AN, en minik mutluluk birimidir.
Bugün değişmeyi seçiyorum. Bugün, yürüdüğüm yola başka gözlerle bakmayı seçiyorum.
Korkularım, geçmiş karmalarım, endişelerim, mutsuzluklarım, bahane saydıklarım ve bazen de ismini kendi uydurduklarım... Hepsini yanıma aldım, toparladım. Onları elime alabilmem bile zaman aldı, öyle saklıydılar ki içlerde... Şimdi, yanımdalar benimle, bana düşman sandığım tüm duygularım... Kabul ettim hepsini, benden saydım varlıklarını. Kendimi kendimle barıştırdım...
İnkar etmek, bilmekten daha zor... İnkar etmek yorar, bilmek rahatlatıyor insanı... İnkar; bile bile direnmek hayatın gözünüze soktuklarına ve bilmek; esnemek gibi kollarınla havaya kocaman açıp kollarını... Hepimiz öyle iyi biliyoruz ki aslında kendimizde olanları...
Yolculuğum farkındalıkla başladı. Koca bir adımdı, adım adım farkında olmaya. Ben ne zaman bu kararı verdim, evren işletmeye başlattı farkındalık oyunlarını. Geçmişi ve geleceği sildirdi önce bana. Geçmişi sevdim, kabul ettim, bazen affettim kendimi. Gelecek endişem çoktu. Geleceğimi de düşünmemeye başladım eskisi gibi. Şimdiye çekmeye gayret ettim tüm algımı. İlk önce günü yaşamaya çalıştım. Gerçekten her yeni gün, yeni bir başlangıçmış dedim. Fakat gün, yine de bizim ürettiğimiz bir kavramdı. 24 saat, sabah, öğle, akşam... Bir gece, "Her şey anın içinde gizlidir" dedi bir kitap. Aklıma kazınan bu cümleden sonra, tüm farkındalıklarımı an’a çekmeye başladım. Şu an, şimdi şu an, şimdi de şu an diye gidiyordu zaman... Bir pişmanlık cümlesi vardır, bilir misiniz? “Keşke, o an bunu yapmasaydım” diye geçer. Bir mutluluk cümlesi vardır bir de. "Bir an'da mutlu oldum" deriz sıkça. Bu cümleler çok önemli bir sır saklamıyorlar mu sizce de içlerinde?
Şimdi an’ın değerini biliyorum. O kısa zaman diliminde algım olabildiğince, diri, şeffaf ve net. An’ın içine yargı koyduğumda, bir sonraki an düzeltmeye çalışıyorum. Geçmiş dolduruyorsam an’ın içine, şimdideyim diyorum. Bir de gelecek kaygısı var, sıkça o an’ın içine soktuğumuz. Bir yıl sonra, yaz gelince, telefon çalarsa, ya gelmezse, bir saat sonra, ya sonra.. Hiçbirini bilmediğimiz hani, labirent gibi... Bunları düşünür bulduğumda hemen duruyorum, durduruyorum kendimi...
Aylardır bilgisayarımın üstünde bir post-it var. Bir tepe var, bir çizgi yukarıya bombeli – tepenin zirvesinde de bir bayrak asılı. Bazıları 'zafer kazanmak istiyorum' diye böyle bir şey çizdim sanabilir. Bazıları 'çan eğrisine' benzetebilir bunu. Aslında o tepe, benim kafam olur kendisi. Üzerindeki bayrakta, “Şu an” dır. Her baktığımda "orada tut kendini" diyorum, unutmuyorum. Çünkü tüm zaferler şu an’ın içinde gizli...
Evren için, bizim hayatlarımız bir anlık bir zaman dilimidir. Milyar yıllık yıldızları, yaşlı güneş sistemini düşünün. İnsan hayatının maksimum 90 yıl olduğunu düşünürsek, koca evren için 90 yıl nedir ki? O da şanslıysak eğer 90 yıl, bunun daha kısa olanları da var, değil mi?
O bir an’ı kendi sistemimizde uyarlamak gerekli. Ötelediğimiz her şey aslında farkında mısınız burada, şimdi... Şu anda vereceğiniz her karar, sizin geçmiş hayatınıza ve geleceğinize etki edecek. Bir barışma, geçmişinizi hafifletecek, geleceğinizi aydınlatacak. Bir “keşke’yi” silebilmek, bir “iyi ki’ye” yer açacak. Bir iyi niyet, yarınınıza güzellik katacak. Bugün aşka kapıları açmak, yarın kalbinizde misafir ağırlayacak. Hayatın tüm katmanlarına kadar değişim, burada, yapmamız gereken sadece şimdi ona karar vermek...
İsimlerimizi unutalım. Hafifleyelim mi biraz? Hayat rollerimizi unutalım. Öfkeleri, endişeleri, mutsuzlukları da silkeleyelim üstümüzden ve çıkartalım hepsini doldurduğumuz yüreğimizden, severek yanımıza koyalım. Belki, gözlerimizi kapayalım. Bastığımız, bize hayat veren toprağa kök salalım bir anda. Farkında mısınız, ne kadar güvendeyiz aslında? Sonra, uzanalım mı gökyüzüne, bulutlara belki de? Bu hisle genişleyelim. Ruhumuzu genişletelim her nefesle, ışıklarla donatalım içimizi de şöyle güzelce. Bizi çevreleyen hava, cigerlerimize çektiğimizden çok daha fazla etrafımızda, hissedelim, mutlu olalım bu zenginliğe. Şu an’da kalalım. Manzara çok güzel değil mi? Yüzünüze rüzgar esti mi? Peki güneş var mı sizin de gökyüzünüzde?
Şimdiye kadar, sormadık, ne istiyorsun – ne değiştirirsin diye kendimize. Eskilerle boğuştuk, gelenlerle savaştık, söylendik, geleceğe baktık, bekledik belki de. Ama şimdi karar verme zamanı. Bakış açımızı değiştirme, değişme ve aslında yenilenme. Şifa zamanı şimdi, yaşamın tüm katmanlarına, kendimize varmaya çalışırken adımladığımız o yola, şimdi... şu anda...
Şu an’ın içine serpelim tüm dilekleri, kararları, sevgiyle. Birazdan kuşlar gelir, onları alıp taşırlar bizim yerimize. Önce geçmiş zamana yol alırlar, topraklarımıza ekerler tohumları, sonra geleceğe uçarlar sevgimizi taşırlar büyüyen köklere, gübre niyetine...
Geçmiş yok, gelecek yok.
Herşey şimdi, şu anın içinde,
Geçmişte – gelecekte...
Değişime karar verdiyseniz, dilekleriniz de hazırsa şimdi adresi veriyorum hepinize...
Sıfır noktası
Zamanın en minik köşesi,
Kafanızın tepesi,
Tam burası,
Şimdi/Türkiye :P
Alıntıdır.