Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Serbest Kürsü (http://www.hayatimdegisti.com/forum/serbest-kursu/)
-   -   SEVGİ IŞIĞI (http://www.hayatimdegisti.com/forum/serbest-kursu/621121-sevgi-isigi.html)

cansuyu 22-05-2012 07:48 PM

Cevap: SEVGİ IŞIĞI
 
Sevgi ve dostluk

Kavgayı, bir yaprağın üzerine yazmak isterdim sonbahar gelsin yaprak dökülsün diye

Öfkeyi, bir bulutun üzerine yazmak isterdim yağmur yağsın bulut yok olsun diye

Nefreti, karların üzerine yazmak isterdim güneş açsın karlar erisin diye

...Ve dostluğu ve sevgiyi, yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreğine yazmak isterdim onlarla birlikte büyüsün bütün dünyayı sarsın diye

Yılmaz Güney

cansuyu 23-05-2012 09:56 PM

Cevap: SEVGİ IŞIĞI
 
Hayat der ki ;
sevdiklerinizi artı ve eksileri ile kabul etmeyi öğrenmedikçe,
Sevmeyi ve sevilmeyi beklemeyin...
Yoksa sevmenin lezzetine varamayacak,
Eleştirmekten sevmeye vakit bulamayacaksınız....
Ve hayat der ki;
dostluk ipekten bir gömlek gibidir...
Onu taşımayı bilemezsiniz
sırtınızdan kayıverecektir...
Sırtında dost gömleği olmayan yürekler hep üşürler.

cansuyu 24-05-2012 09:16 PM

Cevap: SEVGİ IŞIĞI
 
SeVGi eMeK iSTeR - YouTube

cansuyu 25-05-2012 10:55 AM

Cevap: SEVGİ IŞIĞI
 
SEVGİYİ ANLAYABİLEN ZAMAN
Bir zamanlar, bütün duygular bir adada yaşarmış. Mutluluk, Üzüntü, Sabır, Öfke, Korku, Kibir, Bilgelik, Sevgi...her türlü duygu bu adada olduğu için bu adaya 'duygu adası' deniliyormuş.
Ada sakini duygular, günün birinde, tesbit edemedikleri bir yerden, adanın bir kaç gün içinde batacağı yönünde ısrarlı anonslar duymuşlar. İlk anda bunun büyük ber şaka olduğunu düşünmüş bazıları,ama anonslar devam ettikkçe, durumun ciddi olduğunu düşünerek, birer ikişer adadan ayrılmaya başlamışlar.
Hemen her duygunun kendine ait bir kayığı yahut gemisi ya da yatı olduğundan, adadan ayrılmak nisbeten kolay olmuş onlar için. Ama Sevgi'nin küçücük bir sandalı bile yokmuş. O yüzden, kendisini alacak birini buluncaya kadar, mecburen adada kalmış.
Duyguların büyük kısmının adadan ayrıldığı günlerden birinde, ada anonsta söylendiği gibi yavaş yavaş batmaya başlamış. Bunun üzerine, Sevgi, yüksekçe bir kayaya çıkıp yardım istemeye başlamış adadan henüz ayrılan diğer duygulardan.
İlk önce, Zenginliği görmüş büyük ve güzel bir yatın içinde. El edip, yüksek sesle bağırmış:
- Zenginlik beni de alır mısın?
Yatın her tarafına yığdığı eşyaları gösteren Zenginlik:
- Hayır alamam. demiş
- Görüyorsun, altın gümüş, zümrüt derken yat doldu. Senin için yer kalmadı.
Zenginlikten vefa görmeyen Sevgi, biraz daha geride, büyücek bir yelkenli görmüş. Dikkatlice baktığında anlamış ki bu yelkenli Kibir'in:
- Kibir, Kibir!... Benim sandalım bile yok, ada da batıyor, yardım et lütfen!
- Sana yardım edemem. demiş Kibir.
- Biraz pejmürde gözüküyorsun; yelkenlimin fiyakasını bozacaksın.
Bu cevap karşısında çok üzülen sevgi, bir kayığa binip kürek çeker vaziyette, Üzüntü'yü farketmiş o sırada. Sevgi bu kez ondan yardım istemeye karar vermiş:
- Üzüntü, seninle gelebilir miyim?
- Ah sevgili sevgiciğim! demiş üzüntü.
- Yalnız gitmeye karar vermiş olduğum için o kadar üzgünüm ki!
Bu cevap üzerine üzüntüsü daha da artan Sevgi, yüzünü adanın öbür tarafına doğru çevirdiğinde, bir mavnanın üzerinde neşeyle zıplayan birini görmüş. Mutlulukmuş bu. Sevgi ona da seslenmiş; ama Mutluluk o kadar mutluymuş ki, Sevginin ona seslendiğinin farkına bile varmamış.
Çaresiz biçimde mutluluğa seslenmeye devam eden Sevgi, ansızın, bir ses duymuşyakınında:
- Buraya gel Sevgi! Seni ben götüreyim.
Sevgi çok sevinmiş ve koşar adım sahile koşup içinden yaşlıca bir adamın kendisine seslendiği kayığa atlamış. Kayıkla fazlaca bir yer itmeden de, adanın büsbütün sulara gömüldüğünü görmüşler.
Sevgi, bu kadar duygu çağırdığı halde onu almazken kendisini kayığına çağıran bu saçı başı ağırmış duyguya teşekkür etmiş defalarca. Ama, Duygu Adasında o güne kadar hiç görmediği bu yaşlıya adını bile sormayı unuttuğunu, ancak karaya varıp da vedalaşmalarından sonra farketmiş.
Sonra da, günlerden bir gün geldikleri bu yeni kara parçasında Bilgeliğe rast gelince, ismini bile sormadığı bu kadirşinas yaşlıyı tarif edip ismini sormuş kendisine.
- O zamandan başkası olamaz. diye cevap vermiş Bilgelik.
-Zaman mı? peki niye yalnız o bana yardım etti?
- Çünkü. demiş Bilgelik,
- Sevginin gerçek değerini ancak zaman kavrayabilir.

