İçindeki Devi Uyandır Kitabından AlıntılarHedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız PROBLEM ÇÖZEN SORULAR
O halde işin anahtarı, sürekli olarak sizi güçlendiren sorular sormakla ilgili bir patern geliştirmektir. Siz de ben de biliyoruz ki, hayatımızda nelerle uğraşıyor olursak olalım, zaman zaman "problem" dediğimiz şeylerle karşılaşacağız. Bunlar kişisel ve profesyonel ilerlememizin yolu ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi | |
|
20-03-2011, 08:08 PM
|
#101 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar PROBLEM ÇÖZEN SORULAR
O halde işin anahtarı, sürekli olarak sizi güçlendiren sorular sormakla ilgili bir patern geliştirmektir. Siz de ben de biliyoruz ki, hayatımızda nelerle uğraşıyor olursak olalım, zaman zaman "problem" dediğimiz şeylerle karşılaşacağız. Bunlar kişisel ve profesyonel ilerlememizin yolu üzerindeki tıkanıklıklar olacak. Hayatta hangi düzeye ulaşmış olursa olsun herkes bu özel "armağanlarla" boğuşmak zorunda kalır. Burada mesele karşınıza problemler çıkıp çıkmayacağı değil, çıktıkları zaman sizin o konuda ne yapacağınızdır. Zorlukların üstesinden gelmek için hepimizin sistematik bir yolumuz olması gerekir. Ben de soruların durumumu derhal değiştireceğini ve bana problemi çözmek için gerekecek kaynaklara ulaşma olanağı getireceğini bilerek, insanlarla konuşmaya, onlara kendilerini problemlerden nasıl kurtardıklarını sormaya başladım. Bazı soruların hep aynı tür olduğunu bulguladım. İşte size, karşıma çıkan her soru için kullandığım beş soruluk bir liste veriyorum. Bunların hayatımın kalitesini kökten değiştirdiğini söyleyebilirim. Eğer siz de kullanmak isterseniz, bu sorular aynı şeyi sizin için de yapacaktır. Problem Çözen Sorular
1. Bu problemin harika yanı nedir?
2. Neler henüz mükemmel değil?
3. Bunu istediğim hale getirmek için neler yapmaya istekliyim?
4. Bunu istediğim hale getirmek için neleri artık yapmamaya istekliyim?
5. Bunu istediğim hale getirmek için gerekenleri yaparken bu süreci nasıl zevkli kılabilirim?
Durumumu değiştirmek için sorular sorma yolunu ilk kullandığım seferlerden birini asla unutamam. 120 günün 100'ünü evimden uzaklarda geçirdiğim bir dönemdi. Yorgunluktan canım çıkmıştı. Bazı şirketlerimin baş yöneticilerinden gelen ve "acil" cevaplanması gereken bir yığın mail ile, şahsen aramam gereken 100 kadar telefon numarası bulmuştum. Bunlar bana gelmek isteyen insanlardan gelmiş telefonlar değildi. En yakın dostlarımdan, iş arkadaşlarımdan, aile üyelerinden gelen önemli telefonlardı. Her şeyi o anda kaybettim! Kendime şaşılacak kadar güçsüzleştirici sorular sormaya başladım: "Neden vaktim yok?, Neden beni rahat bırakmıyorlar?, Benim makine olmadığımı anlamıyorlar mı?, Neden bir soluk alacak zaman bulamıyorum?" O aşamada nasıl bir ruhsal durum içinde bulunduğumu tahmin etmişsinizdir.
Bereket versin bu arada kendime geldim. O paterni kestim, giderek öfkelenmekte olduğumu, bunun işleri düzeltmeye yaramayacağını, tersine, daha beter edeceğini fark ettim. Durumum bana korkunç sorular sorduruyordu. Daha iyi birkaç soru sorarak durumumu değiştirmek zorundaydım. Hemen problem çözen sorular listeme döndüm, ilk soruyla başladım.
1. "Bu problemin harika yanı nedir?" İlk cevabım yine her zamanki gibi, "Hiçbir şey!" oldu. Ama bir an düşününce farkına vardım ki, sekiz yıl önce ben, yirmi iş arkadaşımla dostumun beni ziyaret etmek istemesi için bile canımı verirdim, nerede kaldı 100 kişi hem de ulusal etkiye sahip ölçekte kişiler! Bunun farkına vardığımda, gülmeye başladım. Paterni kırdım, saygı ve sevgi duyduğum bu kadar çok kişinin beni aramasına, benimle zaman geçirmek istemesine minnet duydum.
2. "Henüz mükemmel olmayan nedir?" Besbelli programım biraz daha akort istiyordu. Kendime hiç zamanım kalmadığını hissediyordum. Hayatım dengeden yoksundu. Bu sorunun soruluşundaki varsayıma da dikkat edin: "Henüz mükemmel olmayan nedir?" dediğimde, onun da sonunda mükemmel olacağına inancım belli oluyor. Bu soru size yalnız cevap vermekle kalmıyor, aynı zamanda güvence de veriyor.
3. "Bunu istediğim duruma getirmek için neler yapmaya istekliyim?" O zaman karar verdim. Hayatımı ve programımı daha dengeli biçimde düzenleyecektim. Kontrolü elime alıp bazı şeylere hayır demeyi öğrenecektim. Aynı zamanda, şirketlerimden birinin başına getirecek birini bulmam gerektiğini de anladım. İş yükünün birazını üstlenecek biri. O zaman evimde ailemle geçirebileceğim özel zamanım kalırdı.
4. "Bunu istediğim duruma getirmek için neleri artık yapmamaya istekliyim?" Bunun bir haksızlık olduğu, sömürüldüğüm gibi konularda sızlanmayı kesmek zorundaydım, çünkü insanlar aslında beni desteklemeye çalışıyorlardı.
5. "Bunu istediğim duruma getirirken bu süreci nasıl zevkli kılabilirim?" Bu son ve en önemli soruyu sorduğumda, olayı eğlenceli kılacak bir şey aradım. "100 telefon etmekten nasıl zevk alabilirim?" diye düşündüm. Çalışma masamda otururken zihinsel ve duygusal musluklarım açılmadı. Derken aklıma bir fikir geldi. Altı aydır Jakuzi'me girmemiştim. Hemen mayomu giydim, seyyar bilgisayarımla hoparlörlü telefonumu kaptım, Jakuzi'ye doğruldum. Karargâhı arka bahçeme kurup telefonlarımı etmeye başladım. New York'daki birkaç iş arkadaşımı arayıp onlara, "Sahi mi? O kadar soğuk mu? Hımmm" dedim. "Burada California'da hayat zor, biliyor musunuz? Ben Jakuzi'min içindeyim!" Hepimiz buna güldük, ben de tüm iş yükünü bir oyun haline getirmeyi başardım. (Ama listeyi bitirdiğim zaman derim öyle buruş buruş olmuştu ki 400 yaşında gözüküyordum!) Jakuzi her zaman arka bahçemdedir ama görüyorsunuz ki o kaynağa ulaşabilmek için doğru soruyu sormam şarttı. Bu beş soruluk liste elinizin altında olursa problemler karşısında odağınızı bir anda değiştirip size gereken kaynağı sunan yolu bulursunuz. "Sormayan yaşayamaz."
ESKi ATASÖZÜ
Her sabah uyandığımızda kendimize sorular sorarız. Saat çaldığında kendinize sorduğunuz soru: "Neden şimdi kalkmak zorundayım?" mı? "Bir günde neden daha çok saat yok?" mu? "Şu saatin düğmesine bir bastırsam ne olur?" mu? Duşa girerken ne soruyorsunuz kendinize? "Neden işe gitmek zorundayım?" mı? "Bugün trafik acaba ne derece kötü?" mü? "Bugün masamda neler yığılı olacak?" mı? Ya her gün kendinize, sizi iyi bir duruma sokacak soruları, ne kadar minnet duyduğunuzu, ne kadar mutlu olduğunuzu, ne kadar heyecanlı olduğunuzu hatırlatacak sorulan sorma paternini bilinçli olarak geliştirseniz? O olumlu duygusal durumlar içindeyken gününüz nasıl geçerdi sizce? Herhalde her konuda neler hissettiğinizi etkilerdi. Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. | Offline
| |
19-04-2011, 09:39 PM
|
#102 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar GÜÇLÜ SABAH SORULARI
Hayat tecrübemiz neye odaklandığımıza dayalıdır. Aşağıdaki sorular, sizin daha çok mutluluk, heyecan, gurur, minnet, neşe, adamışlık yaşamanız ve hayatınızın her gününü sevmeniz için tasarırnlanmıştır. Unutmayın, kaliteli sorular, kaliteli bir hayat yaratır.
Bu soruların her birine iki üç cevap bulun ve kendinizi dünyanın içinde hissedin. Eğer cevap bulmakta zorluk çekerseniz, "olabilirim" kelimesini koyun, yeterli olur. Örnek: "Şu anda hayatımın nesinden en mutluyum?" yerine, "Şu anda hayatımın nesinden en mutlu olabilirim?"
1. Şu anda hayatımın nesinden en mutluyum? Bunun nesi beni mutlu ediyor? Bana nasıl bir duygu veriyor?
2. Şu anda hayatımın nesi bana heyecan veriyor? Bunun nesi beni heyecanlandırıyor? Bu bana nasıl bir duygu veriyor?
3. Şu anda hayatımın nesinden gurur duyuyorum? Bunun nesi bana gurur veriyor? Bu bana nasıl bir duygu veriyor?
4. Şu anda hayatımda neye minnet duyuyorum? Bunun nesi minnet gerektiriyor? Bu bana nasıl bir duygu veriyor?
5. Şu anda hayatımda en çok neden zevk alıyorum? Onun nesinden zevk alıyorum? Bu bana nasıl bir duygu veriyor?
6. Şu anda hayatımda neye adanmış durumdayım? Bunu nesi var da adanıyorum? Bu bana nasıl bir duygu veriyor?
7. Kimi seviyorum? Beni kim seviyor? Onun içimde sevgi doğuran şeyi nedir? Bu bana nasıl bir duygu veriyor?
Akşam olduğunda da ben bazen sabah sorularını sorarım, bazen de bunlara üç yeni soru eklerim: | Offline
| |
19-04-2011, 09:43 PM
|
#103 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
GÜÇLÜ AKŞAM SORULARI
1. Bugün ben neler verdim? Bugün ne bakımlardan verici oldum?
2. Hayatımın kalitesine bugün ne katkı getirdi ya da bugünü gelecekle ilgili yatırımlarımda nasıl kullanabilirim? Sonra sabah sorularını tekrarlayın (isteğe bağlı).
Bunu anlayınca, küçük bir "uygulama"ya ihtiyacım olduğu kararına vardım, kendime her sabah sorduğum sorulardan bir liste yarattım. Sabahları kendinize soru sormanın güzel yanı, bunu duşta da, traş olurken de, saçlarınızı kuruturken de her işi yaparken sürdürebilmenizdir. Soruları zaten soruyorsunuz, o halde neden iyi sorular sormayasınız?
Anladım ki mutlu ve başarılı bireyler olmamız için hepimizin geliştirmemiz gereken bazı duygular var. Ne kadar şanslı olduğunuzu bilmek için puanları kaydetmezseniz, kazandığınız halde kendinizi kaybediyormuş gibi hissedersiniz. Bu yüzden, şimdi biraz zaman ayırıp bu sorulara bir bakın. Her birinin getirdiği duyguyu derinden derine yaşamak için de zaman ayırın.
Eğer gerçekten hayatınızda bir değişiklik yaratmak istiyorsanız, kişisel başarınız için bunu gündelik bir uygulama haline getirin. Sürekli bu soruları sormakla, en güçlendirici duygu durumlarına her zaman gireceğinizi göreceksiniz. Sonra da bu mutluluk, heyecan, gurur, minnet, neşe, adanmışlık ve sevgi duygularına otoyollar oluşturmaya başlayacaksınız. Çok geçmeden, sabah gözlerinizi açtığınız anda bu soruların alışkanlıkla otomatik olarak çıktığını göreceksiniz, ama bileceksiniz ki hayatınızda daha zengin tecrübeler yaşamak için sizi güçlendirecek soru alışkanlığını edinmişsiniz. | Offline
| |
19-04-2011, 09:49 PM
|
#104 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
SORU ARMAĞANINI VERİN
Güçlendirici soruların nasıl sorulacağını bir kere öğrenince, yalnız kendinize değil, başkalarına da yardımcı olabilirsiniz. Bunu hediye olarak başkalarına verebilirsiniz. Bir keresinde ben New York'da, hem dostum, hem de iş arkadaşım olan biriyle öğle yemeği için buluşmuştum. Kendisi saygın bir avukattı. Edebiyat konulu davalarda uzmandı. Keskin zekâsına, meslekî geçmişine gençliğinden beri hayranlık duymuştum. Ama o gün, kendisine korkunç gözüken bir darbe yemişti. Ortağı onu bırakmış, gitmişti. Dayanılmayacak genel giderler hep onun üstüne kalmıştı ve durumu nasıl tersine çevireceği konusunda da pek fikri yoktu.
Unutmayın ki kendisi o anda neye odaklanıyorsa, anlamı o saptıyordu. Herhangi bir durumda güçsüzleştirici şeye odaklanırsanız başka, güçlendirici şeye odaklanırsanız başka olur. İnsan ne ararsa onu bulur. Bu dostum kendine yanlış soruları soruyordu: "Ortağım nasıl beni böyle bırakabilir? Bana aldırmıyor mu? Hayatımı mahvetmekte olduğunu bilmiyor mu? O olmadan benim bu işi götüremeyeceğimi bilmiyor mu? Artık mesleği sürdüremeyeceğimi müşterilerime nasıl anlatacağım?" Bu soruların hepsi varsayım doluydu. Hayatının zaten mahvolmuş olduğunu varsayıyordu.
Birçok yoldan müdahale edebilirdim, ama ona birkaç soru sormaya karar verdim. "Geçenlerde ben basit bir soru teknolojisi yarattım," dedim. "Kendime uyguladığımda, çok büyük etkisi olduğunu gördüm. Beni birçok zor durumlardan kurtardı. Sana da bir iki soru sormama izin verirsen, iyi sonuç verip vermediğine bakalım mı?" "Peki," dedi. "Ama şu anda hiçbir şeyin bana yardımcı olabileceğini sanmıyorum." Bunun üzerine ona önce Sabah Sorularını, sonra da Problem Çözme Sorularını sormaya başladım.
"Hangi konuda mutlusun?" sorusu ilk sorumdu. "Biliyorum, şu anda bu sana Pollyanna gibi geliyordur, ama gerçekten mutlu olduğun şey nedir?" dedim. İlk cevabı "Hiçbir şey!" oldu. Ben bunun üzerine, "Eğer isteseydin şu anda neden mutlu olabilirdin?" diye sordum. "Karım konusunda mutluyum, çünkü çok iyi idare ediyor ve ilişkimiz çok yakın" dedi.
"Onunla o kadar yakın olduğunu düşünmek sana nasıl bir duygu veriyor?" diye sordum. "Hayatımın en inanılmaz armağanlarından biri" dedi. "Eşin çok özel bir insan, değil mi?" dedim. Ona odaklanmaya başladı, kendini çok iyi hissetti. Belki bana adamın aklını dağıtmışsın, diyeceksiniz. Hayır. Ben onun daha iyi bir duruma girmesine yardım ediyordum. Daha iyi duruma girince, insan zorluklarla mücadele etmenin daha iyi yollarını bulabilir. Önce paterni kırmamız şarttı. Onu olumlu duygusal çevre içine oturtmak zorundaydım.
Ona başka nelerden mutlu olduğunu sordum. Nelerden mutlu olması gerektiğini anlatmaya başladı. Bir yazarın ilk kitabıyla ilgili anlaşmasını gerçekleştirmişti. Bundan gurur duyması gerektiğini, ama duyamadığını söyledi. Ben ona, "Gurur duysaydın bu sana nasıl bir duygu verirdi?" diye sordum. Bunun ne harika bir şey olacağını düşünmeye başladı, durumu da hemen değişmeye başladı. Ona, "Neden gurur duyuyorsun?" diye sordum. "Çocuklarımdan gerçek anlamda gurur duyuyorum," dedi. "Çok harika kişiler onlar. Yalnız işte başarılı olmakla kalmıyorlar, insanları gerçekten seviyorlar.
Büyüdüklerinde nasıl insanlar olduklarını görünce gurur duyuyorum, üstelik onlar benim çocuklarım. Benim mirasımın bir parçası onlar." "Böyle bir etkin olması sana nasıl bir duygu veriyor?" diye sordum. Az önce hayatının sona ermiş olduğuna inanan adam birdenbire hayata döndü. Neye minnet duyduğunu sordum.
Gençliğinde iyi bir avukat olmak için mücadele verirken, nice zor durumlardan sıyrılıp yeniden tırmanabildiği için minnet duyduğunu söyledi. Kariyerini sıfırdan başlayarak kurmuş, Amerikan Rüyası dediğimiz şeyi gerçekleştirmişti. Ona da minnet duyuyordu. Ben bu sefer, "Seni gerçekten heyecanlandıran ne?" diye sordum. "Aslında şu sıra bir değişiklik yapma fırsatı yakaladığım için heyecanlıyım," dedi. Bu ilk defa aklına geliyordu. Nedeni de, durumunu böylesine değiştirmiş olmasıydı. Ona, "Kimi seviyorsun ve kim seni seviyor?" diye sordum. Ailesinden söz etmeye başladı, birbirlerine inanılmayacak kadar yakın olduklarını söyledi.
Bu sefer ona, "Ortağının gidişinin nesi harika?" diye sordum. "Biliyor musun," dedi. "Harika olabilecek bir şey var, o da, benim New York'a inmekten hoşlanmayışım, hattâ bundan nefret edişim. Connecticut'ta, evimde olmayı seviyorum." Sonra devam etti. "Bunun harika yanı, her şeye yeni bir bakışla bakabilmem." Sonra türlü olanakları saymaya girişti, sonunda Connecticut'ta, evine beş dakika uzaklıkta bir ofis açmaya karar verdi. Oğlunu da bu işe sokacaktı. New York'tan arayanlar da mesajlarını bir telesekretere bırakacaklardı. Öyle heyecanlandı ki, hemen gidip yeni bir ofis yeri bakmaya karar verdi.
Soruların büyüsü birkaç dakika içinde gücünü göstermişti. Bu durumla başa çıkacak kaynaklar zaten her zaman elindeydi, ama sorduğu güçsüzleştirici sorular, bu güce ulaşmasını engelliyor, kendini her şeyini kaybemiş bir ihtiyar gibi görmesine yol açıyordu. Aslında hayat ona harikulade bir armağan vermişti, ama kaliteli sorular sormaya başlayıncaya kadar o gerçeği kendisi kapsam dışı bırakmıştı. | Offline
| |
19-04-2011, 09:52 PM
|
#105 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
BİR KADER SORUSU
En sevdiğim insanlardan biri Leo Buscaglia'dır. Sevgi kitabının, daha da insan ilişkileri konusunda pek çok olağanüstü kitabın yazarıdır. Leo'nun en harika yanlarından biri, babasının çocukken ona öğrettiği bir soruyu durmadan kendine sormasıdır. Her gün akşam yemeğine oturduklarında babası ona, "Leo, bugün ne öğrendin?" diye sorarmış. Leo'nun da bir cevap vermesi gerekirmiş. Kaliteli bir cevap. O gün okulda ilginç bir şey öğrenmediyse, önceden ansiklopediye bakar, babasına anlatacak ilginç bir şey ararmış. Bugüne kadar hâlâ, değerli bir şey öğrenmeden yatağına yatmadığını söyler. Sonuçta da zihnini sürekli olarak uyarılmış halde tutar, öğrenme konusuna büyük bir ihtiras ve sevgi duyar, hepsini de on yıllarca önce başlamış olan o bir tek soruya borçludur. Sizin düzenli olarak kendinize sormanızda yarar olacak sorular nelerdir? Ben kendi iki sevgili sorumu biliyorum, ikisi de çok basit. Bunlar benim zorlukları tersine çevirmemi sağlar.
"Bunun hangi yanı harika?" sorusuyla "Ben bunu nasıl kullanabilirim?" sorusu. Bir durumun harika yanını sormakla, genellikle güçlü, olumlu bir anlamını bulurum, onu nasıl kullanacağımı sormakla da, herhangi bir zorluğu alıp bir yarar haline çevirebilirim. Duygusal durumlarınızı değiştirmek ya da gerçekten istediğiniz kaynaklara ulaşabilmek için sizin sürekli kullanacağınız sorular neler olabilir? Standart sabah sorularına o ikisini ekleyin, kendi özel ve duygusal ihtiyaçlarınızı karşılayacak bir araç edinin.
Hayatımızda sorduğumuz en önemli sorulardan bazıları da şunlardır: "Benim hayatım neyi temsil ediyor?" "Ben neye adanmış durumdayım?" "Ben neden buradayım?" "Ben kimim?" Bunlar inanılmayacak kadar güçlü sorulardır, ama eğer mükemmel bir cevap gelsin diye beklerseniz başınız büyük derde girer. Genelde bir soruya gelen ilk duygusal ve sezgisel cevap, sizin ciddiye almanız gereken cevaptır. Bu da bu konuda size söylemek istediğim son söz. Bir noktaya varınca, ilerleyebilmek için kendinize sorular sormayı kesmelisiniz.
Eğer hep soru sormayı sürdürürseniz, o zaman güveniniz kaçar, kararsızlığa düşersiniz. Oysa güvenli sonuçları ancak güvenli eylemler getirir. Bir noktada, değerlendirmeleri kesip bir şeyi yapmaya başlamanız gerekir. Nasıl mı? Sizin için neyin en önemli olduğuna sonunda, en azından o an için, karar vermişsiniz, şimdi artık kişisel gücünüzü kullanıp onu yapmaya, hayatınızın kalitesini değiştirmeye başlamanız gerekir.
O halde şimdi size bir soru sorayım. Eğer duygularınızın kalitesini, tüm günleriniz için değiştirme yolunda şu anda yapabileceğiniz bir şey olsaydı, onun ne olduğunu bilmek ister miydiniz? Evetse, o zaman hemen bir sonraki bölümü okuyun... | Offline
| |
19-04-2011, 10:15 PM
|
#106 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
NİHAİ BAŞARI KELİMELERİ
"Doğru kelime en önemli araçtır. "Yoğun bir doğruluğa sahip o kelimelerle karşılaştığımızda, ortaya çıkan sonuç hem fiziksel, hem de ruhsal olur, elektrik gibi de anîdir."
MARK TWAIN
KELİMELER bizi güldürmek için de ağlatmak için de kullanılır onlar. Hem yaralar, hem iyileştirir. Bize umut ve umutsuzluk getirir. Kelimelerle en soylu niyetlerimizi belirtir, en derin isteklerimizi açıklarız.
İnsanlık tarihi boyunca en büyük liderlerimiz ve düşünürlerimiz, kelimelerin gücünü kullanarak duygularımızı değiştirmiş, bizi kendi amaçlarına bağlamış kaderin akışını biçimlendirmişlerdir. Kelimeler yalnız duygu yaratmakla kalmaz, eylem de yaratır. Eylemlerimizden de hayatlarımızın sonuçları akıp gelir. Patrick Henry diğer delegelerin karşısına dikilip, "Başkalarının ne yapacağını bilemem ama, ben kendi hesabıma, ya özgürlük, ya ölüm derim!" dediğinde, onun bu kelimeleri büyük bir fırtına yaratmış, ülkemizin kurucuları o kendilerine onca zamandır baskı yapan zorbalığı yok etmeye adanmışlardır.
Sizin ve benim paylaştığımız o bize miras kalmış imtiyazlar, bu gün bu ülkede yaşadığımız için, kuşaklar boyunca hareketlerimizi biçimlendirecek sözleri söylemeyi seçmiş kimselerin armağanıdır: İnsanî olayların içindeyken, bir milletin kendini diğer bir millete bağlayan siyasal bağları koparması gerekiyorsa... Bağımsız Bildirisi'nin bir araya gelmiş o basit kelimeleri, bir ulusun değişmesinin aracı olmuştur.
Elbette ki kelimelerin bu tür etkisi yalnız Amerika Birleşik Devletleri'ne özgü değildir. İkinci Dünya Savaşı sırasında, İngiltere'nin bekası söz konusu olduğunda, İngiliz halkının harekete geçmesine bir tek adamın kelimeleri yol açmıştır. Bir zamanlar, Winston Churchill'in İngilizce dilini savaşa yollamak gibi benzersiz bir yeteneği var, denirdi. Bütün İngiltere halkına bu savaşı "en güzel saat" haline getirmeleri çağrısında bulunması, hiçbir şeyle ölçülemeyecek bir cesaret patlamasına yol açmış, Hitler'in yenilmez sandığı o savaş makinesini çökertmiştir.
İnançların çoğu kelimelerle biçimlendirilir ve kelimelerle değiştirilmeleri de mümkündür. Bizim ulusumuzun ırksal eşitlik görüşü kesinlikle eylemlerle biçimlenmiştir, ama o eylemleri sağlayan da ateşli sözlerdir. Martin Luther King, Jr.'ın, "Benim bir rüyam var, bir gün bu ulus ayağa kalkacak ve inancının gerçek anlamını yaşayacak..." diyerek paylaştığı vizyonu kim unutabilir?
Çoğumuz kelimelerin tarihimizde oynadığı o güçlü rolün farkındayızdır. Büyük konuşucuların bizi harekete geçirmek istediklerinde söyledikleri önemli sözleri biliriz, ama aynı kelimelerin kendimizi duygusal açıdan harekete geçirmek için kullanılmasına ilişkin kendi gücümüzü pek bilmeyiz. Kelimelerin meydan okumasını, güçlendirmesini, ruhumuzu ayağa kaldırmasını, bizi eyleme itmesini, hayat denilen bu armağandan daha çok şey almamızı sağlamasını gerçekleştirmeyiz.
Hayat tecrübemizi tarif etmekte kullanabileceğimiz iyi seçilmiş etkin kelimeler, en güçlendirici duygularımızı yükseltebilir. Kötü seçilmiş kelimeler de bizi bir o kadar hızlı biçimde çökertir. Çoğumuz kullandığımız kelimeleri bilinçli olarak seçmeyiz. Önümüzdeki türlü olanaklar arasında uyurgezer gibi ilerleriz. Kelimelerinizi akıllıca seçtiğiniz zaman onların çok büyük bir güç getirebileceğini şimdi anlayın.
Bu ufacık semboller ne büyük bir armağandır! Adına harf dediğimiz (sözlüyse ses dediğimiz) o benzersiz biçimleri alır onunla insan tecrübesinin benzersiz zenginlikte bir halısını dokuruz. Onlar bize tecrübelerimizi ifade etme, onları başkalarıyla paylaşma olanağı verirler. Ama çoğumuz, alışkanlıkla seçtiğimiz kelimelerin kendimizle konuşurken de etkili olduğunu, bu nedenle de yaşadığımız tecrübeyi etkilediğini anlamayız.
Kelimeler bizim ego'muzu yaralayabilir, kalplerimizi tutuşturabilir. Bir tecrübeyi kendimize tarif ederken kullandığımız kelimeleri değiştirmekle, o tecrübeyi değiştiririz. Ama eğer kelimelerin ustası olmazsak, onların seçimini bilinçdışı bir alışkanlığın ellerine teslim edersek, tüm hayat tecrübemizi de o ellere teslim etmiş oluruz. Eğer harikulade bir tecrübeyi, "bayağı iyi" sözleriyle tarif ederseniz, o tecrübenin o zengin dokusu düzleşir, sizin sınırlı kelime hazneniz yüzünden yassılır. Kelime haznesi yoksul olan insanların duygusal yaşamı da yoksuldur; kelime dağarcığı zengin olanların, o tecrübeyi boyayabilecekleri çeşit çeşit renkleri vardır bu boyama işini de yalnız başkaları için değil, aynı zamanda kendileri için yaparlar.
Ama pek çok kişiye zorluk çıkaran, bilinçli olarak anlayabildikleri kelime sayısından çok, kullanmayı seçtikleri kelime sayısının az olmasıdır. Biz çoğu zaman kelimeleri "kestirme yol" olarak kullanırız, ama bu kestirme yollar da duygularımızı kestirmeleştirir. Hayatlarımızı bilinçli olarak kontrol edebilmek için, sürekli kullandığımız kelime dağarcığımızı bilinçli olarak değerlendirip iyileştirmek, bu kelimelerin bizi doğru yöne arzuladığımız şeylere doğru çektiğinden, kaçınmak istediğimiz şeylere doğru çekmediğinden emin olmamız gerekir. Siz de, ben de, dillerimizin, kendi asıl anlamları dışında duygusal yoğunluk da içeren kelimelerle dolu olduğunu biliriz. Örneğin eğer ikide bir "nefret ediyorum" kelimesini kullanmayı alışkanlık edinirseniz, saçımdan nefret ediyorum, işimden nefret ediyorum, falan şeyi yapmak zorunda kalmaktan nefret ediyorum derseniz, sizce bu, "Falan şeyi tercih ederim," demekle ölçüldüğünde, sizin olumsuz duygusal yoğunluğunuzu artırır mı?
Duygusal yoğunluğu olan kelimeleri kullanmak, sizin de bir başkasının da duygu durumunu sihirliymiş gibi değiştirir. "Şövalyece" diye bir sıfatı ele alın. Bu kelime, "terbiyeli" ya da "kibar" gibi sözlerden daha geniş imajlar yaratmıyor mu? Benim için yarattığından eminim. Gözümün önüne beyaz atına binmiş kahraman bir şövalye geliyor, kuzgun saçlı bakiresini kurtarıyor hem ruh soyluluğunu ifade ediyor, hem Kral Arthur'un yuvarlak masasının çevresine oturmuş şövalyeleri düşündürüyor. "Kusursuz" kelimesiyle "Tutarlılık" kelimesini "aferin'le, "dürüsf'le karşılaştırdığınızda neler hissediyorsunuz? "Mükemmeli izleme" sözü elbette ki "daha iyileştirmeye çalışma"dan etkilidir.
Ben yıllar boyunca, bir kilit kelimenin, biriyle iletişim sırasında ne büyük bir değişimgücüne sahip olduğunu gözlemlemişimdir. O kelimenin insanların duygu durumunu nasıl bir anda değiştirdiğine dikkat etmişimdir. Ve genellikle ardından onların davranış biçimini de değiştirmiştir.
Yüz binlerce insanla çalıştıktan sonra, size hiç kuşkuya yer olmaksızın bildiğim bir şeyi söyleyeyim ama buna ilk duyuşta inanmak biraz zor gelecektir: Alıştığınız kelimeleri değiştirmekle, hayatınızdaki duyguları tarif etmek için her zaman seçtiğiniz kelimeleri değiştirmekle bir an içinde nasıl düşündüğünüzü de nasıl hissettiğinizi de nasıl yaşadığınızı da değiştirirsiniz.
Bunu anlamama yol açan tecrübe, birkaç yıl önce bir iş toplantısında yer almıştı. İki kişiyle birlikteydim. Biri benim şirketlerimden birinin genel müdürü , diğeri de her ikimizin iş arkadaşı ve iyi bir dostuydu. Toplantı sırasında oldukça can sıkıcı bir haber aldık. İş ilişkileri sürdürdüğümüz biri, besbelli kendine haksız bir avantaj sağlamaya çalışıyordu. Vardığımız görüş birliğinin dürüstlüğünü ihlâl etmişti ve görünüşe göre kazançlı da çıkmıştı. Bu olayın beni en azından kızdırdığını ve canımı sıktığını söylemem gerek. Ama kendimi olaya kaptırmış olduğum halde, yanımdaki iki kişinin aynı habere nasıl farklı tepkiler gösterdiklerine dikkat etme olanağı buldum.
Genel Müdür öfkeden kuduruyordu. Öbür arkadaşım ise pek sarsılmışa benzemiyordu. Üçümüzün de duyduğu haber aynıyken, neden farklı biçimde etkileniyorduk böyle? Hepimizin bu işteki çıkarı da eşti üstelik. Doğrusu genel müdürün tepkisi olaya göre, bana bile biraz aşırı geldi. Durmadan ne kadar "kızdığını, çileden çıktığını" söylüyordu. Yüzü kıpkırmızı kesildi, alnındaki damarlar gözle görünür biçimde kabardı.
Belli ki bu öfkenin getirdiği davranışı uygulamayı, ya acıdan kaçmaya, ya da zevk elde etmeye bağlamıştı. Ona, "Çileden çıkmak senin için ne anlama geliyor?" diye sorduğumda, bu kadar kızmaya nasıl izin verdiğini bilmek istediğimde, dişlerini gıcırdattı, "İnsan öfkeliyken daha güçlü olur, güçlü olunca da bir şeyleri oldurur," dedi. "O zaman her şeyi tersine çevirebilirsin!" Öfke duygusunu, kendini acıdan kurtaracak, zevke götürecek bir kaynak olarak görüyordu.
O zaman bir sonraki soruyu düşündüm. Öbür arkadaşım neden durumu hiç duygu göstermeksizin karşılıyordu? Ona döndüm. "Sen sıkılmışa benzemiyorsun. Kızmadın mı?" Genel Müdürüm de atıldı, "Öfkeden kudurmuyor musun?" diye sordu. Arkadaşım, "Hayır, kızmaya değmez," demekle yetindi. Bunu söylerken, onu yıllardır tanıdığım halde hiçbir şeye kızdığını, üzüldüğünü görmemiş olduğumu fark ettim. Canı sıkılmak sözünün ona göre ne anlama geldiğini sordum, "İnsan kızarsa kontrolü kaybeder," dedi. "İlginç," diye düşündüm. "Kontrolü kaybedince ne olur?" Sakin sakin cevap verdi. "O zaman karşı taraf kazanır."
Bundan büyük bir çelişki düşünemezdim. Biri kontrolü ele alma zevkini kızmaya bağlıyor, öbürü de kontrolü kaybetmeyi aynı duyguya bağlıyordu. Bunların davranışı belli ki inançlarını yansıtmaktaydı. Kendi duygularımı incelemeye başladım. Ben ne hissediyordum bu olay karşısında? Yıllardır, öfkelendiğim zaman da her işi yönetebileceğime inanmıştım, ama bunu yapmak için öfkelenmek zorunda olmadığıma da inanmıştım. Mutluluğun doruğunda olduğum zaman da aynı derecede etkin olabiliyordum. Sonuç olarak, ben öfkeden kaçmıyordum. O düzeye gelmişsem, onu da kullanıyordum. Ama peşine de düşmüyordum, çünkü gücümü öfkelenmeden de kullanabiliyordum. Beni asıl ilgilendiren, bu tecrübeyi anlatırken her birimizin kullandığı kelimelerdi. Ben "öfkelenmek", "canı sıkılmak" kelimelerini kullanmıştım. Genel Müdürüm, "Kudurmak", "Çileden çıkmak" sözcükleri kullanmayı seçmişti. Sakin arkadaşım ise, bu tecrübeden "biraz rahatsız olduğunu" söylemişti. Rahatsız!
Ona döndüm, "Hissettiğin bu kadarcık mı?" diye sordum. "Birazcık rahatsızlık mı? Arasıra da gerçekten kızman gerek." Cevap verdi. "Gereği yok. Kızmam için çok şey olmalı. Hemen hemen hiç olmaz." Ona sordum. "Hani maliye senden çeyrek milyon dolar paranı almıştı da sonunda onların hatası olduğu anlaşılmıştı o olayı hatırlıyor musun? Parayı geri alman iki buçuk yıl sürmemiş miydi? O zaman inanılmayacak kadar kızmadın mı?" Genel Müdürüm yine söze karıştı. "Deliye dönmedin mi o zaman?" Arkadaşım, "Hayır, kızmadım" dedi. "Belki biraz bozuldum." Bozulmak! Bu sefer bunun ömrümde duyduğum en aptalca kelime olduğuna karar verdim! Duygusal yoğunluğumu tarif etmek için ben asla böyle bir kelime kullanmazdım. Başarılı ve varlıklı bir iş adamı olan bu dostum, böyle bir kelimeyi nasıl kullanıyor da gülmekten kırılmıyordu? Ama gülüyordu aslında! Beni deli edecek şeylerden söz etmek onun hoşuna gidiyordu.
Merak ettim. Acaba ben duygularımı böyle kelimelerle tarif etmeye başlasam, neler hissederdim? Eskiden stres hissettiğim durumlarda gülümsemeye mi başlardım? Hımmm, dedim kendi kendime. Belki de bu olay incelenmeyi hak ediyordu. Ondan sonra günler boyunca, arkadaşımın dil paternini kullandığımda, duygularımın yoğunluğunu etkileyip etkilemeyeceğini düşündüm. Gerçekten kızdığım bir anda, yanımdaki birine dönüp, "Buna bozuluyorum!" desem, ne olurdu? Bunu düşünmek bile güldürdü beni. Gülünç bir şeydi bu.
Eğlence olsun diye, bir denemeye karar verdim. Fırsat elime, uzun bir uçuştan sonra otelime vardığımda geçti. Elemanlarımdan biri rezervasyonumu yapmayı ihmal ettiği için, resepsiyonun önünde on beş yirmi dakika beklemek zorunda kalmıştım. Fiziksel olarak bitkin, duygusal olarak tam eşiğe varmış durumdaydım. Görevli ayaklarını sürüye sürüye geldi, adımı bilgisayara salyangozları bile sabırsızlandıracak bir hızla girdi. Ben "biraz kızgınlık" duygusunun içimden kabardığını hissettim, görevliye dönüp, "Biliyor musunuz, bunun sizin suçunuz olmadığını biliyorum, ama şu anda çok yorgunum, bir an önce odama ulaşmak istiyorum, çünkü burada durdukça korkarım giderek BOZULACAĞIM." dedim.
Adam yüzüme biraz şaşkın bir bakışla baktı, sonra gülümsedi. Ben de gülümsedim. Paternim kırılmış oldu. İçimde kabarmakta olan duygusal volkan soğudu. Ondan sonra iki şey oldu. Hem ben görevlinin yanında geçirdiğim bu bir iki dakikadan zevk aldım, hem de o temposunu biraz hızlandırdı. Duygularıma değişik bir etiket yapıştırmak, gerçekten paterni kırıp tecrübemi değiştirebilir miydi yani? Bu kadar kolay mıydı bu iş? Ne kavram ama!
Bir hafta boyunca yeni kelimemi tekrar tekrar denedim. Her seferinde, onu söylememin duygusal yoğunluğumu hemen düşürdüğünü fark ettim. Bazen beni güldürüyordu, ama en azından, beni öfkeye doğru götüren süreci köstekliyordu. İki hafta geçmeden, o kelimeyi kullanmak için çaba göstermem bile gerekmez oldu. Kendiliğinden geliyordu artık. Duygularımı tarif etmek için kullandığım ilk kelime o olmuştu. Artık eskisi kadar kızmadığımı fark ettim. Raslantı sonucu keşfettiğim bu araca duyduğum hayranlık giderek artıyordu. Hep kullandığım kelimeleri değiştirmekle, yaşadığım tecrübeyi de değiştirebildiğimi görmekteydim. Sonradan adına "Değişim Sözlükçesi" diyeceğim şeyi kullanmaya başlamıştım. Yavaş yavaş başka kelimelerle de deneyler yaptım, yeterince güçlü kelimeleri bulduğunda, her konudaki duygu yoğunluğumu istediğim gibi yükseltip azaltabileceğimi öğrendim.
Bu süreç aslında nasıl işliyor? Şöyle düşünün. Diyelim ki beş duyunuz bir dizi duyguyu beyninize huni gibi boşaltıyor. Görsel, işitsel, kinestetik, koku ve tat duyularından mesajlar alıyorsunuz. Bunların hepsi, duyu organlarınız tarafından, iç duygulara çevriliyor. Sonra bir de sınıflandırılması, gruplanması gerekiyor bunların. Ama biz bu görüntülerin, seslerin ve diğer duyuların ne anlama geldiğini nasıl biliyoruz?
İnsanoğlunun bu duyguların ne anlama geldiğine çabucak karar vermek için öğrendiği en güçlü yollardan biri (bu acı mı, zevk mi) bunlara birer etiket yaratmaktır. Bu etiketler de sizin ve benim kelime diye bildiğimiz şeylerdir.
Zorluk şurada: Tüm duyularınız size bu huniden geliyor. Sıvı duyular boşaltılıyormuş gibi. Bu sıvı, kelime kalıplarına dökülüyor. Eğer niyetiniz çabuk karar vermekse, tüm kelimeleri tarayıp en iyi uyanını aramaktansa, bu tecrübeyi güçsüzleştirici bir kalıba döküveriyoruz. Bu arada, alışkanlıkla bazıları bizim sevdiğimiz kelimeler oluyor. O kalıplar bizim hayat tecrübemizi biçimlendirip değiştiriyor. Ne yazık ki çoğumuz, kullanmaya alıştığımız kelimelerin etkisini bilinçli olarak değerlendirmiş değiliz. Esas sorun, her olumsuz duyguyu, hiç düşünmeden, "öfkeli", "sıkkın", "rezil olmak" gibi kalıplara dökmeye başladığımız zaman ortaya çıkıyor. Oysa o kelime, bizim o tecrübemizi doğru tarif etmiyor olabilir. Ama biz o tecrübeyi o kalıba döktüğümüz anda, üzerine koyduğumuz etiket, bizim tecrübemiz oluyor. "Biraz zorlayıcı" yerine, "çökertici" haline dönüşebiliyor.
Örneğin genel müdürüm, "öfkeli", "çileden çıkmış", "deliye dönmüş" kelimelerini kullanıyordu. Ben bunlara "kızgın" ya da "canı sıkılmış" diyordum. Öbür dostum ise aynı tecrübeyi, "bozulmak", "rahatsıız olmak" kalıplarına döküyordu.
Sonradan gördüm ki, her birimiz bu kelimeleri pek çok türlü duygu tecrübeleri için de kullanıyoruz. Sizin de, benim de bilmemiz gerekir ki, hep aynı duyulan tatmaktayız, ama onları sınıflandırış biçimimiz, onlar için kullandığımız kalıplar ya da kelimeler, bizim tecrübemizin ta kendisi oluyor. Ben arkadaşımm kelimelerine yönelip, "rahatsız", "bozulmuş" gibi şeyler kullandığımda tecrübenin yoğunluğunu gerçekten düşürebildiğimi bulguladım. O tecrübe bir başka tecrübe haline geldi. İşte Değişim Sözlükçesi'nin özü de bu. Tecrübemizi hangi kelimelere bağlıyorsak, tecrübemiz öyle oluyor. Bu durumda, duygusal durumlarımızı tarif etmekte kullandığımız kelimeleri bilinçli olarak seçmemiz gerekiyor. Bunu yapmazsak, uygun düzeyden daha çok acı yaratma tehlikesi var.
Aslında kelimeler, hayat tecrübemizi bize sunmak için kullanılıyor. Bu sunuş sırasında, bizim gözlemlerimizi ve duygularımızı değiştiriyorlar. Unutmayın, üç kişi aynı tecrübeyi yaşarsa, biri çileden çıkar, biri kızar, üçüncüsü de rahatsız olursa, demek ki her kişinin yaptığı çeviride bir fark var. Yorum ve çeviri için kullandığımız araçların başında kelimeler geldiğine göre, tecrübeyi nasıl etiketlediğimiz, hemen sinir sistemimizde üretilen duyguları değiştiriyor. Kelimelerin gerçekten biyokimyasal gücü olduğunu siz de ben de anlamak zorundayız. Eğer bundan kuşku duyuyorsanız, size şunu sorayım. Birisi kullandığı zaman sizde duygusal tepki doğuran kelimeler var mı? Biri size ırksal bir hakaret yöneltirse, nasıl hissedersiniz? Ya da biri size küfrederse, duygusal durumunuz değişmez mi?
Bu durumlar, size "melek", "dahî" dendiği zamanki vücut geriliminizden farklı bir gerilim yaratmıyor mu? Hepimiz bazı kelimelere kokunç miktarlarda acı bağlarız. Dr. Leo Buscaglia'yla görüşme yaptığımda, ellili yılların sonlarında, doğu bölgesindeki bir üniversitede yapılmış araştırmayı anlattı. İnsanlara, "Komünizmi nasıl tarif edersiniz?" diye sorulmuş.
Şaşılacak kadar çok sayıda insan, bu sorudan korkuya kapılmış. Ama tarif edebilen pek çıkmamış. Tek bildikleri, bunun korkunç bir şey olduğuymuş! Hattâ kadının biri, "Doğrusu ne demek olduğunu tam bilmiyorum, ama inşallah Washington'a gelmez," diyecek kadar ileri gitmiş. Adamın biri komünistler hakkında bilmek gereken her şeyi bildiğini, onları öldürmek gerektiğini söylemiş! Ama komünistlerin ne olduğunu anlatamıyormuş bile. Duygu yaratma açısından kelimelerin gücünü inkâr etmeye olanak yoktur. | Offline
| |
19-04-2011, 10:29 PM
|
#107 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
"Kelimeler, tecrübelerimizi dizdiğimiz ipliktir."
ALDOUS HUXLEY
Kelimelerin gücünü araştırmaya başladığımda, kelimeleri değiştirmek gibi basit bir yöntemle yaşadığımız tecrübeleri değiştirebilmemiz fikrine karşı hâlâ mücadele etmekteydim. Ama dil çalışmalarım yoğunlaştıkça, bu işin gerçekten böyle olduğuna beni inandıracak bulgular ortaya çıkmaya başladı. Örneğin, Compton's Ansiklopedisi'ne göre İngilizce'de en az 500.000 kelime bulunduğunu okudum. Başka kaynaklar 750.000 kelime bulunduğunu ileri sürmekteydi! Bugün İngilizce kelimelerin sayısı, dünyanın her dilindeki kelime sayısından fazla. Almanca ikinci geliyor ama yine de çok gerilerde kalıyor. Yaklaşık olarak İngilizce'nin yarısı kadar kelimesi var.
Benim asıl ilginç bulduğum, kullanabileceğimiz bunca kelime varken, alışkanlıkla seçtiğimiz kelimelerin çok sınırlı olmasıydı. Çeşitli dil uzmanları da benimle aynı görüşü paylaşıyor, ortalama bir insanın kelime dağarcığının 2000 ile 10.000 arasında değiştiğini söylüyorlardı. İngilizce'de en az yarım milyon kelime bulunduğunu kabul edersek, demek ki biz bu dilin % 0.5 ile % 2 arasında bir bölümünü kullanıyoruz!
Daha da acıklı olanını söyleyeyim mi? Bu kelimelerin kaçı duyguları tarif ediyor sizce? Ben türlü sözlükleri taradığımda, insan duygularını tarif eden 3000 kadar kelime bulabildim. Esas dikkatimi çeken, olumsuz duyguları tarif eden kelimelerin, olumlu duyguları tarif edenlere oranı oldu. Benim yaptığım sayıma göre, 1051 kelime olumlu duygularla, 2086 kelime olumsuz duygularla ilgiliydi. Bir örnek olarak vereyim, "üzüntü" duygusuyla ilgili 264 kelime buldum, neşeyi tarif eden kelimeler ise 105'de kaldı. İnsanların kendilerini iyi hissetmekten çok kötü hissetmelerine pek de şaşmamalı!
Bölüm 7'de size anlattığım gibi, Kaderle Randevu Seminerime gelen katılımcılar duygularını tarif edecek kelimelerin listesini yaptıklarında, genellikle bir düzine kadar kelime bulabiliyorlar. Neden? Çünkü hepimiz aynı tecrübeleri tekrar tekrar yaşama eğilimindeyiz de ondan. Bazıları hep çaresizlik içinde ya da hep kızgın, hep güvensiz, hep korkuyor, hep sıkkın. Bunun nedenlerinden biri de her türlü tecrübe için aynı tür kelimeleri kullanmaya alışmış olmaları. Vücudumuza gelen tecrübeleri daha ince bir analizden geçirsek, olayları değerlendirirken daha yaratıcı olsak, tecrübemize yeni bir etiket takabiliriz, böylece duygusal gerçeğimizi de değiştirebiliriz.
Yıllar önce, bir cezaevinde yapılmış araştırmayı okumuştum. Tutuklular acı hissettiğinde, bunu ifade biçimleri pek azdı ve çoğu da fiziksel hareket biçimindeydi. Sınırlı kelime hazneleri, duygu dağılımını da sınırlıyor, ufacık rahatsızlıkları bile büyük öfkelere şiddete yöneltiyordu. VVilliam F. Buckley gibi dile hakim birinin, duygularını ne geniş bir yelpaze içinde anlatabildiğini düşünürseniz, ne çelişki! Eğer hayatımızı değiştirip kaderimizi biçimlendirmek istiyorsak, kullanacağımız kelimeleri bilinçli olarak seçmeli, bu seçeneklerimizi genişletmek için de sürekli uğraş vermeliyiz.
Size biraz daha fikir vermek için söyleyeyim, Kitab-ı Mukaddes'te 7.200 kelime kullanılmıştır. Şair ve denemeci John Milton'ın yazılarında 17.000 kelime geçmektedir. William Shakespeare'in ise 24.000'in üzerinde kelime kullandığı, bunların 5000'ini yalnızca bir tek kere kullandığı söylenmektedir. Esasen bugün yaygın biçimde kullandığımızpek çok İngilizce kelimeyi yaratan da odur.
Dil uzmanları, bizi kültürel olarak biçimlendiren şeyin dilimiz olduğunu her kuşkunun ötesinde kanıtlamışlardır. İngilizce'nin bu kadar fiile dönük bir dil olması mantıklı değil mi? Ne de olsa, biz bir kültür olarak çok aktifiz ve eyleme geçme üzerine odaklandığımız için gurur duyarız. Kullandığımız kelimeler, bizim değerlendirme yapışımızı, dolayısiyle de düşünüş biçimimizi etkiliyor. Buna karşılık Çin kültürü, değişmeyen şeylere büyük değer veren bir kültür. Onlarda isimler, fiillerden çok fazla. Onların bakış açısına göre, isimler kalıcı şeyleri temsil ediyor, fiiller ise (eylem olarak) bugün vardır, yarın yoktur, deniyor.
Demek ki kelimelerin inançlarımızı biçimlendirdiğini ve eylemlerimizi etkilediğini anlamamız gerekmektedir. Kelimeler, tüm soruların biçildiği kumaş gibidir. Geçen bölümde dediğimiz gibi, bir tek kelimeyi değiştirmekle, hayatımızın kalitesi konusunda alacağımız cevabı değiştirebiliyoruz. Ben kelimelerin etkisini anlamaya çalıştıkça, giderek etkilendim, kelimelerin hem bende, hem de başkalarında, insan duygularını saptırma gücü karşısında hayranlığım büyüdü. | Offline
| |
19-04-2011, 10:42 PM
|
#108 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
"Kelimelerin gücünü bilmeden insanı anlamak imkânsızdır."
KONFÜÇYÜS
Günün birinde bu fikrin, basit olmakla birlikte, palavra olmadığını anladım. Değişim Sözlükçesi bir gerçekti, alışkın olduğumuz kelimeleri değiştirmekle, gerçekten hayatımızın duygusal paternini değiştirebiliyorduk. Ayrıca bu sayede eylemleri, yönleri ve kaderimizin nereye gitmekte olduğunu kalıplandırabiliyorduk. Bir gün eski dostum Bob Bays'le bu fikirleri konuşuyorduk. Ben konuşurken onun Noel ağacı gibi parıldamaya başladığını gördüm. "Vay be!" dedi. "Benim de sana söyleyeceğim bir başka nokta var." Yakın geçmişte başından geçen bir tecrübeyi anlatmaya başladı. O da yoğun program içinde çalışıyor zamanının çoğunu seyahatlerde geçiriyordu. Sonunda evine döndüğünde, tek istediği biraz "mekân" bulmaktı. Evi Malibu'da, okyanus kıyısındaydı. Ama çok küçük bir evdi. Konuk ağırlamaya uygun değildi. Hele üç dört kişiyi hiç kaldıramazdı.
Evin kapısına geldiğinde, karısının ağabeyini kalmak üzere davet ettiğini görmüştü. Kendi kızı Kelly de iki haftalığına ziyarete gelmişti ama sonradan iki ay kalmaya karar vermişti. Daha beteri, kendisi bir futbol maçını kaydetsin diye video'yu ayarlamış olmasına rağmen, birisi o ayarı da kapatmıştı! Kapatanın kızı olduğunu öğrendiği anda, onu haşlamaya kalkışmıştı. Aklına gelen her hakareti yağdırıyordu kızına. Daha önce ona hiç bağırmış değildi. Bu tür bir dil de kullanmış değildi. Kız hemen gözyaşlarına gömülmüştü.
Bob'un karısı Brandon bu sahneyi seyrederken kahkahalara gömüldü. Bu davranış Bob'un normal davranışına hiç uymadığı için, kadın bunun büyük ve önemli bir patern kesilmesi olduğunu düşünmekteydi. Aslında Bob, keşke paterni kesen ben kendim olsaydım, diye düşünüyordu. Olay biraz yatışıp da, karısı onun gerçekten çok öfkeli olduğunu anlayınca, kaygılanmaya başladı, ona biraz yararlı feedback verdi. "Bob" dedi. "Çok garip davranıyorsun. Sen hiç böyle yapmazdın.
Hem bir şeye daha dikkat ettim. Daha önce hiç kullanmadığın bir kelimeyi kullanıp duruyorsun. Genellikle sen stres içindeyken, "aşırı yüklüyüm" derdin. Ama son zamanlarda "ezilir durumdayım" demeye başladım. Eskiden bu kelimeyi kullanmazdın. Kelly de aynı kelimeyi kullanıyor, kullandığı zaman da öfkeye kapılıyor, senin demin davrandığın gibi davranıyor."
"Vay canına!" Bob hikâyeyi anlatırken düşünmeye başlamıştım. Yoksa bir başkasının alışkanlıkla kullandığı kelimeleri benimsemekle, o kişinin duygusal paternlerini de mi benimsiyordu insan? Yalnız kelimeyi değil de, onun söyleniş şiddetini, yoğunluğunu, tınısını da birlikte uyguladığınızda, bu da ne kadar gerçek, değil mi? | Offline
| |
19-04-2011, 10:50 PM
|
#109 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
"İlk başta kelime vardı..."
HZ. YAHYA
Birlikte bulunduğumuz insanlara giderek daha çok benzeyişimizin, onların alıştığı kelimeleri kullanma yoluyla duygusal paternlerini benimsememizden kaynaklandığı konusunda eminim. Benimle bir süre bir arada bulunan insanlar çok geçmeden, "ihtiraslı", "inanılmaz", "görkemli" gibi kelimeler kullanmaya başlıyor, tecrübelerini bunlarla tarif ediyorlar. Duygularını, "iyi" diye anlatan biriyle, bunun farkını düşünebiliyor musunuz? "ihtiras" kelimesini kullanmanın sizi nasıl bir başka duygu skalasına getireceğini anlayabiliyor musunuz? Değiştiren şey kelimedir, ben de o kelimeyi çok kullandığım için, hayatımda daha çok içerik bulunmaktadır.
Değişim Sözlükçesi, olumlu ya da olumsuz herhangi bir duygu durumunu yoğunlaştırmamıza ya da azaltmamıza izin verir. Bunun anlamı bellidir. Demek ki hayatımızdaki olumsuz duyguların çoğunu alıp onların yoğunluğunu azaltabilir, bizi rahatsız etmeyecek düzeye indirebiliriz. En olumlu tecrübeleri de alıp daha yüksek zevk düzeylerine, daha yüksek güçlendiricilik düzeylerine çıkarabiliriz.
Aynı günün daha sonraki saatlerinde, Bob'la ikimiz yemek yiyorduk. Birlikte ele aldığımız birtakım projeleri konuşmaktaydık. Bir ara Bob bana döndü, "Tony, dünyada hiç kimsenin canının sıkılabileceğine inanamıyorum," dedi. Ben de aynı kanıdaydım. "Ne demek istediğini anlıyorum. Çılgınlık gibi geliyor, değil mi?" dedim. "Evet," dedi. "Can sıkıntısı benim kelime dağarcığımda yoktur." Ben hemen, "Ne dedin?" diye atıldım. "Can sıkıntısı senin kelime dağarcığında yok mu? Daha önce neler konuştuğumuzu hatırlıyor musun? O kelime senin dağarcığında yok, dolayısiyle sen o duyguyu hiç hissetmiyorsun. Hımmm. Acaba bazı duyguları, sırf onları ifade edecek kelimemiz olmadığı için hissetmiyor olabilir miyiz?" | Offline
| |
19-04-2011, 10:57 PM
|
#110 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
SÜREKLİ OLARAK SEÇTİĞİNİZ KELİMELER SİZİN KADERİNİZİ ÇİZER
Daha önce demiştim ki, olayları kafamızda kendimize sunuş biçimimiz, hayatta neler hissettiğimizi saptar. Bununla ilgili bir farklılık da şu: Eğer bir şeyi ifade edecek yolunuz yoksa, o şeyi yaşayamazsınız. Gerçi bir şeyi, kelimesiz de, resim olarak canlandırabilir ya da onu sesle, başka duyuyla kendinize sunabilirsiniz. Ama kelimeye döktüğümüz zaman bir şeylerin ona ek boyut kattığını, bir gerçeklik duygusu verdiğini inkâr etmeye olanak yoktur. Örneğin bazı Yerli Amerika dillerinde "yalan" için bir kelime yoktur. Bu kavram onların dilinin bir parçası değildir. Düşünüş ve davranışlarının bir parçası da değildir. O kavramı ifade edecek bir kelime olmayınca, kavram da yok gibidir. Aslında Filipinler'deki Tasabay kabilesinin dilinde "nefret", "sevmeme", "savaş" kelimelerinin de yok olduğu söylenir. Amma düşünce!
Şimdi ilk soruma dönersem, Bob hiç can sıkıntısı hissetmiyordu ve kelime dağarcığında böyle bir duyguyu ifade edecek bir kelimesi de yoktu. Bir soru sordum. "Benim duygu durumumu ifadede hiç kullanmadığım bir kelime nedir?" Cevap "depresyon"du. Çaresizlik hissedebiliyordum, kızabiliyordum, merak edebiliyor, bozulabiliyor, aşırı yüklü olabiliyordum ama hiç depresyona girmiyordum. Neden? Hep böyle miydi bu durum? Hayır. Sekiz yıl önce ben sürekli depresyon içinde bir insandım. O depresyon, hayatımı değiştirme irademin her zerresini tüketiyor, sorunlarımı gözüme kalıcı gösteriyor, kişisel gösteriyordu. Bereket versin yeterince acı yaşamış, kendimi o kuyudan kurtarmıştım. Sonuç olarak da acıyı depresyona bağlamıştım. Depresyon durumunda olmanın, ölmeye en yakın şey olduğuna inanmaya başlamıştım. Beynim depresyona bu kadar büyük çapta acıları bağladığı için de hiç farkında olmadan, o kelimeyi dağarcığımdan silmiş, kendime bunu ifade etmek için de hissetmek için de bir yol bırakmamıştım. Bir vuruşta kelime dağarcığımı güçsüzleştirici dilden kurtarmış, en güçlü yürekleri bile çökertecek duygulardan arındırmıştım. Eğer kullandığınız kelimeler grubu, sizi güçsüzleştirecek etkilere sahipse, o kelimelerden kurtulun, yerine sizi güçlendiren kelimeler yerleştirin!
Belki bu noktada siz içinizden, "Bu bir dil meselesi," diyorsunuzdur. "Kelimelerle oynamak ne gibi bir fark yaratabilir ki?" Cevabı belli. Eğer tek yaptığınız kelimeyi değiştirmekse, o zaman tecrübe değişmez. Ama bir kelimeyi kullanmakla alıştığınız duygusal paterni kırabüiyorsamz, o zaman her şey değişir. Değişim Sözlükçesini etkin biçimde kullanmak, yanlış kaynaklan siler, bizi gülümsetir, tümüyle farklı duygular üretir, durumumuzu değiştirir ve daha zekice sorular sormamızı sağlar.
Örneğin, karımla ben çok ihtiraslı insanlarızdır. Her şeyi çok derinlemesine hissederiz. İlişkimizin başlangıcında, aramızda "oldukça yoğun tartışmalar" dediğimiz şeylere girerdik. Ama tecrübelerimize etiket takmakla o tecrübeleri değiştirebildiğimizi keşfettikten sonra, bu konuşmalarımıza "ruh dolu tartışmalar" adını vermeyi kararlaştırdık. O zaman o tartışmalara bakış açımız kökten değişti. "Ruh dolu tartışma"nın kuralları, kavganın kurallarından farklıdır. Duygu yoğunluğu da farklıdır. Yedi yıl boyunca, tartışmalarımızda bir daha o eski duygusal yoğunluk düzeyine hiç dönmedik.
Yumuşatıcı eş anlamlı kelimeler kullanmakla da duygusal yoğunluk düzeyimi değiştirebileceğimi öğrendim. Örneğin, "Biraz bozuğum" ya da "Biraz keyifsizim," demeyi seçiyorum. Becky de kızmaya başladığını hissettiği zaman, "Biraz huysuzum," diyor. İkimiz de gülüyoruz, çünkü paternimiz bozulmuş oluyor. Yeni paternimiz, güçsüzleştirici duygularımızı şakaya vuruyor, bizi gerçekten sıkacak düzeye yükselmelerine izin vermiyor. Canavarı daha küçükken öldürmüş oluyoruz.
Bu Değişim Sözlükçesi teknolojisini dostum Ken Blanchard'a anlattığımda, o da bana durumunu değiştirmek için kullandığı birkaç kelimeyi söyledi. Afrika'da, safarideyken kamyonu bozulduğunda benimseyip kullanmaya başladığı kelimelerden biri, karısına dönüp, "Bu biraz tedirgin edici," dediğinde ortaya çıkmıştı. Durumlarını değiştirme konusunda öyle etkili olmuştu ki, şimdi o kelimeyi düzenli olarak kullanıyorlardı. Golf sahasında attığı top istediği gibi gitmezse, Ken hemen, "Bu vuruş beni hiç ezmedi," gibi bir şey söylüyordu. Bu türlü değişiklikler duygusal yönü değiştirdiği için hayatımızın kalitesini de değiştirebiliyor. | Offline
| | | |
Yetkileriniz
| Konu Acma Yetkiniz Yok Cevap Yazma Yetkiniz Yok Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok HTML-Kodu Kapalı | | | İçindeki Devi Uyandır Kitabından AlıntılarHedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız PROBLEM ÇÖZEN SORULAR
O halde işin anahtarı, sürekli olarak sizi güçlendiren sorular sormakla ilgili bir patern geliştirmektir. Siz de ben de biliyoruz ki, hayatımızda nelerle uğraşıyor olursak olalım, zaman zaman "problem" dediğimiz şeylerle karşılaşacağız. Bunlar kişisel ve profesyonel ilerlememizin yolu ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi WEZ Format +3. Şuan Saat: 02:41 AM.
|