Geri git   Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri > Hedeflerimiz ve Biz Klubü > Hedef Ön Hazırlık > Hedefler Makaleler

Uyarılar

Hedefler Makaleler hedefe ulaşmak, hedefe ulaşma, hedeflere ulaşmak, hedeflere ulaşma, hedeflere ulaşmanın yolları, hedeflere ulaşmak için, hedefe ulaşmanın yolları, hedefe ulaşmak için

İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar

Hedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız HAYATIN ÖĞRETTİĞİ EN ÖNEMLİ DERS Hayatın öğrettiği en önemli ders Donald Trump'la Mother Teresa'yı güden, aynı güçtür. Şimdi sizin, "Aklını mı kaçırdın, Antony?" dediğinizi duyar gibi oluyorum. "İki insan birbirinden ancak bu kadar farklı olabilir!" diyorsunuz. Bu insanların değer verdikleri ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi

İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 17-01-2011, 10:01 PM   #21 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar


HAYATIN ÖĞRETTİĞİ EN ÖNEMLİ DERS

Hayatın öğrettiği en önemli ders Donald Trump'la Mother Teresa'yı güden, aynı güçtür.

Şimdi sizin, "Aklını mı kaçırdın, Antony?" dediğinizi duyar gibi oluyorum. "İki insan birbirinden ancak bu kadar farklı olabilir!" diyorsunuz. Bu insanların değer verdikleri şeyler, yelpazenin iki ayrı ucunda yer alıyor, orası doğru. Ama her ikisini de güden, acıyla zevk. Hayatlarına biçim veren şey, nelerden zevk alacaklarını, nelerin acı getireceğini öğrendilerse, odur. Hayatta öğrendiğimiz en önemli ders, bize neyin acı, neyin zevk getirdiğidir. Bu ders her birimiz için farklıdır, bu nedenle davranışlarımız da farklı olur.

Donald Trump'ı hayatı boyunca güden ne olmuştur? En büyük ve en pahalı yatlara sahip olmaktan, en gösterişli binaları yaptırmaktan, en kurnaz anlaşmaları imzalamaktan zevk almayı öğrenmiş, yanı kısacası, en kocaman ve en iyi oyuncaklara yönelmiştir. Acıyı nelere bağlamayı öğrenmiştir? Kendisiyle yapılan röportajlarda, en fazla acı duyduğu şeyin, herhangi bir konuda ikinci gelmek olduğunu söylemiştir. Onun gözünde bu başarısızlıktır. Aslında tüm başarma güdüsü, işte bu acıdan kaçınmak için harekete geçmektedir. Zevk alma arzusundan çok daha güçlü bir motivasyondur bu. Rakiplerinin pek çoğu, Trump'ın ekonomik imparatorluğu çöktüğünde onun duyduğu acıdan büyük zevk almışlardır. O insanı -hattâ başkalarını ve bu arada kendinizi- yargılamaktansa, onu güden gücün ne olduğunu anlamak ve çektiği acıdan ötürü ona merhamet göstermek çok daha değerli olabilir.

Bunun tersine, bir de Mother Teresa'ya bakalım. Bu kadının yüreği öyle sevgi doludur ki, başkalarının acısını görünce kendi de acı çekmektedir. Kast sisteminin haksızlığını görmek onu derinden derine yaralamıştır. O insanlara yardım etmek için harekete geçtiğinde, çektikleri acının ortadan kalktığını, dolayısıyla kendi acısının da ortadan kalktığını görmüştür. Mother Teresa için hayatın nihaî anlamı, Kalküta'nın, yani Zevkler Kenti'nin en yoksul semtlerinde bulunabilir. Milyonlarca aç ve hastalıklı mültecinin barındığı yerlerde... Bu kadın için zevk belki de diz boyu balçıktan geçip salaş bir kulübeye varmak, oradaki kolera ve dizanteriden harap olmuş bebeklerle çocuklara yardım etmek, bakmaktır. Başkalarına yardım etmenin kendi acısını hafifletmesi, onlara daha iyi bir hayat vermenin, zevk vermenin, kendisine de zevk getirmesi, onu güden güçtür. Çünkü o, başkaları için fedakârlık etmenin en büyük iyilik olduğunu öğrenmiştir, böyle yapmak ona hayatının anlam kazandığını ifade etmektedir.

Çoğumuz için Mother Teresa'nın o mütevazı yardımseverliğini Donald Trump'ın maddeciliğine bağlamak oldukça güçtür ama unutulmaması gereken çok önemli bir nokta, bu iki insanın kendi kaderlerini çizerken, kendilerine neyin acı, neyin zevk verdiğine dayanmış olmalarıdır. Elbette ki geçmişleri ve çevreleri bu seçimlerinde büyük rol oynamıştır ama sonunda kendilerini ne için ödüllendirip ne için cezalandıracakları konusunda bilinçli bir karar vermişlerdir.

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 18-01-2011, 12:43 AM   #22 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



NEYİ ACIYA, NEYİ ZEVKE BAĞLADIĞINIZ SİZİN KADERİNİZİ BİÇİMLENDİRİR.

Benim hayatımın kalitesi üzerinde çok büyük etki yapmış olan bir karar vardır. Daha çok erken yaşlardan başlayarak, öğrenme konusunu büyük bir zevke bağladım. İnsan davranışını ve duygularını biçimlendirmeme yarayacak fikirler ve stratejiler keşfetmenin, bana hemen hemen hayatta istediğim her şeyi verdiğini fark ettim. Eylemlerimizin gerisinde yatan sırların kilidini açmak, beni daha sağlıklı yapıyor, fiziksel olarak kendimi daha iyi hissetmeme yol açıyor, sevdiğim kimselerle daha derin ilişkiler kurmamı sağlıyordu. Öğrenmek bana, paylaşacak, verecek bir şeyler getiriyordu. Çevremdekilere gerçekten değerli bir şeyleri verebilmemi sağlıyordu. Bir zevk ve doyum duygusu getiriyordu. Aynı zamanda, daha da güçlü bir zevk biçimini keşfetmekteydim. O da bu öğrendiklerimi ihtiraslı bir biçimde paylaşmaktı. Paylaştığım bu şeylerin, insanların hayat kalitesini yükselttiğini görmeye başladığımda, en üst düzey zevki de keşfetmiş oldum! Hayatımın amacı böylece yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.

Sizin hayatınızı biçimlendiren bazı acı ve zevk tecrübeleri nelerdir? Acıyla zevki, örneğin, uyuşturuculara bağlamışsanız bu kesinlikle kaderinizi etkilemiştir. Sigarayla ve alkolle, ilişkilerle hattâ vermek ve güvenmek kavramlarıyla ilişkilendirmeyi öğrendiğiniz duygular da öyle. Eğer doktorsanız, yıllar önce bu mesleği seçmeye sizi motive eden şey, doktor olmanın kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacağı inancı değil miydi? Konuştuğum her doktor, insanlara yardım etmeyi, büyük bir zevkle ilişkilendirmektedir. Acıyı durdurmak, hastalığı iyileştirmek, hayat kurtarmak... Genellikle toplumun saygı gören bir üyesi olmak da ek bir motivatör olarak devreye girmiştir. Müzisyenlerin kendilerini sanatlarına adayışı, bu düzeyde zevki kendilerine pek az şey verdiği içindir. En büyük şirketlerin başkanları da zevki, benzersiz bir şeyler yapmaya, insanlara kalıcı katkılarda bulunacak şeyler gerçekleştirmeye dönük güçlü kararları vermekle bağdaştırmışlardır.

John Belushi'nin, Freddie Prinze'in, Jimi Hendrix'in, Elvis Presley'in, Janis Joplin'in ve Jim Morrison'un sınırlayıcı acı ve zevk ilintilerini düşünün. Bu insanların zevki, uyuşturucuların getirdiği kurtuluşla, hızlı çözümle, kısa dönemli ve geçici sevinçlerle ilintilendirmesi, sonunda kendi düşüşlerini getirmiştir. Kendi zihinlerini ve duygularını yönetmemenin nihaî bedelini ödemişlerdir. Milyonlarca hayranlarına ne biçim bir örnek sunduklarına bakın. Ben uyuşturucu ve alkol kullanmayı hiçbir zaman öğrenmedim. Çok zeki olduğum için mi? Hayır, çok şanslı olduğum için.

Hiç alkol içmeyişimin nedenlerinden biri, çocukluğumda ailemde sarhoş bir çift bulunması, bunların içkiliyken çok kötü davranışlara yönelmesi, benim de bu sayede alkolü acıyla bağdaştırmamda.