cansuyu 26-05-2012 03:46 PM

Cevap: SEVGİ IŞIĞI
 
Bir insanı gerçekten sevmek ne demektir bilmiyor musunuz; nefret, kıskançlık, öfke hissetmeden, ne yaptığına veya ne düşündüğüne karışmak istemeden, kınamadan, kıyaslamadan sevmek ne demek bilmiyor musunuz? Sevginin olduğu yerde kıyaslama olur mu? Birisini bütün kalbinizle, bütün zihninizle, bütün vücudunuzla, bütün varlığınızla sevdiğiniz zaman karşılaştırma söz konusu olur mu? Kendinizi o sevgiye tamamen teslim ettiğinizde başkaları yoktur artık.
Sevginin sorumluluğu ve vazifesi var mıdır, ayrıca bu kelimeleri kullanır mı? Bir şeyi görev gereği yaptığınızda bunda sevgiye yer var mıdır? Görev sevgi içermez. Görevin insanı esir alan yapısı insanı mahvetmektedir. Bir şeyi göreviniz olduğu için yapma gereği hissediyorsanız yaptığınız şeyi sevmiyorsunuz demektir. Sevginin olduğu yerde görev ve sorumluluk yoktur. Çoğu ebeveyn ne yazık ki çocuklarından sorumlu olduklarını düşünür ve sorumluluk anlayışları, çocuklarına neyi yapmaları neyi yapmamaları, büyüyünce ne olmaları ne olmamalarını söyleme şeklinde kendini gösterir. Anne babalar çocuklarının toplumda güçlü bir yere sahip olmalarını isterler. Sorumluluk dedikleri şey, o taptıkları saygınlığın bir parçasıdır ve bana kalırsa saygınlığın olduğu yerde düzen yoktur; bütün dertleri mükemmel bir burjuva olmaktır. Çocuklarını topluma uyum sağlamaya hazırlarken savaşı, çatışmayı ve vahşeti devam ettirmiş olurlar. Sizce bu ilgi ve sevgi midir? Gerçekten ilgi göstermek bir ağaca veya bitkiye gösterdiğiniz gibi ilgi göstermektir, ona su vererek, ihtiyaçlarını ve en iyi hangi toprakta yetiştiğini inceleyerek, ona şefkat ve özenle bakarak. Çocuklarınızı topluma uyum sağlamaya hazırlarken onları aslında ölmeye hazırlıyorsunuz. Çocuklarınızı sevseydiniz savaş olmazdı.

Jiddu Krishnamurti - Bilinenden kurtulmak

cansuyu 27-05-2012 09:39 PM

Cevap: SEVGİ IŞIĞI
 
Sevi Şiiri

Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran, sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili

Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kah çocukça mavi, kah inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevgini

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...


Ümit Yaşar Oğuzcan

cansuyu 30-05-2012 11:32 PM

Cevap: SEVGİ IŞIĞI
 
Japon Masumi Toyotome nın bir yazısından alıntı..;

"Dünyada sevilmek isteyen kişi yok gibidir" diye başlıyor..

Ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyormuyuz diye soruyor.

Sonra anlatmaya başlıyor:
Sevgi üç türlüdür;

Birincinin adı "Eğer" türü sevgi.
Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar.
Örnekler veriyor:
Eğer iyi olursan baban, annen seni sever.
Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim.
Eğer es olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim.

Toyome en çok rastlanılan sevgi türü budur diyor.
Bir şarta bağlı sevgi. Karşılık bekleyen sevgi.
Sevenini, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür bu diyor yazar.
Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığında birşey kazanmakdır.
Yazara göre evliliklerin pek çoğu "Eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor.
Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar.
Beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor. Sevgi nefrete dönüşüyor.
En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "Eğer" türüne rastlanıyor. Yazar bir örnek veriyor.
Bir genç Tokyo üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için çok çalışıyor. Okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor.
Ama başarılı olamıyor. Babasının yüzüne bakacak hali yok. Üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına Hakone kaplıcalarına gidiyor.
Eve döndüğünde babası öfkeyle sınavları kazanamadın. Bir de utanmadan Hakone'ye gittin! Diye bağırıyor.
Delikanlı "Ama baba vaktiyle sende bir ara kendini iyi hissetmediğinde Hakone kaplıcalarıne gittiğini anlatmıştın diyor."
Baba daha çok kızarak delikanlıyı tokatlıyor. Çocuk r ediyor.
Gazeteler rın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı diyor yazar.
Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamışdı.

İnsanlar "Eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında.
Bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek bu genç adamın yaptığı gibi yaşamı sürdürmekle ondan vazgeçmek
arasında bir tercihyapmakla karşı karşıya kalmadığımızda önemli rol oynayabilir diyor Masumi Toyotome.
İlginç değil mi?

İkinci türe geçiyoruz "Çünkü" türü sevgi.
Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor.
Bu tür sevgide kişi bir şey olduğu, birşeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir.

Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır.
Örnek mi?

-Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin (Yakışıklısın)
-Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki.
-Seni seviyorum. Çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki.
Yazar, "Çünkü" türü sevginin "Eğer" türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor.
Eğer türü sevgi bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir.
Oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz hoş bir şeydir egomuzu okşar.
Bu tür olduğumuz gibi sevilmekdir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler.
Bu tür sevgi onlara ük getirmediği için rahatlatıcıdır.
Ama derin düşünürseniz, bu türün "Eğer" türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz.

Kaldı ki bu tür sevgi de yükler getirir insana.
İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler.
Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar.
Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıkdığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar.
Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretine ve rekabetine girer.

Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebege içerler
Sınıfın en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler.
Üstü açık BMW'si ile hava atan delikanlı, Ferrari ile gelene içerler.
Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler.

O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi? Diye soruyor Toyotome.
"Çünkü" türü sevgide, gerçek ve sağlam sevgi olamaz diyor.
Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var.
Birincisi: acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişimiyiz korkusu.
Tüm insanların iki yanı vardır.
Biri, dışa gösterdikleri öteki yalnızca kendilerinin bildiği, insanlar.
Sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse korkusu buradan doğar.
ikincisi de ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olursa endişesidir.
Japonya'da bir temizlikcide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış.
Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terk etmiş.
Daha acısı aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler.
Artık çirkin olan kızlarını, sahip oldu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne kurulmuş olduğundan bir günde ölmüş.
Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız bir kaç ay sonra kahrından ölmüş.
Japon yazar toplumdaki sevgilerin çoğu "Çünkü" türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür diyor.
Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilebilecek sevgi ne?
Ve işte sevgilerin en gerçeği.

Üçüncü bir sevgi benim "Rağmen" diye adlandırdığım türdür diyor yazar.
Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında birşey beklemediği için!
"Eğer" türü sevgiden farklı bu.
Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için "Çünkü" türü sevgi de değil.
Bu üçüncü tür sevgide, insan birşey olduğu için değil, birşey olmasına rağmen sevilir.
Güzelliğe bakarmısınız? "Rağmen sevgi"
Esmeralda, Quasimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına "Rağmen" sever.
Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya "çingene olmasıan rağmen" sever.
Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilr. Bunlara rağmen sevilebilir.
Tabii bu sevgiyle karşılanması şartı ile.
Burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekiyor.
Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağmen olduğu gibi, o hali ile sevilebiliyor.
Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebilir ama en değerli gibi sevilebilir.
Japon yazar yüreklerin en çok susadığı sevgi budur diyor.
Farkında olsanızda, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir.

