İçindeki Devi Uyandır Kitabından AlıntılarHedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız DEĞİŞİM SÖZLÜKÇESİNİ BAŞKALARINA YARDIM ETMEK İÇİN DE KULLANABİLİRSİNİZ
Kelimelerin gücünü bir kere anlayınca, yalnız kendi kullandığınız kelimelere değil, çevrenizdekilerin kullandığı kelimelere karşı da son derece duyarlı olursunuz. Ben Değişim Sözlükçesi'yle ilgili yeni anlayışı edindikten sonra, kendimi çevremdekilere yardım eder buldum. ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi | |
|
19-04-2011, 11:04 PM
|
#111 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
DEĞİŞİM SÖZLÜKÇESİNİ BAŞKALARINA YARDIM ETMEK İÇİN DE KULLANABİLİRSİNİZ
Kelimelerin gücünü bir kere anlayınca, yalnız kendi kullandığınız kelimelere değil, çevrenizdekilerin kullandığı kelimelere karşı da son derece duyarlı olursunuz. Ben Değişim Sözlükçesi'yle ilgili yeni anlayışı edindikten sonra, kendimi çevremdekilere yardım eder buldum. Bu teknolojiyi ilk defa bilinçli kullandığım seferi hiç unutmayacağım. Jim adlı bir arkadaşıma yardım ederken olmuştu. Kendisi çok başarılı bir işadamıdır. O sıra zor bir dönemden geçiyordu. Onu daha önce hiç bu kadar sıkkın görmediğimi hatırlıyorum.
Konuşurken kendisinin ne kadar sıkkın ve depresyon içinde olduğunu söylüyor, her şeyin ne kadar ters gittiğini anlatıyordu. Yirmi dakika konuştu, en az on iki kere "depresyon" kelimesini kullandı. Değişim Sözlükçesi'nin onun durumunu ne kadar çabuk değiştirebileceğini merak ettim "Gerçekten depresyon mu hissediyorsun, yoksa biraz çaresizlik mi hissediyorsun?" diye sordum. "Çok büyük çaresizlik hissediyorum," dedi. Ben o zaman, "Görünüşe göre sonunda ilerleme sağlayacak bazı olumlu değişiklikler yapıyorsun," dedim. O bunu kabullenince, bu sefer ona kullandığı kelimelerin duygusal durumuna nasıl etki yapabileceğini tarif ettim "Bana bir iyilik yapar mısın?" dedim. "Şu on gün boyunca, "sıkkın" ve "depresyon" kelimelerini bir kere bile kullanmayacağına söz verir misin? Eğer kullanacak gibi olursan, onun yerine hemen güçlendirici bir kelime bul. Depresyon yerine, biraz keyfim kaçık, de. Daha iyiye gidiyorum de. Ya da olayları tersine çeviriyorum, de."
Buna bir deney olarak katılmaya razı oldu. Sonucu herhalde tahmin edebilirsiniz. Kelimelerinde yaptığı basit bir değişiklik, tüm paternini değiştirdi. Bir daha kendini o acı düzeyine vardırmadı, hep daha güçlü ve "kaynak dolu" bir durumda kaldı. İki yıl sonra Jim'e, onun başından geçen o olayı yazmakta olduğumu söylediğimde, o gün bugündür bir daha depresyon hissetmediğini, çünkü yaşadığı tecrübeyi tarif etmek için hiç o kelimeyi kullanmadığım söyledi.
Unutmayın, Değişim Sözlükçesi'nin güzelliği basitliğindedir. Bu kadar basit ve evrensel bir şeyi kullandığınız anda hemen hayat kalitenizi yükselteceğini bilmek de çok değerli bir bilgidir.
Bir tek kelime değiştirmekle mümkün olan değişimin harika bir örneği de birkaç yıl önce, ulusal çapta bir kamyon şirketi olan PIE'de yer almıştı. Bu şirketin yöneticileri, nakliye işlerinin %60'ının yanlış sevkıyat olaylarıyla dolu olduğunu, bu işin kendilerine yılda çeyrek milyon dolardan fazla bir paraya patladığını bulgulamışlardı. Dr. W. Edvvards Deming'i, bu durumun nedenini bulsun diye tuttular. Deming bir araştırma yaptı ve yanlışlıkların %56'sının nedenini, şirketin kendi işçilerinin konteynerleri yanlış tanımlamasından kaynaklandığını anladı. Deming'in önerisi üzerine PIE yöneticileri, şirket düzeyinde kalite yükseltmeye karar verdiler, bunun en iyi yolu olarak da, işçilerin kendilerini ne gözle gördüğünü etkilemeyi seçtiler. Ondan sonra işçiler kendilerine işçi ya da kamyoncu diyecekleri yerde, zenaatçı demeye başladılar.
Bu, başlangıçta herkese garip geldi. Bir işin yalnız adını değiştirmekten ne yarar çıkardı ki? Aslında değişen bir şey yoktu çünkü. Ama çok geçmeden, bu kelimeyi sürekli kullanan işçiler kendilerini "zenaatçı" gibi görür oldular. Otuz gün geçmeden PIE'daki %56 yanlış nakliyat olayları %10'un altına düştü, sonunda da bir yıl içinde çeyrek milyon doları tasarruf etmeyi başardılar.
Bu olay bir temel gerçeğe işaret etmektedir: Şirketler kültürümüzde olsun, birey olarak olsun, kullandığımız kelimelerin, gerçeği algılayış biçimimiz üzerinde büyük etkisi vardır. Benim CANI! kelimesini yaratışımın, Japonların kaizen'ini kullanmayışımın nedenlerinden biri, bir tek kelimenin
içine, sürekli ve sonu gelmez iyileştirmelerle ilgili felsefeleri ve düşünce paternlerini sığdırmak içindir. Bir kelimeyi sürekli kullanmaya başladınız mı, neleri düşündüğünüzü ve nasıl düşündüğünüzü etkilemeye başlar. Kullandığımız kelimeler, anlam ve duygu içerirler, insanlar durmadan kelimeler icat eder. İşte dil denilen şeyin mucizelerinden biri de budur. Hele İngilizce dili, yeni kelimelere ve kavramlara çabucak kucak açan bir dildir. Yeni yayınlanmış sözlüklerden birini elinize alsanız, orada nice dillerin katkılarını göreceğiniz gibi, türlü çıkar gruplarının katkılarını da bulursunuz.
Örneğin surfing kültürüne sahip insanlar, "tübüler" gibi, "rad" gibi kelimeler yaratarak, günlük hayatlarının o "dehşet verici" tecrübelerini tarif ermektedirler. Kendi aralarında kullandıkları dil öyle yaygın kabul görmeye başlamıştır ki, artık argomuza girmiş, düşünce biçimimizi etkiler olmuştur. Burada yine, çevreden bize bulaşan kelimelerle kendi seçtiğimiz kelimelere dikkat etme konusu ortaya gelmektedir. Eğer, "r edecek haldeyim," derseniz, duygusal acı düzeyinizi gerçekten hayat kalitenizi tehdit edecek kadar yükseltmiş olursunuz. Romantik ilişkiniz olan birine, "Ben gidiyorum," derseniz, bu ilişkinin gerçekten sona ermesi tehlikesi doğar. Ama, "İnanılmaz derecede çaresizim," ya da "Kızgınım," derseniz, olayı çözümleme şansınız artar.