Kafamdan çıkmayan bir başka sahne de, en iyi arkadaşımın annesiyle ilgilidir. Çok şişman bir kadındı. Hemen hemen 150 kilo geliyordu. Sürekli olarak da içiyordu. Ne zaman içse, beni kucaklamaya kalkışır, salyası üstüme başıma akardı. Bugün bile birinin soluğunda alkol kokusu aldığım anda içim bulanır. Ama bira bambaşka bir hikâyeydi. On bir ya da on iki yaşlarındayken, onu alkollü içki saymıyordum. Babam da bira içerdi, öyle tatsız davranışlara girmez, iğrençleşmezdi. Hattâ bir iki bira içtiğinde, daha da keyifli olurdu. Ayrıca, zevki içmekle ilintilendirmemin bir nedeni de, babam gibi olmak isteyişimdi. Bira içmek beni gerçekten babam gibi yapar mıydı? Yapamazdı, ama bizler sinir sistemimizde sık sık böyle sahte ilintiler yaratırız (nöro-asosiyasyon), neyin acı ya da zevk getireceğini yanlış bağlarız. Bir gün annemden bir bira istedim, bana iyi gelmeyeceğini söyleyip tartışmaya başladı. Ama benim kafamda babamla ilgili gözlemlerim o kadar netken, ben zaten kararımı vermişken, tartışması hiç sonuç veremezdi. Biz aslında duyduklarımıza inanmayız, daha çok kendi gözlemlerimizin doğruluğuna inanırız. Ben o gün, bira içmenin kendi kişisel büyümemde bir sonraki adım olduğuna kesinlikle inanmış durumdaydım. Sonunda annem, eğer bana unutamayacağım bir tecrübe sunamazsa, belki de gidip biramı bir başka yerde içeceğimi anladı. İçindeki bir düzeyde, benim birayla ilintilendirdiğim şeyi değiştirmesi gerektiğini biliyordu. "Pekâlâ, baban gibi bira içmek mi istiyorsun?" dedi bana. "O halde tam baban gibi içmen gerek, tamam mı?" Ben o zaman, "O da ne demek?" diye sordum. "Kasadaki altı kutuyu da içeceksin," dedi. Dert değil," diye cevap verdim. Annem, "Burada içeceksin ama," dedi. İlk yudumumu aldığımda, tadı iğrenç geldi. Hiç de beklediğim gibi değildi. Tabii o sıra bunu itiraf etmedim, çünkü gururum söz konusuydu. Yeni yeni yudumlar aldım. Birinci birayı bitirdiğimde, "Artık doydum, anne" dedim. Annem, "Olmaz, işte ikincisi" dedi, kutuyu hemen açtı. Üçüncü ya da dördüncü kutunun sonunda midem bulanmaya başladı. Daha sonra ne olduğunu herhalde tahmin etmişsinizdir. Üstüme başıma kustum. Mutfak masası fena, berbat oldu. İğrenç bir şeydi. Oraları temizlemek de iğrençti! Biranın kokusunu o anda kusmuğa ve korkunç şeylere bağladım. Artık bira içmeyi zihinsel ve entelektüel kavramlarla ilintilendirmeyecektim. Artık sinir sistemimde duygusal bir ilinti vardı. Benliğimin içinde bir nöro-asosiyasyon. Bu ilinti, bundan sonraki kararlarımda kesinlikle bana rehberlik edecekti. Sonuçta, bir daha ağzıma bira koyamadım, hâlâ da koyamam!

Acı ve zevk bağlantılarımız, hayatımızda profesyonel etkiler de getirebilir mi? Hem de nasıl! Birayla ilgili bu olumsuz nöro-asosiyasyon, benim hayatımdaki pek çok kararları etkiledi. Okulda kimlerle arkadaşlık ettiğimi de, nelerden zevk aldığımı da. Alkol kullanmadım. Onun yerine, öğrenmeyi kullandım, gülmeyi kullandım, sporları kullandım. Ayrıca insanlara yardım etmenin inanılmaz güzel duygular verdiğini öğrendim. Onların sorunlarını çözmek, benim de, onların da, kendimizi iyi hissetmemize yol açıyordu. Yıllar bazı şeyleri hiç değiştiremiyor!

Uyuşturucu kullanmayışım da yine benzer bir tecrübeden kaynaklanmıştır: Üçüncü ya da dördüncü sınıftaydım. Okulumuza polis teşkilâtından birileri geldi, bize uyuşturucunun sonuçlarıyla ilgili bir takım filmler gösterdiler. İnsanların kuduruşunu, bayılışını, yayılışını, kendilerini pencerelerden atışını seyrettim. Küçük bir çocuk olarak, uyuşturucuları çirkinlikle ve ölümle bağdaştırdım, bu nedenle de kendim hiç denemedim. Şansım iyi gitmiş, polis bende bir nöro-asosiyasyon yaratmıştı. Uyuşturucu alma ihtimali bile hiçbir zaman aklımdan geçmedi. Bundan ne öğrenebiliriz? Bir tek şeyi: Eğer herhangi bir davranışı ya da duygusal oluşumu büyük acılarla bağdaştırırsak, ne pahasına olursa olsun o davranıştan kaçınıyoruz. Bunu kullanarak acı ve zevk gücünü istediğimiz gibi kullanabilir, hayatımızda neyi istiyorsak değiştirebiliriz. Değiştirmek istediğimiz, her şeyi erteleme huyumuz da olabilir, uyuşturucu kullanma alışkanlığımız da. Bunu nasıl mı yaparız? Diyelim ki çocuklarınızın uyuşturucudan uzak kalmasını istiyorsunuz. Onlara bunu öğretmenin zamanı; kendi deneylerini yapmadan önce, bir başkası onlara uyuşturucuyu zevkle ilintilendirecek bir şey öğretmeden öncedir.

Karım Becky ile ikimiz, çocuklarımızı ebediyen uyuşturucudan uzak tutmanın en iyi çaresi olarak, onların içinde acıyı uyuşturucuyla ilintilendiren bir nöro-asosiyasyon yaratmayı seçtik. Uyuşturucunun aslında ne olduğunu onlara biz öğretmezsek, bir başkasının ortaya çıkıp, uyuşturucuları onlara acıdan kaçmakta yararlı bir şey olarak tanıtabileceğini biliyorduk. Bunu yapabilmek için, Misyonerler Teşkilâtı'ndan eski dostum John Rondon'u aradım. Ben yıllardan beri John'ın Güney Bronx ve Brooklyn'deki çalışmalarını desteklerim, sokaktaki insanlara, standartlarını yükselterek, sınırlayıcı inançlarını değiştirerek ve hayat becerilerini geliştirerek hayatlarını değiştirmeyi öğretmeye çalışırım. Becky ile ikimiz, bizim öğretilerimizi uygulayarak kendilerini sokaklardan kurtaran, hayatlarının kalitesini gerçekten yükselten insanlara bakıp büyük gurur duyarız. O bölgelere yaptığım ziyaretleri, bir şeyleri geri ödemek gibi, kendime ne kadar şanslı olduğumu bir kere daha hatırlatma aracı gibi kullanırım. O kaldırımlardaki insanları görmek, kendi imtiyazlı hayatımın değerini daha iyi anlamama da yol açıyor. Ayrıca bana bir perspektif kazandırıyor, hayatımı dengede tutmamı sağlıyor. Amaçlarımı John'a anlattım, o da çocuklarımı ömürlerince unutamayacakları bir geziye çıkarmayı planladı. Uyuşturucuların insan ruhuna neler yaptığını göreceklerdi o gezide. Önce yoksul kesimdeki bir binanın farelerle dolu bodrum katına bir ziyaretle başladılar. Kapıdan girdiğimiz anda, çocuklarımın yüzüne çiş lekeli yerlerin kokusu çarptı. Uyuşturucu bağımlıları, kendilerini kimin seyretmekte olduğuna aldırmıyorlardı bile. Çocuk fahişeler gelene gidene hizmet veriyor, sağdan soldan, ihmal edilmiş bebeklerin ağlama sesleri yükseliyordu. Çocuklarım uyuşturucuyu, zihinsel, duygusal ve fiziksel yıkıntıyla ilintilendirdiler. Bu olay dört buçuk yıl önce oldu. O günden bu yana, uyuşturucularla çok kere karşılaştılar, ama ellerini bile sürmediler. Bu güçlü nöro-asosiyasyon, onların kaderlerini önemli biçimde biçimlendirmiş oldu.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 18-01-2011, 02:28 PM   #23 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



"Eğer bir dış etken sizi üzerse, duyduğunuz acı o şeyin kendisinden değil, sizin ona verdiğiniz değerden geliyordur, onu da her an ortadan kaldırma gücünüz vardır."
MARCUS AURELIUS

Biz bu gezegendeki canlılar arasında bu kadar zengin bir iç dünyası olan tek canlı türüyüz. Bizim için önemli olan, olaylar değildir. Kendimizi ne gözle göreceğimizi ve gelecekte nasıl davranacağımızı saptayan, bizim o olayları yorumlayış biçimimizdir. Bizi bu kadar özel kılan şeylerden biri, nesneleri ve fikirleri uyumlandırma, değiştirme, biçime sokma ve onu daha zevkli ve yararlı hale getirme konusundaki o harikulade yeteneğimizdir. Bu uyumlandırma yeteneklerimiz arasında en başta geleni de, hayatımızın ham bir tecrübesini ele alıp, onu daha başka tecrübelerle ilişkilendirerek, kaleidoskopik bir anlam haritası oluşturmamız ve bu haritanın da dünyadaki başka herkesinkinden farklı olmasıdır. Örneğin fiziksel acıların sonunda zevk getireceğine ya da bunun tersine yönelik ilintileri değiştirebilmek, ancak insanların yapabileceği bir şeydir.

