Administrators ♥Ozlem Şahin ♥
Üyelik tarihi: Feb 2007 Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,030
Tesekkür: 13,842
2,276 Mesajinıza toplam 13,392 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: İçimde ki boşluğu doldurabilecek bişey var mı bildiğin? bu konuyla ilgili aldığım bir maili paylaşmak istedim..
biraz aykırı bulduğum yönleri var ama içerisinden alınması gerekenler de var diyerek sansürlemeden taşıyayım dedim..
insanoğlunun psikolojik ihtiyaçlarından bir tanesi olan “bir yere ait olma” duygusu veya ihtiyacı yaşadığımız yüzyılda üzerinde önemle durulması gereken bir olgudur.
ait olma ihtiyacı, insanın kendisini eksik hissetmesi ve tamamlanmak istemesi ile ilgilidir. kabul görme, sevme ve sevilmeyle tamamlanır ve tatmin edilir.
insanlar; değişik zamanlarda ihtiyacına göre bir guruba, bir partiye, bir ideolojiye, bir dine, tarikata v.s ait olabilirler. bu ait olmak bilinçli seçimle gelen bir aidiattir. bir ırka, millete ve aileye ait olmak ise doğumla gelen bir seçimdir.
insanoğlu kendisini eksik, aciz, zavallı, yetersiz, değersiz hisseder. ait olduğu “şeylerin-yerlerin” değerleriyle kendini tamamlamaya çalışır. fakat ne yaparsa yapsın nereye ait olursa olsun bir türlü tamamlanamaz. ( guruplar içinde de bireysel bazda güç alarak ve güç vererek enerji tamamlama oyunları oynanması da başka bir hikayedir).tamamlanma eylemi “kendisinin” dışında arandığından her girişim, eksikliğin yarattığı gittikçe derinleşen hayal kırıklığı ile sonuçlanır. dışarıda dış dünya vardır. bazen her ne kadar tinsel içerikli guruplarda “içe ait olanlar” konuşuluyormuş veya oluyormuş gibi olsa da bütün her şey dışsal şekillerde – dışarıda gerçekleşmektedir.
bu aidiatlerde ne kadar uzun süre oyalanılıyorsa, içsel hayal kırıklığının, acının, eksikliğin boyutları ve varlığın tükenişi de o oranda artar.
insanoğlunun; tarihin başlangıcından beri süren uzun yolculuğunda öyle bir can alıcı noktaya gelinmiştir ki, bu dünyada huzur bulabilmesi için binlerce yıldır ait olduğu kimlikleri sorgulaması gerekmektedir.
yeryüzünde olan savaşların, zulümlerin, sefaletin, acının ve ayrılığın nedeni üzerimize yapıştırdığımız ve biz olduğunu düşündüğümüz kimliklerimizdir.
şu millettenim, şu dindenim, bu ırktanım, şuna inanırım, şu guruba üyeyim, bu mürşide giderim, bu muhterem zatın dediklerini yaparım v.s gibi söylemlerin ve “kendini” oldurmaya çalışmaların bir sonu yoktur.
tüm uğraşlar dipsiz bir kuyudan başka bir şey değildir. bütün bu uğraşılar; dünyada refahı, saadeti, başarıyı, hayatta kalmayı, öte alemde veya yüksek boyutlarda cenneti, galaktik kimlikleri, payeleri imkanları bilgileri almak ve ol’mak için can hıraş bir mücadelenin içine girerek, kendini her vesile ile insan kardeşlerinden ve dünyadan ayıran egodan başkası değildir.
binlerce yıldır insanoğlunu ve yaşamını sömüren dünyasal veya galaktik varlıklar insanın bu kimlik arayışından, kurdukları kurumlarla sistemlerle tarikatlarla ideolojilerle kendi egolarını tatmin etmektedirler. insanoğlunun gücünden beslenmektedirler.
iyi veya hayrımıza hizmet ediyor görünse bile eğer bir sistem, ideoloji, düzen; bizim içimizde acizlik, yetersizlik, değersizlik, bağımlılık, korku, tükeniş yaratıyorsa ve bu aidiyeti yitirmeyle kaybedeceklerimiz (maddi manevi) bizi bu oluşumlarda hala tutmaya devam ediyorsa, biliniz ki gücünüzü sizden alıyorlar. sizden besleniyorlar.
insanoğlunun hayrına hizmet edebilecek yeğane kimlik “insan kimliğidir”.
ve bu da aslında insanın ilk değeri ve ilk kimliğidir
insanoğlunun; artık evrensel insan” olabilmesi için, şimdiye kadar ki bütün kimliklerini terk etmesi ve sadece “insan kimliğinin” içine yerleşmesi gerekmektedir.
ve bunun için insanın tek ihtiyacı olan “kendisi” olmaktır.
geldiğimiz zamansızlık ve mekansızlığın doğasından, dünyamıza ve insanlığa yüzlerce sen önce gelmiş öğretiler, dinler, gelmekte olan yol gösterici, yükseltici ve insana oraya aitmiş hissi ve algısı kazandırmaya çalışan bilgiler, sistemler bütünlükler, her ne kadar bizim hayrımıza hizmet ediyor görünürse görünsün ve gerekçesi ne olursa olsun, insanlık kendisine “sunulan” hiçbir şeye ait değildir. hiçbir sisteme, öğretiye, ideolojiye, bütünlüğe ve “kadere” ait değildir.
her insan tek tek, önce “kendisine” sonra insanlık bütünlüğüne sonrada dünyaya aittir. ve bunların “oluşunun” bütün bilgisiyle kendi yaratacağı “kadere” aittir.
dünya ve insan bir bütündür.
insanlık bir bütünlüktür.
dünyanın toprağından, elementlerinden oluşan bedenimiz ve bedende manyetize olan, tekamül eden ruhumuz alemde efendi olarak görünüşe çıkmaktadır.
bu her birimizin; dünya ana’dan ve insanlık bütünlüğünden, efendi olarak doğmamız anlamına gelir.
bu nedenle evrende çeşitlilik oluşabilmektedir.
her şey tek ruhsa ve “aynı” enerji her yerdeyse ve o her şeyse, alemdeki çeşitlilik ve çokluk başka türlü nasıl ortaya çıkabilirdi ki?
bu oluşum; teklik içindeki bütünlükler için, tıpkı dünyadaki parmak izine benzer özel bir kimlik ve enerji imzası demektir.
bu nedenle hiçbir zaman ve hiçbir şekilde başka bir yere veya bütünlüğe ait olamayız. çok istesek de olamayız.
bizler dünya insanlığına aitiz.
bizlerin bütünlüğü, dünya insanlığıdır.
herhangi bir şekilde nedeni ne olursa olsun dünyaya bilgi ve yardım etme kisvesi altında kainat bilgilerini ve sistem düzenlerinin bilgisini, sırlarını dünyada birileri vasıtası ile vermeye çalışan bütünlükler kendi bütünlüklerine hasat için bütün bunları yapmaktadırlar.
evrende en makbul “hasat” her varlığın kendi hasatını kendisinin yapmasıdır. kendini hasat etmesidir.
özgür irade yasasının en saf ve yalın anlamıyla tecelli ettiği varlığa çıkış şeklidir.
evrenlerin ve alemlerin çeşitliliğinin de temel yasasıdır.
çünkü her varlık “kendisi” olduğunda güzeldir.
“kendisi olduğunda özgürdür.
kendisi olduğunda “özeldir”. “farklıdır”. ve “eşittir”.
ve “eşitliğin” her nimetinden yararlanabilmek için de “kendisi” olması gerekir.
ve boyutlarla sistemlerle düzenlerle paylaşıma da ancak “eşitlik” olgusu gerçek kılındıktan sonra geçilebilir. daha önce değil.
bu nedenle dünya ananın toprağından görünüşe çıkmış ve efendilik yolunda yürüyen bir varlık olarak, başka bir annenin (bütünlüğün, sistemin, düzenin) çocuğu olamayız.
bu çok açık ve nettir.
olsak olsak “yem” oluruz. köle oluruz. deney malzemesi oluruz
ama efendi olamayız.
efendi eğer toprağı varsa ve toprağına aitse efendidir.
öz evlatlığı kabul edip efendi olarak bütünlüğünüze yerleştiğiniz zaman evrenin bütün sırları keşfetmeniz için sizin emrinize amadedir.
hiçbir şeye ihtiyacınız yoktur.
bilgi peşinde koşarak bir takım galaktik uygarlıkların sistemlerine teknolojilerine bel bağlayarak kendimizi “yem” konumuna getirirsek, hasatlarının meyvesi olursak, bu evrende ulaşabileceğimiz hiçbir yer yoktur. buradaki sır ve gizem; hasatı yani sizi bir şekilde elde edenlerin ( mesajlarıyla, verdikleri taktiklerle, tekniklerle) sırrına erebilirsiniz.
ama “kendinizin” ve kainatın sırına değil.
varlığın amacı “kendi” sırına ve kainatın sırrına ermektir.
“kendisi” dışarıda değil. içerdedir
“kendi” sırrı dışarıdaki bilgide değil, kendi çıkış yaptığı topraktaki, ait olduğu bütünlükteki ve yüreğindeki sırdır.
verilen mesajlar, bilgiler teknikler öğretiler bir yere kadar size belki hizmet edebilir, fakat bir yerden sonra terk etmek insanın kendine olan sorumluluğudur.
taşıma suyla değirmen dönmez. belki bir devir belki iki devir yapabilir. bu değirmenin çalıştığı anlamına gelmez.
dışardan alınan bilgiyle insan kendisi olamaz. bir yere kadar gelebilir. doldurma bilgiyle geldiği yer kendisi demek değildir.
öğretiler, bilgiler, mesajlar, dinler, galaktik bütünlüklerin bildirileri hepsi insanı bu noktaya getirebilmek değirmene taşınan bir kova sudan ve aşılıp geçilmesi gereken bir basamaktan başka bir şey değildir.
vakit gelmiştir. artık her şeyi bırakıp yüreğimizin içindeki okyanusa atlama ve oradaki kitabı ve manaları anlama ve ol’ma zamanıdır.
ve insanoğlu tek bir sistemin bütünlüğüne sığacak kadar küçük bir varlık da değildir.
insanoğlu bütün kainatın bilgisini kendinde saklayan ve ancak kendi sınırsız bütünlüğüne sığabilecek ve oradan da alemlere taşabilecek büyük bir “varlık” potansiyelidir. görülür, inanılır ve gerçek kılınırsa ne ala.
yeter ki insan bunun farkında olsun. değerini bilsin. üzerine yağan lütfu görsün.
varlığına insan kardeşlerine gezegenine yaşama sevgiye ve yüreğine sahip çıksın ve bütünlensin.
bu nedenle insanoğlu galakside ki yardımsever (?) bütünlükler, sistemler, varlıklar için çok lezzetli, büyük ve değerli bir yemdir.
acizlik, bilgi peşinde koşmak galaktik bilgi kırıntılarıyla uğraşmak, tozlu öğretiler, ritüeller zavallılık üvey evlat olmak, yem olmak, dilencilik yapmak ve bütünlüğüne ihanet ve delalet içinde olmak insanoğluna yakışmaz.
insanoğluna; insan onuruna yakışan bir şekilde, ayağa kalkarak kendine, insan kardeşlerine, gezegenine sahip çıkmak ve insan ruhunun asaletinde durarak dünya ve evrende fark yaratmak yakışır.
her şeyin tüm şiddetiyle etrafımızda döndüğü bir süreçte sarılabileceğimiz ve iman edebileceğimiz sadece yüreğimiz ve insan kardeşlerimiz ve gezegenimizdir.
bütün kimliklerimizi terk ederek sadece insan kimliğine yerleşmemiz, dünya ve insanlık için, savaşın, zumlun, acının ayrılığın sefaletin de bitmesi anlamına gelir. ve tarihin tozlu sayfaları sizlerin seçimiyle kapanır.
ve böylece insanlık olarak yeni çağın şafağını hep birlikte huşu içinde nihayet seyreyleyebiliriz.
vakit şimdidir
mekan dünya gezegenidir
bütünlük dünya insanlık ailesidir.
yazan nilgün nart
__________________ ben mevlana değilim, insan ol öyle gel.. |