Maksim Gorki, 19.yüzyıl sonunda yazdığı "Boles" adlı öyküsünde Moskova'da bir apartman dairesinde karşılıklı oturan bir üniversiteli gençle, Polonyalı bir fahişenin komşuluklarını anlatır.
Polonyalı Tereza iri yarı, çirkin, biraz da geçkin bir kadındır.
Bir gün üniversiteli komşusundan kendisi için nişanlısına bir mektup yazmasını rica eder. "Mahzun kumrusundan" Varşova'daki Boles'e sımsıcak sevgi mesajları yazdırır...
Birkaç hafta sonra yeniden kapıya dayanır. Bu kez, nişanlısından kendisine gelmiş gibi bir mektup karalamasını ister üniversiteliden...
Bizim genç, bu tuhaf oyundan sıkılıp tersler Tereza'yı ve kapatır kapıyı...
Sonra pişman olup özür dilemek için kadının evine girdiğinde onu zavallı bir halde bulur. İtiraf eder Tereza, gerçekte ne Boles diye bir nişanlısı vardır, ne de mektuplaşabileceği başka biri... Sevgiye susamışlığından, kafasında bu oyunu kurmuştur. Kendisine, yani "mahzun kumrusuna" aşk satırları yazacak bir nişanlı uydurmuş, onun adına yazdırdığı satırları başkalarına okutarak böyle bir sevgilinin varlığına kendini inandırmıştır.
"Ne kötülük vardır ki bunda..?"
Delikanlı bunu öğrendikten sonra haftada iki kez Tereza'nın Boles'e mektuplarını yazar, sonra da Boles'in ona cevaplarını... Tereza ağlar bunları dinlerken; bir yandan da yalnız üniversitelinin söküklerini diker...
Sevmek sanattır der Eric Fromm; sanatsa eğer öğrenmek için bilgi ve çaba gerekir. Fakat bir çok insan sevginin öğrenilecek bir duygu olduğunu bilmez. Bunu öğrenmenin tek yoluda önce kendimizi sevmektir. Ben yeni üye oldum ve işe bu noktadan başlıyorum, sizede tavsiye ederim..