Geri git   Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri > Hayatım Değişti Klubü > Serbest Kürsü > Öğrenilmiş Çaresizlik

Uyarılar

Kenya'da Öğrenilmiş Çaresizlik (Video)

Serbest Kürsü ve Öğrenilmiş Çaresizlik Kenya'da Öğrenilmiş Çaresizlik (Video) Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız YouTube - Learned Helplessness : Kenya...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Öğrenilmiş Çaresizlik telkin cd indir izle İstanbul Öğrenilmiş Çaresizlik nerededir kimdir Öğrenilmiş Çaresizlik çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Öğrenilmiş Çaresizlik hipnoz Öğrenilmiş Çaresizlik olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Öğrenilmiş Çaresizlik hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Öğrenilmiş Çaresizlik kuantum düşünce kitap haberi

Kenya'da Öğrenilmiş Çaresizlik (Video)

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 09-02-2007, 02:41 PM   #1 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Kenya'da Öğrenilmiş Çaresizlik (Video)

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-02-2007, 02:42 PM   #2 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Kenya'da Öğrenilmiş Çaresizlik (Video)

27 Aralık Salı günü hayatımda yeni bir dönüm noktası oluşturacak olan Kenya seyahatinin başladığı gündü. Etkileneceğimi ve üzüleceğimi biliyordum da böylesine sarsılacağımı, 25 senede oluşturduğum tüm anlam dünyasının bu gerçekliği anlamaya yetmeyeceğini tahmin edememiştim. Ayağında bir çift terliği olanın sosyete sayıldığı, plastik topu alamadığından bir parça çamurun etrafına naylonu bağlayıp oynayan çocukların olduğu, üç dolara adam öldürmenin normal kabul edildiği, hayatında doktora gidememiş insanların 2 metrekarelik, tuvaleti dahi olmadan günde bir öğün yemek yiyerek yaşamaya çalıştığı evlerle dolu mahallelere gittik. Gördüğüm her acı dolu yüz, her ürkek bakış, her yürek burkan hikaye sonrası biraz daha ürktüm bu duruma düşenlerin/düşürenlerin halinden.







Atatürk Havaalanı'nda buluştu Kimse Yok mu ekibi. Yaraları sarmak isteyen doktorlar, topladıkları yardımları ihtiyaç sahiplerine ulaştırabilmenin heyecanı içindeki dernek temsilcileri, kalemleri ve kameralarıyla gördüklerini göremeyenlere anlatabilme derdini taşıyan gazeteciler ve işin bir ucundan tutmak isteyen gönüllüler geride ailelerini ve sevdiklerini bırakarak maddi manevi çileli yolculuklarına başladı.







Emirates Havayolları'nın Dubai uçuşu leziz yemekler ve ev konforu tadında 5 saat sürdü. Biraz film, biraz kitap, biraz grupla muhabbetten sonra gece 1.30 da Dubai'ye vardık. 14 saat bekleme süresini nasıl geçireceğiz stresi, buradaki maddi ve kültürel çeşitliliğin zenginliğini gördüğüm an hafifledi. Sadece transit yolcuların girebildiği alanda bile binlerce insan vardı her ülkeden. Kimisi bir bavula yaslamış başını çoluk çocuk uyuyor, kimisi Dubai International Otel'in konforlu uyuma odalarına saatine 25 dolar ödeyerek gideriyordu yorgunluğunu. Hintli isçiler ayakkabılarını yastık yapmışlar, Amerikalılar uyku tulumlarını yaymışlar sere serpe kulaklarında ipodları... Biraz yürüdükten sonra bu dağılımın aslında pek de iç içe olmadığını, sınıfsal farklılıkların her halükarda sürdüğünü fark ettim. Herkes kendi gibi görünenlere yanaşmıştı uyuyacağı mekanı seçerken. Işıklardan kamaşan gözlerini korumak için uçaktan yürüttüğü battaniyeyi boylu boyunca tüm vücuduna saranlar cenazeler gibi yerlerde. Biraz insan gözlemi, biraz free shop gezerek geçen 5 saatten sonra uykum geldi ve uyuyacak, uyurken de bavulumun yürütülmeyeceği bir mekan aradım. "Mosque for women" yazısı çarptı gözüme, baktım ki içerisi sessiz ve karanlık, benden önce de benim gibi düşünenler olmuş, ben de bir köşeye kıvrıldım. Arada bir gelip "Bayan burada uyunmaz, hadi hadi" edasıyla beni dürtükleyen bir Filipinli temizlikçi ablaya pek de kulak asmadan 3 saat kestirdim. Uyanınca pılımı pırtımı toplayıp Emirates geleneğiyle modernini birleştirmiş han tadındaki transit yolculara özel beleş yemek salonunda kahvaltı ettim. Küçük Amerika, ırkçılık ve ayrımcılığı atlatamamıştı henüz, Hintiliere ve Afrikalılara bariz bir tepeden bakma ve aşağılama mevcuttu ilk fırsat ve müsait bir yerlerde...



14 saatin sonunda uçağa bindiğimizde karsılaştığım ortam Afrika'ya gittiğimi gerçekten anlamama sebep oldu. Yapılan anonsa göre, hostesler İngilizce, Arapça ve Fransızca'ya ek olarak iki de yerel dil konuşuyorlardı. Bu çeşitliliğin sebebini yolcu profili anlatır nitelikteydi. Rengârenk kıyafetli siyahlar, Indiana Jones şapkalarıyla safariye giden beyazlar, Somalili mi Sudanlı mı olduklarını çözemediğim Müslümanlar, zamana ve mekâna meydan okuyan kıyafetleriyle Hintliler tam bir cümbüş oluşturuyordu.



5 saat süren ikinci uçuşun sonunda Nairobi'ye vardığımızda yola çıkalı 23 saat olmuştu ve epey yorulmuştuk. İnternetten aldığımız bilgiler, Türk vatandaşlarına vize gerekmediğini söylediğinden direk çıkış noktasına yöneldik. Sıra bana geldiğinde görevli bu konuda bilgisi olmadığını ve amirine danışması gerektiğini söyledi. Başka bir görevli gelip bizi sıraya soktu. Biraz bekledikten sonra bir başkası gelip kendisini takip etmemizi söyledi. "Yardım için geldiğimizi anladılar, bizi VIP'den geçirecekler" diye sevinirken paçalarından patronluk akan gürbüz bir siyahi amca tepeden şöyle bir süzdü grubu ve grubun sözcüsünün onunla ofisine gitmesini salık verdi.



"Size Türklerden vize istenmediğini kim söyledi? Ver bakalım şu pasaportları!"



"Şey yani biz internet, konsolosluk, görevli..Gerekiyorsa alırız, sadece sormuştuk"



"Vize gerekiyor, dışarı çık ve bekle."



"O zaman verin pasaportları alalım dışarıdaki sıraya girip"



"Hayır, ben kontrol edeceğim önce, çık ve bekle"







Hangi ülkenin vatandaşı olursa olsun gümrükten geçer gibi para ve pasaportu uzatıp bir dakikada alınıyordu aslında vize. 'Patron'un neden bize zorluk çıkardığını anlayamamıştım, içten içe sinirlenmeye başladım yarım saate yaklaşan bekleme süresinde. Kapıda bekleyen görevlilere spekülatif düşüncelerimden bahsedince "Şşş, o patron, otur ve bekle" cevabı yinelendi. Patron beni tekrar içeri çağırdı, "şu formları doldur, onu getir bunu götür"le biraz daha can sıktı durduk yere. Sonunda bürokrasi yerini buldu ve pasaportları alıp daha havaalanında bu ülkede hak hukuk olmadığını kanıtlamak istercesine birbirini iten kalabalığın arasına girip adam başı 50 dolar ve yeni bir yarım saat sonrası vizeleri aldım. 'Sınır'ı geçtik ve eşyalarımızı almaya gittik. İki valizimiz kaybolmuştu. Kayıp formunu doldurmak için bir görevliden diğerine koşturarak iki saate yakın daha bekledik. Harap ve bitap, yardım kolilerini ve valizlerimizi alarak gümrüğe gittik. Safaricilerin ellerini kollarını sallayarak geçtiği gümrükte "Hooop hemşerim, dur bakalım" edasıyla durdurulduğumuzda sinir katsayım iyice yükselmişti. Mazlum Afrikalı görüntüsünden çok uzak olan bu görevli, kolilerde ne olduğunu, neden geldiğimizi sorgulamaya başladı, ben de keşke safari şapkası taksaydım diye hayıflanmaya...



Asıl rotamız olan Nijerya'da iç çatışmalar arttığından son anda Kenya'ya gelince, bürokratik yazışmalar yapılmamıştı ve görevli sebebini asla çözemeyeceğim, bıyık altından gülen bir tavırla getirdiğimiz herşey için gümrük vergisi istiyordu. Sakince, tane tane, derdimizi anlatmaya çalıştığımda görevlinin beni dinlemeye tenezzül dahi etmediğini gördüm. Kolilerden birini açtığında içindeki ilaçları gördü ve "ülkeye ilaç sokamazsınız, illegal" dedi, ben de açtım ağzımı yumdum gözümü: "Yardım getiriyoruz kardeşim, ne diye zorluk çıkarıyorsun, safaricilerin eşyalarını neden kontrol etmiyorsun da bize taktın durduk yere" deyince görevli "Senden mi öğreneceğim işimi" diyerek diğer görevlileri çağırdı. Dernek temsilcileri tüm soğukkanlılıklarıyla "tamam vergisini ödeyelim de gidelim artık" diyorlardı, bense gördüğümüz muameleyi interaktif bir biçimde anlamlandırma derdindeydim. Sonunda bütün kolileri tek tek açtılar, ilaçların, kıyafetlerin, hatta çocuk tokalarının fişlerini görmek istediler görev aşığı hizmette sınır tanımayan görevliler. Fişler olmayınca kafalarına göre fiyatlar belirlemeye başladılar. Açılan koliler tekrar bantlandı ve arkadaşların bir kısmı sayılan kolileri alarak dışarı çıktı. Rüşvet istediği aşikar olan görevli, "onlar niye çıktı geri gelin, tekrar sayacağız" diyerek yetkisini kullanırken ben durumdan koptum ve kendi dünyama döndüm. Kameramı alıp, tuvalete gidip temizlikçilerle röportaj yapmaya başladım. Geri döndüğümde artık son aşamadaydık, görevli ödeme belgesini hazırlıyordu, hesapladı, topladı, çarptı, yazdı, yazdı, yazdı ve 280 dolar hesap çıkardı ki bu onun 6 aylık maaşı demekti. En sonunda elime kağıdı vererek bir bankoyu işaret etti, "git oraya öde" diyerek. Bankoya varıp kağıdı verdiğimde bunu önce bilmemne biriminden onaylatmam söylendi. Çaresiz bilmemne birimine yürürken, görevliye "neden beni oraya gönderdin madem" demekten geri kalmadım, cevabının ne olduğunu bilsem de. Bilmemne amiri, kağıdı aldı inceledi, diğerine verdi, sonra sanki güneşli bir günde Beşiktaş- Kadıköy vapurunda yan yana düşmüşüz edasıyla muhabbete başladı. Benim Kenya'ya yine geleceğimi ve burada evlenip kalacağımı söyledi. Sinirlenmenin yerini şaşırma almıştı. Adam bunu gayet ciddi söylüyordu içine doğduğu referansına gönderme yaparak. Yandaki görevli hayati bürokratik işlemleri sürdürürken ben de medyum görevliye bize yapılan muameleden sonra asla Kenya'ya gelmeyeceğimi, gerekirse Uganda'ya yerleşeceğimi söylerken "aynı dili" konuşmaya başladığımızı fark ettim. İşkenceci esas adam da gelip muhabbete dahil oldu hiçbirşey olmamış gibi. Evrağın işlemi bitti ve tekrar vezneye gittim. Bu kez de görevli kaymak gibi yüz dolarlık banknotlardan birinin 2000 yılından önce basıldığını ve geçersiz olduğunu söyledi, artık tartışmıyordum. Gidip başka bir banknot buldum parayı ödedim ve en sonunda dışarı çıktık.



Saat gece yarısına yaklaşıyordu. Bizi bekleyen minibüse eşyaları yerleştirerek sağanak yağmur altında sağdan ilerleyen trafikte otele doğru yol almaya başladık. Havaalanı çilesinin bitmiş olmasının sevinciyle bulduğum ilk kurbanı-şoförü- soru yağmuruna tuttum hayatıyla ilgili. 6 çocuğu olan 42 yaşındaki bu Kenyalı ayda 50 dolar kazanıyordu ve halinden gayet memnun görünüyordu. Kenya'nın nüfusundan AIDS oranına, günlük hayattan, yeme içme alışkanlıklarına birçok konuda bilgi sahibi olurken otele vardık ve minibüsün yine sebebini çözemediğim bir durumdan anahtarla değil tornavidayla açılıp kapanan bagaj kapısı birden açılmamaya karar verdi. Ben "Acaba bu bir taktik mi, gelin arabasının da zarf vermeyince kapısı açılmaz" şeklinde kültürel çözümlemelerle vakit kaybederken, ortamdaki erkekler bilek gücüyle meseleyi hallettiler.



Otel Stanley Kubrick'in The Shining filminin seti gibiydi. Sessiz, yüksek tavanlı, ürkütücü ve terk edilmiş bir hali vardı. Hızlı adımlarla odaya çıkıp camı açtım ve şehre baktım: Karanlık aynı karanlık, sessizlik aynı sessizlik, ama garip bir hava vardı adını koyamadığım. Sanki şehir yasta gibiydi. Ürkütücü ve terk edilmiş hava dış mekana da yayılmıştı. Acaba ben mi çok karamsardım? Kendimi hüzünlü bir şehir bulmaya mı şartlamıştım? Bu düşüncelerle uykuya daldım ve derin bir uykudan sonra erkenden uyandım burada geçireceğim zamanın kıymetini hatırlayarak.



Kahvaltı salonuna indiğimde olumsuz atmosferin geceye mahsus olmadığını ve devam ettiğini gördüm. Nereli olduklarını bilmediğim, kendi ülkelerinde ya da Türkiye'de önyargılı yaklaşmadığım 'beyaz'lar burda rahatsız ediyordu beni. Pencereden dışarı baktığımda odun dolu el arabalarını iten yalınayak adamları, başının üstünde paketler, sırtlarında çocuklarla yürüyen dilenci kadınları görünce, içeride Noel şarkıları eşliğinde krep yiyor olmak çok garip geldi. Aslında İstanbul da böyle ama kendi ortamının dışına çıkınca detayları görmek daha kolay oluyor sanırım. Fazla oyalanmadan toparlanıp çıktık ve Nairobi'de uzun süredir yaşayan, Türk okullarında bu ülkenin en elzem ihtiyacı olduğuna inandığım eğitim faaliyetlerini sürdüren öğretmenlerin rehberliğinde Afrika kıtasının en büyük gecekondu mahallesi olan yaklaşık bir milyon insanın yaşadığı Kibera'ya gittik.



__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-02-2007, 02:43 PM   #3 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Kenya'da Öğrenilmiş Çaresizlik (Video)

KİBERA



2.5 kilometrekarelik alanda yaklaşık bir milyon insanın yaşamaya çalıştığı bu mahalleye girdiğimde sefalet kelimesinin benim için ifade ettiği anlamı tekrar sorgulama ihtiyacı hissettim. Binlerce gecekondu, tek göz odalardan oluşuyor. Gecekondu çok ihtişamlı bir kelime buranın standartlarında, bunlar üzeri tenekelerle kapatılmış çamurdan sıvama barınaklar. Kibera'ya girmek her babayiğidin harcı değil. Yanımızda daha önce buraya yardım getirdiği için tanınan Türkler ve mahalle sakini rehberimiz olmasa soyulmak işten değil. Minibüsten indiğimiz an etrafımızı çocuklar ve dilenciler sarıyor. Gruptan ayrılmama ve fotoğraf çekmeme konusunda sıkı sıkıya tembihleniyor ve bir ev ziyaretine gidiyoruz. Evler ortalama 3X3 metreden oluşuyor. Aileler ortalama yedi kişi. Ebeveyn ve çocukların 'oda'ları bir muşambayla ayrılmış. Evlerde akan su yok. Tuvalet yok. Banyo yok. 50 aileye bir tuvalet düşüyor ve paralı. Parası olmayan ihtiyacını bir poşete giderip, yola boşaltıveriyor. Sokakların çamur ve pislikten ibaret olduğu 'yol'larda çocuklar çıplak ayaklarıyla koşturuyor.



