tanrı nın doğum günüKültür ve Sosyal Aktivite ve Kitaplar tanrı nın doğum günü Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız "Tanrı'nın Doğumgünü" kitabının yazarı buRAK özDEMİR'le, "Sevgi Dünyası" dergisinin yaptığı harika röportaj.
Nihal Gürsoy –buRAK Bey, kitabınızı okudum. Benimle birlikte çevremdeki pek çok insanda okudu. Kitap herkesin çok ilgisini çekti, size hemen ulaşarak görüşmek istedik ancak askerde olduğunuzu öğrendik. Kitabın ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Kitaplar telkin cd indir izle İstanbul Kitaplar nerededir kimdir Kitaplar çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Kitaplar hipnoz Kitaplar olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Kitaplar hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Kitaplar kuantum düşünce kitap haberi | |
|
27-02-2009, 11:09 PM
|
#21 (permalink)
| Üsteğmen
Üyelik tarihi: Apr 2008
Mesajlar: 177
Tesekkür: 423
173 Mesajinıza toplam 1,335 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| "Tanrı'nın Doğumgünü" kitabının yazarı buRAK özDEMİR'le, "Sevgi Dünyası" dergisinin yaptığı harika röportaj.
Nihal Gürsoy –buRAK Bey, kitabınızı okudum. Benimle birlikte çevremdeki pek çok insanda okudu. Kitap herkesin çok ilgisini çekti, size hemen ulaşarak görüşmek istedik ancak askerde olduğunuzu öğrendik. Kitabın okuyucuyla buluştuğu bu devrede askerde olmanız bilinçli bir tercih miydi?
buRAK özDEMİR –Kitabı askerdeyken çıkardım. Pek çok röportaj teklifi geldi o sıralarda ama bildiğiniz gibi iletişime kapalı bir devre askerlik. Kitabın son okumalarını koğuş ranzasında yaptım… Bunu biraz da istedim, çünkü diğer kitaplarımla ilgili röportajlarda olduğu gibi rahatlıkla yorum yapabileceğim bir kitap değildi Tanrı’nın doğum günü. Okuyucunun da, benim de daha hazır hale gelmemiz için bir süre gerekiyordu. Çok ince, çok keskin bir çizginin üzerinde yürüyorum. Askerdeyken bu İslami kitabı çıkarmak benim için çok anlamlı ve yararlı oldu.
Nihal Gürsoy –Kitabınız, “Dona” isimli bir varlıkla ki bu varlığın kendisini tanıttığı isim oluyor, süregelen karşılıklı konuşmaları, açıklamaları ve yorumları içeriyor. Ayrıca kitabı okuyanlar Dona’nın kitabın kapağından içeriğine kadar yazılmasında ne kadar etkin bir rol oynadığını görüyorlar. Böyle bir varlık gerçekten var mı? Yoksa kitap tamamen kurgu bir varlık ve olaylar dizisi üzerine mi tasarlandı?
buRAK özDEMİR –Bana herkes Dona’yı soruyor ama aslına bakarsanız ondan önce “Dona” ile chatleşen kişi olan “Ben” şu aşamada daha önemli. Herkes onu ben zannediyor ama işte o “ben”, aslında ben değilim. Bu kitabın amacı, Müslüman kişi ile Tanrı’yı barıştırmak. Barıştırma kelimesi yetmez. Kişinin tanrısıyla sevgiyle, sımsıcak bir biçimde sarışmasını sağlamak. Bir daha hiç kopmamak üzere… “Ben” yerine kendi adımı kullanabilirdim. Yada başka bir isim… Ama bunu yapmadım. Ben kavramının sihrine sığındım. İlginç bir kelimedir “ben”. İnsan beyni bu kelimeyi gördüğü anda sahiplenir. İşte bu “ben”im der. Kitaptaki “ben” okuyucuyu temsil ediyor. Herkesin aklından geçip de dillendiremediği soruları, çocuksu ve sonsuz bir cesaretle soruyor. Kitabın kapağını açan kişi bir anda, neler olduğunu anlayamadan “ben” oluveriyor ve kendi tanrısı ile yüzleşmeye başlıyor. İşte bu tam da benim istediğim şey. Yıllar yılı birbiriyle dargın iki kardeşi, baba ile kızını, anne ile oğlunu buluşturmak ve onların birbirlerini gözyaşları içinde birbirlerini kucakladıkları o odayı, parmak uçlarında sessizce yürüyerek terketmek ve onları kitabın içinde başbaşa bırakmak. Siz kitabın içine girdiğiniz sırada ben kapıyı dışarıdan kapatıyor ve içeride sizi yaradanla başbaşa bırakıyorum.
