Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ernest Rutherford Rutherford, dış görünümüyle
bir bilimadamından çok bir çiftlik kâhyası ya da bir aşiret reisini
andırmaktaydı. Esmer, irikıyım yapısı, gür sesi ve pos bıyığıyla yabanıl ve
ürkütücü; her yönüyle heybetli bir kişiydi. Laboratuvarında bir şey tersine
gitmesin; kükreyen sesi ortalığı sarsar, asistanlar suspus olurlardı. Oysa bu
kızgınlık gelip geçiciydi; onun hiç bir yapmacığa kaçmayan anlık sert
davranışlarının gerisinde sıcak, sevecen yaradılışı saklıydı. Ernest,
Yeni Zelanda'da küçük bir çiftlikte dünyaya gelmiştir. İskoç göçmeni olan
babası, araba tamircisiydi. Ernest, yoksul ve kalabalık bir ailenin içinde
büyüdü. Ne var ki, daha küçük yaşta sergilediği olağanüstü öğrenme merakı ona
çevredeki en iyi okulların kapısını açtı. Özellikle üniversitedeki parlak
başarısıyla dikkatleri çekti ve kazandığı burs, bilim ateşiyle yanan
delikanlının yaşamında yeni bir dönemin başlangıcı oldu. 1894'de, Cambridge
Üniversitesi ünlü fizik bilgini J.J. Thomson'un yanında çalışmak üzere
İngiltere'ye geldi. Üniversiteye bağlı Cavendish Laboratuvarı'ndaki ilk
yılını radyo dalgaları, ikinci yılını yeni keşfedilmiş olan X-ışınları
üzerindeki çalışmalarla geçirdi. Sonra, yaşam boyu uğraş konusu olan
radyoaktivite üzerindeki araştırmalarına koyuldu. Adı kısa zamanda bilim
çevrelerinde duyulan Rutherford'u 1898'de, Kanada'da McGill Üniversitesi, fizik
profesörlüğüne çağırdı. Genç bilimadamı beklenmedik bu çağrı karşısında bir
ikilem içine düştü: Bir yanda erişilmesi güç, saygın bir unvan, öte yanda
araştırma ortamı olarak bulunmaz nimet saydığı Cavendish
Laboratuvarı.Rutherford 27 yaşındaydı. Kısıtlı bursu ile nişanlısını
İngiltere'ye aldırtamaması bir yana; kendi yolculuğu nedeniyle yaptığı borcu
bile ödeyemiyordu. Aldığı öneri ona bu olanakları da sağlayacaktı. Rutherford,
sonunda ister istemez çağrıyı kabul etti. Karar isabetliydi: McGill'de geçirdiği
yaklaşık on yıl içinde hem radyoaktif atomların kendiliğinden değişik nitelikte
atomlara dönüştüğünü ispatlayarak Nobel Ödülü'nü kazandı; hem de atomun yapısına
ilişkin olarak aranan açıklığı getiren çekirdek buluşunu ortaya koydu.
Birbirini izleyen başarılarına değinen bir meslekdaşı, Sen gerçekten
çok şanslı birisin: hep dalganın tepesinde seyrediyorsun, diye takıldığında,
Rutherford'un yanıtı kısa ve çarpıcı olmuştur: Unutma, o dalgayı ben kendim
yarattım. Alçakgönüllülük bir yana, Rutherford çoğu kez insanları küçümserdi.
Ona göre, bilim ya fizikti, ya da pul koleksiyonculuğu. Ama Nobel Ödülü'nü
fizikten değil, küçümsediği kimyadan almıştı. Hatırlatılınca, elementler gibi
kendisinin de transmutasyona uğradığını söyleyerek, işi şakayla geçiştirirdi.