Günde bir öğün yemek yeniyor, genelde un ve suyu karıştırıp kızartıyorlar sokaklarda, çoğu evde mutfak da yok. Sağlık taraması yapan doktorlarımızdan korkuyorlar, çoğu hiç doktor görmemiş. Bir sokak arasında kuralı çiğneyip fotoğraf makinesini çıkarıyorum, büyükler yüzünü kapıyor ya da kızıyor. Kimisi ruhunun makineye hapsolacağına inanıyor, kimisi nesneleşip gazetelerde üzerinden para kazanılmasını istemiyor. Bazı çocuklar 'Anneciğim' diye korku içinde bağırarak kaçmaya başlıyor makineyi görünce, bu yüzden vazgeçiyorum. Çektiğim karelerin çoğunda poz vermeye hevesli çocuklar var sadece. Fotoğraflarını çekip ekrandan gösteriyorum, kimisi kahkaha atıyor kendisini görünce, kimisi utanıyor, kimisi kaçıyor yine.



Kibera, çoğunluğu Nibean kabilesinin oluşturduğu yerel dilde 'orman' anlamına geliyor. Bölgeye ilk yerleşenler, Birinci Dünya Savaşı'nda savaşan Sudanlı askerler. 1947'de İkinci Dünya Savaşı sırasında gelen Nibeanlı askerlerle genişleyen yerleşkede Kenya'yı oluşturan 72 kabileden insan var. ıÜüKianda, Soweto, Gatwekera, Kisumu Ndogo, Lindi, Laini Saba, Siranga/ Undugu, Makina ve Mashimoni isimli dokuz mahalle bulunuyor. Mahalleleri etnik gruplara ya da dinlerine göre sınıflamak pek mümkün değil. Fakirliğin, 3 dolara fuhuşu ve adam öldürmeyi mubah kıldığı Kibera, saatli bomba olarak tabir ediliyor. Cüzi bir miktar parayla ayaklanma çıkarmak mümkün. Umutsuzluk ve çaresizlik, düşünme ve muhakeme kabiliyetlerini öldürmüş adeta. Bir öğün yemeğe dinini değiştirenlerin mekanını misyonerler mesken edinmiş. Devletin boş verdiği hatta polisin gir(e)mediği Kibera'da sadece iki tane işlemeyen sağlık merkezi olduğundan hastalık oranını tahmin etmek imkansız. Kimilerine göre her beş kişiden dördü HIV virüsü taşıyor. Ortalama yaşam beklentisi 45 yıl olan ülkenin bu bölgesinde ise 35'e kadar yaşayanlar şanslı kabul ediliyor. Çocuklar kutu kadar evlerde doğuyor, doktorsuz ve ebesiz, bebek ölümleri çok yüksek. Soykırım için silahlara gerek yok burada, adından haiz ormanda güçlü olan hayatta kalıyor. Herşey mubah, değerler sistemini anlamak için ise burada yaşamayı göze alabilecek kadar güçlü bir bünye ve sağlam bir yürek lazım.



İnsanlar sokaklarda. Kibera'da deprem olmamış, sel almamış, yangın çıkmamış, bir travma anı yok. Kiberalıların hayatı başlı başına bir travma, başka türlüsünü bilmiyorlar. Benim birkaç saatte görebildiğim sadece maddi olarak zayıf fiziksel koşullar. Tüm bunları aile içi şiddet olarak birbirlerine nasıl yansıttıklarını varın siz hesaplayın. Tecavüz bile normalleşmiş... Minibüsle sokaklarda ilerlemeye çalışırken insanların yüzlerine bakarak birşeyler anlamaya çalışıyorum, olmuyor... Bu ifadeleri çaresizlikle, umutsuzlukla tanımlayamıyorum. Dehşetle karışık bazılarında nefret dolu bazılarında saygı duyan garip bakışlar var... Biri el sallıyor bana, diğeri ise 'ayıp' bir el hareketi yapıyor. Ben de onların ifadelerini tanımlayamadığım gibi kendiminkini de tanımlayamaz biçimde ayrılıyorum Kibera'dan, birkaç gün içinde dönmek üzere...



Birkaç dakika sonra hem ben hem ekiptekiler kahkahalarla gülmeye başlıyoruz havadan sudan birşeylere. Bize böyle bir gerçeklikle karşılaştığımızda nasıl tepki vereceğimiz öğretilmemiş, duyum eşiğimizi aşıyor, saçmalıyoruz, biz de 'irrasyonelleşiyoruz'.



Nairobi merkeze vardığımızda etrafta bahçeleri elektrikli tellerle, pencereleri parmaklıklarla kaplı villalar ve apartmanlardan oluşan siteler çıkıyor karşımıza. Bu evlerde 1963'e kadar ülkenin resmi halen de gayr-ı resmi sömürgecileri olan İngilizler ve benzer politikalarla ülkeye yerleştirilmiş şu an ekonominin büyük bölümünü elinde bulunduran Hintliler oturuyor. Evet, Hintliler Kenya'nın zenginleri. Afrikalılar kendilerine 'uygarlık' getiren İngilizlere saygı duyarken, onları 'sömüren' Hintlilerden nefret ediyor.











TARİH



Kenya, 1498'de Portekizli kaşif Vasco da Gama tarafından keşfedilmiş. Daha sonra bölgeye gelen Araplar ve Portekizliler arasında 200 yıl süren iktidar mücadelesine son noktayı 19. yüzyılda gücü ele geçiren İngiltere koymuş. 1585'de Osmanlı, donanmasıyla Mombasa kıyılarına ulaşsa da Portekizliler tarafından yakılmış. 1895'te İngiltere tarafından ülkeye British East Africa adı verilmiş. 1902'de Victoria gölünün sınır kabul edildiği hatla Uganda ayrı bir yönetim altına alınmış ve Kenya bugün bildiğimiz sınırlarına sahip olmuş. 1914'te Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan kanlı çatışmalarda 200 bin Afrikalı yani ülkenin dörtte biri İngiliz ordusu tarafından öldürülmüş. 1944'te Kenyalı Afrika Birliği (KAU) adlı bağımsızlık örgütü kurulmuş ve 1947'de başına Jomo Kenyatta'nın geçmesiyle bağımsızlık faaliyetleri hızlanmış. 1952'de diğer bir bağımsızlık hareketi olan Mau Mau grubu beyaz yerleşimcilere saldırılara başlamış. Kenya Bağımsızlık Ordusu'na dönüşen bu hareketlerin başı kabul edilen Jomo Kenyatta tutuklanmış. Ardından başa geçen ıÜüDedan Kimanthi'nin de tutuklanmasıyla, örgüt İngiliz politikasını benimseyerek Afrikalıları öldürmeye başlamış. 1956'ya gelindiğinde çatışmalar 12 bin Afrikalı ve sadece 30 Avrupalının ölümüyle sonuçlanmış, 100 bin Afrikalı hapsedilmiş.



1959'da mahkumiyeti ev hapsine dönüştürülen Kenyatta, 4 yıl boyunca bir mağaradan kurtuluş hareketini yönetmiş ve Kenya 12 Aralık 1963'te bağımsızlığına kavuşmuş. Bağımsızlığın elde edilmesi, 72 farklı etnik gruptan oluşan ülkede yaşanan çatışmaları bitirmeye yetmemiş. İngilizce yerine Kiswahili'nin resmi dil olarak kabul edilmesi 11 yıl almış. Bu sırada komşu ülkeler olan Sudan ve Uganda ile çatışmalar devam etmiş. 1978'de Kenyatta'nın ölümü ile yeni bir kaos dönemi başlamış ve yerli politik grupların etnik çatışmaları körüklemesi sebebiyle İngiliz hayranlığı yeniden yükselmiş. Aralıklarla devam eden iç ve dış çatışmalar, yönetimdeki yolsuzluklar, ekonominin giderek kötüleşmesi sonucu 2001'e gelindiğinde 3 milyon Kenyalı kıtlıkla karşı kaşıya kalmış. Halen başkanlık sistemiyle yönetilen ülkede 224 milletvekilinden oluşan bir meclis, 8 eyalet ve 69 belediye bulunuyor. 2002'de yapılan açık oylama ile başkan seçilen ıÜüMwai Kibaki, eğitim, adalet ve ekonomi konularında reformlara gitmeye çalışmışsa da, yolsuzlukla mücadelede başarılı olmadıgından çabaları yetersiz kalmış.











Bir işportacıdan aldığım 6. sınıf tarih ders kitabının İngilizce olması ve müfredatın İngilizler tarafından hazırlanmış olmasının, İngilizlere olan saygı ve hayranlığı beslediğini düşünüyorum. İngilizler, Kenyalıları ilk olarak köle olarak evlerinde çalıştırmaya başladıklarında, şehir dışından kilometrelerce yolu yalınayak yürümelerini şart koşmuşlar. 1963'e kadar Nairobi'ye ayakkabı ile girmek yasakmış. Fakat evlerde uyguladıkları politika, İngilizlerin adil olduğu inancının yerleşmesine sebep olmuş. Örneğin bir Kenyalı köle olarak bulunduğu evde bir bardak kırdığında 'sahip' gelip, kara kaplı 'hukuk' kitabını çıkarır ve "Bu yaptığının cezası 180 kırbaç, ama ben sana indirim yapıyorum 130 kırbaç" dermiş. Köle de sahibi ona merhametli olduğu için saygı duyarmış. İngilizler, Kenyalıları genetik olarak yetersiz ve yönetim kabiliyetinden yoksun olduklarına inandırmış ve bunu 'bilimsel' olarak öğretmiş, benimsetmiş. Jomo Kenyatta'nın ünlü sözleri tüm bu süreci özetler nitelikte: "Beyaz adam geldiğinde bizim topraklarımız, onların ise İncil'i vardı. Bize gözlerimizi kapayıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, onların ellerinde topraklarımız vardı."







NAIROBI



Kenya'nın başkenti Nairobi 3 milyonluk nüfusuyla Afrika'nın en büyük şehirlerinden biri. Tezatlarla dolu şehirde bir yanda minibüse verecek 10 şilini (20 kuruş) olmadığı için günde 8 kilometre yürüyen yerliler, bir yanda onların yürüdüğü yolun tam üstünde batılı standartlarda hizmet veren alışveriş merkezlerinde porsiyonu 600 şiline (12 YTL) yemek yiyen beyazlar ve Hintliler var. Otellerin, alışveriş merkezlerinin kapısında bulunan şu benim bir türlü aklından geçenleri anlayamadığım görevliler, kendi insanlarının buralara girmemesi için özel çaba sarf ediyor.



Beyazlar cipleriyle bir kapalı mekandan diğerine geçerken, Afrikalılar sokakta 35 derece sıcaklıkta kavurucu güneşin altında yürüyor hiç konuşmadan. Nedense konuşmuyorlar, gülmüyorlar. Kendi aralarında bile bir içe kapanmışlık. Sanırım öğrenilmiş çaresizlik böyle birşey. Zor olansa 'orta yol'un olmaması. Sokaklarda onların arasına karışamıyorum ve bu durum beni müthiş rahatsız ediyor. Ortadoğu'da, Avrupa'da çok rahatça, biraz zorlarsam Asya'da, hele hele Amerika'da, insanlarla iletişim kurabiliyorum. Biraz konuşunca varsa önyargılarını değiştirebiliyorum. Az çok düşünme biçimlerini biliyorum. Ama burada koşulsuz bir önkabul var. Yürüyemiyorum...Konuşamıyorum...Unutuyorum işte ben de beyazım onların gözünde ve bu duvarı aşmak hiç de kolay değil. Yol kenarında oturmuş bir kadına onun da üstündeki elbisesinden olan aldığım kumaşı gösteriyorum mesela, "Kumaşlarınız çok güzel, ben de aldım" diyorum, "Eee" diyor, "Banane!" Bir işportacıya sattığın resimler ne güzel diyorum, hangisini istiyorsun söyle ve al, yoksa yürü git tavrıyla yaklaşıyor. Fotoğraf çekmeye kalksam, hemen para istiyor diğeri. İstersen senin derdini ülkemdekilere anlatmak istiyorum de, istersen senin tarafındayım de, duymuyor, dinlemiyor, parayı ver de diyor, ne yaparsan yap.



Hayal kırıklığıyla yolun karşısındaki alışveriş merkezine geçiyorum ve kapıdaki görevli "Hi, ma'm" diye muazzam bir yapay sevecenlikle karşılıyor beni. Ya bir durun, bir anlatayım, ben ne sizin nefret ettiğiniz beyazım ne de saygı duymanız gereken. Ne olur bir dinleyin, neden anlamıyorsunuz beni, nasıl bu kadar bir duvar var aramızda? Yan yanayız, aynı zamanda ve aynı mekanda. Aynı dili konuşuyoruz, ama olmuyor. Nasıl bu kadar farklılaşıp, uzaklaştık? Gerçekten genlerimiz mi farklı yoksa? Hayır lütfen öyle olmasın! Sen de ben de insanız, ortak birşeyler konuşabiliriz, anlayabiliriz birbirimizi, anlayabilmeliyiz!



Kaşlarım Küçük Emrah, vitrinlere bakıyorum ve bir halıcı dükkanında bir Türk gördüğümü zannediyorum. 60 yaşlarındaki amcanın gözü de bana takılıyor. İlk defa bir Türk gördüğüm için bu kadar heyecanlanarak içeri giriyorum, halıcı amca selam veriyor, Afgan’mış. Hemen bir selamlaşma, hal hatır, sıcaklık, o da beni 'kendi'nden sandı herhalde. Türk Tarihinin Ana Hatları'nı düşünerek çıkıyorum dükkandan. Karşıdaki vitrinde çerçevelenmiş tablolar var: Gandhi, Marthin Luther King Jr., Mandela, Bob Marley. Ezilmiş ve eğitilmemişlerin hep bir kurtarıcıya ihtiyaç duyduklarını düşünüyorum. Kendilerinde olmayan ve olmasını istedikleri tüm olumlu vasıfları idealize ederek bir kişiye yüklüyorlar, ilahlaştırıyorlar diyorum. Kenyatta'nın resminin olmamasına şaşırıyor, Türkiye'yi düşünüyorum...Yürümeye devam ediyorum...



__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-02-2007, 02:44 PM   #4 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Kenya'da Öğrenilmiş Çaresizlik (Video)

MOMBASA



Kenya'nın ikinci büyük şehri Mombasa, Hint Okyanusu'na kıyısı olan bir yarımada. İklimi Antalya'yı andırıyor. Yüzde kırkı Müslümanlardan oluşan şehrin nüfusu 900 bin civarında. Nairobi'nin o matemli havası, Mombasa'da yok. Müslümanların birçoğu Yemen, Sudan ve Somali kökenli. Ülkeye yerleşeli yüzyıllar geçmesine rağmen, farklı etnik gruplar arasında evlilik yapılmamış. Bunun yanında farklı dinlerden olma bir çatışma unsuru değil. Her gittiğim yerde bu olguyla karşılaşmam medyanın kurgusallığını bir kez daha düşünmeme sebep oluyor. Belki de günü kurtarmaya çalışan insanların önceliği karın doyurmak dolayısıyla para olduğundan, kimin hangi dinden olduğu hiç fark etmiyor.



Nairobi'de yapamadığımı burada yapıyor ve sokaklara akıyorum. Nispeten daha turistik bir bölge olduğundan sokaklarda tek tük yürüyen beyazlara rastlamak mümkün. Caddeler boyu yerlere serilmiş tezgahlarda özenle dizilmiş domatesler, ananaslar, mangolar ve adını bilmediğim birtakım sebze ve meyveler satılıyor. Korsan CD'ciler var, daha çok Gospel müzik ve Amerikan filmleri revaçta. Yine de bildiğim o neşeli, bir yerlerden müziklerin geldiği çarşı ortamı yok. Sokaklar çok kötü kokuyor. 40 dereceye yaklaşan sıcağın etkisiyle pislikler, çöpler eriyip iyice yapışıyor yollara. Bir kasap, buzdolabı yok ve et satıyor. Bir lokanta, kokudan kırılıyor içerisi ve insanlar orada yiyorlar yine de. Sokaklardan birinin köşe başında oturmuş 5-6 kadın çekiyor dikkatimi. Yanlarında kendilerinin 3 katı kadar da çocuk var. Çocuklar hemen yapışıp para istiyor. Bir sürü, gitmiyorlar. Sokağın sonuna kadar geliyorlar, 10 adım kala dönüyorlar, çok profesyoneller. İkna kabiliyetlerinin işlemediği sınırı çok iyi çizmişler, hepsi aynı anda dönüveriyor geri.



Minibüsler var caddelerde rengarenk. Sanata dair tüm becerilerini, politikayı, inançlarını hep bu minibüslere yansıtmışlar. Hepsi renk renk, üzerlerinde sloganlar, resimler, grafitiler, sevdikleri kişilerin isimleri, destekledikleri siyasi partinin adı ya da "Hz. İsa bizi kurtaracak, Hz. Muhammed'e saygı" gibi dini sloganlar var.



Siyahlar sokakta meyve sebze satarken, dükkanlar Hintlilerin elinde. Hediyelik eşya dükkanlarında pazarlık payı bırakmadan "aaa, o el emeği" şeklinde 'emek'in hakkında bir fikri varmışçasına ajitasyon yapıyorlar. Sanırım İngilizler yine villalarında, pek göremedim ortalıkta...



En azından alışveriş yaparken, 'kutsal'ı değiştirirken sohbet etmeye çalışıyorum. Çoğu Türkiye'yi hiç duymamış. Bazıları ise Galatasaray diyor başka birşey demiyor. Tugay'ın şu an hangi takımda oynadığından Emre Belezoğlu'nun gol çizelgesine herşeyi bilenler var. Futbol çok önemli, Zidane'ın dünya kupasında attığı kafayı soruyorum, "İyi yaptı” diyor, “ailesine laf etmiş Matarazzi". Futbol bir anlamda dünyayla bağlantılarını sağlıyor. Dünya coğrafyası öğretip, sosyal ezilmişliği telafi ediyor.



BAYRAM



Sabah erkenden kalkıp açık havada bayram namazının kılınacağı top sahasına gidiyoruz. Burada kadınlar da bayram namazı kılıyor. bayram namazının ikincil amacı da tüm Müslümanların bayramlaşması ve sohbet etmesi oluyor. Müthiş bir görüntü var: Rengarenk kumaşlarına bürünmüş, yereliyle inancını birleştirmiş kadınlarla dolu sahanın arka tarafı, önde ise bembeyaz kıyafetleriyle erkekler var. Ne kamerayla çekim yapmama, ne de fotoğraf çekmeme kızmıyorlar, şaşırıyorum. Biraz incelediğimde orta sınıf olduğuna kanaat getiriyorum Mombasa'daki Müslümanların. Bazıları arabalarıyla gelmiş. Pembe çarşaflı sarı gözlüklü 6-7 yaşlarında bir kız takılıyor gözüme, çok sevimli ve çok komik görünüyor ama farkında değil. Gayet ciddi bakıyor bana, fotoğrafını gösterince gülümsüyor.



Otele döndüğümde haberleri açıyorum ve Saddam'ın idamını öğrenince çok şaşırıyorum. Bayramın ilk günü Şii eliyle gerçekleşmesini ve öldükten sonra etrafında insanların dans etmesini çok yadırgıyorum. Sokağa çıkıp ilk rastladığım adama soruyorum:



"Saddam bugün idam edilmiş, haberiniz var mı?"



"Yok, Allah rahmet eylesin."



"Saddam'ı tanıyor musunuz?"



"Evet Irak'ın lideri değil mi?"



"Lideriydi..."



"Nasıl biri sizce?"



"Bilmiyorum sadece Irak'ın başkanı olduğunu duymuştum."



"Amerika- Irak savaşından haberiniz var mı?"



"Evet medya birşeyler söylüyor ama ne kadarı doğru ne kadarı uydurma bilmiyoruz"



Sonradan konuştuğum diğer insanlardan da benzer cevaplar alıyorum. Kimsenin binlerce kilometre uzaktaki olaylarla ilgilenecek hali yok.



Bir süpermarkete giriyorum, burada neler satılır diye merak ederek. Hemen hemen benzer şeyler var dünyadaki diğer marketlerle, sadece raflar dağınık ve kalite daha düşük. Kahve ve çay çeşit çeşit. Bir de pakmaya var, Türk markası olarak. Bu arada sıcaktan tansiyonum düşüyor ve otele dönüyorum. Aslında kurban etlerini dağıtmamız gerekiyor ama kurbanlar bir türlü kesilemiyor. Burada zaman çok yavaş işliyor. Sonunda akşam 8 civarı 350 büyükbaş hayvanın kesimi bitiyor ve etleri dağıtmaya gidiyoruz civardaki köylere.



İnsanlar güneşin altında 10 saatten fazla kuyrukta beklemişler birkaç kilo eti alabilmek için. Etlerini alınca sabırsızlıkları hemen mutluluğa dönüşüveriyor. Bir köyden diğerine geçiyoruz ve kadınlara yaklaşıyorum, bana bakıp utanarak başlarını çeviriyor bazıları. "Nasıl geçiyor bayram?" diyorum. "Fark etmiyor, parası olan akrabalarını ziyarete gidiyor, ama çoğumuzun günlük hayatı aynı"



Bu köy de Kibera'yı andırıyor olmayan elektrik ve suyuyla. İçme suyu alabilmek için insanların kilometrelerce yürüdüklerini öğreniyorum. Bu arada bir kadın yaklaşıyor yanıma, "Ben listeye adımı yazdırmamıştım, ne olur bana biraz et verebilir misin?" Başımı çevirip dağıtım aracına baktığımda etlerin bittiğini ve insanların buna inanmayıp araca tırmandıklarını görüyorum. Kadına biraz para veriyorum ve hepimiz minibüse biniyoruz, hemen gitmemiz lazım yoksa kötü şeyler olabilir. Küçük kızlardan bir tanesi "bye Selma" diye defalarca sesleniyor arkamdan, el sallıyor, konuşmadık bile, nereden biliyor adımı?



Gece uykumun arasında yine bir dişim ağrımaya başlıyor. Son 2.5 ayda yapılan 12 dolgu, iki kanal tedavisi, iki 20 yaş dişi ameliyatından sonra "acaba bu sefer hangisi" diyerek uyanıyorum ve aynaya baktığımda sağ yanağımın balon gibi şiştiğini görüyorum. Doktor, dişimi fırçalarken sulardan enfeksiyon kapmış olabileceğimi söylüyor. Antibiyotik ve ağrı kesiciler ve yanağımda koca bir buz kütlesiyle kendimi biraz da zorlayarak çıkıyorum. Mombasa'nın tek devlet hastanesine gidiyoruz. Bizi karşılayan Somali asıllı Dr. Abdurrahman, İstanbul Marmara Tıp Fakültesi mezunu. 7 sene İstanbul'da kalıp doktor olduktan sonra, kalma imkanı olduğu halde hiç tereddüt etmeden ülkesine dönüyor ve çok zor koşullarda insanlara hizmet ediyor. Yüzünden tebessümü bir an olsun eksik olmayan doktor, akıcı Türkçe'siyle bize rehberlik ederek hastaneyi gezdiriyor.



Manzara içler acısı. Hastaneye girdiğinizde aldığınız o 'tıbbi' koku yok, içerisi kazan gibi sıcak. Yataklarda çarşaf yok, yastık yok, insanlar balkonlara kadar taşmış. Hijyen yok, duvarlarda böcekler geziyor. Acil bölümünde çok ağrı çeken hastaların feryatları dışında sükunet hakim. Yerde bir kadın oturmuş, dizinde 1 yaşındaki bebeği, hüzünlü hüzünlü bakıyor gelip geçene. Veremmiş bebek… Diğeri de sıtma, diğeri de AIDS. İlaç yok, doktor 2-3 tane. 35 milyon nüfuslu ülkede bir tane dahi kalp cerrahı yokmuş. Yine çaresizlik…



Duvarda bir saat ilişiyor gözüme, çalınmasın diye parmaklıklarla çivilenmiş duvara. Ne maske, ne eldiven, gözlerim yaşlı çocuk bölümüne giriyorum. Bir odada karşılaştığım görüntü karşısında midem kasılıyor. Çocukların derileri yok, bir tanesinin kısmen, bir tanesinin tamamına yakın derisi yok. Bakamıyorum da, bir hemşire selam veriyor bir yandan merhem sürerken çocuğa.



Son zamanlarda diş ağrılarından dolayı sıkça acile taşındığımdan hastane benim için ferahlatıcı, insanların gittiklerinde dertlerine çare bulduğu bir yeri ifade ediyordu. Uzun kuyruklar ve ümitsiz hastalar olsa da, yine de bir güven duygusu verip ümit aşılıyordu sanki. Ama burada, sanki ölümden önce son durak havası vardı. Giderilemeyen bir ümitsizlik ve çaresizlik vardı. Doktor Abdurrahman bizi teselli ediyordu, bu hastanenin en temiz hali, en iyi hali diye...



Abdurrahman'ın eşi İstidap'ı da alarak yemeğe gittik. 8 yıl önce İstanbul'a gelirken yolda tanışmışlar. Azimle, sabırla, kalmayı, rahat ve konforlu bir hayat kurmayı bir an bile düşünmeden 7 sene çalışmışlar, doktor olmuşlar ve 2 hafta önce Kenya'da evlenmişler. Çok mutlular, çok umutlular. İstidap'ın annesi 35 yaşında vefat etmiş, sebebi tam belli değil "bakımsızlık ve zayıf hayat koşulları herhalde" diyor. Onların bu sabır ve tevekkülleri yüreğimin bir yerine işliyor. "Şikayet etme dünya kötü, insanlar acımasız diye, eleştirip durma, tut bir ucundan da düzelsin" diye çıkışıyorum kendime.







__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-02-2007, 02:44 PM   #5 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Kenya'da Öğrenilmiş Çaresizlik (Video)

MASAİLER



Doğu Afrika'nın en büyük ve eski kabilelerinden birini oluşturan Masailerin nüfusu bugün 850 bin civarında. Yarısı Kenya, yarısı kuzey Tanzanya'da yaşayan Masailerin ülkeler arası serbest geçiş hakkı var. Nairobi'de vaktimiz kısıtlı olduğundan ve bulunuş amacımızdan dolayı yaşadıkları yeri görme fırsatım olmadı fakat Mombasa'da tanıştığım Josephole Nkere, kabilesinin yaşamını, geleneklerini ve inançlarını tüm içtenliğiyle benimle paylaştı ve kameraya kaydetmeme izin verdi. Cenazelerini gömmek yerine doğaya bırakan, 'vahşi', inatçı, güçlü ve savaşçı özellikleriyle tanınan Masailer, misyonerler tarafından barbar oldukları gerekçesiyle ve köle ticaretini yaygınlaştırmak için Hıristiyanlaştırılmaya çalışılmışlarsa da bu girişim başarısız olmuş. Tüm ülkede olduğu gibi Masailer de açlık, kıtlık ve salgın hastalıklarla mücadele etmişler fakat geleneklerine sıkı sıkıya bağlılıkları sayesinde bugüne kadar dejenere olmadan sürdürebilmişler varlıklarını.



Josephole hayvancılıkla uğraşan, 6 çocuk babası, kendine güveni tam, İngilizce’si mükemmel, açık görüşlü bir Masai. Onunla konuşmamda dikkatimi en çok çeken nokta, bana ilginç gelebilecek geleneklerini anlatırken şaşıracağımı bilerek, kendisinin de benimle birlikte gülmesi ve hoşgörülü tavrıydı. Genel olarak inanış ve geleneklerinden ziyade günlük hayatlarını sordum.



Köyleri 15 haneden oluşuyor. Sabah güneş doğmadan kalkan ailede çocuklar okula hazırlanıyor ve yola çıkıyor. Her gün orman içinden 4 km yol yürüyerek okullarına ulaşıyorlar. Bu sırada baba, ineklerin sütünü sağıyor, eve gelip eşiyle kahvaltı ediyor ve sonra ormana gidiyor. Özellikle saat kaçta kalkıyorsunuz, ormana kaçta gidiyorsunuz diye sorduğum organize zaman odaklı sorulara cevap verirken uzun uzun düşündü Josephole. Ortalama 7’de ormana gidip, hava kararana kadar burada geçiriyor vaktini. İneklerin etinden, sütünden ayda 200 dolar kazandığından ortam koşullarına göre çok zengin bir adam. Bu yüzden avlanmasına gerek yok. Ormanda bitkiler, otlar toplayarak ve düşünerek geçiriyor vaktini. Akşam eve geldiğinde yemek yiyorlar beraberce ve erkenden yatıyorlar. Aile ilişkileri, ev dekorasyonu konusunda sorduğum sorulara tam cevap alamıyorum. Normal işte diyor, oturacak yerler var, yatak var, ama kafamda canlandıramıyorum. Onun normaliyle benimkinin aynı olmadığını hissediyorum. İnekler onlar için kutsal ama Hindular kadar değil. İneğe hem tapıp, hem de yiyorlar. Bir de kanını içiyorlar. Aslında diyor, fakirler daha çok içiyor karınlarını doyurmak için. Kan, çok önemli Masailer için, yaşamı, hayatta kalmayı simgeliyor. Poligami yaygın ve sünnet, ergenliğe geçiş, savaşçılık, evlenme, orta yaşa geçiş, yaşlılığa geçiş, ölümle ilgili birçok törenleri var. Kıyafet ve takılarına çok özen gösteriyorlar. Kıyafetlerinde en çok kullandıkları renk kırmızı. Et ve sütü aynı gün tüketmenin hastalık getireceğine inanılıyor. Doktora gitmiyorlar. Nesilden nesile öğretilen bitkisel ilaç yapımıyla ortalama yaşam ömürleri 45 yıla kadar uzuyor.







DOĞA



Ekvatorun hemen altında bulunan Kenya, yaşadığı tüm sosyo-ekonomik problemlerin yanında bir doğa harikası. LOST dizisinin setini andıran kocaman yapraklı çiçekleri, envai çeşit ağaçları ve tropik meyveleriyle adeta yeryüzünde bir cennet gibi. Tüm bunlara rağmen hayvancılığın gelişmemiş olması, keçilerin ve ineklerin bir deri bir kemik olması ise ancak halkın hayvancılığı bilmemesiyle açıklanabilir herhalde.



Dünyanın pek çok yerinden özellikle batısından pek çok insan Kenya'ya yalnızca safari yapmak için geliyor. Bazıları günlük, bazıları neredeyse haftalık olan safarilerde hayvanları doğal ortamlarında görmek mümkün. Mombasa'da gittiğimiz timsah çiftliğinde yavru ve yetişkinlerden oluşan sayıları bini bulan timsah gördük. En can alıcı olanı ise timsahların besleniş zamanıydı. Bataklığın üzerine inşa edilmiş yüksek iskeleye çıkan görevli, büyük bir hayvan başına benzeyen ama kuyruğu olan ne olduğunu çözemediğim et parçasını iple aşağı sarkıttı ve timsahlar da yakalamaya çalıştılar. Üst üste 5 kez gerçekleşen bu durumun en ilginç yanı, insanların bu anı görmek için sıraya girmiş olması ve timsah eti kaptığında sevinç çığlıkları atanlar olmasıydı. Bir kez daha insanların vahşeti görmekten zevk aldığına kanaat getirdim. (Sanırım bu durumda ben de bu gruba dahil oluyorum) Diğer timsahları yiyecek kadar 'cani', ortamın ağır topu Big Daddy, ayrı bir bataklıkta tutuluyordu. 5 metre uzunluğunda 800 kilo ağırlığındaki yaşlı timsah, bakıcısı yemeğini getirdiğinde ağır aksak karaya çıktı ve soğukkanlılıkla bir defada eti kaparak bataklığa döndü. Yakalanmadan önce 5 insan yiyen timsahı izleyen insanların heyecanı ise görülmeye değerdi.



Nairobi'de katıldığımız Safari yürüyüşünde hayvanat bahçesi dediğimiz olgunun hapishaneden ibaret olmak zorunda olmadığını, hayvanların doğal ortamlarında da gerekli önlemler alınarak görülebileceğini anladım.







LİKONİ



Mombasa'daki son günümüzde Likoni kasabasına gitmek üzere yola çıkıyoruz. En hızlı gidiş yolu feribot. Minibüsle girdiğimiz kuyrukta sadece 20 kadar araç var, yanımızda ise tek sıra halinde dizilmiş bine yakın yerli. Feribot yaklaşınca önce arabalar çıkıyor. Sonra ayakta balık istifi şeklinde yığılarak gelmiş insanlar bir sürünün dağılması şeklinde terk ediyorlar feribotu. Manzara hayret verici, arabalar ve siyahlar arasında bile bir hiyerarşi var. Feribotta yayalar için oturacak yer yok. 5 dakikalık kısa yolculuk sonrası karaya geçiyoruz ve iki yanımızda insan seli, ilerliyoruz. Yollar, Avrupa'dan gelen giyecek yardımlarının bir şekilde ele geçirilip satıldığı teneke dükkanlarla dolu. Kadınlar yine başlarının üzerinde ekmekler, bavullar, sepetler, sırtlarında rengarenk kumaşlarına bağladıkları çocuklar yürüyorlar. Likoni'ye vardığımızda bizi genç bir muhtar/imam karşılıyor. Evlerin arasından yürürken çocuklar takılıyor peşimize, ayaklarında terlikleri bile olmayan, taşların çamurların üzerine bağladıkları naylonlarla top oynamaya çabalayan, herşeye rağmen yüzleri gülen çocuklar. Fotoğraf çekilmesine kızmayan tek grup olduklarından bol bol çekiyorum. Kimisi poz veriyor kameraya, kimisi ise korkup kaçıyor yine. Bir tanesi öyle korkuyor ki, ağlamaya başlıyor. Yaklaşmaya elini sıkmaya çalıştığımda yüzünde korku ifadesi. Hem korkuyor hem de nereye gitsem peşimden geliyor.



Yardım yapacağımız evlerden birine gidiyoruz ve içeri giriyoruz. Çamurdan sıvama bu evin büyüklüğü on metrekare kadar. İçeride 8 yetişkin, 7 çocuk yaşıyor. Akrabalıkları anlatılamayacak kadar kompleks. Mutfak niyetine kömürlüğü andıran bir oda var, ortalıkta yanan odunun üzerinde topraktan bir tencere. Koridorda bir yatak üzerinde genç bir adam oturuyor, akli dengesi yerinde olmayan. Hemen yanında yerde genç bir kadın ve bebeği. Kadın bana bakıp gülümsüyor. Eğilip konuşmaya başlıyorum, muhtar tercümanlık ediyor. Bebeğin babası nerde diyorum, yok diyor. Nasıl yok diyorum. Aldığım cevap karşısında donup kalıyorum, bütün köyde neden erkek olmadığını da açıklıyor bu cevap. Kadınların çoğu fuhuşla sağlıyor geçimini. Bu kadın da para karşılığı bir erkekle birlikte olmuş ve bebek o geceden doğmuş. Nasıl olur diyorum, nasıl, kaç paraya oluyor bu iş? Söylemek istemiyor önce ama bunu öğrenmem lazım, insanın kaç paraya onurunu ayaklar altına aldığını bilmem lazım. 200 Şili (4YTL) diyor sonunda. Ve korunmuyorlar. Bu birlikteliklerden doğan çocuklarla dolu köy. Genç kadının annesinin de 9 çocuğu var, kocan nerde dediğinde öldü diyor, çocukların kaç babası olduğunu, hangilerinin yaşayıp, hangilerinin öldüklerini düşünmek istemiyorum.



Bire bir yüzleştiğim bu gerçeğin şokuyla ayrılmak istiyorum oradan, çok fazla geliyor tüm öğrendiklerim. Çocuklara bakınca ağlamak istiyorum, küçük kız çocuklarının geleceğini düşünüyorum masum yüzlerine bakıp. Benden korkup kaçan kız geliyor yanıma yine. Gel diyorum tutuyorum elinden ve çıkarıp başımdaki şapkayı veriyorum. Şaşırıyor, tebessüm ediyor ve alıp kaçıyor. Birileri karşılık beklemeden de sana birşeyler verebilir mi demek istiyorum, yoksa çocukluğunda hoş bir hatıra olarak kalmak mı bilmiyorum... Minibüse binip uzaklaşmak istiyorum bir an önce buradan. Koltuğa oturduğumda üzerime müthiş bir ağırlık çöküyor. Sanki beynim ve kalbim kaldıramıyor gördüklerimi, öğrendiklerimi, uykuya dalıyorum, düşünmek istemiyorum...







TÜRK OKULU



Uyandığımda Mombasa'daki Türk lisesindeyiz, Kenya'daki dört Türk okulundan biri olan bu okulda 200 kadar öğrenci eğitim görüyor. Çoğu burs alıyor ve başarı düzeyleri İngiliz okullarıyla yarışabilecek düzeyde yüksek. Hem İngilizce hem Türkçe eğitim veriliyor. Öğrenci kabulünde din ve etnik ayrım gözetilmiyor. Öğretmenlerin yarısından fazlası da Afrikalı. Noel tatili olduğundan öğrencileri görme fırsatını kaçırıyoruz. Okul müdürü ve öğretmenler bize faaliyetlerini anlatıp okulu gezdiriyorlar. Bu arada okulda çalışan Kenyalı işçiler çarpıyor gözüme ve hemen sohbete başlıyorum. Size iyi davranıyorlar mı diyorum, memnun musunuz burada çalışmaktan? Çok memnunuz diyorlar, bizimle aynı masada oturup yemek yiyorlar diyorlar da başka birşey demiyorlar. Birkaç Türkçe kelime de öğrenmişler. Türkiye onlar için neredeyse adaletin sembolü olmuş.







6 senedir Mombasa'da bulunan Ahmet'le konuşuyoruz otele dönüş yolunda. Burada uzun süredir bulunan bir Türk olarak sınıf farklılığını bana açıklayabileceğini düşünüyorum. Üniversitede diyor, arkadaş oluyor siyahla beyaz. Ama hocalarda bile yerleşmiş sömürge bilinci. Bir hocası kendisine ısrarla 'sir' diye hitap ediyormuş. Hocam benim size 'sir' demem lazım, yapmayın lütfen dese de vazgeçirememiş, adam kendisini suçlu hissettiğini, öğrencisi dahi olsa onun gözünde önce ‘beyaz’ olduğunu söylüyormuş.



Otele döndüğümde gözüme duvardaki tablolar ilişiyor. Bir bakıyorum yan yana dört tane dizilmiş ve hepsi de aynı! Birkaç ev ve aralarında yürüyen bir kandın ve çocuk resmedilmiş. Karşı duvarda ise yerden üç metre yukarıda bulunan aynalar var, yani kendini görmek mümkün değil. O zaman hakikaten düşünce sistemlerinin farklı çalıştığına inanıyorum.







SON GÜN



Ertesi gün erkenden Nairobi'ye dönüyoruz. Son günümüzü Kibera'da sağlık taraması yaparak geçireceğiz. Doktorlarla birlikte terk edilmiş sağlık merkezine giriyoruz ve önümüze 2 sandalye koyarak hastaları içeri almaya başlıyoruz. Benim görevim tercümanlık. Ürkek bakışlarla içeri giren kadınlara soruyorum, problem nedir, ne zamandır devam ediyor diye. Çoğu hayatlarında ilk defa doktor gördüğünden sırtını açmaya çekiniyor, sorulara tam cevap veremiyor. Genel problem göğüs ağrısı ve öksürük. Hepsi enfeksiyon kapmış, pislikten mi olmayan içme sularından mı bilemiyorum. Bazılarının da gözleri bozuk. Doktor, televizyon seyrederken artıp artmadığını soruyor baş ağrısının örneğin, kadın televizyon mu diye şaşırıyor. Sıtma şikayetleriyle gelenlere birşey yapamıyoruz. Kimisi de hiçbir şikayeti olmadığı halde sadece popülaritesinden dolayı geliyor içeri. Gülüyor, etrafa bakıyor, tamam gidebilirsiniz deyince ama ilaç vermeyecek misin diyor, bari bir vitamin yazsaydın...



Bir kadın giriyor içeri üç küçük çocuğuyla. Kendisi yine akciğerlerinden rahatsız, büyük oğlunda üst solunum yolları enfeksiyonu var, ortancanın devamlı karnı ağrıyor ve en küçüğün kalbi delik. Hiçbirşey yapamıyoruz. Hiçbirşey söyleyemiyoruz. Gözlerim doluyor, arkamı dönüyorum. Sonra kadın ameliyat gerektiğini ve 200.000 Şili (50 bin YTL) gerektiğini söylüyor. Ama bir umut bir de bize getirmiş işte. Doktorların gözünün içine bakıyor kadın ufacık bir umut için, doktorla ben de birbirimize çaresizlik içinde. Biraz para veriyoruz ve gidiyorlar...