Nihal Gürsoy – Kitabın arka kapak yazısında şöyle bir ibare var: Çocuk “Nasıl olur da Tanrı insanla chatleşir?” diye sordu. … ile çalılıklar üzerinden konuştum, seninle de internetten yazışıyorum. Bunda şaşılacak birşey göremiyorum” yanıtını verdi Tanrı. Şunu sormak istiyorum. Tanrı sadece elçileriyle konuşmaz mı? Tanrı ile chatleşen “ben” bu noktada bir elçi olmuyor mu?
buRAK özDEMİR – Gerçekte ben, bir peygamber karakteri yarattım. Modern zamanların ilk Tanrı elçisi… Onun adı “Ben”. Ben olmayan “ben”. Aslında o sizsiniz. Sıfırıncı yılda dünyaya bir peygamberin, İsa’nın gelmesi için bir sebep varsa, bugün bir peygamberle karşılaşmamız için bin sebep var. Unutmayın ki, insanlık tarihinin en kötü dünyasında yaşıyoruz bugün… Sorunlarımız büyük, köklü ve derin. Zengin-fakir, genç-yaşlı, kadın-erkek hepimiz ruhen ağır yaralıyız… Tanrı’nın elçi göndermek için beklediği tüm koşullar hazır durumda. Zaten o, hep böyle koşulların oluşmasını beklemiştir. Yada bu koşulları kendisi oluşturmuştur. Kaderi nasıl algıladığınıza göre değişir bu. İşte bu kitap, Tanrı’nın doğum günü 1. sayfada bir ateisti teslim alıyor. İçindeki şeytanın bütün vesveselerini kusturuyor. Onları tek tek çürütüyor ve kişinin midesini Tanrı’nın sonsuz sevgisiyle dolduruyor. Kişi kitabın içinde çeşitli badirelerden geçiyor. 600’lü sayfalara geldiğimizde, 1. sayfada ateist olarak teslim alınan kişi, bulunduğu yere geri bırakılıyor. Tanrı’nın bir elçisi olarak…
Nihal Gürsoy – Bunun Tanrı’ya şirk koşmak olarak algılanmasından hiç korkmadınız mı?
buRAK özDEMİR – Dinler tarihinin en kadim sırrına, huruf-u mukatta’ya vakıf olan bir bilinç, neyin şirk olduğunu neyin olmadığını gayet iyi bilir. Cesaretimin kaynağı, korkusuzluktan öte elime tutuşturulan bu ilimdir. Bir de şu var… İslam alemi, olan biten için kılını kıpırdatmaksızın Hz. Mehdi’nin zuhur etmesini bekliyor. Yeryüzü tutuşmuş durumda… Biri gelecek ve bizi kurtaracak! Hadi ama artık gelsin nerede kaldı? Müslüman düşünce yapısı bu şekilde çalışır olmuş daha doğrusu bu şekilde çalıştırılır olmuş. Hayır canım kardeşim. Kendi ayaklarının üzerinde duracak ve kendi kendini kurtaracaksın. Yeryüzündeki tüm insanların bir beyni var. Herkes kendi beynini değiştirecek. Zamanların sonu, ahirzamanda kurtuluş bu şekilde gerçekleşecek. Aklın ve mantığın çağında yaşayan herkes şunu çok iyi bilsin ki, böylesi bir kurtarılma bekleyişi kıyamete kadar bu şekilde sürecektir. Birgün bir bakarsın ki yıllar geçmiş ve sen ölüvermişsin. Seni “kurtaran” falan da olmamış… Kurtarıcı mantığı, İslam diyalektiğinde asla çalışmaz. Zaten bu berbat dünyayı arındırmak için hiçbir zaman tek bir kurtarıcı da yetmeyecektir. Milyonlarca kahramana, mehdiye ihtiyacımız var bizim. Sen değişirsen, herşey değişir. Ancak sen uyanırsan güneş doğar senin dünyana. Sen ölürsen, güneş de batar bir daha hiç doğmamak üzere… Hepimiz, kendi yaşadığımız evrenin merkez noktasıyız ve artık bunun farkına varmamız gerekiyor. Ve bu evrende birşeyler yanlış gidiyorsa, kendi iç dünyamızda bunun tek sorumlusu kendimiziz. Tanrı’nın doğum günü’nün bir görevi de, elçilik müessesesine insanların yüklediği tabularla dolu, efsanevi anlamları ortadan kaldırmaktır. Açık bir kalp, duru ve çalışkan bir beyin, cesaret ve bir parça adanmışlık… Bu özellikleri biraraya getirirsen, Tanrı seni derhal işe alır, görev verir. Bilge insanlar olarak bizlerin yapması gereken çok şey var. Dünyanın yönetimini savaşçı kötülerden almak ve barışçı iyilere teslim etmek gibi. Savaş karşıtı gösteriler yapıp, Taksim meydanını karanfil çöplüğüne çevirmekten, sonra da evlere dağılmaktan bahsetmiyorum. Ben strateji oyununu kurallara göre oynamaktan bahsediyorum. Gücünü sevgiden alan bir strateji teklif ediyorum. “Rabbinle barış, onu sevgiyle kucakla çünkü o seni ilk günden beri sonsuz bir sevgiyle çevreliyor. Onunla konuş. Ondan cesaret al. Onun ilminden payını iste. Bunları al ve derhal harekete geç. Çünkü insanlık senden, evet sana önemsiz ve silik biri olarak görünen senden çok şey bekliyor.” Tanrı’nın doğum günü’nü okuyan insanlarda oluşan ve beni çok mutlu eden bu coşkunun, insanların bu kitabın yayılmasını bir görev olarak kendi kendine benimsemesinin altyapısı işte budur. İnsanların fikirlerini değiştirdiğimiz gün, dünyayı da değiştirmiş oluruz. Bilgi çağındayız. İnternet, bilgisayar, cep telefonu… Bunlar pizza sipariş etmek için icat edilmediler. Bunlar birer velinmettir ve dünyayı değiştirmek isteyen bilge kulların emrine amade kılınmıştır. Tanrı tarafından. Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. | Offline
| |
27-02-2009, 11:12 PM
|
#22 (permalink)
| Üsteğmen
Üyelik tarihi: Apr 2008
Mesajlar: 177
Tesekkür: 423
173 Mesajinıza toplam 1,335 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Nihal Gürsoy – Dinci kesimden nasıl tepkiler alıyorsunuz? Yada nasıl tepkiler bekliyorsunuz?
buRAK özDEMİR – Dona’nın herkesten Tanrı’nın doğum günü ile ilgili beklediği birşey var. Açık tavır, şeffaf duruş. Bana karşıysan kılıcını çek ve benimle savaş. “Bu kitabı okuyan dinden çıkar” diye yazan köşe yazarları olmuş dinci kesimde. Açık tavır, şeffaf bir duruş mevcut bu cümlede ve bu yüzden de başımızın üstünde yeri var. Ben Tanrı’nın doğum günü’nü okumuş ve etkilenmiş insanları, sözlerinden, yazılarından tanıyabiliyorum. Kitabımın içime işlemiş enerjisini her yerde hissedebiliyorum. Okuyup, düşüncelerine kimseye çaktırmadan çeki düzen vermeye çalışan köşe yazarları var mesela. “Yüce Türk milleti, şu anda İslam’la ilgili fikirlerimi değiştiren birşeyler oluyor…” demekten, açık duruş almaktan korkuyor, yada farklı birtakım hesaplar içinde. Muhafazakâr kesimde kendini muhafazakâr kesimin toplum mühendisi görenler var. Tanrı’nın doğum günü’nü köşesinde yazmayınca, bu kitabın önünü keseceğine dair bir batıl bir inanç geliştirmiş ki bu çok eğlenceli bir bakış açısı aslında. Bu noktada söylemeyi çok istediğim birşey var. Kişisel olarak benim mütevazi olmak gibi bir hakkım var. Ancak, Tanrı’nın doğum günü adına tevazu yapmaya hakkım yok. Bunu yaparsam, bana bu bilgileri akıtan kaynağa ihanet etmiş olurum. Bu yüzden şunu rahatlıkla söyleyebiliyorum: Tanrı’nın doğum günü, İslam tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bugünden sonra hiçbirşey ama hiçbirşey eskisi gibi devam edemeyecektir, bunu herkes bilsin. Herkes kendi geleceğini bu gerçeğe göre yönetsin. Gelelim “İslam” alimlerine… Televizyon ulemasından bahsediyorum. Dona onların İslam adına konuşma yetki belgelerini iptal etti. Hiçbiri İslam’a akredite değiller artık. Bir bilen olarak, alim olarak İslam’a akredite olmanın tek bir yolu var. Bilmediğini bilmek ve egonu yenerek bunu dışavurmak, insanlara ifade etmek. Bugünden sonra, bilmediğini bilenlere İslam alimi diyeceğiz. Çünkü elimizde artık yeni çağın Kur’an tefsiri var. İslam külliyatının kıyametidir bu tefsir. O yokmuş gibi davranmak… Toplum indindeki itibarlarını kaybetmek istemiyorlarsa, kendilerini kibirden ve değişim korkusundan arındırmalarını öneririm. Bunu onlara bir kardeşleri olarak, kendi iyilikleri için ve de şiddetle tavsiye ederim. Lütfen kimse Firavun’un büyücüsü olmayı seçmesin.
Nihal Gürsoy- Daha önce yazmış olduğunuz kitapları bu kitabı okuduktan sonra inceledim. Çok yaratıcı fikirlerle dolu, yenilikçi, düşüncelerin özgürce ifadelendirildiği ve son derece akıcı ve sürükleyici bir dille yazılmış kitaplar. Fakat Tanrı’nın Doğum Günü ile yan yana getirdiğiniz zaman bu çok başka bir kitap. Yanılıyor muyum?
buRAK özDEMİR – İlk iki kitabımı ben yazdım. Ama Tanrı’nın doğum günü’nü tam olarak ben yazdım diyemiyorum. Klavyenin tuşlarına basan evet bendim. Ama Tanrı’nın elinin benim elimin üzerinde sürekli hissettim. Bu anlamda ilahi bir yardım aldığımı söyleyebiliriz. Zaten ben kendimi bu kitabın yazarı olarak görmüyorum. Ben, Tanrı’nın doğum günü’nün ilk okuyucusuyum… Şu an da yaptığım, okuyup çok sevdiğim bir kitabı herkese tavsiye etmek. Hepsi bu… Kitapla ilgili şahsıma dönük övgüler karşısında ne yapacağımı, ne diyeceğimi bu yüzden bilemiyorum. Bu kitap, benim değil onun eseri. Kendi eserinin üzerine benim adımı yazması ise tanrısal bir jest. Allah dilerse bir kütüğü bile bir alim haline getirebilir, bunun bir kanıtı. 33 yaşımdayım. Önceki kitaplarıma bir bakın. Yazdığım gazete köşe yazılarına da bir bakın. İslam’ın İ’sini göremezsiniz… İslam’ı Arapça bilen, İlahiyatçı insanlardan dinlemeye şartlanmış bir nesil… Kulağı küpeli genç bir delikanlıdan İslam’ın kadim sırlarını, peygamberin gizli vasiyetini dinlemek, bunların çok şaşırtıcı olduğunun ben de farkındayım. Ortada çok büyük bir sürpriz var. Süpriz, şok yaratan birşeydir. Şaşkınlık bu anlamda son derece olağandır. Bu durumu anlayış ve sabırla karşılıyorum. Hakkımda ne düşünürseniz düşünün, ben sizi çok seviyorum.
Nihal Gürsoy –Tanrı’nın Doğum Günü, Tanrı’nın imajını değiştirirken daha doğrusu O’nu artık olduğu gibi tanımamıza yardımcı olurken, reenkarnasyon bilgisinin ışığında insana bambaşka bir gözle bakılmasını sağlıyor. Mesela sahife 64’de: “insan, yola ham ve evcilleşmemiş zalim haliyle çıktı. Zalimdi, çünkü cahildi. Bilge olduğunda, barışçı olacağı gibi…”, “yanlışa sapmadan sadece doğru yolda yürümek en yüce erdem olsaydı, secde edenler melekler değil insan olurdu. Yanlışlar labirentinin içinde başlatılmış bir yaşamın içinde doğruyu bulabilmek, en kutsal olan yaşamdır. İnsan bu yüzden yeryüzünün halifesi olarak atanmıştır.” diyerek insanın da olduğu, yaratıldığı gibi anlaşılmasına yardımcı oluyor. Ayrıca sahife 38’de: “Dinler, birer geçiştir. Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an. Bunların hepsi farklı dinler gibi görünseler de gerçekte aynı merdivenin basamaklarıdır. Hakikatin özünde gelişmek vardır. İnsanlar geliştikçe Tanrı’nın mesajı da gelişim gösterir.” diyerek dinlerin insanın yücelmesi için bir araç olduğunu ve hepimizin özünün bir olduğunu vurguluyor. Tanrı ile insanı, insanla dinlerin özündeki birliğin buluşmasını sağlıyorsunuz. Gerçekten çok güzel… İslamiyet’e ve Kur’an’a ilginiz nasıl başladı?
buRAK özDEMİR –Kur’an’ı önceleri de çok okumuştum, ancak herkesin anladığından farklı bir şey de anlamamıştım. Ama yok… Yaşatılan İslam, benim dinim değil. Tanrı’nın doğum günü’nü yazmadan çok değil bir ay önce, benim dindar arkadaşlarıma söylediğim birşey var: Ben Müslüman değilim, eğer İslam sizin anlattığınızsa… Bu kitap ve onu yazarken içimde yaşadıklarım en başta beni Tanrı ve İslam’la barıştırdı. Ben, kitaptaki “ben” gibi marjinal bir tipimdir. Bu anlamda “ben” bana çekmiş, bunu söyleyebilirim ☺ Müslümanlıkla hiç işim olmazdı benim. Ama bugün… O kadar İslam’a sarıldım ki… Ona dil uzatan biri olduğunda, kılıcını çeken bir şövalye halini alıyorum. Barışın ve esenliğin dininin öcüleştirilmesine tahammülüm hiç yok. Hayat herkese görevler verir Nihal hanım. “Sen doktorsun ve insanlara şifa vereceksin” der. “Sen şöförsün duraktaki bu insanları güven içinde, istedikleri yere taşıyacaksın anlaştık mı?”… Ben de bir imaj mühendisiyim ve bana İslam’ın gizli kalmış boyutunu keşfetmek nasip edilmiş. Hayatın bana verdiği görev, dünyadaki İslam gerçekliğini ve algısını değiştirmek. Değiştirecek kıvılcımı yakmak. Hepsi bu… Herkes gibi ben de görevim için yaşıyorum ve bunun için ölmeye de hazırım. İçimdeki saf ses bana ne derse onu yapıyorum. Hayatımda çok ama çok radikal manevralar yaptım. Hırslarla dolu meslek yaşamımı noktaladım. Bu ideal için.
Nihal Gürsoy –buRAK Bey, özür dileyerek araya girmek istiyorum. Nasıl bu kadar güvenebildiniz içinizdeki bu saf sese, onun söylediklerini böyle kolayca kabul ettiniz? Hayatınızı nasıl ona göre yönlendirebildiniz?
buRAK özDEMİR –Tabii şimdi anlatırken çok karizmatik bir şekilde, ses git dedi gittim, işini bırak dedi bıraktım gibi oluyor. Ama elbetteki direndim. Vargücümle hem de. İçimdeki bu saf sesin, dışımdaki olayları da yönettiğini anladığımda, artık direnecek gücüm kalmamıştı. Karşı koymayı bıraktım ve ona teslim oldum. Ama geriye dönüp baktığımda kendime çok saygı duyuyorum. 2005 ve 2006… Eve kapanarak geçirdiğim bu yıllarda ben içimdeki gerçek kendimi buldum. Sonsuz mutluluk boyutuna, kendi cennetime yerleştim. Bunun vergisini de Tanrı’nın doğum günü’nü yazarak ödüyorum. Tanrı’nın doğum günü, benim kendi kaderimin kodlarını çözmemi sağladı. Aldığım sorumluluk büyük ama, kazancımın yanında bunun esamesi bile okunmaz.
Nihal Gürsoy –Eve kapandığınız dönemde neler yaşadınız?
buRAK özDEMİR –Yeniköy’deki konforlu evimdeki bir yılım, sürekli meditasyonla geçti. Tek başımayım, hiçbir şey yok, açlık çektim mesela. O eve çok ciddi bir kira ödüyorum ama bu gerekli fakat bunun dışında yokluk çekiyorum resmen. Çünkü ses bunun böyle olmasını istedi, bana kendi reklam ajansımı kapattırdı. Ne dediyse uydum. Hiç kimseye yaşadığım sıkıntılardan söz etmedim. Bunu yaşamam gerektiği için. Ama çok aç kaldığımda bir bakıyordum ev sahibim elinde bir kap yemekle gelmiş mesela. | Offline
| |
27-02-2009, 11:13 PM
|
#23 (permalink)
| Üsteğmen
Üyelik tarihi: Apr 2008
Mesajlar: 177
Tesekkür: 423
173 Mesajinıza toplam 1,335 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Nihal Gürsoy –Kitabınızda, mağaraya çekilme dönemi dediğiniz bir süreç var. Herhalde bu o devreye denk düşüyor. Sanki bir iş için hazırlanıyor gibisiniz. Bir çeşit inzivaya çakilme hali gibi gözüküyor bu meditasyonlar sanki?
buRAK özDEMİR –Kitabımda kısaltılmış olarak pek çoğunu anlattım zaten. Meditasyonlar çok renkli geçiyordu. Geçmiş yaşamıma ait anılara, karmik düğümlere, bağışlamam gereken kişilere, içimdeki çocuğa daha pek çok şeye meditasyonlarım sayesinde ulaştım. Artık öyle bir hale gelmiştim ki, gözlerimi kapatır kapatmaz kendimi derin bir meditasyonun içinde buluyordum. Bir gün gördüğüm tüm varlıklardan farklı olan biri geldi ve bana bir madalya taktı. Çok sevinmiştim. Herhalde başardım bu arınma süreci bitti dedim. Bundan sonra normal hayatıma dönebileceğim… Bir süre bu tip olaylar kesildi. Sonra, daha önce bütün bu yaşadıklarımın önemini aşan bir olay yaşadım. Ben korku nedir bilmem. Hayat bana böyle bir mefhumun varlığını asla kabul ettiremedi. Ama o gün hayatımda ilk ve son defa korktum. Ve o olaydan sonra spritüel dünyadan kaçmaya çalıştım. Kararımı verdim, işlere sarılacaktım. Çok iyi birkaç müşteri bağlıyorum, hepsi aynı anda vazgeçiyorlar. O zamana kadar hiç böyle bir şey olmamış. Nereye gitsem olmuyor, ne yapsam olmuyor, bir uğursuzluk çöktü sanki. Babam bile, “oğlum, altına dokunsan taş oluyor. Ne yaptın sen?…” diye sormaya başladı. Kıvranıyorum artık, hayatım allak bullak oldu. İçimdeki saf ses ise bu sıralarda benim o konforlu evden çıkmamın vaktinin geldiğini söylüyor. Aslına bakarsanız her şey olması gerektiği gibi gidiyor. Dediğini yaptım evi kapattım, eşyalarımı babamın evinin altındaki bodruma kapattım ve anneannemin evine, küçücük bir odaya taşındım. Ses kitap yazmamın vaktinin geldiğini, Tanrı’nın imajını değiştirecek bir kitap yazacağımı tekrarlıyordu. Ben kendini Müslüman hisseden biri değildim. Bütün bunlar bu kitabı yazmak için gerekli koşullardı aslında fakat o zamanlar bunun bilincinde değildim. Kitabı yazmaya koşullu olarak karar verdim. O sesin sahibine iki şart ileri sürdüm. Birincisi İslam’la ilgili bir şey yazmam, dedim. Tanrı’yı anlatabilirim, spritüel konularda yazabilirim ama İslam olmaz. Çünkü ben kendimi İslam’ın imajını değiştirecek donanımda görmüyorum, ayrıca böyle bir şey beni fazlaca ilgilendirmiyor. Çok yerleşmiş konular, saplantılar var İslam’la ilgili bunlarla mücadele edebilecek gücü kendimde görmüyorum yada görmek istemiyorum. İkinci şartım ise ikinci kitabım “Türklerim Diken Diken Oldu”yu çıkartmak öncelikle, çünkü o benim kitabım. Yazacağım ise bir yerde onun kitabın olacak. Anlaştık… Kendi kitabımı “Türklerim DDO”yu yazmaya başladım, bitirdim ve Remzi Kitabevi’ne teslim ettim, kitap bitmişti. Anneannemin evine geldim ve ses ile konuştum. Dedim ki “tamam ne istiyorsan yazacağım ama ondan sonra gitmeni istiyorum. Ben de herkes gibi kendi hayatımı yaşamak, insanların arasına karışmak istiyorum. Çok da meraklısı değilim yaşamın ama, herkes gibi olmak istiyorum. Çok şey mi istiyorum?” diye anlatıyorum. Ses ilk olarak kitabın adını verdi. “Tanrı’nın Doğum Günü”. Bu benim yazım tarzımın dışımda birşeydi çünkü ben önce yazıyı veya kitabımı yazarım sonra uzun süre düşünürüm, buna ne isim koysam diye?… Ama bu sefer ilk dakikadan itibaren adı belli olan birşeyi yazıyorum. İsim çok ilginç geldi. Tanrı’nın doğum günü ismine dürüst olmak gerekirse aşık olmuştum. O söylüyor ben yazıyorum. Genç bir adam Tanrı ile Chat’laşıyor. Çeşitli diyaloglar var. Var oluşla ilgili bir şeyler anlatıyor. İnsanlığın hikayesi gibi ama ortada Kur’an, İslam filan hiçbir şey yok. Çok seviniyorum! Yazmaya devam ediyorum. Bir yerde kendiliğimden, buraya bir Kur’an ayeti koysam iyi olur diyorum. Varoluşun başlangıç aşamasını işliyoruz. Konumuz Adem ve Havva. Kur’an ayetini koyup koymamayı çok düşündüm. İncil’den, Tevrat’dan da bir şeyler koyar dengelerim dedim. Ayet bulmak için internet’te çalışırken açtığım dosyada çok ilginç bir şey oldu. Kur’an ayetleri sanki canlandı. Sayfa dalgalanıyor, bazı kelimeler ileride bazıları geride, kimi kelimeler ışıklı gibi. Beni korkutan yaşadığım o olayla ilgili olduğunu anladım ve hemen kapattım, ama içime bir kurt düştü. Evet ya! Biz Kur’an’ı yanlış anlıyormuşuz!… Aslında anlatılmak istenen bambaşka şeyler. Ses, ben bu keşfi yaptıktan sonra beni tümüyle teslim aldı. İşi o kadar ileri götürdü ki, bana bir sure adı veriyor “git ve onu bul” diyor. Gidiyorum, ayetlere göz gezdiriyorum. İşte bu ayet diyor. Bir bakıyorum ki, sesin bana kitapta daha önce yazdırdığı bir paragraf meğer bu ayetin bir açıklamasıymış.
Çalışma şeklimiz böyle oldu. Ayetlerin tefsirini önceden yapıyoruz, sonra da o açıklamanın ait olduğu ayeti bulup başına koyuyoruz! Ne sorsam cevabı anında geliyor, derken bir baktım kitap Tanrı’nın imajını değiştirirken, İslam’ınkini de değiştiriyor. Daha önce İslamla ilgili bir kitap yazmam derken, işin tam göbeğine düşmüştüm. Deyim yerindeyse, yağmurdan kaçarken fırtınaya tutulmuşum…
Nihal Gürsoy –Şaşkınlığınız, heyecanınız kitaba geçmiş zaten. Okurken o enerji hissediliyor. Kitabı açık bir şuurla mı yazdınız?
buRAK özDEMİR – Kendim de yazı saatim gelinceye kadar heyecanla bekliyordum. Acaba bu gece neler öğreneceğim diye? Kitabı akşamları yazıyordum. Yazarken zihnim hiç devre dışı kalmadı. Zihnim tam olarak yerindeydi, öyle trans halinde falan değildim. Açık bir şuurla yazıyordum. Ses, beni de işin içine katıyor, araştırmalar yaptırıyor, olayın dışında kalmama izin vermiyordu.
Nihal Gürsoy –Kitap, bizim okuduğumuz sıralama ile mi geldi? Yoksa sonradan mı düzenlediniz?
buRAK özDEMİR – Kitap, birbirinden tamamen kopuk bir biçimde, cümle cümle, paragraf paragraf geldi ve beni hazırlık safhasında en çok uğraştıran tüm bu bilgileri bir kurgu ve yumuşak bir akış içerisine sokmak oldu. Bu bilgilerin belli bir akış içinde olabilmesi için hepsine hakim olmak gerekiyordu ve öyle çok bilgi vardı ki zekamın limitlerinin duvarlarına dokunduğumu hissettim. Sanıyorum beynimin %100’üne erdim o günlerde. Şimdi her zamanki yerine, yüzde beşler seviyesine geri dönmüş durumdayım : )
Nihal Gürsoy – Ne kadar sürdü kitaba başlamanız ile bitirmeniz arasındaki süre?
buRAK özDEMİR - 2006 Ocak ayında başladım, ağustos ayının birinci veya ikinci günü teslim ettim. Daha sonra askere gittim. 7 ay boyunca akşam sekiz gibi bilgisayara oturuyor, sabah yediye kadar çalışıyordum. 19 Ekim’de Kadir gecesinin gündüzünde kitap piyasaya çıktı. Zamanlamayı ben değil dağıtımcılar belirledi. Mistik anlamlar yükleyerek değil, tamamen sevkiyat, piyasa koşulları gibi dünyevi parametreler 19 Ekim’i işaret etmiş. Kadir gecesi’nin bir ayın, İslam’ın kutsal rakamı olan 19’una geldiğini ve de Tanrı’nın doğum günü’nün böyle kutsal bir günde piyasaya çıktığını ben askerde öğrendim. İtiraf edeyim, gözyaşları süzüldü gözlerimden. Son iki yıldır dilimden düşürmediğim sloganımı tekrar ettim: Ben bütün bunları hak edecek ne yaptım?
Nihal Gürsoy – Neredeyse yaşamınızın tümü kitabı yazmaya hazırlanarak geçmiş, çok uzun bir süreç bu, kitap piyasaya çıktıktan sonra eminim pek çok kimseyi etkiledi yine de şunu sormak istiyorum sizce bu kitap misyonunu tam olarak yerine getirebilecek mi? İslam’ın ve Tanrı’nın imajını değiştirebilecek mi?