Bunun böyle olduğundan nasıl emin olursunuz?

Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor.
Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik
başarı ve üne olan ilginizi yitirmezmiydiniz?

Kendi kendinize yaşamın ne yararı var diye sormazmıydınız?

Devamı diyor Toyotome;
Şu anda en sevdiğiniz kişinin size sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün.
Dünya birden bire başınızın üstüne çökmezmiydi?
Diyelim sıradan bir yaşamınız var. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan
umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız? Diye soruyor ve yanıtlıyor:
Öyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp r ediyor ya da iyice dağılıp yaşayan ölü haline geliyorlar.
Toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor "rağmen" sevgisini.
Bugün yaşamınızı süldürebilmenizin nedeni rağmen türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır.

Son sözleride biraz umutsuz, Toyotome.
Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var.
Kimsenin başkasına verebileceği sevginin fazlası yok! Diye açıklıyor.

Anlatıyor; Yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz.
Ama o da aynı şeyi başkasından beklemekdedir.
Peki bu dünya da sevgi ne kadar var?
Yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen istah açıcılar gibi.
Bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor.
Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz.
Hani nerede?
Hepsi o.
Ve asıl çarpıcı cümle en sonda.
DÜNYADAKİ EN BÜYÜK KITLIK, RAGMEN TÜRÜ SEVGİNİN YETERİNCE OLMAMASIDIR.
İyi düşünün...
Bu yılınızı iyi geçirdiniz mi?
Sağlıklı olduğunuz için hiç sevindiniz mi?
Bu yıl hiç gün ışığı ile uyandınız mı?
Kaç kez güneşin doğuşunu izlediniz?
Bir neden yokken kaç kişiye hediye aldınız?
Kaç sabah yolda bir kediyi okşadınız?
Bu yıl yeni doğmuş bir bebek parmağınızı sıkıca tuttu mu hiç?
Ve siz onu hiç kokladınız mı?
Yaz gecelerinde ne çok yıldız olduğuna hiç şaşırdınız mı?
Kendinize bu yıl kaç oyuncak aldınız?
Kaç kez gözlerinizden yaş gelinceye kadar güldünüz?
Yaşlı bir ağaca sarıldınız mı bu yıl?
Çimenlere uzandığınız oldu mu?
Çocukluğunuzdan kalan bir şarkıyı söylediniz mi hiç?
Hiç taş kaydırdınız mı bu yıl?
Kaç kez kuşlara yem attınız?
Bir çiceği dalında iken kokladınız mı?
Bu yıl kaç kez gökkuşagı gördünüz?
Ya da hediye alan bi çocuğun gözlerindeki ışığı?
Kaç kez mektup aldınız bu yıl?
Eski bir dostunuzu aradınız mı hiç?
Kimseyle barıştınız mı bu yıl?
Aslında mutlu olduğunuzu kaç kez fark ettiniz bu yıl?
İyi bir yılın, bunlar gibi bir çok "küçük şey'e bağlı olduğunu hiç düşündünüz mü?

Düşünün...

]Yayılın çimenlerin üzerine acele edin.. Çimenler üzerini örtmeden
---

cansuyu 31-05-2012 11:15 AM

Cevap: SEVGİ IŞIĞI
 
Bırakınız Işığınız Yayılsın


Uzaklarda küçük bir kasabada genç bir adam kendi işini kurdu. Bu, iki caddenin köşesinde bir perakendeciydi. Adam dürüst ve dost canlısıydı, insanlar onu seviyorlardı. Ondan alışveriş yapıyorlar ve arkadaşlarına tavsiye ediyorlardı. Adam bir yıl içinde bir dükkandan, Amerikanın bir ucundan diğerine uzanan bir zincir yarattı.



Bir gün hastalanıp hastaneye kaldırıldı. Doktorlar az zamanı kalmış olabileceğinden endişe ediyorlardı.Üç yetişkin çocuğunu yanına çağırdı ve onlara bir görev verdi:



İçinizden biri yıllar boyu uğraşarak kurduğum şirketimin başına geçecek. Hanginizin bunu hakkettiğine karar vermek için, her birinize birer dolar vereceğim. Şimdi gidip bu birer dolarla ne alabiliyorsanız alacaksınız, ama bu akşam geri döndüğünüzde paranızla aldığınız şey hastahane odamı bir uçtan bir uca doldurmalı.



