Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Batan geminin banknotları Haberin kısa süre içinde şehre yayılmasıyla birlikte, binlerce yoksul Yunanlı
limana akın edecekti. Manzarayı görenler hemen elbiselerini çıkarıyor ve
yanlarında getirdikleri çantalarla denize atlıyorlardı. Saldırının üzerinden
yalnızca bir kaç saat geçtikten sonra, Pire caddelerinde, Avrupa´nın o dönemdeki
en prestijli parası konumundaki Türk lirası üzerinden milyoner olmuş en az bir
kaç yüz kişi dolaşmaktaydı.
* * * DÖRT BİR YANDAN KUŞATILAN ÜLKE: 1940´lı yıllar, bir yandan savaş
ekonomisinin yol açtığı derin yoksulluk, öte yandan da Anadolu´yu ardarda vuran
doğal âfetlerle boğuşan Türkiye´de, tek parti döneminin Millî Şefi İsmet İnönü
için oldukça zorlu geçecekti. O da sorunların çözümünde çare olarak despotizmi
seçti. Çevresindeki
bütün yetkililer, Millî Şefe böylesine sevimsiz bir haberi vermekten -haklı
olarak- fellik fellik kaçıyorlardı. Çünkü, her geçen gün biraz daha
şiddetlenerek yanıbaşımızdaki ülkeleri kasıp kavurmaya başlayan acımasız dünya
savaşı, ulusal kurtuluş mücadelesinin onurlu ama yoksul galibi Türkiye
Cumhuriyeti´nin de ekonomik açıdan soluğunu kesmişti. Ülkede hayatî öneme sahip
her ne var ise istisnasız hepsi karneyle dağıtılmaktaydı. 18 milyonluk
Anadolu´da, nüfusun ezici bir çoğunluğu akşam yataklarına karınları doğru düzgün
doymadan giriyordu.
Böyle bir manzara içinde felaketin haberi, Başbakanlık´ta saatler boyunca
oradan oraya âdeta bir top gibi gitti geldi. Her bakan, İsmet Paşa
Hazretleri´ne malûmat vermek benim vazifem değil diyerek pası başkasına atıyor,
saatler geçtikçe de Pire´de vuk´u bulan nahoş hadise devletin zirvesine bir
türlü aktarılamıyordu.
Sonunda da Başbakan Refik Saydam bu tatsız görevi bizzat üstlenmeye karar
verdi. Huzura çıkmadan önce dua da etti mi bilinmez; ama Köşk´ün kapısından
içeri girerken yaşadığı tedirginlik tartışma götürmeyecek kadar belirgindi.
Saydam, sekreteryadaki kısa bir beklemenin ardından Cumhurbaşkanı İnönü´nün
huzuruna alındı.
Kurtuluş Savaşı´nın simge isimlerinden, cephelerin tecrübeli komutanı İsmet
İnönü uzun zaman önce postallarını çıkarmış ve artık çok farklı bir cephede,
uluslararası siyaset sahnesinde savaşıyordu. Cumhurbaşkanı´nın son büyük
görevi ise Avrupa´yı perişan eden yıkıcı ve yayılmacı Nazizm belasını Türkiye
topraklarından uzak tutmaktı. Bu konuda büyük güçlükler altında elde ettiği
başarının ise savaş yorgunu Türk milleti için kitlesel açlık ve despotik
yönetim gibi oldukça onur kırıcı iki bedeli vardı.
Buyrun Muhterem Başvekil dedi Millî Şef, Benimle çok acilen görüşmeyi
talep etmişsiniz. Bu derece acil bir hususun ne olabileceğini doğrusu ben de
merak ettim!
Saydam bir-iki kez öksürdü, söze nereden başlayacağını enine boyuna tarttı ve
Muhterem Reisicumhurum diye girdi, Aldığımız acil bir telgraf mesajı neticesinde, bugün
Yunanistan´ın Pire limanında bizim için hayli nahoş bir hadisenin cereyan
ettiğini öğrenmiş bulunmaktayız.
Ne tür bir hadise bu?
İsmet Paşa´nın yüzünü ansızın derin bir endişe kaplamıştı.
Paralarımız efendim diye devam etti Başbakan, Yeni bastırdığımız
banknotlarımız... bir kaç saat önce Alman diktatörü Adolf Hitler´in
tayyarelerinin taarruzuna uğradılar. Hepsi Pire´de denize döküldü. Şu anda Yunan
halkı onları yağmalamakla meşgûl! Savaşa direnmenin bedeli: Açlık ve sefalet AÇ KARNINA
UYKUYA YATILAN YILLAR: İşte, Türkiye tarihinin en trajik sayfalarından
birinin arşivlerden kopup gelen fotoğrafları... Avrupa´yı kasıp kavuran Nazi
saldırganlığına direnebilmek için yıllar boyunca kalabalık bir orduyu ayakta
tutmak zorunda kalan Türkiye, bunun bedelini ise yarı aç yarı tok yaşayan bir
halkın müthiş direnciyle ödemişti. En üstte, bir fırının önünde ekmek karnesini
göstererek günlük yarım ekmek istihkakını alan genç bir kız. Ortada, o günlerde
herkesin cebinde bulunmak zorunda olan bir ekmek dağıtım karnesi. En alta ise
küçük çocuklara ve yaşlılara hizmet veren bir aşevi. Genç Türkiye Cumhuriyeti, 1923´den itibaren uygulamaya koyduğu sıkı para
politikasıyla, gelişmekte olan ülkelerin başbelası durumundaki enflasyona karşı
onbeş yıl boyunca gayet başarılı bir direniş göstermişti. Bunda da hiç kuşkusuz
ki Atatürk dönemi hükûmetlerinin Türk lirasına uluslararası alanda hakettiği
prestiji kazandırma yönündeki kararlı tutumlarının büyük rolü vardı.
Türkiye Cumhuriyeti´nin kurucusunun 10 Kasım 1938 tarihindeki vefatının hemen
ertesi günü, Millet Meclisi toplam 348 üyenin oybirliğiyle İsmet İnönü´yü
ülkenin ikinci cumhurbaşkanı olarak seçti. İnönü´nün ekonomi politikaları da
Atatürk´ün izlediği yoldan çok ciddi bir sapma göstermeyecekti. Hattâ Millî Şef
bu anlamda silah arkadaşına göre çok daha eli sıkı bile sayılabilirdi.
İsrafsız ve kontrollü bir büyüme hedefleyen İnönü, İkinci Dünya Savaşı patlak
vermese, belki de bu uğurda çok daha anlamlı başarılar elde edebilecekti. Ancak,
ilk sinyallerini daha Atatürk´ün sağlığında vermeye başlayan savaş 1939 yılında
resmen başladığında, Cumhurbaşkanı için halkı, ağır bir kemer sıkma
politikasıyla ekonomik çöküşten korumaktan başka bir seçenek kalmamıştı.
Önce pahalı sanayi yatırımları yavaşlatıldı. Ardından da siyasal bir önlem
olarak, saldırgan Almanya´yla bütün ticarî ilişkiler askıya alındı. Ancak,
bunlar ülkenin iki yakasını biraraya getirmeye yetmeyecekti. Bunun üzerine Refik
Saydam Hükûmeti savaşın getirdiği ekonomik güçlükleri gerekçe göstererek, Mayıs
1940´da gelir vergisini yüzde 50 oranında artırdı. Aynı yılın Haziran ayında ise
vurguncu tüccarların savaş ortamını fırsat bilerek fiyatları keyfî zamlarla
artırmalarını önlemek amacıyla fiyat murakabe encümenleri kuruldu. Öte yandan,
çiftçiler de hasat türleri ve miktarını yetkililere düzenli olarak bildirmekle
yükümlü kılındılar.
Ülkeyi ekonomik açıdan güvenceye alma çabalarının son aşamasında ise Bakanlar
Kurulu, ABD ve Avrupalı müttefiklerinin hiç hoşuna gitmeyen 12 Haziran 1940
tarihli kararını açıkladı. Başbakan Saydam, Meclis kürsüsünden konuyla ilgili
olarak yaptığı açıklamada, Türkiye´nin tavrını merakla bekleyen dünyaya, Ankara
Hükûmeti´nin savaşta tarafsız kalacağını duyuruyordu.
Ülke, bu tarihî kararla sıcak savaşın tahribatından korunurken, büyük
hesaplaşmaya katılmamasının bedelini ise gündelik hayatta yaşanan trajedilerle
ödemeye başlayacaktı. 3 Aralık 1940´da yürürlüğe giren yasa gereğince, başta
ekmek olmak üzere, yağ, şeker, un gibi temel gıda maddeleri halka karneyle
dağıtılmaya başlanmıştı. Ki bu süreçte, karneye ihtiyacı bulunmayan bir avuç
savaş zengininin dışında, hiç kimsenin verilen günlük istihkakla karnını tam
olarak doyurabilme şansı yoktu.
Öte yandan, enflasyonu tetikleyen savaş ekonomisi, gitgide daha yüksek kupür
değerli paralar basılmasını da zorunlu kılıyordu. O tarihte henüz kaliteli kâğıt
para basacak tesisleri bulunmayan Türkiye, ilk kez tedavüle çıkacak olan 500 ve
1000 liralık banknotların basımı için İngiltere´deki ünlü Thomas De La Rue
Matbaası´yla bir anlaşma yaptı. Sözkonusu matbaa, sipariş edilen yeni paraların
baskılarını kısa süre içinde tamamlayıp Türk hükûmetine teslim ederken, Türk
halkı da bu vesileyle üzerinde Atatürk yerine İnönü portresi yer alan ilk
banknotlarla tanışmış oluyordu.
O günlerde 1941 yılı bütçesi de 304 milyon 971 bin 662 Türk Lirası olarak
karara bağlanıp Meclis´te onaylandı. Türkiye´nin savaştaki pozisyonu, siyaset
dilinde silahlı tarafsızlık şeklinde tanımlanmaktaydı ve bu tür bir
tarafsızlık da her an baskına uğrayabileceğini gözönünde bulundurarak güçlü bir
ordu beslemeyi gerektirmekteydi. Ankara´nın önünde ise bu ağır savunma
giderlerini -halkı bunaltmak pahasına- alınacak çok sıkı ekonomik önlemlerle
finanse etmekten başka çare yoktu. Pire Limanı´ndaki unutulmaz gün DOĞMADAN
ÖLEN BANKNOTLAR: Türkiye Cumhuriyeti´nin Alman bombardımanıyla Pire
Limanı´nın sularına gömülen 100 liralık banknotlarından geriye kalan az sayıdaki
örnekten biri. Hiçbir zaman tedavüle çıkartılamayan bu banknotların ön yüzünde
Cumhurbaşkanı İnönü´nün portresi, arka yüzünde ise Anadolu´yu simgeleyen bir
köylü kızı figürü yer alıyordu. Bombardımanda tarihe karışan bir diğer banknot
da artık son demlerini yaşayan kâğıt 50 kuruştu. Ülke, iyice zıvanadan çıkan dünya savaşının dayattığı ekonomik yükü mümkün
olan en az hasarla savuşturmaya çalışırken, 16 Nisan 1941 günü Yunanistan´ın
Pire Limanı´ndan gelen şok bir haber, hükûmetin bütün ekonomik hesaplarını
altüst edecekti. Daha önce de Türk hükûmeti için bir kaç kez para basmış olan
Thomas De La Rue Matbaası, Ankara´nın son grup siparişini oluşturan İnönü´lü 50
ve 100 liralıklar ile 50 kuruşluk banknotların basımını tamamlamış, bunları
Akdeniz´den İstanbul´a ulaştırılmak üzere Yorkshire adlı bir gemiye
yüklemişti. İki hafta süren yolculuğu sırasında ikmal için ardarda bir dizi
Avrupa limanında demirleyen Yorkshire, İstanbul´dan önceki son durağı Pire´de
bir mola daha verdi. İşte, ne olduysa bu son molada oldu.
Yunanistan´a sürpriz bir hava
saldırısı düzenleyen Naziler, aralarında Pire´nin de bulunduğu bir dizi Yunan
kentinde ardarda yoğun bombardımanlar gerçekleştirmişlerdi. İşlek bir liman olan
Pire´deki en öncelikli hedef ise kıyı boyunca sıralanmış olan ticarî gemilerdi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti´nin binbir türlü güçlük içinde bastırdığı
banknotları taşıyan geminin Union Jack bandrası (Birleşik Jack / İngiliz
bayrağının lâkabı) kimbilir hangi meçhul Alman savaş pilotunun ağzının sularını
akıtmış olmalıydı ki Yorkshire bir kaç dakika içinde kevgire çevrildi. Hedef,
elbette ki -en azından o gün için- doğrudan doğruya Türkiye değildi. Çünkü
Hitler´in Türkiye´yi -Birinci Dünya Savaşı´ndaki güçlü müttfefiklik
ilişkilerinden dolayı- işgal planları arasında bir hayli gerilere attığı da
bilinen bir gerçekti. Ancak, bir numaralı düşman durumundaki İngilizlere ait
bir gemi sözkonusu olunca, Alman birlikleri Türk millî servetinin gözünün yaşına
bakmadılar.
Yorkshire, küçük ölçekli bir Afrika ülkesinin bütçesine denk miktardaki
banknot yüküyle ağır ağır sulara gömülürken, tam da Hollywood filmlerine
yakışacak bir manzara ortaya çıktı. Geminin depolarından mantar gibi fırlayan
para balyaları Pire Limanı´nın sularına yayılmaya başlamıştı. Yaklaşık yarım
saat sonra da bütün liman, üzerinde İsmet İnönü´nün portresi bulunan yeni 100
liralık ve 50 kuruşluk banknotlarla kaplandı.
Hava saldırısının şokunu üzerlerinden yeni yeni atmaya başlayan Pire
sakinleri, bu garip manzarayı görünce ilk anda ne yapacaklarını şaşırdılar.
Paraların üzerindeki kişi, onlara Anadolu´daki bir dizi savaşta acı yenilgiler
yaşatan adamın ta kendisiydi. Ama ne gam! Kimi zaman, tatlı bir hayatın yalnızca
hayâli bile en kadim düşmanlıkları yenmeye yetebilir.
Haber kısa süre içinde bütün şehre yayılmış ve yüzlerce yoksul Yunanlı limana
akın etmeye başlamıştı. Gelenler manzarayı görür görmez hemen üstlerini
başlarını çıkarıyor ve yanlarında getirdikleri çantalarla denize atlıyorlardı.
Amaç, yetkililer gelmeden yağmayı tamamlamak ve torbalara mümkün olduğunca çok
balya doldurup sıvışmaktı.
Kıyıdaki bu manzaraya saatler boyunca hiçbir Yunan güvenlik görevlisi
müdahale etmedi. Aslında edemedi demek daha doğru olur, çünkü bombardıman
sonrasında koskoca şehirde asayişi sağlamaya çalışan polis ve askerler için
limanda yaşanan bu olay, olsa olsa küçük bir teferruattan ibaretti.
Dolayısıyla, gün boyunca Türkiye´nin batık paralarını kurtarmaya bir türlü sıra
gelmedi.
Olayın üzerinden yalnızca bir kaç saat geçtikten sonra, Pire caddelerinde
Türk Lirası üzerinden milyoner olmuş en az bir kaç yüz kişi dolaşıyordu. Bu da
bir ömür boyu refah ve mutluluk demekti. Bu konuda hiç şaka etmiyoruz, çünkü
Avrupa´nın dehşetli bir enflasyonla boğuştuğu o günlerde, savaşa girmemiş olan
Türklerin lirası yaşlı kıtanın en prestijli para birimlerinden biri, hattâ
düpedüz birincisiydi. Hele de Almanların aynı günlerde ekonomi tarihinin en
korkunç hiper enflasyonu yüzünden kendi paralarıyla uçurtma yapıp soba
yaktıkları hatırlanırsa... O banknotlar tarih olmuştur ! TÜRK
EKONOMİSİNİN ONDA BİRİNİ TAŞIYORDU: 16 Nisan 1941 günü Alman uçaklarının
bombardımanı sonucu vurulan İngiliz kargo gemisi Yorkshire Pire Limanı´nın
sularında yavaş yavaş batarken, Türkiye´nin dişinden tırnağından artırarak
bastırdığı milyonlarca lirayı da beraberinde götürdü. İsmet İnönü, derin bir sessizlik içinde Köşk´ün penceresinden dışarıyı
seyretmekteydi. Başbakan´ın getirdiği sevimsiz haberden sonra Millî Şef´in
moralinin dibe vurduğunu anlamak için de müneccim olmaya gerek yoktu.
Refik Saydam, bu kasvetli sessizliği dağıtmak için yeniden öksürdü ve
tedirgin bir ses tonuyla Cumhurbaşkanı´na seslendi:
Acilen bir karar vermemiz gerekiyor Reisicumhur Hazretleri. Banknotların
büyük bir kısmı Yunan ahalisinin eline geçmiş durumda. Ne emir buyurursanız onu
uygulayacağız.
İnönü bu sözler üzerine döndü, sandalyesini çekip masasına oturdu ve başını
ellerinin arasına alarak Yapılacak şey bellidir Refik Bey! dedi,
Hükûmetinizin yapacağı ivedi bir açıklamayla, bu banknotların tedavüle çıkışını
iptal etmemiz gerekiyor. Halk burada sefaletten kıvranırken, çoluk-çocuğumuzun
kursağından geçmeyen bir gemi dolusu parayla başka milletleri zengin edemeyiz.
Ardından kalemini alarak, önünde bulunan boş kâğıda aceleyle bir mesaj karaladı ve altını
imzalayarak Başbakan´a uzattı. Bunu alınız ve kabineyle toplantınızı tamamlayıp
efkar-ı umumiyeye derhal gereken açıklamayı yapınız. Karar, Yunanistan
makamlarına da acil bir telgrafla bildirilsin. O gemideki tek bir banknot bile
tedavüle çıkmayacaktır.
Başbakan, notu alıp odayı terkederken son kez İnönü´ye döndü ve Başka bir
emriniz var mıydı? diye sordu. İnönü başını Hayır anlamında hafifçe sağa sola
salladı, ardından da Yazık oldu! diye mırıldandı.
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, sonraki aylar ve yıllarda Thomas De La
Rue Matbaası´yla yeniden çalıştı. Fakat, Pire´de yaşananların verdiği dersle,
artık her banknotun farklı bir ülkede basılması gibi yeni bir uygulamaya
geçilmişti. Baskılar, İngiltere´nin yanısıra Almanya ve ABD´deki matbaalara
paylaştırılarak nakliyeden kaynaklanan riskler gitgide azaltıldı.
Öte yandan, bu talihsiz olayın en ilginç sonucu ise çok sonradan ortaya
çıkacaktı. İletişim imkânlarının günümüzle kıyaslanmayacak kadar zayıf olduğu
1940´ların Anadolu´sunda, bir çok insan Ankara´da alınan mâlî kararlardan tam
anlamıyla haberdar olamıyordu. Ardarda tedavüle çıkan İnönü´lü yeni banknotlar
arasında, özellikle taşradaki halk bunlardan hangisinin geçerli, hangisinin
geçersiz olduğunu anlayabilecek durumda değildi. O yüzden de bir çok uyanık
Yunanlı tüccar ellerindeki batık banknotları özellikle Doğu illerinde
yaptıkları alışverişlerde Türk esnaflarına yutturmayı başardılar. Kendilerine
uzatılan bu kırışık paralardan kuşku duyanlar çıktığında ise böyle muhataplar,
Ne o sizin haberiniz yok mu? Bu, hükûmetinizin çıkardığı yeni para,
İstanbul´dan aldık, baksanıza daha gıcır gıcır sözleriyle ikna ediliyordu. Bu
yolla, hatırı sayılır miktarda geçersiz banknot Anadolu´yu yıllar boyunca
arşınladı.
1945´de İkinci Dünya Savaşı sona erip Almanya teslim bayrağını çektiğinde,
Ankara hâlâ ülkede serseri mayın gibi dolaşan bu banknotların kökünü kazıma
derdindeydi.
ZAMANDA YOLCULUK
Ali Murat GÜVEN
\n
Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır
" class="email">
\n
Bu mail adresi spam botlara karşı korumalıdır, görebilmek için Javascript açık olmalıdır Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |