Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Nükleer Enerji Nükleer
enerjinin üretimiyle bilindiği gibi radyasyon açığa çıkar. Bu olay, gayet doğal
karşılanmalıdır. Şu konu açıkça belirtilmelidir ki; insan ömrünün her
saniyesinde 15,000 radyasyon parçacığı, insan vücuduna çarpar. Böylelikle
insana, yılda 500 milyar radyasyonik parçacık çarpar. Tüm ömür boyunca 40
trilyon partikül çarpması meydana gelir. Bir röntgen çekilmesi halinde
insan vücuduna trilyonlarca partikül geçer. Ancak, şu sonuç açıkça
belirtilmiştir ki, 50 katrilyonda bir parçacık (1/50.000.000.000.000.000) insan
hücresine zarar vermektedir. Tabii ki her radyasyon ışını bu rakamlar eşiğinde
güvenlidir anlamına gelmez. Ancak biraz önceki oranlar denetiminde radyasyon
şiddeti (sayısı) değil de, radyasyon cinsi önemlidir sonucuna varabiliriz.
Yapılan araştırmalarda, oluşan kanserin %0,5'i, insanlara, ömürleri
boyunca çarpan radyasyonik parçacıklardan oluşmuştur. Şüphesiz ki radyasyon
kanser riskini artırır. Ancak her insan, mutlaka radyasyona maruz kalmaktadır.
Eğer insan radyasyondan korunmak istiyorsa; topraktan kendini izole etmelidir,
çünkü toprak uranyum kaynağıdır. Beton ve tuğla evler yerine ahşap evlerde
oturmalıdır çünkü beton ve tuğla uranyum ve potas barındırır. Böyle
durumda insan kurşun zırhtan elbiseler giymelidir. Bunun gibi daha birçok önlem
alınmalıdır. Bu önlemler oluşan radyasyonun ancak %20 sini engeller. Ancak
bunların hiçbiri mümkün olmadığına göre şu kabullenmeyi tekrar hatırlayalım;
sıradan bir insana çarpan 50 katrilyon radyasyon parçacığından sadece biri
kansere yol açabilir. Radyasyonun en kullanışlı birimlerinden biri olan mrem,
7.000.000 parçacığa verilen isimdir. Öyle ki, 1 mrem radyasyon,
televizyon izleyerek, fosforlu saatlerden vb. önemsiz kaynaklardan kolaylıkla
alınabilir. 10.000 mremin altındaki radyasyonlar düşük seviyeli radyasyonlardır.
Şu ana kadar olan bütün reaktör kazalarının çoğunda da 10.000 mrem sınırı
aşılmamıştır. ABD Bilimler Akademisi, İyonlaştırıcı Radyasyonun
Biyolojik Etkileri Komitesi'nin vardığı bağımsız sonuca göre ''1 mrem radyasyon,
kanserden ölme riskini sekiz milyonda bir (1/8.000.000) oranında artırır''.
Uluslararası Radyolojik Korunma Kurulu (ICRP) ise bu oranı on milyonda bir
(1/10.000.000) olarak açıklamıştır. Radyoaktif serpinti, ekstentif bir
değişimdir. Örneğin bir nükleer serpinti olduğunda o çevrede yaşayan nüfus ne
kadar ise kişi başına düşen parçacık sayısı da yaklaşık olarak onun oranı kadar
olur. Her parçacık insanlara çarpmak zorunda değildir. Toprağa
adsorplanabilir. Bir reaktör kazasının olması günümüzde zor bir ihtimaldir.
Çünkü önceki kazalar teknolojik yetersizlikten ileri gelmiştir. Günümüzde ileri
teknoloji kullanılmaktadır. Fransa ve İtalya da reaktörler sebze ve meyve
tarlalarıyla bitişik inşa edilmiştir. Hiçbir tehlikeli durum olmamaktadır.
ABD'de reaktör kazaları olmuştur. Bu kazalarda çevreye radyasyon
saçılmıştır ancak bir röntgen filminde alınan radyasyon 80 kat daha fazladır
yani 80 mremdir. Japonya'ya atılan atom bombası sonrasında çok yüksek seviyeli
(100.000 mremin üzerinde) radyasyon açığa çıkmıştır. Atom bombasının atılmasının
ardından 80.000 kişilik bir Japon grubu üzerinde yapılan testlerde; 8.500 Japon,
toplam 100 bin ile 600 bin mremlik radyasyona maruz kalmış ve 1974 yılına kadar,
beklenenden 200 kişi fazlasında, kanserden ölüm vakası görülmüştür.
1935-1954 yıllarında İngiltere'de ''ankylosing spondylitis'' denilen
omurga hastalığı tedavisinde 300.000 mrem civarında ağır dozlarda radyasyon
uygulanırdı. 1970'e kadar, tedavi gören 14.000 hastada, beklenenden 80 kişi
fazlası kansere yakalanmıştır.Önemli konulardan biri de genetik
bozukluklardır. Yaygın bir nükleer sanayinin yol açacağı genetik etkiler 2,6 gün
geç çocuk sahibi olmakla aynı değeri taşır. Geç yaşta annelikte, çocuğun dawn
sendromu, turner sendromu vb. kromozomal düzensizliğe yakalanma şansı çok
artarken; yaygın bir nükleer sanayinin bulunduğu yerlerde, normalde oluşan
genetik bozuklukların üç binde biri kadar artış olmuştur. Kimyasal
maddeler (kükürtdioksitin suda çözünmesiyle ortaya çıkan bisülfatlar, nitrojen
oksitlerden elde edilen nitrözamin ve nitröz asiti vb.) genetik bozukluklara yol
açarlar. Ayrıca hava kirlenmesiyle, kimyasal maddeler bozulurlar ve birçok
genetik bozukluklara sebebiyet verirler. Yine 28,35 g. alkol, genetik etki
bakımından 140 mremlik radyasyona eşittir. Kafein de buna benzer.Dünya
televizyon kanallarından biri, bazı insanları korkutmak için çok fazla tahrip
edici özelliği olan, hurler sendromuna yakalanmış iki güzel ikiz bebeği (çok
cici elbiseler giydirilmiş olarak) konuk etmiştir. Tüm ayrıntılar bu hastalığın
dehşet verici sonuçlarıyla ilgiliydi.5 yaşına gelince kör ve sağır
olacaklar ve 10 yaşında ölmeden önce de kalp, karaciğer, akciğer ve böbrek
rahatsızlıkları geçireceklerdi. Çok kısa bir süre için, radyasyonun söz konusu
olduğu bir işte çalışmış olan babaları, seyircilere, çocuklarının, genetik
hastalığına kendisinin maruz kaldığı radyasyonun neden olduğunu açıkladı.
Radyasyonun ne kadar korkunç bir şey olduğunu gösterebilecek daha etkili bir
propaganda olabilir mi?Ancak babasının işi dolayısıyla aldığı
radyasyonun sadece 1300 mrem olduğu; yani eşinin çocuklara hamile kaldığı zamana
kadar aldığı doğal radyasyonun yarısından da az bir doz olduğu belirtilmedi. Bu
dozda bir etkilenim sonucu, çocukların genetik bozuklukla doğma olasılığı 25
binde birdir; normal risk, kendiliğinden meydana gelen mutasyonlara bağlı olarak
%3 tür. Çocukların genetik sorunlarının, babalarının işyerinde aldığı radyasyona
bağlı olma olasılığı ise; binde birdir.Nükleer enerji karşıtları, her an
yeni bahaneler üretmek isterler. Bunlardan biri de Dünya Ülkelerinin nükleer
enerjiden vazgeçtiği söylentisidir. Dünya Ülkeleri bu enerjiden vazgeçmemiştir.
Sadece ekonomik durgunluk, Çernobil muhalifleri akımı, gelişmiş ülkelerin
yeterince nükleer enerji santralleri olduğu için artık ihtiyaç duymaması gibi
etkenler, bu imajı ortaya çıkarmıştır.Bu enerjiden, İsveç'in vazgeçtiği
söylenir. İsveç, bu santrallerden vazgeçmemiştir. Halen nükleer santraller
çalışmaktadır ve asla vazgeçemez. Çünkü bu santraller, çevreye hiçbir zarar
vermemektedir (Aksine ekonomik faydası vardır, çevreye dosttur, çünkü İsveç'te
diğer santral türlerinden saatte 29 kg/h'lık CO2 açığa çıkarken, nükleer
santrali olmayan Danimarka'da bu miktar 890 kg CO2 sınırını
zorlamıştır).Ancak yeni santral yapmama kararı almıştır. Çünkü
siyasiler, oy kaygısı çekmektedir. Ülkenin %60'ı nükleer enerjiye hayır
demiştir. Yine Kanada, nükleer santral yapmamaktadır. Çünkü çok fazla santrali
vardır. Bu ülkenin artık nükleer enerji santraline ihtiyacı yoktur.Çin
ve Kore, dörder tane santral inşa ediyor. Şu sıralarda inşa işlemi yavaşlatılmış
durumdadır. Bunun sebebi, çevreye zarar verdiği değildir, tek sebebi ekonomik
durgunluktur. Son 3 yılda 11 adet nükleer enerji santralleri inşasına
başlanmıştır. 1996 yılında dördü Çin'de olmak üzere 6 tane, 1997 yılında 1 adet
G. Kore'de, 1998 yılında 3 adet yine G. Kore'de, 1999 yılında 1 adet Slovakya da
başlanmış ve halen inşaları devam etmektedir. Aklımıza şöyle bir soru
gelebilir, ''Niçin gelişmiş ülkeler de inşa işlemi yoktur?'' Tek sebebi,
gelişmiş ülkelerin yeni santrallere ihtiyaç duymamasıdır. Bu ülkelerin yeterince
santralleri vardır, bunlardan asla vazgeçmemiştirler ve asla da
vazgeçemezler.Fransa'nın, yaklaşık olarak %75'lik enerji ihtiyacı
nükleer reaktörler vasıtasıyla karşılanır. Yine ABD'nin %25'lik enerji ihtiyacı
bu enerjiyle karşılanır. Ülkemiz; stratejik açıdan çok önemli bir mevkiidedir.
Uluslararası gücümüzün sürekliliği için nükleer enerji santralleri şarttır. En
uygun bölge de Akkuyu'dur. Çünkü en güvenli yer orasıdır. Gerek soğutma suyuna
(denize) yakınlığı ve gerekse deprem bölgesi olmayışı ile en uygun
yerdir.Nükleer enerji santralleri, insanoğlunun inşa ettiği en güvenli
makinedir. Geçmişte olan nükleer enerji kazaları abartılmaktadır. Çünkü
insanların aklına birden atom bombası gelmektedir. İyi bir nükleer enerji
santrali, atom bombasından bile etkilenmez.Günümüzde, bir de rüzgar
enerji santralleri ortaya atılmıştır. Bu yeni enerji sistemi 4,6 cent/kwe enerji
üretmektedir. Bu sistem çok ucuza enerji üretmektedir. Elbette ki inşasına karşı
değiliz, yapılmalıdır. Ancak şu unutulmamalıdır ki hiçbir enerji, nükleer
enerjiye alternatif değildir.Nükleer enerji, 2,5 cent/kwe enerji
üretmektedir. Ayrıca 1000 MW lık bir adet reaktör, 1 er MW lık 8000 adet rüzgar
santraline eşdeğerdir. Çünkü 1 rüzgar paneli, 1 MW tan fazla enerji üretemez.
Ürettiği enerjide %20 verimlidir. 8000 MW lık inşaa edilen rüzgar santralleri
ancak 1000 MW enerji üretebilir. 8 adet reaktör (1 Akkuyu Projesi) =
64.000 adet rüzgar paneli 8000 adet rüzgar santrali ise yüzlerce hektar
arazinin işgali demektir. Bu araziye insan girmesi de sakıncalıdır. Yine Güneş
Enerjisi üretimi metodu da buna benzer. Ülkemiz, rüzgar ülkesi değildir. Bazı
Ege kesimleri yeterli rüzgarı görmektedir. Elbette ki rüzgar sistemleri de
kurulsun. O bölgeye bağımsız enerji sağlayabilir. Ya rüzgar kesilirse?
Nükleer enerjiye hiçbir enerji alternatif değildir. Dünya'da 400'ün
üzerinde nükleer santral vardır. En çok da Kanada'dadır. Üstelik bu santrallerin
çoğu, turistik yerleşim merkezlerine yakındır. Pickering Santrali, bir köyün
içinde ve yat marinasıyla yan yanadır. Burada 8 reaktör vardır. Çevreye hiçbir
zarar vermemektedir. Bu tür Candu santrallerinde asla serpinti olmaz.
Bizim yapmayı tasarladığımız sistem de Kanada teknolojisine benzer. Bu
sistemde serpinti ortaya çıksa; ilk önce yakıtın kendisi, nükleer serpintiyi
adsorplar. Radyasyonun buradan kurtulduğunu düşünelim. Bu defa kapalı soğutucu
sistem içinde kalır. Buradan da kurtulduğunu varsayalım. Soğutucu sistemin
dışında yine kapalı bir sistem olan reaktör koruma kabı vardır. Hadi buradan da
kurtulduğunu düşünelim. Bu defa en dışta beton sistemi ve onun içinde 4-25 cm
kalınlığında çelik sistemi bulunan, beton konteynır vardır. Zaten serpintinin bu
kısma gelmesi mümkün değildir. Gelse bile asla dışarıya sızma yapmaz.
Çernobil Santrali'nde bu sistem yoktu. Sadece kütleyi taşıyacak çelik
bir kap ve dışta betonarme bir bina vardı. Zaten kazada vardiya değişimi
sırasında, reaktörün gücünün birden düşürülmesinden, yani insan hatasından
meydana gelmiştir. Yeni, teknolojik santrallerde böyle hatalar olmaz. Serpinti
ortaya çıksa bile, yedi katmandan oluşan reaktörden, dışarıya asla sızıntı
olmaz. Elbette ki her enerji üretme sistemi çevreye zararlıdır. Ancak
içlerinde en çevrecisi nükleer enerji santralidir. Nükleer enerjiye karşı olan
insanlarımız, eski enerji üretim metotlarımızdan memnun gözüküyorlar. Ancak
nasıl bir enerji üretimi yaptığımızı bilmiyorlar. Barajlarımız dönümlerce
arazimizi sular altında bırakmıştır, üstelik yetersizdir. Bu açığı kapatmak için
kullandığımız termik santrallerimiz aracılığıyla, tonlarca CO2, CO, SO2, NO2,
ağır metallerden Ag, Pb, Sg, U ve daha birçok zararlı maddeleri doğaya
verdiğimizden haberleri var mıdır? Yine enerji açığımızı doğalgaz ile
kapatmaya çalışıyoruz. Bu enerji türü, doğaya, termik santralden daha az
zararlıdır. Ancak sonuçta zararlıdır, çünkü çevreye yine zararlı gazlar
verilmektedir. Üstelik doğalgaz bulmamız çok da kolay değil. Eğer komşu doğal
gaz ülkeleri, bu enerji kaynağı transferini keserse açıkta kalırız.
Alternatif diye düşünülen, Güneş ve rüzgar enerjisinden başka bir de
termal enerji vardır. Yeraltından gelen sıcak su çok korroziftir. Nitekim,
Denizli'deki su da böyledir. Ayrıca atık su ise çok zehirlidir. Bu suyun tekrar
yeraltına gönderilmesi gerekir. Çevreye zararlıdır. Bu enerji sistemi de,
nükleer enerjiye asla alternatif olamaz. Türkiye'nin en büyük barajı
Atatürk Barajı'dır. Bu barajın gücü 2400 MWh'tir. Verimi ise %50 ile 1000
MWh'tir. Akkuyu'ya yapılması tasarlanan nükleer enerji santralindeki 8 adet
reaktörün gücü ise 8000 MWh civarındadır. Buna göre; 8 adet Atatürk
Barajı = 1 Akkuyu nükleer santrali (Enerji bakımından) olur. Nükleer
reaktör yakıtı olarak genelde U235 kullanılır. Yakıt reaktife girmeden önce
doğal radyoaktiftir. 1x1 cm ebadındadır. Bir yakıt kabında 37 tane çubuk kap
sistemi vardır. Her çubuk 50 adet yakıt (1x1 cm ebatlı) almaktadır. Bir yakıt
kabı toplam; 37 x 50 = 1850 adet yakıt bulundurur. Bu da 1850 ton kömüre
eşdeğerdir. Yine 1kg nükleer yakıt, 2 milyon litre benzine eşdeğerdir.
Nükleer enerji karşıtlarının en önemli soruları, ''Nükleer atıklar ne
yapılacaktır'' sorusudur. Cevap olarak birçok yöntem var. Bunlardan en
önemlileri, camlaştırma ve kayalaştırma yöntemidir; Camlaştırma yöntemine göre;
reaktörden çıkan atık, ilk 10 yıl reaktör kabı yanındaki havuzda bekletilir.
Sonraki 20 yıl ise beton havuzda bekletilir. Atıkta U238, U237,
Neptinyum, Sezyum, vb. maddeler bulunur. Bu atıklar istenirse sonsuza dek burada
bekletilir. İstenirse camlaştırılarak (küçük cam küreler halinde) etrafında
çelik küre, yine etrafında fiziksel koruyucu, aşınmaya karşı etkileşimli madde,
dış dolgu maddesi bulundurularak yerin 600 metre altına gömülür. 600 metre
aşağıda su olduğunu düşünelim; Bu su asla yeryüzüne çıkamaz. Zaten 200 yıl
sonra, atık maddenin %98'i kaybolur. Geriye %2 lik U238, U235,
Protaktinyum, Plütonyum gibi doğada çok fazla bulunan maddeler kalır. Bunlar
zaten doğada çok fazladır. Yeryüzüne çıksalar bile radyoaktif tesirleri,
doğadaki gibi doğal normlarda olur. 200 yıl boyunca cam küreciklerde
hiçbir aşınma olmaz (Mezopotamya'da 3000 yıl dayanan camlar su içerisinde
bulunmuştur). Zaten 200 yıl sonra nükleer etki doğal hale gelir. Mutlaka çok
azda olsa zehirlilik etkisi vardır, ancak Hg, Cd, As, Cd gibi diğer zehirli
kimyasallarla karşılaştırıldığında radyoaktivite için durum çok daha olumludur.
Kaya kütlelerine dönüştürme yöntemine göre ise; atıklar kayalaştırılarak
yeraltına gömülmektedir. Kayaların hareketi çok iyi bilindiği için hiçbir riski
yoktur. 200 yıl sonunda zaten nükleer atık, doğal radyoaktiviteye dönüşür. Biz
bu sorunları düşünmemeliyiz. Bilim adamları bu sorunları çözdüler. Bizler,
kömürün yanmasıyla oluşan atıkları düşünelim (Her yıl Amerika'da bu kirlilikten
dolayı binlerce kişi ölmektedir). Baraj suları altında telef olan hektarlarca
arazimizi düşünelim. Bunlara çözümler arayalım.Sonuç olarak; yüksek
teknolojiyle inşa edilen bir reaktör, insanlara radyoaktif etki yapmaz.
Reaktörlerin atık maddeleri de toprağın altına betonlanarak, çeliklenerek veya
kurşunlanarak bırakıldığı taktirde izole edilir, zamanla zararsızlaşır.
Bir gram aktif maddenin reaktörde yakılmasıyla; E = m C2kadar enerji
açığa çıkar, sayısal değer olarak bu enerji; E = m C2 = 1 g x (30.000.000.000
cm/sn)2 = 900.000.000.000.000.000.000 (900.000 katrilyon) Erg'likenerji açığa
çıkar. Q = 900.000 katrilyon erg x 0,00000002389cal/erg=1.501.000.000.000 cal/1g
kadar ısı enerjisi açığaçıkar. Bu değer ise; P = 25.002.000 kWh/1g güce eşittir.
Bu rakamlar, hiç de küçümsenecek rakamlar değildir. Nükleer enerji
aleyhindeki tepkiler, halkımızın bilinçsizliğinden ileri gelmektedir.
Reaktörler, diğer enerji kaynaklarına oranla daha tehlikesiz, daha yararlı, daha
ucuz, ve daha çevrecidir. Niçin çevreci ve ekonomik yol varken diğerlerini
alternatif kabul edelim?
Siyaset, Bilim Ve Tarih Bilinci (Doğan Özlem )The Benefits Of TreesEnerji TasarrufuAlternatif Ucuz Enerji KaynaklarıErozyonun Tanımı Ve ÇeşitleriDünyamızın HareketleriDoğalgazDeve KuşlarıTeknolojik CellatlarımızKüresel IsınmaÇimento İşkolu Ve SorunlarıAtmosferin Başlıca Gaz KirleticileriNükleer EnerjiYapay KristallerHyrogen Fuel The Fuel Of FutureKentiçi Ulaşımı Ve Çevre SorunlarıPrcı HakkındaÇevre Kirliliği Ve SonuçlarıSivil SavunmaUluslararası Hukuk Ve Çevre Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |