Geri git   Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri > Hayatım Değişti Klubü > Serbest Kürsü > Öğretici Bilgiler

Uyarılar

SULTAN IKINCI MURAD DÖNEMI

Serbest Kürsü ve Öğretici Bilgiler SULTAN IKINCI MURAD DÖNEMI Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Yas bakimindan çocukluktan henüz çikmis olan Ikinci Murad, hem savas sanatinda hem de siyasî deha ve anlayista çocukluktan çok uzakti. Gerçekten henüz on iki yaslarinda iken Seyh Bedreddin Mahmud isyaninin bastirilmasinda oynadigi önemli rol, babasi Çelebi Mehmed'in, oglunun yasina göre ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Öğretici Bilgiler telkin cd indir izle İstanbul Öğretici Bilgiler nerededir kimdir Öğretici Bilgiler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Öğretici Bilgiler hipnoz Öğretici Bilgiler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Öğretici Bilgiler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Öğretici Bilgiler kuantum düşünce kitap haberi

SULTAN IKINCI MURAD DÖNEMI

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 29-12-2008, 01:01 PM   #1 (permalink)
Albay
 
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
bluemoon24 is an unknown quantity at this point
Standart SULTAN IKINCI MURAD DÖNEMI

Yas bakimindan çocukluktan henüz çikmis olan

Ikinci Murad, hem savas sanatinda hem de siyasî deha ve anlayista çocukluktan

çok uzakti. Gerçekten henüz on iki yaslarinda iken Seyh Bedreddin Mahmud

isyaninin bastirilmasinda oynadigi önemli rol, babasi Çelebi Mehmed'in, oglunun

yasina göre vaktinden önce tahta çikabilecegini ve buna lâyik olabilecegini

sezdigi belirtilmektedir. Bunun için de hükümdar, oglunun, hükümdarlarin görmesi

gereken egitimden geçirilmesini istemis, veliahdin savaslar ve iktidarin

zorluklari ile karsilasmasini arzulamistir. Oglunun erken yaslarda tahta

geçmesi, babasinin tasarilarina da uygun düsüyordu. Genç yasi, yakisikliligi,

iliskilerindeki zerafet ve nezaket, gögüs gögüse olan savaslardaki mahareti,

kendisinden daha yasli ve tecrübeli savasçilar ile bilhassa vasisi durumundaki

Bâyezid Pasa ile yaptigi tartismalarda son derece yumusak basli davranmasi ve

çocuksu görünüsüyle askerlerinin onu hem kalpten sevmeleri, hem de kudretine

saygi göstermeleri, Ikinci Murad'i ordunun yegane hâkimi durumuna getirmisti.

Babasinda görülen muntazam yüz hatlari, oldugu gibi ogluna da geçmisti. Onun

manevî etkisine yakisikliligindan ileri gelmis bir tesir de eklenmisti.

Velhasil, bir milletin, kendi basinda bulunan hükümdarda görmek istedigi,

tabiatin taci olan yakisiklilik, bütünüyle Ikinci Murad'da

toplanmisti.

Sehzade Murad, 1410 yilina kadar Amasya

sarayinda kaldi. Sonra babasi Çelebi Mehmed ile Bursa'ya, 1413'te de Edirne'ye

gitti. 12 yasina girince Rum vilayeti beyligi ile Amasya'ya geldi. Amasya,

Tokat, Sivas, Çorum ve Osmancik bölgelerini içine alan Rum veya Danismendiye

vilayeti, Osmanlilar'in dogu sinir vilayeti olup o dönemlerde fevkalâde bir

önemi haiz idi. Bu yüzden Osmanli sultani, sarktaki gelismeleri çok dikkatle

takip etmek zorunda idi. Çünkü burada, küçümsenmeyecek miktarda Türkmen ve Mogol

göçebeleri vardi. Bunlari, merkezin kontrolü altinda tutabilmek pek kolay bir is

degildi. Iste Çelebi Sultan Mehmed, büyük oglu Murad'i lalasi Yörgüç Bey ile bu

mühim vilayetin basina gönderiyordu. Tayininden bir yil sonra Murad, idaresinde

bulunan Amasya kuvvetleri ile Börklüce Mustafa isyanini bastirmak üzere Saruhan

ve Izmir taraflarina hareket emrini almisti.

Babasi tarafindan, ileride hükümdar

olabilecek sekilde yetistirilen Murad, babasinin ölüm haberini alinca Amasya ile

Bursa'yi birbirine baglayan uzun yolu süratle asip Bursa'ya yetisir. Çelebi

Sultan Mehmed'in ölümünden ancak o zaman haberdar olan Yeniçeriler, yeni sultani

karsilamak üzere sehrin disina çikarlar. Yeniçeriler, onunla birlikte saraya

kadar gelip huzurunda geçit resmini tamamladiktan sonra bagliliklarini

bildirirler. Bursa'da, devlet ileri gelenleri ile yeniçeriler tarafindan

kendisine bey'at edilen Murad Bey, babasinin cenazesini muhtesem bir törenle

Yesil Cami yanindaki türbesine defn ettirip bir hafta yas tutulmasini emr eder.

25 Haziran 1421'de, babasinin ölümünden kirk gün sonra Osmanli tahtina geçip

hükümdar olan Murad'a, Yildirim Bâyezid'in damadi Seyh Emir Buharî hazretleri

kendi eliyle kiliç kusatip hükümdarligini ilan eder. Hükümdar olduktan sonra

çevresinde bulunan beylikler ile politik bakimdan önemli olan Karaman, Germiyan,

Mentese, Dulkadir, Isfendiyar beyleri ile Misir Sultani, Akkoyunlu ve

Karakoyunlu emirleri, Hindistan hükümdari, Alman Imparatoru, Macar Krali

Sigismond, Bizans Imparatoru ile Eflâk ve Bogdan Voyvodalari, Sirp ve Bosna

Krallari, Mora Despotu ve Venedik Cumhuriyeti gibi devletlerin tamamina özel

elçiler ile mektuplar gönderip kendisinin Osmanli tahtina geçip hükümdar

oldugunu bildirir.

Tahta geçtigi sirada babasi gibi baris

temayülünde oldugu anlasilan Sultan Ikinci Murad'in bu barisçi arzusu, özellikle

Bizans tarafindan farkli bir anlayisla yorumlanacaktir. Bu sebeple Bizans, hemen

hemen her zaman oldugu gibi, bu sefer de, saltanat degisikliginin meydana

getirecegi nazik durumdan yararlanmaya yeltendi.

Sultan Murad'in, Osmanli toplumunu taht

hakkinda tereddüde düsürecek yasta baska erkek kardesi yoktu. Onun, iki kardesi,

daha babalarinin sagliginda ölmüslerdi. Sadece çocuk denebilecek yasta iki küçük

kardesi kalmisti. Bunlar da daha sonra vebadan öleceklerdi.

Daha önce de temas edildigi gibi, Müslüman ve

Hiristiyan devletlere elçiler gönderen Sultan II. Murad, Karaman Beyi ve

Macarlarla birer baris antlasmasi yapar. Barisi seven bir kimse olarak Sultan

Murad, bu duygusunu her zaman açiga vuruyordu. Fakat Bizans devlet adamlarinin

Osmanlilar'daki saltanat degisikliginin meydana getirebilecegi ilk günlerdeki

saskinlik havasindan faydalanmak istemeleri, Sultan Murad'i mücadeleye

hazirlanma mecburiyetinde birakti. Bizans'tan, Sultan Murad'i tebrik için

gönderilen elçiye verilen gerçek talimat, Mustafa Çelebi (Düzme Mustafa)'nin

elde bulunusundan istifadeyi temindi. Imparator Manuel, bir koz olarak elinde

tuttugu Mustafa Çelebi vasitasiyle Murad'dan bazi menfaatler temin etmek

istiyordu. Buna göre, imparatorun elçisi Çelebi Sultan Mehmed'in vasiyetine

istinaden Murad'in, küçük kardeslerinin kendisine teslim edilmesini ister.

Çelebi Sultan Mehmed'in iki küçük oglunun (Yusuf ve Mahmud) Bizans'a gönderilme

isi, sadece bir vasiyet olduguna göre iki devlet arasinda taahhüde bagli olmayan

bir mesele idi. Bunu bir hak isteme seklinde ileri sürmek, Bizans kurnazligindan

baska bir sey degildi. Nitekim elçinin sehzadelerle ilgili talebine veziri azam

ve Rumeli beylerbeyi olarak islerin idaresini elinde bulunduran Bâyezid Pasa,

padisah adina Müslüman evladinin, müslüman olmayanlar yaninda terbiye ve egitim

görmesinin Seriat-i Muhammediye'ye aykiri oldugu, bu bakimdan efendisi

imparatora bu vâsilikten vaz geçerek kendisi ile iyi iliskilerini devam

ettirmesini rica eyledigini söyler. Böylece, daha önce alinan vâsilik kararina

uyulmayarak sehzadeler Tokat'a gönderilir.

Manuel, elçilerine verilen bu cevabi

ögrenince, memleketinin içinde bulundugu acikli durumu ve güçlü bir düsmanin

öfkesini üstüne çekmekle kendisini tehlikelere atmis olacagini hesap etmeksizin

Dimitrius Laskaris Leontarius'u iyice silahlanmis on kadirga ile Limni adasina

gönderir. Leontarius, imparator adina burada adeta bir sürgün hayati yasayan

Mustafa Çelebi ile pazarliga girisir. Yapilan bu pazarliga göre Mustafa ve onun

kader arkadasi olan Izmiroglu Cüneyd serbest birakilacaklardi. Mustafa, tahtin

mesru vârisi olarak kabul edilecekti. Limni adasindaki sürgün hayatindan sonra

böyle bir devlet kusunun basina konmasina sevinen Mustafa Çelebi, saltanati

ugruna bol bol vaadlerde bulunur. Imparator, entrikali siyasetinin Müslüman

Türkler arasinda çikaracagi nifaktan büyük faydalar umarak Mustafa'ya bazi

sartlar teklif edince bunlar büyük bir istiyakla kabul edilir. Buna göre sayet

Mustafa basarili olursa Gelibolu ile Istanbul'un kuzeyinde Bogdan sinirina kadar

Karadeniz kiyisindaki bütün sehirler ile güneyde Erysus ve Aynaroz'a kadar olan

yerlerin tamamini Imparatora geri vermeyi taahhüd etti. Böylece Mustafa, büyük

emeklerle elde edilmis bulunan topraklan, tekrar Bizans'a vermeyi kabul

ediyordu. Mustafa, kendisi için utanç verici olan bu antlasmayi imzaladiktan ve

yemin ile de onu teyid edip saglamlastirdiktan sonra Leontarius, 15 gemiden

mütesekkil bir filo ile onu ve yandaslarini Gelibolu önlerine çikarir (Eylül

1421). Bu hareketi ile Sultan Ikinci Murad'a karsi cephe alan Bizans'la birlikte

Anadolu beylikleri de yeni hükümdarin babasi olan Mehmed Çelebi'nin yaptigi

ilhaklari geri almak ve Osmanli tabiiyetini tanimamak suretiyle ayaklanip

Anadolu birliginin bozulmasina sebep oldular. Nitekim Germiyanoglu II. Yakub

Bey, Sultan Murad'i tanimayarak Mustafa Çelebi'nin tarafini tuttugu gibi,

Hamideli de Karamanoglu tarafindan isgal edildi. Öte yandan babalan Ilyas Bey

tarafindan Osmanli sarayina gönderilmis bulunan Menteseogullari'ndan Ahmed ve

Leys de bu karisikliklardan istifade ile kendi memleketlerine dönmüs ve

bagimsizliklarini ilan edip kendi adlarina bastirdiklari paralara Osmanli

hükümdarinin adini koymamak suretiyle onu tanimadiklarini

gösterdiler.Anadolu birligine vurulan darbe bu kadarla da bitmiyordu.

Aydinoglu ile Saruhanoglu eski topraklarindan bir kismini ellerine

geçirmislerdi. Keza taarruza geçen Isfendiyar Bey de Osmanlilar'in himayesi

altinda Çankiri, Kalecik ve Tosya'da hüküm süren oglu Kasim'i buralardan

kovmustu. Sultan Murad, Bizans tarafindan tertiplenen ve Osmanli ülkesini

bölmeye yönelik olan Sehzade Mustafa isyani ile ugrasirken bu oldu-bittilere

karsi sessiz kalmak ihtiyacini hissetmisti. Zira günün siyasî sartlari bir

müddet için onu böyle davranmak zorunda birakmisti.MUSTAFA ÇELEBI'NIN ISYANI ve

ÖLDÜRÜLMESI


Sultan Ikinci Murad, hükümdarliginin ilk iki

yilini iç isyanlari bastirmak ve ülke birligini yeniden tesis etmekle geçirdi.

Gerek kendisi gerekse devleti için en büyük tehlike Mustafa Çelebi'nin isyani

idi, Daha önce de temas edildigi gibi Mustafa Çelebi, Bizans Imparatoru'nun

sözünden çikmamak, oglunu rehine olarak onun yarlina vermek ve Osmanlilar'a ait

bazi yerleri Bizans'a terk etme karsiliginda Imparatorun adami ile bir antlasma

yapmisti. Buna karsilik Imparator da Ikinci Murad'i degil, onu hükümdar olarak

taniyacakti. Bu hareketin gerçeklesmesi için de Imparator ona yardim edecekti.

Iki taraf arasinda gerçeklestirilen bu antlasma geregince Imparator, Limni

adasinda sürgün hayati yasayan Mustafa Çelebi'yi Gelibolu önlerine çikarip ona

yardim edecekti. Onu, 15 gemiden mütesekkil bir filo ile Gelibolu önlerine

çikaran Leontarius, bu hareketi ile Bizans adina büyük bir basari saglamis

oluyordu. Mustafa Çelebi, yaninda Izmiroglu Cüneyd Bey ve maiyetine ilaveten bir

kisim Rum kuvvetleri de oldugu halde Gelibolu'ya gelir.

Mustafa Çelebi'nin kuvvetleri Gelibolu'ya

çiktiklari zaman karsilarinda Sultan Murad'in kuvvetlerini buldular. Iki taraf

arasinda siddetli muharebeler oldu. Mustafa'nin kuvvetlerine kumanda eden Cüneyd

Bey, galib gelince Mustafa kadirgadan inip karaya çikar. Ama muharebe yeniden

devam edip siddetlenir. Geceyi kadirgada geçiren Mustafa Çelebi, Gelibolu

halkinin ileri gelenlerini davet ederek kendisinin Yildirim Bayezid'in oglu

oldugunu, Edirne'ye gitmesi için kendisine yol verilmesini ve hükümdar olarak

taninmasini ister, Gelibolu halki ve civardakiler, Mustafa Çelebi'ye bey'at

ettilerse de Sahmelek komutasindaki kale muhafizlari kaleyi teslim

etmediklerinden Mustafa Çelebi, Izmiroglu Cüneyd Bey ile Leontarius'u kale

önünde birakarak Aynaroz taraflarina dogru yürüyüp bazi yerleri ele geçirmisti.

Halk, geçtigi yerlerde Mustafa Çelebi'ye iltihak ediyordu. Böylece, gün geçtikçe

kuvvetleri de çogalip büyüyordu. Bu arada önemli olan mesele Rumeli'de sadece

halk tabakasinin degil, askerin, komutanlarin ve Rumeli Beylerbeyi'nin Mustafa

Çelebi'ye iltihak ederek onu hükümdar olarak kabul etmeleri geliyordu. Zaten

onun kisa zamanda muvaffak olmasinin ve kuvvetlerinin çogalmasinin en önemli

âmili Rumeli bey ve komutanlarinin kendisine katilmalari idi.

Mustafa Çelebi'nin, Müslüman kani akitilarak

zapt edilmis olan topraklari Bizans'a terk etmeyi kabul eden bir antlasma

imzaladigi ve devletin birligini bozacak iddialarla ortaya çiktigi halde Rumeli

beylerinin ona iltihak etmesi dikkati çekecek bir noktadir. Bazi tarihçilere

göre bunun sebebini henüz on sekiz yasinda bulunan bir delikanlinin yerine,

yetiskin bir kimsenin tahta geçmesi arzusu bulunmaktadir. Bununla beraber bu

meseleye sadece yasça küçük veya büyük olma açisindan bakmamak gerekir. Bölge

halkini etrafina toplamayi basaran Mustafa Çelebi, Vardar Yenicesinden sonra

Edirne'yi de ele geçirmek suretiyle Rumeli'ne hakim olacakti.

Cüneyd Bey'in fikir ve yardimi ile Rumeli'nin

Yayasini Müsellem hale getiren Mustafa Çelebi, her birine elliser akça

harçlik tayin ederek yeni bir teskilat kurmaya muvaffak olur. Bu uygulama,

askerin hosuna gider. Mustafa Çelebi'nin yaptigi tahribat ve kazandigi basari

haberleri Bursa'ya ulasinca Sultan Murad'in huzuru ile Vezir-i Azam ve

Beylerbeyi Bâyezid, ikinci vezir Çandarlizâde Ibrahim, üçüncü vezir Haci Ivaz

Pasa'larla Timurtas Pasa'nin Umur, Ali ve Oruç Beyler adindaki üç oglu bir

görüsme yaparlar. Bu görüsmede Ibrahim Pasa ile Haci Ivaz Pasa, hem beylerbeyi

olmasi hem de Rumeli beylerini yakindan tanimasi sebebiyle Bayezid Pasa'nin

Mustafa Çelebi üzerine gönderilmesini teklif ederler. Timurtas Pasa'nin ogullari

ise bizzat padisahin gitmesini söylerler. Sultan Murad, ilk iki vezirin teklifi

üzere babasinin en güçlü vezirlerinden olan Bâyezid Pasa'nin gitmesini uygun

görür.

Gelibolu yolu kapali oldugundan Bâyezid Pasa

kis mevsiminde Istanbul Bogazi'ndaki Güzelcehisar (Anadoluhisari)'dan Rumeli

yakasina geçer. Yaninda büyük bir kuvvet yoktu. Edirne tarafina gidip orada da

kuvvet topladi. Mustafa Çelebi'nin Gelibolu'dan çikip geldigini duyunca onu

Sazlidere mevkiinde karsilar. Askeri, Mustafa Çelebi tarafina geçen bu Pasa da

sehzadeye iltihaka mecbur olur. Mustafa Çelebi, Timur ile yapilan savasta aldigi

yaralari göstererek Bâyezid Pasa'yi kendine baglayip vezir tayin etmek istediyse

de çok geçmeden Evrenos ogullari ve Cüneyd Bey'in de tesviki ile onu

Sazlidere'de öldürtür. Bâyezid Pasa'nin öldürülmesinden sonra bütün askerleri,

Mustafa'nin tarafina geçerler. Bundan sonra parlak bir tören ve muzaffer bir eda

ile Edirne'ye giren Mustafa Çelebi, burada hükümdarligini ilân eder. Rumeli'deki

bütün sehir ve merkezler, onun hükümranligini tanidilar.

Mustafa Çelebi, bundan sonra Anadolu'ya

geçmek üzere Gelibolu'ya tekrar hareket eder. Artik Rumeli'nin bütün beyleri ve

kuvvetleri onunla beraberdirler. Mustafa Çelebi'nin Sazlidere basansini haber

alan Gelibolu muhafizi, kaleyi Dimitrius Leontarius'a teslim etmek zorunda

kalir. Dimitrius, buraya asker ve mühimmat koymaya hazirlanirken, Izmiroglu

Cüneyd Bey yetiserek buna mani olur. Bunun üzerine Mustafa Çelebi'ye bas vuran

Dimitrius'a, Mustafa Çelebi, Gelibolu'yu Imparatora teslim edecegine dair

verdigi sözü unutmadigini, ancak böyle bir harekette bulunmasinin Müslüman halk

arasinda büyük bir infiale sebep olacagini bu yüzden halkin kendi padisahligini

tanimayacagini söyler. Bunun üzerine Istanbul'a dönen Dimitrius Leontarius,

durumu Imparatora anlatir.

Mustafa Çelebi, Gelibolu kalesini tahkim

ederek donanmaya komutanlar tayin eder. Buradaki isleri yoluna koyduktan sonra

Edirne'ye dönerek, daha önce kardesi Çelebi Sultan Mehmed tarafindan devlet

hazinesine konmus bulunan servete el koyarak sefahata baslar.

împarator, Mustafa Çelebi'nin kendisini

atlatarak Gelibolu'yu vermemesi üzerine onu terk edip Sultan Murad'la anlasmak

ister. Bu siralarda Bursa'da bulunan Sultan Ikinci Murad, Gelibolu'nun

Imparatora teslim edilmedigi haberini alinca o da bu firsattan istifade etmek

ister. Bunun için, Bâyezid Pasa'nin ölümünden sonra Vezir-i Azam olan

Çandarlizâde Ibrahim Pasa'yi elçi olarak Istanbul'a gönderir. Fakat Imparator,

Gelibolu ile iki sehzadenin kendisine teslim edilmesinde israr ettigi için bir

anlasmaya varilamaz. Bu durum, Sultan Murad'in, Mustafa Çelebi tarafindan

kazanilan basarilardan bir hayli telasa düstügünü göstermektedir. Gerçekten de

Sultan Murad, Yildirim Bâyezid zamaninda Bursa'ya gelen ve kaynaklarin ifadesine

göre bütün Osmanli padisahlarinin kendisine hürmet ettigi, kendisinden daima

hayir dua bekledikleri ve kendilerine kiliç kusatan Emir Sultan'dan manevî

yardim talebinde bulunur. Verilen bilgiye göre Emir Sultan, Murad ile amcasi

Mustafa Çelebi (Düzmece Mustafa) arasindaki mücadelede, Sultan Murad tarafini

tutup onu tesci' etmis, ayni hükümdarin 1422 Istanbul muhasarasina beraberinde

yüzlerce dervis ile bizzat istirak etmistir.

Cenevizliler, Osmanlilar'dan önce Foça'daki

sap madenlerini isletiyor ve Saruhanogullari'na her sene bir miktar para vererek

buradaki kalede ikamet ediyorlardi. Buradan elde edilen saplari da Avrupa

piyasalarina ihraç ediyorlardi. Bölge, Osmanlilar'a geçtigi zaman bu vergiyi

Osmanlilar almaya basladilar. Bu Ceneviz kolonisi, dogudaki diger Ceneviz

kolonileri gibi belli bir süre tayin edilen podesta (vali, komiser) veya

konsoloslar vasitasiyle idare ediliyorlardi. Çelebi Sultan Mehmed'in sagliginda

Foça'da Jan Adorno adinda bir podesta bulunuyordu. Burasi on sene müddetle

kendisine verilmisti. Adorno, Foça madenlerini islemek karsiliginda senede yirmi

bin altin üzerine Çelebi Sultan Mehmed'le anlasmisti. Çelebi Mehmed'in

vefatindan sonra ortaya çikan Mustafa Çelebi hadisesi esnasinda, maden isi

aksamis ve Jan Adorno yillik imtiyaz bedelini ödeyememisti.

Adorno, Çelebi Sultan Mehmed'in ölüm haberini

alinca bu firsattan istifade ile borcundan kurtulmak isteyerek Sultan Murad'a

mektuplar yazar. Bu mektuplarda o, kendisini kadirgalarla Anadolu'dan Rumeli'ye

geçirebilecegini ve kendisine hiç kimsenin yapamadigi hizmeti yapacagini

söylemisti. Murad tarafindan memnuniyetle karsilanan bu teklif, zamani gelince

iyi bir sekilde degerlendirilecektir.

Böylece, Foça'lilarla da anlasan Sultan

Murad'a karsilik Mustafa Çelebi, kazandigi zaferin sarhoslugu içinde kendini

zevk ve eglenceye kaptirmisti. Askerinin hizmetlerine karsilik, onlari

mükâfatlandirmayi aklina bile getirmiyordu. Hatta öylesine ki sayet Cüneyd,

Sultan Murad'in hazirliklarini bildirerek kendisini tembelliginden uyandirmamis

olsaydi, aleyhinde silahlandigi genç padisahi da unutacak ve Edirne'de

hareketsiz oturup duracakti. Cüneyd, Mustafa'ya: Murad, Imparatorla pazarlik

halinde bulunuyor, üstelik Frenklerle de anlasiyor. Biz de Edirne'de hiç bir

hazirlikta bulunmadan oturuyoruz. Onlar bu tarafa gelmeden önce biz karsi tarafa

geçelim. Her bakimdan düsmanlarimizdan üstünüz. Onlar bu tarafa geçerlerse,

bizim için felaket olur. diyerek onu ikaz ediyordu. Cüneyd, bu sözleri ile

düsmanlari olan Sultan Murad'in Cenevizlilerle birlikte Avrupa'ya gelmeden önce

kendilerinin Asya'ya geçmesini ögütlüyordu. Gerçi O, bu düsünce ve bunun mahsûlü

olan hareketleri ile daha çok kendi menfaatlerine hizmet ediyordu. Çünkü

sonucundan ümidini kestigi bir tesebbüsün sonlarindan, yeni bir hainlikle

kurtulmak niyetinde idi.

Mustafa Çelebi, derhal kuvvetlerini

toplayarak 20 Ocak 1422'de Gelibolu'ya gelip Lapseki'ye geçer. Sultan Murad'in

müttefiki olan Cenevizlilerin donanmasi, Mustafa Çelebi'nin geçmesine mani olmak

istediyse de bunda muvaffak olamaz. Mustafa Çelebi'nin yaninda on iki bin atli

ve bes bin yaya vardi. Mustafa Çelebi, burada üç gün kaldiktan sonra Bursa'ya

dogru harekete geçer. Bunu haber alan Sultan Murad, Bursa'dan çikarak Ulubad'a

gelir. Ulubat deresi üzerindeki köprüyü keser. Böylece Mustafa'nin ordusunun sol

kanadi denize dayanmis, sag kanadi da Ulubat gölü ve batakliklari ile kapanmis

bulunuyordu.

Sultan Murad'in maiyetinde Haci Ivaz Pasa ile

Timurtas'in üç oglu Umur, Ali ve Oruç Beylerle, Cüneyd'in kardesi oldugu

söylenen Hamza Bey de vardi. Iki taraf, Ulubat suyu önünde ve suyun iki

kiyisinda karsilasirlar. Bu karsilasmada hiçbir taraf üstünlük saglayamaz.

Sultan Murad'in ordusunda Mihaloglu Mehmed Bey de vardi. Bu zat, Musa Çelebi'nin

Rumeli'deki saltanati zamaninda onun beylerbeyi yani ordu komutani idi. Bununla

beraber el altindan Çelebi Mehmed'e taraftar idi. Çelebi Mehmed zamaninda akinci

beyliginde ve divanda bulunmustu. Seyh Bedreddin Mahittud olayinda Tokat

kalesinde hapsedilmisti. Murad hükümdar olup, Mustafa Çelebi hadisesi ortaya

çikinca Murad'in devlet adamlari, eski söhretli Rumeli beylerinden olan

Mihaloglu'nun serbest birakilarak gönlünün alinmasini ve bunun Rumeli akinci

beyleri üzerindeki nüfuzunun büyüklügünden söz ettiler. Bunun üzerine Mihaloglu

Mehmed Bey derhal Tokat'tan alinarak Bursa'ya getirilmis, oradan da ordu ile

Ulubat önüne gelmisti.

Mihaloglu Mehmed Bey, bir gece Ulubat çayinin

kenarina gelerek Rumeli akinci beylerini isimleri ile çagirmaya baslar. Bunlar,

çay kenarina gelerek ölmüs oldugunu sandiklan Mihaloglu'nun sag oldugunu

anladilar. O, akinci beylerine padisahlarinin oglunu terk ederek bir düzme

hükümdara tabi olduklarindan dolayi sitemde bulunur. Bu sitem karsisinda onlar,

Mihaloglu'nun istegi dogrultusunda hareket edeceklerine söz verirler. Böylece

Mihaloglu, Rumeli beylerinden, Murad'in tarafina geçeceklerine dair söz almis

oldu. Bu görüsmeden haberdar olan Mustafa Çelebi, korkmaya baslar.

Bu korku, kalbinde büyük süphelerin meydana

gelmesine sebep olur.

Bu sirada Mustafa, Ulubat çayinin kiyilarina

yaklasir. Murad, savasa hazirlanmakla beraber, tahta çikisinda kendisine kiliç

kusatan Emir Sultan'in kendisi için dua etmesini ister. Emir Sultan da üç gün

üst üste dua edip zaferin Murad'a ait olmasi niyazinda bulunur. Bu üç gün içinde

Mustafa, sinirlerinin fazlasiyla gerilmesinden dolayi bir burun kanamasina

tutulur. Mustafa'nin taraftarlari bunu, onun yenilecegine bir isaret

sayarlar.

Tam bu esnada Vezir Haci Ivaz Pasa'dan,

Mustafa Çelebi'ye gizli bir mektup gelir. Haci Ivaz, mektupta kendi sadakatinden

bahs ettikten sonra Rumeli beylerinin Murad'la ittifakindan ve gününü tayin

ettikleri bir baskinla ansizin kendisini yakalayacaklarindan inandirici bir

sekilde söz eder. Bundan baska Timurtas Pasa ogullarindan da Cüneyd Bey'e bir

mektup gelmisti. Onlarin bu mektubunda da dostluklar hatirlatiliyor ve Rumeli

beylerinin Mustafa Çelebi'yi yakalayarak Sultan Murad'a teslim edeceklerine

temas ediliyordu. Sayet kendisi Osmanlilarin hâkimiyetini taniyacak olursa,

Aydin ve havalisinin kendisine verileceginden bahs ediliyordu.

Mustafa Çelebi, Rumeli beylerinin Mihaloglu

Mehmed Bey ile görüsmelerinden süpheye düsmüstü. Haci Ivaz Pasa'dan gelen mektup

ise onun bu süphelerini büsbütün artirmisti. Bunun üzerine durumu Cüneyd Bey'e

açar. Cüneyd Bey, kendisine gelen mektuplari da ona gösterir.

Harp hiledir kaidesince uygulanan bu plân,

kisa zamanda tesirini göstermis ve Mustafa Çelebi'nin, Cüneyd'den süphelenerek

ona karsi güvensizlik duymasina sebep olmustu. Cüneyd ise bu isin sonunu iyi

görmediginden, bir gece Mustafa'nin ordusundaki herkes uyurken, gümüs ve

altindan en degerli esyasini alarak, silah arkadaslarindan kendisine en çok

bagli olan yetmis kisi ile oradan çikip Aydin yolunu tutar. Kaçaklar,

çadirlarinda isiklan yanar durumda biraktiklarindan, gidisleri ancak safak vakti

anlasilabildi. Bu haber orduda hemen yayildi. Mustafa'nin askerlerini dehsetli

bir korku sardi. Bu korku sadece orduda degil, bizzat Mustafa'nin kendisinde de

vardi. O, Cüneyd'in Murad tarafina geçtigini zannetmisti. Bu esnada Sultan

Murad'in ordusunda borazan ve davullarin çalmasi da ondaki bu düsünceyi

kuvvetlendiriyordu.

Aldatilmak suretiyle hiç kimseye güveni

kalmayan Mustafa Çelebi, bir an evvel Rumeli tarafina kaçip kurtulmak istiyordu.

Çok az maiyeti ile Lapseki'ye dogru yola koyuldu. Bunun kaçmasindan sonra Ulubat

nehri üzerine kurulan köprüden karsiya geçen Rumeli beyleri ve akinci tavcilari

(timarli akincilar) gelip Sultan Murad'a bas egdiler.

Mustafa Çelebi kaçarken Biga çayi önüne

gelerek mevsim sartlan geregi nehrin taskin olmasindan dolayi Biga kadisinin

yardimiyla ve bir hayli altin karsiliginda geçidi bulup karsi tarafa geçmeye

muvaffak olur. Sahile inen Mustafa Çelebi, orada bulunan gemilere binerek

Gelibolu tarafina hareket eder. Giderken takip edilmemesi için Anadolu sahilinde

ne kadar nakil vasitasi varsa hepsine el koyar. Gelibolu limanim da tahkim eden

Mustafa Çelebi, Gelibolu'daki vasitalarin Anadolu sahiline geçmemeleri için

onlari da karaya çektirmek suretiyle kendi konumunu emniyet altina alip

sahillere muhafizlar tayin eder.

Böylece, harp etmeksizin savas alanina

muzafferâne bir sekilde sahip olan Sultan Murad'in adamlari, kendisine hiç

tereddüd göstermeden ve sicagi sicagina Mustafa Çelebi'nin takib edilip bu isin

bitirilmesini teklif ederler. Ama Anadolu sahilinden, karsi sahile geçmek üzere

onlara yardimci olacak bir vâsita da yoktu. Fakat Sultan Murad, daha önce

anlastigi Foça Ceneviz Beyi Adorno'ya vaziyeti bildirerek derhal harp gemilerini

göndermesini ister. Adorno, hazir durumda beklemekte olan yedi kadirga ile

bogazi geçip Lapseki'ye gelir. Sultan Murad, bes yüz kadar maiyeti ile

kadirgalarin en büyügüne biner. Diger kadirgalarda da Türk ve Frenk askerleri

bulunuyordu. Gemilerle denizin ortasina gelindiginde Adorno, Sultan Murad'in

önünde diz çökerek, sap madenleri sebebiyle Osmanli hazinesine olan borcunun

bagislanmasini rica eder. Yirmi yedi bin Bizans altini tutan bu borç, Sultan

Murad tarafindan aff edilerek Adorno'nun eline bir belge verilir. Gelibolu

sahilinde bulunan Mustafa Çelebi, Ceneviz gemilerinin yaklastigini görünce

Adorno'ya bir adam göndererek Murad'i karaya çikarmamasini, buna karsilik

kendisine elli bin altin vermeyi teklif ettiyse de bu teklif red

olunur.

Karaya çikmaya muvaffak olan Sultan Murad'in

ordusu ile Mustafa Çelebi'nin ordusu arasinda meydana gelen muharebede

Mustafa'nin kuvvetleri maglup olarak kaçarlar. Gelibolu kalesi, Sultan Murad'a

teslim olur. Harp meydanindan sür'atle kaçan Mustafa Çelebi, nihayet Edirne'ye

ulasir. Sarayda bulunan hazineyi alarak Eflâk tarafina dogru kaçmaya baslar. Üç

gün kadar Gelibolu'da kalan Murad, kaleyi teslim aldiktan sonra süratle ve büyük

bir ordu ile yoluna devam edip Edirne'ye girer.

Murad, Mustafa'yi takip etmek üzere seçme

kuvvetler gönderir. Mustafa Çelebi, Sultan Murad kuvvetleri tarafindan süratle

takip edilir. Bu kuvvetler, kendisini Edirne'nin kuzeyinde ve Tunca nehrinin

kenarindaki Kizilagaç Yenicesi'nde yakalayarak Edirne'ye getirirler. Sultan

Murad, Mustafa'nin herhangi bir sahis gibi umumi meydanda asilmasini emreder.

Onun, bu sekilde meydanda asilmasi, kendisinin Osmanli sülalesinden olmadiginin

belirtilmesi içindi. 825 (1422) yilinda Edirne'de asilarak öldürülen Mustafa

Çelebi'nin Rumeli'deki hükümdarligi, takriben bir buçuk yil

kadardir.ISTANBUL

KUSATMASI


Bizans Imparatoru Ikinci Manuel'in, Çelebi

Sultan Mehmed'in vefatindan sonra Mustafa Çelebi'yi salivermesi ve onunla

anlasarak Osmanli Devleti'nin basina büyük bir gaile açmasi, Sultan Murad'in

kendisinden önce bes defa kusatilmis bulunan ve hiç birinde de alinamayan

Istanbul, dolayisiyle Bizans problemine bir çare düsünmesine sebep olmustu.

Mustafa Çelebi isyanini, fazla kardes kani dökülmeden basarili bir sekilde

atlatan Murad, Bizans'in devamli surette oynadigi iki yüzlü rolüne son vermek

istiyordu.

Sultan Murad'in, amcasina karsi olan

galibiyeti, Bizans Imparatoru'nu korkutmustu. Mustafa Çelebi'yi serbest birakip

onu Murad'la mücadeleye tahrik ederken, Osmanlilar'in senelerce kardes kavgalari

ile kanlarini akitip zayiflayacaklarini düsünen imparatorun hesaplan tam

anlamiyla gerçeklesmemisti. Halbuki bütün ricalara ve kendisine saglanmaya

çalisilan menfaatlere ragmen Bizans Imparatoru Manuel, Mustafa Çelebi'ye yardimi

daha kârli bulmus olacak ki, Ikinci Sultan Murad'in bütün tekliflerini red

edecek ve hatta Sultan Murad'in elçisi olan Çandarlizâde Ibrahim Pasa'yi dinleme

nezâketinde bile bulunmayacakti.

Gerçi Osmanlilar, baslangiçta imparatorun

düsündügü sekilde ikiye ayrilmakla beraber, bu ikilik davasi, kisa sürmüs ve

hemen hemen kansiz denecek sekilde sona ermisti. Hatta fazla zayiat verilmeden

halledildiginden kuvvet kaybina da ugranilmamisti.

Mustafa Çelebi hadisesinin bastirildigi ve

sehzadenin bertaraf edildigi haberini alan ihtiyar Manuel ile saltanat ortagi

olan oglu VIII. Ioannis'i bir telas alir. Bu sebeple görünüste Murad'i tebrik

etmek, fakat gerçekte durumu ögrenmek ve aradaki soguklugu giderip dostluga

çevirmek için Bizans asilzâdelerinden Lakanas ve Marko Ganis adlarinda iki elçi

gönderirler. Bu elçiler, bütün kabahati Bâyezid Pasa'ya yüklerler. Onlara göre

Sultan Mehmed (Çelebi Mehmed)'in vasiyetine ragmen, Bâyezid, bu çocuklari

vermedigi gibi elçileri de kovmustu. Sultan Murad, bu iddiada bulunan elçileri

huzuruna kabul etmedigi gibi hediyelerini de red eder. Öyle anlasiliyor ki

Sultan Murad ise Bizans'in bu iki yüzlülügüne kanmamis, baska devletlerden

tebrik için gelen heyetleri kabul ettigi halde Istanbul ile ilgili

hazirliklarini tamamlayincaya kadar Bizans elçilerini kabul etmemisti. Fakat

bütün hazirliklarini tamamlayinca elçileri huzuruna çagirarak Imparatorlarinin

yanina dönmelerini ve yirmi bin askerin basinda olarak cevabini bizzat

kendisinin getirecegini söylemelerini emr etmisti.

Bu hareketle Sultan Murad, artik imparatora

hesap sorma zamaninin geldigini kendisine bildirmis oluyordu. Gerçekten de

hazirliklar tamamlandiktan sonra Sultan Murad 1422 senesi Haziran ayinda önce on

bin kisilik bir kuvvet ile Mihaloglu Mehmed Bey'i Istanbul çevresini vurmak

üzere göndermisti. Bunun arkasindan da bizzat kendisi yirmi bin kisilik bir ordu

ile hareket eder. 20 Haziran'da Istanbul önüne gelen ordu, Yildizlikapi'dan

Haliç'e kadar sehri karadan kusatir. Osmanli donanmasi da bu kusatmada hazir

bulunur. Osmanli ordusunda top ta vardi. Surlara hücum etmek ve onlari asmak

için sur yüksekliginde ve hatta bazan ondan daha yüksek tekerlekli kuleler

yapilmisti. Bu kusatma daha öncekilere göre çok daha çetin, zorlu ve sistemli

olmustu.

Bu kusatma ile Istanbul altinci defadir

Müslüman Türkler tarafindan kusatiliyordu. Kusatmalarin ilk dördü Yildirim

Bâyezid, besincisi Musa Çelebi tarafindan yapilmisti. Bizanslilar, her

kusatilmada, Türklerin basina yeni yeni gaileler çikarip kurtuluslarini

sagliyorlardi. Bundan önceki kusatmalarin en siddetlisi, Yildirim Bâyezid'in son

kusatmasi idi. Fakat Timur belasi, Türkleri büyük bir felakete ugratirken,

Bizansi da dördüncü muhasaradan kurtarmisti. Böylece Timur, Bizans'in ömrünü

yarim asir kadar uzatmis oluyordu.

Osmanlilarin muhasarasindan, Imparator kadar

Bizans halki da korkuya düstügünden Istanbul'da halk arasinda bazi dedikodular

yayilmaya basladi. Bunlarin basinda, Çelebi Sultan Mehmed zamaninda, Osmanlilara

elçilik vazifesi ile gönderilen Bizans'in taninmis sahsiyetlerinden ve ayni

zamanda saray tercümani olan Teologos Koraks'in bu sefer ayni vazife ile Murad'a

gönderilmemis olmasi, saray nazirinin hilesine baglaniyordu. Bu sebeple

Imparator Manuel, halkin süphesini ortadan kaldirmak gayesiyle Teologos Koraks'i

Istanbul önlerinde çadirlarini kurdurmus bulunan Sultan Murad'a gönderdi ise de

Koraks bir sey elde edemeyerek gerisin geriye dönmüstü.

Bizans halkinin çektigi korku ve içinde

bulundugu endisenin derecesi, ortalikta dolasan dedikodu ve rivayetlerden de

belli oluyordu. Önemli sahsiyetlere karsi itimatsizligin bir ifadesi olan bu

rivayetler, bazi kimselerin iskence ile öldürülmesine sebep oluyordu. Nitekim

Sultan Murad'a elçi olarak gönderilen Teologos Koraks'in öldürülmesi, böyle bir

rivayetin sonucunda gerçeklesmisti. Buna göre Koraks, idareciligini kendisine

vermek sarti ile Murad'a sehri teslim etme sözü vermisti. O, Piyi (Silivri)

kapisini açmak suretiyle Murad'in sehre girmesini saglayacakti. Bu dedikodu,

Teologos Koraks'in, Murad'in yanindan dönüsünde tahkir edilmesine sebep oldu.

Saray tercümani olan Koraks, Imparatorun huzurundan çikarken muhafiz askerler

bagirip çagirarak Koraks'in idamini isterler. El ve ayaklari baglanan Koraks,

askerlere teslim edilir. Askerler, Koraks'in üzerine çullanip onun gözlerini

oyup vücudunu birçok yerinden yaralarlar. Bundan sonra bir zindana atilan

Koraks, üç gün sonra oldugu yerde ölür. Evi de yagma edilip atese

verilir.

Bizans içerisinde böyle hadiseler cereyan

ederken, Sultan Murad da sehri almak için esasli tedbirler aliyordu. Ordunun

muhasarasi baslamadan önce Mihaloglu Mehmed Bey'in emrindeki askerler Istanbul

çevresini vurmuslardi. Sonra bizzat padisah, ordunun basina geçerek kusatmaya

basladi. Istanbul kara tarafindan tamamen sarilmisti. Sehrin surlarinin çikis

kapilarinin karsilarina siperler kazdirildi. Bu siperler, gayet kalin, sert ve

saglam kiris ile kalaslardan insa edilmis olup surlara dönük cephelerine ok,

mizrak ve tas gülleye karsi agaç dallarindan sira halinde koruyucu mahiyette bir

takim sedler ilave edilmisti. Öyle ki Türk ordusu, bu kuvvetli siperler

sayesinde Bizans surlarini delip tahrip edecegine inaniyordu. Murad'in yaptigi

bu muhasara, o ana kadar Osmanlilar'in yapmis oldugu en büyük ve en

siddetlilerindendi.

Sultan Murad, askerlerini gayretlendirmek ve

onlarin sayilarini artirmak için Istanbul ve hazinelerinin askerlere

birakilacagini ilan ettirdi. Bu haber üzerine orduya pek çok yerden katilmalar

oldu.

Kusatmaya, Yildirim Bâyezid'in damadi Emir

Sultan adi ile bilinen Seyh Semseddin Buharî de bes yüz dervis ve muhibbani ile

katilmisti. O, askerlerin arasinda dolasarak manevî nüfuzu ile onlari

cesaretlendiriyordu. Bu arada iç murakebeye dalarak ve dua ederek Istanbul

surlarinin Murad'in önünde açilacagi zamani bekliyordu.

Emir Sultan, sonunda çadirindan çikarak 1422

Agustos'unun 24 Pazartesi günü Kostantiniyye'nin düsecegini söyledi. Bazi

kaynaklarin ifadesine göre Emir Sultan, dedigi gün ve zamanda bir savas atina

binmis oldugu halde sehre dogru ilerler. Seyh kilicini kinindan çekip Allah,

Muhammed diye haykirarak atini sürer. O, askerin basinda idi. Arkasindan

Altinkapi ile Odunkapisi arasinda yani sehrin kara tarafindan surunu çevreleyen

büyük hat üzerinde savas basladi. Bu hücum esnasinda Imparator Manuel ölüm

döseginde idi. Oglu Ioannis, Sen Roman kapisini savunan askerin basinda idi.

Kostantiniyye'nin bütün halki bu tehlikeli günde silah altinda idi. Kadinlar ve

çocuklar kiliç yerine tirpan kullaniyor, fiçilarin altlarindan kendilerine

kalkan yapiyorlardi. Savasin en kizgin zamanlarinda bir taraftan kopan Allah

ve Muhammed nadalarina karsi, Bizanslilarin söyledikleri Hiristos ve

Panaiya kelimeleri isitiliyordu. Günes batarken savas hâlâ sürüp gidiyordu.

Sonunda Osmanlilar, ordugâhlarina döndüler. Bizanslilar, Müslümanlarin

çekilmelerini gökten inen Panaiyanm (Hz. Meryem) görünüsüne baglamislardi.

Öylesine ki o devir müverrihlerinden Kanano'ya göre bunu bizzat Emir Sultan da

görmüstü.

Istanbul, bu kusatmada da feth edilemedi.

Sultan Murad, ordusunu Istanbul surlari önünden çekip kusatmayi kaldirdi.

Böylece Istanbul, Imparatorun entrikalari sayesinde bir defa daha Osmanlilarin

elinden kurtulmustu. Imparator Manuel, Bizans'in bundan önceki muhasaralarinda

oldugu gibi, padisahin basina yeni gaileler açarak hükümdarin dikkatlerini baska

bir yöne çekmeye çalismis ve bunda muvaffak da olmustu. O, Sultan Murad'in küçük

kardesi ve Hamideli (Isparta) Sancak beyi Mustafa Çelebi'yi tesvik ederek

sehzadenin saltanat davasina kalkmasina sebep olmustu. Iste bu yüzden Sultan

Murad, Istanbul muhasarasini kaldirmak zorunda kalmisti.

Takriben iki ay kadar süren bu muhasaranin

kaldirilmasi için, hücum günü olan 24 Agustos 1422'de, burçlar üzerinde

görüldügü ve Osmanlilar'in bundan dolayi kusatmayi biraktiklari iddia edilen

kadin hayaleti, bir hikâyeden ileri gidemez. Hükümdari, muhasaradan vaz geçiren

sebep ne Bizans'i kurtarmaya gelen Hz. Meryem, ne de Bizans'in güçlü bir sekilde

karsi koymasidir. Kusatmanin kaldirilmasinin gerçek sebebi, hükümdarin küçük

kardesi Mustafa'nin, saltanat dâvasina kalkisip Iznik'e kadar gelmis

olmasidir.KÜÇÜK MUSTAFA ÇELEBI'NIN

ISYANI


Küçük Mustafa, Çelebi Sultan Mehmed'in oglu

olup babasinin sagliginda henüz on üç yasinda iken Hamideli sancak beyligine

tayin edilmisti. Küçük Mustafa, babasinin ölümünü müteakip, Murad'in Osmanli

tahtina geçmesi üzerine, öldürülmek korkusu yüzünden Karamanoglu'nun yanina

kaçmisti. Sultan Murad, Istanbul muhasarasi ile mesgulken Bizans Imparatoru'nun

el altindan tesvik ve ugrasilan sonucunda Anadolu'da saltanat iddiasina

kalkismisti. Imparator, kusatmadan kurtulmak için sehzadenin lalasi Sarabdar

Ilyas'a mektuplar yazarak külliyetli miktarda altin göndermisti ki, bunlarla

asker toplayabilsin. Is bu kadarla da bitmeyecek ve Imparator, Küçük Mustafa'yi

Istanbul'a getirtecekti. Istanbul'a gelen Küçük Mustafa, Manuel ve onun

çocuklari ile görüsür. bu görüsmede, muvaffak oldugu takdirde imparatora karsi

yapacagi fedakârlik hakkinda teminat verdikten sonra Rumlarin verdikleri

kuvvetlerle Anadolu tarafina geçerek faaliyetlere baslar. Bu faaliyetleri

esnasinda, daha basindan beri Osmanlilar'la çekisen Karamanoglu'nun Turgutlu

Türkmenleri ile Germiyanoglu'nun kuvvetleri de kendisine iltihak eder. Sehzade

Mustafa bu sekildeki bir iddia ile ortaya çikmakla, babasinin vasiyeti hilafina

hareket etmis oluyordu.

Mustafa, topladigi kuvvetlerle Bursa üzerine

yürür. Fakat Bursa halki, sehri ve kaleyi Mustafa'ya teslim etmek istemez. Bu

sebeple kendisine, memleketin ileri gelenlerinden Ahi Yakub ile Ahi Hoskadem'i

elçi olarak gönderir. Bunlar, Mustafa'ya para ve hediyeler takdim etmek

suretiyle onu

Bursa'yi almaktan vaz geçirmeye çalisirlar.

Elçiler, Sehzade Mustafa'nin kendisine vezir yaptigi ve bütün bu olaylara sebep

olan Sarabdar Ilyas ile de görüsürler. Heyet, Bursalilarin Sultan Murad'a bey'at

ettikleri için ona sadakatla bagli kalacaklarini ve gerekirse sehri müdafaa

edeceklerini söyler. Ayrica, bir Osmanli sehrinin Karamanoglu'nun kuvvetleri ile

vurulmasinin da dogru olmayacagini anlatir. Sarabdar Ilyas, heyetin bu teklifini

kabul edince, Mustafa'nin ordusu oradan ayrilip Iznik tarafina dogru harekete

geçer.

Sehzade Mustafa, Iznik kalesini kirk gün

kadar kusatma altinda tutar. Firuz Bey'in oglu olan kale muhafizi Ali Bey,

gelismelerden Sultan Murad'i haberdar eder. Pâdisah, kaleyi sulh yolu ile teslim

etmesini bildirerek Mustafa orada mesgulken kendisinin yetisecegini yazar.

Ayrica, küçük sehzadeyi alet edip kullanan Sarabdar Ilyas'i da ondan ayirmaya

çalisir. Bunun gerçeklesmesi için Sarabdar Ilyas'a adamlar göndererek kendisini

Anadolu beylerbeyligine tayin edecegini bildirir. Sarabdar'a gelen adam,

beylerbeyilik beratini da yaninda getirmisti. Bu makama karsilik Sultan Murad,

Sarabdar Ilyas'tan çok önemli bir hizmet bekliyordu. O da kendisi gelinceye

kadar Sehzade Mustafa'nin kaçmasina engel olup onu oyalamasi idi.

Sarabdar Ilyas, tiynetini bir defa daha

ortaya koymustu. Vaktiyle Çelebi Mehmed'in taraftari iken Süleyman'in vaad

ettigi menfaat karsiliginda derhal Çelebi Mehmed'i birakarak karsi tarafa

geçmisti. Bu defa da saf degistirmekte bir sakinca görmemisti. Anadolu

beylerbeyligine kondugunu ögrenince kendisinden istenen seyleri büyük bir

ustalikla basardi.

Ali Bey, Sultan Murad'dan aldigi talimat

üzerine muhasaranin kirk gün uzamasindan dolayi halka ve sehre hiç bir zarar

gelmeyecegine dair yeminli söz aldiktan sonra teslim olur. Sarabdar Ilyas da

aldigi beylerbeyilik müjdesi üzerine sehirden ayrilmaz. Çandarlizâde Ibrahim

Pasa'nin sarayina yerlesen Küçük Mustafa, timar ve memuriyetler vermek suretiyle

hükümdarligini ilan etmis oluyordu. Böylece Osmanli mülkünde, yeniden ikinci bir

hükümdar tehlikesi belirmisti. Âsikpasazâde bu hükümdarligi su ifadelerle

nakleder:

Iznik'te, Ibrahim Pasa'nin sarayina

kondular. Etraftan gelip timar isteyene timar dahi verdiler. Hüküm ve hükümet

ettiler.

Sultan Murad, bütün gücü ile Istanbul'u

kusatip feth etmek üzere iken, kardesi Küçük Mustafa'nin faaliyetleri üzerine,

bazi tedbirler alarak kusatmayi kaldirmak zorunda kalir. Çünkü kardesinin

hareketleri, memleketi ikiye bölmeye yönelikti. Bu ise daha tehlikeli bir durum

arz ediyordu. Onun için derhal Gelibolu yolu ile Anadolu'ya geçip Iznik üzerine

yürür. Sultan Murad'in bu yolculugu devam ederken Sehzade Mustafa'nin, Iznik'te

kalmasini tehlikeli bulan Germiyan ve Turgutlu kuvvetlerinin komutanlari, onu

buradan uzaklastirmaya çalisirlar. Onu tehlikeden korumak için Karaman, Germiyan

veya Istanbul'a götürmek istedilerse de daha önce Sultan Murad'dan beylerbeyilik

beratini almis olan Sarabdar Ilyas, çesitli bahaneler ileri sürerek buna mani

olur.

Sultan Murad'in ordusu, yola çikisinin

dokuzuncu günü gece geç saatlerde Iznik'e gelir. Henüz uyku mahmurlugunu

atamamis ve Mustafa'ya bagli olan askerlerin saskin bakislari arasinda, sabahin

erken saatlerinde açilan kapilardan Iznik'e girilir. O anda hamamda bulunan

Küçük Mustafa, Mihaloglu tarafindan yakalanmak üzere iken Mustafa'nin beylerbeyi

olan Taceddinoglu Mahmud Bey, efendisine bir at bulup onu kaçirmak ister. Fakat

bunda muvaffak olamaz. Ama Mihaloglu'nu durdurup onunla vurusmaya baslar.

Taceddinoglu ile Mihaloglu arasinda baslayan bu vurusma sonunda, her seyi

idaresi altinda bulunduran ulu hakimin (Allah) ecel hükmü, Mihaloglu'nun sehadet

beratini kanla yazip hakkini teslim eyleyecektir. Nitekim, attan düsürülen

Mihaloglu ölümcül bir yara alir. Bundan bir kaç gün sonra da vefat eder.

Mihaloglu'nu atindan düsürüp ölümüne sebep olan Taceddinoglu Mahmud Bey, daha

sonra saklandigi yerde yakalanip Mihaloglu'nun adamlarina teslim edilecek ve

onlar tarafindan öldürülecektir.

Sultan Murad'in, Iznik'i kusattigi ve

Taceddinoglu ile Mihaloglu'nun vurustugu sirada firsat kollayan Sarabdar Ilyas,

Mustafa Çelebi'yi yakalayip Murad'in, sehrin önünde bulunan Mirahor basisina

teslim eder. Âsikpasazâde bu olayi da söyle verir:

Bunlar bunda cenkte iken Sarabdar Ilyas,

Mustafa'yi tuttu kucagina aldi. At üzerinde Mustafa Hey lala, beni niçin

tutarsin? Hain Ilyas Kardesine ileteyin der. Mustafa Beni kardesime iletme

kim kardesim bana kiyar. der. Sarabdar Ilyas sakin oldu. Aldi gitti

Hüdavendigar'a karsi iletti. Mustafa, padisahin emri ile Iznik disinda bir

incir agacinin dibinde bogdurularak cesedi Bursa'ya gönderildi. Sehzade Mustafa,

Bursa'da babasinin türbesine defn edildi.

Görüldügü gibi Küçük Sehzade Mustafa Çelebi

hadisesi, amcasininkinden daha kisa ve daha kolay bir sekilde halledilmis oldu.

Ikinci Murad, Istanbul muhasarasini kaldirmakla, kardesinin fazla taraftar

toplamadan hakkindan gelip kendisine birakilmis olan Osmanli tahtini emniyete

almak istiyordu. Onun, vakit kayb etmeden isyani ortadan kaldirmaya tesebbüs

etmesi, memleketin ikiye bölünmesini ve beyhude yere kardes kaninin akitilmasini

önlemis oldu. Böylece, Bizans'in bu son oyunu da basarisizlikla son bulmus, ama

olan aldatilmis bulunan zavalli Küçük Sehzade Mustafa'ya olmustu. Bizans'tan

menfaat temin eden ve küçük sehzadenin öldürülmesine sebep olan Sarabdar Ilyas

ise yaptiklari için:

Suretâ ben günahkâr oldum. Illa bu ikisi

vilayette olsa zarar-i âmmdir. Ve biri dahi bu kim, ben efendim ogluna yaramaz

is etmedim. Bu dünyanin murdarina bulasmadan sehid ettirdim. Ve hem cemi-i âlem

rahat oldu. Ve hem bizden önden gelenler bu kanunu koymuslar diyerek yaptigi

fenaligi tevile çalismistir.

Sultan Murad, Sehzade Küçük Mustafa'nin

gailesini bertaraf etmekle birükte benzer bir tehlikenin daha mevcud oldugunun

farkinda idi. Bir daha kardes kaninin akitilmamasi ve ülkenin, Bizans gibi

entrikaci bir devlet ile, varligini Osmanlilar'in zayiflamasina baglayan Karaman

gibi bir beyligin oyuncagi haline gelmemesi için henüz ortaya çikmadan bu

tehlike ve fitnenin ortadan kaldirilmasi gerekiyordu. Bunun için Sultan Murad,

tarihi henüz kesin olmayan bir zamanda, Tokat kalesinde tuttugu Mahmud ve Yusuf

adlarindaki iki kardesinin gözlerine mil çektirip onlari kör ettikten sonra

anneleriyle birlikte Bursa'ya getirir. Idareleri için de kendilerine yüksek

seviyeden maas baglatir.CANDAROGLU ISFENDIYAR BEY ILE

OLAN MÜCADELE ve IDARÎ DÜZENLEME


Karamanogullari'ndan sonra Anadolu

Beylikleri'nin en kuvvetlilerinden plan Candarogullari, Karamanlilar gibi

Osmanlilar'in en zor ve sikintili anlarindan faydalanmaya çalisan beyliklerden

biri idi. Nitekim Candaroglu Isfendiyar Bey, Sultan Ikinci Murad'in amcasi

Mustafa ve küçük kardesi Mustafa Çelebi'lerie mesgul oldugu ani firsat bilerek

ondan yararlanmaya çalisarak Tosya, Çankiri ve Kalecik'i geri almisti. Halbuki

buralar, daha önce Çelebi Sultan Mehmed zamanindaki gayretler sonucunda elde

edilmis olup Osmanli himayesinde kalmak sartiyle Isfendiyar'in oglu Kasim Bey'e

verilmisti. Isfendiyar Bey'in geri aldigi bu yerler, Osmanlilarin taraftan olan

oglu Kasim'a ait yerlerdi. Isfendiyar Bey, bu topraklan almakla da yetinmeyip

Tarakli Borlu denilen Safranbolu'yu alip Bolu'ya dogru uzanmisti. Bu arada Kasim

Bey de Iznik hareketi esnasinda kaçip Sultan Murad'in yanina gelmisti. Sultan

Murad, Küçük Sehzade Mustafa Çelebi olayini halledince Isfendiyar'a karsi kuvvet

gönderdi. Kasim Bey de Osmanli kuvvetleri ile birlikte bulunuyordu. Osmanli

ordusu Bolu'ya geldigi zaman Isfendiyar Bey'in ordusundaki Kasim Bey

taraftarlari, efendilerinin bulundugu Osmanli ordusunun saflarina katilirlar.

Böylece Isfendiyar Bey, büsbütün sarsilir. Bununla beraber savasi kabul etmekten

baska çaresi de kalmamisti. Bu sebeple Bolu ile Gerede arasinda yapilan savasta

maglub olup bozguna ugrar. Muharebenin karisikligi arasinda kendi Kapicibasisi

Yahsi Bey tarafindan basina vurulan bir bozdoganla kulagi sagir olur. Zorlukla

Sinop kalesine siginan Isfendiyar Bey artik sagirdi.

Candaroglu'nu takib eden Osmanli kuvvetleri,

Kastamonu ile Bakir Küresini zapt ederler. Isfendiyar Bey, küçük oglu Murad Bey

baskanliginda bir heyet vasitasiyle baris istemek zorunda kalir. O, bu barisi

saglamak üzere Osmanli devlet adamlarina da ayri ayri mektuplar yazarak

tavassutlarini ister. Bu arada torununun (Ibrahim Bey'in kizi) padisah

tarafindan nikahlanmasini da teklif eder. Sultan Murad'in adamlari, barisilmasi

için hükümdarlarina ricada bulunurlar. Bunun üzerine Sultan Murad, sulh yapmayi

kabul etti.

Bu antlasma geregince Kasim Bey'e yerleri

tekrar geri verilecek, Osmanlilarin aldiklari Kastamonu ile Bakir Küresi

Isfendiyar Bey'e iade edilecekti. Fakat Isfendiyar Bey, Bakir Küresi

hâsilatindan büyük bir kismini

Osmanli Devleti'ne verecek ve gerektigi zaman

da Osmanli ordusuna asker gönderecekti (827 H./1423 M.).

Sultan Murad, bundan sonra bazi idarî

tasarruflarda bulunup ondan sonra Edirne'ye dönmeye karar vermisti. Hükümdar

ilân edildigi zaman henüz on sekiz yaslarinda bulunuyordu. Karsisinda da

tehlikeli ve kuvvetli bir rakip olarak amcasi Mustafa vardi. Hükümdarliginin ilk

senesi ümidsiz denecek kadar korkunçtu. Bununla beraber etrafinda ve kendisine

sâdikane bir sekilde bagli olan Bâyezid, Ibrahim, Haci Ivaz Pasalarla Mihaloglu

Mehmed Bey ve Kara Timurtas Pasa'nin vezirlik rütbesine kadar çikartilmis olan

ogullan Ali, Umur ve Oruç Bey'ler bulunuyordu.

Daha önce de görüldügü gibi Bâyezid Pasa,

Mustafa Çelebi hadisesinde Rumeli Beylerbeyi oldugu için onun üzerine

gönderilmis, sonunda Düzme Mustafa tarafindan katl edilmisti.

Sultan Murad, küçük sehzade Mustafa Çelebi

olayini halledince vezirleri ile maiyetindeki bazi mühim sahsiyetler arasinda

mevcut rekabet ve geçimsizliklerin farkina varir. Devlet merkezinde fazla nüfuz

sahibi kimselerin varligini kendi kudret ve hâkimiyeti için bir engel telakki

etmis olmali ki, bunlarin bir kismini yeni vazifelerle merkezden uzaklastirma

ihtiyacini duyar. Sultan Murad, Rumeli'ye dönmeden önce bu isi halletmeliydi.

Bunun için Kara Timurtas Pasa'nin ogullarindan Umur Bey'i Kütahya'ya, Ali Bey'i

Saruhan (Manisa) sancak beyligine gönderir. Oruç Bey'i de Anadolu Beylerbeyi

yapar. Padisah, kendi lalasi olan Yörgüç Pasa'yi da Rumiye-i sugra valisi olarak

Amasya'ya gönderir. Evrenoszâdeler ile Pasa Yigit oglu Turahan Bey ve Gümlü oglu

gibi Rumeli beylerinin harp zamaninda padisahin maiyetinde birlesmeleri hariç

baska zamanlarda Rumelideki vazife yerlerinde bulunuyorlardi. Onun için Rumeli

beylerini ilgilendiren bir tedbire lüzum yoktu. Böylece divanda sadece Ibrahim

Pasa ile Haci Ivaz Pasa kalmislardi.

Bu defa da iki vezir arasinda nüfuz rekabeti

bas göstermisti. Vezir-i A'zam Ibrahim Pasa, devletin kurulusu ile birlikte

hizmete giren Çandarli hanedanindan olup babasi Hayreddin ve biraderi Ali

Pasa'lar da bu vazifede bulunmuslardi. Ibrahim Pasa, Çelebi Sultan Mehmed'e olan

sadakati ve tehlikeli zamanlardaki hizmeti ile taninmis olup Çelebi Mehmed

zamaninda kadiaskerlik ve ikinci vezirlikte bulunmustu. Bâyezid Pasa'dan sonra

birinci vezir olmustu.

Haci Ivaz Pasa da Çelebi Mehmed'in bütün

savaslarina istirak etmis, Karamanog'lu'nun Bursa'yi muhasarasi sirasinda burayi

müdafaa ve muhafazada sebat göstermisti. Mustafa Çelebi hadisesinde aldigi

tedbirler ve yazdigi mektuplarla Mustafa Çelebi kuvvetlerinin dagilmasina sebep

olmustu. Bu bakimdan büyük hizmetleri olan degerli bir sahsiyetti. Çelebi Mehmed

zamaninda hürmet görmüs, Yesil Camiin plânlarini tertip ederek disardan

memlekete sanatkârlar getirtmisti.

îste bu iki degerli vezir arasindaki rekabet,

Haci Ivaz Pasa'nin sahneden çekilmesine sebep olmustu. Haci Ivaz Pasa'nin kul

(yeniçeri) ile gizli münasebetlerde bulundugu, padisaha suikast yapacagi ve

divana silahla geldigi Sultan Murad'a haber verilir. Bir gün divanda Padisah,

Haci Ivaz Pasa'nin gögsüne eliyle dokunarak içinde zirh bulundugunu anlayip

sebebini sorunca Haci Ivaz Pasa buna cevap veremez. Bu durum, söylenenlerin

dogru olabilecegini hatirlattigi için gözlerine mil çekilmek suretiyle Bursa'da

ikamete mecbur edilir. Bu olayin hangi tarihte oldugu kesin olmadigi gibi,

hadisenin bir at gezintisi sirasinda cereyan ettigine dair rivayetler de

bulunmaktadir. Bu hadiseden sonra Ibrahim Pasa rakipsiz kalmis ve padisahin

kendisine tam anlamiyla güvenmesinden dolayi tamamen müstakil imis gibi is

görmüstür. Haci Ivaz Pasa ise hicretin 831 (1428) yilinda Bursa'da vefat

etmistir. Cenazesi Pinarbasi'nda Kuzgunluk mevkiine defn edilmistir.

Bu idarî düzenlemeden sonra padisah, Gelibolu

üzerinden yeniden Rumeli'ye geçip Edirne'ye gelir. Sultan Murad, saltanatinin

buhranli geçen ilk yillarini geride birakip devlet islerini idarî ve siyasî bir

düzene kavusturduktan, ülke ve halkin problemlerine çözüm yollari bulduktan

sonra biraz rahat bir nefes almaya baslar. Çünkü artik içerde taht kavgasina

yeltenip ülkeyi bölünme noktasina getirecek kimse kalmamisti. Disariya göre ise

Sultan Murad'in gücü, kendisinden çekinilir bir kuvvete ulasmisti. Bu bakimdan

artik evlenip rahat bir nefes alabilirdi. Zira Isfendiyar Bey'in, bizzat

padisaha vermeyi teklif ettigi torunu Hatice Alime Hanim'la evlenme zamani

gelmisti. Bu sebeple padisah, gelini almak üzere Isfendiyar Bey'in sarayina

Çasnigirbasi Elvan Bey, Tavasi Serafeddin Pasa ile Reyhan Pasa; kadinlardan

Halil Pasa'nin dul esi ve padisahin Sah Ana diye hitab ettigi Germiyanoglu Yakub

Bey'in hanimi ile daha birçok erkek ve kadini külliyetli miktarda mal ve esya

ile gönderir. Bunlar mihr-i muacceli takdim edip gelini getireceklerdi.

Kastamonu'da sölenler tertipleyen Isfendiyar Bey de gelenleri rütbelerine göre

agirlayip bir nice ikramda bulunur. Orada akd edilen dügün merasiminden sonra

Isfendiyar Bey, torununu Halil Pasa ile Germiyanoglu Yakub Bey'in hanimlarina

teslim ederek büyük bir merasimle ugurlar. Hicretin 828 (1424) yilinda

gerçeklesen bu dügünün, Sultan Murad bakimindan Edirne'de mi yoksa Bursa'da mi

yapildigi kesin olarak tesbit edilebilmis degildir. Zira kaynaklardan bir kismi

bunun Edirne'de, bir kismi da Bursa'da olduguna dair bilgi vermektedir. Bazi

kaynaklar ise Sultan Murad'in bulundugu yeri zikr etmezler. Uzunçarsili, Sultan

Murad'in nikahladigi kizin adinin Hatice Sultan oldugunu hicrî, 906 (M. 1500)

tarihli bir vakfiyesi bulundugundan, kabrinin Bursa'da Kükürtlü Kaplicasi'nin

yakinindaki Hatice Sultan Türbesi denilen büyük bir türbede oldugunu, orada daha

baska kabirlerin de bulundugunu, ne türbe kapisinda ne de diger kabirlerde bir

kitabenin bulundugunu nakleder.

Sultan Murad, evlendigi yil içinde kiz

kardeslerinden üçünün de dügünlerini yaptirir. Hemsirelerinden Sultan Hatun'u

Isfendiyar Bey'in oglu Kasim Bey'e, Ayse Hatun'u bilahare Varna muharebesinde

sehid düsecek olan Karaca Bey'e, Ayse Hatun'u da Çandarlizâde Ibrahim Pasa'nin

oglu Mahmud Bey'e nikahlamisti. Bu dügünler vesilesiyle büyük ziyafetler

veriliyor, fakir ve yoksullar doyuruluyor, dügüne istirak eden herkese

ihsanlarda bulunuluyordu.RUMELI'DE

ISTIKRARIN saglanmasi

Candaroglu

Isfendiyar Bey üzerine yapilan harekâti firsat bilen Eflâk voyvodasi Drakul,

Silistre'yi geçip Osmanli topraklarina taarruz etmisti. Sultan Murad'in emri ile

bu taarruza karsilik olmak üzere Firuz Bey de Eflâk'a siddetli bir akin

yapmisti. Bu akinda Firuz Bey, Drakul'u maglub etti. Maglub olan Drakul iki

senelik haraca karsilik bir miktar para ve bazi hediyeler verecegini taahhüd

etti. Bu maglubiyetle Drakul, barisa zorlanmisti. Sultan Murad'in Anadolu'dan

Edirne'ye gelmesi üzerine Drakul iki oglu ile birlikte bizzat Edirne'ye gelmis

ve bagliligini arz edip iki yillik vergisini de takdim etmisti. Bunun üzerine

yaptiklarina göz yumulan Drakul, yerinde kalmak üzere ülkesine gönderildi. Ama

iki oglundan biri (veya ikisi) de rehin olarak Osmanli sarayinda alikonmustu.

1424 yilinda gerçeklesen bu barisla bölge nisbeten rahat ve huzura kavusmus

oluyordu.

Bölgede istikrarin saglanmasina

tesir eden âmillerden biri de süphesiz ki Bizans'la varilan antlasmadir. Gerek

Düzme Mustafa, gerekse Küçük Mustafa olaylarini çikarip Sultan Murad'i ve

ülkesini bir hayli yoran, kardes kaninin akitilmasina sebep olan Bizans, artik

yapacak bir sey bulamadigi için Osmanlilar'la iyi geçinmek ihtiyacini

hissetmisti. Zira aksi takdirde kendi ülkesi ve imparatorluklari tamamen elden

gidebilirdi.

Bu dönemde, Bizans Imparatoru

Manuel, henüz hayatta ise de çok yasli oldugundan sekiz dokuz seneden beri bütün

isleri saltanat ortagi olan oglu VIII. Ioannis görüyordu. Ioannis, daha kötü bir

duruma düsmemek için Sultan Murad'a müracaatla baris yapmak istedigini bildirir.

Bunun için elçi olarak Lukas Notaras, Melahrinos ve Bizans tarihçisi Françes'i

Sultan Murad'a gönderir. Yapilan anlasma geregince Bizans, her sene Osmanli

hazinesine üçyüz bin akça veya otuz bin duka altini vermeyi kabul ettigi gibi,

Misivri ve Terkos mintikalari hariç olmak üzere, daha önce Bizanslilara geçmis

olan Karadeniz sahilindeki bütün yerler ile Selanik havalisinde bulunan Situnion

ve Ustruma (Karasu) taraflarina ilaveten, Osmanlilar'in Zeytin dedikleri Izdin'i

de terk ediyordu (28 Subat 1424).

Yine 1424 senesinde Sirp

despotu Istefan (Etyen) Lazareviç, Edirne'ye gelip eski dostluk antlasmasini

yeniledi. Onunla birlikte bir Türk heyeti Alman Imparatorlugu'na seçilmis olan

Macar Krali Sigismond'u tebrike ve iki yillik bir mütareke müzakeresinde

bulunmak için gönderildi. Buna göre Osmanli heyeti, hem Sigismond'un

imparatorlugunu tebrik edecek, hem de iki yillik bir mütareke imzalayacakti.

Osmanli hükümdari bu heyetle birlikte kiymetli hediyeler de göndermisti.

Sigismond tarafindan kabul edilen Osmanli heyeti ile iki yillik bir baris

antlasmasi imzalanir. Bu akitten sonra Sigismond, Osmanli padisahina ayni

sekilde hediyeler gönderir.

Rumeli'de istikrarin

saglanmasina sebep olan anlasmalar yapildiktan ve bölge harpsiz bir döneme

girdikten sonra artik Anadolu'daki pürüzlerin ortadan kaldirilmasina sira

geliyordu.

Çelebi Sultan Mehmed'in vefati

ve iki Mustafa Çelebi'nin isyanlari zamaninda, daha önce Osmanli sarayinda rehin

bulunan Mentese Beyi Ilyas Bey'in iki oglu Leys ile Ahmed kaçarak memleketlerine

gelmis ve hükümdarlik yapmaya baslamislardi. Rumeli'deki durumu düzene sokan

Sultan Murad, Mentese tarafina gelerek bu iki kardesi elde edip Tokat kalesine

gönderdikten sonra beyligi tamamen ilhak etmisti. Hicrî 829 (M. 1425) tarihinden

itibaren bu beylik artik tarihe karismisti.IZMIROGLU

CÜNEYD BEY'IN AKIBETI

Kaynaklarda

Izmiroglu, Aydinoglu, bazan da Kara Cüneyd diye adlandirilan bu beyin babasi

olan Ibrahim, Yildirim Bâyezid tarafindan Izmir'e subasi olarak tayin edilmisti.

Ankara savasi sonrasinda çikan kardes kavgalari esnasinda Cüneyd Bey, önce Isa

Çelebi'ye yardim etmis, arkasindan da Süleyman Çelebi ile birleserek onun

tarafindan Ohri sancak beyligine getirilmisti. Kardesler arasindaki mücadeleden

istifadeyi düsünen Cüneyd Bey'in bu dönemdeki faaliyetlerinden ilgili bölümlerde

bahsedilmis ve hakkinda bilgi verilmisti.

Daha önce de temas edildigi

gibi Cüneyd, Mustafa Çelebi (Düzme Mustafa) kuvvetleri ile Ulubat suyu kenarina

kadar gelmisti. Burada, Sultan Murad tarafindan tatmin edilip Aydin beyligine

döner. Bundan sonra bütün gayretiyle eski Aydinogullan topraklarini tamamen elde

etmeye çalisir. Böylece Anadolu birligini yeniden bozma faaliyetlerine ön ayak

olur. Osmanlilara olan bagliligi red edip Osmanli idarecileri ile ugrasmaya

baslar. Bunun üzerine Sultan Murad, onu yola getirmek maksadiyla yeni Aydin ili

beyi Yahsi Bey ile Anadolu Beylerbeyi Oruç Bey'i vazifelendirir. Ancak bu beyler

Cüneyd'e karsi bir basari elde edemezler. Bu son muvaffakiyet üzerine Aydin

Bey'i olarak harekete geçen Cüneyd, Anadolu beylerini ve Bizans'i Osmanlilar'in

aleyhine tahrike baslar. O, bununla da yetinmeyerek Venedik ile de ticarî ve

siyasî münasebetlere girisir. Bununla beraber Sultan Murad'in Anadolu

Beylerbeyligine tayin ettigi Hamza Bey, bu meseleyi ciddi bir sekilde ele alarak

Halil idaresinde gönderdigi kuvvetler, Cüneyd'i Akhisar civarinda maglub edip

onu sigindigi Ipsili kalesinde kusatirlar. Cüneyd, Karamanoglu Ibrahim Bey'in

yardimlarini saglamak maksadiyla gizlice onun yanina gidip bir miktar Karaman

askeri ile döndüyse de, bilahare bu yardimci kuvvetlerin kaçmasi sonunda Sisam

adasinin karsisinda bulunan Ipsili kalesinde oglu Bâyezid ile birlikte tutunmaya

çalisir. Bu arada Bizans Imparatoru VIII. Ioannis ve Venedik ile temasa geçerek

yeni bir saltanat müddeisini Selanik'e geçirip Rumeli'nde isyan çikarmayi

tasarlar. Fakat Murad Bey, Cenevizliler'den kiralanan gemiler ile onu deniz

tarafindan da sIkIstirdigmdan vaziyeti gittikçe kötülesmeye ve artik müdafaada

bulunamayacak bir duruma gelir. Bunun üzerine Hamza Bey'e teslim olmak zorunda

kalan Cüneyd, kanina girdigi insanlara karsilik 1425 yilinda öldürülür.

Çanakkale hapishanesinde bulunan oglu Kurt Hasan ile kardesi Hamza Bey de

ortadan kaldirilarak soyuna son verilir.KARAMANOGLU

MEHMED BEY'IN ANTALYA'YI KUSATMASI VE OGLU IBRAHIM BEY'IN OSMANLI HIMAYESINE

GIRMESI

Ankara

Muharebesi'nden sonra Timur tarafindan yeniden kurulan Karaman Beyligi'nin

basina Alaeddin Ali Bey'in oglu Mehmed Bey tayin edilmis, kardesi Bengi Ali Bey

de Mehmed Bey'in hâkimiyeti altinda olmak sartiyla Nigde ve havalisine

getirilmisti. Mehmed Bey, Osmanlilar'dan çekindigi için bir ara Memlûk

sultaninin himayesini kabul etmisti. Fakat Memlûk Devleti'ne ait bazi yerlere el

uzattigi için o devletle de arasi açilmisti. Gerçekten de Tarsus kusatmasi

yüzünden Memlûklularla arasi açilan Karamanoglu Mehmed Bey, önce Nigde'ye hâkim

bulunan kardesi Bengi Ali Bey, sonra da Dulkadiroglu Nasirüddin Mehmed Bey'le

giristigi mücadeleyi kayb etmis ve Dulkadirliler tarafindan esir alinarak

Kahire'ye gönderilmisti. Memlûk Sultani Melik Müeyyed Seyh, gerek Bursa'da,

gerekse Tarsus ve Kayseri'de giristigi taskin hareketlerinden dolayi Karamanoglu

Mehmed Bey'i azarlayip hapse attirmisti. Onun yerine de Karaman hükümdari olmak

isteyen Nigde hâkimi Bengi Ali Bey'i destekleyerek onun hükümranligini

tanimisti. Böylece Bengi Ali Bey, Karaman hükümdari olmustu. Fakat Memlûk

sultani Melik Müeyyed'in ölümünden biraz sonra hükümdarligi elde eden Seyfeddin

Tatar, Mehmed Bey'i serbest birakarak memleketine gönderir. Bengi Ali Bey,

Mehmed Bey'in idareyi tekrar ele geçirmesi üzerine yeniden Nigde'ye

çekilir.

Bilindigi gibi Ankara

Muharebesi'nden sonra Antalya ve Korkuteli ile civari, Timur tarafindan

Hamidoglu Osman Bey'e verilmisti. Osman Bey, Antalya'yi Osmanlilar'dan alamamis

ise de Korkuteli taraflarinda hüküm sürüyor ve Antalya'yi da elde etmek için

çare ariyordu.

Gerek Çelebi Sultan Mehmed'in

ölümü, gerekse Mustafa Çelebiler isyanin, meydana getirdigi karisikliklardan

istifade etmek isteyen Hamidoglu Osman Bey, Antalya'yi zapt etmek istemis, fakat

bu ise tek basina gücünün yetmeyecegini anlayinca Karamanoglu ile birlikte

hareket etmeye karar vermisti.

O dönemde, Osmanlilarin Antalya

Sancak beyi olan Firuz Bey oglu Hamza Bey, bu birlesmeye mani olmak ve

dolayisiyla sancagini kurtarmak için henüz iki kuvvet birlesmeden önce

Korkuteli'nde bulunan Osman Bey'in kuvvetlerine baskin yapmis, Hamidoglu da bu

müsademe esnasinda öldürülmüstü. Bu olaydan sonra Karamanoglu Mehmed Bey,

Antalya önüne gelip kaleyi karadan kusatmisti. Bu sirada kaleden atilan bir

gülle, Karamanoglu'na isabet ederek ölümüne sebep olmustu. Böylece Antalya, hem

muhasara hem de isgalden kurtulmustu. Karaman ordusunda bulunan Mehmed Bey'in

büyük oglu Ibrahim Bey, babasinin cenazesini alarak Karaman ordusuyla birlikte

dönmüs ve Mehmed Bey'in cenazesini Larende'ye (Karaman) defn etmisti (27 Safer

826/9 Subat 1423).

Mehmed Bey'in ölümü üzerine

yaninda bulunan ogullarindan Ali Bey, aralarindaki saltanat rekabeti yüzünden

askerin Ibrahim Bey'i istedigini görünce kaçip Antalya kalesine siginir. Ibrahim

Bey ve diger kardesi Isa Bey ise babalarinin cenazesini alip memleketlerine

dönerler. Fakat Mehmed Bey'in kardesi Bengi Ali Bey, kardesinin öldügünü

ögrenince Konya'ya gelip hükümdarligini ilân etmisti. Bunun üzerine Ibrahim ve

Isa Beyler, babalarinin cenazesini defn ettikten sonra Osmanlilar'a siginmak

zorunda kalmislardi.

Bu arada Antalya sancak beyi

olan Hamza Bey de Karamanoglu Mehmed'in ölümünü ve Antalya'nin kurtuldugunu,

kendisine iltica etmis olan Mehmed Bey'in oglu Ali Bey'le Sultan Murad'a arz

etmisti.

Ibrahim Bey, amcasi Bengi Ali

Bey'in yerine hükümdar olmak üzere Sultan Murad'in yardimini istemisti. Sultan

Murad, eskiden beri aralarinda bulunan akrabaligi kuvvetlendirmek için Ibrahim

Bey'le kardesleri Ali ve Isa'ya birer kiz kardeslerini vererek onlari kendine

baglamaya çalisir. Osmanli siyasetine uygun düsen bu davranisla Sultan Murad,

aradaki eski düsmanliklari ortadan kaldirmayi hedefliyordu. Bu düsmanligi

tamamen yok etmek için onlarin her birine Rumeli'nde birer sancak da vermisti.

Bu arada Ibrahim Bey'e kuvvet verip onun Konya ve Larende üzerine yürümesini

saglayan Sultan Murad'in bu kuvveti sayesinde Ibrahim Bey, amcasini kaçirip

Konya'da Karaman Beyligi'ne hâkim oldu. Fakat bunun karsiliginda da daha önce

Osmanlilara ait olup Timur tarafindan Karamanogullari'na verilmis olan bazi

yerleri (Hamideli Beysehir) eski sahiplerine yani Osmanlilar'a terk etmeye razi

oldu (1424).

Sultan Ikinci Murad, gerek

Rumeli, gerekse Anadolu'da kismen baris, kismen de mücadelelerle sagladigi

sükûnetin devam etmesi için daha bazi islerin yapilmasi gerektigine inaniyordu.

Nitekim Amasya, Tokat ve Canik havalisindeki yerlerde bir takim küçük Türkmen

aile ve asiretleri vardi. Bunlar, gerek bulunduklari kalelerinin sarp olusu,

gerekse devletin baska bölgelerde mesgul olmasindan istifade ile zaman zaman

çevrelerini vurup eskiyalik ediyorlardi. Halk, bu yüzden bir hayli sIkInti

çekiyordu. Hatta Solakzâde'nin ifadesine göre, insanlar bunlarin yüzünden

evlerinden çikamaz hâle gelmislerdi. Bunlarin normal bir hale gelmesi ve geregi

gibi idareleri devleti bir hayli mesgul ediyordu. Bu yerli Türkmen ailelerinden

bir kismi, Ankara muharebesinden sonra Çelebi Sultan Mehmed tarafindan ortadan

kaldirilmis ise de büyük bir grubu faaliyetlerine devam ediyordu. Sultan ikinci

Murad, lalasi Yörgüç Pasa'nin faaliyetleri sonucunda bunlarin büyük bir kismini

ortadan kaldirmaya muvaffak olmustur.GERMIYANLI

MÜLKÜNÜN OSMANLI'YA VASIYETI

Daha önce, Yildirim

Bâyezid tarafindan zapt edilmis bulunan Germiyan Beyligi, Ankara Muharebesi'nden

sonra yeniden dirilttirilen diger Anadolu beylikleri gibi o da tekrar

bagimsizligina kavusmustu. Germiyanoglu Ikinci Yakub Bey de ülkesine yeniden

sahip olmustu. Yakub Bey, Fetret Dönemi diye bilinen sehzadelerin mücadeleleri

esnasinda Çelebi Sultan Mehmed tarafini tutmustu. Bir ara Karamanoglu'nun

tecavüzüne maruz kaldiysa da Çelebi Sultan Mehmed'in, Karamanoglu'nu yenmesi

üzerine Yakub Bey, Osmanlilar'in himayesinde devletini idare

etmisti.

Kiz kardesinin oglu olan Çelebi

Sultan Mehmed'in ölümü üzerine Yakub Bey, Osmanlilar'daki saltanat

degisikliginden istifadeye yeltendi. Bu yüzden Sultan Ikinci Murad'in kardesi ve

Hamideli Sancakbeyi Mustafa Çelebi'ye meyl ederek Karamanoglu ile birlikte

Mustafa'ya kuvvet verip yardim eder. Bununla beraber Sultan Murad, Yakub Bey

aleyhinde hiç bir harekette bulunmuyordu. O da son anlarina kadar beyligini

muhafaza etmisti. Hatta Osmanli hükümdari, Sah Ana diye hitab ettigi Yakub

Bey'in esini, Candaroglu Isfendiyar Bey'in torununu alacagi zaman gelini

getirmeye göndermisti.

Erkek evladi bulunmayan Yakub

Bey, kiz kardesinin torunu olan Murad'i gün geçtikçe sevmeye baslar. Bu sevgi,

erkek evladinin olmayisi ve Osmanlilar'in ileride büyük bir devlet haline

gelecegini sezmesi üzerine onun, ülkesini Osmanlilar'a vasiyet etmesine sebep

oldu.

Bu sebepledir ki, ilerlemis

yasina ragmen Edirne'de bulunan padisahi ziyaret etmek ister. Bu gaye ile yola

çikan Yakub Bey, Bursa'ya gelir. Oradan Çanakkale Bogazi'na kadar giderek

Gelibolu'da Rumeli yakasina ayak basar. Ikinci Murad, Yakub Bey'i karsilamak

için Meriç ve Ergene üzerinde insa ettirmekte oldugu köprü sahasina kadar gelir.

Bu vesile ile Sirbistan siniri valisi Ishak Bey'in idaresinde orada yaptirmakta

oldugu köprünün insaat durumunu görme imkânini da elde eder. Yüz yetmis kemer

üzerine kurulan ve hâlen Uzunköprü ilçesine adini vermis bulunan bu köprü,

yapilis tarzindaki özellikten dolayi Ikinci Murad'in sultanlik çaginda kurulmus

binalar arasinda ilk plânda yer alir.

Yakub Bey, geçtigi bütün

yollarda oldugu gibi Edirne'de de hürmet ve itibar görür. Padisah, onu yasinin

büyüklügüne ve mevkiine lâyik bir hürmetle karsilar. Yakub Bey, Edirne'de

misafir bulundugu siralarda büyük senlikler yapilir. Devrin en büyük hekim ve

sairlerinden olan Seyhî, mihmandar sifati ile onun maiyetine verilir. Seyhî,

gezmelerinde ona refakat etmeye ve arzularinin en küçügüne kadar bütün

isteklerinin yerine getirilmesine memur edilmisti.

Bu söhretli misafir, gördügü

misafirperverlikten dolayi minnettar olarak ülkesine döner. Sultan Murad'in,

emrine verdigi askere karsi o kadar cömertçe davranir ki, Gelibolu'ya ulastigi

sirada parasi tükenir. O zaman padisaha bir mektup yazarak durum ve ihtiyacini

bildirir. Sultan Murad, Germiyan Beyi'nin mektubunu okudugu zaman:

Cenab-i Hak, Germiyan Beyi'ni

bize öyle bir kardes olmak üzere göndermis ki, kendi gelirinden baska

bizimkileri de yiyor. diyerek derhal onun sanina lâyik olacak sekilde bir

miktar para gönderir.

Ikinci Murad'i ziyaret ettigi

sirada seksenini bulmus olan Yakub Bey, ilk karsilasmada Sultan Murad'in elini

öpmek istediyse de padisah elini vermez. Karsilikli öpüsüp musafaha ederler.

Yakub Bey, ziyaretinin sebebini anlatarak içten gelen arzusunu sifahî (agizdan)

arz ile ölümünden sonra memleketini padisaha vasiyet eyler. O, ülkesini

kizkardeslerinin çocuklarina birakmak istemiyordu.

Edirne'de bir ay kadar kalan

Yakub Bey, Kütahya'ya dönüsünden bir sene sonra 832 Rebiülahir (1429 Ocak)'ta

vefat ederek Kütahya'da yaptirmis oldugu imâret mescidi mihrabinin arkasina

defnedilir. Yaninda zevcesi Pasa Kerime Hanim da vardir. Yakub Bey, hastalandigi

sirada yazdirip Ikinci Murad'a gönderdigi vasiyetnâmesinde ülkesini Osmanlilara

vasiyet eyleyip terk ettigini tekrarlamisti. Böylece Yakub Bey'in vasiyeti

üzerine beyligi, Osmanli idaresine girmisti. Buranin sancak beyligine de Kara

Timurtas Pasa'nin torunu ve Umur Bey'in oglu Osman Bey tayin

edilmistir.

Aradaki fasilalar hariç olmak

üzere takriben otuz sene kadar Germiyan hükümdari olan Yakub Bey, çok cömert bir

insandi. Bilginleri seven bir kimse olarak Yakub Bey, sarayinda pek çok sair,

edip, bilgin ve tabibin bulunmasini saglamistir. Edirne'de kendisine mihmandar

olarak tayin edilen Seyhu's-Suara Seyhî Sinan da bizzat kendi himayesinde

yetisen ve sonradan Osmanlilar'in hizmetine giren bir kimse idi.

O, ilim ve fikir adamlarini

himaye hususunda babasinin izini takib etmisti. Türkçe'nin gelismesine hizmet

etmis, meshur ilk Türkçe imâret vakfiyesini güzel bir yazi ile hak ettirerek

imâretin duvarina koydurmustu.

Çok cömert, eli açik, ihsani

bol bir kimse olan Yakub Bey, Bursa'ya geldigi zaman Osman, Orhan, Yildirim

Bâyezid ve Çelebi Sultan Mehmed'in türbelerini ziyaret eder. Bu esnada henüz

hayatta bulunan Emir Sultan'i da ziyaret ederek elini öper.SIRBISTAN

VE GÜVERCINLIK KALESI MESELESI

Sirbistan, Birinci

Kosova muharebesinden beri Osmanlilar'in nüfuzu altinda idi. Ankara

muharebesinden sonra Sirbistan himayeden çikmamakla beraber kendi lehine bazi

tavizler elde etmisti. Kosova muharebesinde öldürülen Lazar'in yerine Stefan

Lazareviç (1389-1427) Sirp despotluguna getirildi. Stefan Lazareviç, Temmuz 1427

senesinde evlad birakmadan ölünce onun yerine kiz kardesinin oglu Jorj

Brankoviç, Sirp despotu oldu. Osmanli tarihlerinde Vilk (babasinin adi Vulk)

oglu diye bahs edilen Jorj Brankoviç'in Sirp despotu olur olmaz bazi kalelerini

Macarlara terk etmesi, Osmanlilar ile Sirp ve Macarlar arasinda bazi

çatismalarin çikmasina sebep oldu. Bu adam, selefi ve Osmanli dostu olan

Lazareviç'in gütmekte oldugu siyaseti terk ederek gerektiginde Osmanlilar'a

karsi kendini müdafaa etmek ve Türk taarruzlarini kuzeye yani Macaristan'a

geçirmemek için hem Alman Imparatoru hem de Macaristan Krali olan Sigismond'a

kendi topraklarindan bazi mühim yerleri vermisti. Bu yerlerden birisi de

Sirplarin merkezi olan Semendire ile Orsova arasinda ve Tuna nehri kenarindaki

Golumbaç (Kolombaç) idi. Osmanlilar buraya Güvercinlik diyorlardi. Halbuki

eski despot Stefan Lazareviç, ölmeden önce burayi on iki bin duka altin borcuna

karsilik boyar yani beylerinden birisine rehin olarak vermisti. Belgrad'i

isgal eden Sigismond, parayi ödemeden Kolombaç'i da almak isteyince, boyar

kaleyi Osmanlilar'a terk etti

Sigismond'un, Macaristan'a

açilan yollar üzerinde önemli ve stratejik bir mevkide bulunan Güvercinligi

zorla almak istemesi üzerine Sultan Murad, kalenin müdafaasina kosar. Macadar

bir basari elde edemedikleri gibi Sigismond da ölüm tehlikesi geçirerek bir

fedaisi sayesinde zor kurtulmustu. Sigismond, muvaffak olamayinca Osmanlilarla

anlasmak zorunda kalir ve Güvercinlik'in Osmanlilar'a geçmesini kabul

eder.

Belgrad'in Macarlara verilmesi

üzerine hükümet merkezini daha önce Semendir'e nakl etmis olan Jorj Brankoviç,

Sigismond'un basarisiz oldugunu görünce ondan ümidini keserek Osmanlilar'la

anlasmaya çalisir. Varilan anlasmaya göre o, her sene Osmanli hazinesine elli

bin duka altin vermeyi, Macarlarla münasebetlerini kesmeyi ve padisah istedigi

zaman Osmanli ordusuna asker göndermeyi kabul eder.

Sultan Murad, Edirne'ye döndügü

zaman hükümdarlara nâmeler göndererek yeni fetihlerini bildirir. Güvercinlik ve

Krusevaç gibi kalelerin ele geçirilmesiyle Osmanli sinirlari, Sirbistan'in

kuzeyinde yeni gelismeler kayd etmisti. Güvercinlik, Macaristan'a açilan yollar

üzerinde oldugu gibi bilhassa Sirbistan'in müdafaa ve elde tutulmasina yarayacak

bir mevki isgal ediyordu. Onun içindir ki, zaptindan on alti yil sonra Segedin

muahedesi yapilirken Güvercinlik üzerinde bir hayli durulacaktir. Macaristan

bakimindan çok önemli bir üs olarak kabul edildigi için burasi, her firsatta

Macarlar tarafindan gözetlenecektir. Hatta Fatih Sultan Mehmed, 1473 senesinde

Uzun Hasan'a karsi sefere giderken Macar elçisi Padisahin ve dolayisiyla

Osmanlilarin bu müskül durumundan yararlanarak Güvercinlik'in terkini veya

kalesinin yikilmasini isteyecektir.SELÂNIK VE

YANYA'NIN FETHI

Birinci Murad

zamaninda kusatilip alinamayan, fakat hicrî 791 (M. 1394) yilinda Yildirim

Bâyezid tarafindan zapt edilen Selânik, Ankara Muharebesi'nden sonra Bizans

Imparatoru ile uyusmak isteyen Emir Süleyman tarafindan Bizanslilara terk

edilmisti. Selânik sehrinin, Osmanlilar tarafindan ilk defa olarak fethi ve

bilahare tekrar Rumlarin eline geçisine dair bilgiler, Yildirim Bâyezid dönemi

hadiseleri arasinda zikr edilmisti.

Osmanlilar'in saltanat

degisikligi ve buna bagli olarak çikan taht kavgalari fitnesi ortadan kalkip

tehlikeli durumlarinin düzelmesinden sonra sira daha önce ellerine geçmis olan

Selânik'in yeniden elde edilmesine gelmisti. Bunun için Sultan Murad,

Evrenoszâdelerle Turahan Bey komutasindaki ordusuyla Selânik'i muhasara

ettirmisti. Bu sirada Manuel'in oglu Andronikos, Selânik valiliginde

bulunuyordu. Muhasara yüzünden sikintiya düsen halk, Andronikos'un muvafakati

olsun olmasin, kendilerine yiyecek vermek ve sehri mamur hale getirmek sartiyla

Venediklilere satmaya karar verir. Venedikliler, kendilerine sadik kalmak

sartiyle Selânikliler'in tekliflerini kabul ile elli bin duka altin karsiliginda

Selânik'i satin alirlar. Böylece Selânik halki, para karsiliginda kendilerini

yabanci bir millete satarken, Venedikliler de kan yerine keselerinden para

dökerek Ege kiyilarinin en mühim sehirlerinden birine sahip olurlar. Bu esnada

zaten hasta olan Andronikos da Venedikliler'ce Mora'ya gönderir (H. 826 / M.

1423).

Sultan II. Murad, Selânik'in

Venedikliler'in eline geçmesini istememisti. Fakat o sirada daha pürüzlü ve

önemli isler oldugundan ses çikarmamis ve uygun bir zaman gözetlemeyi uygun

görmüstü. Sultan Murad, 1426 yilinda Ayasolug'a giderek orada bulundugu sirada

Midilli, Sakiz ve Rodos ile eski antlasmalari yeniledigi zaman Venediklilerin

Selânik'i almalarindan dolayi bunlarla olan muahedeyi yenilemeyerek Venedik

elçisini geri çevirmisti.

Padisah, buradaki islermi

yoluna koyduktan sonra Edirne'ye döner. Venedikliler yeni bir heyet göndererek

muahedeleri yenilemek istedilerse de padisah: Selânik, babamdan kalma

mülkümdür. Büyük babam Bâyezid bazusunun kuvvetiyle burasini Rumlardan aldi,

eger oranin idaresi Rumlarin elinde bulunsaydi, bunlara haksizlik ettigimi belki

iddia edebilirlerdi. Siz ise Italya'dan gelen Latinlersiniz. Buralara

sokulmaniza sebep ne? Ya arzunuzla oradan .çekiliniz, ya da hemen gelirim

cevabini verir. Böylece elçiler bir is göremeden geriye dönerler. Osmanlilar'in

bu sekildeki kesin tutumu üzerine Venedikliler, ilk günlerden itibaren isi

diplomatik yollarla ve gürültüsüz atlatmaya çalisirlar. Sultan Murad'a defalarca

elçi gönderirler ama bu çabalarin hiç birisi Sultan Murad'i bu oldu bitti

karsisinda yumusatamaz. Bu arada Venedikliler, sehrin zapti kadar garip ve tuhaf

olan bir muameleye bas vurarak bizzat Bizanslilarin tavassutunu temin ederler.

Padisah, imparatorun bu tavassutunu çok garip bulmustu. Ioannis'in göndermis

oldugu Nikola de Gona ve Frangopulos adlarindaki elçilerine, sayet Selânik

imparatora ait olsaydi orayi hiç bir zaman zapt etmek istemeyecegini, fakat

Venediklilerin, imparatorun arazisi ile kendi topraklan arasina yerlesmesine de

müsaade edemeyecegini söyleyerek anlari da geri gönderir.

Bu müzakereler esnasinda sefer

hazirliklarini da ihmal etmeyen Sultan Murad, 1430 senesi Subatinin ortalarinda

Edirne'den Serez'e gelir. Burada Anadolu Beylerbeyi olan Hamza Bey komutasindaki

Anadolu kuvvetleri ile Sinan Bey komutasindaki Rumeli kuvvetlerini bir araya

getirir. Kendisi Serez'de kalarak Hamza Bey'i ileriye gönderir. Bütün kusatma

hazirliklari yapildiktan sonra Venedik valisinden sehrin teslimini ister. Fakat

Venedik valisi bunu red eder. Bunun üzerine Hamza Bey sehri topla dövmeye

baslar. Selânikliler, Venedikliler'den donanma ve yardim istedilerse de bu

yardim gerçeklesmedi. Muhasara karargahina gelen Sultan Murad, sehrin bir an

önce düsmesini istiyordu. Venedikliler Rumlara itimad edemediklerinden kendi

askerlerini Rumlarin arasina dagitmislardi. Bu sekilde sehir müdafaa edilirken

Rumlarin gevsekligini ve icabinda karsi tarafla anlasmalarini önlemeyi

düsünüyorlardi.

Umumi hücumla alindigi takdirde

sehrin zarar ve tahribata ugrayacagini hesaplayan Hamza Bey, hem buna mani

olmak, hem de fazla zahmet çekilmeden fethi mümkün kilmak için surlardan içeriye

adamlar soktu. Sayet Venedikliler, Rumlardan gelebilecek bir hainligin önünü

almak üzere önceden gerekli tedbirleri almamis olsalardi belki de Hamza Bey'in

adamlari gayelerine ulasacaklardi. Buna meydan vermemek düsüncesi ile

Venedikliler, her Rum askerinin yanina degisik memleketlerden ücretle

topladiklari adamlardan kurulu yagmaci (Butineur) denilen askerden birini

koymuslardi. Ayrica Hamza'nin oklarinin ucuna mektuplar sararak Rumlari sehir

kapilarini açmaya tesvik etmesi, buna karsilik kendilerine hürriyet ve himaye

vaad etmesi de bir sonuç vermedi. Çünkü Venediklilerin çok siki tedbirler

almalari üzerine sehre sokulan adamlarla içeriye firlatilan mektuplarin, Rumlar

üzerindeki tesirleri önlenmisti.

26 Subat gecesi meydana gelen

depremde halk büyük bir heyecan yasadi. Fakat Venediklilerin çabasi sonucunda bu

korku ve heyecan giderilerek müdafaa daha bir güç kazandi. Rumlar, Venediklilere

mecburen itaat ediyorlardi. Hamza Bey'in tekliflerini kabul etmeyen

Venedikliler'e karsi padisah, hücuma karar verir. Bu, sehrin zapt edildigi

zaman, âdet oldugu üzere yagmaya ugramasi demekti. Hükümdar böyle bir karar

almak zorunda kalmisti. Çünkü daha önceki bütün baris ve teslim çagrilari

cevapsiz kalmisti.

28 Subat'i 1 Mart'a baglayan

gece, Selânik halki arasinda genel hücumun ertesi gün yapilacagi söylentileri

dolasmaya baslar. Bunun üzerine halk, kalabalik topluluklar halinde kiliselerde

toplanmaya basladi. En fazla kalabalik ise Aziz Dimitrios'un tabutu bulunan ve

içinde devamli olarak kutsal yag akan kilisede toplanmisti. O gün aksama

dogru, Osmanlilar'in, limandaki üç Venedik kadirgasini yakmasi, Venedikliler

arasinda büyük bir korkunun meydana gelmesine sebep oldu. Bu yüzden bütün

askerlerini kaleden çekip gemilere bindirdiler. Venediklilerin, sehrin

savunmasindan ayrilmalari, Rumlari büsbütün perisan etmisti. Bu yüzden onlardan

da bulunduklari mevzileri terk edenler oldu. Ertesi gün safakla baslayan genel

hücum sonunda Osmanli askeri sehre girmeye basladi. Bu esnada Selânik halkindan

bazilari, gruplar halinde Venedik kadirgalarina binmek istedilerse de bunlar,

Venedikliler tarafindan gemilere alinmazlar. Selânik sehrini para karsiligi alan

Venedikliler, sadece sehrin ticaretini düsünüyorlardi. Zira Selânik, Ege

Denizi'nde ticarî mevkii parlak bir sehirdi. Fakat orada barinamayacaklarini

anladiklari zaman dindaslari olan Rumlari, Müslüman olan Osmanlilar'a terk

etmekten çekinmemislerdi.

Öyle anlasiliyor ki sehrin

umumî bir hücumla alinacagi söylentileri bosu bosuna çikarilmis bir iddia

degildi. Zira Mart ayinin ikinci günü sato tarafindan yapilan siddetli bir hücum

ve merdivenlerle üzerlerine çikilan surlarin isgali sonunda, kale kapilarinin

açilmasi ile sehir zapt edildi (27 Receb 833/2 Mart 1430). Selânik'in düsmesi,

Avrupa ve bilhassa Venedik'te büyük üzüntülere sebep olmustu.

Selânik zapt edilince Sultan

Murad, Vardar Yenicesi ile diger sehirlerden Türk aileler getirterek buraya

iskân ettirir. Bu politikasi ile o, sehrin Müslüman Türk hüviyeti kazanmasina

çalisiyordu. O, sadece iskân ile yetinmiyerek buraya yerlestirilenler için bazi

imkânlar da sagliyordu. Bu sebeple Aya Dimitri (Sen Dimitrios) kilisesi hariç

olmak üzere diger bütün kiliseleri camiye tahvil ettirir. Hammer'in ifadesine

göre bazi kiliseleri de yiktirip onlarin malzemesinden sehrin ortasinda bir Türk

hamami yaptirir.

Böylece Müslümanlarin rahat

ibadet etmeleri ve diger sosyal tesislerden istifade etmelerini

saglamisti.

Osmanli kaynaklan, Selânik'in

kirk günlük bir kusatma sonunda zapt edildigini yazarlarsa da yabanci

kaynaklarda buranin daha kisa bir sürede zaptedildigi bildirilmektedir. Subat

ortalarinda baslayan kusatma, 2 Mart'ta sona erdigine göre bu sürenin çok daha

az oldugu anlasilmaktadir.

Selânik muhasarasi devam

ederken, Amiral Andrea Moceniko komutasindaki Venedik donanmasi, Gelibolu'yu

zapt etmek için ugrastiysa da bunda basarili olamadigi gibi gemi bakimindan da

zayiata ugradi. Zira henüz emekleme durumunda bulunmasina ragmen Osmanli

donanmasi, onlarin basarili olmasina ve Gelibolu'yu ele geçirmelerine engel

olmustu.

Amiral Moceniko'nun yerine

geçen Silvestr Morisini Selânik'in intikamini almak için 1431 yilinda Çanakkale

bogazinin Anadolu yakasindaki istihkamlara ani bir baskinda bulunarak ele

geçirdigi muhafizlari öldürmüs, surlarini da tahrib etmisti. Bundan sonra Sultan

Murad ile Venedikliler arasinda Gelibolu'da bir muahede imzalanir. Bu muahede

ile Selânik'in Osmanlilar'a terk edildigi belgelendirilip kabul ediliyordu.

Dukas'in ifadesine göre Venedikliler, Egriboz adasinin Osmanlilar tarafindan

zapt edilmesinden korktuklari için böyle bir baris teklifinde

bulunmuslardi.

Selânik'in zaptindan takriben

bir buçuk sene sonra 13 Safer 835 (9 Ekim 1431)'de Yanya Osmanli topraklarina

katildi. Yildirim Bâyezid zamanindan beri Yunanistan'in Epir bölgesinde Latin

kökenli despotlar vardi. Osmanlilarin yüksek hâkimiyeti altinda bulunan ve

merkezi Yanya olan Epir despotu Karlotoçi (Carlo Tocco) ölünce ogullari arasinda

hâkimiyet mücadelesi bas göstermisti. Bunlardan Memnon adindaki ogul,

Osmanlilar'dan yardim ister. Bunun üzerine Sultan Murad, Karaca Pasa komutasinda

gönderdigi kuvvetler ile Memnon'a yardim edip onu arzusuna kavusturur. Bununla

beraber yerli Ruro halki, ogullar arasinda meydana gelen bu mücadele ile

Latinlerden memnun degildir. Bu yüzden aradan fazla bir zaman geçmeden Yanya

halkinin ileri gelenlerinin meydana getirdigi bir heyet, o siralarda Selânik

civarinda bulunan Sultan Murad'i ziyaret eder. Heyet, halkin hürriyetine, örf,

âdet ve ibadetlerine dokunmayacagina dair Sultan Murad'dan bir ferman aldiktan

sonra sehrin anahtarlarini kendisine teslim eder. Sultan Murad, Yanya'yi teslim

almak için Karaca Pasa'yi görevlendirir. Karaca Pasa'nin sehri teslim almasindan

sonra buraya da Türkler iskân edilir.

Yanya'nin baris (sulh) yolu ile

alinmasi ve özellikle halkin istegiyle Osmanli idaresinin kabul edilmesi,

Osmanli idare ve adaletinin, Balkan halklari üzerinde nasil iyi bir tesir

meydana getirdiginin göstergesidir. Kendi dindaslari olan Latinlerin zulüm ve

çekismesinden bikan halk, adalet ve hak sinasliklarina güvendikleri Osmanliya

baglanmayi tercih etmisti.BALKANLAR'DAKI YENI OLAYLAR

Macarlar, eskiden beri

Balkanlar'daki milletlerin Osmanlilar'a karsi tavir koymalarini istiyor ve

kendilerini bölge halklarinin bir çesit hâmisi kabul ediyorlardi. Bu yüzden,

Eflâk ve Sirbistan'in Osmanlilar'la olan baglantilarini kesmekte kakarli

görünüyorlardi. Durumun nezaketini bilen Osmanli devlet adamlari da buna karsi

tedbir almakta gecikmiyorlardi. Onun için de zaman zaman çatismalar meydana

geliyordu. Bu çatisma ve anlasmazliklara ilaveten bölgede iç karisikliklarda

sürüp gidiyordu. Devamli karisikliklara sebep olan bölgedeki olaylari Eflâk ve

Sirbistan hadiseleri olmak üzere iki kisma ayirmak mümkündür.EFLÂK

HÂDISELERI

Eflâk'in söhretli

voyvodasi Mirça'nin ölümünden sonra bölge, senelerce sürecek olan iç

karisikliklara sahne olacaktir. Bu mücadeleler esnasinda voyvodalarin bazilari

Macarlar, bazilari da Osmanlilar'dan yardim göreceklerdir. Eflâk'taki iç

mücadele Mirça'nin kardesinin çocuklari olan Dan'lilar ve Mirça'nin oglu Vlad

Drakula'nin torunlari olan Drakul'lular arasinda cereyan ediyordu. Bu

mücadeleler sebebiyle voyvodalar makamlarini yeterince saglama alamadiklari gibi

bu dönem Eflâk kaynaklari da kifayetsiz olduklari için voyvodalarin saltanat

tarihlerinde karisikliklar bulunmaktadir.

Mirça'nin ölümünden sonra

kardesinin oglu Dan, Eflâk voyvodasi olmustu. Fakat bu voyvoda, Bogdan prensinin

yardimini alan Vlad Drakul tarafindan öldürülür. Dan'in oglu Osmanlilar'dan

yardim istedigi için kendisine yardim edildiyse de bunda iyi bir basari

saglanamadi. Bu yüzden bu da babasi gibi Vlad tarafindan öldürülür(1431). Vlad,

bu cesareti, Macarlarin ve bilhassa Sigismond'un kendisini himaye etmesinden

aliyordu. Dukas ve Hammer'in ifadelerine göre Eflâk Beyi (voyvodasi) Vlad, ya

insafsiz ve zâlimliginden veya Sigismond'un kendisine verdigi Dragon nisanindan

dolayi Drakul (Eflâl dilinde hilekâr, Seytan) lakabi ile aniliyordu. Vlad, bütün

bu himayelere ragmen Sigismond'un kendisini Türklerin elinden kurtaramayacagini

düsünerek rakiplerine galip gelmekle birlikte Osmanlilar'a da sokularak

görünüste onlara olan bagliligini göstermek istiyordu. Filhakika Vlad Drakul,

Osmanli hükümdarinin, Karaman seferine hareket edecegi esnada bizzat Bursa'ya

kadar gelerek bagliligini arz ve Sultan Murad'in Macaristan'a yapacagi

seferlerde kendisine her türlü kolayligi gösterecegini vaad ettigi gibi böyle

bir seferde Osmanli ordusuna klavuzluk edecegini de taahhud eder. Bu arz-i

ubûdiyetten memnun olan Sultan Murad, onu tekrar ülkesine gönderir.

Büyük bir idarî ve diplomatik

tecrübeye sahip olan Osmanli devlet erkâni, Vlad'in iki yüzlülügünü çok iyi

biliyordu. Bu sebeple onun Macarlarla olan münasebetlerini bozmak için ayni sene

(1432), yanina asker vererek onu Transilvanya'ya akin yapmaya memur eder. Bu

sekilde, Vlad Drakul vasitasiyle Macarlara büyük bir darbe indiren Sultan Murad,

bilahare Macarlarla dostlugu yenilemek ister. Zira Sultan Murad, Macaristan ile

dostça münasebetlerin faydali olacagini düsünür. Bu sebeple Imparatorun

bulundugu Bâl sehrine tantanali bir elçilik heyeti gönderir. Sigismond, heyeti

Bas kilisede ve bütün hükümdarlik alametleri üzerinde bulundugu halde kabul

eder. Bu elçilik erkânindan on iki kisi ilerleyerek Imparatora altin sikkelerle

dolu on iki altin kupa, bir takimi sirma islemeli, bir takimi da kiymetli

taslarla süslü ipekli elbiseler sunar. Böylece mütareke yenilendikten sonra

Sigismond, Sultan Murad'in elçilerini gayet sahane bir surette taltifederek

birçok hediyelerle Padisahlarina gönderir (Kasim 1433).SIRBISTAN

HÂDISELERI

Eflâk voyvodasi

Vlad Drakul gibi Sirp despotu Jorj Brankoviç te Macarlara dayanip onlardan

yararlanmak istiyordu. Zaten Macarlar da Sirp despotunu Osmanlilar aleyhine

tesvikten geri kalmiyorlardi. Sirbistan'in iki önemli sehrinden Belgrad'in

Macarlar, Güvercinlik'in de Osmanlilar elinde bulunmasindan dolayi her iki

devletin Sirbistan üzerindeki dikkatleri daha fazla hassasiyet kazanmisti. Sirp

despotunun Osmanli Devleti'ne sadik görünmesine ragmen el altindan da

Osmanlilar'in aleyhindeki bazi hareketleri, Üsküp Sancak Beyi Ishak Bey

tarafindan haber alinip merkeze bildirildiginden, onun komutasindaki bir ordu

ile Sirbistan içlerine dogru bir akin yapilir. Bu akinla, Sirp despotunun

Macarlarla olan alâkasini kesmek ve Osmanlilar'a olan bagliligini güçlendirme

hedeflenmisti.

Ishak Bey komutasindaki Osmanli

ordusunun Sirbistan ortalarina kadar bir akin yapmasi, Sirp despotu Brankoviç'i

telaslandirir. Bu yüzden Macarlarla olan münasebetlerini kesmeyi ve kizi Marya

(Mara)'yi Osmanli hükümdarina zevce olarak vermeyi kabul ederek barisi

saglayabildi. Sarica Pasa, Osmanlilara olan baglilik yeminini ettirmek ve

padisahin nisanlisini getirmek üzere Jorj Brankoviç'in sarayina gider. Bununla

beraber yine ayni sene (1433) içinde, Evrenoszâde Ali Bey'in Macaristan'a

yaptigi bir akinda basarili olamamasi, Brankoviç'i yeniden Macarlarla

münasebetlerini gelistirmeye yöneltir. Hatta kizini padisaha nisanlamis olmasina

ragmen onun henüz küçük oldugunu ileri sürerek dügünün yapilmasini da tehir

eder.

Iki yüzlü harekette Eflâk

voyvodasindan da usta davranan Jorj Brankoviç, Macar Krali Sigismond ile

birlikte Karamanoglu Ibrahim Bey'le gizlice anlasarak onu, Osmanlilar aleyhine

kiskirtmaya ve bir takim faaliyetlerde bulunmaya sevkeder. Bundan cesaret alan

Ibrahim Bey, Osmanli ülkesine saldiracak ve bazi yerleri ele geçirecektir. Fakat

ileride de bahs edilecegi gibi Sultan Murad, Karamanoglu Ibrahim Bey'in

hakkindan geldikten sonra tekrar Rumeliye dönecektir. Durumun kendi aleyhindeki

vehametini görmekte gecikmeyen Brankoviç, padisahin hiddetini teskin ile

dikkatini baska seyler üzerine çekebilmek için kizi Mara'yi aldirmasi

istirhaminda bulunacaktir. Sultan Murad, pasalarini toplayip kendileri ile bu

durumu görüsünce pasalar almak gerek sultanim demislerdi. Bunun üzerine sultan

da tedarik neyse edin diyerek Kizlaragasi Reyhan Aga ve Oruç Bey ile Sirp

sinirlari üzerinde toplanmis olan askerin komutani Ishak Bey'in esini gelini

almak üzere bir heyetle Üsküp'e, oradan da Semendire'ye gönderir. Âsikpasazâde

hadiseyi su ifadelerle nakl eder:

Bir kaç günlük yol kalinca

Vilk oglu, kâfir beylerinin hatunlarini karsi gönderdi. Acayip konukluklar

eyledi. Gayet iyi tazimle Semendire'ye getirdiler. Onda dahi nihayetsiz

konukluklar etti. Çeyizinin hesabini yazmislar. Defterini Özbek Aga'ya verdiler.

Vilk oglu demis ki: Ben çeyizi kizima vermedim, Hünkâra verdim, dilerse bu

câriyesine versin, dilerse gayri câriyesine versin. Elhasil kizi Edirne'ye

getirdiler. hünkâr kendine dügün etmedi. Bir sipahi kâfirin kizina ne dügün

gerek dedi. Ve her ne kim Vilk oglu dedi, onu Hünkâr'a dediler. Hünkâr eder

Benim câriyelerime verecegim yok mudur ki onun kizinin çeyizini vereyin. dedi.

Hiç nesne kabul etmedi. Geri çeyizini ol kiza verdi. Bir sehl zaman durdu,

Bursa'ya gönderdi. Isfendiyar kizi dahi Bursa'da idi, onu Edirne'ye

getirdi.

Jorj Brankoviç, mutad

merasimle, kizini Osmanli sarayina götürmek üzere gelen heyete teslim eder.

Edirne'ye gelen Mara oradan da Bursa'ya gönderilir.

Sultan Murad, kizi Mara'yi

Edirne'ye göndermis olan Jorj Brankoviç'e pek güvenemiyordu. Bu sebeple Sirp

despotu ile Eflâk voyvodasinin Macarlar'la arasini iyice açarak kendisine

baglanmalarini saglamak için Macaristan harekâtina katilmalarini emr eder.

Padisahin emri geregince Jorj Brankoviç ve Vlad Drakul 1438'deki Macaristan

akinina katilirlar. Her iki hükümdarin Evrenoszâde Ali Bey komutasindaki akinci

kuvvetlerine iltihaklarini müteakip Demirkapi üzerinden Tuna nehri âsilir.

Birbuçuk ay kadar süren akinlar esnasinda, Transilvanya'da bazi sehirler zapt ve

kaleler de tahrib edilir. Bu akinlar esnasinda birçok ganimet elde

edilir.

Sultan Murad, 1438 kisinda

Brankoviç'in kizi Mara ile evlendi. Bununla beraber Sirbistan hududundaki Türk

kuvvetlerinin komutani olan Ishak Bey'den aldigi raporlar, kayinpederine itimad

edilemeyecegini gösteren delillerle dolu idi. Sultan Murad, müstereken icra

edilen Transilvanya akinina ragmen Macarlarla aralarinin açilmadigini görünce,

Sirbistan problemine kesin bir çözüm getirme kararma varir. Buna göre

Karamanoglu'nu tahrik edenlerden birisi daha bütünüyle ortadan

kalkacakti.

Sultan Murad, Brankoviç'in,

Semendire'nin anahtarlari ile birlikte Edirne'ye gelmesini emr eder. Brankoviç,

itaat edecek yerde, büyük oglu Greguar'i Semendire'nin tahkim ve müdafaasina

memur eder. Kendisi de diger oglu Lazar'i yanina alarak Sigismond'a halef olan

Albert'e siginir.

Sultan Murad, Brankoviç gibi

Eflâk Voyvodasini da davet etmisti.

Voyvoda Drakul, Jorj

Brankoviç'i taklid etmeyerek padisahin dâvetine icabet eder. Vlad Drakul,

ordugâha gelince yakalanarak Edirne'ye gönderilir. Edirne'den de Gelibolu'ya

yollanarak haps edildiyse de iki oglunu rehin olarak birakmayi kabul ettiginden

hapiste uzun süre tutulmayarak serbest birakildi. Vlad Drakul ülkesine dönerek

yine eski makamina geçer.

Sultan Murad, Sirbistan isini

kesin bir sonuca baglamak için Semendire üzerine kuvvet sevk eder. Brankoviç'in

oglu tarafindan müdafaa edilen Semendire, üç ay müddetle kusatilir. Bu esnada,

Sirbistan islerini çok iyi bilen Ishak Bey, hacdan dönünce kusatmanin siddeti

artirilir. Bu siddetli kusatmaya tahammül edemeyen Semendire, 1439 yilinda

teslim olur. Asikpasazâde, sehrin fethinden hemen sonra onun Müslüman Türk sehri

haline getirilmesi için kadi tayin edildigini, Cuma namazinin kilindigini ve

hisarina asker kondugunu yazar. Sehri müdafaa edenlerle birlikte esir düsen

Greguar, daha önce rehine olarak Edirne'ye gönderilmis bulunan kardesi Stefan

ile birlikte Tokat'a yollanarak hapsedilir.

Semendire muhasarasi devam

ederken bir Macar ordusu sehrin imdadina geldiyse de Ishak Bey ile Timurtas

Pasaoglu Osman Çelebi tarafindan maglub edildikten baska Macaristan'a da akinlar

düzenlendi. Osmanlilar bu sefer esnasinda pek çok esir ve ganimet aldilar.

Seferde bizzat bulunmus olan tarihçi Âsikpasazâde, esirlerin sayisinin çok

fazla oldugunu, kendisinin bile bes esir satin aldigini, esirlerin fazlaligi

sebebiyle fiyatlarinin düstügünü, hatta bir askerin, güzel bir cariyeyi bir çift

çizme ile mübadele (degistirdigini) ettigini yazar.

Sultan Murad, bu sefer

esnasinda, eteklerinde kuruldugu dagin madenlerinin çoklugundan dolayi Sehirler

anasi diye adlandirilan Novaberda'yi bizzat kendisi yeniden feth ederek ele

geçirdi (1439). Böylece Sirbistan'in diger sehir ve yerleri de zapt edilmis

oluyordu. Novaberda, daha önce zapt edilmis ise de fetret döneminde tekrar

Sirplara iade edilmisti. Maden ocaklari ile meshur olan Novaberda, asirlarca

Osmanli ordusunun mermi ihtiyacini kullanmada hizmet görmüstü.

Sirbistan'a karsi yapilan

hareket, Bosna Krali Tvartko'yu korkuttugundan, Osmanli hazinesine daha önce

vermekte oldugu yirmi bin duka altini yirmi bes bine çikarmisti.BELGRAD'lN

MUHASARASI

Tarihî kronoloji

itibari ile Karaman seferinden sonra olmasina ragmen, olaylarin akisi içinde

Sirbistan hadiseleri ile yakin ilgisinden dolayi bu muhasaradan bahs edildikten

sonra, Karaman olaylarina temas edilecektir.

Sirbistan'in fethinden sonra

Belgrad için de bir seyler yapmak gerekiyordu. Zira o siralarda Macar

hâkimiyetinde olmakla beraber Belgrad, gerçekte bir Sirp sehri idi. Filhakika o

tarihlerde Bohemya'da meydana gelen krallik mücadelesi ile Alman Imparatoru ve

Macaristan Krali Albert'in ölümünden dolayi meydana gelen çekismeler, Sultan

Murad'i düsüncesini gerçeklestirmeye yöneltmisti. O, bu sehrin stratejik

durumunu çok iyi biliyordu. Bunun için de Belgrad, Engürüs vilayetinin

kapisidir diyerek onun askerî önemini ortaya koyuyordu. Sultan Murad, Belgrad'i

muhasara için önce Evrenosoglu Ali Bey komutasinda bir ordu gönderdi. Arkasindan

bizzat kendisi de bu kusatmaya istirak etti. Kusatma hem karadan hem de nehirden

yapiliyordu. Osmanli toplari kaleyi dövmeye baslayinca ondan büyük bir parçayi

yikip bir gedik açtilar. Osmanli birlikleri buradan içeri daldilarsa da siddetli

bir mukavemetle karsilastilar. Sehri Zovan adinda Raguza'li bir rahip müdafaa

ediyordu. Evrenosoglu kusatmayi kaldirmadi. Surun etrafindaki hendek kenarina

kadar büyük bir siper kazdirdi. Bu arada kale burçlarindan, kendisini rahatsiz

edenleri de kaçirdi. Polonya Krali iken ayni zamanda Macaristan kralligina da

getirilmis olan Viladislas, Sultan Murad'dan kusatmayi kaldirmasini rica etmis

ise de buna pek aldiris edilmedi. Bu siralarda Macaristan içlerine dogru da

akinlar devam ediyordu. Fakat alti ay kadar devam eden Belgrad kusatmasi,

zamanin uzamasindan dolayi kaldmldi.KARAMAN

SEFERI

Murad Bey'in destegi sayesinde

idareyi elde edip is basina gelmis olmasina ragmen, Karamanlilar'in,

Osmanlilar'a karsi takib ettikleri tarihî ve daimî düsmanlik siyasetine devam

etmekte mahzur görmeyen Ibrahim Bey, mevkiini ve yerini kuvvetlendirdikten sonra

Sirp despotu ve Macarlar'la ittifak ederek Osmanlilar'in aleyhindeki

faaliyetlerine baslar. Osmanlilarin, Rumeli'deki sIkIsik durumlarindan devamli

olarak istifade etmeyi adeta bir prensip haline getiren Karamanlilar, bu sefer

de rollerini Ibrahim Bey vasitasiyle oynuyorlardi.

Evrenoszâde Ali Bey'in,

Macaristan'a yaptigi bir akinda muvaffak olamamasi üzerine, Balkanlar'daki

Hiristiyanlarla is birligine giren Ibrahim Bey, 1433 senesinde de Sirp ve

Macarlar'la birleserek Osmanlilar'in aleyhinde bir ittifak kurmustu.

Karsilikli anlasmalar geregince

Macarlar ile Sirp despotunun Tuna'yi geçip Güvercinlik (Kolambac) kalesine

taarruzlari esnasinda Karamanoglu Ibrahim Bey de Beysehir'den sonra Hamideli'ni

isgal etmeye baslayarak bu sancagin beyi olan Sarabdar Ilyas'i esir almisti.

Rumeli islerinin kritik bir vaziyet arz etmesinden dolayi yerinden ayrilamayan

Murad Bey, her iki tarafi da tarassut ediyordu. Bununla beraber Rumeli'ndeki

isler yüzünden Edirne'yi birakip Karamanoglu'nun üzerine gidemiyordu.

Karamanoglu da bunu bildigi için isgal sahasini gittikçe genisletmeye

çalisiyordu.

Sultan Murad, Sinan Pasa

komutasinda bir ordu sevk ederek Macarlari maglub eder. Maglub olan Macarlar'dan

bir kismi Tuna nehrinde bogulurken krallari da zor kurtulmustu

(1433).

Sultan Murad, Güvercinlik

önünde kazanilan bu zaferden sonra Rumeli'ndeki vaziyetin düzeldigini görünce

vezir Saruca Pasa'yi Edirne muhafazasinda birakarak Karamanoglu'nun üzerine

yürür. Aksehir, Konya ve Beysehri'ni alan Sultan Murad, Bozkir'a kadar gidip

Karamanoglu'nu takib eder. Yaninda bulunan Karamanoglu Isa Bey'i de Karaman

hükümdari ilan edip, Ibrahim'i sonuna kadar takib edecegini açikça ortaya koyar.

Buna karsilik Ibrahim Bey, âlimlerden Mevlânâ Hamza vâsitasiyle özür dileyerek

barisa talib olur. Padisahi bu konuda ikna etmek için Mevlânâ Hamza, epey dil

döker. Bunun üzerine Sultan Murad:

Senin hatirin için günahindan

vaz geçelim, fakat onun bu makama gelmesi bizim yardimimizla olmustur. Simdi onu

azl ederek biraderi Isa Bey'i Karaman Bey'i yapmayi uygun gördüm deyince

Mevlânâ Hamza, Padisahin ayaklarina kapanarak onu düsüncesinden vaz geçirir.

Sonunda is, Osmanlilar'dan aldigi yerleri iad etmekle tatliya baglanir. Sultan

Murad, Sükrüllah'i (Behcetü't-Tevânh adli eserin müellifi) Karamanoglu'na elçi

olarak gönderir.

Osmanlilar'a karsi giristigi

tecavüzden dersini aldiktan kisa bir müddet sonra Dulkadirogullan'na ait

Kayseri'yi zapt etmesi, Ibrahim üzerine yeniden kuvvet gönderilmesine sebep

oldu.

Bu son gelismeler karsisinda

Macarlar'la ayni zamanda hareket eden Sultan Murad, Macarlar'in maglubiyeti

üzerine 1437 baharinda tabiî müttefiki Dulkadirlilarla beraber dogudan ve

batidan Karaman ülkesine taarruz eder. Tokat'tan yola çikan kuvvetli bir Osmanli

ordusu, Maras Bey'i Dulkadirli Süleyman Bey'le birlikte Kayseri'yi kusatirken,

Murad Bey de Rumeli ve Anadolu kuvvetleri ile Aksehir'e girer. Böylece

Karamanlilari, isgal ettikleri yerlerden çikarir. Ibrahim Bey, Ikinci Murad'in

kiz kardesi olan haniminin ricalari üzerine bu sefer de af edilir.

Daha önce de belirtildigi gibi

Sultan Murad, kizkardeslerinden birini de Karamanoglu Ibrahim Bey'in kardesi

olan Isa Bey ile evlendirmisti. Isa Bey, Ikinci Murad tarafindan Hamideli

sancakbeyligine getirilmisti. Karaman Devleti'nin yanibasindaki bir Osmanli

sancaginin basina, Ibrahim Bey'in en büyük rakibinin getirilmis olmasi onu

ürkütmüstü. Bu korku yüzünden olsa gerek ki, 1437 yili sonlarina dogru Ibrahim

Bey, kardesi Isa Bey ile giristigi bir vurusmada onu öldürür.

Bu arada, Osmanlilar'in

Dulkadirogullari'ni himaye etmesini bir türlü hazmedemeyen Memlûklular,

Karamanoglu'nun Osmanlilar karsisinda ezilmesinden dolayi endiseye kapilirlar.

Zira bu, Osmanlilarin tek baslarina Anadolu'nun hâkimi durumuna gelmeleri, ve

Anadolu'da kendilerine ait olan topraklarin kaybi demekti. Osmanlilar ile

Memlûklular arasinda Karaman ve Dulkadir gibi tampon devletlerin bulunmasi,

Memlûk Devleti için bir garanti olarak görülüyordu. Bunlarin, Anadolu'da

Osmanlilari ezip ortadan kaldirmalari imkânsizdi. Fakat fütuhatçi olan ve

dünyanin en müsait jeopolitik mevkiinde yerlesmis bulunan Osmanlilarin

Memlûklulari ezmesi imkân dahilinde idi. Bu durumu bilen Memlûk idarecileri,

Osmanlilarla savasmak üzere bizzat sultanlarinin sefere çikmasini bile

düsünmüslerdi. Fakat Sultan Murad'in Anadolu'da kalmayip Rumeli'ye geçmek üzere

oldugu haberinin gelmesi üzerine sultan bu tasavvurundan vazgeçer. Bununla

beraber Suriye valisine Anadolu islerine çok dikkat etmesi emrini

verir.SAHRUH'A

KARSI TAKIP EDILEN OSMANLI SIYASETI

Sultan Murad,

dedesi Yildirim Bâyezid zamaninda oldugu gibi bir anda kendisinin de yeni bir

tehlike ile karsi karsiya geldigini görür. Bütün bati Hiristiyan dünyasini

sevince bogan bu tehlike, dogudan geliyordu. Venedik gibi bazi Hiristiyan

devletler ise bu tehlikeyi bir silah gibi kullanarak bazi Osmanli sehirlerini

istila ümidine bile kapilmislardi.

Timur'un çok dindar oldugu

söylenen oglu Sahruh (1404-1447), Anadolu ve Iran'da babasi tarafindan tesis

edilen füli durumu yeniden iade etmek arzusunda oldugundan Anadolu'daki olaylari

yakindan takib ediyor ve mektuplari ile bazi durumlari tasvib etmedigini

bildiriyordu. Öbür taraftan, önce Timur'un sonra da Sahruh'un destegini saglayan

Akkoyunlu Bey'i Karayülük Osman Bey, ona bir mektup göndermisti. Mektubunda

Anadolu beylerinden Karamanoglu Mehmed Bey, Isfendiyar Bey, Hamidoglu Hüseyin,

Cüneydoglu Hamza ve Dulkadir Bey Süleyman ile Birlikte Bizans ve Trabzon

imparatorlari da dahil olmak üzere Gürcü meliklerinin de emrine girmek için

kendisini beklediklerini yazmisti.

Timur'un yaptigi tahribati

unutmayan Osmanlilar, içislerinin karisik olmasina ragmen, kudretini devam

ettiren Sahruh'un ölümüne kadar (1447) ona açiktan açiga cephe almaktan uzak

durmuslardi. Sultan Ikinci Murad, Memlûk ve Karakoyunlular gibi Timurlulara kafa

tutmayi düsünmüyordu. O, dedesi zamanindaki Timur hadisesinden iyi bir ders

almisa benziyordu.

Sultan Murad, Memlûk Devleti

ile de iyi geçinmeye dikkat ediyordu. Bu devletin, Anadolu siyasetine karsi kötü

bir tavir takinmamaya itina ediyor, onlarin çogu zaman Osmanlilar'in tabii olan

Karaman ve Dulkadirogullari'nin islerine müdahale etmelerine ses çikarmiyordu.

Zira o, Balkanlar'in ve Anadolu'nun mutlak hâkimi olmadan, bu ülkelerdeki tabi

devletleri ortadan kaldirmadan, Timurlular ve Memlûklular gibi kudretli Müslüman

dogu devletleri ile, sonunun nereye varacagi ve nasil bitecegi belli olmayan bir

mücadeleye girmenin hiç bir faydasi olmayacagini biliyordu.

Bütün Anadolu topraklari

üzerinde metbûluk iddiasinda bulunan Sahruh, Memlûklularin, Anadolu siyasetine

karsi açik bir sekilde cephe aliyordu. 1437 yilina kadar Memlûk yöneticilerinin

Osmanlilarla hemen hemen hiçbir ihtilafi olmadi. Hatta Sahruh, Anadolu'ya

girince bunlar, dört elle Osmanli dostluguna sarildilar. Karamanoglu Ibrahim Bey

de bu yüzden onlara karsi cephe aldi. Zira bir Osmanli Memlûk ittifaki demek

Karaman Beyligi'nin haritadan silinmesi demekti.

Sahruh'un, 17 Eylül 1429'da

Selmas Meydan savasinda Karakoyunlularla müttefiklerini perisan etmesi ile

Anadolu ve Suriye yollari bütün genislikleri ile onun önünde açilmis

bulunuyorlardi. O zamana kadar Sahruh'un aleyhinde olabilecek herhangi bir

faaliyette bulunmamakla beraber Sultan II. Murad, bu durumdan endise duyuyordu.

Sultan Murad'in bu endisesinin farkina varan Venedik, bu tehdidi siyasî bir

manevra ile kendi lehine çevirmeye yeltendi ise de Sultan Murad'dan istedigini

elde edemedi. Sahruh'un, adi geçen savasi kazanmasi, Misir'da da büyük

endiselere sebep olmustu. Buna karsilik Osmanli Memlûk yakinlasmasi daha bir

perçinlenmis görünüyordu. Sahruh'un Herat'a dönmesi ile bu iki büyük devlet

rahat nefes aldilar.

Sahruh'un üçüncü Azerbaycan

seferine çikmasi (1435), Osmanlilarca yeni bir tehlikenin isareti olarak

görüldü. Buna karsilik Avrupa'da ise büyük ümit ve hayaller uyandi. Zira

Yildirim Bâyezid döneminde oldugu gibi, II. Murad'in da basina bir felâketin

gelmesi artik an meselesiydi. Bu da onlar için Osmanlilar'in ortadan kalkmasi ve

Avrupa'nin, Müslümanlardan temizlenmesi demekti.

Karakoyunlu hükümdari Iskender

Bey, Sahruh'un oglu Muhammed Cuki Mirza'nin önünden kaçarak Tokat'a gelip siyasî

mülteci olarak Osmanlilar'a siginir. Ibn Hacer'in ifadesine göre Iskender Bey,

ulak gönderip kisi Tokat'ta geçirmek üzere II. Murad'dan müsaade ister. Bunun

üzerine Sultan Murad, Amasya valisi olan Yörgüç Pasa'ya Iskender'in lâyik oldugu

sekilde agirlanmasini emr eder. O, bununla da yetinmeyerek Karakoyunlu beyine on

bin altin ile sirmali elbiseler, islemeli silahlar, altin egerli atlar, köle ve

câriyeler göndermisti. Yine padisahin buyrugu üzerine Yörgüç Pasa da Iskender'in

askerleri için lazim olan bin kepenek, iki bin çul ve torba ile davar vesair

hayvan tedarik etmisti.

Bu esnada Sahruh, kalabalik ve

muazzam ordusu ile Azerbaycan'da bulunuyordu. Bu ordunun tehdid sahalarinin

nerelere kadar uzanacagi pek kestirilemiyordu. Iskender Bey'in Osmanlilar'a

siginmasi, babasi Kara Yusuf Bey'in Yildirim Bâyezid'e ilticasina benziyordu.

II. Murad, Iskender

Bey'i reddetmeyi hükümdarlik

serefi ile mütenasib görmemekle beraber, Timurlulara bagli olan ve ikide bir

ayaklanan bu Karakoyunlu hükümdarlarindan da kurtulmak istiyordu. Zira o dönemin

en güçlü ordusuna sahip olan bu Türk Hakanligi ile sonu nereye varacagi belli

olmayan bir savasa girmek istemiyordu.

Baharin gelmesi, Sultan II.

Murad'a bu beyi topraklarindan uzaklastirma firsatini vermisti. Çünkü Iskender

Bey'in askerleri, baharla birlikte yöredeki halka saldirmaya, onlarin çoluk

çocuklarini esir etmeye ve mallarini ellerinden almaya baslamislardi. Bunlara

engel olamayan Yörgüç Pasa, durumu Sultan Murad'a bildirir. Böyle bir karsiliga

cani sikilan Osmanli Padisahi, Anadolu Beylerbeyi olan Timurtas Pasa oglu Umur

Bey'i, Iskender'in üzerine gönderir. Ona, ilk önce Iskender'e memleketi

güzellikle terk etmesinin bildirilmesini, bundan bir netice alinmadigi takdirde

üzerine varilarak zorla hudud disi edilmesini emr eder. Umur Bey, aldigi emir

üzerine Iskender Bey'e bir mektup yazarak memleketi terk etmesini ister. Bu

mektup üzerine Iskender, askerlerini alip Osmanli ülkesini terk eder. Zira artik

Osmanli ülkesinde kalmak tehlikeli bir hal almistir. Buna, 1436 baharinda

Sahruh'un bütün Anadolu devletlerine onu kabul etmemeleri gerektigine dair

gönderdigi mektup da ilave edilirse artik Iskender Bey için yapilabilecek bir

seyin kalmadigi anlasilir. O da Tebriz'e gidip Sahruh'a boyun egmeyi uygun

görecektir. Sahruh da isi daha fazla ileri götürmek istemez. Irkdas ve dindas

devletlerle mecbur kalmadikça harbe girmenin bir mânâsi yoktu. O da Herat'a

döner.OSMANLI

ARNAVUTLUK MÜNASEBETLERI

Osmanlilar, Çelebi

Sultan Mehmed döneminde 1415 yilinda Arnavutluk'taki Kruya (Akçahisar)'i yeniden

ellerine geçirmislerdi. Bir yil sonra da Venedikliler'le çikan anlasmazlik

yüzünden Yuvan Kastriota'ya hücum etmislerdi. 1417'de Avlonya'yi da zapt eden

Osmanlilar, ilk defa Akdeniz sahillerine çikiyorlardi. Osmanlilar'in, Arnavutluk

faaliyetleri daha sonra da devam etmisti. Bu seferler sonunda Gergi Araniti ile

Yuvan Kastriota, Osmanli tabiiyetini kabule mecbur olmuslardi. Bunlardan Yuvan

Kastriota, aralarinda en küçügü Gergi Kastriota olan dört oglunu rehine olarak

Sultan Murad'in yanina göndermek zorunda kalmisti. Gergi, bir iç oglani olarak

padisahin hizmetinde Osmanli terbiyesi görerek büyümüs ve Iskender adini

almisti.

Arnavutlugun, genellikle güney

ve merkez kisimlarinda yeni bir teskilat kuran Osmanlilar, kuzeyde özellikle

daglik bölgelerdeki kabilelere dayanan Arnavut beylerini kendilerine tabi birer

senyör olarak yerlerinde birakmislardi. Bu Arnavut beyleri içinde en kuvvetli

olani Ergiri sancaginin kuzeyindeki bölgeye hâkim olan Yuvan Kastriota idi. O da

diger Arnavut beyleri gibi muayyen yillik tahsisat sözünü alinca Venedik

tarafina dönmekten ve onlara hizmet etmekten çekinmeyerek 1428'de Venedik

himayesine girer. Zaman zaman Venediklilere müracaatla oglu Iskender Bey'in bir

Osmanli Beyi sifati ile Venedik arazisine saldirilan olursa kendisini bundan

sorumlu tutmamalarini da rica ediyordu. Fakat Selânik'ten sonra Yuvan Ili'ne

gelen Osmanli kuvvetleri, ona tekrar boyun egdirdiler. Bu arada Arnavutluk'ta

köylerin timar olarak taksimi esnasinda mukavemetler görüldü. Özellikle Ergiri

bölgesinde, buranin eski Arnavut senyörleri olan Thopia Zenebissi ile Gergi

Araniti tatmin olunmadiklarindan siddetli bir isyan ve ayaklanmaya bas vurdular.

Asilere karsi hareket eden Evrenos oglu Ali Bey, bir bogazda pusuya düsürülerek

agir kayiplara ugratildi. Osmanlilar, Venedikliler'in bu isyani tahrik

ettiklerini düsünüyorlardi. Onun için bu konuda Venedikliler'e ihtarda

bulundular. Durumun nezaket kazanmasi üzerine bizzat sefere çikan Sultan Murad,

Serez'e giderek harekât sahasina yakin bulunmak istedi. Buradan da Manastir'a

gelerek Rumeli Beylerbeyi Sinan Pasa ile Uc Beyleri Turhan ve Ishak Beyleri,

yanlarina yeniçeri bölükleri de katarak harekât sahasina gönderdi. Isyan

bastirilarak buradaki mahsur Türkler, muhakkak bir katliamdan kurtuldular.

Venedik senatosu Osmanlilar'in ihtari üzerine asilere yardim edilmemesi için

Arnavutluk'taki makamlara emirler göndermisti. O zaman daglara siginan asi

Arnavut senyörleri, Macar Krali ile iliski kurdular. Kral, Balkanlar'da

Osmanlilara karsi yeni bir müttefik bulduguna inanarak anlari tesvik etti.

Böylece Osmanlilar'i uzun süre mesgul edecek olan Arnavutluk gailesi ortaya

çikti. Gerçekten de uzun bir süre geçmeden Izladi savasi sirasinda (Kasim 1443)

Osmanli ordusundan kaçacak olan Iskender Bey, Arnavut beylerinin basina geçmek

suretiyle mukavemet hareketini organize edip; Kuzey Arnavutluga giden Anayol

üzerindeki Kocacik kalesini zapt ederek babasinin topraklarini elde etmeye

yönelik faaliyetlere giristi.IKINCI

MURAD VE HAÇLI ITTIFAKI

Belgrad

kusatmasinin basarisiz bir sekilde sonuçlanmasi üzerine baslayan ve

maglubiyetlerle geçen buhranli bir kaç yilin verdigi cesaretle Hiristiyanlar,

Osmanlilar'i Avrupa'dan atacaklarina iyice kanaat getirmislerdi. Gerçi

Osmanlilar, düsmanin gücünden dolayi Belgrad muhasarasini kaldirmis degillerdi.

Bunun sebebi, kalenin çok müstahkem olmasi, uzun süren muhasaranin sebep oldugu

salgin hastaliklarin verdigi zayiatti.

Hiristiyan dünyasindaki bu

anlayis ve sebep oldugu birlesme, Osmanlilar tarafindan ögrenilmisti. Gerçekten

1439 yilinda Floransa konsilinde Bizans Imparatoru VIII. Ioannis Paleologos'un

istirakiyle Sark ve Garp kiliseleri arasinda Unionun imzalanmasi, Osmanli

Devleti'nde büyük bir kaygi ile karsilanmisti. Osmanlilar'daki bu kaygiyi

ögrenen Ioannis, Sultan Murad'dan çekindigi için ona elçiler gönderip bu

konsilin sadece dinî bir sebebe dayandigini, siyasî bir gayesinin bulunmadigini

bildirecektir. Bizans tarihçisi Dukas bu olayi söyle nakl eder:

Imparator, seyahatten avdeti

münasebetiyle Murad'a elçiler gönderdi. Padisaha karsi minnettarligi ile hilesiz

dostlugunu arzetti. Zira bazi kimseler, Murad'i imparator aleyhine harekete sevk

etmek istemisler ve padisaha imparator, Frengistan'a gittigi vakit Frenklerle

ittifak edip Frenk oldu. Bunlar, denizden ve karadan padisah aleyhine

yürüyecekler ve Türkleri Garp vilayetlerinden çikaracaklar demislerdi. Elçiler

ise bu hususta Murad'a izahat vererek imparatorun Italya'ya seyahatinin

kendisine arz edildigi gibi olmadigini, kendi dinlerinin akidelerinde

(inançlarinda) meydana gelen ihtilaflarin halli için gittigini söylediler.

Böylece Padisah'in fikrini tashih ettiler. Bununla beraber daha o zaman

Floransa'da Osmanlilar aleyhine denizden ve karadan bir Haçli seferi plâni

kararlastirilmisti. Imparatorun mabeyincisi J. Torzello, o zaman söyle yazmakta

idi: Rumeli'nin bahis mevzuu durumu göz önüne alinir ve söyledigim gibi haçli

askeri gelirse, Allah'in inayetiyle bir ay içinde her sey halledilmis olacaktir.

Rumeli zapt olunduktan sonra bir ay içinde de Arz-i Mukaddes ele

geçirilecektir. Gerçekten muasir Türk kaynaklari, Gazavat ve Misir sultanina

gönderilen Varna fetihnâmesi, Floransa toplantisini buhranin baslangici olarak

kabul ederler.

Bilindigi gibi Sultan Ikinci

Murad zamani, Osmanli Macar mücadelesinin baslama dönemidir. Gerçi Sirbistan,

Osmanlilar tarafindan feth edilinceye kadar Macarlarla bazi çatismalar olmustu.

Fakat genelde Macarlar, Osmanli hareketinin kendi hududlarinin çok uzaginda

bulunmasindan dolayi bunu pek önemsemiyorlardi. Fakat Sirbistan'in Osmanlilar'a

ilhaki ile Osmanlilar ile Macarlar komsu iki devlet haline gelmislerdi. Bu ana

kadar Macar hâkimiyetinde bulunan Erdel (Transilvanya) topraklarina yapilan

akinlar hariç tutulacak olursa, buraya girilmemisti. Akin hareketlerinde birçok

çarpisma olmussa da bunlar, tam anlamiyla bir fetih ve ilhak degil, fethe zemin

hazirlayan harplerdi. Halbuki Belgrad zaptina tesebbüs edilmekle Osmanlilar,

artik Macar topraklan için de tehlike olmaya baslamislardi. Bu sebeple iki

millet arasinda bir mücadele kaçinilmaz oluyordu. Çünkü Osmanlilar îlay-i

kelimetullah gayesi ile giristikleri hareketlerini daha ileriye götürmek,

Macarlar da buna mani olmak gayesini güdüyorlardi.

Macarlar karsisinda, kayda

deger ve maglubiyetle biten çarpismalarin ilki, Mezid Bey komutasinda

Transilvanya'ya yapilan akin hareketidir.

30 Zilkade 845 (18 Mart

1442)'de Mezid Bey komutasindaki bir akinci kuvveti, Transilvanya'ya girmisti.

Bu birlik, mutad akinlarda bulundugu gibi Sent Imre mevkiinde de büyük bir

basari elde ederek Hermanstad kalesini kusatma altina almisti. Bu siralarda

tarihlerimizde Yanko denilen Jan Hunyad (Hunyadi Yanos), Macarlarin Osmanlilara

karsi olan savaslarinda ilk defa ortaya çikar. Jan Hunyad, Simon de Kemeny ile

birlikte muhasara altinda bulunan kalenin imdadina yetisir.

Mezid Bey'in, yersiz gururu

yüzünden kaybedildigi anlasilan bu savas hakkinda Hammer su ifadeleri

kullanmaktadir: Mezid Bey, daha önceleri kazandigi basari ile gururlandigindan,

anlari karsilamaya yürüdü. Mezid Bey, yigitlikleri ile taninmis seçkin

sipahilerine Hunyad'in ati ile tasidigi silahlari tarif ederek onlar hakkinda

bilgi vermisti. Sipahiler de Hunyad'i ölü veya diri yakalayip getireceklerine

söz vermisti. Casuslari vasitasiyle bunu ögrenmis bulunan Hunyad, atini ve

silahlarim Simon de Kemeny ile degistirmisti. Simon, degistirilmis bulunan bu

kiyafete aldanmis olan Türklerin hücumuna ugradi. Bu karisiklikta Simon de

Kemeny en iyi askerlerinden üç bin kisi ile birlikte yok oldu. Fakat Hunyad'in

gücü ve Hermanstad muhafizlarinin bir çikisi, savasin öteki tarafça (Macarlar)

kazanilmasina sebep oldu.

Gerçekten, kaynaklarin verdigi

bilgiye göre muhasarayi kaldiran Mezid Bey, Hunyad'i karsilar. Siddetli

çarpismada Hunyad'in arkadasi Simon üç bin kisi ile maktul düser. Böylece Mezid

Bey, galip gelmek üzere iken Hermanstad'daki kusatilmis kuvvetin bir çikis yapip

harbe istirak etmesiyle iki ates arasinda kalan akincilar, yanlarinda bulunan

esirleri birakmak zorunda kaldiklari gibi yirmi bin sehid vererek maglub

olurlar. Bu arada Mezid Bey ile oglu da sehid olur. Elde edilen Türk esirleri

vahsiyâne bir iskenceye tabi tutularak Öldürülürler. Hiristiyan dünyasinin kendi

dininden olmayanlara karsi sergiledikleri bu vahsiyane hareket, kendi

eserlerinde söyle nakl edilir:

Önden ve arkadan hücuma

ugrayan Türkler, arkalarinda tasidiklari esirleri düsmana terk ve yirmi bin

ölüyü birakarak kaçmaya basladilar. Mezid Bey ile oglu öldüler. Hunyad,

düsmanini takipten dönünce, galipler tarafindan getirilmekte olan esirleri

kendisi sofrada bulundugu halde vahsiyâne bir eglence olmak üzere gözleri önünde

öldürttü. Macarlarin kayiplari sadece üç bin kadardi. Hunyad, daglar üzerinde

Türk baslarindan tepeler yaptirarak Kizil kule geçidinden Alpleri geçip Eflâk'a

girdi. Tuna'nin iki yakasindaki memleketleri bütünüyle yakip yikti. Dönüsünde,

hemsehrileri kendisini vatan kurtarici olarak karsiladilar. Hunyad, askerleri

gibi kendisi de kan içici oldugundan Sirp despotu ve Macaristan'in müttefiki

Jorj Brankoviç'e ganimet mallari ile savasta almis oldugu silahlar ve baska

seylerle dolu bir araba gönderdi ki, bu araba on atla çekilmekte idi. Mezid Bey

ile oglunun baslari da, arabanin tepesinde görülmekte idi. Bu dehset verici

ganimetlerin ortasina oturtulmus yasli bir Türk, bunlari Brankoviç'e bizzat

sunmak zorunda birakilmisti.

Jan Hunyad'in bu galibiyeti,

Avrupa'da büyük bir söhret kazanmasina sebep oldu. Bu maglubiyetin acisini

çikarmak ve öcünü almak üzere Osmanli Devleti, ayni senenin Eylül ayinda ikinci

bir kuvvet sevkine karar verir. Rumeli Beylerbeyi Hadim Sehabeddin Pasa (Kula

Sahin) Anadolu ve Rumeli askerleri ile yeniçerilerin de katildigi bir kuvvetle

Silistre üzerinden Eflâk'a girer. Kuvvetine magrur olarak ihtiyatsiz hareket

eden Pasa, tecrübeli akinci beylerinin tavsiyelerine kulak asmadigindan, Vlad

Drakul ile birlikte hareket eden Jan Hunyad tarafindan Vazag mevkiinde büyük bir

bozguna ugrar. Kendi hayatini güçlükle kurtarabilen Kula Sahin Pasa, kaçarak

Tuna'yi geçer. Ancak onun bu korkakligi kendisinin derhal beylerbeylikten

alinmasina ve yerine Kasim Pasa'nin Rumeli beylerbeyi olmasina sebep

olur.

Hiristiyan âlemde, büyük bir

sevince vesile olan bu iki galibiyet, Türkler aleyhinde bir Haçli ittifakinin

meydana gelmesine sebep olmustu. Papa IV. Eugenius tesviki ile Türkler aleyhinde

derhal bir ittifak meydana getirilmisti. Bu ittifaka Macarlar'dan baska Leh,

Ulah (Eflâk) ve Sirplarla Alman Imparatorlugu dahilindeki milletler, Fransa ve

Belçika gönüllüleri yaninda, Anadolu'da Karamanoglu Ibrahim Bey, dahil olmustu.

22 Temmuz 1443'de Macaristan'in merkezi olan Offen (Budin)'den hareketle

Semendire yakininda Tuna'yi geçip Sirbistan'a gelen bu orduya bazi Bulgarlar,

Bosnalilar ve Arnavudlar da katiliyorlardi. Sultan Murad'a dost görünmesine

ragmen Imparator Ioannis de hem Papa'ya hem de Macar kralina elçiler göndermek

suretiyle onlari Türkler aleyhine kiskirtiyordu.

Müttefiklerin basinda Polonya

ve Macaristan krali Ladislas ile Jan Hunyad bulunuyorlardi. Macarlara iltica

etmis olan Sirp despotu Jorj Brankoviç ile Eflâk Beyi Drakul ve Papa'nin vekili

Kardinal Jülyen Cezzarini de bu müttefik Haçli ordusunda yer aliyorlardi. Bu

ordu, Sirbistan'i istila ile Krusevac (Alacahisar), Sehirköy ve Nis'i tahrib

edip atese verir. 1443 Ekim ayinda Osmanli topraklarina giren Haçlilarla ilk

muharebe 3 Kasim 1443'te Morava nehri kenarinda ve Nis civarinda olur. Üç kol

halinde muharebeye istirak eden Osmanli ordusu, maglub olarak dört bin esir ve

iki bin sehid birakir. Bu harpten önce Haçlilarla is birligi yapip onlarin

müttefiki durumuna gelen Karamanoglu Ibrahim Bey, Haçlilarla ayni zamanda

harekete geçince Sultan Murad Anadolu'ya geçerek Konya taraflarina gitmis,

maglub olan Karamanoglu ile bir anlasma yaptiktan sonra derhal Edirne'ye, oradan

da Sofya'ya hareket etmisti. Fakat bu sirada Morava savasi haçlilarca

kazanildigi için Sultan Murad, Balkanlarin güneyine çekilmek zorunda kalir.

Bulgaristan'a giren Haçlilar, Sofya'yi alirlar. Haçlilarla birlikte hareket eden

Bulgarlar, onlara hem süvari kuvveti hem de yiyecek tedariki için yardimda

bulunurlar. Osmanli tebeasi olan Bulgar halkinin, Haçlilara bu sekilde

yardimlari onlarin daha da güçlenmesine sebep olur. Böylece onlar, Meriç

vadisine yol veren Balkan geçitlerine dayanirlar. Karaman seferinden yeni dönmüs

olan Sultan Murad, bu istilayi Izladi derbendinde güçlükle durdurabildi.

Haçlilarin bu cür'etli yürüyüsü, Osmanli Devleti'ni o kadar agir bir buhran

içine sürükledi ki, Türklerin pek yakinda Balkanlar'dan tamamiyla atilacagi her

tarafta konusulan genel bir kanaat haline gelmisti. Yanko'nun basarilari, Papa

IV. Eugènius tarafindan merasimle kutlaniyordu. Gerçekten de Eylül 1444 yilinda

Haçli ordusunun bir kere daha Tuna'yi astigi zaman adi geçen Papa, Türklerin

artik tamamen Avrupa'dan atilacagindan süphesinin kalmadigini, durumun böyle bir

hal almasindan dolayi sevincini belirtecek kelime bulamadigini yazmakta idi.

Çagdas Yunan tarihçisi Chalkokondyles de, simdi Balkanlar'da yerlerinden atilmis

birçok yerli senyörün atalarinin topraklarini yeniden elde etmek için acele

harekete geçtiklerini görüyor ve hatta müttefiklerden her biri, Rumeli'nin

isgalinden sonra ganimetin hangi parçasini alacagini tasarlamakla mesguldu

der.

Biraz önce de görüldügü gibi

Haçlilarla Morava, Izladi ve Yalvaç muharebeleri yapilmis olup Osmanli ordusu

zor durumda kalmisti. Tam bu siralarda Haçlilarin müttefiki olan Karamanoglu

Ibrahim Bey, uygun zamanin geldigini düsünerek ve firsat bu firsattir diyerek

Osmanlilar'la yaptigi antlasmayi bozarak 1444 Ilkbaharinda tekrar Osmanli

hududunu geçerek büyük ölçüde istila ve tahriplere baslamisti. Böylece

Osmanlilar, Rumeli ve Anadolu'da iki ates arasinda kalmislardi.

Sultan Murad, gerek devam eden

maglubiyetler, gerek bir önceki Karaman seferine katilan ve harbin

kazanilmasinda faal bir rol oynayan Amasya Sancak Beyi büyük oglu Sehzade

Alaeddin'in Amasya'ya döndükten kisa bir müddet sonra vefati, gerekse bu yeni

Karaman taarruzu yüzünden bir hayli sikintili anlar yasadi. Iste bu yüzden

Sultan Murad, baris yapmayi uygun görmüstü.

Bu karari veren Sultan Murad,

Jorj Brankoviç vasitasiyle Macaristan kralina müracaat edip baris teklifinde

bulunur. Vladislas bu müracaati kabul ederek Edirne'ye bir heyet gönderir.

Burada Edirne-Segedin diyebilecegimiz bir baris antlasmasi yapilir. 12 Haziran

1444 (25 Safer 848) tarihinde Edirne'de imzalanan bu antlasmaya göre Sirplardan

alinan yerler (Semendire, Kolombaç, Krusevaç, Topliçe taraflan, Leskofça ve

Zelenigrad) yine Jorj Brankoviç'e birakilacak, Sirbistan'in tekrar kurulmasi ve

despotun Osmanlilar'in yaninda bulunan iki oglunun iadeleri kabul ediliyordu.

Buna karsilik Sirp despotu da Osmanlilar'a vergi vermeyi kabul ediyordu. Bundan

baska Eflâk, Osmanlilar'a vergi vermekle beraber Macarlarin nüfuzu altinda

birakilmakta idi. Sultan Murad, muahedeye sadik kalacagina dair Macar elçileri

önünde yemin eder. Bu antlasmanin Macar krali Vladislas tarafindan da tasdiki

için Macar elçilik heyeti ile birlikte bir Osmanli heyeti de Macaristan'a

gidecekti. Muahede geregince despotun Osmanlilar yaninda bulunan iki oglu da

serbest birakilacak ve Izladi muharebesinde esir düsen padisahin enistesi

Çandarlizâde Mahmud Çelebi de yetmis bin duka altin kurtulus akçesi (fidye-i

necat) karsiliginda serbest birakilacakti. Bundan sonra Türkler ve Macarlar

birbirlerinin topraklarina tecavüz etmeyip dostça yasayacaklardi.

BU DIPNOT

NEREDE

Edirne'ye gelen Macar heyeti

ile birlikte padisahin tasdik ettigi muahedeyi Vladislas'a vermek ve onun tasdik

edecegi muahedeyi de alip getirmek üzere Kapicibasi Baltaoglu Süleyman Bey

baskanliginda bir Osmanli heyeti Macaristan'a gönderildi. Osmanli mürahhas

heyeti önce Jan Hunyad'a müracaat ettiyse de o, bu yanlisligi düzelterek, heyeti

Segedin'de bulunan milli meclise gönderdi. Yüz atli maiyetiyle hareket eden

heyet, Segedin'e varir. Segedin'deki havaya göre antlasmanin imzalanip

imzalanmamasi hususunda iki farkli görüs bulunuyordu. Papa ile Bizans Imparatoru

muahedenin imzalanmamasi taraftari idiler. Buna karsilik Edirne muahedesiyle

memleketini kurtarmis olan Sirp despotu, muharebenin devaminda bir fayda

görmeyecegini ve belki de zarar görecegini düsünerek sulhun akdini istedigi gibi

Jan Hunyad da muahedenin muvakkat bir zaman için kabul edilmesinde israr

ediyordu. Nihayet kral, bunlarin görüsünü kabul ederek 12 Temmuz 1444'de

Segedin'de muahedeyi imzalayarak Türk heyetine verir. Kral, barisi bozmayacagina

dair kutsal kitaplarina el basarak Osmanli heyeti önünde yemin eder. On yili

kapsayan muahede iki dilde yazilip teati edildi.KARAMAN

SEFERI

Haçlilarin,

Balkanlari astigi ve Osmanlilar'in Rumeli'ni kayb etme tehlikesi ile karsi

karsiya kaldigi bir dönemde, Karamanoglu Ibrahim Bey, daha önce imzaladigi

muahedeyi bozarak 1444 Ilkbaharinda Osmanli hududunu geçerek daha genis ölçüde

istila ve tâhriplerde bulunmustu. Bu yüzden Anadolu ve Rumeli'nde Osmanlilar iki

ates arasinda kalmislardi.

Karamanoglu'nun, Haçlilarla

birlesip Osmanli'yi arkadan vurmasi, Islâm dünyasinda büyük bir tepkiye sebep

oldu. Devrin din bilginleri onu müskil durumda birakan vaazlara

basladilar.

Karamanoglu'nun aleyhinde

baslayan bu cereyan üzerine Sultan Murad, Amasya'nin Hanefî ulemasindan

Abdurrahman el-Muslihî tarafindan yazdmis bir mektupla, Islâm dünyasinin

ulemasina müracaat ederek, bir din düsmaninin taarruzunu def etmek için ugrasan

bir Islâm hükümdarinin mülküne, baska bir Islâm hükümdarinin taarruzuyla

tahribat ve katl yapmasinin müslümanlikla ne derece telif edilecegi hakkinda

dört mezheb ulemasindan fetva istemisti. Böylece Sultan Murad'in kendisi,

Haçlilarla ugrasirken, Karamanoglu'nun, kendi ülkesini tahrib edip Haçlilara

yardim etmesine karsilik onun üzerine yürümek için dinî bir destek aradigi

anlasilmaktadir. Murad Bey'in bu hakli müracaati üzerine, devrin âlimlerinden

Safiî Kadi'l-Kudat'i Seyhülislâm Sihabu'd-Din Ahmed Ibn Hacer el-Askalanî (öl.

1449), Hanefî Kadi'l-Kudat'i Seyhülislâm Saadeddin Deyrî (öl. 1462) ile

Abdusselam el-Bagdadî, Malikî âlimlerinden Kadi'l-Kudat Seyhülislâm Bedreddin

et-Tenesî (öl. 1449), ve Hanbelî âlimlerinden Seyhülislâm Bedreddin el-Bagdadî

(öl. 1453), Karamanoglu üzerine yapilacak bir seferin mesru olacagina dair fetva

verdiler. Hatta Ibn Hacer el-Askalanî, verdigi fetvada, Karamanoglu'na karsi

mukateleye gücü yetenlerin onunla savasmalarinin vâcib oldugunu belirterek

kaninin helâl oldugunu beyan ediyordu. Saadeddin Deyrî ise kaleme aldigi

fetvasinda Karamanoglu'nun yapmis oldugu fenaliklardan dolayi tevbe edip Hakk'a

rücu' etmesini, bunun gerçeklesmesi için de Frenklerle savasan Osmanoglu'na

askerleri ile yardim etmesini tavsiye ediyor, aksi takdirde dünyada ve ahirette

rezil olup hüsran içinde kalacagini belirtiyordu. Keza Bedreddin el-Bagdadî

el-Hanbelî ve Bedreddin et-Tenesî de Ibrahim Bey'in katlinin lâzim geldigine

fetva vermislerdi. Amasya kadisi Abdurrahman el-Muslihî de bu fetvalara yaptigi

bir serhle fetva sahiplerinin görüsüne istirak ediyordu.

Ibrahim Bey'in, Frenklerle

birlikte hareket etmesini Müslümanlikla bagdastiramayan Sultan Murad, Islâm

dünyasinin taninmis âlimlerinden alinan bu fetvalar üzerine harekete geçer.

Sultan Murad, oglu ve Manisa sancakbeyi Mehmed'i yerine vekil birakarak

Edirne'den ayrilir. Henüz tam anlamiyla istikrara kavusmamis Rumeli'nin

tehlikeli durumunu da göz önünde bulundurarak yaninda bes alti bini açmayan

Kapikulu askeri oldugu halde 12 Temmuz'da Çanakkale Bogazi'ni geçip Anadolu

askeri ile birlestikten sonra Karamanlilar'a karsi büyük ve müthis bir intikam

seferine girisir.

Osmanlilarin giristikleri bu

intikam seferi karsisinda panik içinde Taseli'ne kaçabilen Ibrahim Bey, esi olan

padisahin kiz kardesi ile veziri Server (Sürur) Aga'yi Yenisehir'de bulunan

Murad Bey'e gönderip pek çok taviz karsiligi barisa razi olacagini bildirir.

Elçiler, padisaha çok yalvarirlar. Bunlar, Ibrahim Bey'in ilk tecavüzünde

herhangi bir müdahalesinin bulunmadigini, son defaki tecavüzü de

Turgutogullari'nin tahriki ile oldugunu beyan ederek ycniden barisin

saglanmasina muvaffak olurlar. Murad Bey, kizkardesinin ve bütün suçu

Turgutogullari'na yükleyen Server Aga'nin israrlari üzerine ileri sürecegi

sartlari yerine getirmesi sartiyle Karamanoglu ile anlasmayi kabul eder. Çok zor

durumda kalan Ibrahim Bey, Murad Bey'le yeminle teyid ettigi bir sevgendnâme

(yeminlesme) akdederek ileri sürülen agir sartlari kabul etmek zorunda kalir.

Türkçe olarak kaleme alinan bu sevgendnâmeye göre Ibrahim Bey, Osmanlilar'a

karsi düsmanca hareketlerde bulunmayacagini Kur'an-i Kerim üzerine yemin etmek

suretiyle belirtiyor, Murad Bey ile oglu Mehmed Çelebi'nin düsmanlarina düsman,

dostlarina da dost olmayi kabul ederek savas sirasinda da oglu emrinde yardimci

kuvvetler göndermeyi taahhud ediyordu.

Bu anlasmadan anlasilacagi

üzere, Islâm dünyasinin efkâr-i umumiyesi karsisinda suçlu duruma düsen ve

bundan endise duyan Ibrahim Bey, Osmanlilar'in Rumeli'deki mukadderatini tayin

edecek olan Varna savasi sirasinda Osinanlilar'a zorluk çikarmadigi gibi Ikinci

Kosova savasina da oglunun komutasinda yardimci kuvvetler göndermek suretiyle

Osmanlilar'in, dolayisiyle Islâm âleminin dikkatlerini üzerine çekti. Buna

paralel olarak Hiristiyanlar üzerine yapacagi bir seferin daha önceki fena

intibai silecegini hesaplayarak henüz Kibrislilar elinde olup büyük babasi

Alaeddin Ali Bey'in 1367 yilinda fethine tesebbüs ettigi Gorigos kalesini (Kiz

kalesi) zapt eder.

Daha önce de görüldügü gibi II.

Murad, Karamanoglu üzerine gitmeden önce oglu Manisa sancakbeyi Mehmed'i

Edirne'ye getirtmis ve Karaman seferi esnasinda da onu yerine vekil olarak

birakmisti. Sultan Murad, Karamanoglu ile yaptigi anlasmadan sonra Agustos

baçlarinda Yeniçehir'den Mihaliç ovasina gelmiçti. Buradan kapikulu askerleri ve

beyleri önünde henüz 12 yasinda genç bir sehzade olan oglu Mehmed lehine tahttan

feragat eder. Böylece kendisi Bursa'da rahat ve huzurlu bir sekilde ahiret

içleri ile mesgul olup ibadet edebilecekti. Sultan Murad'in tahtini bir çocuga

terk edis hadisesini mücerred ve sahsî bir heves veya hevessizlik olarak degil,

hükümdarin böyle bir karara gidecek kadar asil ve feragatli bir ruh haletine

sahip oldugunu görmck lazimdir. Bu tahttan uzaklasma keyfiyeti belki de Sultan

II. Murad'in, devrine kazandirmis oldugu muvaffakiyetlerin anahtaridir. Zira

tahti, sahsî bir ikbal ve devlet ihtirasi adina degil, kütle menfaati namina

üstüne almis olmanin en kesin ve açik delilidir.

Solakzâde, Sultan Murad'in çok

çalismak suretiyle Osmanli memleketinde güven ve emniyet temin ettigini, içleri

yoluna koydugunu belirttikten sonra söyle der: Saltanat içlerinden feragat

buyurup, bundan sonra halvette ve uzlette oturmayi arzu eyledi. Saltanat

tantanasini, miskinlik sermayesine tebdil etmekle sonsuz ugurlar bulmayi ummakta

idiler." Sultan Murad, bu karekter ve yaratilista olan bir kimse idi. Fakat ne

yazik ki bu arzusu, gerçeklesmeyecekti. Çünkü henüz 12 yasinda olan bir çocugun

baçinda bulundugu devlet, kolay yutulabilir bir lokma idi. Bu sebeple

Hiristiyanlar, on yillik bir muahede yapmis olmalarina ragmen bu antlasma on gün

bile sürmeyecektir.VARNA

SAVASI

Kutsal kitaplari

olan Incil üzerine yemin etseler bile kendilerine göre dinsiz olan Müslümanlar

söz konusu olunca bu yeminin geçerli sayilmayacagi anlayisini gelenek haline

getiren Hiristiyanlar, Varna Savasi ile bu geleneklerini devam ettirmis

görünmektedirler. Zira Osmanlilar ile Hiristiyan müttefikler arasinda imzalanan

baris antlasmasi, daha mürekkebi kurumadan bu müttefikler tarafindan

bozulmustu.

Sultan Ikinci Murad ile

Macaristan ve Lehistan Krali Vladislas arasinda 10 yil için yapilan mütareke,

alti hafta geçmeden bozuldu. Incil üzerine yapilan yeminden henüz 10 gün

geçmemisti ki, Papa'nin vekili Kardinal Julien Sezarini, kral ile krallik

meclisi üyelerine, Osmanlilarla imzalanmis olan antlasmanin bozulmasi ve

Eylül'ün ilk günü Orsova'nin kusatilmasi için ekanim-i selâse (Teslis, üçlü ilâh

sistemi) ve Hz. Meryem ile azizlerden Etyen ve Ladislas üzerine yemin

ettirir.

Hiristiyan dünyasini böyle bir

antlasmayi bozmaya yönelten firsat, Sultan Murad gibi tecrübeli bir hükümdarin

hükümdarliktan çekilerek, devletin basina çocuk yasta bir kimsenin getirilmesi

idi. Bu saltanat degisikligi, Türklerin, Balkanlar'dan atilmasi için uygun ve

kaçirilmaz bir firsatti. Bu firsatin degerlendirilmesi gerekiyordu. Bunun için

de, yapilan yeminin hiç bir mânâ ifade etmeyecegi, bizzat din adamlari

tarafindan belirtilmeliydi. Nitekim bu da yapildi. Bu arada Karamanoglu Ibrahim

Bey fiilen bir sey yapamiyorsa da vaziyetin müsaid oldugunu müttefiklere

bildirmesi, Bizans Imparatorunun Papa'yi tesvik etmesi ve sarayinda bulunan

Osmanli hanedanina mensup sehzade Orhan'i (Çelebi Sultan Mehmed'in oglu) Çatalca

taraflarina salivererek saltanat iddiasiyla onu ortaya çikarmasi, durumu nazik

bir safhaya sokmustu. Çünkü Osmanli yönetimi böyle bir sey beklemiyordu. Zira

yapilan antlasma, bagli kalinmasi gereken bir yemindi. Kime karsi ve hangi

sartlarla olursa olsun bozulmamasi gerekirdi. Fakat Haçli ordusu yeminine bagli

kalmadigi için böyle bir savas vuku bulmustu. Dukas'in ifadesine göre

antlasmanin bozulmasini anlamakta güçlük çeken Sultan Murad, Hammer'in de

belirttigi gibi, savas esnasinda düsmanlarin hainliklerini kendi askerlerine

göstermek istiyormus ve yemininden dönenleri cezalandiran Cenâb-i Hakk'in,

himayesini bekliyormus gibi, Hiristiyanlarin bozmus olduklari antlasmayi,

hendegin kenarina dikilen bir mizragin ucuna astirmisti.

Türkleri bütünüyle

Balkanlar'dan uzaklastirmak için gereken tedbirlere bas vuran Papa, Anadolu'daki

Türklerin Rumeli'ye geçmelerini önlemek için Çanakkale Bogazini kapatmak üzere

Kardinal Françesco Gondolmieri komutasindaki donanmadan da uygun mektuplar

aliyordu. Bu da savasin yeniden baslamasi için bir firsatti.

Papanin, donanma komutani olan

Kardinal Françesco Gondolmieri, Anadolu'dan Rumeli'ye kuvvet geçirilmeyecegini

temin ediyordu. Bu vaziyet karsisinda artik Türklerin isi bitiriliyor ve

Balkanlardan çikarilacaklarina kesin gözle bakiliyordu. Haçlilarin, basarili

komutani Jan Hunyad'm, Türklerden alinacak Bulgaristan'a kral olacagi da vaad

ediliyordu. Böylece, baslangiçta antlasmayi bozmanin ve yeniden Osmanlilarla bir

harbe girmenin taraftan olmayan Jan Hunyad, fikrinden caydirilmis

oluyordu.

Edime-Segedin muahedesinin

bozulmasi üzerine, Macar, Bohemya, Eflâk, Hirvat, Polonya ve Alman milletleri

ile Papa taraftarlari da dahil olmak üzere büyük bir ittifak kurulmustu. Gizlice

donanma vermek suretiyle Venedikliler de bu ittifaka dahil olmuslardi.

Osmanlilar'in üst üste maglubiyetleri, Venedikliler'i parsayi toplamak ümidine

kaptirmisti. Sayet Osmanlilar maglub olurlarsa ki buna kesin gözü ile

bakiliyordu Gelibolu, Selânik ve Karadeniz sahilindeki bazi yerler, bunlara

verilecekti. Bununla beraber Venedikliler, Papa'ya verdikleri gemilerine kendi

bayraklarini degil, Papalik ve Burgondiya bayraklarini çekmislerdi. Böylece güya

Osmanlilar'a karsi tarafsiz kaldiklarini göstereceklerdi. Osmanlilar'a vergi

veren Raguza (Dubrovnik) Cumhuriyeti de Macarlarla birlikte hareket ederek

harbin sonundaki taksimde Avlonya ile Kanina'yi almak istiyordu. Bizans

Imparatoru, müttefiklerin galibiyetinden istifade edecegini ümid etmekle

beraber, Osmanlilar'dan çekindigi için sureta pek istekli görünmüyordu. Bununla

beraber Imparator VIII. Ioannis, Macar Krali ve diger hiristiyanlara bas vurup

Karamanoglu'nun isyanindan dolayi müttefiklerin acele sefere çikmalarini

istemisti. Bu siralarda akd edilen Edirne muahedesi üzerine, 30 Temmuz 1444

tarihli ikinci bir mektupla Türklerin çok zor durumda olduklarini bildirerek bir

an önce harbe baslanmasini israrla tavsiye ediyordu. Bu hareketi ile harbe

girmeden ve burnu kanamadan bir hisse almak istiyordu.

Muahedenin bozulmasindan sonra

derhal taarruza geçilmedi. Böylece bir açikgözlük veya hile daha yapiliyordu.

Zira, muahedenin bozulmus oldugundan haberi olmayan Osmanlilar'in, antlasma

geregince Sirplara terk edecekleri yerlerin verilmesi bekleniyordu. Gerçekten de

muahedeye bagli olan Osmanlilar, antlasma geregi Sirplardan aldiklari yerleri

geri verdiler. Ancak bundan sonra Eylül ayinda Birlesik Haçli ordusunun taarruzu

baslayacakti. Müttefikler, baslarinda Kral Vladislas oldugu halde harbe girmeyen

Sirp despotunun (muahededeki yeminini bozmayacagini söyleyen Sirp despotu,

Osmanli Devleti'ni de durumdan haberdar etmisti) topraklarina girmeyerek

Orsova'dan Tuna nehrine geçip Vidin'e gelirler. Burayi yaktiktan sonra

Nigbolu'da Eflâk voyvodasi Vlad Drakul'un kuvvetleri ile birleserek Tuna boyunca

yürüyüp Sumnu'ya ulasirlar. Geçtikleri yerlerde müdafaasiz köyleri ve hatta

kiliseleri yagmalayarak Sumnu'yu aldiktan sonra Pravadi yolu ile Vama önünde

belirdiler. Osmanlilarin, Tuna nehrinde isletilmek üzere Kamçik nehri agzinda

yaptiklari yirmi sekiz nehir gemisi de, bu kuvvetler tarafindan

yakilir.

18-22 Eylül'de Tuna'yi asip

Varna yakinlarina gelen bu güçlü ordunun meydana geçirecegi tehlikeden endiseye

düsen Osmanli devlet ricali, durumun vahemetini kavradiklarindan basta vezir-i

a'zam Çandarli Halil Pasa olmak üzere diger devlet adamlarinin telkini ile II.

Mehmed, babasini baskomutan olmak üzere Edirne'ye davet eder. Cebe Ali (Veya

Kassaboglu Mahmud Bey), tehlikenin büyüklügünü anlatmak üzere Sultan Murad'a

gönderilir. Cebe Ali'nin tesirli konusmasi üzerine Murad Bey, yaninda kirk bin

Anadolu askeri ile Edirne'ye dogru yola çikar. Bu esnada Çanakkale Bogazi Haçli

donanmasi tarafindan tutuldugu için oradan Rumeli'ye geçme imkâni bulamaz.

Sultan Murad, düsmani sasirtmak için küçük bir kuvvet gönderip kendisi sür'atle

Istanbul Bogazina gelip Güzelcehisar (Anadolu Hisari)'dan Rumeli'ye geçer.

Koordineli bir sekilde hareket eden Osmanli birliklerinden biri bogazin Anadolu

tarafina geldigi zaman Veziri A'zam Halil Pasa komutasindaki bir diger birlik,

toplarla Anadolu Hisari'nin karsisina gelip geçis için gerekli emniyet

tedbirleri almisti. Her bir nefer için bir duka altin verilmek suretiyle Ceneviz

gemileri ile karsi sahile geçen Osmanli ordusunun geçis haberi, düsman

birlikleri arasinda telasa sebep olur. Sultan Murad'in, bogaz geçisini

engellemek isteyen iki Bizans gemisinden biri, topla batirilirken digeri yarali

olarak kaçip kurtulur.

Sür'atle Edirne'ye gelen Murad,

oglu Mehmed ve vezir-i a'zami orada birakarak ordu komutani sifatiyla Varna

önlerine gelmis olan Haçlilar üzerine gider.

Murad Bey, Varna önlerine

geldigi sirada düsmanin ileri hareketini yakindan takib eden Rumeli Beylerbeyi

Sehabeddin Pasa, esas orduya katilir. Harp düzenine göre Osmanli ordusunun sag

kolunda Anadolu Beylerbeyi Karaca, sol kolunda da Rumeli Beylerbeyi Hadim

Sehabeddin Pasalar (bazi kayitlarda sol kolunda Turahan Bey bulunmustur)

bulunuyorlardi. Merkezde de bas komutan olarak II. Murad vardi. Daha önce de

temas edildigi gibi merkez cephesinin önüne bir mizrak ucuna takilmis olarak

Segedin muahedenhamesi dikilmisti. Ordunun gerisi tahkim edilmediginden sarilma

tehlikesi vardi. Merkezde yeniçerilerin önünde kaziklarla korunmus bir hendek

bulunuyordu.

Müttefiklerin, Ulahlar ve bes

bölük Macar'dan meydana gelen sol kanadi, Varna batakliklari ile muhafaza altina

alinmisti. Sag kol ise açik ovaya ve sehre dogru düsmüstü. Burasi açik ve

tehdide mamz oldugundan Macar kuvvetleri tamamen burada toplanmislardi. Siyah

bayraklari altinda Kardinal Jülyen Sezarini komutasindaki kuvvetler bu kolda

idiler. Kral Vladislas, merkezde Sen Jorj sancagi altinda bulunup elli süvari

ile koruma altina alinmisti. Baskomutan Hunyad ise hemen hemen her tarafta

görülüyordu.

Her iki tarafin sahip oldugu

insan gücü, kesin olarak belli degilse de düsman kuvvetlerinin Türk

kuvvetlerinden daha fazla oldugu bir gerçektir. 28 Receb 848 (10 Kasim 1444) Sen

Marten yortusuna tesadüf eden Sali günü baslayan Varna Savasi, Haçlilarca ugurlu

sayilan bir günde oldugu için sevince sebep olmustu. Bununla beraber,

Hiristiyanlari büyük bir korkuya sevk eden bir hadisenin de cereyan ettigini

belirtmek gerekir. O anda patlak veren siddetli bir kasirga, kralinki hariç

olmak üzere Haçli ordusundaki bütün bayraklari savurup atmisti.

Muharebe baslar baslamaz Jan

Hunyad, Osmanli ordusunun Karacabey komutasindaki sag koluna hücum ederek

püskürtür. Sol kola yüklenen Eflâk kuvvetleri ise bu kolu bozguna ugratirlar.

Hatta yandan padisahin bulundugu ordu merkezine dogru yürüdülerse de sonradan

püskürtülürler. Ordunun gensinin iyice tahkim edilmemesinden dolayi (burada

agirliklar ve develer bulunuyordu) bu kisim da tehdid altinda idi. Sag ve sol

kollar dagilmis olduklarindan ordu merkezinde yalniz hükümdar, maiyeti ve

kapikulu askerleri kalmisti. Fakat Sultan Murad telas göstermeyerek yerinde

duruyor ve komutayi birakmiyordu.

Osmanli ordusunun sag ve sol

kanatlarinin bozuldugunu gören Macaristan krali Ladislas, kendini tutamayarak

heyecana kapilir ve Polonya kuvvetleri ile birlikte Osmanli ordusu merkezine ve

padisahin üzerine hücum ederek sancaklarin bulundugu yere kadar gelir.

Hükümdarlarinin büyük bir tehlikeye maruz kalacagini gören yeniçeriler, büyük

bir gayretle savasip merkezden içeriye giren düsman kuvvetlerini çevirirler. Tam

bu esnada Timurtas adli bir yeniçeri, kralin atinin ayagina bir balta vurarak

onu ati ile birlikte yere düsürür. Kralin düstügünü gören Koca Hizir adinda bir

yayabasi (Yeniçeri bölük komutani), hemen kosup kralin basini keser. Kesilen

basi bir mizragin ucuna takip yüksek sesle baginp kralin öldügünü söyleyince

Polonya kuvvetleri dagilip kaçmaya baglarlar. Büyük bir kismi da kaçamayarak

öldürülür. Bu sirada Osmanlilar'in sol kolunu çevirmekte olan Jan Hunyad,

sür'atle yetiserek vaziyeti düzeltmeye çalisip, biz, kral için degil, dinimiz

için vurusmaya geldik dediyse de basarili olamaz. Kralin öldügünü duyan Osmanli

birliklerinin daha bir azimle geri döndüklerini görünce toplayabildigi kadar

askeri ile kaçmaya baçlar.

Varna muharebesinde Anadolu

Beylerbeyi Karaca Pasa ile Kara Timurtas Pasa'nin torunu Umur Bey'in oglu Osman

Bey sehid olmuslardi. Düsman ordusunda ise Kral Ladislas ve muahedenin

bozulmasinda birinci derecede rol oynayan Kardinal Julyen Sezarini ölmüslerdi.

Bazi kaynaklarda (Sahavî, et-Tibru'l-Mesbûk fî Zeyli's-Süluk, Ayasafya Ktb., nr.

3113, s. 191) Osmanlilarin bu savasta on bin kadar sehid verdikleri

belirtilmektedir. Düsmanin telefati ise bundan daha fazla idi.

Sultan Murad, kazandigi bu

önemli zaferden sonra, güvendigi adamlarindan biri olan Azeb Bey'le savas

alanini gezip düsman ölülerini görünce:

— Sasilacak sey degil mi? Bütün

bu delikanlilar arasinda bir tane ihtiyar yok, der. Bu söz üzerine Azeb Bey ona

su cevabi verir:

— Eger aralarinda yaslica bir

kimse olsaydi, böyle delice bir harekette bulunmazlardi.

Osmanlilar, bu savaçta

külliyetli miktarda savas ganimeti elde ettiler. Degerli esya ile dolu ikiyüz

elli araba, galip gelen Osmanlilar'in eline geçmisti. Bu da gerçekten büyük bir

ganimet idi.

Müslümanlarin, Avrupa'daki

varliklarinin devam edip etmemesi bakimindan bir dönüm noktasi olan Varna

savasindan sonra, zaferi müjdelemek üzere belli basli sehirlerin kadilarina ve

Islâm hükümdarlarina fetihnâmeler gönderildi. Sultan Murad, bu savasta esir

alinan düsman askerlerinden bir kismini ve nasil demirden adamlari yendigini

daha iyi anlatabilmek için Macar asilzâdelerinin giydigi zirhlarla donatilmis

yirmi bes esiri, Misir Sultani Melik Zahir Çakmak'a gönderdi.

II. Murad, bozulmasin diye bal

içinde muhafaza edilen kralin basini zaferinin bir nisanesi olarak Bursa valisi

Cebe Ali'ye göndermisti. Bursa halki, kalabalik bir topluluk halinde bu zafer

nisanesini karsilamaya çikar. Nilüfer suyunda yikanan bu bas, bir mizrak ucunda

sokaklarda dolastirildi. Böylece, daha önceki savaslarda meydana gelen

maglubiyetler yüzünden moralleri bozulmus olan halka moral verilmeye

çalisilir.

Murad Bey, savasi müteakip

Edirne'ye dönünce vezirlerinin de istegi üzerine bir müddet daha orada kalir.

Zira tehlike henüz tam anlamiyla ortadan kalkmis degildi. Bir müddet sonra

tehlikenin tamamen kalktigini gören Murad Bey, oglunun mevkiini sarsmamak için,

yaninda Sarabdar Hamza Bey ile Iskender Pasa oldugu halde Manisa'ya çekilir.

Manisa'daki ikameti müddetince kendisine Saruhan, Aydin ve Mentese sancaklarinin

geliri tahsis olunur. Âdeta, tahttan ikinci bir feragat anlamina gelebilecek bu

fedakârliga ragmen Murad Bey'in, Varna galibi olarak büyük bir söhret kazandigi

anlasilmaktadir.II.

MURAD'IN TEKRAR TAHTA GEÇISI

Murad Bey'in, Manisa'ya

çekilmesinden sonra, devamli surette onu padisah olarak kabul edip buna göre

muamele eden Çandarli Halil Pasa ile, genç padisahin etrafinda toplanan

rakipleri ikinci vezir ve Rumeli Beylerbeyi Hadim Sehabeddin, genç padisahin

lalasi Zaganos ve vezir Saruca Pasa'lar arasinda bir iktidar mücadelesi baslar.

Bu arada, genç padisahi yeni fetihler için tesvik eden Sehabedin ve Zaganos

Pasa'lar, onu devletin siyasetine hakim tek hükümdar olarak görmek istiyorlardi.

Bu durumdan haberdar olan ve kendilerini tehlikede gören Karamanoglu ile

Kastamonu hâkimi, Murad Bey'e bas vurarak vaziyeti anlatmak zorunda kalmislardi.

Sonradan bunlara Bizans Imparatoru ve Despot da katilacaklardir, Murad Bey, bu

bas vurular üzerine küçük sultan ile, onu bu siyasete iten vezirleri siddetle

ikaz etmis olmasina ragmen, oglunun gerçek bir padisah gibi hareket etmesinden

dolayi da içten içe sevinmisti. Bundan sonra Çandarli Halil Pasa'nin

hazirlayacagi uygun vasati beklemeye baslar. Nitekim çok geçmeden yeniçeriler

1446'da Sehabeddin Pasa'nin aleyhine olmak üzere isyan ederler. Halkin da

destegi ile güçlükle bastinlari bu isyan üzerine, devletin iç ve dis emniyeti

için Murad Bey'in tekrar Edirne'ye gelip is basina geçmesi gerekiyordu. Halil

Pasa'nin gizli daveti ile Murad Bey, 5 Mayis 1446'da Rumeli'ye gitmek üzere 4000

kisilik bir kuvvetle Manisa'dan yola çikar. Fakat sonradan fikrini degistirerek

Bursa'ya gider. Ama Mora'da despot Konstantin'in tasarrufunun devam ettigi bir

sirada Halil Pasa, Ishak Bey ve Anadolu Beylerbeyi Özgüroglu Isa Bey, onu tekrar

Edirne'ye davet ederler. Bunun üzerine Murad Bey, Agustos sonlarinda, oglunun

haberi olmadan Edirne'ye gelir. Ertesi gün Halil Pasa, Ishak Bey, Isa Bey ve

diger beyler aralarinda anlasip genç padisaha nezaketen tahtini babasi lehine

terk etmesini, fakat onun bunu kabul etmeyecegini söyleyerek bir emrivaki

yaparlar. Murad Bey, yapilan teklifi kabul ederek tahta geçer. Tursun Bey,

Sultan Mehmed'in babasina olan saygisindan dolayi tahtini gönül rizasi ile

teslim ettigini söyleyerek söyle der: Amma çün atasina nisbet-i kemâl-i

inkiyadi var idi, hüsn-i riza ile atasin getürdi, saltanatin teslim etti. O

anda da orada hazir bulunan herkes kendisine bey'at etti. Mehmed, veliahd olarak

Zaganos ve Nisanci Ibrahim Bey'le birlikte Manisa'ya gönderildi.BALKANLAR'DA HAKIMIYET VE MORA

SEFERI

Yildirim Bâyezid

zamaninda Osmanli nüfuzu altina girmis olan Mora, Ankara Muharebesi'nden sonra

baglantidan kurtulmustu. Mora'nin büyük bir kismi Bizans'a aitti. Eskiden beri

imparatorun oglu veya kardesleri bu yarimadada Despot adi ile müstakil birer

hükümdar gibi hüküm sürerlerdi. Mora Despotu olan Konstantin (1448'den itibaren

Bizans Imparatoru), Segedin muahedesini kabul etmek zorunda kalan Sultan

Murad'in, hükümdarliktan çekilmesi üzerine durumu kendi lehine müsait görerek

Teb, Beotya ve Pindos taraflarini ele geçirerek Mora'nin müdafaasi için

faaliyetlere girismisti. O, bununla da yetinmeyerek Osmanli taraftan olan Atina

prensi II. Nerio Acciajoli'yi de kendisiyle birlesmeye zorlamisti. Kuzeyden

gelebilecek bir Osmanli hücumuna karsi, Gördes ile Korent denilen ve karadan

Mora'nin kapisi durumunda bulunan dar geçidi (berzah) saglamlastirmisti. Böylece

Mora, Osmanlilara karsi yeniden tahkim edilmis oluyordu. Mora seferinin sebebi

de Padisahin bu tahkimattan süphelenmesi idi. Osmanlilarin, nüfuzlari altindaki

Mora'dan vaz geçmeleri mümkün degildi. Çünkü Yunanistan fütuhatinin

tamamlanmasi, Mora'ya hâkim olmakla mümkündü. Öyle anlasiliyor ki Osmanlilar'in

güttükleri siyasî hedef, Tuna'nin güneyinde, kendi yönetimlerinde olmayan bir

toprak parçasi birakmamakti.

Daha önce de temas edildigi

gibi Varna savasindan önce Papa donanmasinin Çanakkale Bogazini kapatmasi ve

Macaristan Krali'nin Varna'ya kadar gelmesi, bütün Hiristiyan dünyasina oldugu

gibi Kostantin'e de cesaret vermisti. O da digerleri gibi Osmanlilar'in Varna'da

tamamen perisan olacaklarini ve artik Balkanlari tamamiyle terk edeceklerine

inaniyordu. Bu yüzden de Osmanlilar'a ait bazi yerleri almisti. Sultan Murad,

Varna zaferini kazandiktan sonra, Kostantin'in isgal ettigi yerleri geri

vermesini istemis ise de uygun bir cevap alamamisti. Bu yüzden Mora'nin tekrar

nüfuz altina alinmasi gerekiyordu.

Sultan Murad, Mora seferinden

önce bölgeyi ve insanlarini taniyan akinci komutanlarindan Pasa Yigitoglu Gazi

Turahan Bey'den buranin askerî, siyasî ve etnografik durumu hakkinda tafsilatli

bilgi alir. Sultan Murad, gereken bilgiyi aldiktan sonra Turahan Bey'in akinci

kuvvetlerini Mora'nin fethi ile görevlendirir. Korent kalelerini elde edebilmek

için çok miktarda top mermisine (gülle) ihtiyaç vardi. Bes kaleyi birden

vurabilmek için develerle buraya bakir nakl edilerek toplar dökülür. Serez'de

toplanan Osmanli kuvvetleri, süratli bir yürüyüsle 8 Ramazan 850 (27 Kasim

1446)'da Korent (Korintos) berzahini kapayan Hexamilion (Kesmehisar) surlari

önüne gelirler. Top atesiyle baslayan savasa bizzat Sultan Murad da katilir.

Onun basinda bulundugu asil ordunun gayreti ile kale Aralik ayinin onunda zapt

edilir. Osmanlilar'daki topçulugun ilerlemesi sayesinde on üç günde surlar

delinmis ve Osmanli ordusu bu deliklerden içeri girip kaleyi zapt etmisti.

Korent'in düsmesi ile Mora'nin kapilari yeniden Türklere açilmis oldu.

Osmanlilar'ca Balyabadra adi verilen Mora'nin merkezi ve en büyük sehri Petras,

tekrar feth edildi. Mora'nin kapisi olan bu yerler alininca bir koldan Padisah,

diger koldan da Turahan harekete geçerler. Bunun üzerine Despot Konstantin,

tarihçi Halkondilas'i elçi olarak Sultan Murad'a gönderir. Elçi, haber iletmesin

diye baslangiçta tevkif edildiyse de sonunda serbest birakilir. Konstantin de

senede belli bir miktar vergi vermeyi kabul eder. Ayrica Korent berzahi (geçit)

kendisine yiktirilir. Sonuç olarak Osmanlilar'a karsi tecavüzlerde bulunan

Despot Konstantin ile kardesi Thomas, tekrar Osmanli tabiiyetini tanimak zorunda

kalirlar. Bu basaridan sonra Edirne'ye dönen Sultan Murad, buradan getirdigi

esirleri Anadolu'ya nakl ettirip, oradan da bu bölgeye Müslüman Türkleri

getirtmek suretiyle nüfus mübadelesi yapmisti.

Eflâk Voyvodasi Vlad Drakul,

Sultan Murad'in Mora isini basarili bir sekilde sonuca baglayip Edirne'ye

döndügünü görünce, onunla anlasmak ister. Fakat Yanko tarafindan öldürülür. Öte

yandan daha önce Osmanli ordusundan kaçtigini belirttigimiz Arnavut Iskender

Bey, Papa ve Macar Krali ile temaslarda bulunup Arnavutluk yolu üzerindeki

Kocacik hisarini ele geçirmisti. Morava savasi sirasinda ordudan kaçip

bozgunluga baslamasi, Kroya sancagina tayin edildigine dair sahte bir ferman

uydurup Kroya (Akçahisar)'ya girip hisardaki Osmanli askerinin tamamini uykuda

iken kiliçtan geçirmesi, tekrar Hiristiyanliga dönmesi ve Papadan yardim görmesi

gibi hareketleri yüzünden ortadan kaldirilmasi gerekiyordu. Iskender Bey, aldigi

yardimlar sonucunda kazandigi bazi basarilarina güvenerek Venedikliler'le de

bozusur. Osmanlilar bunu iyi degerlendirerek 1448 yazinda bir taarruza karar

verirler. Gerçekten de Sultan Murad, belirtilen yilda yaninda Sehzade Mehmed de

olmak üzere büyük bir ordu ile Arnavutluga girerek Kocacik hisarini zapt eder.

Fakat kisa bir müddet sonra Sirp Despotu Jorj Brankoviç'ten, Jan Hunyad'in

Macar, Eflâk, Bohemya ve Almanya'dan topladigi 90.000 kisilik bir ordu ile

Tuna'yi geçip Sirp topraklarina girmek üzere oldugu haberini alinca, Sofya'ya

çekilerek ordusunu yeniden düzene sokar. Buradan güney yolu ile Kosova ovasina

gelerek düsmanini savasa mecbur eder.IKINCI

KOSOVA MUHAREBESI

Osmanlilar'a karsi

tertiplenen bu yeni Haçli seferi, Varna zaferinden dört yil sonra 17-19 Ekim

1448 tarihlerinde olmustur. Takdirin bir tecellisi olacak ki bu ikinci seferde

bulunan Osmanli hükümdarinin adi da Murad'dir. Birinci Kosova'da Murad

Hüdavendigâr (Birinci Murad), Ikinci Kosova zaferinde de Ikinci Murad

bulunmuslardi.

Osmanli Devleti, Iskender

Bey'in ayaklandirdigi Arnavutlar'i yola getirmek için ugrasiyordu. Sultan Murad,

Iskender'in merkezi olan Kroya (Akçahisar)'yi kusatma altina aldigi zaman Jan

Hunyad'in hududu geçmek üzere oldugunu Sirp Despotu ile Vidin sancak beyinden

ögrenmisti. Bu haberin alinmasi üzerine Sultan Murad kusatmayi kaldirip Sofya'ya

dönmüstü. Bu arada Jan Hunyad, Albert'in küçük ogluna naib olarak Macaristan'in

bütün dizginlerini ele geçirmisti. Varna muharebesinin kahramanligina sürdügü

lekeyi silmek için var gücü ile çalisip kuvvet topluyordu. Bunda muvaffak da

oluyordu. Çünkü kisa zamanda etrafinda, Macarlar'dan baska Eflâk, Polonya, Erdel

ve Almanya gibi devletlerden de kuvvetler toplanmisti. Böylece Jan Hunyad,

doksan bin kisilik bir kuvvetin basina geçip Sirbistan'i isgal ile yoluna devam

eder.

Sultan Murad, Hunyad'in Tuna'yi

geçmek üzere oldugunu ögrenince derhal Arnavutluktan çikarak Sofya'ya gelir.

Burada orduyu terhis etmeyerek timarli sipahilere memleketlerinden harçlik

getirmek üzere harçlikçilar tayin edip Sofya'da beklemeye karar verir. Jan

Hunyad ise yoluna devamla 1448 senesinin Ekim ayi ortalarinda Kosova'ya gelir.

Osmanli hükümdari da 80-100 bin kisilik bir kuvvetle ayni yere

gelir.

Sultan Ikinci Murad,

muharebeden önce baris teklifinde bulunmak üzere düsmana elçiler gönderdiyse de

bunlar, Jan Hunyad tarafindan gerisin geriye gönderilmislerdi. Iki ordu harb

etmeksizin karsilikli olarak bir gün beklediler.

Muharebe 1448 Ekim ayinin 17,

18 ve 19. günü olmak üzere üç gün sürdü. Savas, Jan Hunyad'in hücumu ile

basladi. Osmanli ordusu klasik bir düzenle sag, sol ve merkez olmak üzere

bölümlere ayrilmisti. Düsmanin sag kolunda Macarlar ile Sicilyalilar, sol

kolunda da Alman, Bohemya, Transilvanya ve Eflâk (Ulah) kuvvetleri

bulunuyordu.

Hunyad, Varna'daki hatalan

tekrarlamayacagini düsündügünden savasi kazanacagindan emin görünüyordu. Haçli

ordusunda, I. Murad'in oglu olan Savci'nin öldürülmesinden sonra kaçmayi basaran

oglu Davud da vardi. Muharebenin ilk günü, hafif silahlarla baslayan savas, esit

sartlar altinda devam ediyordu. Hunyad, Osmanli ordusunun ikinci gün

çekileceginden emin görünüyordu. Bu sebeple asil hücum ikinci günü ögleden sonra

baslayip aksama kadar devam etti. Savci Bey'in oglu Davud'un tavsiyesi ile

gece

yarisi Osmanli ordusuna yapilan

baskin da bir ise yaramaz. Muharebe üçüncü gün günesin dogmasiyla tekrar baslar.

Taktik geregi Osmanli ordusunun sag ve sol kanatlan mukavemet edemiyorlarmis

gibi yavas yavas geri çekilirler. Böylece merkez, düsmana karsi açik ve

korumasiz kaliyordu. Durumu fark eden düsman, bütün gücü ile merkeze yüklenir.

Yeniçeriler bütün güçleri ile karsi koyarlarsa da onlar da yine plân geregi geri

çekiliyormus havasini verirler. Tam bu sirada Osmanli ordusunun sag ve sol

kanatlari, merkeze girmis olan düsman kuvvetlerini yandan ve arkadan çevirmeye

baslarlar. Bu sirada Turahan Bey'in bulundugu sol kol, Osmanli karsi taarruzunun

merkezini teskil ediyordu. Çünkü Osmanlilar'in sol kolu ile harb etmekte olan

Jan Hunyad'in sag cenahini, Turahan Bey kuvvetleri çevirmekte idi. Çevrildigini

anlayan düsman, ümitsizce savasmaya devam ediyordu. Tam bu esnada Vezir-i A'zam

Çandarlizâde Halil Pasa'nin delâleti ve bazi vaadlerle Eflâk prensini harpten

çekilmeye ikna etmesi üzerine düsman tam bir ümitsizlige kapilir. Önden ve

arkadan hücuma maruz kalan düsman, perisan olmustu. Bununla beraber askerler,

geri çekilerek siperlerine ulasabildiler. Hunyad, komutanlari ile görüsüp durum

degerlendirmesi yapar. Ama gece yansi yanina aldigi bazi seçkin süvarileri ile

harp meydanini terk edip kaçar. Onun kaçtigini bilmeyen ordusu, sabahleyin

Türklerin hücumuna dayanmaya çalisirsa da komutanlarinin kaçtigini ögrenince

tamamen dagilir. Bu ordudan pek azi kurtulur. Düsmanin zayiati on yedi bin

kadardi. Halkondil'e göre Osmanlilar'in zayiati ise dört bin civarindadir.

Böylece Kosova ovasinda Müslüman Türkler ikinci defa parlak bir zafer kazanmis

oluyorlardi. Ikinci Kosova, Avrupa'nin, Türkleri Balkanlar'dan sürmek için

yaptigi sonuncu tesebbüstür. Bundan sonra Avrupa tamamen savunma durumuna

geçecek, elindeki toprak ve menfaatleri kaptirmamak için mücadele

edecektir.

Sultan Murad, 1450 yazinda oglu

Mehmed'i de yanina alarak ikinci defa Amavutluk seferine çikar. Osmanli

kuvvetleri Akçahisar'i kusatip toplarla dövmeye basladilarsa da hisarin

savunmasini Vrana'ya birakip disarda ani baskinlarda bulunduktan sonra sarp

daglara siginan Iskender'in bu neviden baskinlari yüzünden alinamaz. Tam bu

esnada Jan Hunyad'in yeni bir hücuma kalkisacagi sayiasi yayilir. Ekim

soguklarinin da baslamasi üzerine Sultan Murad, kusatmayi kaldirip Edirne'ye

döner. Sultan Murad'in kaleyi feth etmeden Edirne'ye dönmesi, Hiristiyan

âleminde büyük bir sevinçle karsilanir. Bu hâdiseden sonra Iskender Bey'in

söhreti birdenbire artar.SEHZÂDE

MEHMED'IN DÜGÜNÜ

Akçahisar

kusatmasinin kaldirilmasi, Hiristiyan dünyasinda büyük bir sevince sebep

olmustu. Bununla beraber Osmanlilar üzerinde fazla bir etkisinin, olmadigi

anlasilmaktadir. Zira bu hadiseden hemen sonra Sultan Murad, sehzadesi Mehmed

için Edirne'de muhtesem bir dügün tertiplemisti.

Sultan Murad, daha önce bir

sefer evlenmis bulunan oglu Sehzâde Mehmed'e Dulkadiroglu'nun kizini almak

istedigini, Vezir-i A'zam Halil Pasa'ya sorup fikrini almak ister. O da bu

görüsün yerinde oldugunu söyler. Bu sirada Dulkadir Beyligi'nde Nâsirüddin

Mehmed Bey'in oglu Süleyman Bey bulunuyordu. Bundan çok seneler önce, Çelebi

Sultan Mehmed Bey de Nâsirüddin Bey'in kizini almis oldugu için arada bir

akrabalik da vardi. Bunun için derhal Amasya sancakbeyi Hizir Bey'in hanimi,

görücü olarak Elbistan'a gönderilir. Süleyman Bey'in bes kizindan en küçügü olan

Sitti Hanim'in nikahi kiyildiktan sonra gelin olarak Edirne'ye getirilir. 1450

senesi kisinda (H. 854, Sevval-Zilhicce) genç sehzade Mehmed'in evlenmesi

münasebetiyle dogu ve batidaki dost hükümdarlar ile tâbi beyler, Edirne'ye davet

edilerek muhtesem bir dügün yapilir. Bu is ve davetlerin organizasyonu için

Saruca Pasa görevlendirilmisti. Dügünden sonra Sehzade Mehmed genç karisiyla

birlikte Manisa'ya gider.SULTAN II.

MURAD'IN VEFATI VE SAHSIYETI

Sultan II. Murad,

genç evlileri Manisa'ya ugurladiktan kisa bir müddet sonra 1 Muharrem 855 (3

Subat 1451) günü kusluk vakti vefat etti. Kaynaklarin çogu, Sultan Murad'in

Ölümünü nüzûl (felç) isabetine, bazilari da soguk alginligindan ileri gelen kisa

bir hastaliga baglarlar. Dukas ve Hammer gibi bazi tarihçiler de asiri

yorgunlugun ölümüne sebep oldugunu bildirliler. Öldügü zaman henüz kirk sekiz

yaslarinda idi. Ölüm hadisesinden hemen sonra cesedi tahnit edilir. Vefat haberi

Manisa'daki Sehzade Mehmed'e bildirilerek derhal gelmesi istenir. Halil Pasa

tarafindan gönderilen bu haber üzerine Beni seven arkamdan gelsin diyen

Sehzade Mehmed, sür'atli bir sekilde Edirne'ye gelip babasinin ölümünden 16 gün

sonra Osmanli tahtina geçer. Ileride Fatih ünvanini alacak olan genç padisah,

babasinin vasiyeti geregi cesedini Bursa'ya göndererek onu bugün hâlâ Muradiye

diye bilinen semtteki türbesine defn ettirir.

Murad Bey, veya halkin dili ile

Koca Murad 1446 Agustos'unda tanzim edip Eylül sonlarinda Halil Pasa, Saruca

Pasa, Ishak Pasa ve kadiasker Mehmed b. Feramürz tarafindan tescil olunan

vasiyetnâmesinde nereye ve ne sekilde gömülecegini, üstüne yapilacak türbenin ne

sekilde olacagini ve nihayet vakfinin sartlarini bildirir. O, asli Arapça olan

ve oglu tarafindan uyulan vasiyetnâmesinde söyle diyordu:

... Öldügüm zaman beni

Bursa'ya, caminin yakinindaki oglum Alaeddin'in 3-4 arsin yanina gömün.

Mezarimin üstüne büyük hükümdarlar için yapilan muhtesem türbelerden yapmayiniz.

Cesedimi lahde degil, sünnet-i seniyye üzre topraga koyun. Etrafi duvar fakat

üstü açik bir türbe yapiniz. Hafizlarin Kur'an okuyacaklari yerin üzeri kapali,

kabrimin üstüne yagmur yagmasi için oraya tesadüf eden kismin üstü açik olsun.

Azad edilmemis olan kölelerimin tamami ölümümden kirk gün önce azad edilmistir.

Etrafima evlad ve akrabalarimdan kimseyi gömmeyin. Eger Bursa'dan baska bir

yerde ölürsem nâsimi oraya nakl ediniz. Bu nakil, bir persembe günü olsun ki,

defin cuma günü gerçeklessin...

II. Murad hakkinda gerek

Osmanli, gerekse diger milletlere mensub tarihçilerin ittifaka yakin bir sekilde

beyan ettiklerine göre o, ince ruhlu, hassas, çok âdil, merhametli, sözüne ve

vaadlerine sâdik, cesur, azim ve tedbir sahibi, güler yüzlü, ahdine riayet

edenler hakkinda dost, ahdini bozanlar hakkinda da sedid idi. Hammer'in de

ifadesine göre memleketini seref ve hakkaniyetle idare ederek milletinin

hatirasinda mütedeyyin (dindar) lütufkâr, âdil ve metin bir hükümdar adi

birakti. Savasta oldugu gibi barista da sözünün eri idi. Ancak sözünden

dönenlerin korkunç öc alicisi idi.

Sultan II. Murad, ince ruhlu ve

hassas bir kimse idi. Ilmî müsahabeleri sever, ulemayi himaye eder ve onlara

tahsisatlar ayirirdi. Musikî, siir ve edebiyata düskündü. Denebilir ki siir,

onunla Osmanli sarayina girmisti. Suara tezkireleri, onun sairliginden bahs

ederlerken onun ilim ve sanata olan sevgisinden de uzun uzadiya söz ederler.

Güldeste-i Riyaz-i Irfan'a göre bizzat kendi latif tab'i (yaratilisi) siire

meyyâl ve nükte söyleyicilerin dildâdesi olup haftada iki gün âlim ve sairleri

divaninda toplayip ilmî mübâheseler ederek ve sairlerin münazara ve

münakasalarini dinleyerek Ehl-i kemâlin cevheri, ancak itibar ile parlayip

açilir derdi. Çagdas tarihçi Ibn Tagriberdî, onun sahsiyeti hakkindaki su

ifadeleri ile gerçegi yansitmaya çalisir: Hükümdarligi uzun sürmüs, yükselmis,

hasmet kazanmis, saadete ermis ve Rûm (Anadolu) hükümdarlarinin en büyügü

olmustur. Cihaddan hiç bir vakit geri kalmamakla beraber eglence ve zevke

düskündü. Allah yolunda tehlikelere bizzat atilir ve bu ugurda yorulmak bilmez,

varini yogunu harcardi. Bütün hayati böyle geçmis denebilir. Bununla beraber

halka karsi âdil olup isleri ile yakindan ilgilenirdi. Ayni zamanda cömert ve

iyi huylu idi. Yalniz su kadar var ki keyfine düskündü. Musikî ehlini severdi.

Fakat bir cihad haberi gelince derhal kalkar her seyi birakirdi.

Ülkesinde kültür ve ilim

hayatini yükseltmek için her fedakârligi göze alabilen Sultan Murad, ilim adami

ve bilginlere karsi son derece cömert davranirdi. Bu sebeple Arabistan,

Türkistan ve Kirim gibi yerlerden pek çok degerli âlim, onun ülkesine gelmisti.

Bu da memlekette kültürün gelismesine ve ilmî ilerlemenin sür'atli bir sekilde

olmasina sebep olmustu. Gerçekten de onun döneminde Arapça ve Farsça'dan bir çok

eserin Türkçe'ye tercüme edildigini, bunun da kültürel gelismeye tesir ettigini

biliyoruz. Hatta onun adina birçok eser telif ve tercüme edilmisti.

Sultan Murad, Edirne, Bursa,

Selânik, Ipsala ve Ergene gibi önemli yerlesim merkezlerinde yaptirdigi hayir ve

sosyal tesisler ile de dikkat çeker. Yaptirdigi muazzam eserler sebebiyle

kendisine Ebu'l-hayrât ünvani verilmisti. Onun bu neviden faaliyetlerini gören

devrinin devlet erkâni ile zenginleri de benzer tesisleri kurmakta gecikmediler.

Bursa'da Muradiye Camii, imâret, medrese ve müstemilâti Sultan II. Murad

tarafindan yaptirilmistir. Fakat bu hakan asil dev eserlerini Edirne'de insa

ettirmisti. Bunlarin en mühimleri, Muradiye (1435), Dâru'l-hadis (1435), Yeni

Cami (Bugünkü adi ile Üç Serefeli, 1447) gibi eserlerdir. Üç Serefeli denen

minare, Türk minarelerinin en güzellerinden biridir. 1413'te Çelebi Sultan

Mehmed'in, Mimar Konyali Haci Alaeddin'e tamamlattigi Eski Cami'de oldugu gibi

Üç Serefeli'de de kisin abdest musluklarindan sicak su akardi. Sultan Murad,

Edirne'yi ihya edercesine kalkindirmis ve Balkanlarin en büyük sehri haline

getirmisti. O, Ergene köprüsünü yaptirmak suretiyle bölgeyi de yerlesime

açmisti. Dogu ile bati arasinda önemli bir geçit vazifesi gören Ergene

köprüsünün yeri, orman ve bataklikti. Bu yüzden burasi, eskiya, kanun kaçaklari

ve hirsizlar için mükemmel bir barinak vazifesi görüyordu. Sultan Murad, böyle

bir yerde köprü yaptirmak suretiyle hem kötülüklerin barinagini kurutmus oluyor,

hem ulasimin kolaylasmasini sagliyor, hem de bölgenin mamur hale gelmesine

yardim ediyordu. Köprünün insasindan sonra burada cami, hamam, imâret ve pazar

gibi halkin ihtiyaçlarina cevap verebilecek sosyal tesisleri kurduktan sonra

halki oraya yerlestirir. O, bununla da kalmaz, gelip oraya yerlesen halki birçok

vergiden de muaf tutar. Âsikpasazâde köprü insaatinin durumunu verdikten sonra

söyle der: Köprünün iki basini mamur sehir edüp imâret ve Cuma mescidi etti.

Hamam ve pazarlar yapti. Ve ol vakit kim imâretin kapusu açildi. Sultan Murad

ulemayi ve fukarayi kendisi aldi ol imârete vardi. Bir nice gün atâlar etti.

Akçalar ve floriler ülestirdi. Ol taam pistigi vakit kendi mübarek eli ile

fukaraya ülestirdi. Ve çiragin kendi uyardi. Yapan mimarlara hil'atlar giydirdi.

Ol sehrin halkini cemi-i avarizdan muaf ve müsellem etti.

Kaynak: Osmanli tarihi

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

bluemoon24 isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


SULTAN IKINCI MURAD DÖNEMI

Serbest Kürsü ve Öğretici Bilgiler SULTAN IKINCI MURAD DÖNEMI Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Yas bakimindan çocukluktan henüz çikmis olan Ikinci Murad, hem savas sanatinda hem de siyasî deha ve anlayista çocukluktan çok uzakti. Gerçekten henüz on iki yaslarinda iken Seyh Bedreddin Mahmud isyaninin bastirilmasinda oynadigi önemli rol, babasi Çelebi Mehmed'in, oglunun yasina göre ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Öğretici Bilgiler telkin cd indir izle İstanbul Öğretici Bilgiler nerededir kimdir Öğretici Bilgiler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Öğretici Bilgiler hipnoz Öğretici Bilgiler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Öğretici Bilgiler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Öğretici Bilgiler kuantum düşünce kitap haberi


WEZ Format +3. Şuan Saat: 04:07 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.