1887'de J.J. Thomson'un elektronu keşfetmesiyle, bilim dünyası yeni bir
problemle karşı karşıya kalmıştı. Negatif elektrik yüklü elektronlar, hidrojen
atom kütlesinin ikibinde biri kadardı; oysa hidrojen, en basit madde türü olarak
biliniyordu. Üstelik Thomson, hangi elemente ait olursa olsun, atomların özdeş
parçacıklar saldığı görüşündeydi. Bu da elektronların, sözü geçen parçacıkların
bir bölümü olduğu anlamına gelmekteydi. Yanıtlanması gereken soru şuydu: Atomlar
eskiden sanıldığı gibi basit, bölünmez birimler değilse, atomun yapısal özelliği
ne olabilirdi?Thomson, atomun, içinde elektron taşıyan pozitif elektrik
yüklü top biçiminde bir madde olduğunu ileri sürmüştü. Başka bir deyişle, atom
basit değildi; ama katı, yoğun bir madde olmanın ötesinde birşey de değildi.
Rutherford'un radyoaktiviteye ilişkin ilk önemli buluşu, alfa ve
beta dediği iki değişik ışının varlığını belirlemesiydi. Ayrıca, asistanı
Soddy ile birlikte bir elementin bir başka elemente dönüşümünde radyoaktivitenin
rolünü, deneysel olarak kanıtlamıştı.1907'de McGill'den Manchester
Üniversitesi'ne geçtiği zaman ilk ele aldığı problem atomun yapısıydı.
Araştırmasında, beta parçacıklarından sekizbin kat daha yoğun olan alfa
parçacıklarının işe yarayacağını düşündü. Hans Geiger ve Ernest Marsden adlı iki
asistanını, alfa parçacıklarının ince bir altın yaprağına çarptığı zaman nasıl
dağıldıklarını incelemekle görevlendirdi. Alman sonuç beklentiye hiç de uygun
değildi. Parçacıkların büyük çoğunlukla altın yapraktan doğrudan geçtiği
gözlenmişti. Sanki altın yaprağın yapısında geçişi engelleyen hiç bir atom
yoktu! Ama gözden kaçmaması gereken durum, yaprağa çarpan alfa parçacıklarının
yaklaşık 20.000'de birinin geri sapmasıydı. Bu ne demekti? Uzun bir
bocalamadan sonra Rutherford bu gözlemin, atomun yapısına ilişkin ipucu
verdiğini gördü: Atomun kütlesi neredeyse tümüyle, kapsamında son derece küçük
bir yer tutan pozitif elektrik yüklü bir çekirdekte toplanmış olmalıydı.
Çekirdeğin çevresinde hızla dönen elektronlar ise pozitif yükü dengeleyen
negatif yüklü daha küçük parçacıklardı. Kısacası atom güneş sistemine benzer bir
düzen sergilemekteydi. Alam büyük ölçüde boş bir atom gözönüne alındığında, alfa
parçacıklarının neden büyük bir çoğunlukla, hiç bir engelle karşılaşmamış gibi
altın yapraktan geçtikleri açıklık kazanmaktaydı. Mikroskopla
görülebilen nesnelerden bile küçük olan atomdan daha da küçük olan çekirdek ve
elektron gibi parçacıkları hayalde canlandırmak kolay değildir. Rutherford'un
modelini çizdiği atomu bir futbol stadyumu büyüklüğünde düşünürsek, çevresinde
birkaç sineğin döndüğü çekirdek, bu alanda bir golf topu büyüklüğünde olacaktır.
Rutherford, kuramcı bir bilimadamı değildi: Ona göre, her problemin
çözümü deney sonuçlarıyla sınırlı tutulmalıydı. Öyle ki, ortaya koyduğu atom
modelinin kuramsal açıklama gerektiren önemli bir sonucuna duyarsız kalmıştı.
Üstelik atom modeline ilişkin deneysel kanıtları, yerleşik fizik yasalarıyla da
tam bağdaşır değildi.Örneğin, negatif yüklü elektronlar belirtildiği
gibi gerçekten çekirdek çevresinde hızla dönüyorlarsa, bunların da devinen diğer
elektrik yükleri gibi, radyasyon oluşturmaları gerekirdi. Bir elektrik yükünün,
antende yukarı ve aşağı hareket ettirildiğinde radyasyon üretmesi buna bir
örnektir. Çekirdek çevresinde dönen elektron, gerçekten radyasyon çıkarsaydı,
çok geçmeden yavaşlayıp çekirdeğe kapanması ve atomun tümüyle çökmesi beklenirdi
(Soruna kuramsal açıklamayı ortaya koyan kişi, daha sonra Rutherford'un seçkin
öğrencisi olan Niels Bohr'dur).Rutherford 1908'de Nobel Ödülü'nü,
1914'de Lord unvanını aldı. 1919'da Cavendish Laboratuvarı'nın başına geçti.
