29-12-2008, 11:28 AM
|
#1 (permalink)
|
Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Dünya Nereye Gidiyor? Bu çalışmada dünyadaki sosyal iktisadi ticari ve siyasi gelişmeler incelenmiş
ve kestirimler yapılmıştır. Bu kestirimler yapılırken gelişmelerin birbiri
üzerine etkisi de dikkate alınmıştır.
Bu çalışmada öncelikle dünyanın iktisadi siyasi ve ticari gelişimleri
incelenmiş ve daha sonra sosyal gelişim ele alınmıştır. Sonuç ve yorum okuyucuya
bırakılmıştır. Çalışma bu yönü ile bilgi verme özelliği taşımaktadır ve
insanların bu gelişimleri incelemesi, yorum yapması kendi öngörüleri ile
karşılaştırması ve bir sonuca varması ve bilgilerin kritik edilmesi amacını
taşımaktadır.
Abdulkadir Dursunoğlu 1.4. Dünyadaki İktisadi gelişimi
İlk çağlarda serbest piyasa ekonomisinin var olduğundan bahsetmek
isabetlidir. Çünkü bir devlet bulunmadığı için devletin piyasaya müdahale durumu
söz konusu değildir. Her şey serbestçe alınıp satılmakta ve malların değeri
serbest piyasada çözümlenmektedir.
Bu çağlarda serbest piyasa ekonomisinden söz edildiğinde devletin piyasaya
müdahalesi yoktur anlamı çıkmaktadır. Bir malın herkes tarafından
tüketilebilmesi için bir tavan fiyatı uygulaması yoktur. Veyahut devletin bir
sektörün karlılığını artırmak için o sektöre ait olan bir ürün üzerinde taban
fiyatı uygulaması da bulunmamaktadır. Diğer bir değiş ile piyasaya fiyat
mekanizması hakimdir. Ve ürünlerin nisbi fiyatları piyasada çözümlenmektedir. Bu çağlarda ticari sistem barter ekonomisi şeklindedir. Kabile içi bireyler
genellikle aynı malı üretmektedir. Bununla birlikte örneğin bir balık
avlandığında kendi ürününün bir kısmını vererek balığı elde edebilmekteydi. Bu
noktada barter sistemi bulunmakla birlikte bu sistemin seyrek olarak ve primitif
usulde gerçekleştiğini söylemek daha doğru olmaktadır.
Barter sistemine değiş-tokuş sistemi adı da verilmektedir.Bu zamanlarda
enflasyonun olmayışı uzun yıllar boyunca ürünlerin belirli oranlarda sabit
olarak değiştirilmesini olanaklı hale getirmiştir.
Bu zamanlardaki barter sistemi ile şimdiki barter sistemi arasında bir
fark bulunmaktadır. O zamanlar yapılan ticarette ihtiyaçların temin edilmesi
amacı güdülmektedir. Bugünkü barter sisteminde ise ticaretin amacı kar elde
etmektir.
İlk kabilelerin çıktığı zamanlarda nüfus yoğun değil ve herkese yetecek
derecede ekilebilecek arazi bulunmaktaydı ve herkes karnını doyurmak için
çalışmak zorundaydı. Dolayısı ile bu zamanlarda işsizlikten söz etmek mümkün
değildir. Çok nadir işsizlik olsa bile bu işsizlik türü halk dilinde tembellik
denilen gönüllü işsizliktir.
Bu zamanlar işgücünün düşünsel aktiviteden ziyade vücut gücü ile çalışılan
yıllar olarak bilinmektedir. Bu zamanlarda yılın belirli aylarında tarlalar
ekilir ve daha sonra diğer aylarda evcil hayvanlarla ilgilenilirdi. Bu işler
yoğun olarak ailelerin çalışmasını gerektirdiğinden ve insanlar erken yaşlarda
evlenip ev geçindirmek zorunda olduğundan işsizlik söz konusu olamazdı. Bununla
birlikte çok nadir işsizlik görülebilirdi. Bu da halk arasında kimi zaman
tembellik olarak da tabir edilen gönülü işsizlik idi.
Aynı şekilde primitif bir piyasa sistemi olan bu çağlarda enflasyondan söz
etmek mümkün değildir. Çünkü enflasyon olması için gerekli olan genel piyasa
fiyatı yada genel nisbi fiyat bulunmamaktadır. Diğer bir değiş ile ürün
fiyatı bulunmamaktadır.
Enflasyon genel fiyat seviyesindeki artış anlamına gelmektedir. Bu
zamanlarda orta dönemde bir ürünün fiyatı artabilir. Veya dönemsel olarak
belirli bir kısım ürünlerin fiyatları artabilir. Bunlar enflasyon vardır
anlamına gelmemelidir.
Bu zamanlarda kabileler birbirine yakın olmadığı için mal alışverişinde
bulunmak imkanı yoktu. Dolayısı ile kabileler arası dış ticaretten söz etmek
mümkün değildir. O zamanlar bir dış ticaretin oluşabilmesi için bir pazar ve değişik
bir ürünün arz fazlası olması gerekmektedir. Bu zamanlarda kabilelerin
birbirinden uzak olması bir pazarın olmadığını göstermektedir. Diğer yandan
birbirlerine komşu bile olsalar aynı ürünleri yetiştiriyor olacaklardı.
Kraliyet çağlarında da serbest piyasa ekonomisinin var olduğundan söz etmek
mümkündür. Bir devlet sistemi kurulmasına rağmen bu zamanlarda devletin piyasaya
müdahale etmesi söz konusu olmamaktadır.
Bu zamanlarda da devletin piyasaya müdahale etmesi söz konusu değildir.
Dolayısı ile ürünlerin fiyatı piyasada belirlenmektedir.
Bu zamanlarda devlet sistemi kurulduğundan dolayı alışveriş aracı olarak
paraların kullanıldığından söz etmek mümkündür. Barter sistemi seyrek olsa da
devam etmesine rağmen piyasa sistemini fiyat sistemine terketmiştir.
Paranın üçtane çok önemli fonksiyonu bulunmaktadır.Birincisi bir değişim
aracı olmasıdır. Bu çağlarda nisbi fiyat yerine ürünlerin değiştirilmesinde para
kullanılmaktadır. Paranın diğer bir özelliği değer aracı olmasıdır. Paranın
biriktirilerek servetin bir göstergesi olması özelliği bu zamanlarda
görülmektedir. Daha fazla biriktiren veya para biriktiren kimse zengin olarak
anılmaktadır. Dolayısı ile ilk zenginlerin ortaya çıkması bu zamanda olmaktadır.
Paranın diğer bir özelliği kazanç aracı olmasıdır.Diğer bir değiş ile faiz
kazancının kaynağıdır. Bu noktada ilk faiz uygulamaları bu devirde ortaya
çıkmıştır.
Bunlara ek olarak enflasyon bulunmamaktadır. Çünkü primitif usulde ve seyrek
olarak yapılan üretimlerde bulunan maddelerin yıllar itibari ile hammaddesinde
bir maliyet farkı bulunmamaktadır. Ayrıca yetiştirilen ürünlerin fiyatlarında da
maliyet farklarından doğan bir farklılık meydana gelmemektedir. Bu yönü ile
ürünlerde bir maliyet enflasyonu ile karşılaşılmamaktadır. Diğer yandan,
ürünlere doğru aşırı bir talep bulunmamaktadır. Bu da talep enflasyonunun
olmadığı sonucunu vermektedir. Bununla birlikte ürünün kıt olma durumunda ve
sarayın bu durumda yüklü miktarda ürün satın alması dönemsel olarak geçici ve az
bir enflasyon süreci yaşanabileceği sonucunu vermektedir.
Enflasyon kaynaklarına göre ikiye ayrılmaktadır. Ürünlerin maliyetinin
artmasından dolayı fiyatta bir artış meydana geliyorsa buna maliyet enflasyonu
adı verilmektedir. Şayet ürünlere olan ilgi satın alımlara dönüşüyor ve bundan
dolayı ürünlerin fiyatında bir artış meydana geliyorsa buna talep enflasyonu adı
verilmektedir. Bu dönemde iki tür enflasyonda görülmemektedir.
Kraliyet çağlarında nüfus yoğun olarak köylerde bulunmakta idi. Bununla
birlikte başkentte ve diğer büyük yerleşim alanlarında da bir kısım insanlar
yaşmakta idi. Köylerde bulunanlar için yeterli arazi ve hayvan şehirlerde ise
genel olarak bir iş sahibi olan insanlar ikamet etmekte idi. Dolayısı ile bu
devirde de işsizlikten söz etmek mümkün değildir.
Bu zamanlarda ilkçağlarda olduğu gibi aynı şekilde yüksek oranlı işsizliğe
rastlamak söz konusu değildir. Bununla birlikte halkın gelir seviyesindeki artış
çok nadir de olsa gönüllü işsizliğin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu zamanlarda primitif usullerde üretilen mallar veya tabiattan toplanan çay
gibi bazı ürünlerin ithalatı ve ihracatı yapılmakta idi. Her krallıktaki
tüccarlar kendilerine özgü ve diğer ülkede aranılan ürünleri ihraç etmekte
idiler. Bu noktada krallıklar arasında dış ticaret yapıldığı sonucuna
varabiliriz.
Endüstri içi ticaret her ülkede bulunan aynı tür malların ülkelerin
birbirlerine ihraç etmesidir. Bugünkü dış ticaretin oluşmasının temelindeki
gerçeklerden birisi bu dur.
Ancak kraliyetler çağında ihracat kraliyetlerin uzmanlaştıkları ve diğer
ülkelerde bulunmayan malları ihraç etmek ve kendilerinde bulunmayan malları
ithal etmek şeklinde idi. Bu zamanlardaki dış ticaretin ana sebebi ülkelerin
uzmanlaştıkları mallarda diğer ülkelere göre mutlak üstünlüğe sahip olmalarıdır.
Örneğin Çin'in o zamanlar porselen ürünlerinde Hindistan'ın baharatta Osmanlı
İmp'nun dokumada üstünlüğünün olması buna örnek verilebilir.
Dış ticaret de serbest bir ortamda yapılmakta idi. Diğer bir değiş ile
gümrük tarifeleri ve kotalar bulunmamakta idi.
Modern anlamda ilk serbest ticaretin görülmesi bu zamanlara
rastlamaktadır. Ülkelerin ihracatta üzerinde otorite oldukları malların diğer
ülkelerde bulunmaması malın ithal edildiği ülkelerde aynı malı üreten bir sektör
olmadığı için bu ülkelerin korumacılık yapmasına gerek kalmıyordu. Entegre bir
mali sistemin olmayışı vedüşük gelir dış ticaret açığı gibi konuların gündemde
olmasını engelliyordu. Dolayısı ile ülkeler dış ticareti kısıtlayıcı ithal
edilen malların fiyatını artırıcı gümrük tarifeleri ve mal kısıtlamaları olan
kotaları uygulamıyordu.
1700'lü yıllarda dünyada devletlerin dış ticarete müdahale ettiği yıllar
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yıllarda piyasa ekonomisine damgasını vuran
ekol korumacılıktır. Bu yüzyılda nihai ürünlerin ithalatı olabildiğince kısılmış
ve nihai ürünlerin ihracatı olabildiğince artırılmağa çalışılmıştır. Bu noktada
asıl amaç dış ticaret fazlası vermektir. Ancak bu şekilde rakip ülkelere karşı
bir üstünlük kazanılacaktır.
Bu akım özellikle Avrupa'da büyük ilgi görmüştür. Çünkü o zamanlar
birbirlerinin siyasi rakibi olan bu ülkelerde diğerine yapılan ödeme savaşta
kendisine karşı bir kurşun olarak gelebilir. Dolayısı ile o ülkeyi zengin
etmemek benim ulusumun yararınadır düşüncesi bu zamanlara hakimdir.
Bu akıma merkantalist düşünce adı verilmektedir. Bu düşünceye göre bir
ülke mamul malların ihracatını olabildiğince artırır ve ithalatın olabildiğince
azaltır ise hazine gelirleri o derece artar.Bu akım 1930'lara kadar revaçta idi.
Bu yıllara kadar olan korumacılık bütün ülkelerin ihracatını-azalttığı
için(ülkeler birbirine karşılık vermektedir)ülkelerde arz fazlası ve stoklar
meydana gelmiştir. Bir yandan işsizlik artmış bir yandan devletin vergi
gelirleri azalmıştır.Mali borçları ödemek ve ihracat yapmak için ülkeler
karşılıklı paralarını devalüe etmişlerdir. Bu durum bir yandan ihraç gelirlerini
azaltmış bir yandan iç piyasada enflasyonu körükleyerek insanların satınalma
güçlerini düşürmüştür.Sonuçta 1929 Büyük dünya buhranı ortaya çıkmıştır.
Bu tarihten sonraki görüş serbest piyasanın bütün dünya toplumlarını
kalkındıracağını bunun için serbest dış ticaret politikası izlenmesi gerektiği
yönündedir.
Dünyanın diğer yerlerinde de bu akım 1900'lerde kendini göstermiştir. 1929
yılında meydana gelen büyük buhran korumacılık politikalarının terk edilmesi
gerektiği fikrini siyasi otoritelerde yerleştirmiştir.
Bu zamanlarda kraliyet içerisinde şehirleşme artmıştır. Bununla birlikte
şehirin artan nüfusu ve diğer yerlerden bu yerleşim birimlerine yapılan göçler
ve kısıtlı iş imkanı bu yerlerde işsizliğin artmasında önemli rol oynamıştır. Bu
zamanlarda köylerde işsizlik problemi çok nadir olarak görülmektedir.
İlk modern şehirlerin kurulması bu zamanlara rastlamaktadır. Bu zamanlarda
şehirlere öncelikli olarak maddi gücü yerinde olan insanlar ticaret yapmak amacı
ile gelmişlerdir. Bununla birlikte köy hayatının getirdiği zorluklardan bıkan ve
daha fazla gelir elde etmek isteyen ancak maddi gücü yerinde olmayan insanlar
buralara göç etmişlerdir. Geliri olmayan bu insanlar zorunlu olarak karanlık
ekonomide istihdam edilmiş ve şehirlerde suç oranları artmağa başlamıştır.Bunun
en yaygın örneği hırsızlık ve gasptır.
Şehir nüfusunun artması mallara ve ürünlere olan talebi de artırmıştır. Bu
noktada ilk ciddi enflasyon oranlarının görüldüğü yıllar bu yıllar olarak
karşımıza çıkmaktadır. Enflasyon bu yönü ile nitelik olarak talep
enflasyonudur.
Şehir nüfusunun ve şehirli nüfusun gelirinin artması mallara olan talebi
artırmıştır. Dolayısı ile bu durumdan karlı çıkmak isteyen diğer bir değiş ile
daha fazla kar elde etmek isteyen esnaf malların fiyatını artırmıştır. Dolayısı
ile bu yerlerde genel fiyatlar seviyesi yani enflasyon oluşmuştur. Enflasyonun
oluşmasında ana etken rekabetin olmamasıdır.
1910-1990 yılları arası dünyada iki ayrı modelli bir ekonomik sistemin
varlığını göstermektedir. Serbest piyasa ekonomisine sahip ülkeler ve komünist
ekonomik sistemi uygulayan doğu bloğu ülkeleri. Batı bloğunda ülke içlerinde
serbest piyasa ekonomileri ve dışa karşı korumacılık doğu bloğu içerisindeki
ülkelerde ise planlama mevcut idi.
Batı bloğu ülkelerinde hızlı nüfus artışı ve iç piyasa ekonomisi ağırlıklı
ticarisi sistem artan şehirli nüfus ve kısıtlı iş imkanları bu ülkelerde
işsizliğin artmasına neden olmuştur. Bununla birlikte sağlıklı bir ekonomi
sisteme sahip olmayan doğu bloğu ülkelerinde işsizlik çok az seviyede bulunmakta
idi. Bu durum doğu bloğu ülkelerinin aşırı popülist yaklaşımlarından
kaynaklanmaktadır.
Bu yıllar serbest piyasa ekonomisinin batı ülkelerinde yoğun olarak
uygulandığı yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır. Serbest piyasa ekonomisinin
taşlarından olan firmalar maliyetlerini en aza indirmek mecburiyetindedirler.
Dolayısı ile gereği kadar insan istihdam etmektedirler.Artan nüfus ve
firmaların bu titizliği bu ülkelerde işsizliğin artmasına olanak
vermiştir.
Diğer yandan komünist bloku ülkeleri her insana iş verme yoluna
gitmişlerdir. Bu durum değişken maliyetleri yükseltmiş teknonoji yokuluğu ve
yolsuzluklarla beraber bu bloğun çökmesine neden olmuştur.
Bu zamanlarda enflasyon açıkça görülmektedir. Doğu bloku ülkelerinde hantal
üretim yapısının getirdiği maliyet enflasyonu bu bloktaki ülkeler tarafından
sübvanse edilmektedir. Batı bloğu içerisinde fiyatlara yansımaktadır(maliyet
enflasyonu). Diğer bir değiş ile bu zamanlarda doğu bloğu ülkelerinde gizli
enflasyon batı bloğu ülkelerinde ise açık enflasyon bulunmaktadır.
Bu yıllarda bu iki blok arasında iktisadi olarak karşılıklı korumacılık
bulunmakta idi. Bununla birlikte doğu bloğunun yıkılması üzerine bu ard niyetli
korumacılık ortadan kalkmıştır.
Korumacılığı da kendi arasında ikiye ayırabiliriz. Ard niyetli ve zorunlu
korumacılık. Ard niyetli korumacılık özellikle birbirine düşman iki grup
arasında bir ülkenin diğer ülkenin kendisinden daha fazla zengin olmaması için
birbirlerine getirdikleri ithal korumalarıdır. Bu durum genel olarak dünyada
iki grup veyahut birkaç grup bulunuyorsa ortaya çıkmaktadır.
Gruplar birbirinin zengin olmasını istemez çünkü bir bloğun zenginleşmesi
diğer bloğun güvenlik alanında zaafiyetine yol açacaktır(Daha fazla füze yapmak
gibi).
Bu gruba merkantalist dünya devletleri ve batı-komünist bloğu örnek
olarak verilebilir.
Zorunlu korumacılık ise devletin vergi gelirlerini artırmak ve kendi
sanayicisini korumak için başvurduğu bir yoldur. Bu zamanların korumacılığı bu
tanıma uymaktadır [1] .
2000'li yıllar devletler arasında serbest ticaret antlaşmalarının yapıldığı
ve uygulandığı yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir anlamda iç piyasada
serbest piyasa ekonomisinin uygulandığı ve dış ticaret noktasında da serbest
piyasa ekonomisine geçişin uygulandığı yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu yıllara serbest piyasa ekonomisi damgasını vurmuştur. Bu görüşe göre
toplumların refahı sadece üretimlerinden dolayı artmaz şayet bir malı tüketici
daha ucuza elde edebiliyorsa toplumun refahı artmış denilmektedir.Çünkü
ucuzlayan fiyat satın alma gücünü artıracak ve tüketimin daha fazla artması o
toplumda yatırımları ve gelir seviyesini artıracaktır. Bundan dolayı bütün
toplumlar olabildiğince dış ticareti serbestleştirmelidirler.
Bu zamanlarda ekonominin ilgilendiği en önemli sorunlar işsizlik ve
enflasyondur. Dolayısı ile belirtildiği gibi ülkeler bu iki sorunla yoğun olarak
uğraşmaktadır. İşsizliğin artmasında en önemli sebep artan şehirleşme ve kısıtlı
iş imkanlarıdır. Köylerde yaşayanlarda gönüllü işsizlik haricinde kronik bir
işsizlik sorunu bulunmamaktadır.
Enflasyon genel olarak maliyet enflasyonu şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bunun
ardındaki en önemli faktör üretim faktörlerinin verimliliklerinde olan
azalmadır.
2000'liyıllar ve sonrası dünyada serbest piyasa ekonomisinin tek bir ekonomik
sistem olacağı muhakkaktır. Dünyanın en önemli sorunu ülkelerde çıkan
krizlerdir. Krizler global dünyada anında kendini göstermektedir. Bu sorunun
önüne geçilmesinin en kestirme yolu tek bir para sistemine geçilmesidir.
Dolayısı ile bu zorunluluk uzak gelecekte dünyadaki tek bir para biçimine
geçilmesine olanak verecektir. Bu da önce uluslararası mali piyasalarda ve daha
sonra reel ekonomide meydana gelebilecek krizlerin önüne geçilmesini
sağlayacaktır.
Entegrasyon sürecindeki dünyada mali krizler dünyanın ekonomik
stabilitesini olumsuz yönde etkileyecek en önemli tehditler olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bir ülkedeki mali kriz diğer ülkelerde mali krize ve reel sektör
krizine dönüşmektedir(Devalüasyon) . Dolayısı ile devalüasyonların önüne
geçmek ve sağlam bir mali yapıya kavuşmak için devalüasyonları önlemenin tek
yolu ülkelerin tek bir para birimine geçmesi gerekliliğidir
Serbest piyasa ekonomisinin gelişmesi tüketim ekonomisini canlandıracaktır.
Dolayısı ile tüketim artacaktır. Bu da dünyada üretimin artmasını
sağlayacaktır.Bununla birlikte nüfus doğum oranlarındaki azalma ve daha sonra
nüfustaki gerileme tüketimin azalmasına yol açacaktır. Bu da ekonomide orta
gelecekte piyasaların daralması ve firmaların küçülmesi anlamına gelmektedir. Bu
da kişi başı reel geliri azaltma sonucunu verecektir.
Gelecekte tüketim ekonomisinin yaygınlaşması ve yavaş artan nüfus işsizliğin
azalmasına olanak verecektir. Bununla birlikte enflasyon oranının artacağı
muhakkaktır. Bunun ardındaki temel faktör hiç kuşkusuz insanların
verimliliklerindeki düşüş dolayısı ile malların fiyatlarını artıracak olan
maliyet enflasyonudur. 1.2. Dünyanın Siyasi Gelişimi
İnsanoğlunun ilk zamanlarında bildik bir siyasi ortam bulunmamaktaydı.
Kabilenin en muteber ve yaşlı kişisi seçilmekte ve kabileyi ilgilendiren makro
işlerde bu kişinin başkanlığında toplanılarak bir karar verilmekte idi. Makro
işleri toplanan yada elde edilen ürünlerin nasıl paylaştırılacağına karar vermek
gibi primitif iş örnekleri ile açıklayabiliriz.
Bu zamanlarda kabileler aile akrabalarından oluşmaktaydı. Genellikle imece
usulü ile tarlalar ekilir ve ekin bu en yaşlı muteber kişi tarafından aileler
arasında pay etmekte idi.Her ailenin evcil hayvanları bulunmakta ve her aile bu
hayvandan süt ve et ihtiyacını karşılamakta idi.
Bu tür makro işlerden başka kabile içerisindeki huzursuzluğu ortadan
kaldırmak yine bu en yaşlı ve muteber kişi tarafından yapılmakta idi. O zamanlar
kabilelerin birbirinden uzak olması ve savaşa sebebiyet verecek olayların
olmaması makro işlerin bu işlerle sınırlanmasını sağlamakta idi.
Bu zamanlarda herkesin bir söz hakkı olmakla birlikte asıl kararın kabilenin
en yaşlı ve en muteber kişileri tarafından alındığını belirtmekte yarar
bulunmaktadır. Bu siyasi ortamı da demokratik bir ortam olarak belirtmek
gerekmektedir. Çünkü her birey fikrini açık olarak belirtebilmektedir.
Bu zamanlarda siyasetin demokratik olarak bahsedilmesinden maksat herkesin
karar sürecine katılması ve oy çokluğu ile karar alınmasıdır.
Bu zamanların özelliklerinden birisi de uluslar arası siyasetin
bulunmamasıdır. Her inana yetecek ölçüde kaynak bulunması kabileler arasında bir
sürtüşme olasılığını ortadan kaldırmaktadır. Dolayısı ile kabileler arasında
birbirlerinin üzerinde oynanacak birtakım oyunlar zuhur etmemektedir. Bundan
dolayı bu zamanlarda bilinen anlamı ile dış siyaset oluşmamıştır.
Uluslar arası siyasetin ortaya çıkabilmesi için en az iki ülke arasında
bir ilişki ve tek taraflı veya çift taraflı bir tehdit olması gerekmektedir. Bu
zamanlarda kabilelerin birbirinden uzak olması dış siyasetin oluşmamasına neden
olmuştur.
İnsanlığın gelişmesi,hızlı nüfus artışının devam etmesi ve verimli alanların
kıt hale gelmesi daha sonraki çağlarda uluslar arası siyasetin ortaya çıkmasına
olanak vermiştir. Bu zamanlarda kraliyetlerin ve imparatorlukların artan nüfusa
daha fazla verimli arazi bulma çabaları ve bu çabaların doğurduğu tehditler
kraliyetler ve imparatorluklar arasında siyaset politikalarının kullanılmasını
gerektirmiştir.
Nüfusun hızla artması toplumların kabile sisteminden çıkıp daha komplex
bir yapıya kavuşmasına neden olmuştur. Verimli alanların kıt olması ve artan
nüfusun geçinebilmesi için daha fazla toprak bulma ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Bu zamanlarda genellikle çok fazla verimli toprağa sahip olmayan toplumlar
verimli toprak üzerinde bulunan toplumları askeri açıdan tehdit eder hale
gelmiştir. Bu da ülkelerin birbiri üzerinde çıkar hesabı yapmalarına neden
olmuştur. Bu anlamda ilk uluslar arası siyasetin ortaya çıkışı bu dönemlere
rastlamaktadır.Hun ve Moğol Türklerinin sık sık Anadolu'ya ve Avrupa'ya bu
zamanlarda sefer yapmalarının ana sebebi budur.
Bir ülke daha fazla verimli arazi bulmak amacı ile başka krallıklar üzerinde
birtakım hesap yapma uygulamalarına girişmiş, bu potansiyel tehlikeye maruz
kalan ülke de bu hesapları bertaraf edebilme uygulamalarının içerisine
girmişlerdir. Böylece ortaya uluslar arası siyaset olgusu çıkmıştır. İstihbarat
servislerinin ortaya çıkışı da bu tarihlere dayanmaktadır(Bunun sebebi ise bir
krallığın diğer krallık hakkında bilgi(askeri,siyasi) toplaması bunu siyasi
otoriteye bildirmesi ve siyasi otoritenin de ancak bu bilgiler ışığında siyasi
politika üretebilmesi zorunluluğudur).
Bu zamanlarda iç siyaset daha komplex hale gelmiştir. İktidar mücadelesi ve
krallıklar hükümranlığı altındaki topraklarda isyanlar çıkabilmesi hakim olunan
toprağın içerisinde siyasi otoriteyi güçlendirici bir siyasi yapı ve
uygulamasının zorunlu olarak gerçekleştirilmesine neden olmuştur.
Devletlerin komplex bir yapıya bürünmesi beraberinde bir takım gelişmeleri
de beraberinde getirmiştir. Krallıklardaki iktidar mücadeleleri ve iç
ayaklanmaların bastırılması gereği iç siyasetin sert ve isyan bastırma merkezli
olmasına neden olmuştur. Bugün de benzerlerini göreceğimiz dış ülkelerin
ayaklanmalardaki rolü bu zamanlarda ortaya çıkmaktadır.
Bu zamanlarda hükümran sahibi çeşitli konularda etrafındaki yardımcıları
kanalı ile görüşler alınmakta ancak son söz kendisi tarafından verilmektedir.
Karar alma sürecinde bu yönü ile otoriter bir yapı gözlemlenmektedir. O zamanlar
devletin halk içerisindeki temsilcisi askeriye olduğundan siyasi politikaların
halka yansıması askerler kanalı ile gerçekleşmekte idi. Askeri kanallar otoriter
bir yapıya sahip olduğu için bu politikalar da otoriter bir şekilde uygulanmakta
idi.
Bu zamanlarda devlet işleri profesyonelleşmiştir. Hükümdar ve bakanlar
devleti yönetmektedir.Karar alma sürecinde bakanların krala bilgi vermeleri
haricinde karar alma süreçlerinde bir fonksiyonu bulunmaktadır. Bu yönü ile bu
zamanların ana özelliği devlet sisteminin otoriter bir yapıda
yönetilmesidir.
Diğer yandan politikaların uygulanması askerler tarafından yerine
getirilmektedir. Çünkü bu zamanlarda devletin politikalarını uygulayacak askeri
kanallardan başka bir profesyonel yapı bulunmamaktadır. Dolayısı ile devletin
politikalarını halk içerisindeki uygulayıcı merci askeriyedir.
1700-1900' lü yıllar arası devlet siyasetinde yarı otoriter bir sistemin
uygulanışının bulunduğu yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır. Siyasi otorite bir
siyaset politikası oluşturulmasında yardımcıları ile görüş paylaşmaktadır.
Bununla birlikte bu süreç sürekli olarak devam etmemektedir. Son karar yine
siyasi otoritenindir.
Siyasi kararların uygulanmasında yine uygulayıcı olan merci askeriyedir.
Bununla birlikte devlet temsilcileri de topraklar içerisinde siyasi
politikaların uygulanması sürecine katılmaktadır. Bu noktada siyasi kararların
uygulanmasında askeriyeden başka bir kurumun söz sahibi olması dikkat çeken bir
konudur. Bu özellik artık resmi otoritenin sivilleşmeğe başladığını
göstermektedir. Bununla birlikte, siyasi kararlar toplum içerisinde otoriter bir
şekilde uygulanmaktadır.
Bu zamanlarda devlet otoritesi sivilleşmeğe başlamıştır. Devlet işleri
komplex hale gelmiş ve yerleşim birimlerine devlet eli ile sürekli olarak hizmet
götürülmesi fikri ortaya çıkmıştır.Bu hizmetlerin ulaştırılması amacı ile devlet
sivil kurumlar kurmağa başlamıştır. İç güvenlik birimleri modern anlamdaki şehir
valilikleri yargı bunlara örnek teşkil etmektedir.
Bu yıllar dünya arenasında ve özellikle batı toplumunda sanayileşmenin
kendisini gösterdiği yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır. Kraliyet çağlarından
gelen uluslar arası siyaset verimli toprakların bulunduğu alanlardan çok petrol
alanları ile ilgilenmektedir. Bu anlamda uluslar arası siyaset işin niteliği
yönünden bir değişime uğramıştır.
Bu zamanlar uluslararası siyasetin daha komplex bir yapıya büründüğü
yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu komplikelik şundan ileri gelmektedir;
Ülkeler petrol alanları ile ilgilenmekte.Petrol sahibi ülkeler üzerinde bir
takım stratejiler geliştirmekte. Bu stratejileri geliştirirken bir kısım
devletlerle müttefiklik bir kısmı ile düşmanlık ilişkilerine geçilmektedir. İlk
uluslararası siyasetin yapısı hedef alınan ülke ile bire bir ilişki sağlarken
şimdi üçüncü ilkeler ile de birtakım ilişkilere girilmektedir.
Dolayısı ile sanayi gelişmenin başladığı Avrupa ülkeleri genel olarak uluslar
arası siyaseti petrol alanlarını elde etme amaçlı Osmanlı İmp. bu siyaseti
bertaraf etme şeklinde uluslar arası siyaset izlemişlerdir.
Bu zamanlarda Avrupa ülkelerinin petrol alanına ilgi göstermelerinin
temelinde sanayi devrimini gerçekleştirmeleri yatmaktadır. 1700'l ü yıllarda
başlayan sanayileşmede petrolün kömürden daha ucuz hammdde olması ve sanayinin
her alanında kullanılması batılı ülkeleri petrol alanları üzerine
yoğunlaştırmıştır. Bununla birlikte sanayi devrimini gerçekleştirememiş olan
Osmanlı İmp kendisi üzerinde oynanan oyunların farkına varmakla birlikte bu
oyunların petrol alanları üzerine oynandığının farkına varamamıştır. Dolayısı
ile Osmanlı İmp.batılı ülkelere karşı tutarlı bir ve rasyonel bir dış siyaset
izleyememiştir.
1990-2000'li yıllar devlet siyasetinde yarı otoriter bir karar alma sürecinin
esnekleştiği ve demokratik yapıya daha yakınlaştığı yıllar olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bunda hiç kuşkusuz demokratikleşmenin artması ve devletlerin
ulusallaşmasının önemi tartışılmazdır. Bu yıllarda hükümet başkanı bakanlarla
bir araya gelmekte birlikte karar vermekte ve bu siyasi karar uygulanmaktadır.
Siyasi kararların uygulanmasında artık devletin resmi ve sivil kurumları rol
oynamaktadır. Siyasi politikalar artık demokratik insan bazlı politikalar olma
özelliği göstermektedir.
Bu yıllar devlet anlayışında bir mentalite değişikliğinin yaşandığı yıllar
olarak karşımıza çıkmaktadır. Devletin hükmedici özelliği denetleyiciliğ
koordine ediciliği ve hizmet etme anlayışı ile yer değiştirmektedir.
Bu zamanlarda devlet merkezi görevlerinin yanı sıra yerel hizmetler vermek
üzere belediyelerin kurulmasına olanak vermiştir.
Bu yıllarda uluslar arası siyaset artık daha oynak bir zeminde icra edilir
hale gelmiştir. Bu zemin batılı devletlerin petrol sahaları üzerinde hakimiyet
sağlama politikaları ile daha da oynaklaşmıştır. Genel olarak uluslar arası
siyaset yine petrol üzerine odaklanmıştır. Bu bölgelerdeki ülkelerde komşu
ülkeler arasındaki irrasyonel çekişmeler ve batılı devletlerin oyunları
oynaklaşmanın maksimum derecede artmasına neden olmuştur. Dünyanın diğer
bölgelerinde primitif çatışmalardan başka bu tür bir siyaset agresif olarak
uygulanmamaktadır.
Uluslar arası siyasetin diğer bir konusu uluslar arası ticaret
politikasıdır. Ülkelerin birbirine ticari olarak entegre olmaları uluslararası
siyasette uluslar arası iktisadi ve ticari politikalarında uygulanmasına olanak
vermiştir. Bu noktada ülkeler birbirlerinden taviz kopararak uluslar arası
ticareti serbestleştirme adımları atmışlardır. Trend de bu yöndedir.
Uluslar arası ticaretin serbestleşmesi ülkelerin dış ticarete konu olan
mallar üzerindeki gümrük tarifeleri ve kotaların kaldırılması ile mümkün
olabilmektedir. Bugün dünya ülkeleri çeşitli serbest ticaret antlaşmaları
uygulayarak dış ticaretin serbestleşmesi konusunda adım atmaktadırlar.Serbest
ticaret bölgeleri ve gümrük birlikleri bunlara örnektir [2] .
2000'li yıllar ve sonrası siyasi otoritenin demokratikleşeceği yönündedir.
Bunun ardındaki temel faktör demokratikleşmenin artması,eğitim seviyesinin
artması ve serbest piyasa ekonomisinin gelişmesidir.
Son petrol alanlarının ABD'nin hakimiyetine geçmesi bu bölgelerde uzun
dönemli olarak stabilitenin sağlanacağı sonucunu vermektedir. Dolayısı ile uzun
dönemde uluslar arası siyasetin önem kaybedeceği sonucu ortaya çıkmaktadır.
Osmanlı İmp.'nun genişleme sürecinde bu imparatorluk geniş alanları
kontrol altına aldığından dolayı bu topraklarda bir çatışma meydana gelmemekte
idi. Çünkü bu topraklarda bir otorite sağlanmıştı ve bu büyük imparatorluğa
tehdit oluşturabilecek karşı bir imparatorluk bulunmamaktaydı.
Bugünde dünya arenasındaki kayganlık petrol sahaları üzerinde tam bir
hakimiyet sağlanamamasından kaynaklanmaktır. Bununla birlikte ABD'nin buralarda
söz sahibi olması ve bu topraklarda kesin hakimiyet sağlaması ve buna karşı bir
direnç oluşamaması uluslar arası siyasi arenada bir stabilitenin sağlanacağı
sonucunu vermektedir.
Diğer yandan uluslar arası siyasetin rahatladığı uzun gelecek dönemde
ticaretin sınırları iyice aşması, küreselleşme sınırların sembolik hale
geleceği sonucunu vermektedir. Bunun en önemli göstergesi şimdiden yapılan
serbest ticaret antlaşmaları ve serbest ticaret bölgeleridir.
2000'li yıllara kadar olan mentalite sınırların korumacılık sağlanmasının
açık bir göstergesi olduğudur. Ancak ticari,siyasi iktisadi gelişmenin artacağı
ve toprak parçalanmaları için yapılan hareketlerin duracağı(Bunun için bir sebep
kalmamıştır) gerçeği sınırların artık korumacılık özelliğinin kalmayacağı
sonucunu verecektir.
Uzak gelecekte uluslararası ticaretin artması ve dış tehditlerin ortadan
kalkmasına olanak verecektir. Bu da devletin korumacılık rolünün ortadan
kalkmasına olanak verecektir. Dolayısı ile sınırlar sembolik hale gelecek ve
devlet işleri temel olarak ticaret, sosyal güvenlik, ekonomi, güvenlik ve yargı
işleri ile sınırlı kalacaktır. Uluslar arası iktisadi siyasi sosyal ve güvenlik
işbirliği artacaktır.
Dünya küreselleşmektedir. Petrol alanlarındaki hakimiyet sağlanması ve
toplumların refahının bundan sonra artık ticaretin serbestleştirilmesi ile
artacağı fikri uluslararası siyasetin daha çok iktisadi ağırlıklı olarak devam
edeceği sonucunu vermektedir.Bu da dünyada iktisadi ve ticari işbirliğinin
artacağına işaret etmektedir.
Ayrıca, terörün her topluma zarar verdiği düşüncesi ve ülkelerin terörü
destekleme fiiliyatının gereksiz hale gelmesi güvenlik alanında da işbirliğinin
artacağı sonucunu vermektedir.
Aynı şekilde iç siyasi politikalar demokratik bir yapıda hazırlanacak ve
uygulanacaktır. Bunda küreselleşmenin demokratikleşmenin ve serbest piyasa
ekonomisinin gelişmesinin payı büyük olacaktır. 1.6. Dünyanın Ticari Gelişimi
İnsanlığın varoluşunun ilk zamanlarında ticaret denilen olgu ortaya
çıkmamıştı. Bunun ardındaki en önemli neden kabilelerin birbirinden uzak olması
ve kabile içi üyelerin hemen hemen aynı ürünü yetiştirmesi ve dolayısı ile
ticaretin ortaya çıkmasını sağlayacak faktörlerin ortaya çıkmamasıdır.
Ticaretin oluşabilme i için bir alıcı ve bir satıcı olması ve her birinde
farklı yada farklılaştırılmış mal olması gerekmektedir. Kabile içi ticaret
yapılamamaktadır. Kabilelerde birbirinden uzaktır ve bir araya gelememektedir.
Dolayıs ıile ticaret oluşmamaktadır.
İnsanlığın çoğalması, değişik ürünlerin yetiştirilmeğe başlanması ve
kabilelerin birbirlerine coğrafik olarak daha yakınlaşması ilk ticari sistemin
ortaya çıkmasına olanak vermiştir. Bu ticaret sistemine barter ekonomisi yada
değiş-tokuş ekonomisi adı verilmektedir.
Bu sistemde bir ürün diğerinin cinsinde değiştirilmektedir. Örneğin, iki
elması olan bir birey bunların karşılığında bir tane muz alabilmektedir. Diğer
bir değiş ile bu ilk primitif ticaret örneğinde para kullanılmamaktadır(Bu
zamanlarda para yoktur).
Daha sonra kabile sisteminden krallık ve imparatorluğa geçiş sürecinde ilk
paralar tedavüle çıkmıştır. Dolayısı ile mal ve ürünlerin değiş tokuşu değişim
birimi olan para ile gerçekleştirilmeğe başlanmıştır.
İlk paralar altın ve gümüş paralar olarak tedavüle çıkmıştır. Altın
paralar daha değerli gümüş paralar daha değersiz olarak
nitelendirilmektedir.
Bu zamanlarda devlet en büyük alıcı olarak karşımıza çıkmaktadır. Devlet
erkanı ve askerler için gerekli olan erzak başkentteki esnaftan satın
alınmaktaydı. Bu mal ve ürünlere örnek olarak kılıç sebze ve et verilebilir. Devlet sisteminin kökleşmeğe başlaması ve devlet kurumunda çalışan
kişilerin sayısının artması sarayın piyasadan daha fazla tüketim ve savunma
amaçlı olarak mal ve ürün satın almasına neden olmuştur. Bu da baş şehirde
yaşayan insanların ve şehire yakın yerlerde yaşayan insanların gelir seviyesini
artırıcı bir rol oynamıştır.
Devlet tarafından yaratılan bu esnaf günlük ihtiyaçlarını birbirlerinden ve
köylülerden karşılamaktaydı. Dolayısı ile ticaret esnaf-devlet esnaf-köylü,ve
esnaf-esnaf arasında gelişmekteydi. Ayrıca baharat, petrol yağı, çay gibi
doğadan toplanan ürünler bir ülkeden diğer ülkeye satılabilmekteydi.Uluslar
arası ticaretin ilk çıkış şekli bu şekildedir ve bu çağlara rastlamaktadır.
Bu çağlarda uluslar arası ticaret komşu ülkeler arasında olmasının yanı
sıra deniz aşırı ülkeler arasında da yapılmakta idi. Bir ülkenin ticaret
erbabları kendi bölgelerine has homojen yada farklılaştırılmış malları bir
ülkeye götürür orada satar ve dönüşte o ülkeden gerekli ve revaçta olan malları
alır ve ülkesine getirir idi.
Önceleri Çin'de ve Hindistan'ta başlayan İpek ve baharat yolları Anadolu
üzerinden Batı'ya ulaştırılmakta idi. Daha sonra denizciliğin gelişmesi ile
baharat yolu Ümit Burnu üzerinden yapılmış ve Avrupa'da Odesa limanında sona
ermiştir. İpek yolu daha sonra önemini kaybetmiştir.
Bu zamanlarda baharat yolunun geçtiği ülkeler Anadolu ve İtalya'nın
Venedik şehri zenginleşmiştir. Bu yerlerde fikri,sosyal ve ticari yenilikler
ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte Hindistan yolunun Ümit burnu üzerinden
gerçekleştirilmesi kara yolundaki yerleşim birimlerin zenginliklerini
kaybetmesine yol açmıştır. Daha sonra buralarda yaşanan gelişmeler ortadan
kalkmağa başlamıştır.
1700'lü ve1800'lü yıllar ticaret hacminin dünyada arttığı yıllar olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu yıllar B.Avrupa'da primitif üretim usullerinin
terkedildiği ve fabrikasyon seri üretime geçildiği yıllar olarak karşımıza
çıkmaktadır. Batı Avrupa'da iç ticaret liberalleşmiş ve devlet alımları yerini
serbest piyasa ekonomisine bırakmağa başlamıştır. Ticaret bugünkü komplex
ticari sistemin ilk şekli olarak karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı İmp ve dünyanın
diğer yerlerinde ticaret kraliyetler devrindeki gibi devam etmektedir.
Bu yıllarda B.Avrupa ülkelerinde tekstilin fabrikasyon üretimle üretildiği
yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır. Buralarda geleneksel üretim tekniklerinin
bırakılıp yerine fabrikasyon üretime geçildiği ve üretim patlaması yaşandığı
için Batı Avrupa'daki bu devire sanayi devrimi adı verilmektedir.
Buralarda yaşanan hızlı üretim artışı ve halkın gelir seviyesindeki artış
gelişmenin yaşandığı yerleşim merkezlerine büyük göçlerin yapılmasına olanak
vermiştir. Bu noktada tüketici sayısı ve tüketimin artması bu yerleşim
merkezlerinin daha da gelişmesine olanak vermiştir. Bu yıllarda bu yerleşim
merkezleri ile diğer yerleşim merkezleri arasındaki gelişmişlik farkı daha da
artmıştır.
Bu zamanlarda uluslararası ticaretin de niteliği değişmiştir. Batılı
devletler dünyanın diğer kısmına fabrikasyon mallar satmakta diğer yerlerden
hammadde almaktadır. Dış ticaretin bu şekilde gelişmesi sömürgecilik akımlarının
da daha yoğun olarak pratik edilmesine neden olmuştur.
Bu zamanlar sömürgeciliğin öneminin arttığı yıllar olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bunun ardındaki en önemli faktör hammadde bölgelerinin elde
tutulmak istenmesi ve mamul malların satılması için hakim pazarların elde
tutulması isteğidir.
Üretici ile perakendeci arasında yeni bir ticaret şekli olan toptancılığın
ortaya çıkması bu zamanlara rastlamaktadır.
Fabrikasyon üretimden önce elde dikilen giysiler ve diğer mallar toptan
olarak mağazalara verilmekte idi. Mağazalarda bu malları perakende olarak
satmakta idi. Bu zamanda fabrikasyon üretimin artması ve toplu alımla nihai
tüketiciye değil de perakende mal satan mağazalara satılmakta idi. İlk modern
anlamdaki toptancılar bu nedenle ilk bu zamanlarda ortaya çıkmıştır.
1900'lü yıllar fabrikasyon üretimin arttığı ve komplex şehir nüfusunun ortaya
çıktığı yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yıllarda sanayi üretimi artmakta
ticaret komplike hale gelmekte ve uluslar arası ticaret gelişmektedir.
Bu yıllarda yapılan dış ticarette sanayileşmiş batı ülkeleri diğer
ülkelere sanayi malı ihraç etmekte bu ülkelerden hammadde ithal
etmektedirler.
1900'lü yılların ortalarından 2000'li yıllara kadar fabrikasyon üretim
artmakta ve ülkeler ticari bakımdan birbirine entegre olmağa başlamaktadır.
Ayrıca bu zamanlarda üretimin küreselleşmesi kavramı literatüre girmektedir.
Firmalar ihracatın yanı sıra belirli ülkelerde üretim yapmakta ve komşu
ülkelere ihracat yapmaktadır.
Burada üretimin küreselleşmesi ön plana çıkmaktadır. Özellikle uluslar
arası şirketler gelirlerini daha fazla artırmak amacı ile kendi ülkelerinin
haricinde başka ülkelerde de üretime gitme yolunu seçmişlerdir. Buradaki düşünce
öncelikle cazip pazarlarda üretimde bulunmak ve ikinci olarak bu ülkelerden
komşu ülkelere ihracat yaparak gelirlerini artırmaktır.
Bu düşünceye yatırım yapılan ülkeler de sıcak bakmaktadır. Çünkü yabancı
yatırımlar daha fazla istihdam sağlanmasına yardımcı olmakta ve devletin vergi
gelirleri artmaktadır.
Ticaretin gelişmesi dünyayı entegrasyon sürecine sokmuş ve ülkelerin ana
gündemleri arasında yerini almıştır. Ticaretin gelişmesi ülkeler arasındaki
irrasyonel tavırların ortadan kalkmasına ve küreselleşme sürecine girilmesine
yardımcı olmuştur.
Devletler gelir elde etmek amacı ile ihracatı özendirmektedir. Bununla
birlikte ülkelerin ihracatını artırabilmek için ucuz fiyat yanında ülkelerin
karşılıklı olarak dış ticaret hacmini artıracak aktiviteler içerisinde olmasını
gerektirmiştir. Bu gereklilik ve ülkelerin ancak ticaretle kalkınabilecekleri
gerçeği irrasyonel siyaset akımlarının ortadan kalkmasına ve ülkeler arasında
daha sıcak ilişkiler kurulmasına olanak vermiştir. Bu noktada artan siyasi
ilişkilerdeki sıcaklık küreselleşmenin gelişmesine olanak tanımıştır.
Uzak gelecekte ihracatın öneminin azalacağı muhakkaktır. Dünyada uluslar
arası iç üretimin hız kazanacağı ve firmaların demokratik ve serbest piyasa
ekonomisinin bulunduğu her yerde üretimler yapacağı yadsınamaz bir gerçektir.
Bunun ardındaki en önemli sebep hiç kuşkusuz ticaretçilerin daha fazla büyümek
istekleri ve bu büyümenin ancak cazip pazarlarda da üretimin gerçekleştirilmesi
ile sağlanacağı gerçeğidir. 1.7.Dünyanın Sosyal Gelişimi
Dünyanın ilk tarihlerinde insanların kavimler halinde yaşadıkları
görülmektedir. Kavimler içinde suç olayları görülmekle birlikte bunlar azdır.
Kavimler arasında sık ve rasyonel bir çatışma görülmemektedir. Bu zamanlarda
demokratik bir aile yapısı, yüksek nüfus artışı ve tarım-hayvancılıkla geçimin
sağlandığı bir yaşam tarzı dikkat çekmektedir.
Hırsızlık fiilinin iki sebebi bulunmaktadır. Daha iyi bir yaşam isteği
ve/veya geçinebilme ihtiyacıdır. Kabileler çağında insanların bulunulan yaşam
tarzından daha iyi bir duruma gelinmesi imkansızdır. Diğer yandan insanlar elde
ettikleri ürünlerle geçinebilmektedir. Dolayısı ile hırsızlığın ana şartları
olan bu iki durum ortadan kalkmıştır.
İnsan öldürme ve hırsızlık topluma ve/veya bireylere karşı düşmanlık
beslenmesinden kaynaklanmaktadır. Kabileler çağındaki din geleneği ve örfler de
kuşaktan kuşağa aktarıldığından düşmanlıklar ortadan kalkmaktadır. En azından
toplumu ve bireyleri yaralayıcı fiillerin ortaya çıkmasını engellemektedir.
Dolayısı ile bu çağlarda suçlar görülemeyecek kadar azdır.
Nüfusun artması paralelinde kişi başı verimli toprakların azalması ve su
kaynaklarının paylaşılamaması kabileler arasında savaşların başlamasına neden
olmuştur.
Bu zamanlarda verimli topraklara sahip olmayan devletler verimli
topraklara sahip ülkeleri zaptetme pratiği içerisine girmişlerdir.
Bu zamanların ana özelliği kraliyetlerin ortaya çıkması, ilk primitif
orduların oluşturulması, demokratik aile yapısının ataerkil bir yapıya dönüşmesi
ve nüfus artışıdır.
İlk kraliyetlerin oluşmasında büyük toprak sahiplerinin önemi yadsınamaz. Bu
zamanlarda büyük toprak sahipleri bir araya gelmekte ve bulunulan ülkeyi
yönetecek insanı seçmektedir. Yönetime gelen insan ve onun soyundan gelen
kişiler ülkeyi yönetmekte alınan kararları uygulamaktadır. Krallıklar devrinde
halkı oluşturan ana kriter kan bağıdır. Diğer bir değiş ile milli kimliktir.
Bununla birlikte imparatorluklar zamanına gelindiğinde çok milletli bir ülke
toprağından bahsedilmektedir.
Bu zamanlarda insanların hayvancılık ve tarımla uğraşması erkek nüfusa ayrı
bir önem verilmesini sağlamıştır. Çünkü bu işleri yapabilecek güç erkeklerdedir.
Aynı kanı askerlik için de geçerlidir.
Bu zamanlarda insanı güçlü yapan ve statüsünü artıran olgu bedeni güçtür.
Çünkü o zamanki günlü kişileri yapabilecek olgu güçtür.Ve güç erkeklerde
bulunmaktadır. Dolayısı ile bu zamanlarda toplumda ve ailede dominant birey
erkektir. Bununla birlikte her ailede erkek dominanttır demek de yanlış
olmaktadır..
Diğer yandan toprakların ekilmesi ve hayvancılığın kolaylıkla yapılabilmesi
nüfus artışı ile mümkün olabilmektedir. Dolayısı ile aileler erkek nüfusu bol
doğum olgusuna kapılmışlardır.
Tarlalarda iş görebilecek güce sahip unsur erkektir. Diğer yandan ailenin
daha fazla kazanabilmesi için daha fazla erkek nüfusuna ihtiyaç
bulunmaktadır.
Bu zamanlarda askerlik sistemi profesyonel bir yapı göstermemektedir.
İnsanlar normal zamanlarda çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşmakta ve savaş
zamanında askerlik yapmaktadır. Savaşlar genel olarak sınır boylarında meydana
gelmekte ve her savaş savaşı kaybeden kabilenin karşı savaşı ile devam
etmektedir.
Savaşı kazanan devlet diğer devletin toprakları üzerinde hakimiyet
sağlamaktadır. Fethdeilen ülkedeki yönetim feshedilmekte ve savaşı kazanan
ülkenin idaresi uygulanmaktadır. Bu arada fesh olunan ülkedeki kral veya
soyundan kişiler fırsat bulabilirse bu ülkeye karşı savaş açmaktadır.Savaşı açan
taraf kazanırsa eski topraklara yeniden sahip olmaktadır. Aksi halde bu yönetim
ortadan kalkmaktadır.
Bu zamanlar erkeklerin ön plana çıktığı yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kadın yavaş yavaş ikinci plana çekilmektedir. Kabileler bir alanda
yaşamaktadırlar. Kabile içerisinde aileler akraba durumundadırlar. Dolayısı ile
bu düşük nüfus birbirlerini tanımaktadırlar. Suç oranları bundan ve dini
inançların yoğun olmasından gibi faktörlerden dolayı da çok fazla
görülmemektedir.
Daha sonra kraliyetlerin ve imparatorlukların bulunduğu çağlar gelmektedir.
Bu çağlarda nüfus artış hızı hızla devam etmiştir.
Bu zamanlarda komplex toplumun ilk örnekleri karşımıza çıkmaktadır. Nüfus
şehirli ve köylü nüfus olarak ikiye ayrılmaktadır.
Köy yerlerinde akrabalık bağı devam ederken şehirli nüfusta
kozmopolitanlıktan dolayı akrabalık bağı seyrekleşmektedir.
Köylü nüfus çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Elde edilen
ürünlerin büyük bir kısmı ana tüketim maddesi olarak tüketilmekte geri kalan
ürünün bir kısmı köyden daha kalabalık olan yerleşim merkezlerinde
satılmaktadır. Köylü nüfusta zenginlik hayvan adedine bağlı bulunmaktadır.
Sığırları ve/veya kalabalık koyun sürüsü olan insanlar zengin olarak
nitelendirilmektedir.
Şehirlerde ise durum farklıdır. Başkentte ve diğer şehirlerde esnaflık
ortaya çıkmıştır. Madeni eşya, unlu mamulat ve dokuma sektörü ilk primitif
üretim şekli olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunlara ek olarak başkentte kılıç ve
kalkanların yapıldığı primitif sanayi sektörü yine bu zamanlarda ortaya
çıkmıştır.
Şehirlere yakın köyler bu yerleşim merkezlerine elde ettikleri ürünü
getirmekte ve karşılığında dokuma işleri ve madeni eşyalar almakta idiler.
Köylüler buralara Pazar kurar ürünlerini sattıktan sonra alışveriş için esnafa
giderlerdi.
Bu zamanlarda nüfusun artması dış tehditler ve içteki suç oranlarının
artmasından dolayı savunma ve güvenlik gibi iki ana konu ortaya çıkmaktadır.
Kraliyetler profesyonel ordular oluşturmakta ve şehirlerde güvenliği sağlayacak
güvenlik önlemleri almakta idiler. Bugünkü asker ve polis teşkilatının ilk
örnekleri bu dönemlere rastlamaktadır.
Şehirlerde işsizliğin artması, dini ve örfi değerlerin seyrelmesi
insanların geçinme kaygıları,toplumsal bireyselliğin artması şehirlerde bugünkü
gibi olmasa da belirli bir oranda suçların artmasına neden olmuştur. İlk suç
örnekleri hızsızlık gasp ve adam öldürmedir.
Askerlerin savunma işlerinde bulunmaları ve şehirlerin komplex hale
gelmesi sedece iç güvenlik ile uğraşan bir teşkilatın kurulmasına olanak
vermiştir. Bu zamanlarda ilk olarak bekçilik teşkilatı ortaya çıkmış ve daha
sonra koordineli çalışan bekçi-polis teşkilatı ortaya çıkmıştır.
Bu çağlardaki savaşların ana nedeni verimli toprakların elde edilmek
istenmesi ve bunlara karşı oluşturulan dirençler idi.
Kraliyetler ve imparatorluklar savaşla elde ettikleri yerlere kendi
nüfuslarından insanları yerleştirme çabasında idiler. Bu davranışın ana nedeni
elde edilen topraklarda asimilasyon yapma gereği olarak tanımlanabilir.
Kraliyet ve imparatorluk çağlarının ana özelliğinden birisi devlet
sisteminin uygulanmağa başladığı yılların bu yıllar olduğudur. Bu zamanlar
ayrıca ilk vergi sisteminin uygulandığı yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu zamanlarda insanoğlunun ilk zamanları ile karşılaştırıldığında daha
komplike bir yapı bulunmaktadır. Dolayısı ile devlet idaresi daha komplike bir
hale gelmiştir. Devleti yönetmekle yükümlü olan kurum devletin yönetilmesi için
gerekli olan bütün adımları atmağa başlamıştır.Düzenli bir ordu sistemi iç
güvenlik yargı bu zamanlarda ki devletin kurmakla yükümlü olduğu sistemler
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu zamanlarda devletin komlike bir yapıda bulunması ve devlet işlerinin
görülmesi için hazinenin paraya ihtiyaç duyması devletin hükümranlığı altındaki
topraklarda yaşayan insanlardan vergi alınmasını zorunlu hale
getirmiştir.
Krallıkların büyümesi ve halkın genellikle köyde oturması kraliyetlere
daha fazla vergi geliri sağlanmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu sebeple
savaşlar yapıp fethedilen yerlerden vergi geliri elde dilmesi isteği savaşların
devletin gelir elde etmek amacı ile uyguladığı bir meta haline gelmesine neden
olmuştur.
Bu yıllarda da din geleneği sürmektedir. İmparatorluklar ve kraliyetler
belirli bir din nüfusuna sahip çoğunluğun dinlerini de temsil etmektedir.
Kraliyetler bu çağlarda halkın desteğini alabilmek için din faktörü ana savaş
sebebi olarak gösterilebilmekteydi. Bu yıllar ayrıca ilk savaş tazminatlarının
alındığı yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu zamanlarda halkın din konusunda bağnazlaştığını görmek mümkündür. Bu
bağnazlaşma değişik inançlara sahip toplumlar arasında düşmanlıkların ortaya
çıkmasına neden olmuştur. Savaşların da bu bağnazlık kullanılarak
gerçekleştirilmesi toplumlar arasındaki düşmanlığın daha da fazla körelmesine
neden olmuştur.
Bu zamanlarda kadın artık ikinci plana itilmiştir. Ataerkil bir aile yapısı
bulunmaktadır. Evde erkeğin sözü geçmektedir. Doğum oranları yine fazladır.
Ortaçağ ve1900'lere kadar olan yıllar köylü nüfusun dominant olmakla birlikte
şehir nüfusunun artmağa başladığı yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu zamanlarda şehir nüfusunun artmasının sebebi özellikle başkentlerde
daha fazla gelir elde etmenin daha kolay olmasındandır. Bunun ardındaki temel
faktör bu şehirlerdeki nüfus yoğunluğu ve tüketim fazlalığıdır.
Batı'da ise sanayi devrimi ve şehirlerin cazip yerleşim birimleri haline
gelmesi köylerden ve diğer yerleşim merkezlerinden bu şehirlere doğru olağanüstü
göçlerin oluşmasına izin vermiştir.
Bu zamanda devlet işleri profesyonel bir yapıya oturmuştur. Bu zamanlar
askerliğin daha da profesyonelleştiği ve dış güvenliği sağlamak için kraliyet ve
imparatorlukların her köşesine asker yerleştirildiği devlet yönetiminin bütün
şehirlerde kök saldığı yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca bireylerden
vergiler alınmasının yaygınlaştığı yıllar yine bu döneme rastlamaktadır.
Bu zamanlarda özellikle devlet başkentleri ve belirli yerlerde nüfusun
yoğunlaştığını görmek mümkündür. Bu zamanlar devletlerin vergi geliri elde etmek
amacı ile birbirleri ile savaştığı ve bu savaşı dini motiflerle süslediği yıllar
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu zamanlarda ticaret artmış ve şehirlerde esnaflık yaygınlaşmıştır. Bu
zamanlar şehirlerde seri üretimin başladığı yıllar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu zamanlar nüfus artış hızının artan oranda devam ettiği yıllar olarak
karşımıza çıkmaktadır.Aileler tamamen ataerkil bir yapıya dönüşmüştür. Kadın
ikinci plandadır.
Bu zamanlarda yönetim otoriter bir yapı göstermektedir.Din ve vicdan
özgürlüğü sınırlıdır.Rönesansın çıktığı yerler hariç diğer yerleşim
merkezlerinde gözle görülür bir gelişme meydana gelmemektedir.
1900-2000'li yıllar devlet yönetiminin daha liberal yapıda bulunduğu yıllar
olarak karşımıza çıkmaktadır. Ticaret ve gelir seviyesi artmıştır. Petrol önem
kazanmıştır. Ve dünyadaki ana savaşlar petrol kuyuları üzerine dönmektedir. Bu
noktada bu yerler hariç diğer yerleşim yerlerinde sosyal yaşam sağlıklı olarak
devam etmektedir. Nüfus artış hızı azalmıştır. Aile ataerkil bir yapıdan
çıkmaktadır. Kadının aile ve toplumdaki statüsü yükselmektedir.
Şehir nüfusu hızla artmıştır. Şehirde fabrikasyon üretimler artmıştır.
Dolayısı ile şehirlerde gelir seviyesi yükselmektedir. Köylerde tarım ve
hayvancılık alanında modern teknikler kullanılmağa başlanmıştır.
Toplumlarda demokratikleşme artmıştır. Din ve vicdan hürriyetlerine saygı
gösterilmektedir. Bu zamanlarda devlet yönetimi kökleşmiştir. Askerlik ve
güvenlik teşkilatı profesyonelleşmiştir.
2000'liyıllar ve sonrası toplumlarda daha fazla demokratikleşme
beklenmektedir. Bu zamanların sosyal ana temalarından biri ayrımcılığın
kalkmasıdır. Bunun insanların birey olarak demokratikleşmesinden kaynaklandığı
yadsınamaz bir gerçektir.
İnsanların gelir seviyesinin artması insanların daha fazla
deokratikleşmesini sağlamaktadır. Bu noktada değişik kültürlere ve değişik
toplum kesitlerindeki bireylere hoşgörü ile bakılmaktadır.Dolayısı ile
ayırımclık ortadan kalkmağa başlamıştır.
Orta gelecekte nüfus artış hızında azalma ve daha sonra nüfusta azalma
beklenmektedir. Bunun ana nedeni olarak insanların evliliğe daha az ilgi
gösterecek olması ve daha az çocuk yapma isteğinin kümülatif etkisi
gösterilebilir.
İnsanların leisure'larında bir artış meydana gelecektir. Düşünsel
aktivitelerin öneminin anlaşılması vücut işlerinin yapılmasında teknolojinin
kullanılması ve insanların ofislerde daha az kalma ihtiyacı insanların boş
zamanlarını artıracaktır. Bu da insanların keyiflerine daha düşkün hale
gelmelerine olanak verecektir. Bu da tüketim ekonomisini geliştirecektir.
Dünyada küreselleşme devam edecektir. İnsanlar değişik kültürlere daha
pozitif yaklaşacaklardır. Bu noktada uluslar arası olarak bireysel ve devletsel
işbirliği artacaktır.
Devletsel işbirliği artacaktır. Çünkü işbirliği içerisine girmeyen ülkede
bu durumdan siyasi iktisadi ve ticari olarak zarar görmektedir.
Dünyada şu anda serbest ticaret antlaşmaları ve uluslar arası ilişkiler
genişlemektedir. Ticaretin artması ve toplumların birbirleri ile daha sıkı
ilişkiler içerisinde bulunması ve ülkelerin birbirini tehdit edecek risklerin
ortadan kalkması ve petrol kuyuları üzerinde mutlak hakimiyetin sağlanması
dünyanın tüm bölümlerinde sosyal stabilitenin sağlanacağı sonucunu vermektedir.
Dolayısı ile toplumsal huzursuzluklar azalacaktır. Ayrıca bu noktada insanlar
arasında hoşgörünün artacağı muhakkaktır.[1] Şayet endüstri kendi
insiyatifi dışındaki sebeplerden(örneğin işgücü maliyeti) dolayı korunması
gerekiyorsa korumanın yapılması gerekmektedir.Şayet endüstri kendi gevşekliği
dolayısı ile korunmak istiyorsa korumacılık ortadan kalkmalıdır.[2] Serbest ticaret bölgelerinde
üye ülkeler birbirleri ile o gümrüklü serbest ticaret antlaşmaları yapaıp her
ülke kendisi üçüncü bir ülkeye gümrük tarifesi ve kota koyarken gümrük
birliklerindeki tüm ülkeler aynı kotayı koymak mecburiyetindedirler. Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |
Offline
| |