Çoğu meslekler, yapılan işleri tarif ermekte kullandıkları kelimelere sahiptirler. Örneğin sahne sanatçıları ve show-man'ler sahneye çıkmadan önce midelerinde bir gerilim hissederler. Solumaları değişir, nabızları yükselir, terlemeye başlarlar. Bazıları bunu performansa hazırlanmanın doğal bir parçası olarak kabul eder, bazıları da başaramayacaklarının işareti sayar. Carly Simon'ın "sahne korkusu" dediği bu duygular onun sahneye çıkmasını yıllarca engellemiştir. Bruce Springsteen ise, midesinde aynı şeyi hissetmesine rağmen bunu "heyecan" diye adlandırmaktadır. Az sonra çok güçlü bir tecrübe yaşayacağını, binlerce insanı eğlendireceğini ve onlara bu eğlenceyi çok sevdireceğini bilmektedir. Bir an önce sahneye çıkmak için heves duymaktadır. Bruce Springsteen için midesindeki gerilim bir müttefiktir, Carly Simon içinse bir düşmandır. Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. | Offline
| |
19-04-2011, 11:12 PM
|
#112 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
KAĞNIDAN TURBOYA
Ömrünüzde hissettiğiniz olumsuz duyguların hepsini alıp yoğunluk düzeylerini düşürebilseydiniz, sizi bu kadar güçlü biçimde etkileyememelerini, dolayısiyle kontrolün hep kendi elinizde olmasını sağlayabilseydiniz, hayatınız nasıl olurdu acaba? En olumlu duygularınızı alıp yoğunlaştırsamz, bu yolla kendinizi daha yüksek bir düzeye çıkarsanız, o zaman hayatınız nasıl olurdu? Bunların ikisini de göz açıp kapayana kadar yapabilirsiniz. İşte ilk ödeviniz:
Hemen şimdi bir an vakit ayırın ve şu ara kendinizi berbat hissedebilmek için sık sık kullandığınız üç kelimeyi yazın (sıkıntı, çaresizlik, hayal kırıklığı, öfke, küçük düşme, incinme, gücenme, üzgün, vb.) Hangi kelimeleri seçerseniz, lütfen kendinizi güçsüzleştirmek için sürekli kullandıklarınız olmasına dikkat edin. Değiştirmeniz gereken kelimeleri bulmak için kendinize, "Sürekli hissettiğim olumsuz duygular hangileri?" diye sormanız gerekir.
Bu üç kelimeyi belirledikten sonra biraz da eğlenin. Beyin fırtınasına girin, paterninizi kırmak ya da en azından duygu yoğunluğunuzu biraz düşürmek için bunların yerine ne gibi kelimeler bulabileceğinize bakın. Size uzun vadede gerçekten iyi etki yapacak kelimelerin nasıl bulunacağı yolunda biraz ipucu vereyim. Unutmayın ki beyniniz, sizi acıdan kurtarıp zevke ulaştıracak her şeye bayılır. O halde, eski sınırlayıcı kelimenin yerine kullanmak isteyeceğiniz bir yeni kelime seçin.
Benim "kızgın" yerine "bozuk" ya da "biraz rahatsız" sözlerini kullanışım, bunlar bana çok gülünç geldiği içindi. Kendi paternimi ve beni dinleyenlerin paternini kırmak için (ben patern kırmayı pek sevdiğime göre) bunları kullanırken bol bol da eğlendim. Böyle şeyler bulursanız, bu sürecin tiryakisi olacağınızı da söyleyebilirim.
Önce hayatta size kötü duygular veren üç (sık kullandığınız kelimeyi belirledikten sonra, işe koyulup bunlara alternatifler bulun. Bunlar paterninizi ya sizi güldürerek kırsın, ya da en azından duygu yoğunluğunu azaltsın.
Eski, Güçsüzleştirici Kelime 1.
2.
3.
Yeni, Güçlendirici Kelime 1.
2.
3.
Bu kelimeleri gerçekten kullanmayı nasıl sağlayabilirsiniz? Cevabı basit: Kendinize NAŞ yaparak. Yani Nöro-Asosiyatif Şartlanma. İlk iki adımı hatırlıyor musunuz?
Birinci Adım: Hayatınızda çok daha fazla zevk ve çok daha az acı olmasını sağlamaya karar verin. Buna ulaşmanızı engellemiş olan şeylerden birinin, olumsuz duyguları yoğunlaştıran kelimeler olduğunu anlayın.
İkinci adım: Bu üç yeni kelimeyi kullanmak için kendinize kaldıraç bulun. Bunu yapmanın bir yolu, iyi hissetmek dururken kendinizi mutsuz etmenin ne kadar gülünç bir davranış olduğunu düşünmektir! Belki kaldıraç bulmanın daha da güçlü bir yolu, benim yaptığımı yapmak olabilir: Üç dostunuzla, değiştirmek istediğiniz kelimeleri konuşun. Örneğin ben sık sık kendimi "çaresiz" hissederdim. Onun yerine "hayranlık" duymaya karar verdim. Sık sık, "Şunu yapmaya mecburum" diyordum, bu da bana stres yüklüyordu. Kendime ne kadar şanslı olduğumu hatırlatmak için, "Bunu yapma fırsatım var" demeye başladım. Çünkü aslında hiçbir şeyi yapmaya mecbur değiliz! "Öfkeli" yerine de, "bozuk", "rahatsız" ya da "biraz kaygılı" gibi şeyleri koydum.
On gün boyunca, eski kelimeyi kullandığımın farkına vardığım anda hemen paterni kırıp yenisini kullanıyordum. Kararımı bozmadan uygulamanın zevki içinde, kendime yeni bir patern oluşturdum. Ama yolumdan saparsam, dostlarım bana yardım edeceklerdi. "Tony, öfkeli misin, yoksa biraz bozuk mu?" "Çaresiz misin yoksa hayranlık mı duyuyorsun?" Onlara bunu silah olarak kullanmamalarını kesinlikle söyledim. Beni desteklemek için kullanacaklardı. Kısa bir süre içinde bu yeni dil paternleri benim normal yaklaşımım haline geldi. Bunun anlamı, artık hiç öfkelenmiyorum mu demek? Tabii ki değil. Öfke de zaman zaman çok yararlı bir duygu olabilir. Biz yalnızca, olumsuz duyguların ilk araç olarak seçilmesini istemiyoruz. Seçeneklerimizin düzeyine katkıda bulunmak istiyoruz. İçine sıvı duyguların dökülebileceği daha çok sayıda kalıbımız olsun istiyoruz.
Bu değişiklikleri yapmayı gerçekten istiyorsanız, üç arkadaşınıza durumu anlatın, istediğiniz kelimeleri söyleyin, size saygı çerçevesi içinde "(eski kelime) misin yoksa (yeni kelime) misin?" diye sorsunlar. Kendi patentlerinizi kırmaya da adanın. Yeni seçeneği kullandığınız zaman kendinizi bir zevkle ödüllendirin. O zaman hayatınızda yeni düzeyde bir seçenek doğar.
Tabii ki Değişim Sözlükçesini kullanmak yalnız olumsuz yoğunluklarla sınırlı değildir. Aynı zamanda bize olumlu duyguları daha yoğunlaştırma olanağı da getirmektedir. Bizi size nasılsınız diye sorunca, "İyiyim" ya da, "Eh, şöyle böyle" diyecek yerde, "Harikayım!" deyip onları şaşırtın! Kulağa basit gelse bile, bu da nörolojinizde yeni bir patern yaratır, zevke giden yeni bir nöral otoyol oluşturur. Şimdi oturup nasıl olduğunuzu ifade etmekte sık kullandığınız üç kelimeyi yazın. Bunlar, "eh, fena sayılmaz" ya da "ucu ucuna iyi sayılabilir" anlamına gelen şeyler olsun. Sonra size ilham verecek daha güçlü kelimeler bulun.
Eski, Güçsüzleştirici Kelime 1
2.
3.
Yeni, Güçlendirici Kelime 1.
2.
3.
