İçindeki Devi Uyandır Kitabından AlıntılarHedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız İDEAL KALP ATIŞ HIZINI HESAPLAMAK*
180 - Yaşınız = İdeal kalp atış hızınız (yani anaerobik'e geçmeden önce aerobik egzersiz yapabileceğiniz hız)
Eğer önemli bir hastalıktan iyileşme dönemindeyseniz ya da ilaç alıyorsanız, yukarıdaki sayıdan 10 daha çıkarın. Daha önce egzersiz yapmadmızsa ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi | |
|
30-04-2011, 05:01 PM
|
#241 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar İDEAL KALP ATIŞ HIZINI HESAPLAMAK*
180 - Yaşınız = İdeal kalp atış hızınız (yani anaerobik'e geçmeden önce aerobik egzersiz yapabileceğiniz hız)
Eğer önemli bir hastalıktan iyileşme dönemindeyseniz ya da ilaç alıyorsanız, yukarıdaki sayıdan 10 daha çıkarın. Daha önce egzersiz yapmadmızsa ya da bir sakatlığınız varsa, belki sık sık nezle/grip oluyor, alerjiler geliştiriyorsanız, 5 puan daha çıkarın.
İki yıldır egzersiz yapıyorsanız ve yılda bir iki kereden fazla nezle/grip olmuyorsanız, puanınız aynen kalsın. İki yıldan fazladır egzersiz yapıyorsunuz ve hiç sorunlarla karşılaşmadınızsa, 5 puan ekleyin.
Her türlü egzersiz programına başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışın.
Üçüncüsü, soğumak için de on iki ya da on beş dakika ayırın, ya yürüyüş yaparak ya da başka tür hafif bir hareket yaparak bunu sağlayın. Böylelikle kanınızın çalışan kaslarda havuz gibi birikmesini önlersiniz. Eğer egzersizden sonra hemen durursanız, kanın temizlenmek, yeniden oksijen almak, yeniden dağılmak üzere geri dönmesine olanak bırakmamış olursunuz. Kanınız kaslarda kalır, kasları boğar, kan damarlarında toksisiteyi artırır.
İnsanlar genellikle egzersiz yapmayı istemezler, çünkü buna çok fazla acı bağlarlar. Bağladıkları acı ya fiziksel acıdır, ya da "hiç vakti olmama" acısıdır. Ama bir denerseniz çok hoş sürprizlerle karşılaşacaksınız:
1) Bu türlü egzersizden hoşlanacaksınız, çünkü zevk veren ve acı vermeyen bir egzersizdir.
2) Daha önce hiç tatmadığınız bir fiziksel canlılık düzeyi keşfedeceksiniz.
Eğer bu işin ne kadar zaman alacağına kaygılanıyorsanız, zamanı iyi kullanmaya dönük başka yöntemler düşünün. Örneğin ısınma süresinde bantlar dinleyin, okuyun, Sabah ve Akşam Güçlendirici Soruları'nızı yapın, değerler ve kurallar hiyerarşinizi okuyun, zamanı başka yararlı işlerde kullanın.
Stu Mittleman'a nasıl bir egzersiz programı önerdiğini sorduğumda, haftada en az üç seansla başlamak gerektiğini söyledi. Önce on beş dakika ısınma, sonra aerobik alanda yirmi dakika, sonra da soğumak için on beş dakika. Daha uzun seanslara ilerde, uygun bulduğunuz zaman geçmeniz gerekiyor.
Şimdi ben size aerobik egzersizin tek yapılmaya lâyık egzersiz olduğunu mu söylüyorum? Tabii ki hayır. Amaç sağlığı ve formda olmayı bir arada sağlamak. Biz performansi da, dayanıklılığı da artırmak istiyoruz. (Unutmayın ki aerobik alanda çalışırken de dayanıklılıktan fedakârlık ediyorsunuz demektir.) Demek bir yandan aerobik kapasitenizi geliştirirken, belli bir düzeye varınca (egzersize başladıktan üç dört ay kadar sonra) bu sefer anaerobik egzersizi de devreye sokabilir, örneğin ağırlıklarla hızlı çalışabilirsiniz. Bu da kişiden kişiye değişir. En iyisi vücudunuzu dinlemektir. Eğer plajda koşuyorsanız ve birden içinizden hız yapmak geliyorsa, yapın! Bir vücut bilgeliği geliştirin. Vücudunuzun daha zor fiziksel işler yapabilme durumunu hissetmeyi öğrenin.
Aslında Stu diyor ki, dayanıklılığımızı altın yıllarımıza kadar sürdürebilir, iyileştirebilirmişiz. Yaslanınca çıt diye kırılabilecek hale gelmemiz gerekmiyormuş! Sağlığımızın saptayıcısı yaşımız değil, sağlığı artırıcı yaşam biçimimizmiş.
Her ne kadar bazı kimseler yağ yakmaya eğilimli doğsalar da ya da hızlı ya da güçlü yaratılışta olsalar da, vücudunun kimyasını şartlandırmaya karar veren herkes dayanıklılığa ve canlılığa sahip olabilirmiş.
* Egzersiz alanınızın hesaplanmasında klasik formül şöyledir: 220 - yaşınız = Maksimum Kalp Atış Hızı; Maksimum Kalp Atış Hızı ¥ % 65 - % 85 = Egzersiz alanı. Yukarıdaki formül ise, Stu Mittleman ve Dr. Philip Maffetone'dan alınmadır. Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. | Offline
| |
30-04-2011, 05:04 PM
|
#242 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar "İleri yaşımız bizi sınırlamaz, özgürleştirir."
STU MITTLEMAN
En heyecan verici haber ise, bize zevk veren tüm paternler gibi, egzersizin de olumlu bir tiryakilik haline gelebilmesi. Şu sıra egzersizden ne kadar yüksünüyor olursanız olun, doğru dürüst egzersiz yapmanın ne zevkli şey olduğunu öğrendiğiniz anda, büyük olasılıkla bu işin çekiciliğine herkesten çok kapılacaksınız, istatistiklerin gösterdiğine göre, eğer on iki ay boyunca sürekli egzersiz yaparsanız, bu iş ömür boyu sürecek bir bağımlılık olurmuş. Bir süre raydan çıkarsanız, yine sürekli egzersize dönüş yapabilirsiniz. Vücudunuz sağlığın zevkine doğru çekiliyormuş gibi olur, fiziksel potansiyelinizi doğal bir yüksekliğe ulaştırmak istersiniz. Neden bu? Çünkü sinir sisteminizi şartlayıp, metabolizmanızın bundan büyük zevk almasını sağlamış olursunuz. Hayat kalitemizi yükseltecek fiziksel canlılığa hepimizin ihtiyacı vardır. Fiziksel kaderiniz, zihinsel, duygusal, parasal ve ilişkisel kaderinizle çok yakından ilgilidir. Hattâ bir kaderiniz olup olmadığını saptayacak olan bile aslında odur! | Offline
| |
30-04-2011, 05:07 PM
|
#243 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar BİR GENÇLİK ÇEŞMESİ
Kültürümüzde inkâr edilemeyecek kadar güçlü bir totem varsa o da gençlik ve fiziksel canlılıktır. Cocoon filminde hayata yeniden dönen o yaşlı insanları düşünün. Nice kişi, gençliklerini biraz uzatacak her şeyi yapmaya hazırdır, oysa o çeşme zaten onların içindedir. Ona İnsan Büyüme Hormonu (Human Growth Hormone - HGH) denmektedir. HGH doku büyümesini uyarır, kas dokusunu artırır, esneklik verir, kasları kalınlaştırır, kemik ve organların büyümesini uyarır, sağlıklı dokuları sağ tutar. HGH siz uyuduktan bir buçuk saat kadar sonra, kan damarlarınıza doğal olarak salgılanmaktadır. Bir kere de, sabah siz uyanmadan hemen önce salgılanır. (Ben bu yıl 31 yaşımı doldurdum, o yüzden de bu programa aldanmıyorum!) Elbette ki zamanla HGH'in yüksek düzeyleri düşmeye başlamaktadır. Altmış yaşına geldiğimizde, insanların yaklaşık %30'u bu maddeyi ya hiç salgılamamakta, ya da pek az salgılamaktadırlar. Kadınların çok ileri yaşlara kadar HGH salgıladığı, bu yüzden daha uzun yaşadıkları da söylenmektedir.
Zorlayıcı egzersizlerden, ciddi bir sakatlıktan sonra da HGH salgılarız, çünkü HGH tedavi edici bi maddedir. Şimdi artık HGH sentezi laboratuvarlarda yapılabilmekte, cüce kalacak çocuklara iğneyle verilebilmektedir. Ama siz HGH'i damarlarınıza doğal yollardan daha çok salgılatabilmek için ne yapabilirsiniz? Bunu hemen ve sürekli olarak sağlamanın bir yolu, egzersiz patlamaları yapmaktır. Bunun anlamı da, ancak otuz ya da kırk beş dakika sürdürebileceğiniz bir hareketi tekrar tekrar yapmak demektir. Örneğin ağırlık kaldırmak gibi.
Miami-Florida'da yapılan laboratuvar testleri çok heyecan verici sonuçları haber vermektedir. Altmış yaşındaki insanlar, on-on beş yıl hiçbir kas çalışması yapmadıkları halde ağırlık kaldırmayı öğrenmekte, yirmi bir yaşındakiler kadar kas oluşturmakta, enerjileri de yirmi bir yaşındakilere denk hale gelmektedir.
