Tanışalım bölümünde kendimi tanıtmaya çalışırken mükemmel bir ailem olduğunu yazmıştım. Hiçbir çocuk ailesini paylaşmak istemez. Ben istisnayım galiba. Çünkü ailemi herkesle paylaşmayı çok isterdim. Keşke herkes benim ailem gibi bir aileye sahip olsaydı diye düşünürdüm.
Kimseyle paylaşamam biliyorum. En azında yaşadıklarımı onlardan öğrendiklerimi anlatabilirim. Abimle başlayalım.
Abim çok akıllı bir insandır, hep akıllıydı ve çok da akıllı bir baba oldu sonunda. Hayatımda gördüğüm en bilinçli ebeveyn o galiba( benimkiler dışında:)).
6 ay önce falandı galiba. Istanbula benim yanıma geldiler birkaç günlüğüne benim bitanecik yeğenim ve yengemle birlikte. Onlar gelince İstanbuldaki bütün kuzenler bende toplandı tabi. Kuzenimin 3 yaşındaki canavar kızı( gerçekten canavar, inanın bana.. O bir çocuk değil.OLAMAZ yaptıklarını hayal bile edemezsiniz) yine benim evimi savaş alanına çevirirken abim herzamanki bilgeliğiyle küçük canavarı yanına çağırdı ve neden burcu halanın heykellerini yere atıyorsun diye sordu. Ufaklık her zaman ki acınaklı bakışları ve cümleye başlama şekliyle "Ama ben sadece oynuyordum" dedi. Abim beklemediğim bir şekilde soru sormaya devam etti. "Neden oynuyorsun demedim, neden yere atıyorsun dedim" dedi. Ufaklık yine AMA diyerek başladı. Bıcır bıcır bişeyler anlatmaya başlamıştı ki abim AMAlara dayanamadı ve "AMA YOK NAZ" dedi. " Bir daha sakın ama deme. Ama yok artık. Ama demeden cevap ver sorduğum sorulara." Ve tekrar aynı soruları yöneltti ve gerçek cevapları aldı.
Aslında 3 yaşında bir çocuğu eğitmeye çalışırken 25 yaşında olan kardeşini eğitmişti. BENİ
Ve o iyi ki bunun farkında değildi.
O an fark ettim ki Naz'dan farkım yoktu. Hayatımda hep bahaneler vardı. Her başarısızlığın, her hayalkırıklığının ardından bir ama geliyordu.
Çok basit bir örnek: Eskiden saatlerce yazardım, sıkılmadan, konu sıkıntısı çekmeden ve kelimelerin peşinde koşmadan. Ve annemle paylaşırdım yazdıklarımı. O da sabırla okur ve yorumlar yapar bazı cümleleri daha komplike hale getirip geri verirdi bana. (oyun katıyormuş yazılarıma) Sonra sonra yazmamaya başladım. Annem sordu; "neden artık yazmıyorsun" diye. Verdiğim cevap "AMA annecim vaktim yok."
Hatalar yaptım. Neden böyle oldu denildiğin de " AMA siz de bu şekilde yapmıştınız" diye cevaplar verdim.
İşte abimin "AMA YOK" cümlesiyle aklımın her bir tarafına dağılmış puzzle parçaları birleşmeye başladı. SERBEST ÇAĞRIŞIM DEVREDE sinyali yandı.
Parçalar aslında insanların bana hayatımın bir yerinde verdiği öğütlerdi. Hepsi dağınık dağınık duruyorlardı savruldukları yerlerde. Ve bir liste yaptım;
ABİ: AMA YOK!
ANNEANNE: SEN BOŞVER!
ANNE: KİMİN NE YAPTIĞI ÖNEMLİ DEĞİL, ÖNEMLİ OLAN SENİN NE YAPTIĞIN!
BABA: İKİ ŞEYİ BOŞA HARCAMA! SARFEDECEĞİN SÖZLERİ VE ZAMANINI! SATIN ALAMAYACAKLARIN ONLAR.
Ve yukarıda yazdıklarım gibi bir sürü parça tektek birleşti. Sanki abim tetikledi bunu. Inanıyorum ki benim için daha dikkatli bir hayatı yaşamanın zamanı gelmişti. Gelmişti ki bu kadar düşünceyi kafamda bi,r anda yerleştirmekle kalmayıp uygulamaya başlamıştım.
Herkes birşeyler öğrenir başkalarından, okuduklarından ve yaşadıklarından. Çoğu zaman bu öğrenilenler bir yerlerde asılı kalır, hiç giyilmeyen ama atmaya da kıyılamayan kazaklar gibi. Ben artık bunu yapmayacağım. ( Bütün kazakları attım
)
Neyse susayım artık son cümlemi de yazıp. Yaşadığımız hiç birşey tesadüf değil... Bunu hiç aklımızdan çıkarmamalıyız.
BURCU