Yine üç arkadaş sistemini kullanarak bu yeni, güçlü, olumlu kelimelere kendinizi alıştırıp bir yandan da eğlenin! | Offline
| |
19-04-2011, 11:16 PM
|
#113 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
BAŞKALARIYLA İLİŞKİDE ACIYA YAKLAŞIMINIZI YUMUŞATIN
Değişim Sözlükçesinin kendimize ve başkalarına yapabileceği etkiyi ne kadar vurgulasak abartı sayılmaz. Benim yumuşatıcı ve yoğunlaştıncı dediğim şeylerin değerini unutmamamız gerekir. Bunlar bize başkalarıyla ilişkilerimizde daha yüksek derecede hesaplılık kazandırırlar. Hem romantik ilişkilerde, hem iş ilişkilerinde hem de ikisi arasındaki alanda bulunan her tür senaryoda!
Yıllar önce işimde bir şeyin "fosladığını" düşündüğüm zaman ilgili kişiyi arar, "Şu konuya çok canım sıkıldı" ya da "Bundan adamakıllı korkuyorum" derdim. Bu nasıl etki yapardı, biliyor musunuz? Benim dil paternim, karşıdaki kişiyi hemen tepkiye iterdi. Benim niyetim bu olmasa da iterdi. Genellikle savunmaya geçerlerdi.. O zaman çıkan zorluğun çözümünü ikimiz de bulamazdık.
Sonradan öğrendim ki yapılacak şey (duyguyu çok yoğun hissetsem bile), "Ben bir konuda biraz kaygılıyım. Acaba yardım edebilir misin?" diye sormak. Bir kere, böyle yapmak benim kendi duygusal yoğunluğumun düzeyini indiriyor.
Hem bana yararı oluyor, hem de karşımdaki insana. Neden mi? Çünkü "kaygı" sözü, korkmaktan da, kızmaktan da çok daha farklı. Öteki sözleri seçince, o kişinin yeteneklerine pek güvenmiyormuşsunuz gibi oluyor. İkincisi, "biraz" sözünü elemek mesajı önemli ölçüde yumuşatıyor. Yoğunluk azalınca da, karşıdaki kişi güçlü bir durumdayken cevap verebiliyor, benim o kişiyle iletişim düzeyim de iyileşiyor.
Bunun ev içindeki ilişkilerinizi de nasıl iyiye götürebileceğini görüyor musunuz? Siz genelde çocuklarınızla nasıl konuşursunuz? Genellikle biz, seçtiğimiz kelimelerin onlar üzerindeki etkisini fark etmeyiz. Çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi, her şeyi kişisel anlamda alma eğilimindedir.
Düşüncesiz sözlerin onlar üzerinde yaratacağı olumsuz etkiye duyarlı olmamız gerekir. İkide bir sabırsız bir sesle, "Ne aptalsın!" ya da "Ne sakarsın!" diye patlamak, çocuğun kendi değerini düşük görmesine yol açabilen güçlü bir patern haline gelebilir. Bu paterni kırın ve ona, "Davranışların beni biraz tedirgin ediyor; yanıma gel de şu olayı bir konuşalım" demeniz gerekir. Hem paterni kırmış olursunuz, hem her ikiniz için de yüksek düzeyde bir iletişim ortamı açılmış olur, duygular ve istekler ortaya dökülebilir, hem de çocuğa, sorunun kişi olarak kendilerinde değil, yalnızca davranışlarında olduğu mesajını verir. Çünkü davranış, değiştirilebilecek bir şeydir. İşte o zaman, benim Gerçeklik Köprüsü* dediğim şey kurulabilir bu da iki insan arasında daha güçlü ve daha olumlu iletişimin temelidir, çocuklarınız üzerinde de daha güçlü ve olumlu etkisi olur.
Bu durumların herhangi birinde anahtar paterninizi kırabilmektir. Aksi halde, durumunuz kaynak yoksunu bir durum olur, sonradan pişman olacağınız şeyler söyleyebilirsiniz. Nice ilişkilerin bozulmasının nedeni budur. Öfke durumundayken, karşımızdakinin duygularını incitecek, onları karşılık vermeye itecek, ya da çok incindikleri için bir daha bize açılmamalarına yol açacak şeyler söyleyebiliriz. Kelimelerin gücünü bu nedenle anlamamız gerekir. O güç hem yaratıcı, hem de yıkıcı bir güçtür. | Offline
| |
19-04-2011, 11:37 PM
|
#114 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
"Alman halkı savaşçı bîr halk değildir. Asker bir halktır. Bunun da anlamı, savaşı istemiyor, ama ondan korkmuyor demektir. Barışı sever, ama onuruna ve özgürlüğüne de büyük önem verir."
ADOLF HITLER
Çağlar boyunca kelimeler, demagoglar tarafından nice cinayetler, nice despotluklar için araç olarak kullanılmıştır. Hitler'in ulusça hissedilen çaresizlik duygularını, küçük bir grup insana yönelik düşmanlık haline çevirmek için kullandığı araç da buydu, toprak açlığı yüzünden Alman halkını savaşın ku-
Gerçeklik Köprüsü, bizim şirketimiz olan Robbins Başarı Sistemleri'nin şirket eğitim programlarında kullandığı iletişim stratejilerinden biridir; yönetimle elemanlar arasındaki ilişkileri zenginleştirdiği gibi, yönetim ekibi üyelerinin kendi aralarındaki iletişime de kalite kazandırır.
Yakın tarihimizde, belli bir tecrübeyi yeniden tanımlarken kullanılan kelimelerin ne kadar dikkatle seçilebildiğine ilişkin pek çok örnek görebilmekteyiz. Körfez savaşı sırasında kullanılan askeri jargon, inanılmaz derecede karmaşık bir dildi. Ama yer almakta olan yıkımın etkisini yumuşatmayı da başarmıştı. Reagan döneminde MX roketine "Barış Roketi" (Peacemaker) diye isim takılmıştı. Eisenhovver yönetimi de Kore Savaşından hep "polis harekâtı" diye söz ederdi.
Kelimelerimizi doğru seçmek zorundayız, çünkü yalnız bizim gözümüzde ve kendi tecrübelerimizle ilgili olarak değil, başkaları için de anlam taşımaktadırlar. İnsanlarla iletişiminizde aldığınız sonuçlardan pek hoşlanmıyorsanız, seçip kullandığınız kelimelere bir dikkat edin ve daha seçici olun. İşi gereğinden fazla abartıp da, tek kelime söyleyemeyecek hale gelin demiyorum. Ama sizi güçlendiren kelimeleri seçmeniz son derece önemlidir.
Aynı şekilde, olumsuz duygularımızın yoğunluğunu azaltmak da bizim yararımıza mı olur? Bunun cevabı, HAYIR! Bazen bir değişiklik yaratabilecek güçte kaldıraç bulabilmek için kendimizi kızgın duruma getirmemiz gerekir. İnsanî duyguların hepsinin bir yeri vardır. Bundan Bölüm 11'de söz edeceğiz. Ama işin en başında en olumsuz ve yoğun durumlara girmekle başlamak doğru değildir. Beni lütfen yanlış anlamayın. Size hiç olumsuz duygu içermeyen bir hayat yaşayın demiyorum. Bu tür duyguların da çok önem kazandığı zamanlar olur. Onları bir sonraki bölümde zaten ele alacağız. Unutmayın ki bizim amacımız, hayatımızda hep daha az acı hissetmek, daha çok zevk hissetmektir. Değişim Sözlükçesi'ni iyi bilmek, o amaca doğru giden en basit ve güçlü adımlardan yalnızca biridir.
Tecrübenizi sınırlayacak etiketlerden uzak durun. İlk bölümde dediğim gibi, bir zamanlar "öğrenme özürlü" diye yaftalanmış bir çocukla çalışmıştım, şimdi o çocuk dahî sayılıyor. Bu bir tek kelimedeki değişikliğin onun kendine bakışını nasıl etkilediğini, içindeki kaynaklardan şimdi ne kadarını kullanmaya başladığını artık siz tahmin edin. Ya siz hangi kelimelerle tanınmak istersiniz? Başkaları sizi anlatırken hangi kelime ya da cümleleri kullansın sizce?
Başkalarının taktığı etiketleri kabullenirken de dikkatli olmalıyız, çünkü bir şeye bir etiket takıldı mı, ona uygun bir duygu yaratırız. Bu en çok da hastalıklarda böyledir. Psiko nöro-immünoloji alanında incelediğim her şey, kullandığımız kelimelerin güçlü biyokimyasal etkiler yarattığını gösteriyor.
Norman Cousins'la yaptığım bir görüşmede, kendisi bana son 12 yıl içinde 2000 hasta üzerinde yaptığı bir çalışmayı anlatmıştı. Defalarca dikkat etmiş bir hastaya bir teşhis konduğu anda, yani semptomlarına bir etiket takıldığı anda, hastanın durumu kötüye gidiyormuş. Kanser gibi, multiple skleroz gibi, kalp gibi etiketler hastalarda panik yaratıyor, bir çaresizlik ve depresyon doğuruyor, vücudun bağışıklık sistemini büsbütün çökertiyormuş. | Offline
| |
19-04-2011, 11:52 PM
|
#115 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
ŞİMDİ DE SPONSORUMUZ İÇİN BİR DAKİKA SESSİZLİK...
Bazen kelimeler istendiğinden daha büyük değişiklikler de yaratabilir. Bunun böyle olduğunu, başta gelen reklamcılar da onaylayacaklardır. "Dirilin! Siz Pepsi Kuşağısınız" sloganının Çince'ye çevirisi yapıldığında, şirketin yöneticileri milyonlarca dolar harcayarak yaptıkları duyuruların anlamını öğrenip şaşkınlığa uğramışlardı. Duyuru o dilde şu anlama geliyordu: "Pepsi atalarınızı mezardan geri getirir." Chevrolet firması da yeni Nova arabanın Latin Amerika'da miskin giden satışlarına üzülüp duruyordu, sonunda nova sözünün İspanyolca'da "Gitmiyor!" anlamına geldiğini fark ettiler.
Bunun tersine eğer hastalar bazı etiketlerin yarattığı depresyondan kurtulabilirlerse, bağışıklık sistemlerinde de ona göre bir yükseliş yer aldığı, araştırmalarla kanıtlanmış. Cousins bana, "Kelimeler hastalık yapabilir, kelimeler öldürebilir" diyordu. "Bu nedenle akıllı doktorlar, nasıl iletişim kurduklarına çok dikkat ederler." İşte bu nedenle, bizim uygulamalı yönetim şirketimiz olan Fortune Management'de, doktorlarla çalışırken onlara yalnız mesleklerinde daha ilerlemeleri için yardım etmekle kalmıyor, aynı zamanda daha çok katkıda bulunmaları için duygusal duyarlılık kazanma yollarını da öğretiyoruz. İşinizde insanlarla çalışmanız gerekiyorsa, kelimelerin çevrenizdekileri etkileme gücünü anlamanız şarttır.
Bu konuda kuşku duyuyorsanız, Değişim Sözlükçesi'ni kendi üzerinizde denemenizi öneririm. Neler olduğunu göreceksiniz. Genellikle seminerlerde insanlar, "Bu kişinin bana yaptığına öyle kızgınım ki!" gibi şeyler söylerler. Onlara "Kızgın mısınız, yoksa kırıldınız mı?" diye sorarım. Sırf bunu sormak bile, durumu yeniden değerlendirmelerine yol açar. Yeni bir kelime seçip, "Herhalde kırıldım" dediklerinde, yoğunluk azalmasını fizyolojilerinden bile görebilirsiniz. İncinme duygusuyla başa çıkmak onlara öfkeyle başa çıkmaktan çok daha kolay gelmektedir.
Aynı şekilde, hiç aklınıza gelmeyen alanlarda da duygu yoğunluğunu azaltmaya çalışabilirsiniz. Örneğin, "Açlıktan ölüyorum" demek yerine, "Kendimi biraz aç hissediyorum" deseniz ne olur? Bunu demekle siz de benim gibi göreceksiniz ki iştahınız birkaç dakika içinde azalacaktır. Bazen insanlar kendilerini duygusal bir telaş durumuna sokma paternini alışkanlık haline getirdikleri için gereğinden fazla yerler. Bunun birazı da sürekli olarak kullandıkları kelimelerden gelir.
Geçenlerde yaptığımız Kaderle Randevu seminerinde, kelimelerin kişinin duygusal durumunu bir anda değiştirmesiyle ilgili harika bir örnek gördük. Katılımcılardan biri yemekten döndüğünde pek neşeliydi. Kendisi anlattı. Yemekten hemen önce ağlayarak salondan kaçma isteği duymuş. "Her şey kafamda karma karışıktı" dedi. "Kendimi patlayacak gibi hissediyordum. Kriz geçirecek gibi. Ama kendime dedim ki, "Yo, kriz değil, değişim bu!" Ardından da, "O da değil, bir depar!" dedim." Evet, değiştirdiği yalnızca bir kelimeydi, ama etiket kontrolünü eline aldığı anda kendi durumunu da yaşamakta olduğu tecrübeye bakışını da, tüm gerçeğini de değiştirmişti.
İşte fırsat elinizde... Kontrolü elinize alın. Alışkanlıkla kullandığınız kelimelerin farkına varın, onların yerine sizi güçlendiren kelimeler kullanmayı benimseyin, duygusal yoğunluğunuzu uygun şekilde alçaltıp yükseltin. Bugün başlayın. Bu süreç etkisini devreye sokun. Kelimelerinizi yazın, kararınızı verin, izleyin, bu basit aracın tek başına bile neler sağlayabileceğini görün.
Şimdi de, duygularınızı yönetme konusunda yine bu kadar eğlenceli, yine bu kadar basit ama güçlendirici bir başka konuyu ele alalım. Birlikte yola koyulalım, yepyeni olanaklara kapı açabilmek için de... | Offline
| |
20-04-2011, 12:02 AM
|
#116 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar BLOKLARI KIRIN, DUVARI YIKIN, İPİ BIRAKIN VE DANS EDEREK BAŞARIYA YÖNELİN: HAYAT METAFORLARININ GÜCÜ
"Metafor belki de insanoğlunun en verimli potansiyellerinden bindir. Etkinliği sihir gücüne yakındır ve sanki Tann'nın yaratıklardan birinin içinde unuttuğu yaratma gücüne benzemektedir."
JOSE ORTEGA GASSET
"İpimin ucuna vardım."
"Duvarı aşamıyorum."
"Kafam çatlamak üzere."
"Kavşak noktasındayım."
"Sipsivri ortadayım."
"Havalarda uçuyorum."
"Boğuluyorum."
"Kuşlar kadar mutluyum."
"Çıkmaz yolun sonuna vardım."
"Dünyayı omuzlarımda taşıyorum."
"Hayat bir çanak dolusu kiraz."
"Hayat çukurlarla, kuyularla dolu."
Bir önceki bölümde, kelimelerin gücünün hayatımızı nasıl biçimlendirdiğini, kaderimizi nasıl yönlendirdiğini konuştuk. Şimdi de, daha bile büyük güç taşıyan, daha yoğun duygularla yüklü olan kelimelere bakalım: metaforlar. Metafor lan anlayabilmek için önce sembolleri anlamamız gerekmektedir.
Hangisi daha anî bir etki yaratır: "Hıristiyan" sözü mü, yoksa haç işareti mi? Eğer siz de diğer insanların çoğu gibiyseniz, haç işaretindeki olumlu duyguların daha çok olduğunu söyleyeceksiniz. O işaret aslında birbirini dik kesen iki çizgiden başka bir şey değildir ama milyonlarca insana bir standardı, bir hayat biçimini ifade eder. Şimdi o haçı alın, uçlarını büküp gamalı haç yapın, onu da "Nazi" kelimesiyle karşılaştırın.
Hangisi daha yoğun olumsuz duygular veriyor? Eğer insanların çoğu gibiyseniz, gamalı haç, olumsuz duyguları kelimeden daha çabuk getirecektir. İnsanlık tarihi boyunca semboller her zaman duygusal bir tepki yaratmak, insanoğlunun davranışını etkilemek için kullanılmıştır. Sembol olarak pek çok şey kullanılmıştır: imajlar, sesler, nesneler, eylemler ve tabii kelimeler. Eğer kelimeler sembolikse, o zaman metaforlar da yükseltilmiş sembollerdir diyebiliriz.
Nedir metafor? Bir kavramı ne zaman başka bir şeye benzeterek anlatmaya kalkarsak, metafor kullanıyoruz demektir (yani teşbih, hattâ daha doğrusu istiare). Aslında o iki şeyin birbirine benzerliği pek az olabilir, ama birini çok iyi tanıyor olmak bize ikincisini daha iyi anlama olanağını getirir. Metaforlar semboldür ve sembol oldukları için duygusal yoğunluğu normal kelimelerden daha hızlı ve daha tamam biçimde yaratabilirler. Metaforlar bizi bir anda değiştirebilmektedir.
Biz insanlar sürekli olarak metaforlarla düşünür, metaforlarla konuşuruz. İnsanların sık sık, "Kayayla duvarın arasına sıkışmış" durumda olduklarından söz ettiklerini duyarsınız. Ya da "karanlıktayız" derler, "kafamı suyun üstünde tutma mücadelesi veriyorum," derler. Acaba mücadelenizi, "kafayı su üstünde tutmak" biçiminde ifade ettiğinizde, "başarı merdivenine tırmanmak" dediğiniz zamankine göre biraz daha mı stresli olursunuz? Bir sınava girişinizi anlatırken, "yelkeni açıp cevapları işaretledim" demekle, "iğneyle kuyu kazdım" demek arasında bir duygu farkı var mıdır? Zamanın geçişini anlatırken, "Zaman emekliyor" ile "Zaman uçuyor" demek arasında algıladığınız tecrübe değişik olur mu? Hem de nasıl!
Öğrenmenin en başta gelen yollarından biri, metaforlarla öğrenmektir. Öğrenme dediğimiz süreç, zihnimizde yeni bağlantılar, asosiyasyonlar kurmak, yeni anlamlar yaratmaktır, metaforlar da bu işe son derece uygundur. Bir şeyi iyi anlayamadığımız zaman, bir metafor kullanmak bize, anlamadığımız şeyin, anladığımız bir başka şeye ne kadar çok benzediğini gösterir. Metafor bize, ilişkiyi bağlama konusunda yardımcı olur. Eğer X, Y gibiyse ve biz de X'i anlıyorsak, bir anda Y'yi de anlarız. Örneğin biri size elektriği anlatırken "ohm", "amper", "vat" "rezistans" gibi kelimeler kullanıyorsa, büyük olasılıkla kafanızı karıştıracaktır, çünkü siz herhalde bu kelimelerden bir şey anlamıyorsunuzdur, onlara ait referanslara sahip değilsinizdir, bu nedenle aralarındaki ilişkileri de anlayamazsınız.
Ama ben size elektriği anlatırken, onu zaten bildiğiniz, tanıdığınız bir şeye benzeterek anlatırsam ne olur? Örneğin size bir boru resmi çizsem, "Hiç borunun içinden akan su gördün mü?" desem, hemen evet dersiniz. O zaman ben, "Ya bu borudan geçen suyu yavaşlatabilen bir kapakçık olsaydı? İşte o kapakçığa rezistans denir" desem, o zaman rezistansın ne işe yaradığını daha iyi anlar mıydınız? Tabii anlardınız. Bir anda bilirdiniz. Neden? Çünkü ben size o yeni kavramın, bildiğiniz bir şeye benzerliğini göstermiş olurdum.
Buda, Hazreti Muhammed, Konfüçyüs, Lao-Tzu gibi bütün büyük öğretmenler, sıradan insana dediklerinin anlamını anlatabilmek için metaforlar kullanmışlardır. Dinsel inançları bir kenara bırakırsak, İsa peygamberin olağanüstü bir öğretmen olduğunu, sevgiyle ilgili mesajlarının bugüne kadar ulaşmasının yalnız ne dediğine değil, onu deyiş biçimine dayandığını çoğunuz kabul edersiniz. İsa balıkçılara gidip de onlara yani Hıristiyanlara "toplamalarını" söylememiştir, çünkü onlar bu "toplama" sözünden bir şey anlamayacaklardır. Onlara, "insanların balıkçısı olmanızı istiyorum" demiştir.
O metaforu kullandığı anda, balıkçılar ne yapmaları gerektiğini hemen anlamışlardır. Metafor onlara, yeni kişileri inancın çevresine toplamak için neler yapmaları gerektiğini adım adım göstermeye yetmiştir. İsa karmaşık fikir ve kavramları basit imajlar halinde aktarmanın, insanların o mesajı yüreklerinde hissetmesini sağlamanın ustasıydı. Hattâ kendi hayatını bile bir metafor olarak kullanmış, Tanrı'nın sevgisini ve ruhun kurtulması vaadini bu yolla ifade etmişti.
Metaforlar, hayat tecrübemizi genişletip zenginleştirerek bizi güçlendirebilir. Ama ne yazık ki, eğer dikkat etmezsek, bir metaforu kabul ettiğimiz anda birçok sınırlayıcı inancı da onunla birlikte kabul etmiş oluruz. Fizikçiler uzun yıllar boyunca, atom çekirdeğinde elektronların proton ve nötronla olan ilişkisini tarif edebilmek için güneş sistemi metaforunu kullanmışlardır. Nesi harikadır bu metaforun? Öğrenciler bunu duydukları anda, atomun zaten bildikleri, anladıkları bir şeyle ilişkisini de anlayabilmektedirler. Atomu bir anda güneş gibi, elektronları da gezegenler gibi candırabilmektedirler. Ama bu metaforun yarattığı zorluk da, fizikçilerin bunu kabul etmekle, farkında olmadan, bir inancı da birlikte kabul etmeleri, elektronların çekirdeğe uzaklığının, gezegenlerin güneşe uzaklığı gibi sabit kaldığına inanmaya başlamalarıdır. Bu yanlış ve sınırlayıcı bir inanç olmuştur. Hattâ sırf bu yüzden, atomla ilgili bir yığın sorular yıllarca çözülememiştir. Bugün artık elektronların yörüngesinin çekirdeğe uzaklığının sabit olmadığını biliyoruz. Bunların yörüngelerinin çekirdeğe uzaklığı değişkendir. İşte bu yeni anlayış, o güneş sistemi metaforu terk edilinceye kadar yerleşememiştir. Yerleşince de sonucu, atom enerjisini anlama konusunda büyük bir sıçrayış getirmiştir. | Offline
| |
20-04-2011, 12:10 AM
|
#117 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar KÜRESEL METAFORLAR
Hani o öfkeli genel müdürümü hatırlıyor musunuz? Değişik Sözlükçesi teknolojisinin önemini keşfettiğim gün, küresel metaforlar dediğim şeyin değerini de keşfetmiştim.
Genel müdürümün duygularını yoğunlaştıran metaforlar kullanmakta olduğunun farkındaydım. Acaba bu olumsuz duygulan hissetmesinin ilk nedeni nedir, diye merak ediyordum. Siz de, ben de biliyoruz ki, yaptığımız her şey, içinde bulunduğumuz duruma bağlıdır, onu da, fizyolojimizle, olayları kafamızda nasıl temsil ettiğimiz saptamaktadır.
Ona neden bu kadar sinirlendiğini sordum. "Çünkü bizi bir kutuya tıkmış, kafamıza da namluyu dayamış gibiler," dedi. Kafanızın içinde, sizi böyle bir duruma soktuklarına inansanız, sizin de duygularınız yoğunlaşmaz mıydı? Neden kızdığı ortadaydı işte. Bana gelince, ben yıllardan beri insanlara, metaforlarını değiştirme yoluyla ve davranış paternlerini kırma yöntemiyle duygularını değiştirmeleri için yardımcı olmaktaydım, ama bunu yapmakta olduğumun farkında değildim. (İşte etiket yaratmanın gücü de bir bakıma burada: Yaptığınız şeye bir kere bir etiket takınca onunla tutarlı davranışı da bir anda yaratabiliyorsunuz.)
Genel müdürüme dönüp, "O su tabancası ne renk?" diye sordum. Yüzüme şaşkın şaşkın baktı, "Ne?" diye sordu. Ben sorumu tekrarladım. "Kafana tuttukları su tabancası ne renk?" dedim. O zaman paterni hemen kırıldı. Soruma cevap verebilmek için, zihnini benim o saçma cümleme odaklamak zorunda kalmış, bu da onun iç odağını bir anda değiştirmişti. Su tabancasını gözünde canlandırdığı anda, duygusal durumu da değişti mi dersiniz? Hem de nasıl! Gülmeye başladı.
Görüyorsunuz ya, tekrar tekrar sorduğunuz soru ne olursa olsun, kişi sonunda ona bir cevap bulmak zorunda kalır. Ve sorunuza cevap verdikleri anda da zihinsel odakları değişir. Örneğin ben size tekrar tekrar, "Mavi rengi düşünme" dersem, siz hangi rengi düşünürsünüz? Tabii ki maviyi... Ve düşündüğünüz neyse, duygularınız da öyle olur.
Ona durumu su tabancası açısından düşündürmekle, güçsüzleştirici imajını bir anda yıkmış, duygusal durumunu da onunla birlikte değiştirmiştim. Ya o canlandırdığı kutu? O konuyu farklı biçimde ele aldım, çünkü onun rekabetçi bir insan olduğunu biliyordum. Şöyle konuştum. "O kutu meselesine gelince seni bilmem ama, beni içinde tutabilecek kadar büyük kutuyu hiç kimse yapamaz." Bunun kutuyu da nasıl yok ettiğini tahmin edebilirsiniz!
Bu kişi sürekli yoğun duygular içindeydi, çünkü saldırgan metaforlarla iş görüyordu. Eğer bir konuda kendinizi kötü hissediyorsanız, duygularınızı hangi metaforlarla ifade ettiğinize bakın, ya da ilerleyemediğinizi hissediyorsanız, yolunuzu neyin tıkadığına bakın. Genellikle, olumsuz duygularınızı yoğunlaştıran bir metafor kullanmakta olduğunuzu görürsünüz. Zorluklarla karşılaşan insanlar sık sık, "Dünyanın yükünü omuzlarımda hissediyorum," derler, ya da "Karşıma bir duvar dikiliyor, geçemiyorum," derler. Ama bu güçsüzleştirici metaforları, yarattığımız kadar hızlı değiştirebiliriz. İnsan metaforu kendine bir gerçek gibi sunar oysa metafor çarçabuk değiştirilebilir. Biri bana dünyayı omuzlarında taşıdığını söylerse "Dünyayı omzundan indir ve ilerle" derim. Yüzüme garip garip bakar, ama söylediğim şeyi anlayabilmek için odağını değiştirir, duyguları da bir anda değişir. Ya da biri bana ilerleyemiyorum derse, durmadan duvara çarpıyorum derse, çarpmayı kes, duvara delik aç, ya da üstüne tırman, ya da altından tünel kaz, ya da yürüyüp kapıyı aç, oradan geç derim.
Bu kulağa çok basit geliyor ama, insanların buna ne kadar hızlı tepki gösterdiğine şaşarsınız. Bir şeyi kafanızda farklı temsil ettiğiniz anda, duygularınız da değişir. Biri bana, "İpimin ucuna vardım," derse, "İpi bırak, buraya gel" derim.
İnsanlar genellikle kendilerini bir duruma "çakılmış" hissettiklerini söylerler. İnsan hiçbir zaman "çakılı değildir! Belki biraz çaresiz hissetmektedir, belki cevapları çok net görememektedir ama çakılmış değildir. Ama durumu kendi zihninizde "çakılma" olarak temsil ettiğiniz anda öyle hissetmeye başlarsınız. Hangi metaforları kullandığımıza çok dikkat etmemiz gerekmektedir.
Aynı zamanda başkalarının bize sunduğu metaforlara da dikkat etmek şarttır. Geçenlerde Sally Field'in 44 yaşına gelmesiyle ilgili bir yazı okuyordum. Yazıda Sally'nin, "o kaygan orta yaş yokuşunu inmeye başladığı" söyleniyordu. Genişleyen bilgeliği tarif etmek için amma da korkunç ve güçsüzleştirici bir ifade biçimi! Eğer kendinizi karanlıkta hissediyorsanız, ışığı yakın. Bir karmaşa denizinde boğuluyor gibi hissediyorsanız, yürüyüp kıyıya çıkın, anlayış adasının kumsalında dinlenin. Biliyorum, kulağa çocukça gibi geliyor, ama asıl çocukça olan, kendimizi sürekli güçsüzleştirecek metaforları farkında olmadan seçişimizdir. Metaforlarımızı bilinçli olarak seçmeliyiz. Bunu yalnız metaforlar sorunundan kurtulmak için değil, güçlendirici metaforları benimsemek için böyle yapmalıyız.
Kendinizin ve başkalarının kullandığı metaforlara duyarlılığı bir kere edindiniz mi, değişiklik yaratmak çok kolaylaşır. Tek yapacağınız, kendinize, "Ben gerçekten bunu mu demek istiyorum? Durum gerçekten böyle mi, yoksa bu metafor yanlış mı?" diye sormaktır. Unutmayın, "Kendimi şöyle şöyleymiş gibi hissediyorum" dediğiniz anda, aradaki kelimeler bir metafordur. O zaman kendinize daha güçlendirici bir soru sorun.
"Hangisi daha iyi bir metafor olabilir?" deyin. "Bu durumu nasıl daha güçlendirici biçimde düşünebilirim? Başka neye benziyor?" deyin. Örneğin size hayatın sizce anlamını sorsam, belki bana, "Hayat sürekli bir savaş" ya da "Hayat bir savaş" dersiniz. Eğer bu metaforu kullanırsanız, onun yanı sıra gelen bir dizi inancı da benimsemeye başlarsınız. Tıpkı atomla güneş sistemi metaforu gibi, davranışlarınız da bu metaforun getirdiği bir dizi bilinç dışı inanca göre biçimlenmeye başlar.
Benimsediğiniz her metafor, size bir dizi kuralı, fikri ve önyargılı kavramları da birlikte getirir. O halde eğer hayatın bir savaş olduğuna inanırsanız, hayata bakışınız ne türlü renklenir? Belki diyebilirsiniz ki, "Çok zordur ve ölümle sonuçlanır." Ya da diyebilirsiniz ki, "Ben bir yanda, herkes bir yanda demektir." Ya da diyebilirsiniz ki, "Eğer hayat bir savaşsa, belki de yaralanırım." Bütün bunlar, insanlarla, olanaklarla, işle, çabayla ve hayatın kendisiyle ilgili bilinç dışı inançlarınıza süzülüp onları etkilemektedir. Metafor, sizin nasıl düşüneceğinizle, nasıl hissedeceğinizle, neler yapacağınızla ilgili kararlarınızı etkileyecektir. Eylemlerinizi biçimlendirecek, dolayısıyla kaderinizi de biçimlendirecektir. | Offline
| |
20-04-2011, 12:15 AM
|
#118 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
HAYAT BİR OYUN
Farklı kişilerin farklı küresel metaforları vardır. Örneğin Donald Trump'la yapılmış röportajları okurken hayattan sık sık "sınav" diye söz ettiğine dikkat ettim. Ya insan bir numara olacak, ya da kaybedecek - ikisinin arası yok. Böyle yorumlamanın onun hayatında ne büyük bir stres yaratacağını düşünebiliyor musunuz? Eğer hayat sınavsa, belki de zor olacaktır. Belki hazırlıklı olmakta yarar vardır. Belki çakarsınız (ya da kopya çeker, yani hile yaparsınız herhalde). Bazı kimseler için hayat bir rekabettir. Bu eğlenceli olabilir, ama aynı zamanda, yenmeniz gereken başkaları var demektir, bu yarışın yalnızca bir tek galibi olabilir demektir.
Bazı kimseler için de hayat bir oyundur. Bu sizin algılarınızı nasıl renklendirirdi? Hayat eğlenceli olabilir... Ne yaman bir kavram, değil mi! Bir dereceye kadar rekabet içerebilir. Size oynama ve bol bol eğlenme fırsatı verebilir. Bazıları der ki, "Eğer hayat bir oyunsa, o zaman birileri de kaybedecek demektir." Bazıları da şöyle sorar: "Bu oyun çok beceri gerektiriyor mu?" Bütün bunlar, "oyun" sözüne ne gibi inançlar bağladığınıza bağlıdır. Ama bu bir tek metaforla, yine düşünüşünüzü ve duygularınızı değiştirecek süzgeçleri yerine yerleştirmiş olursunuz.
Mother Teresa'mn hayat metaforu besbelli kutsaldır. Siz de hayatın kutsal olduğuna inansamz ne olurdu? Eğer bir numaralı metaforunuz bu olursa, belki hayata daha büyük bir saygı duyardınız ya da belki pek fazla eğlenmeye hakkınız olmadığını düşünürdünüz. Ya hayatı bir armağan olarak kabul ederseniz? Birdenbire hayat bir sürpriz olur. Eğlenceli bir şey, özel bir şey olur. Ya hayatı bir dans olarak görürseniz? Ne keyif, değil mi? O zaman çok güzel bir şey olur. Diğer insanlarla birlikte yapılacak bir şey olur. Zarif, tempolu, sevinçli bir şey olur. Bu metaforlardan hangisi hayatı doğru dürüst temsil ediyor? Besbelli hepsi zaman zaman, değişiklik yaratmak için neler yapmanız gerektiğini yorumlarken işinize yarayabilecek şeyler. Ama unutmayın, bütün metaforlar bazı bakımlardan yararlar sağlarken, bazı bakımlardan da sınırlar getirirler.
Ben metaforlar konusunda giderek artan duyarlılıklar edindikçe, bir tek metafora sahip olmanın hayatı sınırladığına inanmaya başladım. Eğer fizikçilerin elinde atomları tarif edecek daha başka yollar da bulunsaydı, o zaman güneş sistemi metaforu pek de zararlı olmazdı. Demek ki eğer hayatımızı genişletmek istiyorsak, hayatımızı ve ilişkilerimizi tarif etmekte kullandığımız metaforları genişletmemiz, hattâ insan olarak kendimizin ne olduğunu tarif ederken kullandığımız metaforları zenginleştirmemiz gerekir.
Peki, yalnızca hayat konusunda ya da atom konusunda mı metaforlarımız var? Tabii ki değil. Tecrübelerimizin hepsiyle ilgili metaforlar imiz var. Örneğin işi ele alalım. Bazı kimseler, "Eh, haydi değirmene dönelim bakalım" derler. Ya da, "Burnumu değirmen taşının altına soktum," derler. Sizce bu insanların işleriyle ilgili duyguları nasıldır? Tanıdığım bazı insanlar da küresel metaforlar kullanırlar. Sahip oldukları iş için "aktiflerim", istihdam ettikleri insanlar için de "pasiflerim" ya da "yükümlülüklerim" derler. Bunun insanlara davranış biçimlerini nasıl etkilediğini görebiliyor musunuz? Kimi de işini bir bahçe olarak görür, sonunda meyveleri toplayabilmek için o bahçeye her gün bakmak gerektiğini düşünür. Bir kısmı da işini, dostlarıyla birlikte olmak, kazanan takımın üyesi olmak için bir fırsat olarak görür. Beni sorarsanız, ben işlerimi birer aile gibi görürüm. Böyle olması da, birbirimizle paylaştığımız ilişkilerin kalitesini değiştirmemize izin verir. | Offline
| |
20-04-2011, 12:25 AM
|
#119 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
"Hayat resim yapmaktır, toplama yapmak değildir."
OLIVER WENDEL HOLMES, JR.
Kişinin küresel metaforunu değiştirmesinin, "Hayat bir rekabet" demek yerine, "Hayat bir oyun" demesinin, birçok alandaki tecrübelerini nasıl birarada değiştirebileceğini görebiliyor musunuz? Peki, onu bir dans olarak görseniz, ilişkilerinizi değiştirir miydi? İşinizi nasıl yönettiğinizi değiştirir miydi? Hem de nasıl değiştirirdi! İşte bu, bamteli dediğimiz noktadır. Küresel bir değişikliktir. Bir tek değişiklik yapmakla, hayatınızın pek çok alanında düşünüş ve hissediş biçiminiz değişmektedir. Ben size, olaylara bakmanın doğru ve yanlış yolları vardır demiyorum. Yalnızca bir tek küresel metaforu değiştirmekle, tüm hayatınıza bakış açınızı değiştirebileceğinizi söylüyorum. Tıpkı Değişim Sözlükçesi'nde olduğu gibi, metaforların da gücü basitliğinde yatmaktadır.
Yıllar önce ben Scotts'da iki Arizona'da iki haftalık bir sertifika programı uyguluyordum. Seminerin ortasında adamın biri ayağa fırladı, elinde hayalî bir bıçak tutuyormuş da o millete rastgele saplıyormuş gibi hareketlerle, bir yandan avazı çıktığı kadar, "Benim gözüm kararıyor, benim gözüm kararıyor!" diye bağırmaya başladı. Onun iki sıra önünde oturmakta olan bir psikiyatrist, "Ah, Tanrım! Adam psikotik kriz geçiriyor!" diye bağırdı. Bereket versin ben o psikiyatristin Değişim Sözlükçesini kabullenmedim.Tam tersine, o heyecanlı adamın durumunu derhal değiştirmem gerektiğini biliyordum. Henüz küresel metafor kavramını geliştirmiş değildim. Yapmasını en iyi bildiğim şeyi yapma zorundaydım. Adamın paternini kestim. Ona doğru yürüyerek, "Onu beyazlaştır öyleyse!" diye bağırdım. "Daktilo yazarken kullandığın o sileceklerden kullan! Beyazlaştır onu!" Adam bir an afalladı. Ne yapıyorduysa onu durdurdu. O anda herkes de durmuş, bundan sonra ne olacağını bekliyordu.
