatif Ucuz Enerji KaynaklarıErozyonun Tanımı Ve ÇeşitleriDünyamızın HareketleriDoğalgazDeve KuşlarıTeknolojik CellatlarımızKüresel IsınmaÇimento İşkolu Ve SorunlarıAtmosferin Başlıca Gaz KirleticileriNükleer EnerjiYapay KristallerHyrogen Fuel The Fuel Of FutureKentiçi Ulaşımı Ve Çevre SorunlarıPrcı HakkındaÇevre Kirliliği Ve SonuçlarıSivil SavunmaUluslararası Hukuk Ve Çevre Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |