05-05-2010, 01:57 AM
|
#1 (permalink)
|
Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 145,988
Tesekkür: 45
92 Mesajinıza toplam 143 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Kestanenin teri
Direnmenin anlamı kalmamıştı. O akşam koca şehir hep birlikte yollarda biri birimize eziyet ediyorduk. Bir saati aşkın süredir İstanbul'un trafiğine takılmış eve gidebilmek için alternatif yolları denemiş sonuçta tüm yolların aynı yoğunluğu yaşadığını görüp pes etmiştim. Arabamı Sirkeci meydanında boş bulduğum ilk cebe çekip durdum. Akmayan trafikte şehrin acı çeken insanlarından biriydim ve pes etmiştim. Araçtan inip boğazın haliçle birleştiği yerde akşamın laciverdine bulanan sulara baktım, bir süre. Hava açıktı. Hafiften ayaz başlamıştı. Ay yükseliyordu boğazın üstünden. Akşamın alacası karanlık ile yer değiştirdikçe meydanın gündüzcüleri yerlerini gececilere bırakıyordu. Zabıtanın yokluğunu fırsat bilen işportacı esnafı hızla meydana yayılıp açtıkları tezgahlarında satışa başlamışlardı. Oyuncakçısı, korsan kitap CD satıcısı ve bol miktarda giysi satıcısı kaplamıştı meydanı.
Teknesinde pişirdiği balıkları ekmek arası satan balıkçının başı kalabalıktı. Teknenin etrafı elinde balık ekmeği ile taburelere oturup karnını doyuranlarla doluydu. Balığına soğan tuz ve limon eklemek isteyenlere balıkçının adamlarından biri yardımcı oluyordu. Onca hareketliliğe ve akmayan trafiğe karşın meydandakilerin telaşsız sakin hallerini yadırgamıştım doğrusu.
Derken o cezbeden kokusuyla kebap kestaneci göründü işportacıların arasında. Tekerlekli arabasının iki yanında sallanan tüplü lüks lambası ile çevresini hayli aydınlatıyordu. Kısa sürede kokunun cazibesine kapılan müşteriler başına üşüştü. Kestaneden nasiplenmek için yanına gittiğimde elindeki hazır pişmişleri sattığını biraz beklemem gerektiğini söyledi. Benden önce gelen iyi giyimli beyefendi de benim gibi bekliyordu.
Kestaneleri ateşe yerleştirip omzundaki havluyla terini kuruladı. Çekmecesinden çıkardığı sudan iki yudum alıp kalan suyu arabanın önünde iki yanda sallanan saksılardaki çiçeklere döktü. Elimle çiçekleri işaret edip ocağın sıcağından etkilenmiyorlar mı? diye sordum. Şaşkın şaşkın yüzüme bakıp hiç etkilenmişe benziyorlar mı? diye cevap verdi. Gerçekten de çiçekler sarı ve beyaz açmış sağlıklı görünüyordu. Bekleyen iyi giyimli bey efendi çiçeklerin keyfi yerinde olabilir ama milletin çiçek görecek tadı keyfi kalmadı diye söylendi. Bizimki yanıt vermedi.
Gelen diğer müşteriler o güzel kokuya karşın hazırda kestane olmamasına söylenip bekleyenleri de görünce ayrıldılar arabanın yanından. Pişmeye yüz tutan kestaneleri çevirirken benim için pişirdiklerin iyi pişsin diye ricada bulundum. Bu kez ters baktı yüzüme.
-Beyim bunları pişsin diye değil kolay soyulsun diye pişiririz. O senin dediğin kestanenin haşlamasıdır.
-Ama o zaman niye kebap kestane diyoruz?
-Çok pişirirsen un gibi dağılır bu meret. Kararında pişirmek gerek. Yoksa kabuklarını soymaya kalktığında dağılıp üstünü başını batırır. Dahası çok pişirip terini kaçırır kurutursan iç zarı yapışır, hiç soyamazsın.
-Yani?
-Yani kestaneyi kabuğundan zarından soyabilmek için önce çizer ıslatır sonra az kebap yapıp terini yitirmeden ateşten almak gerekir. Az pişmişi kurumamışı makbuldür bunun. Tadına varmak istiyorsan kararında pişireceksin ve sıcak yiyeceksin.
Bekleyen iyi giyimli beyefendi elindeki gazeteyi gösterip;
-Desene bizim ülke de kestaneye benziyor. Çizip çatlattılar pişirip soyacaklar. Satılmadık ülke malı bırakmayacaklar. Şimdi de boğaz köprülerini satıyorlarmış. Bize de kabuk değiştiriyoruz diye yutturuyorlar.
Bizimki yine yanıt vermedi. Kestaneleri çevirmeyi sürdürdü. Sonra beyefendiye dönüp Orasını bilemem, beyim. Ben kestaneden anlarım. Ama eğer işler senin dediğin gibiyse dua edelim de ülkeyi çok ısıtmasınlar, fazla pişmiş kestane gibi un ufak edip parçalamasınlar bu güzelim ülkeyi dedi.
Pişen kestaneleri açılmaları için kenara alıp kenardaki yenileri ateşe yaklaştırdı. Bu arada balkan göçmeni olduğunu yıllardır akşamları Sirkeci meydanında sattığı kestanelerinin hayli meşhur olduğunu öğrendik. Pişenlerden hazırladığı ilk partiyi tartıp bekleyen beyefendiye uzattı. Ocağın ateşini kontrol etti. Giden beyefendinin ardından baktı, bir şey söylemedi. Eliyle arabanın kenarından sarkan çiçekleri gösterdi.
-Bak beyim bu çiçekleri ben ektim. İlk can suyunu elimle verdim. Arkadaşlık ederler bana. Onların keyfi yerinde olunca bilirim hayır dua ederler bana. İşlerim rast gider. Yalnızlık zor, ne edeceksin. Hayır duasız olmaz.
-Koca şehirde geçinmek hele göçmensen daha da zor olmalı.
-Beyim bu şehirde artık herkes göçmen. Herkes yalnız, herkes yabancı.
Bu sırada işportacılar arasında yer paylaşımı yüzünden çıkan bağrışma kavgaya dönüşmeden araya girenlerce yatıştırıldı. Kestaneleri kese kağıdına yerleştirirken maşayla kavga edenleri gösterdi;
-Bak onlar da benim gibi göçmen. Dedim ya, bu şehirde herkes göçmen. Getirip ekiveriyorlar insancıkları buraya. Ama kimse kimseye can suyu vermiyor. Sonra böyle herkes kendi can suyunu başkasının canından çıkarmaya çalışıyor. Göçmen çok olunca kimse ev sahipliğine de soyunmuyor. Herkes tutunabilmek için başkasının canından medet umuyor.
Gelen yeni müşteriye eliyle beklemesini işaret etti. Tarttığı kestaneleri uzatırken kafasını kaldırdı;
-Bence bu şehrin suyu çekilmiş beyim. Ne can suyu var, ne de can suyu verecek vicdan sahibi birileri. Hep mücadele hep kavga. Velhasıl zor, çok zor burada hayat. Az önceki beyefendi gibi söylenmekle de olmuyor. Buna da alışıyor insan.
Selamlaşıp ayrıldım yanından. Kıyıdaki banka oturdum. Balıkçının başı yine kalabalıktı. Elimdeki kestanelerin o sıcak içten kokusu boğazın esintisine karışıyordu. Bir süre daha oyalanıp yola koyuldum. Trafiğin yoğunluğu sanki hiç azalmamıştı. Dr. Mehmet Uhri mehmetuhri
Kaynak: Ekolay Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |
Offline
| |