Nedir bütün bunların anlamı? Demek ki yetmişli ve seksenli yaşlarınızda da, yirmi ve otuzken olduğunuz kadar güçlü olabilirsiniz! Yalnız aerobik egzersizlerle dayanıklılık faktörünüzü yükseltmekle kalmayıp, kısa patlamalı anaerobik egzersizlerle gücünüzü de arttırabilirsiniz. Yeter ki denklemdeki öbür faktörü hatırdan çıkarmayın: vücudunuza ihtiyaç duyduğu besinleri verin. Kendinizi aşırı şekerle, yağla, tuzla ve etle zehirlemediğinizden emin olun. Bunların hepsi çok iyi haber, çünkü yirmi birinci yüzyıla girerken, örneğin ABD'de nüfusun % 24'ünün altmış beş yaşın üzerinde olması bekleniyor. Eğer şimdi vücutlarımızın kontrolünü ele alırsak, her dört kişiden biri topluma yük olmak zorunda kalmayacak, değerli katkılarda bulunan ve hayattan zevk alan birer birey olacak demektir! | Offline
| |
30-04-2011, 05:10 PM
|
#244 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
"İnsan vücudu, insan ruhunun en güzel resmidir."
LUDWIG WITTGENSTEIN
Bugünün Ödevi:
1) Sağlıkla formda olma arasındaki farkı ayırt edin. Bunu zaten yapmış bulunuyorsunuz.
2) Sağlıklı olmaya karar verin. Umarım bunu da yapmışsınızdır.
3) Nerede olduğunuzu bilin. Siz aslında aerobik egzersiz mi yapıyorsunuz yoksa anaerobik mi? Yağ mı yakıyorsunuz, yoksa glikojen mi? Ya size test uygulayabilecek birine gidin, ya da şu aşağıdaki sorulara cevap verin: Sabahları yorgun mu uyanıyorsunuz? Egzersiz yaptıktan sonra açlık mı duyuyorsunuz? Egzersizden sonra ruhsal durumunuz çılgınca değişimler gösteriyor mu?
Ne kadar çaba gösterseniz, o göbek hâlâ duruyor mu? Egzersizden sonra ağrılar ve sızılar hissediyor musunuz? Bu sorulara evet demişseniz, demek büyük olasılıkla anaerobik egzersiz yapıyorsunuz.
4. Küçük bir kalp atış hızı ölçme aygıtı alın (fiyatı 165 ile 200 dolar arasındadır). Yapabileceğiniz yatırımların en iyisidir.
5. Bir plan yapın. Metabolizmanızı yağ yakmaya ve sürekli enerji düzeyleri yaratmaya şartlandırmak için on günlük bir aerobik egzersiz programına başlayın ve ana hatları yukarda anlatıldığı gibi olsun. Buna hemen başlayın.
6. On gün boyunca bir işiniz de, Sınırsız Güç adlı kitabımdan "Enerji: Mükemmellik Yakıtı" adlı bölümü okumak olsun.
7. Egzersizi kimliğinizin bir parçası haline getirin. Hayatın bize sunacağı ödülleri ancak egzersize uzun vadeli, ömür boyu adandıktan sonra dermeye başlayabiliriz.
Şimdi kendimizi daha yüksek bir standarda bağlayabilmek için yükseltmek isteyeceğimiz bir şey de... | Offline
| |
30-04-2011, 05:16 PM
|
#245 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
İLİŞKİLER KADERİ: PAYLAŞMA VE SEVME ALANI
ÜÇÜNCÜ GÜN Sonucunuz: Kişisel ilişkilerdeki kalitenizi ölçülebilir düzeyi de artırın ve en çok sevdiğiniz insanlarla duygusal bağlarınızı derinleştirmek için "başarılı ilişkiler" ile ilgili altı ilkeyi gözden geçirin,
BAŞARI, eğer onu paylaşacak kimseyi bulamazsak, değersiz olur. Aslında en çok arzulanan insanî duygu, başkalarıyla bağ duygusudur. Bu kitap boyunca sürekli olarak, ilişkilerin karakter biçimlendirme etkisinden, değerleri, inançları ve hayatımızın kalitesini etkileme gücünden söz ettik. Bugünkü uygulama da size, her ilişkide önemli olan altı ana noktayı hatırlatmaya dönük olacak. Ödevinizi vermeden önce o altı ilkeyi kısaca bir gözden geçirelim:
1. Eğer ilişki paylaştığınız insanların değerlerini ve kurallarını bilmiyorsanız, kendinizi acıya hazırlasanız fena olmaz. İnsanlar birbirini çok seviyor olabilirler. Ama eğer herhangi bir nedenle sevdikleri kişinin kurallarını habire ihlâl ediyorlarsa, bu ilişkide büyük sorunlar ve stresler başlar. Unutmayın her geçimsizlik bir kural ihlâlidir. İnsanlar birbirine çok yakınsa, bazı kuralların çatışmasından kaçınılamaz. Birinin kurallarını biliyorsanız, bu tür zorlukları önceden önleyebilirsiniz.
2. İlişkilerdeki en büyük zorluklardan bazıları, insanların ilişkiye bir şey koparabilmek için girmesinden kaynaklanır. Kendilerini iyi hissetmelerine yol açacak birini arıyorlardır. Aslında bir ilişkinin kalıcı olabilmesinin tek yolu, sizin o ilişkiyi "alma değil verme fırsatı" olarak görmenizdir.
3. Hayattaki her şey gibi, ilişkinin de beslenebilmesi için bazı şeyleri sağlamak, bazı konularda uyanık olmak gerekir. İlişkilerde bazı işaretler vardır, onların anlamı, bu sorun çığrından çıkmadan hemen üstüne eğil, demektir. Arkadaşım Dr. Barbara De Angelis Her An Sevişmenin Yolu adlı kitabında, bir ilişkiyi öldüren dört aşamadan söz etmektedir. Bunları teşhis ettiğimiz anda hemen müdahale edebilir, sorunları büyümeden, ilişkiyi bozacak hale gelmeden alt edebiliriz. Birinci aşama, Direnme: Bir ilişkinin ilk zor aşaması, içinizde bir direnme duygusu hissetmenizdir. Herhangi bir ilişkiye giren herkes, zaman zaman karşısındakinin söylediği ya da yaptığı bir şeye karşı bu duyguyu hissetmiştir. Direnme o kişiden uzaklaşmak, ya da canı sıkılmak, kendini ondan ayrı hissetmek demektir. Belki bir partide, sizi rahatsız eden fıkralar anlatıyorlardır, keşke anlatmasalar diyorsunuzdur. Ama işin zorluğu çoğu insanın bu duyguyu hissettiğini hiç söylememesi, sonuçta duygunun büyüyüp biçim değiştirerek bir başka duyguya dönüşmesidir ki o da... İkinci aşama, Gücenme: Eğer direnme duygusu çözümlenmemişse, gücenmeye dönüşür. Artık yalnız tedirgin değilsinizdir, karşınızdakine kızıyorsunuzdur. Kendinizi ondan ayırmaya başlar, aranıza bir duygusal engel dikersiniz. Gücenme, yakınlık duygusunu öldürür. İlişkinin yıkıcı bir paternidir. Eğer çözümlenmezse, hız kazanacaktır. Değiştirilmez, iletişimle açıklanmazsa, bu sefer yine biçim değiştirir, başka bir duygu olur, o da... Üçüncü Aşama, Reddetme: Bu noktada, içinizde öyle çok güceniklik birikmiştir ki, karşınızdakini suçlu görecek nedenler aramaya başlar, ona sözle ya da sözsüz olarak saldırılara başlarsınız. Bu aşamada artık her şeyi tedirgin edici ya da üzücü görmeye başlamışsımzdır. Bu noktada yalnız duygusal ayrılma değil, fiziksel ayrılma da yer alır. Eğer reddetmenin devamına izin verilirse, acımızı azaltmak için bir sonraki duyguya geçeriz, o da... Dördüncü aşama, Bastırma: Reddetme aşamasında gelen öfkeyle başa çıkmaktan usandığınızda, duygusal uyuşukluk yaratarak acınızı azaltmaya çalışırsınız. Acı duymaktan kaçarsınız, ama ihtirastan ve heyecandan da uzaklaşmış olursunuz. İşte bu, bir ilişkinin en tehlikeli aşamasıdır, çünkü bu aşamada sevgililer "oda arkadaşı" oluverir. Bu çiftin bir sorunu olduğunu hiç kimse anlamaz, çünkü kavga da etmezler, ama artık ortada ilişki diye bir şey kalmamıştır.
Bu dört duyguyu önlemenin anahtarı nedir? Cevap basit: Erkenden durumu açıklayıp konuşun. Kurallarınızı söyleyin, onlara uyulabilmesini sağlayın. Durumu gereğinden fazla büyütmemek için Değişim Sözlükçesi kullanın. "Şöyle yapmana dayanamıyorum!" demek yerine, tercih kelimeleri kullanın. "Bunun yerine şöyle yapmanı tercih ederim" deyin. Patern kesintileri oluşturarak tartışmaları önleyin, çünkü sonradan tartışmanın ne konuda olduğunu bile hatırlamaz, yalnızca kazanmanız gerektiğini düşünürsünüz.
4. İlişkilerinizin hayatınızdaki en yüksek öncelikler olmasını sağlayın; yoksa gündelik acil işlerinizin ardında geri plana itilirler. Yavaş yavaş duygusal yoğunluk ve ihtiras söner. Biz ilişkilerimizin gücünü kaybetmek istemeyiz. Yüz göz olmak yüzünden ya da ihmal alışkanlığı yüzünden o kişiye duyduğumuz yoğun heyecandan ve ihtirastan olmayı asla istemeyiz.
5. Becky ile birlikte, daha ilk başlangıçta keşfettiğimiz en önemli paternlerden biri, her gün o günü daha iyi kılmaya odaklanmak olmuş, bu da ilişkimizi kalıcı hale getirmekte çok önemli rol oynamıştır. İlişki biterse neler olacağına odaklanmak yanlıştır. Unutmamalıyız ki neye odaklanırsak o olur. Eğer sürekli olarak ilişkinin biteceği korkusuna odaklanırsak, bilincimiz dışında o ilişkiyi sabote edecek şeyler yapmaya başlarız, bir kopma olup acılar başlamadan kendimizi kurtarmaya çalışıyormuş gibi davranırız.
Bu ilkeye uyan bir de söz vardır: Eğer bir ilişkinin kalıcı olmasını istiyorsanız, asla, asla o ilişkinin kendisini tehdit etmeyin. Sırf bu sözü söylemek bile bir tehlike yaratıyor. Ayrıca tarafların dengesini bozan korkulara yol açıyor. Kalıcı ilişkisi olan hangi çiftle konuşsam, görüyorum ki, ne kadar kızgın ya da gücenmiş olurlarsa olsunlar, asla ilişkinin biteceği kuşkusuna yönelmiyorlar ve ilişkiyi bitirme tehdidini asla ortaya atmıyorlar. Araba yarışı okulunu, yan duvara çarpma meselesini hatırlayın. Bir ilişkide, nereye gitmek istiyorsanız oraya odaklanmanız gerekir, korktuğunuz şeye değil.
6. Her gün ilişkiniz olan o insanın nesini çok sevdiğiniz konusunda yeniden asosiyasyon yapın. Bağlılık duygularınızı takviye edin, yakınlık ve çekicilik duygularınızı yenileyin. Bunu yapmak için sık sık, "Hayatımda nasıl bu kadar şanslı oldum?" diye sorun. Hayatınızı bu insanla paylaşma imtiyazına tam anlamıyla asosiye olun. Bu zevki çok yoğun biçimde hissedin ve sinir sisteminize çakın. Bunu yapmazsanız, alışkanlık başlar, birbirinizi olağan kabul edersiniz. İlişkinizi bir rol modeli haline getirecek, efsanevi kılacak o özel dakikaları bulun ve yaratın! | Offline
| |
30-04-2011, 05:19 PM
|
#246 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
"Dolu bir kalpte her şeye yer vardır ama boş bir kalpte hiçbir şeye yer yoktur."
ANTONIO PORCHIA
Bugünün Ödevi:
1. Bugün biraz zaman ayırıp sizin için önemli olan kişiyle konuşun, bu ilişkide her biriniz için neyin en önemli olduğunu öğrenin. Birlikteliğinizde sizin için en yüksek değerler nelerdir ve o değerleiüi yerine geldiğini hissetmeniz için neler olması gerekmektedir?
2. Sizin için seviyor olmanın, haklı olmaktan daha önemli olduğuna karar verin. Eğer herhangi bir zamanda kendinizin haklı olduğu iddiasına kalkıştığınızı fark ederseniz hemen paterni kırın. Derhal kesin, tartışmaya daha sonra, anlaşmazlığı çözecek duruma geldiğiniz zaman devam edin.
3. İşler kızışınca kullanabileceğiniz bir patern kesme yöntemini birlikte kararlaştırın. Böylelikle, ne kadar öfkeli olursanız olun, en azından bir an için gülümseyebilir, sıkıntıyı bir kenara itebilirsiniz. Olayı her ikiniz için de kolaylaştırmak için bulabileceğiniz en garip ve komik patern kesme biçimini seçin. Bu, aranızda özel bir şaka olsun ve sizin kişisel çapanız yerine geçsin.
4. Direnme hissedince, bunu yumuşatarak söyleyin. Örneğin, "Biliyorum, saçma bir tutkum var, ama sen böyle yapınca tersine okşanmış kedi gibi oluyorum" deyin.
5. Akşamları birlikte çıkacağınız günler seçin. Tercihen haftada bir ya da ayda iki kere olsun. Sırayla birbirinizi şaşırtacak, en romantik ve eğlenceli programlar seçecek yollar bulun.
6. Her gün 180 saniye sürecek bir ıslak öpücüğe zaman ayırmayı asla unutmayın!
İşte bugünkü ödeviniz bunlar! Hepsini uygulayın ve zevkini çıkarın. İnanın bana, ödülleri ölçülemeyecek kadar büyük olacaktır. Sürekli ve sonu gelmez iyileşmelere, CANÜ'ye adanmış olduğumuzu kendimize kanıtlamak için şimdi de keyifli bir plan yapalım ve size çok önemli bir şey yaratalım; o da... | Offline
| |
30-04-2011, 06:20 PM
|
#247 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar PARASAL KADER: KÜÇÜK (YA DA BÜYÜK) BİR SERVETE DOĞRU KÜÇÜK ADIMLAR
DÖRDÜNCÜ GÜN
Sonucunuz: Servet sahibi olmanın beş temel unsurunu öğrenerek parasal kaderinizin geleceğini elinize alın.
PARA! Hayatlarımızın en duygu yüklü konusu. Çoğu kişiler biraz daha çok para elde edebilmek için, paradan çok daha değerli nice şeyi feda etmeye bile hazırdırlar. Kendilerini sınırlarının ötesinde zorlar, aileleriyle, dostlarıyla geçirebilecekleri zamandan vazgeçer, hattâ sağlıklarını bile mahvederler.
Toplumumuzda para hem acıya hem de zevke bağlanmıştır. Çoğu zaman hayatımızın kalite farkını ölçmek için kullanılmakta, varsıllarla yoksullar arasındaki farkı daha çok büyütmektedir.
Bazı insanlar para sorunuyla baş edebilmek için, paranın önemli olmadığı numarasına kalkışırlar, ama parasal sıkıntı hepimizi hayatımızın her gününde etkileyen bir gerçektir. Özellikle yaşlılar için, paranın yokluğu, en hayatî kaynakların yokluğu anlamına gelebilir. Bazıları için de para pek esrarengiz bir şeydir. Kimisi onu arzuların, gururun imrenme duygularının, hattâ nefretin kaynağı olarak görür. Hangisi doğrudur bunların? Para rüyaları gerçek eden şey midir, yoksa tüm kötülüklerin kaynağı mıdır? Bir araç mıdır, yoksa bir silah mıdır? Özgürlük, güç, güvence kaynağı mıdır? Yoksa yalnızca sonuca ulaşacak bir araç mıdır?
Siz de, ben de, aklımızla biliyoruz ki para yalnızca bir alışveriş aracıdır. Bir toplum içinde, yaratma, elden ele geçirme ve değer paylaşma işlerini kolaylaştırmamıza izin verir. Çeşitli işlerde uzmanlaşabilmek, acaba başkaları bizim ürettiğimiz şeyi takas edecek kadar değerli bulacak mı diye kaygılanmaktan kurtulmak ve özgür olmak için hep birlikte yarattığımız bir kolaylıktır.
Bizler en ezici duygularımızdan bazılarını, onun yokluğuyla ilintilendiririz: kaygı, hırslanma, korku, güvencesizlik, endişe, öfke, küçük düşme, yük altında ezilme, bunlardan yalnızca bazılarıdır. Şu ara Doğu Avrupa'da tanık olduğumuz gibi, finansal yoklukla ilintilendirilen baskılar yüzünden siyasal sistemler devrilmiştir. Siz hiç parasal stresle yüzleşmemiş bir ülke, bir şirket, bir insan düşünebiliyor musunuz?
Pek çok kişi, yeterli paraya sahip olduğu anda hayatındaki bütün zorlukların sona ereceğine inanma yanılgısına düşer. Oysa bundan yanlış şey olamaz. Daha çok para kazanmak, kendi başına ele alındığında, insanları hiç de özgürleştirmez. Ama beri yandan, daha büyük parasal özgürlüğün ve finansal kaderinizi kontrolünüze almanın, size büyüme, paylaşma, kendiniz ve başkaları için değerler yaratma olanağı vereceğini inkâr etmek de bir o kadar gülünçtür.
O halde neden o kadar çok kişi, bunca ekonomik fırsat varken, yine de parasal bolluğa kavuşamamaktadır? Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, insanlar bir bilgisayarla ilgili ufacık bir fikir bulup yüz milyonlarca dolar kazanabiliyor ve o bilgisayarı da kendi garajlarında üretmiş olabiliyorlar! Çevremiz inanılmaz olanakların rol modelleriyle dolu. Servet yaratmayı ve korumayı bilen insanlar onlar.
Peki, bizi servet kazanmaktan alakoyan nedir? Nasıl oluyor da bunca insan ömür boyu çalıştıktan sonra, yaşlı günlerinde ailenin ya da hükümetin desteği olmadan kendini geçindiremiyor? Kalıcı servetin anahtarlarını yokladığımda, bir tek şey önümde beliriverdi. Aslında servet kazanmak basit bir şey. Ama yine de pek çok insan bunu yapamıyor, çünkü parasal çeşmelerinde bazı. delikler var. Bunlar bazen iç değerlerle inançların çatışmasından oluşuyor. Bazen de başarısızlığa yönelik zayıf planların sonucu oluyor. Bu bölüm size, tüm parasal hayatınızın kontrolünü tek başınıza elinize almak için bilmeniz gereken her şeyi öğretecek değildir. O işi yapabilmek için herhalde bir bölümden çok daha fazlasına ihtiyaç vardır. Ama yine de size bazı basit temelleri aktarmak, sizin de bunları, bu çok önemli alanda kontrolü derhal elinize almakta kullanmanız mümkündür.
Önce inançlarımızın davranışlarımızı yönetme gücünü hatırlayarak başlayalım. Çoğu insanların parasal açıdan başarılı olamamasının en sık rastlanan nedeni, daha çok paraya sahip olmanın neleri gerektirdiği konusundaki, bir de, fazla para sahibi olmanın, yani şu andaki hayatlarını sürdürmeye yetecek paradan daha fazlasına sahip olmanın ne anlama geldiği konusundaki asosiyastonlarmm karışık olmasındandır.
Bölüm 5'de öğrendiğiniz gibi, beyniniz ancak nelerden kaçınacağı ve nelere doğru gideceği konusunda açık seçik asosiyasyonlar bulabildiği zaman ne yapacağına karar verir. Para konusunda biz genellikle ona karışık sinyaller yollarız ve tabii karışık sonuçlar alrız. Kendi kendimize, para bize özgürlük verir, deriz. Sevdiğimiz kimselere karşı verici olmamızı sağlar, hep rüyasını gördüğümüz şeyleri gerçekleştirme, boş zaman artırma olanağı verir, deriz. Ama aynı anda, çok parayı biriktirebilmek için çok daha fazla çalışmak gerektiğine, çok zaman harcamak gerektiğine, o zamana kadar da herhalde paraların tadını çıkaramayacak kadar yaşlanacağımıza inanıyor olabiliriz. Ya da belki, eğer fazla paramız olursa manevî değerlerimizin ekşiteceğine, insanların bizi yargılayacağına, paramızı dolandıracağına inanıyor olabiliriz. Ne diye zahmet edelim ki, diyebiliriz.
Bu olumsuz asosiyasyonlar sırf bizle sınırlı da değildir. Bazı kimseler, parasal başarıya ulaşanlara karşı güceniklik duyar. Madem ki çok para sahibi olmuş, demek ki birilerinin hakkını yemiş, derler. Eğer siz de para sahibi olmuş birine karşı bu tür duygular beslerseniz, beyninize nasıl bir mesaj yollamış olursunuz? "Fazla para kötüdür" mesajını, değil mi? Siz başkalarına karşı bu tür duygular besleyince, zihninize de bilinciniz dışında, başarılı olmak için "kötü" insan olmak gerektiği yolunda mesaj yollamış olursunuz. Başkalarının başarısına bozulmakla, kendinizi o istediğiniz ve ihtiyaç duyduğunuz parasal bolluktan kaçınmaya şartlandırırsınız.
İnsanların paraya hükmedememesinin ikinci en sık rastlanan nedeni de, bu işin fazla karmaşık olduğunu düşünmeleridir. Kendi paralarını yönetmek için bir "uzman" isterler. Doğrusu bu konuda antrenör bulmak da fena şey değildir ama hepimiz eninde sonunda, verdiğimiz parasal kararların sonuçlarını anlayacak kadar eğitilmiş olmalıyız. Eğer bir başkasına bağlı kalırsanız, o kişi bu işin ne kadar ustası olursa olsun, bir terslik olduğunda siz hep onu suçlarsınız. Ama kendi para durumunuzu anlayabilme sorumluluğunu üstlenirseniz, kendi kaderinizi kendiniz yönetebilirsiniz.
Bu kitaptaki her şey, kendi zihnimizin, vücudumuzun ve duygularımızın nasıl işlediğini anlama fikrine dayalıdır, böyle olduğu için de, kaderlerimiz üzerinde bir hayli kontrol sağlama kapasitemiz vardır. Parasal dünyamız da bundan pek farklı değildir. Onu da anlamalı, kendimizi finans konusunun karmaşık olduğuna dair inançlarla sınırlamamalıyız. Konunun esaslarını bir kere anladınız mı, parayı yönetmek oldukça kolaylaşır. O halde finansal dünyanızı kontrolünüze alabilmeniz için size ilk vereceğim görev, NAC (Nöro-Asosiyatif Şartlanma) teknolojisini kullanarak kendinizi finansal başarıya şartlamanız olacaktır. Ekonomik bolluğa kavuştuğunuzda aileniz için yapabileceklerinize, kendi elde edeceğiniz huzura iyice bağlanın.
İnsanları parasal başarıdan uzak tutan ve büyük stres yaratan üçüncü önemli inanç da, azlık kavramıdır. Çoğu kişiler, her şeyin sınırlı olduğu bir dünyada yaşamakta olduğumuza inanırlar. Arazi şu kadardır, petrol bu kadardır, kaliteli evlerin sayısı o kadardır, fırsatlar şu kadardır, zaman da bu kadardır. Böyle bir hayat felsefesiyle, sizin kazanabilmeniz için bir başkasının kaybetmesi şart olmaktadır. Bu oyun, toplamı sıfır olan bir oyun olmaktadır. Eğer buna inanıyorsanız, parasal başarıya ulaşmak için 1900'lerdeki soyguncu baronlar gibi davranmak, belli bir malda piyasayı sıkıştırıp bir ürünün yüzde 95'ini almak, diğer insanlara düşen payı %5'lerde kıstırmak zorundasınız demektir. Oysa aslında, nadir bir malı böyle stoklamak, günümüzde artık kalıcı bir serveti sağlayamamaktadır.
Yakın arkdaşlarımdan iktisatçı Paul Pilzer Wharton İşletme Okulu mezunudur ve simya teorisi diye bilinen ekonomik teorisiyle de üne kavuşmuş bulunmaktadır. Paul geçenlerde, size de şiddetle tavsiye edeceğim bir kitap yazdı. Kitabın adı bile, onun çekirdek inancını ve o inancı desteklemek için elinde var olan kanıtları gösteriyor. Kitabın adı, Sınırsız Servet, çünkü Paul bize zengin kaynaklı bir çevre içinde yaşamakta olduğumuzu söylüyor. İnsanlık tarihi boyunca gelmiş geçmiş en benzersiz dönemi yaşadığımıza, nadir fiziksel kaynaklarla ilgili geleneksel fikrimizin artık servet konusunda birincil önem taşımadığına işaret ediyor. Bugün fiziksel kaynakların değerini teknoloji saptıyor, stokunun ne kadar olduğu da yine teknolojinin eline kalıyor, diyor. Power-Talk adlı radyo programımda onunla röportaj yaptığımda, Paul bana kaynakların varlığını ve değerini nasıl teknolojinin kontrol ettiğine, her ürün ve hizmetin fiyatıyla değerini de nasıl yine teknolojinin kontrol ettiğine dair harika bir örnek sundu. Yetmişli yıllarda, petrolün bitmek üzere olduğundan herkes emindi. 1973 yılına gelindiğinde, insanlar benzin kuyruklarında saatlerce bekliyor dünyanın en büyük uzmanları, bilgisayar analizleri yapıp bize tüm dünyada 700 milyar varil petrol kaldığını haber veriyorlardı. O günlerdeki tüketim hızımızı esas alırsak, bu mal bize otuz beş ya da kırk yıl yetecekti. Paul bu analizlerin doğru olduğunu söylüyordu. 1988 yılı geldiğinde, eldeki rezervlerimizin 500 milyar varile indiğini görmemiz gerekirdi. Oysa 1987'de elimizde bulunan petrol, on beş yıl öncekinin % 30 fazlasıydı! 1988 tahminleri bize 900 milyar varil var diyor, bunu söylerken de yalnızca kanıtlanmış rezervleri hesaba katıyordu. Bugünkü araştırmacıların, yeni geliştirilmiş bulma ve çıkarma teknikleriyle piyasaya sunulabileceğine inandıkları 2000 milyar varillik rezervler buna dahil değildi bile. Peki, eldeki petrolün miktarında bu radikal değişikliği sağlayan şey neydi? İki şey: Birincisi, petrol bulma yeteneklerimiz elbette teknoloji sayesinde gelişmişti. Teknoloji ayrıca petrolü daha randımanlı kullanma yeteneklerimizi de güçlü biçimde etkilemişti. Bilgisayarlı yakıt enjektörlerinin hemen her otomobile takılacağı, arabalarımızın yakıt randımanını bir anda iki katına çıkaracağı, 1973'de kimin aklına gelirdi ki? Üstelik 25 dolara satılan bu bilgisayar chip'i, 300 dolarlık karbüratörün de yerini alıyordu! Bu teknoloji geliştiği anda, eldeki benzin stokumuz bir anda iki katına çıkmış, petrolün görece azlık rakamları da göz açıp kapayana kadar değişmişti. Aslına bakarsanız bugünkü petrol fiyatları, enflasyon payını hesaba katar, bir litreyle ne kadar mesafe alabileceğinizi de hesaplarsanız, otomobilin icat edilmesinden bu yana kilometre başına en düşük fiyattır diyebiliriz. Ayrıca biz öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, şirketler olsun, insanlar olsun, gereğinden fazla ekonomik acıyla yüz yüzegeldikleri anda hemen başka alternatif kaynaklar arıyor, aradıkları sonuçları o yollarla elde etmeye çalışıyorlar. Dünyanın her yanındaki bilimadamlan bugün petrole alternatif enerji kaynakları bulmaya çalışıyor, fabrikaları, otomobilleri, hatta uçakları onlarla uçurma planlarının peşinde koşuyorlar:
Paul o röportajda,Teksaslı Hunt kardeşlere olanların, piyasayı sıkıştırıp para vurma yönteminin artık sonuç vermeyeceğini göstermeye yettiğini söyledi. Hunt'lar gümüş piyasasının kontrolünü ele almaya çalıştıklarında iflas etmişlerdi. Neden mi? Başta gelen nedenlerden biri, dünyada gümüşü en çok kullanan tüketicinin Kodak firması olmasından, bu madeni developman sürecinde kullanmasından kaynaklanıyordu. Fiyatların yükselmesi gibi bir acıyla karşı karşıya kalınca, Kodak hemen fotoğraf developmanının alternatif yollarını bulmaya yönelmiş, çok geçmeden gümüşe olan ihtiyacını azaltmıştı. Gümüş fiyatları hemen düşmüş, Hunt'lar da silinip gitmişlerdi.
Günümüz toplumunun bazı en güçlü kişileri de aynı hataya düşmekte, servet yaratmak için o eski formülü kullanmaya kalkmaktadırlar. Sizin de benim de anlamamız gerekir ki, her şeyin değeri teknolojiye bağlıdır. Teknoloji bazen atık bir malı, paha biçilmez bir kaynak haline getirebilir. Unutmayın ki bir zamanlar çiftliğinizde petrol çıkması bir lanet sayılırdı. Oysa teknoloji onu ne büyük bir servet kaynağı haline getirdi!
Paul'e göre gerçek servet, onun "ekonomik simya" dediği şeyi uygulama yeteneğinden kaynaklanıyor, o da çok az değeri olan bir şeyi alıp, onu çok daha fazla değerli bir şey haline çevirebilmek anlamına geliyor. Ortaçağda ilm-i simya ile uğraşanlar, kurşunu altına çevirmeye çalışır dururlardı. Onu başaramadılar. Ama bununla uğraşırken de kimya biliminin temellerini atmış oldular. Bugün zengin olanlar da aslında modern çağın simyacıları. Sıradan bir şeyi değerli bir şey haline çevirmeyi öğrenmişler, bunun ekonomik ödüllerini de almışlar. O ödüller bir değişim sonucu gelmiş. Bir düşünürseniz, bilgisayarların o akıl durdurucu işlem hızı da toprağa dayalı değil mi? Silikon da topraktan çıkmaz mı? Fikirleri ve düşünceleri alıp onları ürüne ve hizmete çeviren insanların yaptığı da kesinlikle simya. Servetlerin tümü zihinde başlar! Günümüzün simyası, en zenginlerin servetlerini yaratmış. Adı ister Bili Gates olsun, ister Ross Perot, ister Sam Walton, ister Steven Jobs. Bu insanların her biri, gizli bir değeri, yani fikirleri, enformasyonu, sistemleri almış, onları belli bir biçimde düzenleyip, daha çok insanın kullanımına sunmuşlardır. Bu katma değeri yaratırken de, korkunç büyüklükte ekonomik imparatorluklar oluşturmuşlardır.
Kalıcı servet yaratmanın beş temel dersini bir gözden geçirelim. Ondan sonra sizi hemen, finansal kaderinizi ele alma yoluna doğru süreceğim.
1. İlk anahtar, şimdiye kadar kazanmadığınız düzeyde çok para kazanma, servet yaratma yeteneğidir. Size basit bir soru sorayım. Şimdi harcadığınız kadar zaman harcayıp, şimdikinin iki katı para kazanmanız mümkün mü? Ya üç katı kadar kazanabilir misiniz? Ya on katı? Peki, şimdi harcadığınız süreyi harcayarak, şimdikinin 1000 katı para kazanmanız da mümkün olabilir mi? Kesinlikle olabilir! Eğer şirketiniz için bir başkasından 1000 kat daha değerli olmayı başarırsanız. Servetin anahtarı, daha değerli olmaktır. Eğer daha çok beceriniz, daha çok yeteneğiniz, daha çok zekânız, daha çok ihtisas bilginiz, az kişinin yapabildiği şeyleri yapabilme kapasiteniz varsa ya da daha yaratıcı düşünür, daha geniş çapta katkıda bulunursanız, aklınızdan geçiremeyecek kadar çok kazanabilirsiniz. Gelirinizi artırmanın bir tek önemli ve güçlü yolu vardır, o da, insanların hayatına sürekli gerçek değer katmanın yollarını bulmaktır; bu arada size de zenginleşirsiniz. Örneğin, doktorun kazancı neden kapıcınınkinden çoktur? Cevap basit: doktor daha çok katma değer dağıtır. Daha çok çalışmış, kendini geliştirmiş, kapasitesini çok yükseltmiş, insanların hayatına ölçülebilir değerler katmaya başlamıştır. Kapıyı kim olsa açabilir. Oysa doktor, hayatın kapısını açmaktadır.
Kültürümüzde başarılı girişimciler neden bu kadar güzel ödüllendirilirler? Çünkü çevrelerindeki herkesten fazla değer katarlar. Girişimcilerin yarattığı iki ana yarar vardır. Birincisi, ürünlerinin kullanılmasıyla müşterilerinin hayat kalitesini yükselterek bir değer katarlar. Bu arada söyleyeyim, bu olay her şirketin kâr etmesi için hayatî önem taşır. Şirketler genellikle varlıklarının gerçek nedeninin sırf kâr etmek olmadığını unuturlar. Kâr her ne kadar bir şirketin sağ kalması ve büyümesi için şartsa da, yemek içmek ve uyumak kadar gerekliyse de, asıl amaç o değildir. Bir şirketin gerçek amacı, tüm müşterilerinin hayat kalitesini yükseltecek ürünler ve hizmetler yaratmaktır. Eğer bu sürekli biçimde sağlanırsa, kâr da kendiliğinden garantiye alınmış olur. Ama bir şirket eğer insanların hayatına sürekli olarak katma değer eklemiyorsa, kısa dönemde kâr etse bile, uzun dönemde yerinde yeller eser. Aynı şey hem şirketler, hem de bireyler için geçerlidir. Girişimcilerin yaptığı ikinci şey de, ürünlerini yaratırken istihdam yaratmaktır. Bu istihdam sayesinde, orada çalışanların çocukları yüksek eğitim alabilir, doktor, avukat, öğretmen, sosyal hizmet görevlisi olur, toplumun tümüne daha çok değer katarlar... bu arada bu ailelerin kazandıkları parayı başka satıcılardan mal almaya harcayacakları da unutulmamalıdır. Değerler zincirinin asla sonu gelmez.
Ross Perot'ya servetin sırrı sorulduğunda "Benim bu ülke için yapabileceğim, istihdam yaratmak," demişti. "O işi de iyi bilirim. Çok da ihtiyacımız olan bir şey, Tanrı da biliyor ya!" Ne kadar çok değer katarsanız, o kadar çok kazanırsınız, yeter ki kendinizi bunu yapabilecek pozisyona sokun. | Offline
| |
30-04-2011, 06:22 PM
|
#248 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
Alınacak ders basittir. Katma değer yaratmak için girişimci olmanız da şart değildir. Ama her gün yapmanız gereken şey, bilginizi, becerinizi daha çok verme yeteneğinizi artırmaktır. İnsanın kendi kendini eğitmesi bu yüzden çok önemlidir. Benim çok genç yaşta epey servet sahibi biri oluşum bir tek nedene dayanır. Ben hemen hemen herkesin hayat kalitesinde derhal yükselmeler yaratabilecek beceri ve yeteneklerin ustası oldum. Ondan sonra bu enformasyonu ve becerileri, en kısa zamanda en çok insanla paylaşmanın yollarını aradım. Sonuçta yalnız duygusal olarak değil, parasal olarak da zenginleştim.
Bugün bulunduğunuz yerde daha çok para kazanmak istiyorsanız, bunu yapmanın en kolay yollarından biri, kendi kendinize sunu sormaktır: Bu şirket için kendimi nasıl daha değerli hale getiririm? Daha az sürede daha çok şey başarmasını nasıl sağlayabilirim? Ona nasıl çok miktarda değer katabilirim? Maliyeti kısıp kaliteyi artırabileceğim bazı yollar var mı? Hangi yeni sistemleri geliştirebilirim? Şirketin mal ve hizmetlerini daha etkin biçimde üretebilmesi için hangi yeni teknolojileri kullanabilirim?" Eğer insanların daha azla daha çoğu başarmasına yardımcı olabilirsek, o zaman o kişileri gerçek anlamda güçlendiriyoruz demektir, bu arada biz de ekonomik açıdan güçleniriz, yeter ki kendimizi bunu yapabilecek pozisyona sokalım. Bizim Finansal Kader seminerlerimizde, katılımcılar beyin fırtınası uygulayıp, daha çok katma değer yaratma ve gelirlerini artırma yolları ararlar. Onlara, ellerinde şu anda kullanmadıkları kaynakların olup olmadığını sorarız. Sizin kendinize soracağınız kilit soru şöyledir: Nasıl daha çok kişinin hayatına yardımcı olabilirim? Bunu nasıl daha derin düzeyde yapabilirim? Nasıl daha kaliteli ürün ya da hizmet verebilirim? Tabii bazıları cevap olarak, "Daha fazla değer katmama olanak yok, zaten günde on altı saat çalışıyorum" diyeceklerdir.
Unutmayın, ben size daha çok çalışın demedim, daha zekice çalışın bile demedim. Benim sizden istediğim, başka insanların hayatına daha fazla değer katabilmek için hangi yeni kaynakları kullanabileceğinizi bulmanız! Örneğin, bir masaj tedavicisi hatırlıyorum. San Diego bölgesinde bu konuda çalışanların en başarılılarından biriydi. Her saati randevularla doluyken, gelirini nasıl artırabileceğini bilmek istiyordu. Günlerine bir randevu daha sıkıştıracak yer kalmamıştı. Aldığı ücret de bu daldaki en yüksek ücretti. Yeni fikirler bulmak için beyin fırtınası uygular, elindeki kaynakları hastalarına ve diğer insanlara yardım etmek için nasıl kullanabileceğini ararken, birden aklına geldi. Eğer fizik tedavi merkezi sahibi biriyle anlaşır, yardıma ihtiyaç duyan hastaları oraya yollarsa, arada komisyon alabilirdi. Şimdi geliri hemen hemen iki katına çıktı, çalışma saatleri de aynı kaldı. Tek yaptığı hem doktorların, hem de müşterilerin hayatına daha çok değer katmaktı. Doktorları iyi tanıyordu. Onlar da onun tedavi biçimini anlıyorlardı. Aralarında bir tutarlılık vardı. O da bundan parasal yarar sağladı.
Phoenix-Arizona'da radyo istasyonu satış temsilcisi bir kadın, mesleğinin en önde gelenleri arasındaydı. Esas pazarlama stratejisi olarak, yalnızca radyoda reklam saati satmayı amaçlamaz, sürekli olarak, yerel şirketlerin daha çok zenginleşmesine yardımcı olma fırsatları arardı. Örneğin yeni bir alışveriş merkezi kurulacağını duyduğu anda, orada dükkân tutabilecek firmaları arayıp bu fırsatı bildirir, erken harekete geçmelerini sağlardı. Sonra alışveriş merkezini kuranlarla temasa geçer, kendini radyo istasyonu pazarlama temsilcisi olarak tanıtır, sürekli olarak onların içinde bulunduğu sanayideki kimselerle çalıştığını söylerdi. O tür dükkânlarla ilgilenecek firmaların bir listesini ister misiniz, diye sorardı. Bu tür stratejiden pek çok sonuçlar doğar. Bir kere bu kadın, o şirketlerin promosyonuna, radyoda reklam saati almanın ötesinde katkılarda bulunmuş oluyor. Onlara çevredeki herkesten fazla şey veriyor onlar da bunun karşılığında, radyo reklam saatlerinin hepsini değilse bile, daha çoğunu ondan alıyorlar. Değere değerle cevap verme yolunda motive oluyorlar. Bu iş kadının pek fazla zamanını da almıyor, ama onu müşterileri için daha değerli kılıyor. Bölgedeki diğer radyo satış temsilcilerinden daha değerli. Geliri de bunu yansıtıyor.
Büyük bir şirkette çalışıyor olsanız bile, yine daha fazla katma değer yaratabilirsiniz. Bir kadın tanırdım, bir hastanede ödemeler bölümünde çalışırdı. Ödemelerin vaktinde yapılmasının bir hastanenin can damarı olduğunu biliyordu. Ama bu işin çok daha randımanlı biçimde yapılabileceğini görüyor, daha önceki hızına göre dört kat, beş kat işlemi aynı sürede bitirebileceğini düşünüyordu. Amirlerine, beş kişinin işini üstlenirse, maaşını yüzde 50 artırıp artırmayacaklarını sordu. Uzun vadede hep o hızda sonuç alabileceğini kanıtlarsa, arttıracaklarını söylediler. O günden beri hem iş randımanını, hem de gelirini çok artırdı, üstelik yepyeni bir gurur nedeni buldu.
Çalıştığınız şirkette gelirinizi artırmanın anahtarı, yaptığınız katkının kalitesini %50 artırdığınız zaman, gelirinizide % 50 artıramayacağınızı bilmektir. Şirketin kâr etme zorunluluğu vardır. Kendinize soracağınız soru şöyle olmalıdır. "Yaptığım şeyin değerini nasıl on kat, on beş kat artırabilirim?" Bunu başarabilirseniz, çoğu durumda gelirinizi iki katına çıkarmanız işten bile değildir. | Offline
| |
30-04-2011, 06:26 PM
|
#249 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar GELECEĞİN DAĞITIM DALGASI
Doksanlı yıllarda ve daha ötesinde katma değer yaratmanın en güçlü yollarından biri, bugünün toplumunda servetin dağıtım yoluyla yaratıldığını anlamaktır. Ürünler ve hizmetler sürekli olarak değişmektedir, ama bir şeyi alıp çok sayıda insana ulaştırmanın yollarını keşfedenler her zaman zenginleşecektir. ABD'nin en zenginadamı Sam Walton'un sırrı bu olmuştur.
Kendisi bir dağıtım şirketi kurarak zenginliğe kavuşmuştur. Ross Perot da EDS'de, aynı şeyi enformasyonla yapmıştır. Zaten yüksek değeri olan bir şeyi insanlara nasıl ulaştırabileceğinizi ya da nasıl daha ucuz maliyetle ulaştırabileceğinizi bulursanız, o zaman değer katmanın yolunu da bulmuşsunuz demektir. Değer katmak yalnızca ürün yaratmak değildir. O üründen ya da hizmetten daha çok sayıda insanın yararlanıp hayat kalitelerini artırmasının yolunu bulmak da olur.
Ama tabii, konuyu enine boyuna düşünürsek, insanların parasal durumunun neden kötü olduğunu da anlıyoruz. Evet, sınırlayıcı inançları var da ondan. Ama daha da önemlisi, çoğu insanda olan bir çekirdek inanç onlarda da var. Hiçbir şey yapmadan bir şeyler almak istiyorlar. Örneğin çoğu kişiler, gelirlerinin her yıl artmasını beklerler, şirkete kendi katkıları artmış mı, artmamış mı, onu hiç düşünmezler.
Zamlar aslında artan değere göre olmalıdır. Kendimizi eğittiğimiz, beceri repertuarımızı genişlettiğimiz sürece, kendi değerimizi yükseltmemiz de mümkündür. Elemanlarının katma değer yaratıp yaratmadığına bakmadan habire zam veren bir şirket, sonunda kendini çukurda bulur, ekonomik sıkıntılara düşer ya da silinir gider. Eğer zam isteyecekseniz, istediğiniz farkın en az on katı kadar katma değer yaratmış olmaya bakın.
Şirketler de donanıma yatırım yaparken, donanımın sınırlı getirişi olduğunu anlamak zorundadırlar. Paul Pilzer'in dediği gibi, emek demek, sermaye demektir. Eğer biri yılda 50.000 dolar kazanıyor, ama 500.000 dolarlık değer yaratabiliyorsa, o insanı alıp becerilerini, yeteneklerini, istidadını, tutumunu, eğitimini artırmak, bir milyon dolarlık değer katmasını sağlamak, en istenecek şeydir. 50.000 dolar yatırıp bir milyon dolar almak, çok değerli bir varlığa işaret eder.
Şirketlerin yapabileceği en iyi yatırım, kendi insanlarının eğitimine ve gelişmesine yapacakları yatırımdır. | Offline
| |
30-04-2011, 06:45 PM
|
#250 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar "Servet insanın düşünebilme kapasitesinin ürünüdür."
AYN RAND
Ben yıllar boyunca insanlara hayatlarının kalitesini yükseltsinler diye yardım ederken, değerli fikirlerini alıp onlara kullanabilecekleri biçimde geri sundum. Bir değişim teknolojisini alıp etkili bir biçimde teslim etmekle, ben de para sahibi oldum. Ama servetimi patlarcasına artırdığım gün, kendime belli bir soruyu sorduğum gündü: "Her zamankinden daha çok insana nasıl ulaşabilirim? İnsanlara ben uyurken bile nasıl ulaşabilirim?" Bu güçlendirici soruların sonucu olarak, kayıt bantlarımı televizyondan sunmak gibi, daha önce hiç düşünmediğim bir yolla, etkim büyük ölçüde arttı.
Bu iş iki yıl önce oldu. O günden bu yana, Kişisel Güç programımın bantlarından 7 milyon tanesini dünyanın her yanına dağıttık, fikirleri ve enformasyonu paylaştık, günün yirmi dört saatinde insanlara ulaştık! Cassette Productions'daki iş ortaklarım, son yirmi dört ay içinde mesajımı iletmekte kullanılan bantların, ekvator çevresini yirmi kere dolaşabilecek uzunlukta olduğunu tahmin ediyorlar! Bu arada ben de, yalnız bantlardan yararlananların hayat kalitesini yükseltmekle kalmayıp, 75.000 saatlik imalât istihdamı yaratmış olduğumuzun sevincini yaşıyorum. Üstelik buna satış temsilcilerinin harca-
dığı saatler dahil değil.
Katma değer yaratmanın nasıl servet yarattığına dair pek çok örnekler dinlediniz. Formül basit ve güçlüdür. Kendinize, "İçinde bulunduğum herhangi bir çevreye nasıl daha çok değer katabilirim?" diye sorun. İş çevrenizde, "Son on iki ay içinde şirketime nasıl para kazandırdım ya da tasarruf sağladım?" diye sorun. Gerçek katkı hayatı daha zenginleştirir, onun için, kendinizi yalnızca kişisel kazanç uğruna yapacağınız katkılarla simrlamaym. Evinizde, tapınağınızda, okulunuzda, toplumunuzda nasıl değer katabilirsiniz? Eğer kendi aradığınızın en az on katı kadar değer katmanın bir yolunu bulursanız, kendinizi her zaman doyuma ulaşmış hissedersiniz. Eğer herkes sizin örneğinizi izlese, hayat nasıl olurdu, bir düşünün.
İkinci anahtar, servetinizi korumaktır. Servet biriktirmek, büyük miktarlarda para kazanmak için etkin bir strateji bulduğunuzu varsayalım, o parayı nasıl koruyacak, nasıl sürdüreceksiniz? Genel kanının tersine, serveti sürdürmek, sürekli kazanmaya devam etmekle olmaz. Büyük servetler kazanıp sonra bir gece içinde batıran ünlü insanların hikâyesini çok dinlemişizdir. Nice sporcular, yetenekleri sayesinde korkunç paralar almış, ama gelirleri değiştiği anda, edindikleri hayat biçimi o parayı bitirmiştir. Gelir düşünce, isteklerini karşılayamaz olmuşlar, paranın tümünü harcamışlardır. Parayı korumanın bir tek yolu vardır, o da şudur: Kazandığınızdan az harcayın, aradaki farkı yatırıma yöneltin.
Hiç kuşku yok, her ne kadar gözümüze pek çekici gözükmese de, serveti uzun süre devam ettirmenin tek yolu budur. Beni asıl şaşırtan, insanların ne kadar çok kazanırlarsa kazansınlar mutlaka hepsini harcayacak bir yol bulabilmeleri. Finansal Kader seminerlerimize gelenlerin yıllık gelirleri 30.000 dolarla 2 milyon dolar arasında değişiyor, ortalaması da 100.000 tutuyor. Ama en çok kazananlar sınıfına giren bu kişiler sürekli meteliksiz. Neden? Çünkü tüm ekonomik kararlarını, uzun vadeli yerine kısa vadeli düşünerek veriyorlar. Açık seçik bir harcama planları yok, yatırım planları ise hiç yok. Niagara çavlanına doğru ilerleyip duruyorlar.
Servet edinmenin tek yolu, gelirinizin belirli bir yüzdesini ayırıp her yılın başında yatırıma koymaktır. Bunu aslında pek çok insan biliyor. En azından bir %10 ayırıp yatırım yapmak gerektiğini hep duyuyoruz. Ama yapan kişilerin sayısı pek az. İlginç olan nokta da, zengin sayısının da pek az olması! Servetinizi sürdürmenin en güvenli yolu, gelen paranın yüzde onunu, daha o paranın yüzünü görmeden ayırıp yatırmaktır.
İnsan servetini sürdürmek için harcamalarını kontrol altında tutmak zorundadır. Ama bütçe yapmaya kalkışmayın. Siz bir harcama planı yapın. Değişim Sözlükçesi nelere kadir, görüyor musunuz? Gerçekten, eğer bütçeyi iyi kurarsanız, adı zaten harcama planı olur. Sizin açınızdan, ya da eğer evliyseniz, sizin ve eşinizin açısından, nelere para harcayacağınızı önceden bilmek, bir anlık heveslere kapılmamak anlamına gelir. Genellikle karşımıza fırsatlar çıktığında, bir telaş içinde kararlar verir, sonra da pişman oluruz. Ayrıca size bir şey daha söyleyeyim, eğer eşinizle ikiniz, her ay hayatınızın hangi alanına ne kadar para harcayacağınızı açık seçik belirlemişseniz, aranızdaki tartışmaların büyük bir bölümü de ortadan kalkacaktır.
Ne yazık ki çoğu insan kendi bütçelerinin ötesinde bir hayat sürmektedirler. ABD'de 1980 yılında insanların kredi kartlarına toplam borcu 54 milyar dolardı. 1988 sonunda bu para üç katına çıkmış, 172 milyar doları aşmıştı! Böyle bir sistem, parasal felâketi kaçınılmaz kılar. Akıllı olun, kazandığınızdan azını harcayın ve servetinizi sürdürün.
Şimdi diyeceksiniz ki, "Ama yatırımlar beni büyütmeyecek mi?" Evet, ama bir de enflasyonu düşünmeniz gerek. O yüzden de servetinizi sürdürmek için üçüncü bir adım daha atmalısınız.
Üçüncü anahtar, servetinizi artırmaktır. Bunu nasıl sağlarsınız? Demin anlattığım denkleme bir güçlü faktör daha ekleyerek. Servet sahibi olabilmek için, kazandığınızdan az harcamalı, aradaki farkı yatırıma yöneltmeli ve yatırım kazançlarınızı da yatırıma ekleyerek bileşik büyüme sağlamalısınız.
Çoğu insan bileşik kavramının geometrik diziyle artan gücünü duymuş, ama hiçbir zaman anlayamamışlardır. Bileşik faiz demek, yatırımınız sizin için kendi kendine para kazanmaya başlıyor demektir. Çoğumuz ömrümüz boyunca, hayat biçimimizin makinesine yakıt yetiştirebilme uğruna çalışır dururuz. Finansal açıdan başarılı olanlar, paralarının belli bir yüzdesini ayırıp yatırım yapanlar o paranın gelirini de yatırım yapmayı sürdürenler, sonunda o gelirin artık çalışmadan yaşayabilecekleri kadar büyümesi olanağını hazırlayanlardır. Biz buna, sermaye birikiminin sizi iş kritik ağırlığından kurtarması, diyoruz. Finansal bağımsızlığınızı kazanma hızınız, yatırım gelirini harcamayıp yeniden ana paraya ekleme isteğinizle doğru orantılıdır. Böylelikle paralarınızın doğurdukları büyür, çoğalır, siz de sağlam bir ekonomik tabana kavuşursunuz.
Şimdi izninizle size, bileşik yatırımın gücüyle ilgili basit ve çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Bir kumaş peçeteyi (0.7 milimetre kalınlığında) bir kere katlarsanız kalınlık ne kadar olur? Tabii ki 1.4 mm. olur. İkinci kere katladığınızda, 2.8 mm. olur. Üçüncü katlayışta, 5.6 mm. ye varır. Dördüncüde 1 cm 2 mm. olur Beşinci katlayışta ise yaklaşık iki buçuk santime ulaşmış olursunuz. Size sorum şu: Kalınlığın dünyadan aya kadar olan uzaklığa erişmesi için bu peçeteyi kaç kere katlamanız gerek? İşte bir ipucu: ay dünyadan 384.000 kilometre uzaktadır. Şaşacaksınız ama aya otuz yedinci katlamada ulaşırsınız. Ellinci katlamada, tabii kuramsal olarak, peçetenizin kalınlığı aya 1179 kere gidiş dönüş yoluna eşit olur! İşte bileşiğin gücü. Çoğu insanlar küçücük bir paranın bileşik yatırımla ne büyük bir servet olabileceğinin farkında değildir.
Şimdi diyeceksiniz ki, "Harika! Yatırımlarımı bileşik faize koymayı ben de bilirim. Ama neye yatırım yapacağımı nereden bileceğim?" Bu sorunun basit bir cevabı yoktur. Önce parasal amaçlarınızın neler olduğuna karar vermeniz gerek. Neyi elde etmek istiyorsunuz ve onu ne sürede elde etme istiyorsunuz? Risk toleransı'nız nedir, yani hangi risk düzeyinde kendinizi rahat hissedebilirsiniz? İsteklerinizi, ihtiyaçlarınızı ve potansiyel kaygılarınızı iyice anlamadan, neye yatırım yapmanız gerektiği kesinleşemez. Genellikle yatırıma niyetlenenler, mâlî danışmanların kendilerine yol göstermesini beklerler, oysa o danışmanlar da müşterinin gerçek ihtiyaçlarını bilemeyecek kişilerdir.
Finansal hayatınızda yapabileceğiniz en önemli şey, çeşitli yatırım türlerini, bunların muhtemel riskleriyle getirilerini adamakıllı anlamaya karar vermektir. Sorumluluk sahibi danışmanlar, müşterilerinin mevcut yatırım olanaklarını çok iyi anlamasında ve finansal planlara katkıda bulunmasında direnirler. Ortada açık seçik bir yatırım planı yoksa, sonunda parasal başarısızlığa uğrarsınız. Finansal bülten editörü Dick Fabian'a göre "Göstergeler yatırımcıların on yıllık süre sonunda hiç para kazanmadığını göstermektedir. Bu acıklı istatistiğin gerisinde bir takım nedenler vardır. Örnek olarak şunları sayabiliriz:
1) Bir amaç saptamamak;
2) Moda olan yatırımların peşinde koşmak;
3) Mâlî yayınların verdiği haberlere bel bağlamak;
4) Mâlî danışmanların öğütlerine körü körüne uymak;
5) Duygusal hatâlar yapmak, vb.
Bereket versin, bu konudaki sorularınızın cevaplarını bulmak zor değildir. Büyük ustaların yazdığı kitaplarda o cevaplar vardır. Peter Lynch'lerin, Robert Prechter'ların, Warren Buffet'lerin kitaplarında. Ayrıca hayatınızın ihtiyaçlarını karşılayacak bir yatırım planı yapmanıza yardım edecek etkin mâlî danışmanlar da vardır. Para konuları hayatınızda acı ve zevk miktarı üzerinde çok büyük bir rol oynadığı için, mümkün olan en iyi danışmana gitmeye özen gösterin. Bunu yapmazsanız acı çekersiniz. Yaparsanız, rüyalarınızda bile görmediğiniz bir parasal bolluk düzeyine ulaşırsınız.