Cavendish onun yönetiminde çok geçmeden dünyanın başta gelen deneysel fizik
merkezi oldu. Burada giriştiği ilk çalışmalardan biri, yine alfa parçacıklarını
kullanarak bir elementin başka bir elemente yapay dönüşümünü gerçekleştirmek
oldu.Deneyde, alfa parçacıklarının, nitrojen atomları gibi daha hafif
atom çekirdeklerine çarptırıldıklarında, geriye sapmaksızın çekirdekle
kaynaştıkları ve nitrojen atomunun oksijen atomuna dönüştüğü görülür. Bu süreçte
başka bir parçacığın ortaya çıktığını saptayan Rutherford, çekirdeğin temel taşı
saydığı pozitif yüklü bir parçaya proton adını verdi. Kütlesi
bakımından diğerlerine benzeyen, ama elektrik yükü olmayan üçüncü bir parçacık
daha söz konusuydu (Nötron denen bu parçacığı Rutherford'un asistanı James
Chadwick 1932'de bulur). Bu, bilimsel araştırmaya bol paranın henüz akmadığı bir
dönemdi. Cavendish'te bile deneyler, derme çatma denebilecek basit araçlarla
sürdürülüyordu.Rutherford'u ziyarete giden tanınmış bilim yazarı Ritchie
Calder, gördüklerini şöyle anlatmıştı: Konuşmamız sürerken bir ara, işlerin
nasıl yürüdüğünü görmek ister misiniz?' diyerek kolumdan tuttu, beni
laboratuvarın yüksek voltaj bölümüne götürdü. Karanlık denilebilecek bir odaya
girmiştik; yapay bir şimşek çakıp duruyordu. Sonra parçalanan atomları kaydeden
bir sayacın tıkırtı seslerini duyduk. 'Atom parçalayıcı' dedikleri bir makinenin
önündeydik; günümüzdeki yüksek voltaj akseleratörleriyle karşılaştırıldığında
son derece ilkel kalan bir makine!Rutherford ve ekibi işte bu araçlarla
çalışıyorlardı. 'Paramız olmadığı için kafamızı kullanmak zorundayız,' diyordu
Rutherford. O, yalnız araçlarının basitliğiyle değil, bilime yaklaşımındaki
basit tutumuyla da övünç duymaktaydı. 'Kendim çok basit olduğum için,' diyordu,
'doğanın da temelde basit olduğuna inanıyorum' . Rutherford, bir dizi
seçkin fizikçi yetiştirmekle kalmadı, onlara büyük bir esin kaynağı da oldu.
Nükleer fizik onun dünyasıydı. Bu alandaki öndeyilerinden pek azı yanlış
çıkmıştır. Yanılgılarından biri, çekirdekteki saklı enerjinin sürgit kilitli
kalacağı inancıydı. Ölümünden çok değil iki yıl sonra bu enerjinin atom
bombasına dönüştürülebileceğine artık kesin gözüyle bakılıyordu. Neyse ki, şansı
bir kez daha yüzüne gülmüştü: Hiroşima'daki korkunç patlamayı duymayacaktı.
Siyaset, Bilim Ve Tarih Bilinci (Doğan Özlem )The Benefits Of TreesEnerji TasarrufuAlternatif Ucuz Enerji KaynaklarıErozyonun Tanımı Ve ÇeşitleriDünyamızın HareketleriDoğalgazDeve KuşlarıTeknolojik CellatlarımızKüresel IsınmaÇimento İşkolu Ve SorunlarıAtmosferin Başlıca Gaz KirleticileriNükleer EnerjiYapay KristallerHyrogen Fuel The Fuel Of FutureKentiçi Ulaşımı Ve Çevre SorunlarıPrcı HakkındaÇevre Kirliliği Ve SonuçlarıSivil SavunmaUluslararası Hukuk Ve Çevre Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |