etterna_ Nickli Üyeden Alıntı
Uyumak ya da uyumamak. İşte bütün hüner bu!” Hamlet, elinde kurukafa yerine bir şişe uyku hapı ve bir çalarsaatle, uykusuzluktan beti benzi atmış gözümün önüne geliyor da.
“Yine mi şu uyku palavrası” diye hemen baştan kesip atmayın. Ben masumum. “Bütün Dünya”nın Mart sayısında yazdığım bir yazı nedeniyle yaşamımda almadığım denli elektronik postaya kavuşu verdim. Hatta ve hatta eş dost arayıp hayret, ısrar ve inanmazlık içinde nasıl olup da az uyuyarak yaşayabildiğimi soruyorlardı. Öyle ya, bu kadar az uyku ile herkesin iki misli yaşıyor sayılmaz mıyım? Herkes yatakta 8-10 saat geçirirken benim bu saatleri şuursuzca bay pas etmek yerine çalışarak veya eğlenerek geçirmem beni herkesten iki misli daha uzun ömürlü yapmaz mıydı?
Önceleri, teker teker, insanlara, sordukları sorulara uygun biçimde yazmaya başladım. Ama gelin görün ki, elektronik postanın ardı arkası kesilmiyordu. Birkaç yüzden sonrasını karantinaya alıp, hepsine temmuz sayımızda topluca yanıt vereceğimi yazdım. Ve sözümü tuttum. Üstelik tüm gün çalışmış, akşam bir yakınıma hastanede eşlik etmiştim, sabahın 3:30 gibi birşeyiydi ve ben yazıma başlayıp, onu güzelce resimleyip sabah 5’e doğru yatmayı planlıyordum. Üstelik 6’da kalkmam da koşuldu. Ama tüm bu koşullar benim için gayet normaldi çünkü ben az uyuyabilmeyi öğrenmiş ve bunu günlük yaşantıma uygulayabilmiş biriydim
Öncelikle acil bir açıklama yapmak istiyorum. Ben bir doktor ya da uyku uzmanı değilim. Yogi falan da değilim. Daha önce de açıkladığım gibi az uyumayı, ses duymamayı ya da görsel hafızayı iyi değerlendirmeyi 35 yıl önce bir yoga kitabında okumuştum. Aklım yattığı için de sabırla egzersiz yapıp sonunda ucundan kıyısından öğrendiklerimi uygular duruma gelmiştim. Her bir zerresini dağarcığımın el verdiği denli bilim süzgecinden geçirmeden böyle fantastik öykülere asla takılamayacak bir kişiliğim vardır. Buna inanmam, bilimselliğine tümüyle inanmış olmamdan geçer.
Yıllar sonra uzmanlıkları uyku olan kimi doktorlarla bunu tartıştığımda hepsinden aldığım yanıt, eğer öğretilebilecek bir şeyse bu yaptığım, tüm insanlığa yarar sağlayabilecek önemli bir “şey”di.
Benim de yanıtım, eğer ben yapabiliyorsam, birçok insanın rahatlıkla yapabileceği söylemindeydi. Asla ben yaptım olduculuk yapmadan, asla doktorculuk oynamadan ve asla herkesin yapabileceğini iddia etmeden... Yalnız ne var ki, ben yapabildiysem, birçok insanın da yapabileceğine can-ı gönülden inanıyorum. Üstelik benim açımdan baktığınızda konu yalnızca uyku zamanları ile de sınırlı değildir.
Gelelim bana elektronik postayla ulaşanlara yanıt vermeye... Burada söyleyeceğim herşey o yoga kitabından aklımda kalanlardan ibarettir. Tabii azıcık da yorum.
İşe uykunun ne işe yaradığının tanımıyla başlayalım.
Bizim garip bedenin denetim odası, hepimizin bildiği gibi beyin denilen iri beyaz cevizimiz. Bu harika organ her saniye milyarlarca sinyali işleyerek mekanizmanın fiziksel ve zihinsel çalışmalarını yönlendirir durur. Gövdemiz de bir ırgat gibi gün boyunca didinir. Kaslarını gererek hareketler oluşturur. Sevgili kalbimiz, âşık olmanın yanısıra vücudun tüm organlarının gıdalarını vererek onların canlı ve enerjik kalmalarını sağlar. Habire onlara yemek, ilaç ve enerji pompalar. Sabahki zindeliğimiz akşama doğru yorgunluk denilen illetin kanatları altında kalır. Hücrelerimizin enerjileri azalmıştır. Niye? Çünkü arabalar sokaklara park edince tüm kentin trafiğinin yavaşlaması gibi, sabah açık olup, kan akışına makul ölçülerde izin veren vücut arterlerinin, gün içinde şişen ve yolları tıkayan kaslar yüzünden bloke edilmesi yüzünden.
“Bu da ne demek” demeyin. Yeterince temiz kan pompalanmayınca, hücreler yorulur ve hareketler yavaşlar. Damarlar, kaslarca bloke edilmektedir.
Uyku, bu blokajı hafifletmek ve hücrelerin temizlenmesine olanak sağlamak için gerekli bir ortamdır. Vücudu yumuşatır, kaslardaki basıncı kaldırır ve kan akışını hızlandırır. Oysa kalp atışları yavaşlar.
İşte benim söylemek istediğim konunun can damarı bu noktada yatıyor.
Uykunun şuuraltını kullanarak oluşturduğu “temizlenme ve yenilenme” ortamını bilinçle oluşturmak. Bunu da kimi egzersizler yaparak altı ayda kullanır duruma geliyorsunuz. Vücudunuz ve beyniniz (sanki beyin vücudun bir parçası değilmiş gibi) bilinçli olarak uykuyu oluşturuyorlar. Üstelik beyin bu işin ilmini bir kaptı mı gerisini getirmekte üstüne yok.
Egzersizler oldukça basit ama uygularken karşımıza çıkan alışkanlıklarımız yüzünden çok da zor. Şöyle başlıyoruz:
Yatağınıza, kanapeye ya da halıya, nerede uyumak istiyorsanız onun üzerine sırtüstü yatarak avuçlarınız aşağıya gelecek bir biçimde kollarınızı gövdenizin yanlarına uzatıyorsunuz. Sonra, sağ ayak küçük parmağından başlayarak her bir organınızın üzerindeki kasılmayı, ağırlığı ve gerilimi kaldırıyorsunuz. Bunu her bir organınız için yapıyorsunuz. Ayak parmaklarından başlayıp, ayaklara, tabanlarınıza, ayak bileklerinize falan filan bu gevşetmeyi uyguluyorsunuz. Yalnız bu göründüğü kadar şıppadanak olmuyor. Siz daha henüz dört parmaktaki basıncı kaldırmış beşinciyi düşünürken hop, bakıyorsunuz, ikinci parmak bağımsızlığını ele geçirmiş bile. Bu arada küçük karıncalanmalar da insana yaşamı zehir etmiyor değil.
Ama istenen sonuç, tüm bedenin, kafanın ve ruhun tam gevşemesi.Bir iki kasınız bile gerili kalsa değişen hiçbir şey olmuyor. İlla da illa tüm organlardaki gerilim kalkacak.
Ayak, parmak, karaciğer derken tüm vücudunuzu dolaşıyorsunuz. Sıra en zor olanına, kafaya geliyor. Gözler yarı açık, ağız neredeyse sarkmış, çene düşmüş olacak ve mutlaka beyazı düşüneceksiniz. Bu, yoğun bir bulut kümesi mi, süt mü artık siz bileceksiniz, ama mutlak beyazı düşünmek zorundasınız.
En başlarda bir iki saat geçmesine karşın hiçbir başarıya ulaşamamak, beynin olan biteni yavaş yavaş keşfetmesi yüzünden zamanla yerini inanılmaz bir keyif olan bilinçli uyumaya terk etmesi, bende altı ay aldı.
Ve herşeyi yaptığınızı fark eden beyin bir anda ortalığı ana baba yerine çeviriyor. Açık arterlerden koşturan kan önüne çıkan, çıkmayan her hücreyi hızla yenilemeye başlıyor. Kulaklarınız vınlıyor, gözlerinizin önünde her bir şeyler uçuşmaya başlıyor. Bana ilk olduğunda başka bir gezegene ışınlanıyorum sanmıştım. Bu vınlamalar ve düşler yaklaşık on dakika sonra geldiği gibi yok oluyor. Ve bir kez başardınız mı vücut ve beyin onu mutlaka istiyor ve uyguluyor.
Ama yine dediğim gibi altı ay kadar sabırla yapılan gevşeme alıştırmaları sonucu yakalayabilmiştim bunu. Başkalarının bir ayda mı bir yılda mı yoksa doğrudan hemencecik mi yakalayabileceği konusunu bilemem.
Bir arkadaşım vardı. Çekirdeği ağzına atarken eli havada kalabiliyordu çünkü uykuya o kadar dayanıksızdı ki her an uyuyordu.
Onu çok kısa zamanda kendime benzetmiştim.
Gazeteciler Cemiyeti eski başkanı rahmetli Nezih Demirkent de başarılı öğrencilerimin arasındaydı. Yüzlerce insana denettirdim ama yalnızca 10-15 kadarı egzersizleri yapmayı ısrarla sürdürdü ve bugün onlar da benim gibi az uyuyup çok yaşarlar.
Uyku denli, insanın beyninin öteki işlevlerini de geliştirmesi gerekir. “Bütün Dünya” Mart sayısında bu konuya çok ciddi (?) olarak
yer vermiştim. Ama sanırım her işte olduğu gibi bunda da şu yukarıda söz ettiğim basit egzersizin ısrarla yapılması sizi kesinlikle başarıya götürecektir.
Birçok yerde bana sorulan en birinci soru hiç şaşmaz: “Nasıl oluyor da bu kadar abuk sabuk işe bulaştınız? Nereden buldunuz bunca zamanı?” Bilin bakalım ben onlara ne diyorum...•kaynak:bütündünya dergisi |