Çocuklar bu başarılı şirketi yönetme fırsatı karşısında heyecana kapıldılar. Üçü de şehre gidip parasını harcadı.



Akşam geri döndüklerinde babaları sordu:



"Birinci çocuğum, bir dolarla ne yaptın ?"



Çocuk cevap verdi:



"Arkadaşımın çiftliğine gittim, bir dolarımı verdim ve iki balya saman aldım."



Sonra odadan dışarı çıktı, saman balyalarını getirdi, açtı ve havaya savurmaya başladı. Oda bir anda samanlarla dolmuştu. Ama biraz sonra samanların tamamı yere indi ancak babanın söylediği gibi odayı bir uçtan öbür uca dolduramadı.



Adam sordu:



"Peki ikinci çocuğum, sen paranla ne yaptın ?"



"Yorgancıya gittim. İki tane yastık aldım.



Bunu söyleyen çocuk, yastıkları içeri getirdi, açtı ve tüyleri bütün odaya dağıttı. Zaman içinde bütün tüyler yere düştü, böylece oda yine dolmamıştı.



"Sen üçüncü çocuğum, sen paranı ne yaptın ?" diye sordu adam.



"Dolarımı cebime koyup senin yıllar önceki dükkanın gibi bir dükkana gittim.Dükkanın sahibine parayı verdim ve bozmasını istedim. Dolarımın 50 centini çok değerli bir şeye verdim. 20 centini şehrimizdeki iki yardım kurumuna bağışladım. 20 centte kiliseye verdim.Böylece bir onluğum kaldı. Bununla iki şey aldım.



Çocuk elini cebine atıp bir kibrit kutusu ve bir mum çıkardı. Işığı kapatıp mumu yakınca oda mumun yaydığı ışıkla dolmuştu. Oda samanla veya tüyle değil, bir uçtan öbür uca ışıkla dolmuştu.



Baba memnundu;



"Çok iyi oğlum. Bu şirketin başına sen geçeceksin, çünkü yaşam hakkında çok önemli bir şeyi, ışığını yaymayı biliyorsun. Bu çok güzel.

cansuyu 03-06-2012 07:55 PM

Cevap: SEVGİ IŞIĞI
 
SEVİYORUM SENİ

Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.

NAZIM HİKMET

cansuyu 04-06-2012 10:32 PM

Cevap: SEVGİ IŞIĞI
 
Birkaç yıl önce, Seattle Özel Olimpiyatları'nda, zihinsel özürlü olan 9 yarışmacı 100 metre koşusu için başlama çizgisinde toplandılar. Başlama işareti ile birlikte hepsi birden yarışa başladılar. Bir hamlede başlamadılar belki ama, yarışı bitirmek ve kazanmak için istekliydiler.

Yarış baslar başlamaz içlerinden genç bir delikanlı tökezleyip yere düştü ve ağlamaya başladı. Diğer 8 yarışmacı genç delikanlının hıçkırıklarını duydular ve yavaşlayarak geriye baktılar. Sonra hepsi yönlerini değiştirdiler. Geriye dönerek genç delikanlının yanına geldiler. İçlerinden Down Sendromlu bir kız eğilip genç delikanlının yanağına bir öpücük kondurdu ve "-Bu onun daha iyi olmasını sağlar" dedi. Sonra dokuzu birden kol kola girdiler ve bitiş çizgisine doğru hep birlikte yürüdüler.
Stadyumdaki herkes ayağa kalkıp dakikalarca bu yürekli insanları alkışladılar. O gün orada bulunan herkes hala bu öyküyü anlatıyor.

Neden dersiniz?
Çünkü öğrendikleri bir şey vardı ki;
HAYATTA ONEMLI OLAN SEY SADECE KENDIMIZ ICIN KAZANMAKTAN ZIYADE, YAVASLAMAK ANLAMINA GELSE BILE KENDIMIZLE BIRLIKTE DIGERLERININ DE KAZANMASINA YARDIM ETMEKTIR! ...

"Bir tebessümle dahi olsa, arkadaşını sevindirmeyi ihmal etme"


WEZ Format +3. Şuan Saat: 02:28 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.