Hapiste açlık grevi yapan bir insanı düşünün. Belli bir amaç uğruna, hiç yemek yemeden otuz gün sağ kalmayı başarmıştır. Bir hayli fiziksel acılar çekmektedir, ama dünyanın dikkatini kendi amacına çekebilmiş olmanın getirdiği zevk daha ağır basmaktadır. Kişisel hayatlarında, örneğin incelmek için sıkı fiziksel rejimler uygulayan insanlar da, çektikleri fiziksel zorlukları bir tür zevkle ilintilendirmeyi öğrenmişlerdir. Bu disiplin rahatsızlığını, kişisel büyüme doyumuna bağlamışlardır. Davranışları bu yüzden tutarlıdır, sonuçları da tutarlı olur! O halde biz irademizin gücüyle, aç kalmaktan gelen fiziksel acıyı, ideallerimize teslim olmanın psişik acısıyla tartıp ölçeriz. O zaman daha yüksek bir anlam yaratırız. Skinner kutusundan çıkar, kontrolü kendi elimize alırız. Ama eğer kendi asosiyasyonlarımızı acı ve zevke doğru çekemezsek, yaşamımız hayvanlardan ve makinelerden farklı değil, demektir. O zaman sürekli olarak çevreye tepki gösteriyor, bir sonra olacak olayın hayatımızdaki yönü ve kaliteyi saptamasına izin veriyoruz demektir. Yine kutuya geri dönmüş oluruz o zaman. Sanki kamuya açık bir bilgisayarmışız gibi. Çok sayıda amatörler programlarımıza serbestçe girip girip çıkabiliyorlarmış gibi!

Bizim bilinçli ve bilinçsiz davranışlarımız, pek çok kaynaktan gelen acı ve zevkin dürtülerine bağımlıdır. Çocukluk arkadaşlarımız, annemizle babamız, öğretmenlerimiz, antrenörlerimiz, sinema ve televizyon kahramanları... -bu liste böyle uzar gider- Programlamanın ve şartlandırmanın tam ne zaman yer aldığını bilir ya da bilmezsiniz. Belki biri bir şey söylemiştir. Okulda bir olay olmuştur. Spor yarışması, utanç verici bir an, karnedeki parlak notlar ya da kırık notlar. Bütün bunlar, bugünkü kişiliğinize katkıda bulunmuştur.

Acıyla zevki nelere bağladığınızın, sizin kaderinizi biçimlendiren şey olduğunu ne kadar vurgulasam azdır.

Kendi hayatınızı şöyle bir gözden geçirdiğinizde, sizde nöro-asosiyasyon yaratıp bir dizi sebebi harekete geçiren, böylelikle sizin bugün bu insan olmanıza yol açan tecrübeleri hatırlayabiliyor musunuz? Olaylara ne anlam veriyorsunuz? Bekârsanız, evliliği hayat arkadaşınızla paylaşacağınız neşeli bir tecrübe olarak mı görüyorsunuz, yoksa ondan zincire vurulmak gibi korkuyor musunuz? Bu akşam sofraya oturduğunuzda, yemeği sıradan bir şey gibi, vücudunuzu beslemek için mi yiyeceksiniz, yoksa her lokmanın zevkini çıkararak mı?


__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 18-01-2011, 04:57 PM   #24 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



"Erkekler de kadınlar da anlayışlarının yoluna gitmekten çok, kalplerinin yoluna giderler."
LORD CHESTERFIELD

İnkâr etmeyi ne kadar çok istersek isteyelim, davranışlarımızı güden şey entelektüel hesaplarımız değil, acıya ve zevke yönelik içgüdüsel tepkilerimizdir. Entelektüel açıdan, çikolata yemenin bizim için kötü olduğuna inanıyor olabiliriz, ama yine de elimizi çikolataya uzatırız. Neden? Çünkü bizi güden, entelektüel düzeyde bildiklerimiz değil, sinir sistemimizde acıyı ve zevki nelere bağlamış olduğumuzdur. Yani nöro-asosiyasyonlar'dır. Bu asosiyasyonları, ilintileri, sinir sistemimizde kurmuşuzdur. Yaptıklarımızı bunlar saptar.

Bizi güden şeyin aslında zihnimiz olduğuna ne kadar inanmak istesek de, çoğu durumda bu işi duygular, duyular yapar, biz onları alıp düşüncelerimize bağlarız. Bizi güden onlardır. Çoğu kere sistemi alt etmeye çalışırız. Bir perhize belli bir süre bağlı kalırız. Fazla acı çektiğimiz için buna karar vermeyi başarmışızdır. Sorunu geçici olarak çözeriz, ama eğer sorunun sebebini ortadan kaldırmamışsak, onunla yine karşılaşacağız demektir. Değişikliğin kalıcı olabilmesi için, acıyı eski davranışımıza, zevki de yeni davranışımıza bağlamak zorundayız, bu şartlanmayı da sürekli ve tutarlı hale gelinceye kadar devam ettirmeliyiz.

Unutmayın, hepimiz acıdan kaçmak için daha çok şey yaparız, zevke ulaşmak için daha az şey yaparız. Perhiz yapıp acımızı kısa dönemde irademizle kontrol altına almak, kalıcı olmayacaktır, çünkü hâlâ acıyı, o güzel ve şişmanlatıcı yemekleri feda etmeye bağlıyoruzdur. Bu değişikliğin kalıcı olabilmesi için, acıyı o yiyecekleri yemeye bağlamalıyız ki, onları hiçbir zaman arzulamayalım. Zevki de bizi besleyen, bize enerji veren yiyecekleri daha çok yemeye bağlamalıyız. Sağlam ve sağlıklı insanlar, hiçbir şeyin tadı, kendini zayıf hissetmek kadar güzel değildir, derler. Sağlıklı yiyeceklere bayılırlar. Hattâ zevki, içinde hâlâ yiyecek bulunan tabağı elleriyle uzağa itme hareketine bağlamışlardır. Bu onlara, hayatlarının kontrolünün kendi ellerinde olduğunu gösteren bir simgedir.

Gerçek şudur ki, biz zihinlerimizi, vücutlarımızı ve duygularımızı şartlandırabilir, acıyı ve zevki neye istiyorsak ona bağlayabiliriz. Acıyı ve zevki neye bağladığımızı değiştirerek, davranışlarımızı da bir anda değiştirebiliriz.

Örneğin sigara içme konusunda tek yapacağınız, sigara içmeye yeterince acı, bırakmaya yeterince zevk bağlamaktır. Bunu şu anda yapacak gücünüz var, ama bunu seçmeyebilirsiniz, çünkü zevki sigaranın dumanına bağlamışsınızdır ya da bırakmanın çok fazla acı getireceğinden korkuyorsunuzdur. Oysa sigarayı bırakmış biriyle karşılaşsanız, bu davranışın bir gün içinde değişmiş olduğunu görür, anlarsınız. O gün, sigara içmenin kendileri için ifade ettiği anlamı değiştirdikleri gündür.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 18-01-2011, 10:29 PM   #25 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



KENDİ HAYATINIZLA İLGİLİ SİZİN BİR PLANINIZ YOKSA, BİR BAŞKASININ VAR.

Reklamcılığın görevi, acıyı neye, zevki neye bağladığımızı etkilemektir. Reklamcıların çok iyi anladığı bir şey varsa, bizi güden şeyin zihnimiz değil, sundukları ürünlere bağladığımız duygularımız olduğudur. Sonuç olarak, heyecanlandırıcı ya da yatıştırıcı müzikleri, hızlı ya da zarif resimleri, parlak ya da pastel renkleri ve daha bir yığın şeyi kullanarak bizi belli bazı duygusal durumlara sokmanın uzmanı olmuşlardır. Ve tam duygularımız doruk noktaya vardığında, duyularımız en uyanık hallerine ulaştığında, kendi ürünlerinin resmini karşımıza getirirler, uzun süre tutar, onu bu arzuladığımız duygularla bağlamamızı sağlamaya çalışırlar.

Pepsi bu stratejiyi çok parlak biçimde kullanarak, o verimli meşrubat piyasasının yarıdan büyük dilimini çok önemli bir rakipten, Coca Cola'dan koparmayı başarmıştır. Pepsi bu arada Michael Jackon'un fenomen sayılabilecek başarısını da görmüştür. Jackson ömrü boyunca hep insanların duygularını sesiyle, vücuduyla, yüzüyle ve hareketleriyle yükseltmeyi öğrenerek ilerlemiş bir genç adamdır. Michael'ın şarkı söyleyişi ve dans edişi, büyük insan kalabalıklarının kendilerini inanılmaz derecede iyi hissetmesine yol açmaktadır. O kadar ki, aynı duyguyu yeniden yaşayabilmek için Michael'ın o konserle ilgili albümlerini satın almaktadırlar. Pepsi'nin sorduğu soru, bu güzel duyguları kendi ürünümüze nasıl aktarabiliriz, sorusu olmuştur. Yürüttükleri mantığa göre, eğer insanlar Michael Jackson'a mal ettikleri zevkli duyguları Pepsi ile bağlayabilirlerse, onun albümlerini satın aldıkları gibi, Pepsi'yi de satın alacaklardır.

Bir ürüne ya da fikre yeni duygular bağlamanın süreci, temel şartlanma için gerekli bir aktarmadır. Bununla ilgili daha geniş bilgileri Bölüm 6'da, Nöro-Asosiyatif Şartlanma'yı incelerken öğreneceksiniz. Ama şimdilik şunu düşünmeniz yeter: Ne zaman çok yoğun bir duygusal duruma girersek, acıyı veya zevki güçlü halde hissedersek, o sıra sürekli karşımıza çıkan şey, nörolojik olarak bağlam verir. Bu nedenle, gelecekte o benzersiz şey yeniden karşımıza çıktığında, duygusal durum da geri dönecektir.

B.F. Skinner, davranış bilimi dalının ünlü bir öncüsüdür. Yeni doğan kız çocuğunu beşik boyunda bir kutuya yatırıp on bir ay hiç çıkarmadığı için de kötü bir şöhreti vardır. Bunu bilimsel araştırmaları uğruna yapmış, uyarı refleks davranışlarıyla ilgili teorilerini denemiştir.

Herhalde Ivan Paviov'u duymuşsunuzdur. Kendisi bir Rus bilimadamıydı, on dokuzuncu yüzyılda bir dizi şartlı refleks deneyleri yapmıştı. En ünlü deneyi, köpeğine yemek verirken bir çanı eline alıp çalması, köpeğin de o sırada ağzının sulanmasıydı. Çünkü çanın sesi köpeğin yemekle ilgili duyularıyla bağlanıyordu. Pavlov daha sonra, yalnız çanı çalmanın da köpeğin ağzını sulandırmaya başladığını, yemek verilmese de bu işin gerçekleştiğini gözlemlemişti.

Peki, Pavlov'un Pepsi ile ne ilgisi var? Birincisi, Pepsi, Michael Jackson'u, bizi doruk duygusal düzeye yükseltmek için kullandı. Sonra, tam o anda ürünü sundular. Bunun sürekli olarak tekrarlanması, milyonlarca Jackson hayranında bir duygusal bağ oluşturdu. Aslına bakarsanız Michael Jackson Pepsi içmez bile! Kamera karşısında elinde boş bir Pepsi kutusu tutmayı bile reddetmiştir! Siz belki içinizden, "Bu şirket deli mi?" diye soruyorsunuzdur. "Adama 15 milyon dolar verip kendilerini temsil etmesini istiyorlar, oysa o onların ürününü elinde tutmaya bile razı olmuyor, üstelik tutmayacağını herkese de söylüyor! Bu ne biçim temsilci? Amma çılgın bir fikir!" Aslında fikir çok parlak. Satışlar gerçekten de patlarcasına yükseldi. Öyle yükseldi ki, bu sefer L.A. Gear firması Michael'a kendi ürünlerini temsil etmesi için 20 milyon dolar verdi. Bugün Michael, insanların neler hissettiğini değiştirebilen biri olduğu için (ben buna "durum değiştiren" diyorum), Sony/CBS'le 10 yıllık bir plak kontratı imzaladı. Bu anlaşmanın değerinin bir milyar doları aştığı söyleniyor. İnsanların ruhsal durumunu değiştirebilme yeteneği, onu paha biçilmez bir insan yapıyor.

Anlamamız gereken nokta, bütün bunların, duyguları belli davranışlara bağlamaktan kaynaklandığıdır. Ana fikir, o ürünü kullandıkça o hayalleri yaşayacağımızdır. Reklamcılar hepimize öğretti zaten. Eğer BMW kullanıyorsanız, istisnaî zevkleri olan olağanüstü birisiniz. Hyundai kullanıyorsanız, zeki ve tutumlusunuz. Pontiac kullanıyorsanız, içinizde heyecan var. Toyota kullanıyorsanız, amma güzel bir duygu yaşıyorsunuz!

Başka öğrendiklerimiz de var. Obsession kokusunu kullananlar çok geçmeden kendilerini seks âlemlerinde bulurlar. Pepsi içenler, M.C. Hammer'a birlikte, moda olan dünyaya girerler. "İyi" bir anne olmak istiyorsanız, çocuklarınıza Hostess marka meyveli turta yedirirsiniz, küçük kekler ve Twinkie'ler verirsiniz. Reklamcıların saptadığı şey şu: Eğer yeterince zevk yaratılırsa, tüketiciler acının korkusunu görmezden gelebiliyor.

Bir reklamcı sloganı vardır, "Seks satar" derler. Gerçekten de, yazılı basında olsun, televizyonda olsun, seks kullanılarak yapılan reklamlar bu işi başarmaktadır. Bluejean satış eğrilerine bakın. Nedir ki bluejean aslında? Eskiden bunlar işçi pantolonuydu, işlevsel ve çirkin şeylerdi. Bugün nasıl satılıyorlar? Uluslararası bir ikona oldular artık. Seksi olan, moda olan, gençlikle ilgili olan ne varsa, bluejean onu temsil ediyor. Levi's 501'lerin reklamını hiç seyrettiniz mi? Bir tanesini bile bana açıklayabilir misiniz? Hiç anlamı yok, değil mi? Çok kafa karıştırıcı şeyler. Ama sonunda, yakınlarınızda seks olayı yer almış gibi bir duyguya kapılıyorsunuz. Bu tip strateji, gerçekten bluejeanleri satabiliyor mu? Hem de nasıl! Levi's bugün ülkenin bir numaralı bluejean üreticisi.

Peki, kurduğumuz bağlantıları şartlandırmanın gücü, yalnız meşrubat, otomobil ve bluejeanlerle mi sınırlı? Elbette ki değil. Kuru üzümden tutun da aklınıza ne gelirse bunlardan yararlanabiliyor. Üstelik reklamı bir şartlandırma biçimi olarak kullanmak, yalnız fiziksel ürünlerle de sınırlı kalmıyor. İyi ya da kötü, televizyonla radyonun sürekli olarak siyasal adayları belli duygulara bağlama çabasına tanık oluyoruz. Bunu usta analist ve fikir-biçimlendirici Roger Ailes'den iyi bilen olamaz. Kendisi Ronald Reagan'ın Walter Mondale'e karşı yürüttüğü o başarılı 1984 kampanyasıyla ilgili kilit unsurların sorumlusuydu. 1988'de de George Bush'un Michael Dukakis'e karşı yürüttüğü başarılı kampanyanın beyni oldu. Ailes, Dukakis'le ilgili üç belirli olumsuz mesajı yayabilmek için bir strateji tasarımlamıştı. Savunma konusunda, çevre konusunda ve suçlular konusunda Dukakis'in fazla yumuşak olduğu mesajı. İnsanlar bu yüzden acı dolu duyguları bu adayla ilintilendirdiler. Bir posterde Dukakis, tankın içine girmiş, savaş oyunu oynayan bir çocuktu. Bir başkasında, sanki Boston limanındaki kirlilikten o sorumlu tutuluyordu. En kötüsü de, suçluların Massachusetts Cezaevi'nden dışarı, döner kapıdan geçerek çıkışını gösteren posterdi. O sıra herkesi meşgul eden Willie Horton olayını akla getiren bir posterdi. Hüküm giymiş bir katil olan Willie Horton, Dukakis'in kendi eyaletinde, şaibeli bir şartlı salıverme programı nedeniyle serbest bırakılmış, 10 ay sonra geri dönmemiş, daha sonra genç bir çifti terörize etmekten, kadının ırzına geçip, adama saldırmaktan tutuklanmıştı. Birçok kimseler bu ilanların olumsuz odağına dikkat ettiler. Ben şahsen bu tür yaklaşımı bir manevra olarak görüyordum. Ama başarılı değildiler demek de çok zor, çünkü insanlar zevke ulaşmak için yapacaklarından çoğunu acıdan kaçmak için yaparlar. Kampanyanın yapılış biçimini pek çok insan onaylamıyordu. George Bush da bu onaylamayanlardan biriydi. Ama acının insan davranışında çok güçlü bir motivatör olduğuna itiraz etmek de güçtü. Ailes'in de dediği gibi, "Olumsuz ilanlar daha çabuk algılanıyor. İnsanlar bu tip ilanlara daha çok dikkat ediyorlar. Otoyolun yanındaki güzel kır manzarasına bakmak için ya yavaşlarlar ya da yavaşlamazlar. Ama araba kazasına herkes bakar." Ailes'in stratejisinin etkin olmadığını söylemek mümkün değildir. Bush o seçimlerde parlak bir çoğunluğun oyunu kazanmış Dukakis'in oy tabanını bile silip süpürmüştür.

Dünya kamuoyunu oluşturan güç de tüketicinin satın alma alışkanlıklarını oluşturan güç de bizim tüm eylemlerimizi biçimlendiren gücün aynısıdır. Bu gücün kontrolünü elimize alıp kendi eylemlerimize bilinçli olarak karar vermek bize kalmıştır, çünkü kendi düşüncelerimizi kendimiz yönlendirmezsek, bizi kendi istedikleri gibi davranmak üzere şartlandıranların etkisine gireriz. Bazen onların istediği eylemler, zaten bizim seçeceğimiz şeyler olabilir ama bazen de olmayabilir. Reklamcılar bizim acıyla zevki bağladığımız şeyleri değiştirip kendi ürünlerine bağladığımız duyguları bağlamasını bilirler. Hayatımızın kontrolünü kendi elimize almak istiyorsak, kendi zihnimizde "reklam" yapmayı öğrenmek zorundayız. Bunu da hemen şu anda yapabiliriz. Nasıl mı? Yapmamak istediğimiz davranışlara acıyı öyle yoğun bir dozda bağlamalıyız ki, bir daha o davranışları düşünmek bile istemeyelim. Sizin de hiçbir zaman, asla yapmayacağınız bir takım şeyler yok mu? Onlara bağladığınız duyguları düşünün. Kaçınmak istediğiniz davranışlara da aynı duyguları bağlarsanız, onları da bir daha asla yapmazsınız. Bundan sonra yapacağınız şey, zevki kendiniz için seçtiğiniz yeni davranışa bağlamaktır. Tekrarlarla ve duygusal yoğunlukla, bu davranışları kendinize şartlayarak otomatik hale getirebilirsiniz.

O halde bir değişiklik yaratmanın ilk adımı nedir? İlk adım, acıyla zevkin her karar üzerindeki, dolayısıyla da giriştiğimiz her eylem üzerindeki gücünün farkına varmaktır. Farkına varma sanatı, acı ve zevkle ilgili fikirlerin, kelimelerin, resimlerin, seslerin ve duyguların bağlantılarının sürekli olarak yer almakta olduğunu hissetmektir.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 18-01-2011, 11:24 PM   #26 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



"Sonunda acı getirecek zevklerden kaçınılabileceğini, sonunda zevk getirecek acılara da dayanılabileceğini düşünüyorum."
MICHELL DE MONTAIGNE

Esas sorun, çoğumuzun ne yapacağımızla ilgili kararlarımızı, uzun dönemde değil, kısa dönemde acı ya da zevk yaratmasına göre verişimizdir. Oysa, başarıya ulaşmak için yapmamız gereken, değer verdiğimiz şeylerin çoğu, kısa dönemli acı çemberini yarıp uzun dönemli zevke ulaşmamızı gerektirmektedir.

Geçici korku ve tahrik anlarını bir kenara koyup uzun dönemde önemli olana odaklanmalısınız. Yani değerlerinize ve kişisel standartlarınıza. Unutmayacağınız bir nokta daha vardır. Bizi güden fiilen acının kendisi değil, belli bir şeyin, sonunda acı getireceğinden korkmamızdır. Ayrıca bizi güden fiilî zevkin kendisi de değil, belli bir eyleme geçmenin zevk getireceği yolundaki inancımız, bundan hemen hemen emin olmamızdır. Yani bizi güden şey, gerçekler değil, bizim gerçeği algılayış biçimimizdir.

Çoğu insanlar, kısa dönemde nasıl acıdan kaçıp zevke ulaşacaklarına odaklanırlar, bu yüzden de kendilerine uzun dönemde sorunlar yaratırlar. Bir örneği ele alalım. Diyelim ki birisi birkaç kiloluk fazlalıktan kurtulmak istiyor. (Biliyorum, bu sizin hiç başınıza gelmemiştir, ama biz öyle varsayalım!) Bu kişinin kafasının bir yanında, neden kilo kaybetmesi gerektiğine dair bir yığın mükemmel sebepler vardır. Kendini daha sağlıklı hissedecektir, daha enerji dolu olacaktır, elbiselerine daha kolay sığacaktır, karşı cinsin üyeleriyle biraraya geldiğinde kendini daha güvenli hissedecektir. Ama buna karşılık, kilo vermekten kaçınmak için de bir o kadar sebep vardır. Bir kere, perhiz yapmaya mecbur olacaktır, sürekli açlık hissedecektir, şişmanlatıcı yiyecekler yemek istedikçe, bu isteğini gemlemek zorunda kalacaktır, hem üstelik neden tatil bitene kadar beklemesin ki! Sebepler böyle dengelenince, çoğu kişi bu terazinin, durumu olduğu gibi sürdürme tarafına doğru kayar. Daha zayıf olmanın potansiyel zevki, perhizin kısa dönem acılarının karşısında yenilgiye uğrar. Kısa dönemde, açlık hissetmenin acısından kaçınmış oluruz, bu kararımızdan ötürü de kendimizi birkaç torba cips patatesle ödüllendiririz. Ama bu böyle sürmez. Uzun dönemde, kendimizi giderek daha kötü hissederiz sağlığımızın bozulmaya başlaması da ayrı. Unutmayın ki değerli bir şeyi istediğiniz zaman, kısa dönemli acıları yarıp, uzun dönemli zevkleri o yolla elde etmeniz gerekmektedir. İyi bir vücut istiyorsanız, o vücudu bir heykeltraş gibi kendiniz yontacaksınız. Bu da kısa dönemli acıları yarmayı şart kılar. Perhiz de aynı şeydir. Her türlü disiplin, acıları yarmayı şart kılacaktır. İş hayatındaki disiplin de, ilişkilerdeki disiplin de, kişisel güven de, sağlık da, mâlî durum da. Rahatsızlıkları nasıl yaracaksınız da amaçlarınıza ulaşmak için gerekli ivmeyi kazanacaksınız? Bir kere, onu yenme kararını vermekle başlayın. Acıya göğüs germe kararını her zaman için bir anda verebiliriz. Daha da iyisi, işlerin şartlanmayla kolaylaşmasıdır. Bunu da Bölüm 6'da daha ayrıntılı olarak ele alacağız.

Bu kısa dönemli odağın hepimizi (Niagara'da olduğu gibi) nasıl devireceğinin bir örneği olarak, bir mevduat-kredi krizi durumunu düşünelim. ABD'de bu tür son olay, ülke hükümetinin tarihinde yapılmış en büyük mâlî hatâdan kaynaklanmıştı. Tahminlere göre bu durum vergi mükelleflerine 500 milyar doların üstüne bir paraya patlamıştır, ama pek çok Amerikalının, bunun nedeni hakkında hiçbir fikri yoktur. Bu sorun kesinlikle ülkedeki her kadın, erkek ve çocuğu, belki kuşaklar boyunca etkileyecek, onlara acı verecektir. En azından ekonomik acı! Resolution Trust Company ve Federal Deposit Insurance Corporation'ın başkanı L. William Seidman'la yaptığım bir sohbet sırasında, kendisi bana şöyle dedi: "Bu kadar büyük bir hatâya dayanacak kadar zengin olan tek ülke biziz." Bu tatsız olayı ne mi yarattı? Yine aynı tutum. Sebep dururken sorunu gidermekle acıdan kaçınma çabası.

Olayın başı, yetmişli yılların sonlarıyla seksenli yılların başlarında ortaya çıkan mevduat ve kredi zorluklarıydı. Bankalar ve finans kurumları, işlerini daha çok şirketler piyasasıyla tüketici piyasasına yaymışlardı. Bir bankanın kâr etmesi için kredi vermesi şarttı. Kredinin faizi, o bankanın mevduat sahiplerine ödediği faizden daha yüksek olmalıydı. İlk başlarda, bankalar birkaç cephede zorlukla karşılaştılar. Önce şirketler, eskiden yalnızca bankalara ait olan bir alana girdi, kredi vermeye başladılar. Çünkü büyük şirketler birbirlerine kredi vermekle faizden büyük tasarruf sağlayacaklarını keşfetmiş, bugün artık "ticarî kâğıtlar piyasası" diye bilinen şeyi başlatmışlardı. Bu iş öyle başarılı oldu ki, nice bankanın kâr merkezini hemen hemen mahvetti. Bu arada ülkenin tüketici cephesinde de birtakım değişiklikler olmaktaydı. Geleneksel olarak, tüketiciler bankanın kredi sorumlusunun karşısına geçip de bir araba ya da başka mal için kredi istemeye pek de heves duymazlardı. Hele banka bu kişilerin mâlî durumlarını incelemeye başladığında, bunun acı veren bir süreç olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Birçok bankaya girdiklerinde kendilerini "değer verilen bir müşteri" gibi hissetmezlerdi. Otomobil üreten şirketler bunu farkedecek îdari kurnazlık gösterdiler, müşterilerine kredi açmaya başladılar, bu arada kendilerine bir kâr kaynağı daha bulmuş oldular. Kredilerden gelen kâr, arabayı satmaktan gelen kâra eşti. Müşterilerini rahat ettirebiliyor, bankalara göre çok daha düşük faizler verebiliyorlardı. Tutumları bankalarınkinden çok farklıydı tabii. Müşterinin krediyi alması onların yararınaydı. Çok geçmeden müşteriler bu tür krediyi, bankadan alınana tercih etmeye başladılar, bu yolun rahatlığı, esnekliği, düşük faizleri hoşlarına gitti. Her şey bir tek masanın başında, o satışı yapmayı çok isteyen kibar bir görevli tarafından ayarlanıyordu. Çok geçmeden General Motors Acceptance Corporation (GMAC) ülkenin bir numaralı oto finansman kurumu haline geldi.