Birkaç saniye içinde adamın yüzü ve vücudu değişti, soluklan farklılaştı. Ben, "Baştan sona beyazlaştır onu," dedim, sonra kendini nasıl hissettiğini sordum, "Çok daha iyi" diye karşılık verdi. O zaman ona, "O halde otur artık," dedim ve seminere devam ettim. Herkes şaşkına dönmüştü. Ben de dahil. Bu işin bu kadar kolay çözümlenmesini ben de beklemiyordum! İki gün sonra o adam bana yaklaştı, "Mesele neydi, bilmiyorum," dedi. "O gün kırk yaşıma basmıştım ve bir anda aklım basımdan gitti. Bıçaklama hareketleri içimden geliyordu, çünkü bir karanlığın içindeydim ve o karanlık beni yutuyordu. Ama sonra o beyazlaştırma işini yaptım, her şey parlaklaşıverdi. Kendimi tümüyle farklı hissettim. Yeni düşünceler geldi kafama. Bugün de kendimi çok iyi hissediyorum." Sonra da seminerin sonuna kadar kendini iyi hissetmeyi sürdürdü. Bunu yalnızca bir metaforu değiştirerek sağlamıştı.
Şu ana kadar yalnızca olumsuz duygu yoğunluğunuzu Değişim Sözlükçesi ve
küresel metaforlar kullanarak nasıl azaltabileceğinizi konuştuk. Oysa bazen de olumsuz duyguları güçlü bir yoğunlukla hissetmek yararlı ve önemlidir. Örneğin ben bir çift tanırım. Oğullan uyuşturucu ve alkole kendini kaptırmıştı. Onun bu yıkıcı paternini kesmek için bir şeyler yapmaları gerektiğini biliyorlardı ama bir yandan da onun hayatına burunlarım sokma konusuna bazı karışık asosiyasyonlar bağlamış durumdaydılar. Sonunda onlara adım attıran, eyleme geçmeleri için gerekli kaldıracı sağlayan, eskiden uyuşturucu bağımlısı olan biriyle yaptıkları bir konuşma oldu. Adam onlara, "Şu anda oğlunuzun kafasının içinde iki mermi var" demişti. "Biri uyuşturucu, öteki de alkol. Bunların birinden biri onu öldürecek. Konu yalnızca zaman meselesi meğer ki siz onu hemen durdurasınız."
Durum böyle sunulunca, eyleme geçmişlerdi. Birdenbire, eyleme geçmemek, oğullarının ölmesine izin vermek anlamına gelmişti. Oysa o zamana kadar sorunu kafalarında yalnızca bir zorluk olarak görmüşlerdi. Bu yeni metaforu benimseyinceye kadar, işi yapmak için gerekli olan duygusal güçten yoksundular. Şimdi size mutlulukla söyleyebilirim ki delikanlıya yardım etmeyi, olayları tersine çevirmeyi başardılar. Unutmayın, kullandığımız metaforlar, eylemlerimizi saptar. | Offline
| |
20-04-2011, 08:53 PM
|
#120 (permalink)
| Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
KÜRESEL METAFORLARINIZI SEÇİN
İnsanların küresel metaforlarına duyarlılık kazanabilmek için "antenlerimi" geliştirirken antropolog Mary Catherine Bateson'la yapılan bir röportajı okudum. Şöyle diyordu: "Zehirli bir metafordan daha güç kesici pek az şey vardır." İşte bu çok sağlam bir teşhis. Çok geçmeden ben de bu konuda kendi tecrübelerimi edinmeye başladım.
Kaderle Randevu seminerlerimden birinde, hemen herkes, daha seminer başlamadan önce bile, katılımcı bir kadından yakınmaya başlamıştı. Kadın daha kayıt masasında olay çıkarmış salona girince de her şeyden yakınmaya başlamıştı. Bir kere, salonu fazla sıcak bulmuş, daha sonra fazla soğuk bulmuştu. Önünde oturanın fazla uzun boylu olmasından rahatsız olmuştu, falan filan. Ben konuşmak üzere ayağa kalktığımda, daha beş dakika geçmeden sözümü kesti, söylediklerimin sonuç vermeyecek şeyler olduğu, sonuç verecek olsa bile istisnaları bulunduğu yolunda kanıtlar aramaya başladı.
Ben onun patentini kesmeye çalışıp duruyordum, ama sebebe değil, etkiye odaklanmıştım. Birden aklıma geldi. Herhalde onu ayrıntılar konusunda böylesine fanatik ve saldırgan yapan bir küresel inancı ya da küresel metaforu olmalıydı. "Bunu yapmakla ne kazanmaya çalışıyorsunuz?" diye sordum. "Olumlu bir niyetiniz olduğunu biliyorum. Sizin hayat hakkında, ayrıntılar hakkında, ya da bir şeylerin doğru ya da yanlış olması hakkında inancınız nedir?" Kadın cevap olarak, "Herhalde küçük sızıntıların gemiyi batırabileceğine inanıyorum" dedi. Siz de eğer boğulup öleceğinizi düşünseniz, bir sızıntı bulma konusunda fanatik kesilmez miydiniz? O kadın hayata böyle bakıyordu işte!
Nereden gelmişti bu metafor? Sonunda anladık ki bu kadının hayatı boyunca, küçük nedenlerle büyük kayıpların yaşandığı pek çok olay olmuştu. Boşanışını, çözümlenmeyen birtakım küçük sorunlara yorumluyordu. Kendisinin farkında bile olmadığı sorunlar. Mâlî sıkıntılarının da hep küçük nedenlerden kaynaklandığı inancındaydı. Gelecekte bu tür acılar çekmemek için bu metaforu benimsemişti. Belli ki ben ona bir kaldıraç sunmadıkça, metafor değiştirmek gibi bir niyeti de yoktu. Bu metaforun hayatında sürekli olarak yarattığı acıları ona hissettirip, onu değiştirmekle hemen kazanacağı zevklere işaret ettiğimde, paternini kırıp metaforunu değiştirmesine, kendine ve hayatına yepyeni açılardan bakabilmesine yardımcı oldum.
Çok sayıda küresel metaforlar edindi - hayat bir oyun, dans gibi hayat - bu tür şeylerdi hepsi. Ne büyük bir değişiklik olduğunu görmeliydiniz! Yalnız başkalarına karşı davranışında değil, kendine olan davranışında da. Çünkü kendinde de küçük sızıntılar arayıp duran bir insandı. Bu bir tek değişiklik, onun her şeye olan yaklaşımını değiştirmiş bir küresel metaforun nasıl hayatın tüm yönlerini etkilediğine de iyi bir örnek oluşturmuştu. Kişinin özsaygısından ilişkilerine, dünyaya bakışına kadar tüm yönleri.
Metaforların hayatımız üzerinde bunca gücü olmasına rağmen, işin korkulu yanı, çoğumuzun olayları kendi zihnimizde temsil etmekte kullandığımız metaforları bilinçli seçmiş olmak işimizdir. Siz nereden edindiniz metaforlarınızı? Herhalde çevredeki insanlardan, annenizle babanızdan, öğretmenlerinizden, iş arkadaşlarınızdan ve dostlarınızdan kaptınız. Bahse girerim ki bunların hayatınız üzerindeki etkilerini hiç düşünmemişsinizdir. Hatta belki bu metaforları bile hiç düşünmemişsinizdir. Sonra da bunlar sizde bir alışkanlık haline gelmiştir. | Offline
| | | |
Yetkileriniz
| Konu Acma Yetkiniz Yok Cevap Yazma Yetkiniz Yok Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok HTML-Kodu Kapalı | | | İçindeki Devi Uyandır Kitabından AlıntılarHedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız DEĞİŞİM SÖZLÜKÇESİNİ BAŞKALARINA YARDIM ETMEK İÇİN DE KULLANABİLİRSİNİZ
Kelimelerin gücünü bir kere anlayınca, yalnız kendi kullandığınız kelimelere değil, çevrenizdekilerin kullandığı kelimelere karşı da son derece duyarlı olursunuz. Ben Değişim Sözlükçesi'yle ilgili yeni anlayışı edindikten sonra, kendimi çevremdekilere yardım eder buldum. ... ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi WEZ Format +3. Şuan Saat: 02:26 AM.
|