Birkaç saat içinde yüzden fazla hasta muayene ediliyor. Rahatsızlıklarının kronik olduğunu bu yaptığımızın pek bir işe yaramadığını düşünürken, ekipten arkadaşlar gelip kapıdan dışarı çıkanların sevinçlerini anlatıyor bize. Birinin onlara ilgi göstermesinden, birkaç dakikalığına da olsa tüm dertlerini dinleyen birilerinin olmasından, bir kutu vitaminden, bir şişe öksürük şurubundan duydukları mutlulukları. O zaman çabamız boşa gitmiyor diye geçiyor aklımdan ve ekiptekiler yakında buraya daimi bir poliklinik kurabileceklerinin müjdesini veriyorlar. Küçük de olsa bir başlangıç. Belki dağıtılan yardımlar yetersiz ve geçici, belki sağlık taramaları sembolik kalıyor ama bunlar büyük adımların başlangıcı. Politik ve ekonomik sorunları hiç bitmeyecek gibi görünen bu kara bahtlı ülkede sivil ve insani yardımların ucundan kıyısından yaraları sardığına inanıyorum. Burada yaşadıklarını, gördüklerini gazetelerine, televizyonlara taşıyan gazeteciler sayesinde insanların bu acılara bir nebze olsun merhem olmak isteyeceklerine, en azından kendi hayatlarındaki ufak sorunları bu zorluklarla kıyaslayıp daha pozitif olabileceklerine, ellerindekinin kıymetini anlayacaklarına inanıyorum.



Akşamüstü birkaç ev ziyareti daha yaptıktan sonra İstanbul'a doğru yola çıkıyoruz. Dubai'ye vardığımızda ben eski ben değilim. Free shoplar, cep telefonları, parfümler, bilgisayarlar hepsi daha da boş ve anlamsız görünüyor gözüme. Gözümü kapadığım an feribot kuyrukları, karanlık kasvetli evler, çocukların masum yüzleri geliyor gözümün önüne. Açtığımda ise Starbucks, kuyumcular ve paparazzi dergilerinin ücretini ödemek için sıraya girmiş, parfüm test eden kadınları görüyorum. İki arada bir derede aklım karışık, yüreğim kırgın İstanbul'a dönüyorum.

Selma Şevkli: Journal of Turkish Weekly yazarı. Ocak 2007

__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 09-02-2007, 03:08 PM   #6 (permalink)
Yüzbaşı
 
Üyelik tarihi: Nov 2006
Mesajlar: 510
Tesekkür: 1
152 Mesajinıza toplam 344 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
etterna_ is an unknown quantity at this point
Standart Kenya'da Öğrenilmiş Çaresizlik (Video)

Bu video ve hikayeleri görünce aklıma Carolina Maria de Jesus'un "Çöplük" kitabı geldi aklıma. Kitapta favelada yaşanan olaylar Carolinanın günlüğünde çok açık bi şekilde anlatılıo. Aslında kitap tanıtımlarında da dile getirebilirdim ama burada da ilgi çekebileceğini düşündüm. Şiddetle tavsiye ederim.
__________________
Uçurtmalar, rüzgar kuvvetiyle değil, bu kuvvete karşı uçtukları için yükselirler...
etterna_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-03-2007, 02:51 AM   #7 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart * Bazılarımız vardır, elbisesine uymayan ayakkabıyı asla giymez,


Bazılarımız vardır belki onlarca ayakkabısı vardır,

* Bazılarımız vardır, elbisesine uymayan ayakkabıyı asla giymez,

* Bazen mağazada gördüğümüz güzel bir ayakkabıya takılır aklımız, nasılsa taksitle der, hemen alırız,

* Bazen ille de marka olsun deriz alırken,

* Bazen arkadasımızda aynısından var diye ertesi gün o ayakkabıyı giymek istemeyiz,

* Yazlığımız ayrıdır kışlığımız ayrı, hatta her ayın kendine göre bir ayakkabısı vardır bizce.

Ve bazen;


Bazı insanların ayakkabı lüksü bile olmayabilir, ayağına geçireceği iki pet şişe bile ayaklarını dikenli yollardan
taşlardan korumaya yeter. Kaç numara olduğu, rengi, markası önemli değildir onun için, sadece ayağını korusun yeter...


Kendi halimize mi, onlara mı acıyalım !..

__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-03-2007, 08:03 PM   #8 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Kenya'da Öğrenilmiş Çaresizlik (Video)

Alıntı:
hayatimdegisti Nickli Üyeden Alıntı

Bazılarımız vardır belki onlarca ayakkabısı vardır,



Muhtemelen bu resmi görenlerin bir çoğu üzüldü yada duygulandı.
Aslında Lerzan'ın dediği bir bakima doğru.Topuklu ayakkabılar ile karşılaştırıldığında pet şişe giymek daha rahattır.

Bir diğer konu ise dışarıdan size göre acınılacak derecede görünen bir durum o anı yaşayan kişi için belki öyle değildir.
Anlatmaya çalıştığım şu.İnsan duruma uyum sağlayan bir varliktir.Şartlara uyum sağlar.
Birakalim ne giydiğini ne yediğini ölçelim bakalım kim daha mutlu.Belki o plastik pet ayakkabı giyenin mutluluk oranı daha yüksek çıkacaktır.
__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 08-03-2007, 08:11 PM   #9 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Bizimkilerde Kornişden Kayak Yapmışlar

Mutlu olmak isteyen için bahane yoktur.İşte kayak malzemesi olmadığı için kornişden kayak yapip kayan erzurumlu gençler.
__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 01-08-2007, 02:14 PM   #10 (permalink)
Çevirmen
 
eylulx - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Jul 2007
Mesajlar: 312
Tesekkür: 4
112 Mesajinıza toplam 354 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
eylulx is an unknown quantity at this point
Standart Haksizlik bu...!

Alıntı:
hayatimdegisti Nickli Üyeden Alıntı
Alıntı:
hayatimdegisti Nickli Üyeden Alıntı

Bazılarımız vardır belki onlarca ayakkabısı vardır,



Muhtemelen bu resmi görenlerin bir çoğu üzüldü yada duygulandı.
Aslında Lerzan'ın dediği bir bakima doğru.Topuklu ayakkabılar ile karşılaştırıldığında pet şişe giymek daha rahattır.

Bir diğer konu ise dışarıdan size göre acınılacak derecede görünen bir durum o anı yaşayan kişi için belki öyle değildir.
Anlatmaya çalıştığım şu.İnsan duruma uyum sağlayan bir varliktir.Şartlara uyum sağlar.
Birakalim ne giydiğini ne yediğini ölçelim bakalım kim daha mutlu.Belki o plastik pet ayakkabı giyenin mutluluk oranı daha yüksek çıkacaktır.


icim sizladi.kendimi kotu hissettim bir an.bu haksizlik.sanki suclu benmism gibi.....kim suclu!!!!!!!biliyorumda cevabini soylesem nasilsa bi ise yaramayacak onuda biliyorum yapacagim bisye ise yarayacak olsa .....o da yaramayacak onu biliyorum


neyse oyle bi yorum iste biliyorum belki bi anlam veremediniz yazdiklarima.aslinda kendimle konustum daha cok.yinede yazdim iki kelime iste
__________________
su.21
eylulx isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Kenya'da Öğrenilmiş Çaresizlik (Video)

Serbest Kürsü ve Öğrenilmiş Çaresizlik Kenya'da Öğrenilmiş Çaresizlik (Video) Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız YouTube - Learned Helplessness : Kenya...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Öğrenilmiş Çaresizlik telkin cd indir izle İstanbul Öğrenilmiş Çaresizlik nerededir kimdir Öğrenilmiş Çaresizlik çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Öğrenilmiş Çaresizlik hipnoz Öğrenilmiş Çaresizlik olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Öğrenilmiş Çaresizlik hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Öğrenilmiş Çaresizlik kuantum düşünce kitap haberi


WEZ Format +3. Şuan Saat: 04:03 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.