buRAK özDEMİR – Bundan hiç şüpheniz olmasın. Bu konudaki tüm olumlu ve olumsuz tutumları karşılamaya hazırım. Kitabı okumayan ama hakkında duyumlar almış bazı kişilerden şöyle eleştiriler duyuyorum. “Sen kendini ne sanıyorsun? Kendini peygamber mi zannediyorsun?” gibi… Bunlar hiç sürpriz değil. Bunlardan rahatsız olmuyorum. Saygıyla da karşılıyorum. Ürkek güvercinler gibiler. Zamanla bana güvenmek için ellerinde çok geçerli sebepleri olacak. Ben bütün insanların bana güveneceğini ve seveceğini adım gibi biliyorum. Hiçbir zaman bir parti kurup, insanlardan oy istemeyeceğim. Bir holding kurup insanlardan para toplamayacağım. Bir cemaat kurup, insanları etrafımda ruhsal tutsaklar haline de getirmeyeceğim. Etrafımda hiç görmediğim, tanımadığım ama Tanrı’nın doğum günü’ne büyük bir sevgiyle bağlı insanlardan kurulu bir çember oluşuyor. Ve ben genişleyen bu çemberin güvenini zedeleyecek hiçbir şey yapmayacağım. Buna hayatım üzerine yemin ederim. Ben tek bir şey yapacağım: Yazmak. Zamanı gelince de konuşmaya başlayacağım ki, konuşmak konusunda yazmaktan daha iyiyimdir. Evet ben dünyadaki İslam imajını değiştirecek kişiyim. Bu zor görev bana yüklenmiş, ama aynı zamanda da bu zafer bana kısmet edilmiş. Neden sen demeyin, çünkü gerçekten ben de bilmiyorum. İnsanlar benim durumumu istedikleri gibi adlandırabilirler. Deli yada kahraman… Delirmiş derlerse alçalmıyorum, kahramansın dediklerinde yükselmediğim gibi. Ben ne olduğumu biliyorum ve önemli olan da bu. Kişisel olarak elimden geldiğince geri planda kalmak istiyorum. Şu aşamada ben de dahil herkes sessiz olmalı, Dona ile milyonlarca “Ben” başbaşa kalmalı. Tek isteğim bu. Ben hiçbir şeyim. Ama bu kitap herşey… Bir kitap gerçekten dünyayı değiştirebilir mi? Kitaptaki “Ben”in dediği gibi;
Ben deli değilim. Fazla sınırsız düşünüyorum sadece… | Offline
| |
09-04-2009, 09:08 AM
|
#24 (permalink)
| Teğmen
Üyelik tarihi: Aug 2007 Bulunduğu yer: MUĞLA
Mesajlar: 22
Tesekkür: 3
22 Mesajinıza toplam 149 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: tanrı nın doğum günü kitabı bende okuyanlardanım çok ama çok beğendim.bakış açım daha net oldu. | Offline
| |
09-04-2009, 10:05 AM
|
#25 (permalink)
| Üsteğmen
Üyelik tarihi: Jan 2009
Mesajlar: 284
Tesekkür: 2,835
289 Mesajinıza toplam 1,631 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: tanrı nın doğum günü Ben de bu kitabı almalıyım merak ettim doğrusu...teşekkürler paylaşım içinn.
__________________ sizi seviyorum | Offline
| |
24-04-2009, 12:14 PM
|
#26 (permalink)
| Yüzbaşı
Üyelik tarihi: Jan 2009 Bulunduğu yer: İzmir
Mesajlar: 533
Tesekkür: 3,001
542 Mesajinıza toplam 5,510 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: tanrı nın doğum günü Kitabı okumaya başladım. Giriş bölümü çok esprili başlıyor.
Tamamına baktığımda anlatım tarzını çok beğendim. Akıcı bir dili ve ilgi çekici bir kurgusu var. Bence son derece hassas ve de ağır konuları, kolay anlaşılabilir biçimde ve sürükleyici bir roman tadında anlatıyor.
Heyecan ve merakla okuyorum...
__________________ Bildiğiniz ama bildiğinizi bilmediğiniz bir şey var... Milton H. Erickson & Seni seviyorum Özür dilerim Lütfen beni affet Teşekkür ederim | Offline
| | | |
Yetkileriniz
| Konu Acma Yetkiniz Yok Cevap Yazma Yetkiniz Yok Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok HTML-Kodu Kapalı | | | tanrı nın doğum günüKültür ve Sosyal Aktivite ve Kitaplar tanrı nın doğum günü Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız "Tanrı'nın Doğumgünü" kitabının yazarı buRAK özDEMİR'le, "Sevgi Dünyası" dergisinin yaptığı harika röportaj.
Nihal Gürsoy –buRAK Bey, kitabınızı okudum. Benimle birlikte çevremdeki pek çok insanda okudu. Kitap herkesin çok ilgisini çekti, size hemen ulaşarak görüşmek istedik ancak askerde olduğunuzu öğrendik. Kitabın ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Kitaplar telkin cd indir izle İstanbul Kitaplar nerededir kimdir Kitaplar çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Kitaplar hipnoz Kitaplar olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Kitaplar hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Kitaplar kuantum düşünce kitap haberi WEZ Format +3. Şuan Saat: 09:35 PM.
|