Bankaların son kalelerinden biri de gayrimenkul piyasasıydı, ama faiz oranları ve enflasyon bir yıl içinde %18 yükselmişti. Sonuçta hiç kimse ana parayla faizin bileşik aylık taksitlerini ödeyemez duruma geldi. Tahmin edebileceğiniz gibi, sonunda emlâk kredileri büsbütün devre dışı kaldı. O zamana kadar bankalar "kurum" müşterilerinin tümünü kaybetmişlerdi. Oto kredilerinin çoğu da ellerinden kaçmıştı. Konut kredilerini de kaybetmek üzereydiler. Bankaların yüzünde şaklayan son şamar da, mevduat müşterilerinin enflasyon yüzünden çok daha yüksek faiz arar hale gelmeleri oldu. Oysa bankaların daha önce vermiş olduğu kredilerin faizleri düşüktü ve henüz o krediler de tahsil edilmiş değildi. Her gün para kaybetmeye başlayan bankalar, kendi geleceklerini tehlikede görünce, iki şey yapmaya karar verdiler. Birincisi, kredi müşterilerinde aradıkları standartları düşürdüler. Neden mi? Çünkü standartları düşürmeseler kredi verecek kimseyi bulamayacaklardı. Kredi vermezlerse kâr edemezlerdi, bu da kesinlikle acı demekti. Buna karşılık, parayı geri ödeyecek birine kredi olarak vermek, zevk demekti. Zaten işin riski de çok azdı. Krediyi verdikten sonra adam geri ödemezse, vergi mükellefleri, yani siz ve ben, nasılsa bankaları kurtaracaktık. Yani nihaî analizde, acı korkusu pek az, paralarını (yoksa bizim paramızı mı?) verme riskini göğüslemek için özendiriciler ise pek çoktu. Bankalarla finans kuruluşları bir yandan da Kongre'ye baskı yapıyor, batmamaları için önlem istiyorlardı. Dolayısiyle birtakım değişiklikler oldu. Büyük bankalar, sermaye kıtlığı çeken yabancı ülkelere kredi verebileceklerini fark ettiler. Bir kahvaltı toplantısında, belli bir ülkeye 50 milyon dolar söz vermek işten değildi. Hem milyonlarla tüketiciye kredi vermekten kolaydı, hem de bu işin kârı azımsanacak gibi değildi. Banka müdürleriyle kredi sorumlularına, açtıkları kredilere göre prim ve ikramiye de veriliyordu. Bankalar artık bir kredinin kalitesine bakmaz olmuşlardı. Brezilya gibi bir ülke parayı geri ödeyebilir mi, ödeyemez mi, düşündükleri yoktu. Çoğu bu konuda pek kaygılanmıyordu. Neden mi? Bizim onlara öğrettiklerimizi yapıyorlardı da ondan. Biz onlara, Federal Deposit Insurance sayesinde kumarbazlığı öğretmiştik. Kazanırsanız büyük kazanırsınız, batarsanız, hesabı biz öderiz, demiştik. Bu senaryoda bankacı için pek bir acı gözükmüyordu.

Yabancı ülkelere kredi verecek kadar kaynağı olmayan küçük bankalara gelince, onlar da yapılabilecek ikinci en iyi şeyi yaptılar, ABD içindeki müteahhitlere kredi verdiler. Bu arada onlar da standartlarını düşürdüler, müteahhitler eskiden beri âdet olan yüzde 20'yi bile yatırmadan kredi alabilmeye başladı. Aslında onların da kaybedecek bir şeyi yoktu, zaten başkalarının parasını kullanmaktaydılar. Bu arada Kongre de işhanı yapımına öyle cazip vergi özendiricileri getirmişti ki, müteahhitlerin artık kaybedecek bir şeyi kalmamıştı. Piyasa uygun muymuş, o bina o mevkie uyuyor muymuş bu tür analizleri yapmıyorlardı bile. Onların tek derdi, ömürlerinde görmedikleri oranda, vergiden masrafları düşebilmekti. Sonuçta harıl harıl bina yapıldı, piyasada tıkanma oldu. Arz, talebi bu kadar aşınca piyasa çöktü. Müteahhitler bankalara koşup, "Ödeyemiyoruz" dediler. Bankalar da vergi mükelleflerine döndüler, "Biz de ödeyemiyoruz" dediler. Ne yazık ki bizlerin dönebileceğimiz kimse yoktu. Daha da kötüsü, bu ülkede sömürü nasıl olur, onu görmüştük artık. Ne zaman karşımıza zengin biri çıksa, mutlaka birinin sırtından zengin olmuştur, diyecektik. Böyle olması, kendi işlerini kurmuş olan, istihdam yaratan, Amerikan rüyası dediğimiz şeyin gerçekleşmesini sağlayan insanlara biraz haksızlık tabii. Olay baştan sona, acı-zevk dinamiğini doğru dürüst anlayamayışımızdan, uzun dönem sorunlarını kısa dönem çareleriyle alt etmeye kalkışımızdan doğmuştu. Acı ve zevk, küresel bir tiyatronun da kulis yönetmeni durumunda gözüküyor. Yıllar boyunca SSCB ile karşılıklı, giderek hız kazanan bir silahlanma yarışını yaşadık. İki ulus habire silah yapıyor, "Siz bizim canımızı yakarsanız, biz de sizin canınızı daha kötü yakarız," tehditleri dinmek bilmiyordu. Sonunda silahlara saniyede 15.000 dolar harcar duruma geldik. Gorbaçov'un birdenbire silah sınırlama anlaşmalarını yeniden görüşmek istemesinin nedeni neydi? Cevabı, acı. Bizim askeri çabalarımızla yarışmaya çalışmayı, korkunç bir acı olarak görmüştü. Finansal açıdan mantıklı bir şey değildi. Halkının karnını bile doyuramaz durumdaydı! İnsanlar aç kaldımı, silah düşünmekten çok midelerini düşünürler. Cephanelikleri doldurmaktan çok kendi kilerlerini doldurmak isterler. Paraların israf edildiğine inanmaya başlar, değişim isterler. Gorbaçov'un tutumunu değiştirmesi, büyük adam olduğundan mıydı? Belki. Ama kesin olan bir tek şey var adamın başka seçeneği yoktu.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 19-01-2011, 12:42 AM   #27 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



"Doğa insanoğlunu iki efendinin yönetimine vermiştir: Acı ve zevk... Bunlar bizim her yaptığımızı, her söylediğimizi, her düşündüğümüzü yönetirler; onları devirmek için göstereceğimiz her çaba, ancak durumumuzu daha kesin biçimde onaylamaya yarar."
JEREMY BENTHAM

İnsanlar doyum vermeyen bir ilişkiyi neden sürdürür, neden çözüm aramadığı gibi, ilişkiyi bitirip yoluna devam da etmez? Çünkü değişimin bilinmeyene yol açacağını bilirler. Çoğu insan da bilinmeyenin, şimdiki durumdan çok daha acılı olduğuna inanır. Hani eski bir söz vardır; "Tanıdığın şeytan, tanımadığın şeytandan iyidir" derler. "Eldeki bir kuş, ağaçtaki iki kuştan iyidir" de derler. Bu temel inançlar, hayatlarımızı değiştirecek adımları atmamızı engeller. Eğer yakın bir ilişki istiyorsak, o zaman reddedilme korkusundan ve incinme korkusundan kendimizi kurtarmalıyız. İş hayatına atılacaksak, güvenliğimizi kaybetme korkumuzu yenmeliyiz.
Kısacası, hayatta değerli sayılan şeylerin çoğu, sinir sistemlerimizin temel şartlanmasının tersine davranmamızı gerektirir. Korkularımızı yenmek için, önceden şartlanmış bu tepkileri yönetmek durumundayız. Birçok durumda, o korkuyu bir güce de dönüştürebiliriz. Genellikle bizi kontrolü altına almasına izin verdiğimiz korku hiçbir zaman gerçekleşmez bile. İnsanlar bazen acıyı, uçağa binmeye bile bağlayabiliyorlar. Oysa bu fobinin hiçbir mantıksal dayanağı yoktur. Belki geçmişlerindeki, belki hayali bir gelecekteki tecrübeye dayanarak yapıyorlar bunu. Belki gazetede uçak kazalarıyla ilgili bir şey okumuşlardır, o yüzden uçağa binmiyorlardır. Yani o korkunun kendilerini kontrol etmesine izin veriyorlardır. Oysa hayatımızı şimdiki zamanda yaşamamız, gerçek olan şeylere tepki göstermemiz gerekir, eskiden var olan ya da bir gün var olabilecek korkulara değil. Hatırlanacak kilit nokta, gerçek acıdan uzaklaşmadığımız, yalnızca acı getireceğine inandığımız şeyden uzaklaştığımızdır.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 19-01-2011, 11:44 AM   #28 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



HAYDİ, HEMEN BİRKAÇ DEĞİŞİKLİK YAPALIM

Önce, yapmanız gerektiğini bildiğiniz halde ertelediğiniz dört eylemi yazın. Belki kilo vermeniz gerekiyordur. Belki sigarayı bıraksanız iyi olur. Belki çoktandır aramadığınız birini arama zamanı gelmiştir ya da sizin için önemli olan biriyle ilişkinizi tazelemeniz gerekiyordur.
İkincisi, bu eylemlerin her birinin altına, şu soruların cevabını yazın: Neden eyleme geçmedim? Geçmişte bu eyleme hangi acıları bağladım? Bunlara cevap verdiğinizde, sizi geri tutan şeyin, eylemin getireceği acıları, eyleme geçmemenin acılarından daha büyük bulmak olduğunu göreceksiniz. Kendinize karşı dürüst olun. Eğer, "Ben buna bir acı bağlamadım" diye düşünüyorsanız, biraz daha dikkatli düşünün. Belki de acı, basit bir şeydir. Belki meşgul programınız arasında buna vakit ayırma acısı söz konusudur.

Üçüncüsü, geçmişte bu olumsuz alışkanlığı sürdürmekle ne gibi zevkler kazandığınızı yazın. Örneğin niyetiniz kilo vermekse, neden pastaları yuttunuz, torba torba cipsleri atıştırdınız, dondurmaları mideye indirdiniz? Kendinizi bunlardan mahrum etmenin acısından kaçıyorsunuz. Evet ama aynı zamanda bunu yapış nedeniniz, şu anda size hoş bir duygu verdiği için. Zevk alıyorsunuz! Kısa dönemli, evet. Kimse bu duygulardan vazgeçmek istemez! Oysa kalıcı değişiklikler yaratmak için, aynı zevki, kötü sonuçlar yaratmadan almanın yolunu bulmalıyız. Eskiden aldığınız zevkleri teşhis etmek, hedeflerinizin ne olduğunu saptamanıza yardım edecektir.
Dördüncüsü, şimdi değişmemenin size nelere mal olacağını yazın. Bu kadar çok şeker ve yağ yemeyi kesmezseniz ne olur? Sigarayı bırakmazsanız ne olur? Etmeniz gerektiğini bildiğiniz telefonu etmezseniz ne olur? Her gün cimnastik yapmaya başlamasanız ne olur? Kendinize karşı dürüst olun. Önümüzdeki iki, üç, dört, beş yılda bu size nelere patlayacaktır? Duygusal maliyeti nedir? Özsaygı bakımından maliyeti nedir? Fiziksel enerji düzeyiniz açısından maliyeti nedir? Parasal açıdan maliyeti nedir? Sevdiğiniz insanlarla ilişkileriniz açısından maliyeti nedir? Bu size nasıl bir duygu veriyor? Yalnızca, "Para harcarım" ya da "Şişman olurum" diye yazmakla yetinmeyin. O yeterli değil, duygularımız olduğunu unutmayın. Asosiy ve acıyı kendi dostunuz haline getirin. O düzeyine doğru itsin.

Son adım da bu eylemin şimdi getireceği bütün zevkleri yazmak olmalıdır. Çok büyük bir liste yapın. Bu liste sizi duygusal olarak güdecek güçte olsun. Size heyecan versin. "Hayatımın kontrolünü elimde tutma duygusunu yaşayacağım" deyin. "Yeni bir özgüven düzeyine varacağım" deyin. "Fiziksel canlılık ve sağlık kazanacağım, ilişkilerimi güçlendirebileceğim, irademi geliştireceğim ve onu hayatımın başka alanlarında da kullanacağım" deyin. "Hayatım bütün bu bakımlardan, şimdikinden daha iyi olacak" deyin. Önünüzdeki iki, üç, dört, beş yıl boyunca. "Bu eyleme girişmekle rüyalarıma ulaşacağım" deyin. Hem şimdiki zamanı, hem de geleceği ilgilendiren bütün olumlu etkileri gözünüzde canlandırın.

Hemen şimdi zaman ayırıp bu egzersizi yapmanızı kuvvetle öneririm. Bu kitabın sayfalarını çevirirken kazandığınız büyük ivmeden yararlanın. Demir tavında dövülür! Şu an gibi an yoktur. Gerçi bir sonraki bölüme başlamak için sabırsızlanıyorsanız, o zaman başlayın. Ama sonra mutlaka bu egzersize dönün, acı ve zevk ikizleri üzerinde ne büyük kontrole sahip olduğunuzu kendinize kanıtlayın.

Bu bölüm size, acıyla zevki hayatımızın her yönüyle nasıl ilintilendirdiğimizi, bu ilintileri değiştirecek gücümüz olduğunu, demek ki eylemlerimizi ve kaderimizi kontrol edebileceğimizi tekrar tekrar göstermiştir. Ama bunu da yapabilmek için, anlamamız gereken bir şey vardır, o da...

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 19-01-2011, 12:55 PM   #29 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



İNANÇ SİSTEMLERİ: YARATMA GÜCÜ VE YIKMA GÜCÜ

"Tüm düşündüklerimizin altında, tüm inandıklarımız yatar; ruhumuzun son kat peçesi gibi."
ANTONIO MACHADO

BURUK ve zalimdi. Hem alkol, hem uyuşturucu tutkunuydu. Defalarca kendini öldürmeye kalkışmıştı. Şu anda, kendisini engellemeye çalışan bir dükkân kasiyerini öldürme suçundan müebbet hapis cezasını çekiyor. On bir ay arayla doğmuş iki oğlu var. Bunlardan biri, tıpkı babasına benzer büyümüş. Uyuşturucu tutkunu. Çalarak ve insanları tehdit ederek yaşamını sürdürmüş, sonunda o da cinayete teşebbüsten parmaklıklar ardını boylamış. Ama kardeşi çok farklı. Üç çocuk büyütüyor, evliliğinden zevk alıyor ve çok da mutlu görünüyor. Büyük bir firmanın bölge müdürü olarak, işini ilginç ve ödüllendirici buluyor. Fiziksel açıdan sağlam. Alkol ya da uyuşturucu tiryakiliği yok! Peki, hemen hemen aynı çevrede büyüyen bu iki genç, nasıl birbirinden bu kadar farklı olabilmiş? İkisine de ayrı ayrı, diğerinin haberi olmaksızın, "Hayatın neden böyle oldu?" diye sorulduğunda, -şaşılacak şey- ikisi de aynı cevabı veriyorlar. "Böyle bir babayla büyürken başka nasıl olabilirdim ki?" diyorlar.

Hayatımızı olayların kontrol ettiğine, bugün kim olduğumuzu çevrenin saptadığına öyle de kolay inanıyoruz ki! Oysa bundan büyük bir yalan olamaz. Bizi biçimlendiren, hayatımızdaki olaylar değil, o olayların ne anlama geldiğine inandığımızdır.

İki adam Vietnam'da vurulmuş, ardından ünlü Hoa Lo cezaevine konmuşlar. Tek başlarına hücrelerdeymişler. Çimento kalıplarına zincirlerle bağlıymışlar. Sürekli olarak paslı demirlerle dövülüyor, bilgi vermeleri için işkence görüyorlarmış. İçlerinden biri, hayatının sona erdiğine karar vermiş, daha fazla acıdan kaçmak için intih.r etmiş. Diğeri bu katılaştırıcı tecrübeden, kendine, arkadaşlarına ve yaratıcısına daha da çok inanarak çıkmış. Bugün Yüzbaşı Gerald Cofee, geçirdiği bu tecrübeyi kullanarak dünyanın her yanındaki insanlara, insan ruhunun hemen her acı düzeyini, her zorluğu, her sorunu yenecek kadar güçlü olduğunu hatırlatıyor.

İki kadın yetmiş yaşına geliyorlar, ama her biri bu olaya farklı bir anlam yorumluyor. Biri, hayatının sonunun geldiğini "biliyor" Ona göre yetmiş yıl yaşamak demek, vücudunun artık çözülmeye başlaması demek. Bir an önce işlerini toparlaması gerektiğini düşünüyor. Öbür kadın ise, bir insanın herhangi bir yaşta yapabileceklerinin kendi inançlarına bağlı olduğuna karar veriyor, kendine daha yüksek bir standart koyuyor. Dağa tırmanmanın tam yetmiş yaşında başlanacak spor olduğunu düşünüyor. Bundan sonraki yirmi beş yıl boyunca kendini bu yeni ve serüven dolu beceriye adıyor, dünyanın bazı en yüksek tepelerine çıkıyor. Bugün doksan yaşını aşmış olan Hulda Crooks, Fuji dağına tırmanmış en yaşlı kadın olarak tanınıyor.
Görüyorsunuz ya, sorun hiçbir zaman çevrede değil. Hayatımızdaki olaylarda da değil. Sorun, bizim o olaylara verdiğimiz anlamlarda. Bizim onları nasıl yorumladığımızda. Bugün kim olduğumuzu ve yarın kim olacağımızı biçimlendiren bu. Neşeli katkılarla dolu bir ömürle, acılar ve mutsuzluklarla dolu bir ömür arasındaki farkı yaratan, bizim inançlarımız. Mozart'ın Manson'dan farkı da inançlar. Bazı bireyleri kahraman yapan, bazılarını "sessiz bir çaresizlik içinde yaşatan" inançlardır. İnançlarımız hangi amaçla tasarımlanmıştır? Onlar bize, neyin acıya, neyin zevke yol açacağını söyleyen rehber güçtür.

Hayatınızda herhangi bir şey olduğu zaman, beyniniz size iki soru sorar:

1) Bu acı mı, yoksa zevk mi?
2) Şimdi ben acıdan kaçmak ya da zevke ulaşmak için ne yapmalıyım?

Bu iki sorunun cevapları bizim inançlarımıza bağlıdır. İnançlarımız da, neyin acıya ya da zevke yol açacağına ilişkin öğrenmiş olduğumuz genellemeler tarafından güdülmektedir. Bu genellemeler bizim tüm eylemlerimizi güder, dolayısıyla hayatımızın yönünü ve kalitesini de onlar oluşturur.

Genellemeler çok yararlı olabilir. Bunlar yalnızca benzer oluşların teşhisidir. Örneğin, bir kapıyı açmanıza izin veren nedir? Bir kapı kulpuna bakarsınız, daha önce o kulpu hiç görmemiş olduğunuz halde, onu sağa ya da sola çevirip kapıyı itmek ya da çekmekle o kanadın açılacağından genellikle emin olursunuz. Buna neden inanırsınız? Çünkü kapılarla ilgili tecrübeleriniz size bir emin olma duygusu verecek kadar referans biriktirmiştir. Bu emin olma duygusu olmasa, evimizden bile çıkamazdık. Arabamızı da süremezdik, telefonu da kullanamazdık, her gün yaptığımız düzinelerce şeyin hiçbirini yapamazdık. Genellemeler hayatımızı kolaylaştırır ve işlev görmemize izin verir.

Ne yazık ki hayatımızın daha karmaşık alanlarındaki genellemeler bazen durumu aşırı basitleştirir, bazen de sınırlayıcı inançlar yaratır. Belki hayatınızda birkaç kere, belli bir girişimi sürdürmekten vazgeçmişsinizdir. Buna dayanarak da kendinizin maymun iştahlı olduğu inancını geliştirmişsinizdir. Bunun doğru olduğuna bir kere inandınız mı, artık bu kendi kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşür. Kendi kendinize, "Madem ki nasılsa yarım bırakacağım, ne diye deneyeyim?" dersiniz. Ya da belki iş veya ilişkilerle ilgili birkaç kötü karar vermişsiniz, bunu da, her zaman kendi kendinizi "sabote" edeceğiniz biçiminde yorumlamışsınızdır. Belki okulda diğer çocukların öğrendiğini sandığınız hızda öğrenemediğinizi görmüş, kendi öğrenme stratejinizin farklı olduğunu düşünmek yerine, "öğrenme özürlü" olduğunuza karar vermişsinizdir. Olaya bir başka düzeyde baktığımızda, ırkçı önyargılar da aslında koskoca bir grup insanla ilgili toptan genellemelerin ürünü değil midir?

Bütün bu inançların kötü yanı, ilerde kendinizin kim olduğu ve neleri yapabileceğiniz konusunda karar verirken bunların sınırlayıcı işlev görmesidir. Hatırlamamız gereken şey, çoğu inançlarımızın geçmişimizle ilgili genellemeler olduğu, acı ya da zevkli tecrübelerimizi yorumlayış biçimimize dayandığıdır. Bu zorluk üç yönlüdür:

1) Çoğumuz neye inanacağımıza bilinçli olarak karar vermeyiz.
2) Çoğu zaman inançlarımız geçmiş tecrübelerin yanlış yorumuna dayalıdır.
3) Bir inancı bir kere benimseyince, onun yalnızca bir yorum olduğunu unutuveririz.

İnançlarımıza gerçekmişler gibi davranmaya başlarız. Sanki Tanrı'nın emridir her biri. Hattâ uzun süredir inandığımız inançları hemen hiç sorgulamayız bile. İnsanların yaptıkları şeyleri neden yaptığını merak ederseniz, hatırlamanız gereken şey, insanların raslantı yaratıkları olmadığıdır. Bizim tüm eylemlerimiz, inançlarımızın sonucudur. Ne yaparsak, bilinçli ya da bilinç dışı inançlarımızın bunu zevk ya da acı getirici olarak görmesindendir. Davranışlarınızda uzun dönemli ve kalıcı değişiklikler yaratmak istiyorsanız, sizi geri tutan inançları değiştirmeniz gerekir. İnançlarda yaratıcı güç ve yıkıcı güç vardır. İnsanların hayatlarındaki herhangi bir tecrübeyi alıp, ondan kendi güçlerini yok edici ya da kendi hayatlarını kurtarıcı bir anlam çıkarma yeteneği vardır. Bazı insanlar geçmişlerindeki acıyı almış, "Bu yüzden başkalarına yardım edeceğim" demişlerdir.

"Benim ırzıma geçildi ama bir daha kimseye bir zarar gelmeyecek." Ya da derler ki, "Ben oğlumu ya da kızımı kaybettiğime göre, dünyada bir fark yaratmalıyım." Bu, onların inanmak istediği bir şey değildir. Daha çok, parçalanmamak için, güçlü yolda ilerleyebilmek için bu türlü yaklaşımda bulunmak zorunda kalmışlardır. Kendimizi güçlü kılacak anlamları yaratma kapasitesi hepimizde vardır. Ama çoğumuz bu kapasiteyi hiç kullanmayız, varlığını bile bilmeyiz.

Hayatın açıklanamayan trajedilerinin bir nedeni olduğu inancını benimsemezsek, o zaman gerçek anlamda yaşama kapasitemizi mahvetmeye başlıyoruz. Hayatın en acı tecrübelerinden anlam çıkarabilme ihtiyacı, ruh hekimi Viktor Frankl tarafından; özlemlenmiştir. Frankl ile diğer soykırım kurbanları, Auscwitz'in ve başka toplama kamplarının dehşetinden kurtulmuş kimselerdir. Frankl bu "dünya cehennemine" dayanabilenlerin bir ortak özelliği olduğuna dikkat etmişti. Bu tecrübeye dayanabilmek için, çektikleri acıyı değiştirip ona güçlendirici anlam yükleyebiliyorlardı. İçlerinde bir inanç geliştirmişlerdi. Bu acıyı çekip sağ kalınca olup bitenleri anlatacak, bir daha hiçbir insanın böyle acı çekmemesini sağlayacaklardı.

İnançlar yalnız bizim duygularımızla eylemlerimizi etkilemekle de kalmaz. Birkaç saniye içinde vücudumuzu da değiştirebilirler. Yale profesörlerinden, kitapları çok satılan Dr. Bernie Siegel'le bir görüşme yapma zevkine ulaştığımda, inancın gücünden konuşmaya başladık. Bernie bana, "Çok Kişilikli" hastalarından bazıları üzerinde yaptığı bir araştırmayı anlattı. Bu insanların farklı bir kişi haline dönüştüklerine olan inançlarının gücü, sinir sistemlerine kesin bir emir vermelerine yol açıyor, vücutlarının biyokimyasında inanılmaz değişiklikler yaratıyordu. Sonucu mu soruyorsunuz? Vücutları araştırmacının gözleri önünde biçim değiştiriyor, bir anda yeni bir kimlik yansıtmaya başlıyordu. Yapılan çalışmalarda, hastanın göz renginin bile kişiliğiyle birlikte değiştiği, vücudundaki birtakım iz ve işaretlerin silinip tekrar belirdiği gözlemlenmişti! Şeker hastalığı ya da tansiyon gibi sorunlar bile, o kişinin hangi kişiliğe girdiği konusundaki inancına göre gidip gelmekteydi.

İnançlar ilaçların vücuttaki etkisini bile alt etme kapasitesine sahiptir. Çoğu kimseler ilaçların tedavi edici olduğuna inanıyor olsa bile, yeni gelişen psikonöroimmünoloji biliminde (yani zihin-vücut ilişkileri) pek çok kişinin ilaçlara karşı kuşkular taşıdığı, bunun yüzyıllardır böyle olduğu yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Hastalıkla o hastalığın tedavisi konusundaki inançlarımız tedavi kadar, hattâ belki tedaviden de güçlü bir rol oynamaktadır. Harvard Üniversitesi'nden Dr. Henry Beecher'ın yaptığı geniş çaplı araştırmaların kesinlikle gösterdiğine göre, biz sonucu ne kadar ilacın etkisine yorumlasak da aslında farkı yaratan hastanın inancıdır. Bunun bir örneği, 100 tıb öğrencisinin katılmasıyla yapılan bir deneyde iki yeni ilacın değerlendirilmesiydi. İlaçlardan biri onlara süper-uyarıcı olarak tanıtılmıştı. Kırmızı kapsül içinde bir tozdu. Diğerinin de süper-sakinleştirici olduğu söylenmişti. O da mavi kapsül içindeydi. Ama öğrencilerin haberi olmaksızın, kapsüllerdeki ilaçlar değiştirilmişti Kırmızıya barbitürat, maviye amfetamin konmuştu. Yine de, öğrencilerin yarısının fiziksel tepkileri, kendi bekledikleri doğrultuda oldu, yani o kimyasal maddenin vücutlarında yaratması beklenenin tam tersi oldu! Bu öğrencilere verilen, plasebo değildi. Gerçek ilaç verilmişti onlara. Ama inançları, ilacın vücutlarındaki etkisini alt etmişti. Dr. Beecher'ın daha sonra söylediği bir söz çok ilginçtir: "İlacın yararı yalnız kendi kimyasal özelliklerinin doğrudan sonucu olmayıp, hastanın o ilacın yararına ve etkinliğine inancının da doğrudan sonucudur."

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 21-01-2011, 12:27 AM   #30 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar

Alıntı:
Perpetuals Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Zerynthia super paylaşımlardı.Teşekkür ederim
Teşekkür ederim Gülcan'cım. Beğenmene sevindim. Umarım faydalı olabilmişimdir.

Sevgilerimle.
__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
anthony robbins, içindeki devi uyandır, kitap özeti, sınırsız güç


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar

Hedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız HAYATIN ÖĞRETTİĞİ EN ÖNEMLİ DERS Hayatın öğrettiği en önemli ders Donald Trump'la Mother Teresa'yı güden, aynı güçtür. Şimdi sizin, "Aklını mı kaçırdın, Antony?" dediğinizi duyar gibi oluyorum. "İki insan birbirinden ancak bu kadar farklı olabilir!" diyorsunuz. Bu insanların değer verdikleri ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi


WEZ Format +3. Şuan Saat: 01:03 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.