Şimdi artık servetinizi yaratıp büyütmeye başladığınıza göre parasal başarının dördüncü kilit unsuruna da hazırsınız demektir.
Dördüncü anahtar servetinizi korumaktır. Servet sahibi olmuş pek çok insan, parasız oldukları günlerdeki kadar güvensiz ve güvencesiz duygular içindedir. Zaten insanlar genellikle, kaybedebilecekleri şeyler çoğaldıkça kendilerini daha bir tehlikede hissederler. Neden? Çünkü herhangi bir anda birinin çıkıp kendilerine karşı haksız yere dava açabileceğini, varı yoğu elinden alabileceğini bilirler.
Bu konuda ABD'de durumun ne kadar kötü olduğunu bilmek ister misiniz? 22 Haziran 1991 tarihinde Landon Financial Times'da çıkan bir makaleye göre, 1988 ve 1989 yıllarında bütün dünyada açılmış tüm davaların % 94'ü ABD'de açılmış. Bu ülkede yılda 18 milyon dava açılıyor. Hattâ Amerika Barosunun en son istatistiklerine göre, eğer California'da yaşıyor ve yılda 50.000 dolardan fazla kazanıyorsanız aleyhinize dava açılması olasılığı yüzde yirmi beş. Avrupa'nın yorumuna göre, Amerikalılar işler ters gittiğinde hep suçlayacak birini arıyorlar, davaların inanılmaz çokluğunun nedeni de bu oluyor. Bu sözler ne kadar sert olursa olsun, doğru da. Böyle bir tutum dünyanın hiçbir yerinde yok, üstelik ABD'yi ekonomik olarak yıpratıyor, zamanı, sermayeyi, enerjiyi ziyan sayılacak verimsiz yerlere bağlıyor. Örneğin The Wall Street fournalını geçenlerde bildirdiğine göre, adamın biri sarhoş araba sürerken yanındaki koltukta duran av tüfeğini yerinden kıpırdatmaya çalışmış, tüfek yanlışlıkla ateş almış, adam da ölmüş. Dul kalan eşi, kocasının sarhoşluğunu bilinçlendireceği yerde, tüfek üreticisi şirketi dava etmiş. Tüfeklere sarhoş sürücüler için emniyet kilidi koymadıklarından 4 milyon dolar tazminat istemiş, üstelik de davayı kazanmış!
Yıllarını vererek kazandıkları serveti, hiç hakkı olmayan insanların ellerinden alabileceğini bilmek, çoğu kimseleri sinirli ve tedirgin bir hale getiriyor. İş yükümlülüklerini kuşkuyla üstleniyorlar, yatırım kararları da bundan etkileniyor. Ama bir iyi haber varsa, o da eğer o sıra bir davaya taraf değilseniz, servetinizi korumanın yasal yollarının da bulunması. Bu servetinizi koruma meselesi, meşru borçlarınızdan kaçmak anlamına gelmiyor, yalnızca kendinizi kapris saldırılarından korumak anlamına geliyor. Bazı kimseler dürüst olmayan amaçlarla sizi dava edeceklerdir, bu da iki nedenle olabilecektir. Biri sizi sigortanızı paylaşmak, ikincisi de mal veya paranızı elinizden almak olabilir. Eğer ortada el sürülebilecek bir para yoksa, o zaman gelebilecek tazminata dayanarak avukat tutmaları zor olacaktır. Eğer siz önceden tedbirli davranırsanız servetinizi koruyabilirsiniz, bunun nasıl yapılabileceği de açık seçik bellidir.
Ben mâlî konuları anlama çabalarım sırasında John Templeton gibi tipleri incelemeye başlamıştım. Haksız taleplere servetlerini korumak için ne gibi önlemler aldıklarını yavaş yavaş öğrenmeye başladım. Hayatta herhangi bir durumda, "büyük oyuncular"ın ne yaptığını bilmekte yarar vardır. Onların değerlendirme süreçlerini ve stratejilerini siz de uygulayabilirsiniz. İki yılımı verip, Fortune Yönetim Şirketinin doktor müşterileri için, haksız tazminat taleplerine karşı servet koruma yollarını inceledim. Servet koruma işinin hile ve dolap sayılacağı yolundaki genel inanç yanlıştır. Bu konuda dürüstlükten iyi politika yoktur. Mal ve para varlığınızı saklamak zorunda değilsiniz. Koruyun, yeter. Eğer servetinizi korumak bugün için size önemli görünmüyorsa bile, servetiniz oluşmaya başladığında önem kazanacaktır. Bu konuda yapabileceğiniz çok şey olduğunu bilmenizde yarar vardır.
Beşinci anahtar da servetinizin tadını çıkarmaktır. Pek çok insan ilk dört aşamayı yerine getirmişlerdir. Gerçek değer katarak serveti kazanmanın yolunu öğrenmişler, kazandıklarından az harcayarak onu sürdürmeyi de keşfetmişler, yatırım yapmanın ustası olmuşlar bileşik gelir kazanarak yararlanıyorlardı. Beri yandan, servetlerini korumayı da artık bilmektedirler. Ama yine de mutlu değildirler. Bir boşluk duygusu içindedirler. Nedeni paranın bir amaç olmadığını, bir araç olduğunu henüz anlayamamış olmalarındandır. Oysa siz ve ben onun olumlu etkilerini sevdiklerimizle paylaşmakta olduğumuzdan emin olmalıyız, yoksa paranın hiçbir değeri kalmaz. Gelirinizle orantılı biçimde katkılarda bulunmanın yollarını keşfettiğinizde, hayatın en büyük zevklerinden birini yaşamaya başlayacaksınız.
Size bir şey söyleyebilirim, eğer değer yaratıp para kazanmaya belli bir düzeyde zevk bağlamıyorsanız, para sizde uzun süre kalmaz. Pek çok kimseler eğlenmeye başlamak için belli miktarda para biriktirmeyi beklerler. Ama o zaman da beyinlerine acıyı, servet yaratmaya bağlamayı öğrenirler. Tam tersine yol boyunca kendinizi duygusal olarak ödüllendirmeniz gerekir. Arasıra kendinize bir piyango ikramiyesi vermelisiniz (bunu Bölüm 6'da konuşmuştuk). Bir parasal sürpriz yapın kendinize. Beyniniz de para kazanmanın zevkli ve ödüllendirici bir şey olduğunu öğrensin.
Ayrıca verici olmanın gücünü de unutmayın. Size bir şey anlatayım. Benim parasal durumum ne zaman tersine dönmeye başladı, biliyor musunuz? Birine yirmi dolar vermiştim, oysa aslında verecek yirmi dolarım yoktu... İşte o gün başladı. Kendimi öyle iyi hissettim ki, bu tecrübe hem performansımı, hem de daha çok kazanma kapasitemi etkiledi. Birçok kimseler, "Daha çok param olunca yardım ederim" diye düşünürler. Ama hangisini yapmak daha zor sizce? Bir dolarınız varken on sentini vermek mi, yoksa bir milyonunuz varken yüz bin dolarını vermek mi? Cevap çok açık, değil mi? Size yüzde on rakamının değişmez kural olduğunu söylemeye çalışıyor değilim, ama kazancınızdan birazını ayırıp onu size zevk verecek biçimde vermek için de çaba gösterin. Bunu yapmanın güzelliği, kazancınızdan birazını verirken beyninize elinizde yeterinden fazla para olduğunu söylüyor olmanızdır. Yoksul değilsiniz. Buna inanmak bile hayatınızı değiştirmeye yeter.
Gerçek servet, bir duygudur: bir bolluğa sahip olma duygusudur. Kültürel mirasımız bile zengin sayılmamıza yeter. Kendi yapmadığımız tabloların, kendi bestelemediğimiz müziklerin, kendi kurmadığımız eğitim tesislerinin zevki ve yararı bizim. Ülkenizin parklarına siz sahipsiniz. Şu anda da zengin olduğunuzu bilin ve o servetin zevkini çıkarın. Sizin bolluğunuzun parçalarıdır bütün bunlar. Bu minnet duygusu, daha da çok yaratmanıza yol açacaktır.
Sözlerime son verirken yalnızca şunu söyleyeyim: İnançlarınızı değiştirip parasal durumunuzun kontrolünü elinize almak, kişisel gelişmenin inanılmaz derecede ödüllendirici bir tecrübesi olabilir. Şimdi kendinizi adayın ve bu süreci başlatın. | Offline
| | | |
Yetkileriniz
| Konu Acma Yetkiniz Yok Cevap Yazma Yetkiniz Yok Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok HTML-Kodu Kapalı | | | İçindeki Devi Uyandır Kitabından AlıntılarHedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız İDEAL KALP ATIŞ HIZINI HESAPLAMAK*
180 - Yaşınız = İdeal kalp atış hızınız (yani anaerobik'e geçmeden önce aerobik egzersiz yapabileceğiniz hız)
Eğer önemli bir hastalıktan iyileşme dönemindeyseniz ya da ilaç alıyorsanız, yukarıdaki sayıdan 10 daha çıkarın. Daha önce egzersiz yapmadmızsa ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi WEZ Format +3. Şuan Saat: 02:28 AM.
|